menu
Hz.Ömer (R.a.) Özelinde İslam'da Adalet Anlayışı
Hz.Ömer (R.a.) Özelinde İslam'da Adalet Anlayışı
Haftanın Vaazı.. "Hz. Ömer (R.a.) Özelinde İslam'da Adalet Anlayışı.." konulu 24.06.2022 tarihli Cuma Vaazı sitemize eklenmiştir.

Hz. Ömer (R.a.) Özelinde İslam'da Adalet Anlayışı

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

    Allah; adaleti, ihsanı(iyilik yapmayı) ve yakınlarınıza yardım etmeyi emrediyor; fahşadan, münkerden ve haddi aşmaktan men ediyor. İyice anlayıp tutmanız için size öğüt veriyor.”(Nahl,90)

Muhterem Müminler

      Sizlere bu vaazımızda adalet kavramını, İslam dininde bu kavramla müşahhas hale gelmiş Hz.Ömer örneği ile anlatmak istiyoruz. Öncelikle nedir adalet? Adalet, (zıddı zulüm) Kur’an’ın baş emirlerinden olup hak ve hukuka uygunluk, hak ve hukuku gözetmek, ve yerine getirmek, hak yememek, yenen hakkı sahibine iade etmek, adil ve doğru davranmak demektir. Ve Allah adildir, adil olanları sever, adaleti emreder. Yeryüzündeki düzen tüm hükümler, tüm hak ve hukuklar, tüm ölçü ve kaideler da adalet üzere olmak zorundadır.   

 Adalet  genel  olarak  iki  kısma ayrılır: 

A-) Mutlak Adalet: Bu adalet, akla  dayanır  ve  devamlıdır, her  zaman  güzel ve iyidir. İyiliğe iyilikle karşılık vermek gibi. Bu tür adalet, hiçbir zaman zulümle nitelenmez, zaman ve toplumlara göre de değişmez. İnsanın  insaflı  olması, özünde, sözünde, fiil ve hükümlerinde  doğru  olması, her  şeyi  yerli yerinde  yapması, dengeli  davranması bu tür bir adalettir.Bu adalet Yaratıcıdan kaynaklanan ve yarattığı akıl sahibi olan her insanda bir yansıma olarak -imandan bağımsız-varolan güçlü bir hakikati sahibine teslim etme duygusu ve eylemidir.

B-) Kurallara Dayalı Adalet:   a-) İnsanın Allah’a Karşı Adaleti: Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmesi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaması, ibadet   ve   itaat   edip O’nun  rızasını  her  şeyin  üstünde tutmasıdır.

b-) İnsanın   Kendisine   Karşı Adaleti: İnsanın   kendisini   dünya ve âhirette ilâhî cezaya maruz bırakacak  her  türlü  inanç, söz, eylem ve davranışlardan uzak tutmasıdır.

c-) İnsanın   Diğer   İnsanlara Karşı Adaleti: İnsanların haklarına saygı   göstermesi, onlara   zulmetmemesi, insaflı olması, iyilik edip kötülük etmemesidir.  Kötülerin  cezalandırılması, kötülüğe misli   ile   mukabele   edilmesi, haklıya  hakkını, haksıza  ceza  verilmesi bu tür adalettir.

     Kur’an-ı Kerimde Allah (C.c.)mümin kullarına adil davranış yöntemi olarak gösterdiği ayetler vardır.Mesela,ihtilafları   ve   nizaları   çözmede:

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعاًبَصِيراً:

     “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” (Nisa Suresi – 58.) 

Savaş veya çekişmede;

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَاعَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ:

     “Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.”  (Hucurat Suresi – 9.)   

      Ve geçimsizliğe düşen eşleri barıştırmada:

وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُواْ حَكَماً مِّنْ أَهْلِهِ وَحَكَماً مِّنْ أَهْلِهَا إِن يُرِيدَا إِصْلاَحاً يُوَفِّقِ اللّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيماً خَبِيراً:

     “Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” (Nisa Suresi – 35.)

     Çalışanların   ücretlerini   ödemede, sınavlarda, işçi  ve  memur  alımlarında hakkaniyete uymak; dosdoğru konuşmak, doğru şahitlik yapmada:

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْساً إِلاَّوُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِاللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ:

     “Rüşt çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.”  (En’am Suresi – 152.)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىأَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ:

     “Bir   topluma   olan   kininiz   sizi adaletsizliğe  itmesin.  Âdil  olun, adalet    takvaya    daha    yakındır.”  (Maide Suresi – 8.)   

Cenab-ı Allah başka bir ayet-i kerimesinde mealen  “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler.” (Hadid 57/25)buyurmaktadır.

Değerli Müminler,

      İslam alemi, adaletin dini manası her anıldığında Hz. Ömer (ra)’i örnek alır ve O’nun adil davranışları bu anlamda tüm mü’minlere öğüttür.Bundan daha önemlisi onun ortaya koyduğu adalet anlayışı örnekleri, fertleri ilgilendiren yönlerinden çok, bir yöneticinin  adalet anlayışının nasıl olması gerektiğine dair örneklerdir.Gençliğinde ticaret için gittiği İran’da Kisra Nuşirevan(I.Hüsrev)’ın adaletinden etkilenmekle birlikte asıl İslam’a girişiyle birlikte adil davranmanın ne anlama geldiğini en iyi kavrayan sahabelerden olmuş, Peygamberimiz zamanından hilafetinin sonuna kadar da bu çizgiden ayrılmamıştır. Dahası O’nun adalet anlayışı tamamen Kur’anidir ve örfler veya alışkanlıklara kıymet vermemiştir. Kişilerin zararı hilafına kamunun çıkarını koruma gayesi ise zaten dinin emridir.

       Hz. Ömer (ra) kamu çalışanlarına adaleti emreder, hak yememeyi öğütler ve aksi davrananları şiddetle cezalandırırdı. Ailesine dahi bu konuda sert davrandığı aşikardı ve elbette en önce kendisi adalete aşıktı. Çünkü O adil olmayı imandan sayan ve adaletten sapmaktan hele kul ve kamu malına tamah etmekten vebali nedeniyle ve imanı gereği korkan birisiydi. Halka karşı ise nispeten daha yumuşak ama her daim adaletten taviz vermeyen bir mahiyette davranırdı ve halk da bunu bilirdi.

      Yine Hz. Ömer (ra) halkın veya derdi olanın kendisine gelmesini beklemez ve geceleri yahut kılık değiştirerek gün içinde dolaşarak adaletten sapanları tespite çalışırdı. Müşkül durumdaki insanlara ise sırtında çuval taşımak dahil yardım ettiği herkesçe malumdur.

      Hz. Ömer (ra) kendi akrabalarından hiç kimseye memuriyet vermemiştir. Bir idareciyi tayin ettiği zaman mal varlığını kayıt altına almış, mal varlığında artış olursa bunu izah etmesini istemiştir. Hiçbir zaman kapalı kapılar arkasında iş görmemiş, asla hileye izin vermemiştir. Her şeyi halkın huzurunda ve şeffaf olarak yapmıştır. Hz. Ömer (ra) yönetimi esnasında adalet hassasiyetini: “Fırat kıyısında bir koyun helak olsa, Allah (cc) bunu Ömer’den sorar diye korkarım” sözü ile ortaya koymaktadır.

Değerli Kardeşlerim ,

Adaletin simgesi olmuş Hz.Ömer(R.a)’ı yakından tanıyalım:

 Fil Vak‘ası’ndan on üç yıl kadar sonra Mekke’de doğdu.   Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Babasının develerini güttüğü, içkiye ve kadına çok düşkün olduğu, iyi ata bindiği, iyi silâh kullandığı ve pehlivan yapılı olduğu belirtilmektedir. Şiire meraklı olduğu, güzel konuştuğu, okuma yazma bildiği, ensâb bilgisini öğrendiği, ticaret yaptığı, bu maksatla Suriye, Irak ve Mısır’a gittiği, Kureyş kabilesi adına elçilik görevinde bulunduğu rivayet edilir.

Kureyş’in bazı ileri gelenleri gibi putperestliğe bağlı kalarak önceleri Hz. Peygamber’e ve İslâmiyet’e karşı düşmanlık gösteren, bilhassa kabilesinden müslüman olanlara işkence yapan Ömer Hz.Peygamber(s.a.v.)in peygamberliğinin 6. yılında (616) müslüman oldu.Hemen hemen bütün kaynaklarda yer alan meşhur rivayete göre Hamza’nın İslâm’ı kabulünden sonra Ömer Hz. Peygamber’i öldürmek üzere yola çıkmış, yolda karşılaştığı Nuaym b. Abdullah’tan kız kardeşi Fâtıma ile kocası Saîd b. Zeyd’in müslüman olduğunu öğrenince onların evine gitmiştir. Onları Tâhâ sûresini okurken bulmuş, okuduklarını kendisine vermelerini istemiş, ancak bu isteği reddedilince kız kardeşini ve eniştesini dövmüş, kardeşi  müslüman olduklarını Ömer’in yüzüne karşı söylemiştir. Bunun üzerine yumuşayan Ömer müslüman olmaya karar vermiş, Resûlullah’ın Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın evinde olduğunu öğrenip oraya gitmiş ve kendisine biat ederek müslüman  olmuştur.  Onun Müslüman olmadan önce Resûlullah, müşrikler arasında bulunan, güçlü kuvvetli ve halk arasında itibarlı iki Ömer’den birinin Müslüman olması için Allah’a 

اَللَّهُمَّ أَعِزَّ الْإِسْلَامَ بِأَحَبِّ هَذَيْنِ الرَّجُلَيْنِ إِلَيْكَ بِأَبِي جَهْلٍ أَوْ بِعُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ

“Allah’ım! İslam’ı Ebû Cehil bin Hişam veya Ömer bin Hattab’tan hangisi sana daha sevimliyse onunla kuvvetlendir!”( Müsned, I, 456) şeklinde duada bulunmuştu. Kureyş, Dâru'n-Nedve'de sonucu merak içinde beklemekteydi. Müslümanların toplu halde Harem-i Şerîf'e ilerlediğini görünce:-"İşte Ömer, hepsini önüne katmış getiriyor... " dediler.Ömer Kureyşlileri görünce:-"Beni bilen bilsin, bilmeyen öğrensin, Ben Hattab oğlu Ömer'im. İşte Müslüman oldum..." dedi ve şehâdet getirdi. Kureyşliler şaşkına döndüler. Her biri bir tarafa savuştu.Müslümanlar ilk defa Harem-i Şerîfte saf olup topluca namaz kıldılar.Hamza ve Ömer'in Müslüman olmalarıyla, İslâm'ın yayılması hız kazandı. Daha önce 6 yılda sayıları ancak 40 kişiye ulaşabilmişken bir yıl sonra Müslümanların sayısı 300'ü geçmişti.(T.d.v.Ömer Maddesi)

Hicreti; Müşrikler, Müslümanlara Mekke’de hayat hakkı tanımıyor, her türlü işkenceyi reva görüyorlardı. İşkenceler dayanılmaz hâl alınca, sahabilere, hayatlarını korumaları ve dinlerini rahatça yaşayabilmeleri için Medine’ye hicret izni çıktı. Birer ikişer veya kafileler hâlinde, bilhassa geceleyin gizlice Medine’nin yolunu tuttular. Hz. Ömer böyle yapmadı. Cesaret ve imani şecaatini burada da gösterdi. Rasûlullah hicret etmesini isteyince hemen kılıcını kuşandı ve Kâbe’nin avlusuna gitti.Müşrikler orada toplanmış, Müslümanlara yapacakları işkenceleri planlıyorlardı. Hz. Ömer’i karşılarında görünce birden şaşırdılar. Hz. Ömer, onların şaşkın bakışları altında Kâbe’yi tavaf etti, iki rekât da namaz kıldı. Sonra da müşriklere dönüp: “İşte, ben gidiyorum.” dedi, «Anasını ağlatmak, karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen varsa şu vadinin arkasında bana yetişsin!»Bu iman ve şecaat karşısında müşriklerden hiç kimse kalkıp bir şey söyleyemedi. Hz. Ömer, gün ortasında sakin ve emin adımlarla Medine’nin yolunu tuttu.

  Hz.Ömerin kişiliği:

-Hz. Ömer kaynaklarda uzun boylu, gür sesli ve heybetli bir kişi olarak tasvir edilir. .  Hz. Ömer de Hz. Ebû Bekir gibi, İslam’dan önce ticaretle meşgul olmuş, pek çok belde görmüş, bilgili ve kültürlü biriydi. Kureyşliler içinde okuma yazma bilen sayılı kimseler arasında yer alıyordu.

-Bu büyük insan, Müslüman olduktan sonra, zaman zaman Cahiliye’de geçen olayları hatırlardı. Kendisi anlatıyor:“Hatırladığım iki şeyden birine ağlar, diğerine de gülerim. Ağladığım şey, kızların diri diri toprağa gömülmeleri. Güldüğüm şey ise, helvadan put yapılıp, acıkıldığında  yenilmeleriydi!”

- Hz. Ömer birkaç defa evlendi. Bu evliliklerinden çocukları da oldu. Bunlardan dört tanesi meşhurdur.Bunlar, Peygamber Efendimizin hanımı olma şerefine eren Hz. Hafsa, bir ilim ve hadis deryası olan Abdullah bin Ömer, cesaretiyle meşhur Ubeydullah, fazilet ve takvası ile meşhur Âsım’dır 

-Aşere-i mübeşşereden olan Hz. Ömer aynı zamanda vahiy kâtiplerinden ve Resûlullah’ın en yakın sahâbîlerdendir. Kızı Hafsa ile Hz. Peygamber’in evlenmesi (3/625) onların bu dostluğunu daha da pekiştirmişti. Resûl-i Ekrem kendisiyle birçok konuda istişare ederdi.  

-Hz. Ömer’in en meşhur lakabı “Hak ile bâtılı birbirinden ayıran” anlamındaki “Fârûk”tur. İslâm tarihinde “emîrü’l-mü’minîn” tabiri ilk defa Hz. Ömer için kullanılmıştır. Sünnî ulemâsı, onun Hz. Ebû Bekir’den sonra müslümanların en faziletlisi ve hilâfet makamına en uygun sahâbî olduğunda ittifak etmiştir.  

-Kur’ân-ı Kerîm’in mushaf haline getirilmesi hususunda Hz. Ebû Bekir’i ikna eden Hz. Ömer, bütün İslâm beldelerinde valilere cami ve mekteplerde eğitim ve öğretime Kur’an’la başlanmasını emretmiş, bu maksatla çeşitli vilâyetlere Medine’den bazı sahâbîleri göndermiş, onlara maaş bağlamıştır. Kur’an’ın inanç esaslarına ait âyetlerinin doğru anlaşılması için çaba göstermiş, müteşâbih âyetlerle ilgilenenleri bundan menetmiş, kazâ ve kader konusundaki yanlış yorumları engellemiştir.  

-Hz. Ömer hadislerin rivayetine çok dikkat eder, Resûl-i Ekrem’den bizzat duymadığı bir hadisi rivayet eden sahâbîlerden bunu Resûlullah’ın söylediğine dair şahit getirmelerini isterdi.  

  -Cennetle müjdelenmesine ve Peygamber Efendimizin pek çok iltifatına mazhar olmasına rağmen, yine de kulluğun gereği olarak daima korku ve ümit arasında bulunur, ameline güvenmezdi. Hattâ onun şu sözü bu hususta pek meşhurdur:

“Bir kişi cennete girecek deseler o benmiyim diye ümit ederim. Yine bir kişi cehenneme girecek deseler acaba o benmiyim diye korku içerisinde olurum."

  -Hz. Ömer takva, ihlas ve ibadette de zirvedeydi. Bilhassa geceleri namaz kılıp gündüzleri oruç tutmayı pek severdi.

  Hz. Ömer sert mizaçlıydı. Onun bu özelliğini Resûl-i Ekrem, “Ümmetimin içinde ümmetime en merhametlisi Ebû Bekir, Allah’ın emri konusunda en şiddetlisi Ömer’dir” sözüyle dile getirmiştir (Abdülhay el-Kettânî, II, 295).Öfkelendiğinde yanında Kur’ân okunursa, öfkesi geçerdi. Peygamberimizin, “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.” hadisini devamlı hatırında tutardı. Bu maksatla, her günün akşamında kendi kendine, “Ey Ömer, bugün Allah için ne yaptın?” diye sorardı.

-Ölümü her gün kendisine hatırlatacak birini vazifelendirmişti. Saçına beyaz kıllar düştükten sonra, vazifelendirdiği bu zata, “Artık sana ihtiyaç kalmadı.” diyerek vazifesine son verdi.

- Hz. Ömer, 23 (644) yılı haccını eda edip Medine’ye döndüğü günlerde, Mugīre b. Şu‘be’nin Basra valisi iken edindiği kölesi Ebû Lü’lüe  bir sabah namazında hançerle Hz. Ömer’i yaraladı ve müslümanların elinden kurtulamayacağını anlayınca kendini öldürdü. Halife ölüm döşeğinde iken kendisine yerine birini bırakması teklif edilince aşere-i mübeşşereden altı kişilik şûranın toplanarak üç gün içerisinde aralarından birini halife seçmelerini istedi; oğlu Abdullah’ı da halife seçilmemek şartıyla bu heyete dahil etti.  Hz. Ömer üç gün sonra vefat etti (26 Zilhicce 23 / 3 Kasım 644).  

  Hz.Ömerin idaresi:

     Halife olunca  Hz. Ömer’in gözlerine uyku girmez oldu. Müslümanların bütün yükünü üzerinde hissetmeye başladı. Gece gündüz demeden çalışıyor, ümmetin işlerini eksik bırakmamaya gayret ediyordu. Öyle ki, Fırat Nehri kenarında bir koyun kaybolsa, onun hesabını dahi Allah’ın kendinden soracağına inanıyordu. (Hilye, I, 53)

-Hz. Ömer, yasakladığı bir şeyi evvela kendi nefsine ve aile efradına tatbik ederdi. Hattâ o kadar ki, hemen aile efradını çağırır ve onları şöyle ikaz ederdi:“Ben şu şeyi yasakladım. İçinizden kimin bunu yaptığını duyarsam, onu, başkalarına vereceğim cezanın iki misliyle cezalandırırım!”

-Medine’de merkezî bir idare kuran Hz. Ömer, sınırları çok geniş bir coğrafyaya yayılan devleti   valiler eliyle yönetmiştir.Hz. Ömer ele geçirilen yerleşim merkezlerinde öncelikle cami yaptırılmasını emretmiştir.  

-Hz. Ömer görev yerlerine gitmeden önce valilerin bütün servetlerini kaydettirir, servetlerinde aşırı miktarda artış olanların durumlarını araştırır, gerekirse servetlerinin bir kısmına el koyardı. Valilerinin ve diğer görevlilerinin teftişine çok önem veren Hz. Ömer, hakkında şikâyet bulunanlar için soruşturma açmış, bu iş için genellikle ensardan Muhammed b. Mesleme’yi görevlendirmiştir. Her yıl hac mevsiminde valileri Medine’ye çağırır, halktan bazı kimseleri de yanlarında getirmelerini ister, onlardan vilâyetlerinin durumuna, halkın şikâyetine, fiyatlara, zayıf ve güçsüzlerin valilerin yanına girip giremediklerine, valilerin hastaları ziyaret edip etmediğine dair sorular sorardı. Ayrıca teftiş maksadıyla tanınmayan kimseleri gizlice vilâyetlere gönderirdi.

 - Adalet işlerine önceleri valiler bakarken Hz. Ömer Kûfe, Basra, Dımaşk, Filistin, Humus, Ürdün, Mısır ve Bahreyn’e kendisine bağlı kadılar tayin etmiştir. Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’ye gönderdiği, İslâm hukuk tarihinde önemli bir yeri olan mektubunda kadının tarafsızlığı, tarafların delil getirme yükümlülüğü, anlaşıp barışma ve kadının hatalı kararından dönmesi gibi yargılama usulünün temel meselelerine temas ederken Kitap ve Sünnet’te bulunmayan hususlarda kıyas yapılması, aksi sabit oluncaya kadar bütün müslümanların dürüst birer şahit olarak kabul edilmesi, tarafsızlığa, doğru ve kanunî delillere önem verilmesi, keyfî delillerin reddedilmesi, delilin bulunmadığı durumlarda yemine başvurulması gibi esaslara yer vermiştir.  

-Medine’de çocukların eğitimi için görevliler tayin eden Hz. Ömer çocuklara Kur’ân-ı Kerîm, okuma yazma ve Arap dili kaidelerinin yanında ensâb bilgisi, şiir, darbımesel, yüzme, binicilik ve atıcılığın öğretilmesini istemiş, bu konuda valilere emirler göndermiştir.  

-Bu dönemde hemen her yerdeki fetihleri kitleler halinde İslâm’a gönüllü katılmalar takip etmiş, hiç kimse İslâmiyet’i kabule zorlanmamıştır. Hz. Ömer gayri müslimlerle yapılan antlaşmalara gerekli hassasiyetin gösterilmesini sağlamış, din farkı gözetmeksizin insanlara iyi davranılmasına dikkat edilmesini istemiştir.   Gayri müslimlere tam bir inanç hürriyeti sağlanmış,   kilise ve havraları korunmuştur.   Diğer taraftan Hz. Ömer gayri müslimlerin uyacakları bazı esasları da belirlemiştir  (T.D.V.İslam Ansiklopedisi,Ömer Maddesi).

-Hz. Ömer hüküm verirken önce Kur’an’a, ardından sünnete, sonra da re’ye başvurmuştur.   Hz. Ömer çoğu fıkhî meselelerle ilgili olmak üzere 500’ün üzerinde hadis rivayet etmiştir.

  -Hz. Ömer, bir devletin meşveretsiz idare edilemeyeceğine inanırdı. Bu maksatla bir “Şûra Meclisi” kurmuş, büyük sahabileri bu meclise üye yapmıştı. Zaman zaman bu meclisi toplantıya çağırır, onlara fikirlerini sorar, çoğunluğun görüşüne göre hareket ederdi.

--Genel olarak faydanın elde edilmesi ve zararın giderilmesini ifade eden maslahatla “kötülüğe götüren vasıtaların yasaklanması” anlamındaki sedd-i zerâi‘ Hz. Ömer’in ictihadlarında dikkat ettiği önemli prensiplerdendir.   Günümüzde “zamanın değişmesiyle hükümlerin değişeceği” prensibi çerçevesinde yapılan tartışmalarda, değişimin sınırlarını sübûtu ve delâleti kati olan nasların getirdiği hükümleri kapsayacak derecede genişleten ve bu hükümlerin dönemin toplumsal şartlarına bağlı olarak geldiği, bu şartlar ve ortamın değişmesiyle hükümlerin de değişeceği görüşünü savunanlar Hz. Ömer’in yoruma müsait görünen bu ictihad ve uygulamalarına atıfta bulunurlar.  (T.D.V.İslam Ansiklopedisi,Ömer Maddesi)

Muhterem Müminler

 O’nun adaletine ve yöneticiliğine  dair birkaç kıssasına da yer vermek istiyorum;.

-En meşhuru elbette mum hikayesidir ve gece evinde çalışırken evine gelenleri bekletip, yanan mumu söndürüp, sonra başka mumu yakıp selamladığı misafirleri neden diğer mumu yaktın diye sorunca cevabı şu olmuştur; az önce devlet işi yapmaktaydım ve yanan mum kamuya aitti. Oysa şimdi sohbet edeceğiz ve bu devlet işi değildir. O yüzden devlete ait mumu söndürdüm ve kendime ait olanı yaktım!

-Hz Ömer’in oğlu Abdullah bir deve satın alır. Bu deveyi devletin develerini güden çobana verir. Devletin otlaklarında deve yer, içer, iyice semirir. Bir gün Abdullah satılması için pazara götürür. Hz Ömer deveyi pazarda görür, kimin olduğunu sorar. “Oğlunun” derler. Canı sıkılır. Oğlunu çağırır deveye nasıl sahip olduğunu ve nasıl böyle semirdiğini sorar. Oğlu, olanları anlatır. Bunun üzerine Ömer: “Vay, ne güzel. Hem halife oğlu olasın, hem böyle iş edesin. Deveni devlet çobanı otlatsın, devlet otlaklarında otlatılsın, satınca da kârı senin olsun. Olmaz böyle şey. Git deveyi sat. Deveyi aldığın tutarı sen al, gerisini götür, devlet hazinesine teslim et.” der.

-Uzunca bir kuşatmadan sonra Kudüs teslim olmaya karar verir. Şehrin anahtarının bizzat Hz Ömer’e teslim edileceği söylenir. Hz Ömer, yanına kölesini alıp devesi ile yola koyulur. Yolda kölesinin yaya gitmesine gönlü razı olmaz. Belirli sürelerle değişerek binmeyi söyler. Kölesinin karşı çıkmasına karşın dediğini yapar. Tam Kudüs’e girileceği sırada deveye binme sırası köleye gelir. Köle kendi isteğiyle sırasını Hz Ömer’e vermek ister. Ancak kabul etmez. Hz Ömer yaya, köle deve üzerinde şehre girerler. Halk halifeyi yaya, köleyi deve üzerinde görünce ona hayran olur.

-Hz. Ömer, hilafeti zamanında sık sık Medine sokaklarında dolaşır, halkın durumunu kontrol eder, ihtiyaç sahiplerini tespite çalışırdı.Bir gece dolaşırken bir evden çocuk ağlamaları işitti. Eve yaklaştı, kapıyı çaldı. İçerden yaşlı bir kadın çıktı. Hz. Ömer, çocukların niçin ağladığını sordu. Kadın, iki günden beri aç olduklarını, bundan dolayı ağladıklarını, onları avutup uyutmak için boş tencereyi karıştırıp durduğunu söyledi.

Hz. Ömer bu cevap üzerine irkildi. Kadıncağıza:“Biraz bekle, ben hemen geliyorum.” dedi.Hemen koşup bir miktar un ve yağ sırtladı. Hizmetçisi de yanındaydı. Torbayı taşımak için ısrar ettiyse de, Hz. Ömer: “Kıyamet günü benim yükümü de taşıyacak mısın?” diyerek onun isteğini reddetti.Kadıncağızın evine vardığında Hz. Ömer nefes nefeseydi. Hemen yemek yaptı, çocukların karnını doyurdu. Çocuklar sevinç içinde gülmeye, oynamaya başladılar.Bunu gören Hz. Ömer, kalbi rahatlamış olarak oradan ayrılırken, kadıncağızın:“Allah senden razı olsun! Ömer’in makamına asıl sen layıksın.” dediğini işitti. Kadın, gece karanlığında gelenin halife olduğunu fark edememişti.

 -Bir gün Halife Ömer, bir sahabiyle arasında çıkan ihtilaf sebebiyle hâkimin huzuruna çıktı. Hâkim, büyük sahabilerden Zeyd bin Sâbit’ti (r.a.). Zeyd’i bu vazifeye tayin eden de halifenin kendisiydi.Zeyd bir an kendini halifenin ağırlığı altında hissedip “Şöyle buyurun.” diyecek oldu. Hz. Ömer hiddetlendi. Oraya bir davalı olarak gidiyordu. Hâkimse, kendisine ayrı bir yer gösteriyordu. Ömer (r.a.), parmağını hâkime doğru çevirerek şu ibretli ikazda bulundu:“Huzurunda halife ile halktan birisi eşit olmadığı müddetçe, sen bu makama layık olamazsın! Hâkim, vazife başında iken halifenin değil, Allah’ın emrini ve hükmünü yerine getirmelidir.”

 Hz. Ömer’in Fazileti;  Rasulullah (S.a.v.) buyurdu ki;

لَوْ كَانَ نَبِيٌّ بَعْدِي لَكَانَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ

“Benden sonra peygamber gelecek olsaydı o Ömer b. Hattab olurdu.” (Tirmizî, Menakıb, 48) 

قَالَ عُمَرُ لِأَبِي بَكْرٍ: يَا خَيْرَ النَّاسِ بَعْدَ رَسُولِ اللَّهِ ، َقَالَ أَبُو بَكْرٍ: أَمَا إِنَّكَ إِنْ قُلْتَ ذَاكَ فَلَقَدْ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ يَقُولُ: «مَا طَلَعَتِ الشَّمْسُ عَلَى رَجُلٍ خَيْرٍ مِنْ عُمَرَ»

Hz. Ömer bir gün Hz. Ebû Bekir’e “Ey Rasûlüllah’tan sonra insanların en hayırlısı” diye hitap etti,Hz. Ebu Bekir ise ona şöyle dedi: -“Ya Ömer! Sen böyle diyorsun ama ben Rasûlüllah’tan senin hakkında “Ömer’den daha hayırlı bir kimse üzerine güneş doğmadı” dediğini işittim”.(Tirmizî, Menâkıb, 18)

  Hz. Ömer Dönemindeki İdari Yenilikler:

 Hz. Ömer, halifeliği zamanında birçok adaletli bir yönetim için bazı idari yenilikler yapmıştı. Bunlar:

Hazinenin gelir ve giderlerinin düzenlenmesi, takvim başı olarak Hicret’in esas alınması, mahkemelerin kurulması, fethedilen bölgelerin vilayetlere taksimi, cezaevi inşası, emniyet teşkilatının kurulması, yabancıların İslam beldelerinde ticaret yapmalarına müsaade edilmesi, kimsesiz ve düşkün olan Yahudi ve Hıristiyanlara maaş bağlanması, her camide vaaz ve nasihat âdetinin başlatılması, imam ve müezzinlere maaş bağlanması.

Muhterem Müminler,

      Bugün adaletten bahseden, adil olmayı öven herkes evvela Hz. Ömer’den örnek vermektedir. Peki modern zamanın yöneticisinden ferdine bu anılan hakkaniyet ve adaletin neresindeyiz?  Ailemiz  içerisinde çocuklarımıza eşit ve hakkaniyetli, çevremize hak-hukuk söz konusu olduğunda duygularımıza yenik düşmeden adil davranabiliyor muyuz?

      Ulü’l-emr olan idarecilerimiz adalet konusunda çok titiz olmalıdırlar.Bu, toplum düzeni için gereklidir. Müslüman yöneticiler, Resulullah(S.a.v.)’in bir Hadis-i Şerifinde zikrettiği 7 sınıf insandan birincisi olarak mahşer gününde ayrıcalık sahibi olacakları müjdesini verdiği adalet sahibi idareciler olmak zorundadır.Adaletin keskin kılıcı sadece zavallılara, güçsüzlere uzandıkça düzen bozulur.  

     Yöneticilerin elbette vebali çok daha büyüktür ki hüküm vermek durumundaki bu kimseler hakları korumakla mükelleftir ve yenen haklardan aynen mesuldürler. Yöneticilik bu nedenle zordur ve aşırı bir yüktür.Müslüman olsun-olmasın insanlar arasında adaleti temin etme, hak ve hakikatin kaybolmasını engelleme, bir hak zayi olduğunda şahitlikten, yakalayana, soruşturandan tevkif edene, yargılayandan mahkum edene, infaz edenden savunana kadar pek çok kimseyi ilgilendiren bir husustur ve tüm bu sayılan kimselerin tamamı adil olmak zorundadır.Fırat kıyısında kaybolan koyunun kaygısına düşen Hz. Ömer olabilmek bu nedenle zordur.  

    Kur’an ile emredilenler malumdur ve tüm kainat hak ve hukuk ile dönmektedir. Yaratılışta adalete aykırı bir tek şey yoktur ve fakat insan zalimdir, menfaatçi ve nankördür. Şahsi hırs ve hevesleri ile etrafını yerle bir etmekten dahi çekinmez ve adalet onlar için sadece işlerine geldiği zaman vardır. Toplumda düzeni sağlamak ve toplumu oluşturan fertlerin adalet anlayışı ve duygusunu güçlü tutmak yöneticilerin en birinci görevidir.

Değerli Müminler

        O halde mü’mine düşen, hak ve hukuka, Kur’an ile bildirilene, adalete dair olana mutlak itaat ve hakları muhafazaya gayret etmektir.Haksızlık karşısında susanlar ise dilsiz şeytanlardır ki adaleti temin  vaazımızın başında okumuş olduğum ayet-i kerimeye göre mümin olan herkese farzdır.

      Adalet timsali olarak örneklerini verdiğimiz Hz. Ömer(R.a.)’in  yolunda hayatımızın her anında olalım ve adaleti dimdik ayakta tutanlardan olmaya gayret edelim.

       Allah (C.c.)bizleri her daim hakkı ayakta tutanlardan eylesin. Nefsimize boyun eğip hakikati eğip-bükmekten, hesabını veremeyeceğimiz durumlardan bizleri muhafaza etsin. Aklımıza ve kalbimize (gönlümüze) kuvvet vererek bizleri son anımıza kadar rızasına uygun işlerle meşgul olmayı nasip ve müyesser eylesin.

VAAZI İNDİR
 

Ömer BAYRAKTAR / Hendek İlçe Vaizi

 

Facebook Yorumları