TAHA SURESİ

Taha süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Taha Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 135 âyettir. Sûre, adını birinci âyette yer alan harflerden almıştır. Sûrede, Allah’ın peygamberler aracılığıyla insanlara gösterdiği doğru yolun temel gerçeklerine işaret edilmekte, Hz.Peygamber teselli edilerek peygamberlik görevini mutlaka en güzel şekilde başaracağı müjdelenip kendisine karşı çıkanların uğrayacağı sonuçlar izah edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Taha Suresinin Nüzülü

  Mushaftaki sıralamada yirminci, iniş sırasına göre kırk beşinci sûredir. Meryem sûresinden sonra, Vâkıa sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 130 ve 131. âyetlerin Medine’de nâzil olduğuna dair bir rivayet de vardır.

 Hz. Ömer’in İslâmiyet’i kabul edişiyle ilgili meşhur rivayette Ömer’in, kız kardeşi ve eniştesinin evine baskın yaptığında işittiği ve çok etkilendiği âyetlerin Tâhâ sûresinin âyetleri olduğu ve bu olayın peygamberliğin beşinci yılında cereyan ettiği dikkate alınarak, genellikle Mekke döneminin ortalarına doğru indiği kabul edilir.

 Kaynaklarda nüzûlü için belirli bir sebepten söz edilmez. Geldiği dönemin şartları ve sûrenin içeriği, Hz. Peygamber’e ve müminlere teselli verip onların moralini yükseltmeyi amaçladığını göstermektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Taha suresinin Konusu

    Hz. Peygamber’in mâneviyatını yükselten ve Allah’ın kudretine dikkat çeken ifadelerle başlanmış, ardından Hz. Mûsâ’nın Firavun’la mücadelesine, Cenâb-ı Hakk’ın İsrâiloğulları’na lutfettiği nimetlere ve onların hatalı tutumlarına geniş bir biçimde yer verilmiştir. Daha sonra Hz. Âdem’in yaratılışına ve şeytanın onları kandırıp cennetten çıkmalarına sebep oluşuna değinilmiş, inkârcıların karşılaşacakları âkıbet hatırlatılmış ve ebedî mutluluğun Allah’a saygıda kusur etmekten sakınanların olacağı belirtilmiştir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Taha Suresinin Fazileti

Hz. Peygamber’den rivayet edilen bir hadiste anlatıldığına göre, Tâhâ ve Yâsîn sûrelerini işiten melekler şöyle demişlerdir: Bunların kendilerine gönderileceği ümmete ne mutlu, bunları taşıyan gönüllere ne mutlu, bunları okuyan dillere ne mutlu!” (Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 20).

 Birçok sûrede olduğu gibi âyetlerinin kısa ve sonlarının secili olması sûrenin okunuşuna apayrı bir mûsiki katmaktadır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Taha Suresinin Özeti

10. Sûre 135 âyettir. Sûre yoğun olarak Hazreti Musa'dan bahseder.11. 2. Âyette Kuran'ın insanın bedbaht olması için nazil olmadığı geçer.12. 25-35 ayetler arasında hazreti Musa'nın duası geçer. Rabbim, kalbime genişlik ver.İşlerimi kolaylaştır. Dilimdeki bağı çöz..13. 44. âyette hazreti Musa ve Harun'a firavuna gitmeleri, onunla konuşurken sert bir uslüpkullanmamaları vurgulanır.14. 56-76 ayetler arasında hazreti Musa ve sihirbazlar olayı anlatılır. Sihirbazlar Musa'nınsihir yapmadığını anladıkları için iman ederler.15. 77-99 ayetler arasında Musa'nın mucizevi olarak denizi yararak geçmesi, firavun veaskerlerinin denizde boğulması, İsrail oğullarına çölde nimetlerin hazır geldiği, HazretiMusa'nın Tur dağına gidip Rabbinden vahiy alması, döndüğü zaman ise kavminin putatapmaya başladığını görmesi, samiri isimli bir kişinin toplumu şirke bulaştırdığı için sürgünedildiği olaylar anlatılır.16. 100-115 ayetler arasında Allah teâlânın yüceliğinden bahsedilir.17. 116-123 ayetler arasında hazreti Adem'in yaratılış kıssası anlatılır.18. Allahın öğütlerine kulak asmayanların sıkıntılı bir hayat yaşayacakları 124, Kuranınemirlerine bir müddet uyup sonra onu terk edenlerin kıyamet günü kör olarak diriltilecekleri125-127, imtihan gereği kendisine bir sürü mal mülk verilen kimseye imrenilmemesigerektiği 131, ailene namazı emret ve bunda sabır göster emri 132, ve diğer uyarı vetavsiyeler ile cüz biter. 

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Taha Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Ta Ha.

طه

Ta, ha.

2.

(2-3) (Ey Muhammed!) Biz, Kur'an'ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah'ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik.

مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى

Ma enzelna aleykel kur'ane li teşka.

3.

(2-3) (Ey Muhammed!) Biz, Kur'an'ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah'ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik.

إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى

İlla tezkireten li men yahşa.

4.

(O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir.

تَنزِيلًا مِّمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى

Tenzilen mimmen halakal arda ves semavatil ula.

5.

Rahman, Arş'a kurulmuştur.

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى

Er rahmanu alel arşisteva.

6.

Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O'nundur.

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَى

Lehu ma fis semavati ve ma fil ardı ve ma beynehuma ve ma tahtes sera.

7.

Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da.

وَإِن تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى

Ve in techer bil kavli fe innehu ya'lemus sirre ve ahfa.

8.

Allah, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. En güzel isimler O'nundur.

اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى

Allahu la ilahe illa huve, lehul esmaul husna.

9.

Musa'nın haberi sana ulaştı mı?

وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى

Ve hel etake hadisu musa.

10.

Hani bir ateş görmüştü de ailesine, "Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum" demişti.

إِذْ رَأَى نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى

İz rea naren fe kale li ehlihimkusu inni anestu naren lealli atikum minha bi kabesin ev ecidu alen nari huda.

11.

Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: "Ey Musa!"

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي يَا مُوسَى

Fe lemma etaha nudiye ya musa.

12.

"Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuva'dasın."

إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى

İnni ene rabbuke fehla' na'leyk, inneke bil vadil mukaddesi tuva.

13.

"Ben seni (peygamber olarak) seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle."

وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَى

Ve enahtertuke festemi' li ma yuha.

14.

"Şüphe yok ki ben Allah'ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl."

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي

İnneni enallahu la ilahe illa ene fa'budni ve ekımis salate li zikri.

15.

"Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecek (geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim."

إِنَّ السَّاعَةَ ءاَتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى

İnnes saate atiyetun ekadu uhfiha li tucza kullu nefsin bima tes'a.

16.

"Buna inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler, seni ondan (ona hazırlanmaktan) sakın alıkoymasın, sonra helak olursun!"

فَلاَ يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لاَ يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَى

Fe la yesuddenneke anha men la yu'minu biha vettebea hevahu fe terda.

17.

"Şu sağ elindeki nedir ey Musa?"

وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَى

Ve ma tilke bi yeminike ya musa.

18.

Musa dedi ki: "O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Onunla başka işlerimi de görürüm."

قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى

Kale hiye asay, etevekkeu aleyha ve ehuşşu biha ala ganemi ve liye fiha mearibu uhra.

19.

Allah, "Onu yere at ey Musa!" dedi.

قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَى

Kale elkıha ya musa.

20.

Musa da onu attı. Bir de ne görsün o, hızla akan bir yılan olmuş!

فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى

Fe elkaha fe iza hiye hayyetun tes'a.

21.

Allah, şöyle dedi: "Tut onu. Korkma! Biz, onu yine eski durumuna döndüreceğiz."

قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى

Kale huzha ve la tehaf se nuiduha siretehel ula.

22.

(22-23) "Sana büyük mucizelerimizden birini daha göstermemiz için elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir halde çıksın."

وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى

Vadmum yedeke ila cenahıke tahruc beydae min gayri suin ayeten uhra.

23.

(22-23) "Sana büyük mucizelerimizden birini daha göstermemiz için elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir halde çıksın."

لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى

Li nuriyeke min ayatinel kubra.

24.

"Firavun'a git, çünkü o azmıştır."

اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى

İzheb ila fir'avne innehu taga.

25.

Musa, dedi ki: "Rabbim! Gönlüme ferahlık ver."

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي

Kale rabbişrah li sadri.

26.

"İşimi bana kolaylaştır."

وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي

Ve yessir li emri.

27.

(27-28) "Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar."

وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي

Vahlul ukdeten min lisani.

28.

(27-28) "Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar."

يَفْقَهُوا قَوْلِي

Yefkahu kavli.

29.

"Bana ailemden birini yardımcı yap,"

وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي

Vec'al li veziren min ehli.

30.

"Kardeşim Harun'u."

هَارُونَ أَخِي

Harune ahi.

31.

"Onunla gücümü artır."

اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي

Uşdud bihi ezri.

32.

"Onu işime ortak et."

وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي

Ve eşrikhu fi emri.

33.

"Seni çok tespih edelim diye",

كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا

Key nusebbihake kesira.

34.

"Seni çok zikredelim diye."

وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا

Ve nezkureke kesira.

35.

"Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin."

إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا

İnneke kunte bina basira.

36.

Allah, şöyle dedi: "İstediğin sana verildi ey Musa!"

قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَى

Kale kad utite su'leke ya musa.

37.

"Andolsun, biz sana bir kere daha iyilikte bulunmuştuk."

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَى

Ve lekad menenna aleyke merreten uhra.

38.

"Hani annene ilham edilmesi gereken şeyleri ilham etmiştik:"

إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّكَ مَا يُوحَى

İz evhayna ila ummike ma yuha.

39.

"Onu (bebek Musa'yı) sandığın içine koy ve denize (Nil'e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Musa, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım."

أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي

Enıkzifihi fit tabuti fakzifihi fil yemmi felyulkıhil yemmu bis sahıli ye'huzhu aduvvun li ve aduvvun leh, ve elkaytu aleyke mehabbeten minni ve li tusnea ala ayni.

40.

"Hani kız kardeşin (Firavun ailesine) gidiyor ve "size onun bakımını üstlenecek kimseyi göstereyim mi?" diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. (Sana baktı, büyüdün) ve (kazara) bir cana kıydın da biz seni kederden kurtardık, seni sıkı bir denemeden geçirdik (ve kaçıp Medyen'e gittin). Medyen halkı içinde yıllarca kaldın, sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir zamanda (Tur'a) geldin ey Musa!"

إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَن يَكْفُلُهُ فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَى قَدَرٍ يَا مُوسَى

İz temşi uhtuke fe tekulu hel edullukum ala men yekfuluh, fe reca'nake ila ummike key takarre aynuha ve la tahzen, ve katelte nefsen fe necceynake minel gammi ve fetennake futuna, fe lebiste sinine fi ehli medyene summe ci'te ala kaderin ya musa.

41.

"Ben seni kendim için seçtim."

وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي

Vastana'tuke li nefsi.

42.

"Sen ve kardeşin mucizelerim ile (desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta gevşeklik göstermeyin."

اذْهَبْ أَنتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي

İzheb ente ve ehuke bi ayati ve la teniya fi zikri.

43.

"Firavun'a gidin. Çünkü o azmıştır."

اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى

İzheba ila fir'avne innehu taga.

44.

"Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar."

فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى

Fe kula lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşa.

45.

Musa ve Harun, şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz, onun bize karşı aşırı davranmasından yahut azmasından korkuyoruz."

قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَن يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَن يَطْغَى

Kala rabbena innena nehafu en yefruta aleyna ev en yatga.

46.

Allah, şöyle dedi: "Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm."

قَالَ لَا تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى

Kale la tehafa inneni meakuma esmau ve era.

47.

"Ona gidin ve şöyle deyin: ‘Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selam, doğru yola uyanlara olsun.' "

فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى

Fe'tiyahu fe kula inna resula rabbike fe ersil meana beni israile ve la tuazzibhum, kad ci'nake bi ayetin min rabbik, ves selamu ala menittebeal huda.

48.

"Şüphesiz bize, azabın yalanlayan ve yüz çevirenlere olacağı vahyolundu."

إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَن كَذَّبَ وَتَوَلَّى

İnna kad uhıye ileyna ennel azabe ala men kezzebe ve tevella.

49.

Firavun, "Sizin Rabbiniz kim, ey Musa?" dedi.

قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَا مُوسَى

Kale fe men rabbukuma ya musa.

50.

Musa, "Rabbimiz, her şeye hilkatini (yaratılış özelliklerini) veren, sonra onlara yol gösterendir" dedi.

قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى

Kale rabbunellezi a'ta kulle şey'in halkahu summe heda.

51.

Firavun, "Ya geçmiş nesillerin hali ne olacak?" dedi.

قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَى

Kale fe ma balul kurunil ula.

52.

Musa, şöyle dedi: "Onlar hakkındaki bilgi Rabbimin katında bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı)dır. Rabbim, yanılmaz ve unutmaz."

قَالَ عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي فِي كِتَابٍ لَّا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنسَى

Kale ilmuha inde rabbi fi kitab, la yadıllu rabbi ve la yensa.

53.

"Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir." Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık.

الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّن نَّبَاتٍ شَتَّى

Ellezi ceale lekumul arda mehden ve seleke lekum fiha subulen ve enzele mines semai maa, fe ahrecna bihi ezvacen min nebatin şetta.

54.

Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır.

كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى

Kulu ver'av en'amekum, inne fi zalike le ayatin li ulin nuha.

55.

(Ey insanlar!) Sizi topraktan yarattık, (ölümünüzle) sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız.

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى

Minha halaknakum ve fiha nuidukum ve minha nuhricukum tareten uhra.

56.

Andolsun, biz ona (Firavun'a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti.

وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَى

Ve lekad ereynahu ayatina kulleha fe kezzebe ve eba.

57.

Şöyle dedi: "Ey Musa! Sihrin ile bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?"

قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَى

Kale e ci'tena li tuhricena min ardına bi sihrike ya musa.

58.

"Biz de mutlaka sana karşı onun gibi bir sihir yapacağız. Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle."

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِّثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَّا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنتَ مَكَانًا سُوًى

Fe le ne'tiyenneke bi sıhrin mislihi fec'al beynena ve beyneke mev'ıden la nuhlifuhu nahnu ve la ente mekanen suva.

59.

Musa, "Buluşma vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir" dedi.

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى

Kale mev'ıdukum yevmuz zineti ve en yuhşeren nasu duha.

60.

Bunun üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra geldi.

فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَى

Fe tevella fir'avnu fe cemea keydehu summe eta.

61.

Musa, onlara şöyle dedi: "Yazıklar olsun size! Allah'a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azap ile yok eder. Allah'a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana uğramıştır."

قَالَ لَهُم مُّوسَى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى

Kale lehum musa veylekum la tefteru alallahi keziben fe yushıtekum bi azab, ve kad habe meniftera.

62.

Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli gizli konuştular.

فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى

Fe tenazeu emrehum beynehum ve eserrun necva.

63.

Şöyle dediler: "Şüphesiz bu ikisi, sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve en üstün olan dininizi ortadan kaldırmak isteyen birer sihirbazdırlar."

قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَن يُخْرِجَاكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى

Kalu in hazani le sahirani yuridani en yuhricakum min ardıkum bi sihrihima ve yezheba bi tarikatikumul musla.

64.

"Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra halinde gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıya ulaşmıştır."

فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى

Fe ecmiu keydekum summe'tu saffa, ve kad eflehal yevme menista'la.

65.

Sihirbazlar: "Ey Musa! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz" dediler.

قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى

Kalu ya musa imma en tulkıye ve imma en nekune evvele men elka.

66.

Musa: "Yok, (önce) siz atın" dedi. Bir de ne görsün, onların ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor.

قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى

Kale bel elku, fe iza hıbaluhum ve ısıyyuhum yuhayyelu ileyhi min sıhrihim enneha tes'a.

67.

Bunun üzerine Musa, içinde bir korku hissetti.

فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَى

Fe evcese fi nefsihi hifeten musa.

68.

Şöyle dedik: "Korkma (ey Musa!). Çünkü, sensin en üstün olan."

قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ الْأَعْلَى

Kulna la tehaf inneke entel a'la.

69.

"Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun. Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez."

وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى

Ve elkı ma fi yeminike telkaf ma sanau, innema sanau keydu sahır, ve la yuflihus sahıru haysu eta.

