menu
ZARİYAT SURESİ
ZARİYAT SURESİ
Zariyat süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Zariyat Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 60 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “ez-zâriyât” kelimesinden almıştır. Zâriyât, esip savuran rüzgârlar demektir. Sûrede başlıca, öldükten sonra hesap için toplanma, inkârcıların ahirette karşılaşacakları azap, mü’minlere verilecek mükâfatlar, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren kevni deliller konu edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Zariyat Suresinin Nüzülü

   Mushaftaki sıralamada elli birinci, iniş sırasına göre altmış yedinci sûredir. Ahkåf sûresinden sonra, Gaşiye sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Zariyat suresinin Konusu

Sûrenin ana konusu öldükten sonra dirilmenin gerçek olduğunu, yaratılmışlar içinde irade sahibi olma özelliğini taşıyanların, bir imtihan alanı olan dünya hayatını yaratılış amaçlarına uygun biçimde geçirip geçirmedikleri hususunda sorgulanacakları yargı gününden kaçış bulunmadığını ve bu yargılama sonunda herkesin bu dünyada yapıp ettiğinin olumlu olumsuz sonuçlarını mutlaka göreceğini ortaya koymaktır. Bu konu işlenirken, Allah Teâlâ’nın kudretinin kanıtlarından ve insanlara lutfettiği imkânlardan örnekler, önceki bazı inkârcı toplumların başına gelen felâketlerden kesitler verilmekte; bu arada Hz. Peygamber’in ve onun yolunu izleyen müminlerin dini tebliğ ederken nasıl bir tavır takınmaları gerektiğine ışık tutulmaktadır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Zariyat Suresinin Özeti

20. Zariyat, esip savuran rüzgarlar demektir. Mekke'de nazil olmuş ve ana konusu tevhiddir.21. 1-23 ayetler arasında Allah teâlânın yüceliğinden bahsedilir. Rüzgarları taşıyanmeleklerden, kıyametin ne zaman kopacağını soran şüphecilerden, ahiret hayatından şüpheedenlerin azap göreceğinden, müttakilerin özelliklerinden bahsedilir. Müttakiler; işlerinidüzgün yapan, gecelerin bir kısmında kalkıp ibadet eden, mallarında fakir fukara kimselerinhakkının olduğunu bilen kimselerdir. Ayrıca Allah teâlânın varlığının delillerinden bazılarıanlatılır.22. 24-37 ayetler arasında Hazreti İbrahim'in yanına insan şeklinde gelen meleklerin hazretiibrahim ile diyaloğundan, Hazreti İbrahim'in İshak ile müjdelenmesi ve bu meleklerin Lutpeygamberin kavmini helak etmek için Hazreti İbrahim'in yanına uğrayan meleklerolduğundan bahsedilir. 

1. 31-46 ayetler arasında Lut kavmine gelen azap meleklerinden, Hazreti Musa ve Nuh'unkavimlerinden bahsedilir.2. 47-60 ayetler arasında Allah teâlânın yüceliğinden bahsedilir. Göğü kudretle yaratması,yeri yayması, her şeyden çiftler yaratması anlatılır. Allah'a kaçın, ona yönelin diye emirverilir. Cinlerin ve insanların yalnızca Allah'a hizmet etmek için yaratıldığı, öğüt vermeninmüminlere fayda vereceği, peygamberin, yaptığı dini hizmetler karşılığında kimseden rızıkbeklemediği, Kafirlerin Allah'tan azabın çabucak gelmesini istemeleri anlatılır.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Zariyat Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.

وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا

Vez zariyati zerven.

2.

(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.

فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا

Fel hamilati vıkren.

3.

(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.

فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا

Fel cariyati yusren.

4.

(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.

فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا

Fel mukassimati, emren.

5.

(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ

İnnema tuadune le sadikun.

6.

(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.

وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ

Ve inned dine le vakıu.

7.

(7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.

وَالسَّمَاء ذَاتِ الْحُبُكِ

Ves semai zatil hubuki.

8.

(7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.

إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ

İnnekum le fi kavlin muhtelifin.

9.

Ondan (Peygamber'den) çevrilen çevrilir.

يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ

Yu'feku anhu men ufik.

10.

(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve "Muhammed şairdir, delidir" diyen) yalancılar kahrolsun!

قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ

Kutilel harrasune.

11.

(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve "Muhammed şairdir, delidir" diyen) yalancılar kahrolsun!

الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ

Ellezine hum fi gamretin sahune.

12.

"Ceza günü ne zaman?" diye sorarlar.

يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ

Yes'elune eyyane yevmud din.

13.

(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): "Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur."

يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ

Yevme hum alen nari yuftenune.

14.

(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): "Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur."

ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ

Zuku fitnetekum, hazellezi kuntum bihi testa'cilun.

15.

(15-16) Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

İnnel muttekine fi cennatin ve uyunin.

16.

(15-16) Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.

آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ

Ahizine ma atahum rabbuhum, innehum kanu kable zalike muhsinin.

17.

Geceleri pek az uyurlardı.

كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ

Kanu kalilen minel leyli ma yehceun.

18.

Seherlerde bağışlama dilerlerdi.

وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Ve bil esharihum yestağfirune.

19.

Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

Ve fi emvalihim hakkun lis saili vel mahrumi.

20.

(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hala görmüyor musunuz?

وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ

Ve fil ardı ayatun lil mukınine.

21.

(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hala görmüyor musunuz?

وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

Ve fi enfusikum, e fe la tubsirun.

22.

Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır.

وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ

Ve fis semai rızkukum ve ma tuadun.

23.

Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va'dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir.

فَوَرَبِّ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ

Fe ve rabbis semai vel ardı innehu le hakkun misle ma ennekum tentıkun.

24.

(Ey Muhammed!) İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ

Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukremin.

25.

Hani onlar, İbrahim'in yanına varmışlar ve "Selam olsun sana!" demişlerdi. O da "Size de selam olsun." demiş, "Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler" (diye düşünmüştü).

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ

İz dehalu aleyhi fe kalu selama, kale selam, kavmun munkerun.

26.

Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi.

فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاء بِعِجْلٍ سَمِينٍ

Fe raga ila ehlihi fe cae bi iclin seminin.

27.

Onu önlerine koydu. "Yemez misiniz?" dedi.

فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ

Fe karrebehu ileyhim kale e la te'kulun.

28.

(Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim'in içine bir korku düştü. Onlar, "korkma" dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler.

فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ

Fe evcese minhum hifeh, kalu la tehaf, ve beşşeruhu bi gulamin alim.

29.

Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. "Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)" dedi.

فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ

Fe akbeletimreetuhu fi sarretin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akimun.

30.

Onlar dediler ki: "Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir."

قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ

Kalu kezaliki kale rabbuk, innehu huvel hakimul alimu.

31.

İbrahim, onlara: "O halde asıl işiniz nedir ey elçiler?" dedi.

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ

Kale fe ma hatbukum eyyuhel murselun.

32.

(32-34) Onlar şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavme (Lut'un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik."

قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ

Kalu inna ursilna ila kavmin mucrimine.

33.

(32-34) Onlar şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavme (Lut'un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik."

لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ

Li nursile aleyhim hıcareten min tinin.

34.

(32-34) Onlar şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavme (Lut'un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik."

مُسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ

Musevvemeten inde rabbike lil musrifin.

35.

Orada (Lut'un yöresinde) bulunan mü'minleri çıkardık.

فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Fe ahrecna men kane fiha minel mu'minin.

36.

Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık.

فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ

Fe ma vecedna fiha gayre beytin minel muslimin.

37.

Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık.

وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ

Ve terekna fiha ayeten lillezine yahafunel azabel elim.

38.

Musa kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun'a göndermiştik.

وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ

Ve fi musa iz erselnahu ila fir'avne bi sultanin mubinin.

39.

O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve "Bu bir büyücü veya delidir" dedi.

فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ

Fe tevella bi ruknihi ve kale sahırun ev mecnunun.

40.

Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.

فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ

Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim.

41.

Ad kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgarı göndermiştik.

وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ

Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akim.

42.

Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.

مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ

Ma tezeru min şey'in etet aleyhi illa cealethu ker remim.

43.

Semud kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, "Bir süreye kadar faydalanın bakalım" denmişti.

وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ

Ve fi semude iz kile lehum temetteu hatta hinin.

44.

Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.

فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ

Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saikatu ve hum yanzurun.

45.

Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler.

فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ

Fe mestetau min kıyamin ve ma kanu muntesirine.

46.

Bunlardan önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar fasık bir toplum idiler.

وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Ve kavme nuhın min kabl, inne hum kanu kavmen fasıkin.

47.

Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.

وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ

Ves semae beneynaha bi eydin ve inna le musiun.

48.

Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.

وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ

Vel arda fereşnaha fe ni'mel mahidun.

49.

Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Ve min kulli şey'in halakna zevceyni leallekum tezekkerun.

50.

O halde Allah'a koşun. Şüphesiz ben, size O'nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ

Fe firru ilallah, inni lekum minhu nezirun mubin.

51.

Allah ile beraber başka bir ilah edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ

Ve la tec'alu meallahi ilahen ahar, inni lekum minhu nezirun mubin.

52.

İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, "O bir büyücüdür" yahut "bir delidir" demiş olmasınlar.

كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ

Kezalike ma etellezine min kablihim min resulin illa kalu sahırun ev mecnun.

53.

Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.

أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

E tevasav bih, bel hum kavmun tagun.

54.

Onun için, onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin.

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ

Fe tevelle anhum fe ma ente bi melum.

55.

Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir.

وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ

Ve zekkir fe innez zikra tenfeul mu'minin.

56.

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya'budun.

57.

Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum.

مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ

Ma uridu minhum min rızkın ve ma uridu en yut'imuni.

58.

Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.

إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ

İnnallahe huver rezzaku zul kuvvetil metin.

59.ayete git

Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler.

فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ

Fe inne lillezine zalemu zenuben misle zenubi ashabihim fe la yesta'ciluni.

60.

Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkar edenlerin haline!

فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ

Fe veylun lillezine keferu min yevmihimullezi yuadun.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları