MİLLETLERİ BİTİREN HASTALIK: ÖZENTİ

Haftanın Vaazı.. 26.12.2025 tarihli; "Milletleri Bitiren Hastalık: Özenti" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir..

Milletleri Bitiren Hastalık: Özenti

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Kıymetli müminler bugün sizinle Müslüman şahsiyeti; kendisine, ailesine, toplumuna, İslam inancına ve İslam ile yoğrulmuş kültürüne yabancılaştıran, uzaklaştıran ve kişiyi yozlaştıran bir konuyu masaya yatıracağız. Bugün ki vaazımızın konusu İslamdışı milletlere; yaşam ve düşünce tarzı bakımından öykünmek yani özenmek üzerine olacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki İslam kişiye Allah’ın boyasını vurmak üzere yani kişiye düşünce ve uygulama sahasında yeniden ve orijinal bir biçimde şekillendirmek üzere gönderilmiş bir dindir. Bunun bir gereği olarak her alana dair kişiyi başka milletlere muhtaç etmeyecek, başka milletlere öykünmek durumunda bırakmayacak şekilde düzenlemeler getirmiştir. Bu noktada İslam kişiye kendi şahsiyetini oluşturmak için yeteri öğüt ve örnekliği sunmuştur. Bu hususta en büyük örneğimiz Hz. Peygamber ve sahabe efendilerimizdir. Diğer taraftan İslam Medeniyeti tarih boyunca  O (s.a.v)’nun öğüt ve öğretilerini hayatına yansıtmış nice örnek şahsiyetler çıkarmıştır. Dolayısıyla Müslüman şahsiyet kendisini oluşturmak ve hayatına yön vermek için başka medeniyetlere öykünmek, hangi alanda olursa olsun Müslüman olmayan şahsiyetlere özenmek, hayatın anlamlandırılmasında onları örnek almak durumunda değildir.

Özenme veya öykünme kişinin, bir başkasını daha üstün olduğu inancı ile örnek alması, onun gibi düşünmesi, onun gibi davranması, harcamasından tutun da tüketimine kadar hayatının birçok alanını başkasına göre düzenlemesidir. Diğer taraftan özenme son derece tabii bir durumdur. Çocuk babasına, küçük büyüğüne, öğrenci hocasına, çırak ustasına özenir.  Ayrıca özenme birey ile sınırlı değildir. Bireylerin oluşturduğu toplum, toplumların oluşturduğu medeniyet havzaları başka toplumlara ve medeniyet havzalarına özenebilmektedir. Aslında başlı başına tehlikeli olmayan bu eylem, İslamdışı değerlere sahip birey ve medeniyetlere öykünme söz konusu olunca Mümin için oldukça sakıncalı bir hal alır.

Herşeyi bir ölçü dahilinde yaratan ve inananlara da hayatta ölçülü olmayı öğütleyen Hak Teala,  özenme konusunda da ölçülü olmayı emretmiştir. Bu konudaki ölçü hiç şüphesiz Hz. Peygamber (s.a.v)’dir. Öyleyse inananlar ifade ve dinlemede, giyimde ve kuşamda, harcama ve tüketimde, düşünce ve uygulamada, hayata bakışta ve mevcudâtı değerlendirmede Hz. Resul-i Ekrem’i örnek alacak, O’na özenecek ve ona öykünecektir. Rabbimiz azze ve celle Ahzâb Sûresi 21. ayet-i kerîmede bu konudaki talimatını açıkça buyurmuştur.  

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.

İslam toplumu ilk asırlardan beri Hz.Peygamberi örnek almış, her açıdan O’na benzemeyi hayatlarındaki en büyük gayelerden biri olarak addetmişlerdir. Söz ve davranışlarında, hayata bakış tarzında ve diğer pek çok konuda O’na öykünen İslam toplumların tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir futuhat gerçekleştirmişler ve fethettikleri bölgelerde hem dönemlerini hem de gelecek yüzyılları aydınlatacak medeniyetler kurmuşlardır. Bunun en çarpıcı örneği henüz 711 yılında Müslümanların ayak bastığı Endülüs coğrafyasıdır ki tarihler 715’e geldiğinde İspanya fethedilmiştir. Müslümanlar bu ve buna benzer başarıları, her ne olursa olsun dış olarak addedebileceğimiz unsurlara özenerek, onları taklid ederek değil yalnızca ve yalnızca Kur’an-ı Kerîm’e gönül vererek ve Hz. Peygamber’e özenerek diğer bir deyişle O’na ittiba ederek gerçekleştirmişlerdir.

İslam toplumlarında; bu hassasiyetin zayıflaması, kurdukları medeniyetlerin ışığının zayıflamasına ve hatta kimi bölgelerde sönmesine neden olmuştur. Vakıada Müslümanların zayıflaması ve dünyaya söz söyleme kabiliyetlerinin yok olması şeklinde kendini gösteren bu duruma, düşman medeniyetin madde planında yükselmesi de eşlik edince İslam toplumları için çalkantılı devirlerin başlangıcı kaçınılmaz olmuştur. 

Kilisenin prangalarından kurtulan Batı reform, rönesans ve sanayi devrimini gerçekleştirerek madde planında ilerlemiş ve Kur’an-ı Hakim ve Sünnet-i Seniyyenin ruhundan uzaklaşan İslam toplumu yerinde saymıştır. Madde planında giderek üstün bir medeniyet haline gelen Batı karşısında Müslümanların mevzi kayıpları artarak devam etmiştir. Zaman sonra Batı ve medeniyetinin üstünlüğü kabul edilmiş ve Müslümanların iç muhasebe dönemi başlamıştır. Bu noktada içinde bulunulan durumun nedeni ve çözümü konusunda farklı görüşler ve öneriler ortaya atılmıştır. Üstünlüğü elde eden Avrupa’nın dünya ve eşyayı ele alış tarzı İslam toplumlarını etkileşmiş ve Müslümanların bir kısmı sathi ve sığ değerlendirmeleriyle Batı merkezli çözüm arayışlarına girmiştir. Müslümanın inancı ve kimliği ile taban tabana zıt olan bu durum zamanla Batı tarzı tefekkür ve yaşam tarzını beraberinde getirmiş ve Müslümanlar artık Avrupa gibi giyinir, yer, içer, ev inşa eder ve Batı düşünce kalıpları ile düşünür olmuştur. Müslümanlar artık kendilerine Darüsselamları, Işıldayan Şehirleri, Şehirlerin Süslerini inşa eden ruha sırt çevirme eğilimindedirler. Efendimiz (s.a.v) içine düşeceğimiz bu duruma karşı bizleri Ebu Saîd el-Hudrî’nin rivayet etmiş olduğu şu hadis-i şerifleriyle hem haberdar etmiş hem de uyarmıştır.

لَتَتَّبِعُنَّ سُنَنَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، شِبْرًا بِشِبْرٍ، وَذِرَاعًا بِذِرَاعٍ، حَتَّى لَوْ دَخَلُوا جُحْرَ ضَبٍّ لَدَخَلْتُمُوهُ.

قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى؟

قَالَ: فَمَنْ؟

 “Sizden önceki ümmetlerin yolunu mutlaka takip edeceksiniz; karış karış, adım adım. Hatta onlar bir kertenkele deliğine girseler siz de onların peşinden gideceksiniz” Biz “Ey Allah’ın Resul’ü Yahudi ve Hristiyanlar mı?” diye sorduk. O (s.a.v) “Ya kim olacak” buyurdu. (Müslim: Kitabu’l-ilm, 6)

Şimdi günümüzde bu durum derinleşerek devam etmektedir. Batının sahip olduğu ahlak hiç sorgulanmaksızın Müslümanlar tarafından uygulanmaktadır. Batıda çıkan bir giyim tarzı, ertesi gün Müslümanlar arasında görülmekte, Avrupa sokaklarında başlayan bir akım akıl ve mantık devreye alınmaksızın Müslüman sokaklarında kendine yer bulabilmektedir. Müslümanlar artık bu Batı taklitçiliğine yani körü körüne Batının adeta papağanlığını yapmaya son vermeli ve kendi özlerine dönmeli ve kendi özgün kimliklerini yeniden oluşturmalıdırlar. İki asırdır Allah’ı unutmuş ve aradan çıkarmış bir medeniyete öykünmek bize Allah’ı unutmaya ve ne yazık ki Allah’ı aradan çıkartmaya mâl oldu. İfadeyi ağır mı bulduk? Peki İslam toplumları olarak nasıl idare edileceğimizi Allah’a ve elçisine soruyor  muyuz?  

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْؕ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır. (Haşr/19)

Müslüman toplumlar içine düşmüş oldukları halden çıkabilmek için önce durum tespiti yapmalıdırlar. Zira yanlış, yanlış olduğu bilinmedikçe terk edilmez. Bunu bireylerin zihinlerinin yeniden yapılandırılması yoluyla toplumsal ve kolektif bir İslamî şuurun oluşturulma aşaması takip etmelidir. Kendini aşmayan, kendi dışına taşmayan hiçbir hareket hakim konuma gelemez. Dolayısıyla İslami düsturlara göre hayatın şekillendirilmesinin gerekliliği inancı toplumun tüm kesimlerinde yeniden canlandırılmalıdır. Bu minvalde irade ve dirayet gösterilmedikçe değişim olmasını beklemek boş bir beklentiden ibaret olur. Zira Allah azze ve celle Ra‘d Suresi 11. ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır.

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْؕ

Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez.

Ayet-i Kerime iki yönü de kapsamı içerisine alacak bir anlama sahiptir. Bir toplum kendisini bozmadıkça Allah o toplumu bozmaz. Eğer bir cemiyet kendi özünden uzaklaşma yolunda adımlar atıyor ve kendi öz kimliğinden sıyrılmak eğiliminde ilerliyor ise bu durumda Allah onlara onların irade ettikleri şekilde karşılık verir. Diğer taraftan eğer bir toplum kendine Allah ve Resul’ünün talimatları doğrultusunda çeki düzen vermek istiyor ve yabancı medeniyetlerin kimliğine bürünmek yerine İslam kimliği ile kimliklenmek istiyorsa Allah onlara iradelerine uygun olarak muamelede bulunur ve yollarını açar. 

Müslümanlar olarak ahlaktan mimariye, kelamdan selama kadar hayatın her alanında Batıyı taklid etmekteyiz. Özgürlüğü Batı gibi sınırsızlık olarak görüyoruz. Evlenmek ve aile kurmak Batıda nasıl yük ve angarya olarak görülüyor ise artık  Müslüman toplumlarda da yük olarak kabul ediliyor. Haya bir baskı, edep ise geri kalmışlık olarak lanse ediliyor. Batı toplumlarında hakim olan evde kedi köpek besleme hastalığı artık bizde de yayılmış durumdadır. Batının sokak ve parkları nasıl çocuk yerine kedi köpek gezdiren insanlarla doluysa İslam beldelerinin sokak ve parkları da gittikçe benzer profile sahip insanlarla dolmaktadır. Artık kedi ve köpekler çocuklara tercih edilmektedir.  Bir taraftan insana/fakire sadaka vermeye tenezzül etmeyen Batı meftunları, diğer taraftan parklarda ve bahçelerde kedi ve köpeğe milyarlarca lira harcamaktan çekinmemektedir. Giyinme bedeni örtmek içindir anlayışı yitirilmiş ve Batı kaynaklı modaya ayak uydurma ve daha çekici görünme gibi amaçlar içindir anlayışı yerleşmiştir. 

Müslüman birey, yabancı milletlere özenmek ve öykünmek suretiyle kendini varlığını kemal noktasına ulaştıramayacağını ve bu durumun, başta kimliğini yitirmek ve varlığını tehlikeye atmak suretiyle dünyada; Allah ın rızasını kaybetmek ve özendiği kimselerle haşrolmak suretiyle ahirette kendisine büyük zararlar vereceğini unutmamalıdır. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

 مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ

Kim bir topluma benzerse onlardandır. (Ebu Davud: Kitabu’l-Libas 4)

Şimdi bugün bizler, bizi biz yapan değerleri tekrar hatırlamalıyız. Kuran ve Peygamber’in izinde bireysel ve toplumsal hayatımızı yeniden düzenlemeli, siyasetten ekonomiye, kültürden medyaya, yargıdan uluslararası ilişkilere kadar bütün alanlarda İslami kurallara ve ilkelere başvurmalıyız. Diğer milletleri körü körüne taklid etmenin son iki asırda bize ne tür felaketlere sebep olduğunun kritiğini dikkatlice yapmalıyız. Bu taklitçilikten kurtulmanın en önemli şartlarından birinin bireysel vicdana hapsetmiş olduğumuz İslam’ı özgürleştirmek olduğunu hatırımızda tutmalıyız. Karışı karışına Batıyı taklit ettiğimiz günlerin son bulup milimi milimine Allah Resul’ünün adımlarını takip ettiğimiz günlere ulaşmak ümidiyle… Allah’a emanet olunuz.

VAAZI İNDİR 

Hazırlayan: Mehmet Ali ŞANLI / Arifiye İlçe Vaizi