KUTSAL YOLCULUK: HAC

Haftanın Vaazı.. 14.06.2024 tarihli, "Kutsal Yolculuk: Hac" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir.

Kutsal Yolculuk: Hac

بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌ فَمَنْ فَرَضَ فيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِى الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوى وَاتَّقُونِ يَا اُولِى الْاَلْبَابِ

Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse, bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çekişmek yoktur. Ne hayır işleseniz Allah onu bilir. Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvâdır. Öyleyse bana saygı duyun, ey akıl sahipleri!” (Bakara,2/197)

Hac, kelime olarak ‘kastetmek, yönelmek’ anlamına gelir. Dini bir terim olarak hac: “Her müminin Allah’la akdini yenilemek için fırsatını bulduğu veya gitmeye güç yetirdiği anda belirli bir zamanda ihrama girdikten sonra Arafat’ta vakfe yapmak, Kabe’yi tavaf ederek ziyaret etmek ve diğer bazı vecibeleri yerine getirmekle gerçekleştirilen, özel bir mekanı ve zamanı olan bir ibadettir.”

Kutsal zamanlara ve mekânlara olan inanç tarih boyunca hemen hemen bütün dinlerde mevcut olmuştur. İbadetlerin fazileti, zaman ve mekânın faziletiyle doğru orantılıdır. Haccın yapıldığı ay mukaddes bir aydır. Teşrik günleri mukaddes günlerdir. Mekke ise en temiz ve en mukaddes mekândır. Çünkü Rabbimizin beytine (Beytullah) ev sahipliği yapan kutsal bir şehir, mukaddes bir başkenttir.

Müslümanlar için bu inancın kendini gösterdiği en önemli yer, İslâm dininin beş temel şartından biri olan ve yılın belirli zamanlarıyla mekânlarında ifa edilen hac ibadetidir.

Mekke'deki kutsal evin adı olan Kabe kelimesi, ka'b kökünden gelen özel bir isimdir. Ka'b ise; yüksek olmak, dört köşe şeklinde olmak, tomurcuklanmak manalarına gelir. Istılahta Kabe; İbrahim (a.s.) tarafından inşa edildiği kesin delillerle bilinen ve dikdörtgen şeklinde, on sekiz arşın yüksekliğinde, siyah örtülere bürünen, Mekke vadisinin ortasında bulunup etrafı Harem duvarıyla çevrili olan ve yoluna gücü yetenler için ömürde bir defa ziyaret edilmesi farz kılınan, mukaddes bir yapıdır.(Al-i İmran:2/95-97)

Hz. Adem yeryüzüne indikten sonra yaptığı hatadan dolayı çok üzülmüş ve affı için Allah'a yalvarıp yakarmıştır. Allah'ın ona verdiği vahy ile, Hz. Adem Mekke'ye doğru gitmiş ve rivayete göre Kabe'yi inşa etmiştir. Hz. Adem ilk defa bugünkü şekliyle hac ibadetini yerine getiren kişi olarak bilinmektedir. Zaten Kur’an’ı Kerim’de;

اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذٖي بِبَكَّةَ مُبَارَكاً وَهُدًى لِلْعَالَمٖينَۚ 

Gerçek şu ki insanlar için yapılmış olan ilk ev, âlemlere bir hidayet ve bir bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir.” (Âl-i İmran, 3/96.) buyrularak onun, ilk mabet olduğu bildirilmiştir.

Hz. Âdem, inşayı bitirdikten sonra Kâbe’yi tavaf etmiş ve meleklerden öğrendiği şekliyle dua edip iki rekât namaz kılmıştır. İlerleyen süreçte kumlar altında kalan yapının temelleri Allah tarafından kendisine bildirilen (Hac, 22/27; İbrahim, 14/37.) Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail tarafından bulunarak yeniden inşa edilmiştir. Bakara sûresi 127. ayeti kerimede bu hususa işaret edilerek şöyle buyrulmuştur;

وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰهٖيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰعٖيلُؕ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاؕ اِنَّكَ اَنْتَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ

İbrâhim İsmâil’le birlikte o evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyordu: “Ey rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.”

Ayeti kerîme, daha önce tahrip olmuş, Kabe’nin eski temelleri Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından bulunarak kutsal mabedin yeniden inşa edildiğini haber veriyordu.

Hac, Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden 9 yıl sonra farz kılınmıştır. Bu yıl Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir’i “Hac Emiri” tayin etmiş, kendileri de bir yıl sonra yani hicretin onuncu yılında haccetmişlerdir. Bu, Peygamberimizin ilk ve son haccı olduğu gibi buna “Veda Haccı” denir. Çünkü Peygamberimiz bundan sonra vefat ettikleri için- haccetmemiştir.

Haccın farz olduğu hükmü Kur’an’ı Kerim ve sünnette bildirilmiş ve bu hüküm konusunda Müslümanlar arasında görüş birliği (icma) gerçekleşmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de Al-i İmrân Sûresinin 97. âyetinde Cenâb-ı Hak (c.c.) şöyle buyurmuştur;

وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبيلًا وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّهَ غَنِىٌّ عَنِ الْعَالَمينَ

Yoluna güç yetirenlerin o evi (Kâbe’yi) ziyaret etmeleri Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse bilmelidir ki Allah bütün insanlardan müstağnidir.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hac ibadetinin İslam’ın beş temel esasından birisi olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur.

بُنِيَ الْإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ: شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَإِقَامِ الصَّلاَةِ، وَإِيتَاءِ

الزَّكَاةِ، وَالْحَجِّ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ

İslam beş şey üzerine bina edilmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak” (Buhârî, Îmân, 2)

Haccın İslâm"daki temel ibadetlerden biri olduğunu bildirmiş olan Allah Resûlü, haccın hakkıyla yerine getirildiğinde kişiyi günahlarından arındırdığına şu şekilde işaret etmiştir:

مَنْ حَجَّ لِلَّهِ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ رَجَعَ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ

Kim Allah için hacceder de hac esnasında kötü sözlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlardan arınmış olarak hacdan) döner.” (Buhari, Hac, 4 )

Haccın diğer ibadetlerden farklı yönleri vardır. Sair ibadetler, namaz ve oruç gibi ya yalnız bedenî yahut zekât gibi yalnız malîdir. Hac ise hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir.

Diğer ibadetler her yerde yapılabilirken hac, ancak belli yerde Mekke-i Mükerreme’de yapılabilmektedir. Bunun için dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan ve hali vakti yerinde olan Müslümanlar, bu ibadeti eda edebilmek için Mekke-i Mükerreme’ye gelmek zorundadırlar. Ayrıca, haccın diğer ibadetlere göre bazı zorlukları vardır. Çünkü bu ibadet, pek çok insanın alışkın olmadığı, iklim şartlarını yaşamadığı bir coğrafyada yapılmaktadır. Bunun içindir ki Peygamberimiz, hiçbir ibadeti yapmak için Allah’tan yardım dilemediği halde hacca niyet ederken اَللّٰهُمَّ إِنِّي أُرِيدُ الْحَجَّ فَيَسِّرْهُ لِي وَ تَقَبَّلْهُ مِنِّى” “Allahım, hac yapmak istiyorum, bunu bana kolay kıl ve kabul eyle.” diye dua etmiştir.

Hac her şeyden önce Allah’ın emri olduğu için yapılır. Bununla beraber bütün ibadetlerde olduğu gibi hac ibadetinde de insanlar için pek çok yararlar vardır. Esasen Allah Teâlâ faydası olmayan hiçbir şeyi insanlara emretmez. O’nun emri olan her şeyde mutlaka insanlar için dünya ve ahiretle ilgili yararlar vardır. Bir Müslüman bu kutsal yolculukta, başta Allah’ın davetine uyup rızasını kazanmak yanında şu temel maksatları da gerçekleştirmek için hacca gitmektedir:

Allah’ın, Hz. İbrahim’le Başlattığı İlahi Davetine İcabet Edip Yüce Allah’ın Şeref Konuğu Olmak:

Yüce Allah, Kâbe’yi inşa eden ve ziyarete hazır hâle getiren Hz. İbrahim’e şöyle bir emir vermiştir:

وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَن لَّا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَّعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ

Hani biz İbrahim'e, Kabe'nin yerini, "Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rüku ve secde edenler için temizle" diye belirlemiştik. İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah'ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.(Hac,26-28)

Hz. Peygamber (s.a.v.) ise hacca ve umreye gidenlerin Allah’ın elçileri oldukları, dualarının kabul edileceği ve hatalarından bağışlanma dilediklerinde de affedilecekleri müjdesini vermiştir.

الْحُجَّاجُ وَالْعُمَّارُ وَفْدُ اللَّهِ إِنْ دَعَوْهُ أَجَابَهُمْ وَإِنِ اسْتَغْفَرُوهُ غَفَرَ لَهُمْ

Hacca gidenler ile umreye gidenler, Allah"ın elçileridir. Allah"a dua ederlerse, Allah onların dualarını kabul eder ve Allah"tan günahlarının bağışlanmasını isterlerse Allah onların günahlarını bağışlar.” (İbn Mace, Menasik, 5.)

Allah Resûlü (s.a.v.) Kabrini ziyaret edenlere de kıyamet gününde şefaat edeceğini müjdeleyerek şöyle buyurmuştur:

مَنْ زَارَ قَبْرِي وَجَبَتْ لَهُ شَفَاعَتِي

Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur.” (Dârekutnî, II, 278, H. No: 192;)

Kim gönlünde beni ziyaretten başka bir düşünce olmaksızın beni ziyarete gelirse kıyamet günü ona şefaatçi olmak benim üzerimde bir hak olur.” (Taberânî, Evsat, V, 275, H. No: 4542.)

İşte bu davetlere muhatap olan mümin maddi imkânlarını da denkleştirerek kutsal hac yolculuğuna çıkar ve buraya geldiği zaman telbiye getirerek;

لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ ، إِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ ، لاَ شَرِيكَ لَكAllah'ım! Davetine uydum. Emrine boyun eğdim. Senin hiçbir ortağın yoktur. Davetine icabet ederek huzuruna geldim. Hamd sana mahsustur. Nimet ve mülk senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.” Ya rabbi emrine icabet ettim, yine olsa yine icabet ederim diyerek Allah için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduğunun sözünü vermiş olur.

Maddi Ve Manevi Nimetlerin Şükrünü Eda Etmek

Hem mâlî hem de bedeni ibadet olan hac görevini yerine getirmek ve hacı olmak, aynı zamanda maddi ve manevi varlığın şükrünü eda etmektir. Cennete giden yolda böyle kutsal bir görevin eda edilmesi, kişinin Allah’ın üzerinde bulunan hakkını da eda etmesidir. Zira yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

فٖيهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰهٖيمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِناًؕ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبٖيلاًؕ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمٖينَ

Orada apaçık deliller, İbrâhim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Âl-i İmran, 3/97.)

Bu âyet haccın müslümanlara farz olduğunun delilidir. “Yoluna gücü yetenler, hacca gitme imkânına sahip olanlar” demektir. Bu imkân ise “sağlığın elverişli olması, gidip gelmek için yetecek kadar para ve yol güvenliğinin bulunması” anlamına gelmektedir.

Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir” cümlesinin ilk kısmını müfessirlerin çoğunluğu, buradaki kefere fiilini “nankörlük etmek” anlamında alarak bu kısmı “kim gücü yettiği halde nankörlük edip hac ibadetini yerine getirmezse” şeklinde yorumlamıştır. Buna göre âyette imkân sahibi olduğu halde hacca gitmeyen kimsenin çok büyük bir günah işlemiş, Allah’ın buyruğuna karşı isyankârlık etmiş olacağına işaret edilmiştir. (Elmalılı, II, 1149). Çünkü yüce Allah insanların yardımına muhtaç olmadığı gibi ibadetlerine de muhtaç değildir. 

Resûlü Ekrem Efendimiz de yoluna güç yetirip, hacca gitme imkanı olduğu halde gitmeyenleri uyararak şu ikazda bulunmuştur;

وعن علي رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: قال رسول اللّه: مَنْ مَلَكَ زَاداً وَرَاحِلَةً تُبَلِّغُهُ إلى بَيْتِ اللّهِ الحَرَامِ وَلَمْ يَحُجَّ فَلاَ عَلَيْهِ أنْ يمُوتَ يَهُوديّاً أوْ نَصْرَانِيّاً وَذلِكَ أنَّ اللّهَ تَعالى يَقُولُ: وَللّهِ عَلى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إلَيْهِ سَبيلًا

Hz. Ali (r,a) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurdular:"Kim kendisini Beytullah’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zîra, Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: "Oraya yol bulabilen insana, Allah için Kâbe'yi haccetmesi gerekir"(Âl-i İmrân 97),(Tirmizî, Hacc 3, 812.)

Özel Günlerde Allah’ı Zikretmek

Kutsal toprakları hac ibadeti niyetiyle ziyaret etmek, vahyin indiği, resüllerin ve Resul-i Ekrem’in Allah’ı (c.c.) andığı mekânlarda ve zamanlarda Allah’ı anarak O’na yaklaşmaya yol bulmaktır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

وَاذْكُرُوا اللّٰهَ فٖٓي اَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍؕ فَمَنْ تَعَجَّلَ فٖي يَوْمَيْنِ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۚ وَمَنْ تَاَخَّرَ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۙ لِمَنِ اتَّقٰىؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Belirlenmiş günlerde Allah’ı zikredin. Allah’a saygılı olan için iki günde (dönmekte) acele edene günah yoktur; daha uzun kalana da günah yoktur. Allah’a saygılı olun. Bilin ki sizler O’nun huzurunda toplanacaksınız!” (Bakara, 2/203.)

Belirlenmiş günler”den maksat, “eyyâmü’t-teşrîk” denilen tekbir günleri; “Allah’ı zikretmek”ten maksat da bu günlerde, beş vakit namazın farzlarından sonra getirilmesi gereken vâcip olan tekbir sözleridir. Hanbelîler’e ve Hanefîler’in uygulamaya esas olan görüşlerine göre bu tekbirlerin ilki, kurban bayramının arefe günü sabah namazının farzından sonra, sonuncusu da bayramın 4. günü ikindi namazından sonra okunur. Diğer mezheplerdeki yaygın uygulamada teşrîk tekbirlerinin başlangıç vakti bayramın birinci günü öğle namazı, bitiş vakti de dördüncü günü sabah namazıdır.

Nefis Muhasebesi Yapmak Ve Sabır Eğitiminden Geçmek

Mümin bela ve musibetlere karşı sabırlı olduğu kadar, dinin emirlerini yerine getirme ve yasaklarından kaçınma konusunda da sabırlı olmalıdır.(Bakara:2/249, Meryem: 19/65) Hac ise sabrın en çok gerektiği ibadetlerden biridir. Zira bu yolculuğun çeşitli sıkıntı ve meşakkatleri ancak sabırla aşılır.

Hac esnasında müminler, başta en yakınları olmak üzere eşinden, evladından, akraba ve dostlarından ayrılmak zorunda kalır, bitki ve hayvan türünden hiçbir şeye zarar vermemek, nefsin isteklerine karşı koymak gibi nice zorluklar karşısında sabır eğitiminden geçerek nefislerini terbiye etmeye çalışırlar.

Hac esnasında hiçbir şeye zarar vermemek esas olduğundan, insanın çevresiyle ilişkisinde son derece dikkatli davranması gerektiği ortaya çıkar. Özellikle bitki ve hayvan türünden canlılara karşı gösterilmesi gereken özen, kişiye; başka zamanlarda kazanamayacağı ölçüde bir duyarlılık sağlar. 

Bu konuda nasıl davranılması gerektiğini Cenab-ı Hak şöyle bildirmiştir:

اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌ فَمَنْ فَرَضَ فيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِى الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوى وَاتَّقُونِ يَا اُولِى الْاَلْبَابِ

Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çekişmek yoktur. Ne hayır işleseniz Allah onu bilir. Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvadır. Öyleyse bana saygı duyun, ey akıl sahipleri!” (Bakara, 2/197.)

Ayrıca hac, şeytanın çok fazla musallat olduğu bir ibadettir. Şeytan, kazanılacak mükafatlara engel olmak ve bu yolda çekilen meşakkatlerin sevaplarını boşa çıkarmak için her türlü gayreti gösterir. Bu bakımdan hacı adayı, yolculuk boyunca zaman zaman, nefis, şeytan ve hatta kimi insanlar tarafından sabır imtihanına tabi tutulacağını da unutmamalıdır. Sabrı esas almayan kimse görülmemesi gerekeni görür, söylenmemesi gerekeni söyler, sinirlenir, kızar, köpürür. Sürekli eksikliklerle ve olumsuzluklarla uğraşırken, Allah için yapılması gereken ibadetler ise sekteye uğrar.

Alınan bütün tedbirlere ve güzel çalışmalara rağmen, gerek ulaşım esnasında gerekse Mekke ve Medine’de bir takım rahatsızlık ve sıkıntılarla karşılaşmak da mümkündür. Bu gibi meşakkatli durumlarda da sabretmek, yol arkadaşlarını ve organizasyonda vazife almış görevlileri incitmemek, mukaddes yolun yolcusuna düşen en önemli görevlerden biridir.

İslam Davası Yolunda Resûlüllah’ı Ve Ashabını Hatırlamak

Mekke’ye varan hacı adayı, Kabe etrafından cins, ırk, renk, mevki, makam, zengin, fakir ayrımı olmadan omuz omuza saf tutan, tavaf eden, Arafat’ta vakfe yapan, dualarıyla Allah’a yönelen büyük kalabalık içerisinde kendisini, adeta mahşer yerinde Allah’ın huzuruna çıkmış birisi olarak görür. Hacı her gün en az beş defa yöneldiği ve Kur’an’da Allah’ın evi olarak belirtilen Kabe’yi bizzat yerinde görüp, orada başta Hz.Muhammed (s.a.v.) olmak üzere, geçmiş peygamberlerin hak din uğrunda verdikleri mücadeleleri hatırlar ve asırlar boyunca bir çok müminin namaz ve niyazlarına sahne olan bir atmosferde yaşayarak bu manevi huzuru yakalar.

Ayrıca, hac için ziyaret edilen bütün mekânlarda Hz. Peygamber’in izlerini görmek ve hissetmek mümkündür. Bedir, Uhud, Hayber, Hendek gibi mekânlar Resulüllah’ın ve ashabının müşriklere karşı fiilî savaş yaptığı ve İslam’ın yeryüzüne hakim olması için binbir fedakârlık örneğinin yaşandığı kutsal mekânlardır. Böylece Peygamberimizin verdiği mücadeleyi ve katlandığı fedakârlıkları yerinde gören müminin, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ve ashabına olan saygı hürmet ve minnet duyguları zirveye ulaşır.

Müminler Ancak Kardeştir

Çeşitli uluslara mensup Müslümanlar bir araya gelerek buluşur, birtakım sosyal ve kültürel farklılıklara rağmen İslam kardeşliğinin kucaklayıcı atmosferinde tanışıp kaynaşırlar. Gerçekten de, dünyada Müslümanların yaşadığı hemen her ülkeden az veya çok katılımın olduğu bu ibadet, Allah’ın iradesinden başka hiçbir şeyin bir araya getiremeyeceği çok zengin bir ırk, renk ve kültür mozaiğini oluşturur. Allah’ın kulları ve birbirinin din kardeşleri olarak tek amaç etrafında toplanan insanların oluşturduğu bu mozaiğin mekanı olan hac, Kur’an’ın “teâruf”olarak isimlendirdiği tanışıp bilişmenin sağlanabileceği en güzel mekana dönüşür.

Hac ömürde bir defa farzdır:

وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ

Hac ibadeti, Yüce Allah"ın, “Yoluna gücü yetenlerin Beyt"i haccetmeleri, insanlar üzerinde Allah"ın bir hakkıdır.” (Al-i İmran:3/97) Bu âyet indiği zaman Allah Resûlü, ashâbına bir hutbe okumuş ve “Ey insanlar! Hac size farz kılındı, haccedin! ” buyurmuştur.

Sahabenin Resûlüllah’a sordukları konular içerisinde hac ibadeti de vardır. Hac farziyetinin ömürde bir defa mı, yoksa her imkan olduğunda yeniden yapılması gerekir mi? sorusu sorulduğunda, Allah Resûlü (s.a.v.) bu meseleye açıklık getirerek şöyle buyurmuştur;

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ خَطَبَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ فَرَضَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَحُجُّوا » . فَقَالَ رَجُلٌ أَكُلَّ عَامٍ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَسَكَتَ حَتَّى قَالَهَا ثَلاَثًا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَوْ قُلْتُ نَعَمْ لَوَجَبَتْ وَلَمَا اسْتَطَعْتُمْ - ثُمَّ قَالَ - ذَرُونِى مَا تَرَكْتُكُمْ فَإِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِكَثْرَةِ سُؤَالِهِمْ وَاخْتِلاَفِهِمْ عَلَى أَنْبِيَائِهِمْ فَإِذَا أَمَرْتُكُمْ بِشَىْءٍ فَأْتُوا مِنْهُ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَإِذَا نَهَيْتُكُمْ عَنْ شَىْءٍ فَدَعُوهُ 

Ebû Hüreyre’den nakledilen bu hadisi şerifte Allah Resûlü, ashâbına bir hutbe okumuş ve “Ey insanlar! Hac size farz kılındı, haccedin! ” buyurmuştur. Bunun üzerine Temîmli sahâbî Akra" b. Hâbis, “Her sene mi ey Allah"ın Resûlü?” diye sormuş, Resûlullah (s.a.v.) sükût ettikten sonra Akra"ın sorusunu üç defa tekrarlaması üzerine, “Evet deseydim (her sene) hac yapmanız gerekirdi ve siz buna güç yetiremezdiniz! Fakat hac ömürde bir defadır. Fazlası ise nafiledir.” demiş ve şu uyarıda bulunmuştur:“Ben sizi (serbest) bıraktığım müddetçe, siz de beni (serbest) bırakın. Sizden önceki ümmetler başka bir sebeple değil çok soru sormaları ve peygamberleriyle ihtilâfa düşmeleri sebebiyle helâk oldular. Sizden bir şey istediğim zaman, gücünüzün yettiği kadarıyla onu yapın! Size bir şeyi yasakladığımda da, derhâl onu bırakın!”(Müslim, Hac,412) Bunun üzerine Allah Teâlâ, “Ey iman edenler açıklandığı zaman size zorluk verecek şeyleri sormayın.” (Mâide, 5/101.) ayetini indirmiştir.

Hacca Hazırlık

Hac ibadetini eda etmeye hazırlanan kimse bir taraftan gerekli hazırlıkları yaparken, diğer taraftan günahlarına tövbe etmelidir. Üzerinde kul hakkı varsa o kişilerle görüşüp helalleşmeli ve borçlarını ödemelidir. Eş dost ve akrabaları ile vedalaşıp, özellikle sağ ise ana-babasının rızasını almalıdır. Bu yolculuk bir nevi ahiret yolculuğunun provasına dönüşmelidir.

Takva Elbisesine Bürünmek

Hac ibadetini eda edecek olan mümin için, maddi hazırlık yanında manevi hazırlık da gereklidir. Manevi hazırlık ise hac menasikini öğrenmek ve Yüce Allah’ın (c.c.):

وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوٰىؗ وَاتَّقُونِ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ

Azık toplayın, kuşkusuz azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)’dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara:2/197) âyet-i kerimesinde Cenab-ı hakkın bu yolculuğa çıkan kullarından istediği, en hayırlı azık olan takva elbisesini giymektir. Çünkü takva sahibi bir mümin, kalbini fitne ve fesattan, dilini yalan ve iftiradan, gözünü harama bakmaktan koruyacaktır. Elini haksızlığa uzatmayacak, ayağıyla kötülük yolunda koşmayacak. Bile bile günah işlemek bir yana, şüpheli şeylere dahi meyletmeyecektir. Bu nedenledir ki hac yolculuğuna çıkmaya hazırlanan mümin takva elbisesinden mahrum kalmamalı, ibadetlerden Allah’a ulaşacak olanın kişinin takvası olduğu bilincinde olmalıdır.

Hacı Olmak

Hacı adayı hacı olabilmek için bedeniyle, ruhuyla, aklıyla, duygu ve düşünceleriyle, söz ve davranışlarıyla, Hakk’ın rızasına uygun hareket etmelidir. Haccın şart, rükün, vacip, sünnet ve (ihram) yasaklarını bilmenin yanı sıra, hac ibadetinin hikmet ve hedeflerinden de haberdar olmalıdır.

Mikat sınırını ihramsız geçemeyeceğini öğrenince artık bundan sonraki hayatında da sorumsuzca ve sınırsızca hareket edemeyeceğini, söz fiil ve davranışlarında, iş ve icraatında helal ve haram ölçülerine göre yaşaması gerektiğini anlamalıdır.

Arafat’ta vakfe yaparken Hz.Adem (a.s.)’i ve eşini hatırlamalı, onlar gibi tövbe istiğfar etmeli, dua ve niyazda bulunmalı, hata ve kusurunu Yüce Allah (c.c.)’a arz ederek, af ve mağfiret dilemelidir.

Cemeratta şeytan taşlarken, tıpkı Hz. İbrahim ve Hz. İsmail gibi şeytanı hayatından kovmalı, hayatı boyunca nefis ve şeytana karşı bu duruş ve mücadelesini devam ettirmelidir. Mina’da keseceği kurbanla birlikte kendisini Allah’a hakkıyla kulluktan alıkoyan nefsinin kötü arzu ve isteklerini de kontrol altına almalı, İslam’ın temel ahlâki prensipleriyle bağdaşmayan söz, fiil ve davranışları hayatından çıkarmalıdır

Kâbe’yi gördüğünde, adeta Kâbe’nin Rabbini görüyormuşçasına tazim etmeli, tavâfın yalnızca yüce Allah’a yönelmenin ve O’nun huzurunda eğilmenin ve O’ndan başkasına kulluk etmemenin fiili bir göstergesi olduğunu bilmelidir. Ayrıca Kâbe’nin Allah’ın evi, kalplerin de O’nun nazargâhı olduğunu aklından çıkarmamalı, mümin kalbinin Kâbe kadar hürmete layık olduğunu bilmelidir. Bu konuda Allah Resûlü’nün Kâbe’yi tavaf ederken söylediği şu hadise kulak vermelidir: “Ey Kâbe! Ne kadar hoşsun, kokun ne kadar da güzel! Şanın, hürmetin ne kadar da yüce! Ama, canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, canıyla müminin hürmeti (dokunulmazlığı) senin hürmetinden daha büyüktür. (İbn Mace, Fitan,2)

Kul Hakkından Sakınmak

Kabe’yi tavaf eden ve ona saygıda kusur etmeyen müminler, din kardeşlerinin kalbini kırmaktan ve dokunulmazlıklarını ihlal etmekten de sakınmalıdırlar. Diğer bir ifadeyle hacı adayı, gerçek anlamda hacı olmak için, haccın menasikini kavrayıp uygulamanın yanı sıra hac yolculuğu süresince kul hakkına riayete de özen göstermelidir. İnsanlarla eşit olduğu bir ortamda kendisi için bir takım ayrıcalıklar istemenin haccın ruhuyla bağdaşmayacağını bilmelidir. Îsar ahlakına sahip olmalı, bencil davranışlardan sakınmalıdır. Kendisi için istediğini başkası için de istemeli, kendisi için istemediğini başkası için de istememelidir.

Haccın Kazanımlarını Korumak, Hacı Kalmak

Beytullah’ı ziyaret ederek, hac ibadetini eda etme şerefine nail olan müminler, elde ettikleri kazanımları koruyabilmek için daha dikkatli ve duyarlı olmalı, hacda elde ettiği manevi sermayeyi bilerek veya dikkatsizce davranarak günah ve kusurlarla yok etmemeli, haramlarla hayatlarını yeniden kirletmemelidirler. Yüce Allah (c.c.)’a verdikleri ibadet ve kulluk sözünü tutmalı, Müslümanlara yakışmayan her türlü çirkin söz ve davranıştan uzak durmalıdırlar.

Hacca giderek hacı olmak kadar, hacı olarak dönmek ve döndükten sonra da hac ibadeti süresince kazanılan güzel hasletleri koruyup devam ettirmek ne kadar da önemlidir. Her müslüman gibi hacı da, İslam’ın güzelliğini yaşantısıyla fiili olarak göstermeli ve çevresine güzel örnek olmalıdır. Hacının hacdan sonraki hayatının hac öncesinden daha iyi ve ileride olmasının, makbul (mebrur) haccın en açık belirtisi olduğu unutulmamalıdır. Hacdan insanlara hediye olarak sadece zemzem ve hurma getirmekle yetinmemeli, aynı zamanda onlara sevgi, şefkat, merhamet ve adalet de getirebilmelidir.

Hangi Amel Daha Faziletlidir

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ سُئِلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَىُّ الأَعْمَالِ أَفْضَلُ قَالَ « إِيمَانٌ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ » . قِيلَ ثُمَّ مَاذَا قَالَ « جِهَادٌ فِى سَبِيلِ اللَّهِ » . قِيلَ ثُمَّ مَاذَا قَالَ « حَجٌّ مَبْرُورٌ »

Hz. Peygamber, kendisine yöneltilen, “Hangi amel daha faziletli ve daha hayırlı?” sorusuna önce, “Allah"a ve Resûlü"ne iman etmek.” diye cevap vermiş, “Sonra hangisi?” denildiğinde, “Amellerin zirvesi olan Allah yolunda cihad.” buyurmuş ve “Bundan sonra hangisi?” sorusuna ise, “Kabul olunan hac.” cevabını vermişti.( Buhârî, Hac, 4.)

Hz. Âişe"nin (ra), “Yâ Resûlallah! Biz kadınlar sizinle beraber gazâya çıkıp cihad edemez miyiz?” sorusuna karşılık, 

عَنْ عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ - رضى الله عنها - قَالَتْ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلاَ نَغْزُوا وَنُجَاهِدُ مَعَكُمْ فَقَالَ « لَكُنَّ أَحْسَنُ الْجِهَادِ وَأَجْمَلُهُ الْحَجُّ ، حَجٌّ مَبْرُورٌ » . فَقَالَتْ عَائِشَةُ فَلاَ أَدَعُ الْحَجَّ بَعْدَ إِذْ سَمِعْتُ هَذَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم .

Allah Resûlü, Hz. Âişe"nin (ra), “Yâ Resûlallah! Biz kadınlar sizinle beraber gazâya çıkıp cihad edemez miyiz?” sorusuna karşılık, “Sizin için cihadın en iyisi ve en güzeli haccetmektir, makbul olan hacdır.” buyurmuş ve bunun üzerine Hz. Âişe de, “Artık ben bu sözü Resûlullah"tan işittiğim zamandan itibaren haccetmeyi terk etmem.” demişti. (Buhârî, Cezâü’s-sayd, 26.)

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « جِهَادُ الْكَبِيرِ وَالصَّغِيرِ وَالضَّعِيفِ وَالْمَرْأَةِ الْحَجُّ وَالْعُمْرَةُ » .

Yaşlının, küçüğün, zayıfın (düşkünün) ve kadının cihadı hac ve umre yapmaktır.” (Nesâî, Menâsikü’l-hac, 4.)

İnsan Hürmete Daha Layıktır

Allah Resûlü, Kâbe"yi tavaf ederken şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرو قَالَ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَطُوفُ بِالْكَعْبَةِ وَيَقُولُ « مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللَّهِ حُرْمَةً مِنْكِ مَالِهِ وَدَمِهِ وَأَنْ نَظُنَّ بِهِ إِلاَّ خَيْرًا » .

(Ey Kâbe!) Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel! Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce! Ama bu canı bu tende tutan Allah"a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, kanıyla müminin hürmeti (saygınlığı), senin hürmetinden daha büyüktür!”(İbn Mace, Fiten, 2.)

Kâbe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in temellerini yükselttiği bir yapıyken kalp ve gönül Rabbimizin yapısıdır. Bundan dolayı hürmet ve saygınlığı daha yücedir. Kâbe’ye kalplerini kuvvetlendirmek için gidenler, bunun yolunun mümin kardeşlerinin kalbini kırmamaktan, onun saygınlığını çiğnememekten geçtiğini iyi bilmelidirler.

Haccın Sembolik Anlamı

Hac, aslında manevi bir tecrübedir; çünkü İslamdaki diğer bütün ibadetlerde olduğu gibi hac ibadetinde de asıl olan teslimiyettir. Daha açık ifadeyle hac, birtakım dini faydalar içeriyor olmasından ziyade öncelikle ve özellikle Allah emrettiği için yapılan ve yapılması gereken sembolik ibadetler silsilesidir.

Şüphesiz dinî bilincin oluşmasında bu sembollerden her birinin birçok anlamı ve hikmeti vardır. Kısaca ifade etmek gerekirse bu kutsal yolculuk, dünyaya ait her şeyini terk ederek Allah için yola çıkmak, Allah’a hicret etmek ve bir mahşer provası yapmaktır.

İhram: Mümin ihrama girerken büründüğü beyaz elbiseyle, kabre girerken bürüneceği kefenin benzerliğinin şuurunda olur. Bu kıyafeti taşıdığı süre içinde, başka zamanlarda kendisine meşru olan bazı davranışlardan uzak durur. İhramlı kişi, günahlara karşı direnme, sabır gösterme, nefsine hâkim olma eğitiminden geçer. Böylece gündelik alışkanlıklarından ve bağımlılıklarından kurtulma ve kendisiyle hesaplaşma imkanına kavuşmuş olur.

Mikat: İhrama girilecek yere mikat denir. Ancak mikatın esas anlamı, Allah’ın davetine icabetin ve Allah tarafından kuluna verilen randevunun başlangıç mekânı olmasıdır. Bunun için en özel davete en özel ve özenli bir şekilde hazırlanma yeridir. Bunun için hacı adayı bu randevu mekânına en özel, en temiz elbise ile, en güzel sözle, en üstün nezaket kurallarına riayet ederek ve en temiz duygularla gelir. Bu randevu esnasında, maddi ve manevi kirlerden arınmak için abdest veya gusül alınır, hakiki kulluğa niyet edilir, bunun için sabır ve gayret edileceğine dair söz verilir.

Kâbe’yi tavaf: Kâbe, sembolik olarak yeryüzünde Allah’ın birliğini temsil eden abidevi bir yapıdır. Tavaf yapan hacı, bu hareketi ile kâinatın kendi yörüngesi etrafında dönmesi şeklindeki eyleme katılmakta ve kâinatla âdeta bütünleşmektedir. Aynı zamanda yedi defa yapılan tavaf, günahkârın, suçlunun ve ihtiyaç sahibinin ilgili makama istediğini alıncaya kadar ısrarla müracaat etmesini sembolize eder.

Tavafa, Haceru’l-Esved sol tarafa alınıp onun hizasından başlandığı ve insan kalbi de sol tarafta olduğundan âdeta yapılan ibadetin ve yakarışın kalple, canı gönülden ve samimiyetle yapıldığı ifade edilir. Yedi defa tavaf yapan hacı sanki şunu söylemiş olur: “Ya Rabbi eğer beni affedersen ki affetmeye layık olan ancak sensin, işte günahımı itiraf ederek kapındayım. Şayet sen beni affetmezsen ki ben senin kulunum, beni kim affeder? Ben affedildiğimi hissedinceye kadar kapından ayrılmam. Çünkü gidecek başka bir kapı ve kapısından af dileyeceğim senden başka bir otorite yoktur.”

Haceru’l-Esved: Tavaf esnasında hacılar Haceru’l-Esved’i selamlarlar. Bunun için mezkûr taşa bizzat el sürmek şart değildir. Uzaktan selamlama yolu ile de yapılabilir. Bu taşı selamlamak âdeta Allah’a bağlılık yemini edip O’nun değerlerine bağlı kalma sözü vermektir. Aynı zamanda aslında beyaz bir taş iken zamanla insanların el sürmesiyle kararan bu taş, günahın insan kalbini nasıl karartacağını da anlatır.

Mültezem: Kâbe kapısı ile rükn-i yemani arasında kalan bölgeye Mültezem denilir. Burası Hz. Âdem’in duasının kabul olduğu yerdir. Aynı zamanda Mültezem bir ana olarak Hz. Hacer’in eteğini temsil etmektedir. Kâbe’nin fiziki mimarı Hz. İbrahim olmakla birlikte esas mimar Hz. Hacer’dir. Zira onun Allah’a teslimiyeti olmasa belki de Kâbe imar edilmiş olmayacaktı. Onun duası ve teslimiyeti olmasaydı zemzem fışkırmayacaktı. Bu yüzden Mültezem Hz. Hacer’in eteğini temsil eder. O nasıl Allah’a yalvardı ve duası kabul olduysa hacılar da çocuğun annesinin eteğine sarılıp talepte bulunduğu gibi Mültezem’e yapışır ve istekte bulunur, Allah’a dua eder ve duası kabul olur. Abdullah b. Amr b. Âs, Hz. Peygamberin mültezeme gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini açarak oraya yapıştırdığını ve o şekilde dua ettiğini rivayet etmektedir (Ebu Dâvûd, “Menâsik”, 55).

Sa’y: Hz. Hacer’in ciğerparesi oğlu İsmail’e su ararken bir o tepeye bir bu tepeye koşmasını temsil eder. O, bu hayati ihtiyacını Allah’tan talep etmiş ve zemzemin fışkırmasına vesile olmuştur. Ondan sonra gelen bütün hacılar da bu durumu göz önünde bulundurarak Rablerine en hayati dileklerinin yerine getirilmesi için niyaz ederler ve dualarının kabul olacağına inanırlar. Burada zemzem maddi ve manevi arınmayı temsil eder, aynı zamanda çaresiz fakat mütevekkil olan bir kula Allah’ın büyük ve sonsuz ikramını anlatır.

Arafat Vakfesi: Hac ibadeti âdeta mahşer gününün bir provasıdır. İnsanlar o gün mahşer meydanında yalın ayak ve çıplak bir şekilde toplandıkları gibi hacda da Arafat meydanında yalın ayak ve çıplak bir şekilde; dünyaya ait her şeylerini terk etmiş bir hâlde toplanırlar. Mahşer günü insanın elde edebileceği en güzel kazanç o meydanda mümin olmasının tescil edilmesi olduğu gibi bu dünyadaki en güzel hâli de Arafat meydanında ihramlı bir şekilde hac ibadetini ifa etmesidir. Bunu da vakfe denilen özel bir duruşla Rabbine takdim eder.

Şeytan Taşlama: İhram ile şehevi isteklerden, nefsin arzularından, ziynetten, güç ve kuvvetten uzaklaşıldığı gibi cemrelere taş atılmasında da aklın sınırlarından uzaklaşmaya işaret vardır. Nitekim belirli bazı yerlere belli sayıda taş atılmasının akli bir izahı yoktur. Ancak hacı bunu yaparak şunu demiş olur: Ya Rabbi! Kulun olarak el pençe bir vaziyette senin kapında, huzurundayım. Sevabını umarak ve azabından korkarak ne emrettin ise onu yerine getirmekte ve yasakladığın ne varsa ondan da kaçınmaktayım. Sana nasıl ibadet edeceğim hususunda kendi aklıma, fikrime, güç ve kuvvetime bakmıyorum.

Kurban: Kurban Allah’a bağlılığın göstergesi olup, benlik ve arzuları Allah yolunda feda etmektir. Haccın en büyük gayelerinden olan şükrün îfâsı, kurban ibadetiyle bütünleşip en üst dereceye ulaşır ve haccın kabulüne vesile olur.

Hedy denilen, hacda kesilen ve hediye anlamına gelen kurban bir anlamda Hz. İbrahim gibi bir teslimiyet ve itaat anlamını ifade eder. Bir başka yönden ise belli bir mali güce ve sıhhate sahip olup hacca kadar gelen hacının verdiği bu nimetler için Allah’a şükretmesini temsil etmiş olur.

Tıraş Olma: İhramdan çıkmadan önce sembolik olarak yapılan tıraş, Allah’ın evine tertemiz, gösterişsiz ve beyaz bir elbise ile gelindiği gibi oradan da tertemiz ayrılmayı sembolize etmektedir.

Ziyaret Tavafı: Haccın en önemli rüknü olan ziyaret tavafı, ihrama girip o zamana kadar yaptığımız ibadetlerle ilgili âdeta Rabbimize karşı bir tekmil, bundan sonra yapacağımız güzel ameller için söz vermeyi temsil eder.

Veda tavafı: Kişi, hac ibadetini tamamlayıp da vatanına dönmek istediğinde Kâbe’yi tavaf ederek sanki dönüş için Kâbe’nin sahibinden izin ister. Nitekim misafir, konakladığı yerden ev sahibinin müsaadesiyle ayrılır. Haccı bu bilinç ve anlayışla yapabilen bir hacı, bu ziyaretin sıradan bir seyahat olmadığını anlar ve gerçek anlamıyla arınır, yenilenir, yoğun dinî duygularla dolar, kötülüklerden, kötü duygulardan, günahlardan arınmış, iyi duygular yüklenmiş, iyi ameller yapmaya azmetmiş ve gerçek bir hacı olarak memleketine döner.

Sonuç olarak, İbadetlerin pek çok hikmetleri ve sembollerle ifade edilen manaları vardır. Bu bağlamda içinde en çok sembollerin yer aldığı ibadet ise hacdır. Hacda yapılan ibadetlerde dünya ile ahiret arasında irtibat kurulur. Ahiret hayatının provası şeklinde düşünülen hac ibadeti, her yıl Müslümanlar arasında gerçekleşen yıllık uluslararası bir kongre olma niteliğine de sahiptir. Bu mekanda sosyal statü, makam, mevki, renk, soy, zenginlik gibi kavramlar bir kenara bırakılarak, merhamet, takvâ, kardeşlik ve eşitlik gibi kavramlar daha bir önem kazanır.

Haccı bu bilinç ve anlayışla yapabilen müminler, vatanlarına Hz. İbrahim’in vefası, Hz. İsmail’in teslimiyeti, Hz. Hacer annemizin tevekkülü ile ahlakı Kur’an olan Allah Resulü’nün örnek şahsiyeti ile günahlarından arınmış, cennet kazancını amel defterine yazdırmış olarak dönerler.

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Uzman Vaiz Abdullah YILMAZ