70.

(Musa'nın değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, "Harun ve Musa'nın Rabbine inandık" dediler.

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَى

Fe ulkıyes seharatu succeden kalu amenna bi rabbi harune ve musa.

71.

Firavun, "Demek, ben size izin vermeden önce ona (Musa'ya) inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi andolsun, sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına asacağım. Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz."

قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَى

Kale amentum lehu kable en azene lekum, innehu le kebirukumullezi allemekumus sihr, fe le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilafin ve le usallibennekum fi cuzuın nahli ve le ta'lemunne eyyuna eşeddu azaben ve ebka.

72.

Sihirbazlar şöyle dediler: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz. Artık sen vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin."

قَالُوا لَن نُّؤْثِرَكَ عَلَى مَا جَاءنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَا أَنتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا

Kalu len nu'sireke ala ma caena minel beyyinati vellezi fatarana fakdi ma ente kad, innema takdi hazihil hayated dunya.

73.

"Şüphesiz ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize inandık. Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha kalıcıdır."

إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَى

İnna amenna bi rabbina li yagfire lena hatayana ve ma ekrehtena aleyhi mines sihr, vallahu hayrun ve ebka.

74.

Şüphesiz, kim Rabbine günahkar olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar.

إِنَّهُ مَن يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيى

İnnehu men ye'ti rabbehu mucrimen fe inne lehu cehennem, la yemutu fiha ve la yahya.

75.

(75-76) Her kim de O'na salih ameller işlemiş bir mü'min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan temizlenenlerin mükafatıdır.

وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَى

Ve men ye'tihi mu'minen kad amiles salihati fe ulaike lehumud derecatul ula.

76.

(75-76) Her kim de O'na salih ameller işlemiş bir mü'min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan temizlenenlerin mükafatıdır.

جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاء مَن تَزَكَّى

Cennatu adnin tecri min tahtihel enharu halidine fiha ve zalike cezau men tezekka.

77.

(Firavun'un imana yanaşmaması üzerine) Musa'ya, "Kullarımı (İsrailoğullarını) geceleyin (Mısır'dan) yürütüp çıkar. Yakalanmaktan korkmaksızın, endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç" diye vahyettik.

وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَى

Ve lekad evhayna ila musa en esri bi ibadi fadrib lehum tarikan fil bahri yebesa, la tehafu dereken ve la tahşa.

78.

Bunun üzerine Firavun askerleriyle birlikte onların peşine düştü de, deniz onları görülmedik bir şekilde kuşatıp yuttu.

فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُم مِّنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ

Fe etbeahum fir'avnu bi cunudihi fe gaşiyehum minel yemmi ma gaşiyehum.

79.

Firavun, halkını saptırdı, onlara doğru yolu göstermedi.

وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَى

Ve edalle fir'avnu kavmehu ve ma heda.

80.

(Allah, şöyle dedi:) "Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık, size Tur'un sağ yanını va'dettik ve size kudret helvası ile bıldırcın indirdik."

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى

Ya beni israile kad enceynakum min aduvvikum ve vaadnakum canibet turil eymene ve nezzelna aleykumul menne ves selva.

81.

"Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helal olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin üzerine inerse, o muhakkak helak olmuş demektir."

كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى

Kulu min tayyibati ma rezaknakum ve la tatgav fihi fe yahılle aleykum gadabi ve men yahlil aleyhi gadabi fe kad heva.

82.

"Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim."

وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَى

Ve inni le gaffarun li men tabe ve amene ve amile salihan summehteda.

83.

(Musa, Tur'a varınca): "Seni, acele ile kavminden uzaklaştıran nedir, ey Musa?" (dedik.)

وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى

Ve ma a'celeke an kavmike ya musa.

84.

Musa, şöyle dedi: "Onlar, işte onlar hemen arkamdalar. Rabbim! Sen hoşnut olasın diye, acele ederek sana geldim."

قَالَ هُمْ أُولَاء عَلَى أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى

Kale hum ulai ala eseri ve aciltu ileyke rabbi li terda.

85.

Allah, "Şüphesiz, biz senden sonra halkını sınadık; Samiri onları saptırdı" dedi.

قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ

Kale fe inna kad fetenna kavmeke min ba'dike ve edallehumus samiriyy.

86.

Bunun üzerine Musa, öfke dolu ve üzgün bir halde halkına döndü. "Ey kavmim! Rabbiniz, size güzel bir vaadde bulunmadı mı? (Ayrılışımdan sonra) çok zaman mı geçti, yoksa üzerinize Rabbinizden bir gazap inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze uymadınız (ve buzağıya taptınız)?" dedi.

فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي

Fe recea musa ila kavmihi gadbane esifa, kale ya kavmi e lem yaıdkum rabbukum va'den hasena, e fe tale aleykumul ahdu em eredtum en yahılle aleykum gadabun min rabbikum fe ahleftum mev'ıdi.

87.

Şöyle dediler: "Sana verdiğimiz sözden kendi isteğimizle caymış değiliz. Fakat biz Mısır halkının mücevheratından yüklü miktarlarda takınmıştık. İşte onları ateşe attık. Samiri de aynı şekilde attı."

قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ

Kalu ma ahlefna mev'ıdeke bi melkina ve lakinna hummilna evzaren min zinetil kavmi fe kazefnaha fe kezalike elkas samiriyy.

88.

Böylece (Samiri) onlar için böğürmesi olan bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. (Samiri ve adamları) "Bu sizin de ilahınızdır, Musa'nın da ilahıdır. Öyle iken Musa, (ilahını burada) unuttu (da onu Tur'da aramaya gitti)" dediler.

فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى فَنَسِيَ

Fe ahrece lehum ıclen ceseden lehu huvarun fe kalu haza ilahukum ve ilahu musa fe nesiy.

89.

Onlar bu heykelin, sözlerine karşılık vermediğini, kendilerinden hiçbir zararı uzaklaştıramayacağını ve onlara hiçbir fayda sağlayamayacağını görmezler mi?

أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا

E fe la yerevne ella yerciu ileyhim kavlen ve la yemliku lehum darren ve la nef'a.

90.

Andolsun, Harun onlara daha önce şöyle demişti: "Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz. Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahman'dır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin."

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي

Ve lekad kale lehum harunu min kablu ya kavmi innema futintum bih ve inne rabbekumur rahmanu fettebiuni ve etiu emri.

91.

Onlar da, "Musa bize dönünceye kadar buzağıya ibadet etmeye devam edeceğiz" dediler.

قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَى

Kalu len nebreha aleyhi akifine hatta yercia ileyna musa.

92.

(92-93) Musa, (Tur'dan dönünce) şöyle dedi: "Ey Harun! Saptıklarını gördüğün zaman bana uymana ne engel oldu? Yoksa emrime karşı mı geldin?"

قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا

Kale ya harunu ma meneake iz reeytehum dallu.

93.

(92-93) Musa, (Tur'dan dönünce) şöyle dedi: "Ey Harun! Saptıklarını gördüğün zaman bana uymana ne engel oldu? Yoksa emrime karşı mı geldin?"

أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي

Ella tettebian, e fe asayte emri.

94.

Harun: "Ey anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme. Şüphesiz ben, İsrailoğullarının arasını açtın, sözüme uymadın demenden korktum" dedi.

قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي إِنِّي خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي

Kale yebneumme la te'huz bi lıhyeti ve la bi re'si, inni haşitu en tekule ferrakte beyne beni israile ve lem terkub kavli.

95.

Musa, "Ya senin derdin neydi ey Samiri?" dedi.

قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ

Kale fe ma hatbuke ya samiriyy.

96.

Samiri, şöyle dedi: "Ben onların görmediği şeyi gördüm. Elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi."

قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي

Kale basurtu bi ma lem yabsuru bihi fe kabadtu kabdaten min eserir resuli fe nebeztuha ve kezalike sevvelet li nefsi.

97.

Musa, "Çekil git! Artık sen hayatın boyunca (hastalanıp) "Bana dokunmak yok!" diyeceksin. Senin için, asla kaçamayacağın bir ceza daha var. Hele şu ibadet edip durduğun ilahına bak! Biz onu elbette yakacağız ve onu muhakkak denize savuracağız.

قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا

Kale fezheb fe inne leke fil hayati en tekule la misase ve inne leke mev'ıden len tuhlefeh, vanzur ila ilahikellezi zalte aleyhi akifa, le nuharrikannehu summe le nensifennehu fil yemmi nesfa.

98.

Sizin ilahınız ancak kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah'tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.

إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا

İnnema ilahukumullahullezi la ilahe illa huv, vesia kulle şey'in ilma.

99.

(Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana katımızdan bir zikir (Kur'an) verdik.

كَذَلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاء مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا

Kezalike nakussu aleyke min enbai ma kad sebak, ve kad ateynake min ledunna zikra.

100.

Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir.

مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا

Men a'rada anhu fe innehu yahmilu yevmel kıyameti vizra.

101.

Onlar o günahın cezası içinde ebediyen kalacaklardır. Sura üfürüleceği gün, bu ağır yük onlar için ne kötü bir yüktür!

خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاء لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا

Halidine fih, ve sae lehum yevmel kıyameti hımla.

102.

O gün günahkarları, (gözleri korkudan donup) gömgök kesilmiş olarak haşredeceğiz.

يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا

Yevme yunfehu fis suri ve nahşurul mucrimine yevme izin zurka.

103.

(103-104) Aralarında birbirlerine "(Dünya'da) sadece on (gün) kaldınız" diye gizli gizli konuşacaklar. -Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz.- O vakit içlerinden en aklı başında olanları, "Siz sadece bir gün kaldınız" diyecektir.

يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا

Yetehafetune beynehum in lebistum illa aşra.

104.

(103-104) Aralarında birbirlerine "(Dünya'da) sadece on (gün) kaldınız" diye gizli gizli konuşacaklar. -Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz.- O vakit içlerinden en aklı başında olanları, "Siz sadece bir gün kaldınız" diyecektir.

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا

Nahnu a'lemu bima yekulune iz yekulu emseluhum tarikaten in lebistum illa yevma.

105.

(Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) halini soruyorlar. De ki: "Rabbim onları toz edip savuracak."

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا

Ve yes'eluneke anil cibali fe kul yensifuha rabbi nesfa.

106.

"Onların yerlerini dümdüz, boş bir alan halinde bırakacaktır."

فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا

Fe yezeruha kaan safsafa.

107.

"Orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin."

لَا تَرَى فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا

La tera fiha ivecen ve la emta.

108.

O gün kendisinden yan çizmek mümkün olmayan davetçiye (İsrafil'e) uyarlar. Sesler, Rahman'ın azametinden dolayı kısılmıştır. Artık sadece fısıltı işitebilirsin.

يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَت الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا

Yevme izin yettebiuned daıye la ivece leh, ve haşeatil asvatu lir rahmani fe la tesmeu illa hemsa.

109.

O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.

يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا

Yevme izin la tenfauş şefaatu illa men ezine lehur rahmanu ve radıye lehu kavla.

110.

O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahman'ı kuşatamaz.

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا

Ya'lemu ma beyne eydihim ve ma halfehum ve la yuhitune bihi ılma.

111.

Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hakim ve onları koruyup gözeten Allah'a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır.

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا

Ve anetil vucuhu lil hayyil kayyum, ve kad habe men hamele zulma.

112.

Kim de inanmış olarak salih ameller işlerse, o, ne zulme uğramaktan korkar, ne yoksun bırakılmaktan.

وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا

Ve men ya'mel mines salihati ve huve mu'minun fe la yehafu zulmen ve la hadma.

113.

İşte böylece biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık.

وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا

Ve kezalike enzelnahu kur'anen arabiyyen ve sarrafna fihi minel vaidi leallehum yettekune ev yuhdisu lehum zikra.

114.

Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur'an'ı okumakta acele etme. "Rabbim! İlmimi arttır" de.

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا

Fe tealallahul melikul hak, ve la ta'cel bil kur'ani min kabli en yukda ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidni ılma.

115.

Andolsun, bundan önce biz Adem'e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.

وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَى آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا

Ve lekad ahidna ila ademe min kablu fe nesiye ve lem necid lehu azma.

116.

Hani meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" demiştik de, İblis'ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı.

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى

Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis, eba.

117.

Biz de şöyle dedik: "Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun."

فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى

Fe kulna ya ademu inne haza aduvvun leke ve li zevcike fe la yuhricennekuma minel cenneti fe teşka.

118.

"Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur."

إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى

İnne leke ella tecua fiha ve la ta'ra.

119.

"Orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın."

وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى

Ve enneke la tazmeu fiha ve la tadha.

120.

Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: "Ey Adem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?"

فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى

Fe vesvese ileyhiş şeytanu kale ya ademu hel edulluke ala şeceretil huldi ve mulkin la yebla.

121.

Bunun üzerine onlar (Adem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Adem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.

فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى

Fe ekela minha fe bedet lehuma sev'atuhuma ve tafıka yahsıfani aleyhima min varakıl cenneti ve asa ademu rabbehu fe gava.

122.

Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.

ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى

Summectebahu rabbuhu fe tabe aleyhi ve heda.

123.

Allah, şöyle dedi: "Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker."

قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى

Kalehbita minha cemian ba'dukum li ba'dın aduvv, fe imma ye'tiyennekum minni huden fe menittebea hudaye fe la yadıllu ve la yeşka.

124.

"Her kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz."

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

Ve men a'rada an zikri fe inne lehu maişeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyameti a'ma.

125.

O da şöyle der: "Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum halde, niçin beni kör olarak haşrettin?"

قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا

Kale rabbi lime haşerteni a'ma ve kad kuntu basira.

126.

Allah, "Evet, öyle. Ayetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun" der.

قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى

Kale kezalike etetke ayatuna fe nesiteha, ve kezalikel yevme tunsa.

127.

Haddi aşan ve Rabbi'nin ayetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.

وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِن بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى

Ve kezalike neczi men esrefe ve lem yu'min bi ayati rabbih, ve le azabul ahıreti eşeddu ve ebka.

128.

Yurtlarında dolaşıp durdukları, kendilerinden önceki nice nesilleri helak etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ibretler vardır.

أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى

E fe lem yehdi lehum kem ehlekna kablehum minel kuruni yemşune fi mesakinihim, inne fi zalike le ayatin li ulin nuha.

129.

Rabbin tarafından daha önce söylenmiş bir hüküm ve belirlenmiş bir süre olmasaydı, onlar da hemen cezalandırılırlardı.

وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى

Ve lev la kelimetun sebekat min rabbike le kane lizamen ve ecelun musemma.

130.

O halde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki hoşnut olasın.

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى

Fasbir ala ma yekulune ve sebbih bi hamdi rabbike kable tuluış şemsi ve kable gurubiha, ve min anail leyli fe sebbih ve etrafen nehari lealleke terda.

131.

Onlardan bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى

Ve la temuddenne ayneyke ila ma metta'na bihi ezvacen minhum zehretel hayatid dunya li neftinehum fih, ve rızku rabbike hayrun ve ebka.

132.

Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınmanındır.

وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى

Ve'mur ehleke bis salati vastabir aleyha, la nes'eluke rızka, nahnu nerzukuk, vel akıbetu lit takva.

133.

İnanmayanlar, "Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil (bir mucize) getirse ya!" dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur'an) onlara gelmedi mi?

وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِّن رَّبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى

Ve kalu lev la ye'tina bi ayetin min rabbih, e ve lem te'tihim beyyinetu ma fis suhufil ula.

134.ayete git

Eğer biz onları o Kur'an'dan önce bir azap ile helak etseydik mutlaka, "Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de alçalıp rezil olmadan önce ayetlerine uysaydık" derlerdi.

وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُم بِعَذَابٍ مِّن قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِن قَبْلِ أَن نَّذِلَّ وَنَخْزَى

Ve lev enna ehleknahum bi azabin min kablihi le kalu rabbena lev la erselte ileyna resulen fe nettebia ayatike min kabli en nezille ve nahza.

135.

Ey Muhammed, de ki: "Herkes beklemektedir, siz de bekleyin. Yakında kimin düz yolun sahipleri olduğunu, kimin doğru yolu bulduğunu bileceksiniz!"

قُلْ كُلٌّ مُّتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَى

Kul kullun muterebbisun fe terabbesu, fe se ta'lemune men ashabus sıratıs seviyyi ve menihteda.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali