okunma
Bir İslam Toplumu Görevi: Zinaya Yaklaştırmamak!
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا
Onlar, Allah’ın yanı sıra başka bir birtakım tanrılara tapınmazlar. Haklı bir gerekçe olmadıkça Allah'ın kutsal/dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar, zina da etmezler. Kim bu günahları işlerse elbet cezasını çekecektir. Üstelik kıyamet günü onun çekeceği azap alabildiğine ağırlaştırılacak ve hor-hakir bir halde temelli cehennemde kalacaktır. (Furkan 25/68-69)
Yaratan, yaşatan, isimlerinde ve sıfatlarında ortağı, dengi ve benzeri olmayan, bütün güç ve kudretin gerçek sahibi, hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, rahman ve rahim âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan âlemlere rahmet son Nebi’ye salât ve selam olsun.
Değerli Müslümanlar!
Hz. Peygamber (s) iyilik ile kötülüğü tanımlıyor:
الْبِرُّ مَا اطْمَأَنَّتْ إِلَيْهِ النَّفْسُ وَاطْمَأَنَّ إِلَيْهِ الْقَلْبُ، وَالْإِثْمُ مَا حَاكَ فِى النَّفْسِ وَتَرَدَّدَ فِى الصَّدْرِ وَإِنْ أَفْتَاكَ النَّاسُ وَأَفْتَوْكَ.
“İyilik, gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir; kötülük ise insanlar sana fetva verseler bile, gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir.” (Dârimî, Büyû’, 2)
Bugün toplumların ahlaki zafiyetlerinin en temel sebebi helal haram sınırı tanımamaları, haramı helalleştirmek, meşrulaştırmak için bin bir kılıf ve gerekçe üretmekten geri durmamalarıdır.
Aslında herkes helali de gayet iyi biliyor, haramı da! İyiyi de biliyor kötüyü de! Çirkini de biliyor güzeli de! Aşağılık işleri de yüce işleri de! Kınanacak işleri de alkışlanacak işleri de!
Bizim temel sorunumuz bilmemekten daha çok bu bilginin gereğini yapmak, yerine getirmek, yani hayatımıza tatbik etmek.
Bugün sizlerle zina konusunda biraz sohbet edeceğiz.
Evet, Allah Rasulü (s) çok net bir tanım yapıyor: İyi olan şey, insanın, yaptığında vicdanını huzurlu kılan; kötü olan şey ise vicdanını rahatsız eden şeydir.
Vicdanın rahatsız olması, insani özelliklerini kaybetmeyenler için geçerlidir. Anadolu insanının muhteşem ifadesiyle “mayası bozuk” olmayanlar için geçerlidir.
Vicdanın rahatsız olması, olaylara bel altından değil, omuz üstünden bakanlar için geçerlidir.
Zina, insanlık tarihi boyunca sadece semavi dinlerde ve büyük medeniyetlerde değil, en ilkel dinler ve kabilelerde bile nefretle karşılanan, kabul görmemiş bir şeydir. Çünkü insanın yaratılma amaç ve hikmetine aykırıdır.
Dolayısıyla erkek olsun kadın olsun, aklı başında olan ve insani melekelerini kaybetmemiş, “mayası bozulmamış” hiçbir kişi zina denilen iğrenç fiili kabul etmez, edemez. Doğruluğunu savunamaz.
Vicdanını kaybetmemiş hiç kimse zina yapmayı kendisine ve başkalarına yakıştıramaz.
Zina, Yahudilik ve Hristiyanlıkta yasak kabul edildiği gibi yüce dinimiz İslam’da da yasaklanmıştır.
Kur’an’ı Kerim’de zina iki yerde -Furkân ve Mümtehine Surelerinde- Allah’a ortak koşmak ile yani şirk ile ve haksız yere birini öldürmekle bir arada zikredilecek kadar kötü görülen, çirkin görülen büyük günahlardan birisidir.
Hatta Mümtehine Suresi’nde bakın başka hangi günahlar ile beraber zikrediliyor. Ayeti birlikte okuyalım ve düşünelim:
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ
..Ey Peygamber! Mümin kadınlar sana gelip biat etmek istediklerinde
عَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا
..Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarına,
وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ
..hırsızlık yapmayacaklarına, zina etmeyeceklerine,
وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ
..(kız) çocuklarını öldürmeyeceklerine, bir iftira uydurup getirmeyeceklerine (gayrimeşru çocuk dünyaya getirip kocalarına nisbet etmeyeceklerine),
وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ
.. iyi ve yararlı işlerde sana karşı gelmeyeceklerine dair
فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
..onların bu biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. (Mümtehine 60/12)
Demek ki dünya ve ahiret mutluluğu için kötülüklerden uzak durmak gerekiyor! Kusurlarımızın affı için Allah’a ortak koşmaktan, haksız yere cana kıymaktan, hırsızlıktan, arsızlıktan ve iftiradan uzak durmak gerekiyor!
Allah’ın merhametine nail olmak için aldatmaktan, iffetsizlikten, arsızlıktan, hayâsızlıktan ve zinadan kaçınmak gerekiyor!
Üzülerek söylemeliyiz ki zina denilen bu büyük ahlaksızlık ve hayâsızlık toplumda her geçen gün daha da çoğalıyor. Eskiden gizli gizli yapılırken, toplumdaki manevi çözülmeye ve çöküntüye paralel olarak bugün daha aleni bir şekilde yapılmaktadır.
Yaptığından utanma, sıkılma, kaçınma diye bir şey kalmadı! Yüzün kızarması, bozarması, kalmadı! “Ar damarı çatlamak” denilen şey tam da bu olsa gerek!
Ve maalesef sonunda zina gibi büyük bir günahı da sıradanlaştırdık. Şu işe bakın!
Tıpkı Filistin’de birkaç ay içinde on binlerce insanın ölümünü seyredip sıradanlaştırdığımız gibi! Tıpkı Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü sıradanlaştırdığımız gibi!
Tıpkı, daha dün Bosna’da yaşandığı gibi, Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta ve adını saymadığımız bütün mazlum coğrafyalarda yaşanan katliamları sıradanlaştırdığımız gibi!
Evet, bu duyarsızlığımızla beraber neredeyse bütün ölüm, zulüm ve haramları sıradanlaştırdık.
Artık zinayı, içkiyi, kumarı normal görür olduk!
Yetim malı yemeyi, kamu malından çalmayı normal görür olduk!
Adam kayırmayı, torpille iş yapmayı, liyakatsizliği normal görür olduk!
Rüşveti, yolsuzluğu ve hukuksuzluğu normal görür olduk!
Evet, zina da bundan nasibini aldı ve toplum içinde sıradanlaştı.
Manevi değerlerimizi, örf ve adetlerimizi gün geçtikçe kaybeder olduk. Toplumsal bir kokuşmuşluk, toplumsal bir çürüme, bir erime, bir gerileme her geçen gün kendisini biraz daha hissettiriyor.
Her türden ahlaksızlığı yaparken;
“Toplum bundan zarar görür mü, diğer insanlar zarar görür mü?” sorgusu kalmadı.
“Birileri görür mü?” tasası kalmadı.
“Eşim dostum ne der?” düşüncesi kalmadı.
“Akrabalarım duyar mı?” endişesi kalmadı.
“Ailem öğrenir mi?” korkusu kalmadı.
Özgürlük kisvesi altında bir umursamazlık ve tasasızlık aldı başını gidiyor.
Zina söz konusu olduğunda “Ben özgür bir bireyim”, “benim bedenim, benim kararım”, “ben istediğimi yaparım”, “kimseye hesap vermek zorunda değilim” gibi cafcaflı laflar çoğaldı. Hani sanki ormanda yaşıyor ya! Sanki tek başına dağda yaşıyor ya! Boş boş konuşuyor işte…
Peki ya diğer insanların özgürlüğü yok mu?..
İnsanlarla bir arada yaşarken bu düşünce ve davranışlarınla onların hakkına tecavüz etmiyor musun?..
Senin özgürlük alanı dediğin iğrençliklere diğer insanlar katlanmak zorunda mı?...
Sokak hayvanlarının yaşam alanları için duyduğun hassasiyeti ve saygıyı –ki bu çok güzel ve değerli bir hassasiyet- birlikte yaşadığın diğer insanların yaşam alanlarına karşı neden gösteremiyorsun? Zahmet buyurup bir de bunları düşünsen keşke!
Kendi kendinize bireysel tercihiniz olarak istediğinize inanır, istediğiniz günahı işleyebilirsiniz. İstediğiniz kadar “günah komasına” girme özgürlüğünüz var. Ta ki toplumun, birlikte yaşadığınız insanların yaşam alanlarını günahlarınızla kirletene kadar! Orada duracaksınız! Çünkü hiç kimse sizin günah kirlerinizle birlikte yaşamak zorunda değil!
Bir de diğer açıdan söyleyelim; istediğiniz sevabı işleyebilir, istediğiniz kadar sevap havuzunda yüzebilirsiniz. Ta ki birlikte yaşadığınız insanları kendiniz gibi olmaya, kendiniz gibi inanmaya ve yaşamaya zorlayana kadar. Orada duracaksınız! Hiç kimse sizin gibi inanmak ve yaşamak zorunda değil! Zaten zorla iman ve zorla yaşatmanın münafık üretmekten başka bir getirisi olmaz!
Değerli Müslümanlar!
Toplumda zinanın yaşanmaması veya yaygınlaşmaması için her bireye görevler düşmektedir. Öncelikle her birey bu çirkin fiilin bir kimlik ve kişilik sorunu olduğunu anlamalıdır.
Evet, zina bir kimlik ve kişilik sorunudur. Çünkü insanın varlık gayesine, yaratılma amacına, “iyi insan olmak” hedefine aykırıdır. “İyi insan imarı” demek kimlikli ve kişilikli insan meydana getirmek demektir. Yani zina denilen iğrençlik, iyi bir kimlik ve kişilik oluşması önündeki önemli engellerden birisidir. Tıpkı diğer bütün büyük günahlar gibi...
Bizler Müslümanlar olarak maalesef İslam’ın önemli farzlarından birini neredeyse tamamen unuttuk: Emr-i maruf, nehy-i münker
Yani iyi, güzel, faydalı olanı yapmak ve yapılmasına ön ayak olmak, kötü, çirkin, zararlı olandan uzak durmak ve uzak durulması için ortaya emek koymak.
Bunu yaparken Rasulullah (s) gibi vahye bağlı kalmak gerekir. Toplumun ve zamanın şartlarını dikkate alarak akılcı olmak gerekir. Etkili bir üslup ile tatlı dilden vazgeçmemek, edepten, saygı ve sevgiden taviz vermemek son derece önemlidir.
Allah Resulünün (s) güzel örnekliğini, muhatap olduğu kişi veya kişilerin durumunu ve zamanın gereklerini nasıl dikkate aldığını, hangi durumda nasıl bir üslup kullandığını şu rivayetle daha net görebiliyoruz:
عَنْ أَبِي أُمَامَةَ قَالَ إِنَّ فَتًى شَابًّا أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ ائْذَنْ لِي بِالزِّنَا فَأَقْبَلَ الْقَوْمُ عَلَيْهِ فَزَجَرُوهُ قَالُوا مَهْ مَهْ فَقَالَ ادْنُهْ فَدَنَا مِنْهُ قَرِيبًا قَالَ فَجَلَسَ قَالَ أَتُحِبُّهُ لِأُمِّكَ قَالَ لَا وَاللَّهِ جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاءَكَ قَالَ وَلَا النَّاسُ يُحِبُّونَهُ لِأُمَّهَاتِهِمْ قَالَ أَفَتُحِبُّهُ لِابْنَتِكَ قَالَ لَا وَاللَّهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاءَكَ قَالَ وَلَا النَّاسُ يُحِبُّونَهُ لِبَنَاتِهِمْ قَالَ أَفَتُحِبُّهُ لِأُخْتِكَ قَالَ لَا وَاللَّهِ جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاءَكَ قَالَ وَلَا النَّاسُ يُحِبُّونَهُ لِأَخَوَاتِهِمْ قَالَ أَفَتُحِبُّهُ لِعَمَّتِكَ قَالَ لَا وَاللَّهِ جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاءَكَ قَالَ وَلَا النَّاسُ يُحِبُّونَهُ لِعَمَّاتِهِمْ قَالَ أَفَتُحِبُّهُ لِخَالَتِكَ قَالَ لَا وَاللَّهِ جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاءَكَ قَالَ وَلَا النَّاسُ يُحِبُّونَهُ لِخَالَاتِهِمْ قَالَ فَوَضَعَ يَدَهُ عَلَيْهِ وَقَالَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ ذَنْبَهُ وَطَهِّرْ قَلْبَهُ وَحَصِّنْ فَرْجَهُ فَلَمْ يَكُنْ بَعْدُ ذَلِكَ الْفَتَى يَلْتَفِتُ إِلَى شَيْءٍ
Genç bir adam Hz. Peygamber’e (s) gelerek, “Ey Allah’ın Resûlü! Zina etmem için bana izin ver!” dedi. Orada bulunan sahibiler “sus, sus!” diyerek konuşmasını engellemeye çalıştılar. Allah Resûlü, gence, “yaklaş!” dedi. Genç de Resûlullah’a yaklaştı ve yanına oturdu. Aralarında şöyle bir söyleşi geçti:
—Annenle zina edilmesini ister misin?
—Vallahi hayır! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
—Diğer insanlar da anneleriyle zina edilmesini istemez. Peki, kızınla zina edilmesini ister misin?
—Vallahi hayır, yâ Resûlallah! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
—Diğer insanlar da kızlarıyla zina edilmesini istemez. Peki, kız kardeşinle zina edilmesini ister misin?”
—Vallahi hayır! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
—Diğer insanlar da kız kardeşleriyle zina edilmesini istemez. Peki, babanın kız kardeşiyle zina edilmesini ister misin?”
—Vallahi hayır! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
—Diğer insanlar da halalarıyla zina edilmesini istemez. Peki. teyzenle zina edilmesini ister misin?”
—Vallahi hayır! Canım sana feda olsun ki hayır, istemem.
—Diğer insanlar da teyzeleriyle zina edilmesini istemez.
Bu konuşmanın ardından Allah Resulü, elini gencin başına koydu ve “Allah’ım, onun günahlarını bağışla, kalbini kötülüklerden temizle ve iffetini koru!” diye dua etti.
Bu hadiseyi anlatan râvi şöyle demiştir: “Bundan sonra o genç, bir daha böyle bir şeye yönelmedi.” (İbn Hanbel, V, 257)
Bakın, Allah Resulü gencin aklına nasıl hitap ediyor, onun vicdanına ve yüreğine nasıl dokunuyor? Üslubun ve tavrın güzelliğine bakar mısınız?
Değerli Müslümanlar!
Toplumda zina denilen ahlaksızlığın bütün şekil ve türleriyle önlenmesinde hem bireylere, hem sivil toplum örgütlerine, hem de devlete, devlet adamlarına ve devlet kurumlarına önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Bu mesele aynı zamanda bir eğitim-öğretim sorunudur. Toplumun genelinin bilinçlenmesi konusunda çok ciddi ve farklı adımlar atılmalıdır.
Aile Bakanlığı veya ilgili kurumlar gençlerin evlenebilmeleri ve meşru ilişkiler yaşamalarını sağlayacak daha etkili ve önemli projeler hazırlamalıdır.
Sadece evlenmekle ilgili değil, yapılan istatiksel çalışmalarda son yıllarda bir hayli yüksek boşanma oranlarıyla ilgili de etkili çalışmalar yapılması gerekmektedir.
İşin önemli bir yönü ekonomiye dayanıyor. Gençlerin evlenebilmeleri –eğer babadan dededen zengin değilse- ancak bir iş bulup para kazanmalarına bağlı. İşsiz adama kim kız verir?
Ayrıca devlet, ekonomik sıkıntılar sebebiyle evlenemeyen gençlere yeni destekler sağlamaya devam etmelidir. Çünkü bu gençler meşru yol bulamayınca maalesef yanlışa yönelmektedirler. Bu yönde bazı projelerin hayata geçirildiğini biliyoruz. Fakat yeterli mi? Hayır, yeterli gözükmüyor. Genç nüfusun çok fazla olduğu ülkemizde bu konuya daha bir hassasiyetle yaklaşılması gerekiyor.
İşin bir de hukuki yönü, anayasal yönü var. Zinanın mevcut yasada suç olmadığını biliyor musunuz?
1926 yılının 765 sayılı Türk ceza kanunun 440 ve 441. maddesi gereğince zina suç kabul ediliyordu..
Fakat; Anayasa mahkemesi 23 Eylül 1996 tarihinde erkekler için, 23 Haziran 1998 tarihinde kadınlar için almış olduğu kararlar gereği zina suç olmaktan çıktı..
2004 yılında da bu durum kanunla hükme bağlandı.
Yani, bugün mevcut kanunlarımızda suç olarak kabul edilmediği için zinanın bir cezası yok!
Kıymetli kardeşlerim..
Zina, aileyi, evliliği, çocukları korumak amacıyla suç sayılmıştır..
Zina suçu, sadece tarafları değil, karı kocayı değil, aileyi, evlilik birliğini, çocukları ve tüm toplumu ilgilendirmektedir.
Zina suçu, karı veya kocaya karşı zarar verdiği gibi amme nizamına da zarar vermektedir..
Şu düştüğümüz duruma bakar mısınız? Yüzyıllar boyunca İslam’ın en güçlü savunuculuğunu yapmış bu topraklarda zina gibi tescilli bir ahlaksızlığın cezası yok. Oysa böyle bir şey ne dinimize uygundur ne de töremize.
Devleti yönetenler, iktidarıyla muhalefetiyle bütün siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları bu meseleyi ivedilikle tekrar ele almalıdırlar.
Peki, dinimizde zinanın cezası var mı? Var! Kur’an’da zinanın cezası var mı?. Var! Sünnette zinanın cezası beyan edilmiş mi? Evet, edilmiş!
Peki, Allah’ın yasak dediği, töremizin, örf, gelenek ve göreneğimizin şiddetle karşı çıktığı bu ahlaksızlığı kanunen serbest bırakmak ne demek?
Allah’ın, toplumun selameti için emrettiği ve cezasını kestiği bunun gibi daha nice haramları Allah’a kafa tutarcasına serbest bırakmak ne demek? Kime ne faydası var?
Hani Müslümanlık Allah’a teslim olmaktı! Hani nerede teslimiyet?
Bırakın yapmayı (ولا تقربوا الزنا) “zinaya yaklaşmayın bile” diyen Allah’ın Kitabı nerede kaldı?
Tarihimiz boyunca zinakârlara en ağır cezaları veren töremiz nerede kaldı?
Dinin ve Töre’nin cezasız bırakmadığı zinayı normalleştirmek, sıradanlaştırmak nedir? Kime ne faydası olabilir? Varsa bilmediğimiz bir faydası birisi çıksın söylesin!
Yaptırımı ve cezası olmayan bu tür günahların işlendiği bir toplumda çoluğumuzu çocuğumuzu nasıl koruyacağız? Gelecek neslimizi nasıl koruyacağız?
Sahi, nerede bizim Müslümanlığımız? Her kötülüğü yapıyor, her haramı yaşıyoruz fakat Müslümanız diyoruz! Her haramı kabulleniyoruz yine de Müslümanız diyoruz. Allah’ın ayetlerini dikkate almıyoruz yine Müslümanız diyoruz. Rasule tabi olmuyoruz fakat Müslümanız diyoruz. Haramı yiyor fakat Müslümanız diyoruz.
Oysa Müslümanlık böyle bir şey değil! Kim demişse yanlış demiş, yanlış öğretmiş bize!
Allah Rasulü’nün (s) şu veciz ifadesine kulak verelim:
لَا يَزْنِي الزَّانِي حِينَ يَزْنِي وَهو مُؤْمِنٌ، وَلَا يَسْرِقُ السَّارِقُ حِينَ يَسْرِقُ وَهو مُؤْمِنٌ
Zinakâr, zina ederken mümin olarak zina etmez. Hırsız da çalarken mümin olarak çalmaz! (Buhari, 6782)
Sözü dolandırmaya, eğip bükmeye gerek yok! Tevil adı altında Hz. Peygamber’in (s) sözüne eklemeler, çıkarmalar yaparak tahrife kalkışmanın da bir anlamı yok! Tebliğini en açık, en anlaşılır, en net ifadelerle yapan Hz. Peygamber, sanki meramını (haşa) anlatamamış gibi “efendim, aslında ‘kâmil mümin olamaz’ demek istedi, şunu demek istedi, bunu demek istedi…” diye…diye…diye.. her yanımız haram işlemekten rahatsızlık duymayan Müslüman doldu!
Sorsanız herkes Müslüman! Nasıl Müslüman? Hırsız Müslüman! Rüşvetçi, sahtekar Müslüman! Torpilci, adam kayıran, stokçu, karaborsacı, tefeci, dolandırıcı Müslüman!
Oysa Rasulullah (s) net bir şey söylüyor: Zinâkârdan da hırsızdan da Müslüman olmaz! Bunlardan uzak durduğunda Müslüman olursun ancak! Bu günahları yapmazsan, yapamamaya çalışırsan işte o zaman Müslüman olursun ancak!
Yani ayağınızı denk alın ey Müslümanlar! Ben her şeyi yaparım, bütün haramları yaşarım ama Müslüman kalırım diye bir şey olmaz!
Müslüman olduğun iddiasındaysan Müslüman gibi yaşayacaksın!
Devekuşu gibi olmayacaksın; devekuşuna “uç” demişler, “ben deveyim” demiş. O zaman “koş” demişler, “ben kuşum” demiş. Yani işine geldiği gibi Müslümanlık olmaz!
Zinaya engel olalım!…. Tamam, olmasına olalım da nasıl?
Devlet otoritesinin serbest bıraktığı zinayı nasıl engelleyeceksin?
Mesela evini, yazlığını 3-5 günlük kiraya veren bazı kardeşlerimiz, kiralayan kişilerin evli olmasını şart koşuyor. “Ben zina üzerinden haram para kazanmam!” diyor. Ne güzel bir hassasiyet! Elinden bu kadar geliyor. Bu kardeşlerimizi tebrik ediyoruz. Allah razı olsun.
Peki, yeterli mi? Değil! Yani “devede kulak” hesabı birkaç kişinin hassasiyet göstermesi, haramları, mesela faizi ve zinayı ortadan kaldırıyor mu? Elbette hayır! Neden? Çünkü bunlar kanunen serbest!
Geri kalan milyonlarca randevu evlerini ne yapacaksın? Barları pavyonları ne yapacaksın? Var mı bunlar için bir çaren? Yok!
Ahlaksızlığın her türlüsüne mekan olan sosyal medyayı ne yapacaksın? Hadi diyelim ki sen girmiyorsun, ilgilenmiyorsun. Peki ya her yaştan onca insanı nasıl engelleyeceksin? Buna engel olacak bir gücün var mı? Yok!
Yine mesela devlet otoritesinin serbest bıraktığı faize nasıl engel olacaksın? Sadece bireysel olarak faizden uzak durarak mı? Sen faiz alıp vermesen de milyonlarca insan bunu alıp vermekte bir sıkıntı görmüyor, bir engelle karşılaşmıyor.
Nasıl engel olacağız? Sadece haram fetvası vererek mi? Fetvalara kulak verenler, fetvalara değer verenler zaten bu haramları işlemiyor ki! Din görevlileri kısıtlı imkânlarla zaten elinden geleni yapıyor; anlatıyorlar, açıklıyorlar, söylüyorlar, yazıyorlar….
Bir tarafta kanunların serbest bıraktığı haramlar var diğer yanda etkisiz ve yetkisiz milyonlarca Müslüman!
O zaman yapılacak tek şey kalıyor; önce kendimizden başlayarak toplumun zararına olan bu haramlarla usulünce mücadele etmek!
Bizim derdimiz, sorunumuz, kızgınlığımız ve öfkemiz haramları işleyenlere değil; bizatihi haramların kendisine olmalıdır. Dolayısıyla haramlara karşı etkili bir mücadelede faydasız söz ve eylemlerden kaçınmak gerekir. Toplumu ayrıştıracak, hiçbir yaraya merhem olmayacak tutum ve davranışlardan uzak durulmalıdır. Hele hele bireysel sert tedbirler almaya kalkmak, şiddete baş vurmak konusunda azami dikkat gösterilmelidir.
Haram virüsüne yakalanmış bir toplumu bu durumdan kurtarmak için bilgi, sevgi, merhamet ve lisanımünasiple elimizden geleni yapmamız İslamlığımızın bir göstergesi olacaktır.
Rabbim bizleri, evlad u ıyalimizi, çevremizi, memleketimizi şu zina denen haramdan ve diğer bütün haramlardan uzak eylesin.
وآخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين
Hazırlayan: Vahap Boylu / Sapanca Vaizi
Facebook Yorumları