Ahilik Geleneğinin Ticari Hayata Yansımaları
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰى وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى
“İnsan için ancak çalışıp kazandığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.” (Necm Suresi, 39-40)
Muhterem kardeşlerim;
Hayatımızın idamesi için olmazsa olmaz şartlardan birisi, çalışmak ve kazanç elde etmektir.
Bunu meşru bir şekilde temin etmenin yollarından biri ve en önemlisi ticarettir ve İnsanoğlunun dünya hayatındaki en önemli imtihan alanlarından biridir.
Ticaret, toplumu ayakta tutan temel taşlardan birisi belki de en önemlisidir. Bozulduğunda toplumu çürümeye götüren, yozlaşmayı hızlandıran, ahlakı dejenere eden şeylerin başında ticaret hayatı gelir.
Dinimiz İslam; ticaretin aldatmaya, haksız kazanca, güvensizliğe yol açabilecek bütün yollarını kapatmış, ticarî hayatı dini ve ahlaki ilkelerle düzenlemiştir. Rabbimiz;
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ
Ey müminler, birbirinizin mallarını gayrı meşru yollar kullanarak değil, karşılıklı anlaşmaya dayalı ticaret yolu ile yiyiniz. (Nisa Suresi, 29) buyurur.
Ayet-i Kerime, meşru olmayan tüm gelir, kazanç ve harcama kalemlerini “batıl” olarak nitelendirmektedir ki, gelirin de giderin de meşru yollardan olması gerektiği ifade edilmiştir.
وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً
Ölçtüğünüz ve tarttığınız zaman tam ve dürüst ölçün. Hilesiz teraziyle tartın. Bu, hem hayırlı hem de sonuç bakımından güzeldir. (İsra Suresi, 35)
Bu ayetler ticaretin sadece bir kazanç kapısı değil, aynı zamanda bir ahlak ve kul hakkı meselesi olduğunu da ortaya koymaktadır.
Ticaret kelimesi ağzımızdan çıktığı anda yanında ifade ettiğimiz en kıymetli kelime “ahlak” olmaktadır. Yani ticaret ve ahlak ayrılmaz ikili ve etle tırnak gibi olmuştur.
Rehberimiz, Önderimiz Peygamberimiz, Peygamberlik görevinden önce de ticaret yapmış, her işte olduğu gibi ticarette de dürüstlüğü ve güvenirliği ile örnek olmuştur. Onun yolundan ve izinden giden sahabe efendilerimiz de ticareti meslek edinmişlerdir. Rasulullah’ın emrine uyarak Mekke'deki yurtlarını, yuvalarını, ticaretlerini, kısacası her şeylerini bırakıp Medine'ye hicret eden ashab-ı kiram, bütün servetlerini kendileriyle paylaşmak isteyen Medineli kardeşlerine, "Siz bize pazarın yolunu gösterin, yeter!" diyerek ticarete sıfırdan başlayıp kısa bir zamanda Medine’yi medeniyetin başkenti haline getirmişlerdir.
Ticari hayata İslam’ın getirdiği temel ölçüleri kısaca şöyle ifade etmek mümkündür:
Dürüstlük, güvenilir olmak, ölçü ve tartıyı eksiksiz yapmak, alacak verecek konusunda zamanında işlem yaparak faiz belasından uzak durmak, işini en güzel şekilde yapmak, fırsatçılık ve karaborsacılıktan uzak durmak, yalandan yeminden kaçınmak vb.
Kıymetli kardeşlerim;
Hepimiz ortamın bozulduğundan, ahlaki değerlerin zaafa uğradığından, ticari hayattaki akıllara durgunluk veren sahtecilik yöntemlerinden şikâyet ediyoruz maalesef… Zedelenen doğruluk, dürüstlük, adalet, merhamet gibi insanî ve İslami değerlerin, günümüz insanının duygularına, düşüncelerine, davranışlarına, çalışma hayatına ve ticaret hayatına hükmedebilmesi için bir duyarlılık oluşturmak gerektiğini hepimiz dillendiriyoruz. Ama bu nasıl gerçekleştirilecek?
İnsanlık tarihi boyunca ve İslam düşüncesinde kâmil insan ya da diğer bir ifadesiyle ‘insan-ı kâmil’ kavramı, esas itibariyle vahyin doğrultusunda ve peygamberlerin örnekliğinde bir yaşam biçimini benimsemiş ve o uğurda mücadele eden ideal, şahsiyet sahibi insanı ifade eder. Vahyin yeryüzümdeki mümessilleri olarak tüm Peygamberler ve Peygamber Efendimiz, insanlık için kâmil insan olarak üsve-i hasene yani en güzel örnek olmuş şahsiyetlerdir. Bu kâmil insan anlayışının daha sonraki dönemlerde Peygamber’in ashabında, önde gelen âlimlerde, mutasavvıflarda ve fütüvvet ehlinde de sürdürülmeye çalışıldığını görüyoruz.
Fütüvvet ehli ne demek ilk defa duyuyorum mu diyorsunuz? Fütüvvet; İslami çerçevede iyi olan şeyleri yapma, kötü olan şeyleri de yapmama esasına dayalı ahlaklı bir hayat ve toplum inşa etme idealinin, hedefinin kurumsallaşmış adıdır. Fütüvvetname adlı eserler ise hayatın yirmi dört saatini içine alacak şekilde bizleri insan-ı kâmil seviyesine çıkarmayı hedefleyen adeta birer edep ve ahlak ilmihalleridir.
İşte tam da burada Ahilik teşkilatı devreye girer. Ahilik ise, Fütüvvet anlayışının 13. yüzyıldan itibaren Ahi Evran’ın öncülüğünde Anadolu’da Müslüman Türkler tarafından ağırlıklı olarak esnaf ve zanaatkar meslek grupları üzerinden oluşturulmuş kurumsal halidir. İslam medeniyetinin en başından beri fütüvvet; şecaat, cömertlik, diğerkâmlık, halka hizmet, başkasını nefsine tercih etme, mürüvvet ve kaliteli hayat standardı gibi temel ahlaki prensipleri esas alan yüksek ahlak (mekârim-i ahlak) standardı olarak ön plana çıkmış bir sivil yapılanmanın adı olmuştur. Ahilik; Yalnızca bir meslek örgütü değil; aynı zamanda ahlak, eğitim, dayanışma ve toplumsal düzenin teminatı olmuştur. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü bir sosyal yapıya sahip olmasında Ahilik teşkilatının büyük rolü vardır.
Ticaretin İslami değerlerle buluştuğu bir model sunması, Ahilik kültürünü benzersiz kılar. Çünkü Ahilik adına vazedilen kurallar, esas itibariyle Kur’an’ın ve onun ete kemiğe bürünmüş hali olan sünnete dayalı bir hayat tarzının yerleşmesi için koyulmuş prensiplerdir.
Diğer bir ifadeyle Ahi ahlâkı, temelde Kur'ân ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadislerine dayanmaktadır.
Şimdi, edep yolculuğu ve ahlak organizasyonu olan Ahiliğin ticari hayata katkılarından bahsedelim;
1-DÜRÜSTLÜK VE GÜVENİLİRLİK:
Günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz hayat prensiplerinden biri doğruluk, dürüstlük ve güvenilen bir Müslüman olmak değil midir?
Peygamberimizin peygamberlik öncesi ve sonrası hayatının tamamının güvenilir bir insan olma vasfı ile geçtiğini asla unutmamalıyız.
وَلَا تَأْكُلُوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَا اِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِنْ اَمْوَالِ النَّاسِ بِالْاِثْمِ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.”( Bakara, 188) ayeti ve;
اَلْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَا لَمْ يَفْتَرِقَا فَإِنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا فِى بَيْعِهِمَا وَإِنْ كَتَمَا وَكَذَبَا مُحِقَتِ الْبَرَكَةُ مِنْ بَيْعِهِمَا
“Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece (alışverişi kabul edip etmeme konusunda) serbesttirler. Eğer dürüst davranırlar ve (malın kusurunu) açıkça söylerlerse, alışverişleri bereketlenir. Fakat kusuru gizler ve yalan söylerlerse, (yaptıkları) alışverişin bereketi gider.” (Ebû Dâvûd, Büyû’, 51)
اَلْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ وَلَا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ بَاعَ مِنْ أَخِيهِ بَيْعًا فِيهِ عَيْبٌ إِلَّا بَيَّنَهُ لَهُ
“Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan din kardeşine satması helâl olmaz.”( Sünen-i ibn Mâce, Ticâret, 45) hadis-i şerifleri ticari hayatta doğruluğun en önemli ilkelerden olduğunu gösterir. Yine;
وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ
“Eksik ölçüp tartanların vay haline! 2) Onlar ki insanlardan ölçerek aldıklarında tam almak isterler. 3) Ama kendileri onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler. (Mutaffifin Suresi, 1-3) ayeti kerimeleri ölçü ve tartıda adaletsizlik yapanları dehşetli bir ifadeyle uyarmaktadır.
Bu ayet ve hadisleri ön plana alan Ahiler, ticaretin temelini dürüstlük üzerine kurmuşlardır. Bu anlayış, Ahi dükkânlarını sadece bir ticaret mekânı değil, aynı zamanda güvenin simgesi hâline getirmiştir. Ölçü ve tartıda hile yapan, malı olduğundan farklı gösteren kişiler teşkilattan çıkarılırdı ve toplumdan dışlanırdı. (Çağatay, Neşet. Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik, 1981, s. 74)
Dışlanmayı hafife almayalım. O dönemde toplumsal olarak cezalandırılmanın en şiddetlisi buydu.
Dürüst güvenilir tüccar için ise peygamber müjdesi şu şekilde;
عَنْ أَبِى سَعِيدٍ عَنِ النَّبِىِّ (صعلم) قَالَ التَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأَمِينُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ.
Ebu Said (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v):
Doğru ve güvenilir tüccar (kıyamet günü) nebilerle, sıddıklarla ve şehitlerle beraberdir. (Tirmizi, Büyu, 1/1252)
2-KUL HAKKI VE HELAL KAZANÇ DUYARLILIĞI
Biz Müslümanların bu hayattaki en büyük hedeflerinden birisi helal kazanç olmalıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de bütün peygamberlere, bütün insanlara ve bütün mü’minlere hitaben şöyle buyurulur:
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
“Ey Peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.”(Mu’minun Suresi, 51)
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْاَرْضِ حَـلَالاً طَـيِّباًۘ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
“Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır. (Bakara Suresi, 168)
İbadetlerimizi riya ve gösterişten uzak, sadece Allâh’a has kılarak, sırf O’nun rızasını elde etmek amacıyla yapmaya çalıştığımız gibi, Ticaretimiz ve kazancımızı da kumar, rüşvet, faiz, hile, yetim malına el koyma vb. batıl yollara tevessül etmeden tertemiz, helal yollardan kazanmaya gayret göstermeliyiz. Çünkü Müslüman “haram helal ver Allah bizim fakir yer Allah” mantığında olan bir insan değildir.
Ahilikle ilgili eserlerin (Fütüvvetnamelerin) en başında ilk verilen derslerde “Ahî helâl kesb kılsa gerek.” ve “Ahîlere helâl para kazanmak gerektir ve hem vaciptir ve hem sünnettir.” Prensibi öğretilmekteydi. (Gölpınarlı, Abdülbâki, Burgâzi ve Fütüvvetnâmesi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, c. XV, Nu:1-4, İstanbul, 1953-1954, s. 125.
3- SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
İyilik ve takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah'ın cezası çok şiddetlidir. (Maide Suresi, 2)
Bir zamanlar, SGK benzeri kurumların olmadığı dönemlerde kurulan vakıf ve dernekler aracılığıyla muhtaç olan, bakıma ihtiyacı olan insanlar, görüp gözetilir Ahilik teşkilatı da bu konuda başı çekerdi. Ahilik teşkilatı, toplumda fakir ve muhtaçlara yardım eden, sosyal dengeyi koruyan bir kurumdu. Ahiler, gelirlerinin bir kısmını mutlaka ihtiyaç sahiplerine ayırır, kimsesizleri gözetirdi. (Kazıcı, Ziya. Osmanlılarda İktisadî Hayat, 1985, s. 121)
Çünkü yukarıdaki yardımlaşma ayeti onların hayatına yön verirdi.
4- REKABETTE ÖLÇÜ VE HAKKANİYET
Kapitalizmin en katı kurallarının hatta kuralsızlıklarının yaşandığı bir devirdeyiz maalesef… Düşene bir tekmenin daha atıldığı, ticari rakiplerin çeşitli oyunlarla iflasa, batmaya sevk edildiği zaman dilimi…
Kur’an rızkı verenin Allah olduğunu bize ifade eder.
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ
Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir. (Zariyat Suresi, 58)
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Allah, kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Ankebut Suresi, 62)
Ayetlerini düstur edinen ecdadımız haksız rekabete müsaade etmez, komşusunu zarara uğratacak fiyat politikası uygulamazdı.
5- MESLEK VE AHLAK EĞİTİMİ
Bugün en çok şikâyet ettiğimiz konulardan biri de eğitimdir kuşkusuz. Biz eğitimi bir kuşun kanatları gibi görüyor, meslek ve ahlak eğitiminin yani manevi eğitimin birlikte verilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu konuda ecdadın uygulamaları bizim için yeterli örneklerdir.
Sizlerin de şahit olduğu gibi günümüz dünyasında küreselleşme denilen illet, birçok milletin milli değerlerini yok etmiş, pusulasını şaşırmış, yönü belli olmayan insanlar haline dönüştürmüştür. Kişisel çıkarları ön plana alan, hırsları, hazları ve teknolojiyi putlaştıran günümüz insanı her yönüyle çıkmazın içinde. Hayatı bir yardımlaşma olarak değil de sadece bir mücadele gören insanlık, “İnsan, insanın kurdudur” sözüyle şefkatten, merhametten uzak çıkış yolu arıyor ama kullandığı yol ve yöntemler başarısız. Türkiye olarak, yetişmekte olan nesillerimize her türlü mesleği (marangozluk, elektrikçilik, kuyumculuk, öğretmenlik, mühendislik, avukatlık ve doktorluk gibi) öğretiyoruz. Fakat bu mesleklerin ahlaki ilkelerini öğretemiyoruz. Gerekli değerleri yükleyemiyoruz. Bunun sonucunda toplumumuzda müthiş bir değerler çatışması meydana geliyor. Bu nedenledir ki, aileler, okullar, sokaklar, işyerleri ve diğer alanlar birer çatışma alanı haline geliyor. Eğitimimiz buna bir çare bulmalı, meslekle birlikte ahlaki ilkeleri de en az meslek kadar öğretmeli hatta daha fazla önem vermelidir. Günümüz Türkiye’sinde mesleki ve ahlaki eğitimde Ahilerden alınacak birçok örnekler var ve almalıyız. Aksi halde bu değerler savaşını kazanamayacağız.
Bu konuda Ahilik, çıraktan ustaya kadar bir eğitim sistemine sahipti. Çırak önce edep, ahlak, sabır ve doğrulukla yetiştirilmeden ustalığa yükselmezdi. Ahiliğin en meşhur ilkelerinden biri şudur: “Eline, beline, diline sahip ol.” (Ergin, Osman. Türk Tarihinde Ahilik, 1942, s. 56)
Bu söz, ahinin hem ticarette hem sosyal hayatta dürüst, iffetli ve güvenilir olmasını özetler.
Muhterem kardeşlerim;
Ticari hayatta maalesef hile, yalan, rüşvet, faiz, sahtecilik ve kul hakkı gibi büyük günahlarla karşılaşabiliyoruz, sıradanlaştırarak normalleştirmeye bile çalışıyoruz. Oysa Ahilik geleneği bize hatırlatıyor ki:
- İş yeri, Allah’ın gözetiminde bir mekândır.
- Terazi, adaletin simgesidir.
- Mal ve kazanç, imtihan vesilesidir.
- Kul hakkı, Allah katında en ağır sorumluluklardan biridir.
Bu sebeple Müslüman sadece camide değil, işinde de evinde de camide olduğu gibi Allah’a karşı sorumlu olduğunu unutmamalıdır.
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰى وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى
“İnsan için ancak çalışıp kazandığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.” (Necm Suresi, 39-40)
Tüccar kardeşlerimiz, bunları dikkate alarak, ticaretin peygamber ve seçkin sahabeler mesleği olduğunu hatırlarından çıkarmamalıdır.
Sohbetimizin bu bölümünde Ahiliğin Kuran ve Sünnet ile yoğrulmuş hayat prensiplerinden bir bölümünü sizlere nakletmek isterim.
Ahi 3 şeyi açık tutmalı, 3 şeyi de kapalı tutmalıdır;
1-Elini açık tut: Cömert olmak, düşkünlere yardım etmek için,
2-Kapını açık tut: Konuksever ve misafirperver olmak için,
3-Sofranı açık tut: Yoksullara, yemek yedirmek, misafire ikramda bulunmak için.
4-Elini bağlı tut: Hırsızlık, zorbalık ve kötülük etmemek için,
5-Dilini bağlı tut: Dedikodu, yalan, iftira ve gıybetten uzak durmak,
6-Belini bağlı tut: Kimsenin namusuna, haysiyet ve şerefine göz dikmemek için.
Ahiliğin açık tutmak ve kapalı tutmak üzere 6 şartı ile sohbetimizi nihayetlendirelim inşallah.
Son olarak; Ahilik, sadece bir esnaf teşkilatı değil; aynı zamanda İslâm ahlakının ticarete yansımış halidir. Bizler de bugün ticaretimizi Ahilik ilkeleri doğrultusunda sürdürürsek, hem toplumda güven ve kardeşliği tesis ederiz hem de Rabbimizin rızasını kazanırız.
Rabbimiz bizleri helâlinden kazanan, kul hakkına riayet eden, ticaretinde dürüstlükten ayrılmayan kullarından eylesin. Ahilik geleneğinin güzel ahlakını günümüze taşımayı hepimize nasip etsin. Âmin.
Hazırlayan: Feyzullah YILMAZ /
Sakarya İl Vaizi