DÜNYEVİLEŞİRKEN KAYBEDİLEN İNSANİ DEĞERLER

Haftanın vaazı.. 11.07.2025 tarihli; "Dünyevileşirken Kaybedilen İnsani Değerler" konulu Haftanın vaazı sitemize yüklenmiştir.

Dünyevileşirken Kaybedilen İnsani Değerler

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Yaratan, yaşatan, yetiştiren, rızık veren, insana bilmediğini öğreten, hükmünde ve mülkünde ortağı olmayan, mutlak gücün yegâne sahibi, kâinatın tek efendisi olan Allah’a hamd olsun! 

Son rahmet elçisine özlemle salat-u selâm olsun!

Değerli Müslümanlar!

Şeytanın bir tek hedefi vardır; o da insanı sıratı müstakimden uzaklaştırmaktır. Bunun en kısa ve en etkili yolu da insana ahireti unutturup dünyevileşmesini sağlamaktır.

İblis’in akıbeti cennetten ve huzurdan kovulmak olmuştu. Sebep neydi? Sebep, İblis’in Allah’ın koyduğu yasaya kafa tutması, kabullenmemesiydi. Allah da onu bu hadsizliği üzerine huzurdan defetmişti:

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَن تَتَكَبَّرَ فِيهَا فَاخْرُجْ إِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرِينَ

“Allah şöyle buyurdu: O halde hemen in oradan! Orada kibirlenmek senin haddin değildir. Çık/defol; sen alçağın birisin!” (A’râf, 7/13)

İşin özeti şudur: Allah bir yasa koyuyor ve bu yasaya uyulmasını emrediyor. Kâinatın tek efendisi olan Allah bir şey emredecek fakat kendi yarattığı aciz bir varlık bunu kabul etmeyecek!.. Olacak iş mi bu? Bu, sınırı aşmaktır; hadsizliktir, nankörlüktür, büyüklenmektir! Oysa en büyük olan Allah’tır (الله اكبر); hiçbir varlık onun karşısında büyüklenemez! Böyle bir şeye kalkışan, cüret eden, yeltenen olursa Allah ona haddini bildirir. İşte İblis örneğinde olduğu gibi…

Demek ki, her kim olursa olsun Allah’a karşı haddini bilecek; Allah’ın yasalarına boyun eğecek. 

Bundan almamız gereken hisse şudur: Ey İnsan! İblis’in adımlarını izleme! İblis’in yaptığını yapma! İblis gibi hadsiz olma! Yoksa onun gibi zelil ve alçak olursun! 

Peki, sonra ne oluyor? İnsana olan kininden, kibrinden ve inadından vazgeçmeyen İblis Allah’tan mühlet istiyor: 

قَالَ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

“Öyleyse bana insanların diriltilecekleri güne kadar süre ver, dedi.” (A’râf, 7/14) 

Allah ona istediği bu süreyi verdi. Peki, İblis bu süreyi neden istedi? Ne amaçlıyordu? Ne yapmak istiyordu? Kur’an İblis’in amacını onun şu ifadeleriyle aktarıyor: 

قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ

“İblis şöyle dedi: Sen beni (Âdem yüzünden) nasıl azdırdıysan, ahdim olsun ki, ben de insanlara karşı senin gösterdiğin doğru yolun üzerinde pusuya yatıp bekleyeceğim. (A’râf, 7/16)

ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ

“Sonra da onların altlarından girip üstlerinden çıkacağım ve sen de göreceksin ki onların çoğu sana şükretmeyecek.” (A’râf, 7/17)

İblis bu sözüne sadık kalarak dediğini yapmaya, hedefini gerçekleştirmeye devam ediyor.

Değerli Müslümanlar!

Dünyaya sahip olma, dünyada kalma, dünyaya kazık çakma…adına ne derseniz deyin… kısaca “dünyevileşme” hastalığı bütün yeryüzünü sarmış durumda. Kaosların, krizlerin, kargaşa ve savaşların olmadığı bir günümüz bile geçmiyor. Yaşanılan bütün bu krizlerin ve kavgaların yegâne sebebi İblis’in bulaştırdığı dünyevileşme hastalığıdır. Yoksa bunca savaşın, bunca acının, açlığın, gözyaşının ve zulmün başka bir izahı, başka bir sebebi, bir açıklaması olamaz. İblis aldatma tezgâhını kuruyor ve insanlar da bu tezgâha düşüyor. 

İblis/Şeytan insana ne vadediyor da insan onun sözlerine hemen kanıyor? Bunun bir tek cevabı var: dünyevileşmek! Şeytan insana dünyada kalıcı olmayı vadediyor ve bu insana tatlı geliyor. Ayeti hatırlayalım:

 فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى

“Şeytan Adem’e şöyle fısıldadı: Ey Âdem! Sana ölümsüzlüğü (hayat ağacını) ve dolayısıyla hiç son bulmayacak bir saltanatın/nimetin yolunu göstereyim mi?” (Tâ-Hâ, 20/120)

Demek ki neymiş; şeytan insanı ölümsüzlük üzerinden aldatıyormuş. İşte bunun adı dünyevileşmektir.

İnsanlar bu tuzağa neden kolayca düşüyorlar? Çünkü insanlar İblis’in hilelerinden kurtulmanın biricik yolunu öğreten ilahi mesajlardan uzak yaşıyorlar. İlahi mesajlara ve o mesajları getiren Allah’ın elçilerine sırt dönmüş durumdalar. 

Şöyle bir bakalım: Hıristiyanlarda Hz. İsa’nın ahlakının ve getirdiği mesajların ne kadarını görebiliyoruz?

Ya Yahudiler… Peygamberlerini bile katledecek kadar vahşi ve alçak olan Yahudiler…onlarda peygamber ahlakının ve ilahi mesajların ne kadarını görebiliyoruz? 

Yok…maalesef yok; göremiyoruz!

Bunlardan başka Hinduizm, Budizm, Taoizm ve Şintoizm başta olmak üzere yeryüzünde dört binden fazla din var.  Bu dinlerin ve bu dinlere tabi olanların insanlığa bir faydası var mı? İnsanların derdine merhem olacak, dünya barışını sağlayacak, dünyadaki zulümleri, katliamları, haksızlıkları ortadan kaldıracak bir idealleri ve bir çözüm önerileri var mı? Yok!

Hadi diyelim ki bütün bu dinler yalan ve yanlışlarla; hurafelerle doludur. Hadi diyelim ki diğer semavi dinler kutsal kitaplarını tahrif ettiler, yani ilahi mesajları tersyüz ettiler, dolayısıyla ellerindeki kutsal kitaplar onlara ışık tutamıyor. Diyelim ki mesela Hıristiyanlar teslis inançlarıyla tevhide şirk bulaştırdılar. Yine diyelim ki Yahudiler ahiret inancını alaşağı ettiler; böylelikle sıratı müstakimden uzaklaşıp dünyevileştiler.

Peki, ya bize ne oldu, yani Müslümanlara ne oldu, biz neden dünyevileştik?

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ 

“Hiç şüphesiz Allah katında tek gerçek ve makbul din İslam’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19)

Allah indinde geçerli olan yegâne din İslam ile şereflenen bizler ne haldeyiz? 

Şurası bir gerçek ki bizler Müslümanlar olarak daha beter durumdayız! Çünkü son ilahi mesajı kabul ettiğimiz halde gereğini yapmıyoruz. Çünkü, tahrif edilmemiş son ve tek ilahi kitap olan Kur’an’a sahip olduğumuz halde doğru bir hayat yaşayamıyoruz. İman ettiğimizi söylediğimiz halde imanımızın gereğini yapmıyoruz. 

Sorarım size; Müslümanların hayatında Allah’ın mesajlarının ne kadarını görebiliyoruz? Müslümanların hayatında son rahmet elçisinin ahlakının ne kadarını görebiliyoruz?

مَا أَنَا في الدُّنْيَا إِلاَّ كَرَاكبٍ اسْتَظَلَّ تَحْتَ شَجَرَةٍ ثُمَّ رَاحَ وَتَرَكَهَا

Ben, dünyada bir ağacın altında gölgelendikten sonra yola koyulup orayı terk eden bir yolcu gibiyim.” (Tirmizî, Zühd, 44) diyen bir peygamberi örnek aldığımız söylenebilir mi? 

Ahiret yokmuş gibi yaşıyoruz. Hiç ölmeyecekmişiz gibi dünyada kalıcı olmaya çabalıyoruz. Ahiret hesabından uzak bir şekilde daha çok mala, mülke, servete sahip olmak için adeta yırtınıyoruz. Sonuçta dünyevileşiyoruz. 

İblis’in ağına düştük; dünyevileştik fakat bunun farkında bile değiliz. 

İblisin kucağına düştük; dünyevileştik fakat onun ninnileriyle uyumaya devam ediyoruz.

İblis’in oyununa geldik; dünyevileştik fakat bu hoşumuza gidiyor, oyuna geldiğimizi, maskaraya döndüğümüzü göremiyoruz.

Dünyevileşmek demek, hayatımızdan ahireti çıkarmamız demektir. Ahireti göz ardı etmemiz, ahiret hesabını ciddiye almamamız demektir. Hayatımızda ahirete yer veriyor muyuz? Hayır, vermiyoruz! Ahiret hesabına uygun olarak yaşıyor muyuz? Hayır, yaşamıyoruz!

Ahiret hesabına uygun olmayan yaşantının adı dünyevileşmektir. Ahiret düşüncesinden ne kadar uzaksak, o kadar dünyevileştik demektir.

Değerli Müslümanlar!

Dünyevileşmenin alametleri nelerdir? Bunlar saymakla bitmez, fakat misal olsun diye birkaç tanesini söyleyelim: Mesela,

1- Dünyevileşen insan helal haram sınırı tanımaz.

وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ حَلاَلاً طَيِّبًا وَاتَّقُوا اللّهَ الَّذِي أَنتُم بِهِ مُؤْمِنُونَ 

Allah’ın size lütfettiği helâl ve temiz rızıklardan yiyin. İnanıp güvendiğiniz Allah’a (emir ve yasaklarına) karşı gelmekten sakının! (Mâide, 5/88)

Allah böyle emrediyor fakat biz bu emre ne kadar riayet ediyoruz? Bir insanda helal-haram duyarlılığı kalmamışsa, dünyevileşmiştir. 

Yaşantısında helal-haram hassasiyeti olmayan bir Müslüman, Allah’ın emirlerine kulak tıkamış olmaz mı? Bütün hayatı Allah’ın helal-haram sınırlarını tebliğ etmekle geçen ve (خُذُوا مَا حَلَّ وَدَعُوا مَا حَرُمَ) “Helal olanı alın, haramı bırakın” (İbn Mâce, Ticâret, 2) diyen Hz. Peygamber’e sadakatsizlik yapmış, ihanet etmiş olmaz mı? Hayatı bu dünyadan ibaret sanıp dünyevileşmiş olmaz mı? Bu hassasiyeti taşımayan bir insanın ahireti ciddiye alması söz konusu olabilir mi?

2- Dünyevileşen insan adaletsizlik yapar. 

Oysa Allah neyi emreder?

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ.....

“Hiç şüphesiz Allah, adaleti emreder…”  (Nahl, 16/90) 

اِعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى....

“Adaletli olun. Takvaya uygun olan budur…” (Mâide, 5/8) buyurur.

Adaletsizlik yapan insan Allah’a hesap verme korkusunu ve kaygısını yitirmiş; dünyevileşmiştir. Adaleti ve adaletli olmayı umursamayan insanın iblisten ne farkı var? Yaptığı adaletsizliklere pişkince kılıf bulmaya çalışan bir insanın iblisten ne farkı var? 

Pervasızca adaletsizlik yapan bir insanın din gününün/hesap gününün varlığına inandığını söylemesi ne kadar boş ve ne kadar komik değil mi?

Adaletsizlik yaparak aslında ne demeye çalışıyor insan? Belki diliyle değil fakat yaptıklarıyla, ettikleriyle: “Allah’ım sen hesap gününün sahibisin ama ben seni de hesap gününü de takmıyorum!” diyor (haşa!). Lafı eğip bükmeye gerek yok; dünyevileşen insanın gerçeği budur! 

Adalet düşüncesi olmayan insanın ahiret düşüncesi olmaz. Adaleti olmayan insanın ahiret ciddiyeti yoktur, olamaz. Hesap verme derdi ve endişesi olmaz. Olsa zaten adaletsizlik yapmaz, yapamaz.

3- Dünyevileşen insan rüşvet alır ve rüşvet verir. Torpil yapar ve torpil yaptırır.

Oysa Allah diyor ki:

وَلاَ تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُواْ بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

“Mallarınızı aranızda haksız yere yemeyin, bile bile insanların bir kısım mallarını, yine haksız yere yemek için hâkimlere, yetkililere rüşvet olarak vermeyin.” (Bakara, 2/188)

Allah rüşvet vermeyin diyor ama içinde Allah korkusu olandan başka bunu kim takıyor! 

Rüşvet veren de alan da başkasının hakkına tecavüz etmeyi marifet görür. Torpil yaptığında veya yaptırdığında kendini güçlü hisseder ve keyiflenir. Kendisini zeki, becerikli ve uyanık; başkalarını geri zekalı ve ahmak zanneder. Torpille kazandığı malları, maaşları utanmadan sıkılmadan yer, zıkkımlanır. Ahirette bunun hesabını vereceğini hiç düşünmez. İşte bunun adı dünyevileşmektir.  

Sözün özü şudur: rüşvet alanın da rüşvet verenin de torpil yapanın da yaptıranın da ahiret ciddiyeti yoktur. Dilleri her ne kadar farklı söylese de hayat onlar için bu dünyadan ibarettir; yani dünyevileşmişlerdir.

4- Dünyevileşen insan hakka riayet etmez, kul hakkı yer, yetim hakkı yer, yolsuzluk yapar, kamu malını çalar, haksız kazanç sağlar. 

Oysa Hz. Peygamber (s) “Her hak sahibine hakkını ver.” (Buhari, Savm, 51) diyor. Ne türden olursa olsun İslam dininde hiçbir haksızlık kabul görmez. Çünkü haksızlık yapmak dünyevileşmek demektir. 

Yolsuzluk yapan, kamu malını dalavereyle çalan, hak etmediği halde milletin parasını cukkalayan, işi kitabına uydurup milletin cebinden kendi cebine hortum bağlayan kişi İblis’in kucağına oturmuş, dünyevileşmiştir.

Yetim malına bile el uzatmaktan çekinmeyecek derecede vicdanını, insanlığını yitirmiş, canavarlaşmıştır. Böyle bir yaratığın ahirette hesap vermeyi düşündüğü söylenebilir mi?  

Yolsuzlukla, hırsızlıkla elde edilen parayı okul da açsan, cami de yaptırsan temizleyemezsin. Aşevleri kursan, vakıflar açsan temizleyemezsin. Değil bir kere; kırk kere de hacca gitsen temizleyemezsin. Çünkü dünyevileşen insanın hayrı da ibadeti de olmaz. 

Çünkü, ahirette hesap verme endişesi taşıyan insan Allah’a, dünyevileşen insan ise İblis’e kulluk eder!

5- Dünyevileşen insan adam kayırır, iltimas yapar ve yaptırır. 

وَأيْمُ اللهِ لَوْ أَنَّ فَاطِمَةَ بِنْتَ مُحَمَّدٍ سَرَقَتْ لَقَطَعْتُ يَدَهَا

Vallahi Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsa onun da elini keserdim. (Müslim, Hudûd, 9) diyen Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği İslam’da bu ahlaksızlıklara yer yoktur. Çünkü bunları yapanlar dünyevileşmişlerdir. Oysa İslam dünyevileşmeyi reddeder.

Aynı suçu, aynı kabahati işleyen kişiler arasında ayrım yapmak, “bizden ise” sorun yok, “bizden değilse” canına okumak, cezalandırmak anlayışı hangi dinde var bilmiyorum fakat İslam’da olmadığı çok açık. Makamı ve yetkiyi iltimas için kötüye kullanmanın hiçbir gerekçesi olamaz.   Bu anlayış dünyevileşmenin göstergesidir. 

6- Dünyevileşen insan işi ehline vermez, liyakatsiz kişilere görevler verir, ayrıcalık ve öncelik tanır.

İşe uygun olup olmadığına bakmaksızın, liyakatsiz de olsa yakın/uzak akrabalara bazı makamları/mevkileri peşkeş çekmenin adını “akrabayı gözetmek” koymuşlar. Bunun adı akrabayı gözetmek değil, yetkiyi kötüye kullanmaktır. Gavurcasıyla söylersek nepotizmdir. Yani akrabalarla birlikte cehenneme bilet almaktır. 

İşe göre adam değil adamına göre iş ayarlıyorlar. İşte bu olmaz! Bu Müslümanlık değildir!

Bunlardan biri de çıkıp “ya kardeşim, ben bu işten anlamam” demiyor! “Bunu kabul edersem başkasının hakkını yemiş olurum” demiyor! “Çoluğuma çocuğuma haram yedirmiş olurum” demiyor.” “Ahirette ben bunun hesabını veremem” diyemiyor!

Bir de utanmadan, sıkılmadan diyorlar ki; ee.. neymiş efendim, hani her Cuma hutbesinin sonunda okunan ayet var ya; Allah bu ayette akrabaya iyilik yapmayı emrediyormuş; Hz. Peygamber (s) de birçok hadiste akrabalara öncelik verilmesini söylüyormuş… dolayısıyla kendisi de bundan sebep akrabalarına iş imkanı sağlıyormuş…muş! 

Vay be! Baksanıza ne kadar bilgili, duyarlı, sünnet konusunda ne kadar hassas bir Müslüman!!! 

Kendi dünyalık çıkarın için ayetlere ve hadislere takla attır, Allah’a iftira atmaktan utanma, Hz. Peygamber’e kir bulaştırmaktan çekinme sonra da “iyi Müslüman” pozları ver.  Oh ne güzel dünya!

Hayır!.. Kendi alçak dünyalık emellerinize ayet ve hadisleri alet edemezsiniz! Oysa; 

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ

“Allah size (görev, yetki ve sorumluluk gibi tüm) emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman da adaletli davranmanızı emreder” (Nisâ, 4/-58) diyerek işin ehil olana verilmesini emrediyor. Bu ayetin tefsirine lütfen bir bakın ve ne sebeple indirildiğini ne anlattığını bir görün!

Hz. Peygamber’in hayatında, liyakatsiz birine veya bir akrabasına yetki ve görev verdiğine, onu bir işe atadığına dair bir örnek, hatta bir kırıntı bile bulamazsınız. 

Hayır, İslam’ın böyle bir peygamberi yok! Siz hangi peygamberden bahsediyorsunuz? Hicret esnasında bir müşrik olduğu halde güvenilir, mert ve işinin ehli olan Abdullah bin Ureykıt’a kılavuzluk görevi veren Hz. Peygamberden mi bahsediyorsunuz?

Siz hangi peygamberden bahsediyorsunuz? Mekke’nin fethinde amcası Abbas’ın “bize ver, anahtarlar Haşimoğulları’nda kalsın” talebine rağmen Kâbe’nin anahtarlarını henüz Müslüman olmamış fakat bu işe daha ehil gördüğü Osman B. Talha’ya veren peygamberden mi bahsediyorsunuz?

Sahi, siz hangi peygamberden bahsediyorsunuz? “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekle!” (Buhârî, İlim 2) diyen peygamberden mi?

Değerli Müslümanlar!

Din üzerinden keselerini dolduran, insanların dini duygularını istismar ederek kendilerine siyasi alan açan, dünyalık para ve makamlar sağlayan, kısaca din pazarlayıp köşeyi dönen, bu sayede dünyalık biriktirip ahireti unutanlar var.

Her zaman söylediğimizi tekrar edelim: 

Allah’ın dinini dünyalık çıkar malzemesi yapanlardan uzak durunuz! 

Din anlatarak bunun üzerinden servet yığanlardan uzak durunuz!

Din üzerinden makam ve mevki devşirenlerden uzak durunuz!

Hayır hizmetleri adı altında cebinize göz diken din tüccarlarından uzak durunuz!

Allah’ın dinini siyasi emelleri için kullananlardan uzak durunuz!

Değerli Müslümanlar!

Uyanık olunuz! Gerçek İslam davetçilerinin parayla, pulla, servetle, makamla işi olmaz! Ahirete lafla değil samimiyetle iman edenler böyle yapmaz, yapamaz.

Gerçek İslam davetçisi Allah Resulü gibi olur; İslam daveti karşılığında hiçbir dünyalık beklentisi olmaz, gizli kapaklı iş yapmaz; şeffaf olur. 

Bunun aksini yapanların tatlı dilleri, giyimleri kuşamları, sakalları bıyıkları sizi aldatmasın. Zira onlar dindar falan değil, dünyalık peşinde olan dindar görünümlü İblis’in adamlarıdır. Sakın İblis’in oyununa gelmeyiniz!

Son söz olarak da şunları söyleyelim: Ey İnsan, aklını başına al! Dünyada ne kadar kalabilirsin? Altmış yıl, seksen yıl, hadi bilemedin yüz yıl yaşayıp gideceksin… neyin hesabını yapıyorsun? Dünyevileşme hastalığından kendini korumaya çalışmalısın. Çünkü aksi halde İblisleşirsin ve İblis sana ahiretini kaybettirir. 

Dünyevileşmek insanı cehenneme götürür. İblis’in adımlarını izleyenler Allah’ın şu vaidini muhakkak görecekler:

قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُومًا مَدْحُورًا لِمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنكُمْ أَجْمَعِينَ

“Allah İblis’e şöyle dedi: Alçak ve rezil olarak defol oradan! Andolsun ki ben de cehennemi sen ve senin peşinden gidenlerle dolduracağım.” (A’râf, 7/18)

Rabbim bizleri dünyevileşme hastalığından uzak eylesin. İblis’in ve İblis’e kulluk yapanların şerrinden muhafaza eylesin. Ahirete hakkıyla iman etmeyi ve Allah’a hesap verme bilinciyle yaşamayı nasip eylesin. 

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Vahap Boylu - Sapanca Vaizi