ÖLDÜRMEKTEN DAHA BÜYÜK GÜNAH: FİTNE

Haftanın Vaazı.. 28.11.2025 tarihli; "Öldürmekten Daha Büyük Günah; Fitne" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir..

Öldürmekten Daha Büyük Günah; Fitne

Kıymetli Kardeşlerim..

Fitne kelimesinin Kur’an'ı Kerim’de bir çok  manada  kullanıldığını görüyoruz: 

"Saptırma" (Âl-i İmrân,3/ 7, İsra 17/73); 

"Azap" (Sâd,38/ 24) ; 

"Yakmak" ( Hadid,57/ 14) ; 

"İşkence" (Nahl, 16/ 110) ;

"Fenalık yapmak" (Nisa, 4/ 101); 

"Belaya Uğratmak" (Bürûc, 85/10) ;

 "Delilik" (Kalem, 68/6) ; 

"Şirk ve tefrika" (Bakara,2/ 193) ; 

"Kargaşa ve Ölümü temenni ettiren hal" (Bakara, 2/191) ; 

"İman zayıflığı-Küfür"(Enfal, 6/ 73); 

"İsyan-Muhalefet" (Tevbe,9/ 49).

 Kur’an-ı Kerim’de böyle değişik manalarda kullanılmış olan fitne kelimesi dilimizde insanlara fenalık yapmak, onları belaya uğratmak ve genelde toplumda kargaşa çıkarmak gibi kötü fiil ve davranışlar için kullanılmaktadır. 

Ayrıca Fitne denilince akla münferit bir takım olaylar sebebiyle ortaya çıkan küçük çaptaki bazı kötü davranışlar  gelmekte ise de esas itibarı ile Fitne, toplumun büyük kesimlerini ilgilendiren olaylar  için kullanılır. 

Genelliklede de islam ümmetinin birlik ve beraberliğini tahrip eden bir komployu veye her türlü yıkıcı faaliyeti ifade eder.

Aziz müslümanlar!  

Fitne ateşini söndürmekte sağ duyuyla hareket etmek, dedikodulara aldırmamak, olayların arka planını görebilmek, menfaat, sevgi ve nefret duygularından uzak kalarak objektif hareket etmek asıldır. 

Uyuyan fitneyi uyandırmak lânete muciptir. “Fitne uykudadır. Uyandırana Allah lânet etsin.” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, hadis no: 1817)

Peygamber efendimiz Fitne husundaki   diğer hadislerinde;

"Fitneden Uzak Durun! Şüphesiz ki Fitneler Dil (Tesir Bakımından) Kılıç Darbesi Gibidir."(İbn-i Mâce)

Fitne fesat için, insanların arasını bozmak için söz taşıyanlar cennete giremez. (Buhari)

Şüphesiz bahtiyar kimse, fitnelerden uzak kalandır. Bir musibete uğradığında sabredendir. Yazıklar olsun fitneye sebebiyet verenlere ve destek olanlara!”( Ebû Dâvûd, Fiten ve Melâhim, 2.) buyurmuştur.

Fitne başlangıçta külün içindeki kor gibidir. Fitne çıkarmak, ortalığı ateşe vermek için külün içindeki koru ortaya çıkarmak veya ateşe körükle gitmek gibidir. 

 Fitne karşısında Müslümanın tavrı, Hz. İbrahim’i yakmak için tutuşturulan Nemrut’un ateşini ağzındaki su ile söndürmeye giden güvercin tavrı olmalıdır.                                                                                               

Korku, kaos, kargaşa, katliam, terör, günah, inkar gibi kötülüklere yol açan fitnelere alet olmamak, bilakis izalesi için gayret göstermek her mü’minin görevidir. 

Elinden hiçbir şey gelmeyenler ise hiç olmazsa sabretmek ve fitneden uzak durmak durumundadırlar. 

Başlangıçta bir kıvılcım gibi olan fitne söndürülmezse bütün toplumu sarar, kurunun yanında yaş, zalimin yanında mazlum da yanar.

وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ   :  بِسْمِ اللّهِ

“Aranızdan sadece zalimlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının. Ve bilin ki, Allah’ın cezası oldukça şiddetlidir. ” (Enfâl; 25)

Aziz müslümanlar! Fitne insanlar arasındaki sevgiyi sarsan, cemiyette tedavisi imkânsız yaralar açan, kardeşi kardeşe düşüren, hısımları hasım haline getiren bir davranıştır. Fitnenin tesiri altında kalmış bulunan kimseler; kendi taraftarlarından kötü bir şahsı başka gruptaki iyi insana tercih eder, hak ve hakkaniyet ölçüsünü terk ederek nefsaniyet ve tarafgirliği kendisine esas alır.

Fitneler toplumda can ve mal emniyetini ortadan kaldırır. Güvensizlik ve panik havası oluşturur.  Bu yönüyle fitne öldürmekten bile beterdir. 

Yüce Allah (c.c) fitnenin korkunçluğunu şöyle belirtiyor:

وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ:  بِسْمِ اللّه

Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür. Ve bilin ki, Allah’ın cezası oldukça şiddetlidir. (Bakara, 191)

Ayet-i Kerime’de fitne bizlere neden bir insanı öldürmekten daha kötü ve korkunç olarak takdim ediliyor? Çünkü fitne, kin ve husumete sebep olur, kardeşliğimizi ve birliğimizi sarsar, gücümüzü zayıflatır, fert ve toplumların bugüne ve yarına dair umudunu yerle bir eder. Fitne, insanların onurlarını, şeref ve haysiyetlerini zedeler. Fitneyle iştigal etmek zihni kirletir, gönlü kirletir, dili kirletir. Fesat peşinde koşan ve insanları birbirine düşürmek için çalışanlar sadece şeytanın amacını kolaylaştırırlar. Benliğindeki fitne duygusu, kişinin yalnız kendisini değil, aynı zamanda toplumu ve hatta insanlık ailesini tarumar eder. İşte bu nedenledir ki, Yüce Rabbimiz ve Peygamber Efendimiz, fitneyi değil, ıslahı; çatışmayı değil, kaynaşmayı esas almamız hususunda bizleri sıkça uyarır. 

Yüce Rabbimiz Kura’an-ı Kerim’de, fitne çıkararak huzursuzluk ve kargaşaya neden olanların ahirette ağır bir cezaya çarptırılacağını bildirir.

وَالَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُوْلَئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ

“Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lanet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.” (Rad,25)

İslam dini, fitneyi şiddetle yasakladığı gibi, fitneye götüren fiil ve davranışları da yasaklar. 

Toplumda, fitneye sebep olan pek çok kötü fiil ve davranış bulunmakla birlikte, bunlardan bazıları  Suizan, Dedikodu ve Gıybettir. 

Sûi’zan, dedikodu ve gıybet hakkında Kur’an-ı Kerim’de rabbimiz şöyle buyurmuştur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ

“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının.Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının.Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir” (Hucurât, 49/12) 

Ayette açıkça belirtildiği gibi, bir müslüman diğer müslüman kardeşleri hakkında iyi niyet (hüsnü zan) beslemelidir. Zira bu dinimizin gereğidir. Ayrıca fitnenin def’i böyle bir tutumu gerekli kılmaktadır. Suizan ise, tüm huzursuzluk ve düşmanlıkların kaynağı olan fitne-fesada sebep teşkil ettiğinden, o derece zararlı olup dinen yasaklanmıştır. 

Bu sebeple Hz.Peygamber bir hadis-i şeriflerinde اياكم والظن فان الظن أكذب الحديث  (B5143 Buhari,Nikah,46 )

(Kötü) zandan sakınınız, çünkü (kötü zan) sözlerin en yalanıdır…” buyurmaktadır. 

Burada  Hz.Peygamber (s.a.v.), Zann (suizannı)’ı, en sevmediği ve hatta nefret ettiği hasletlerden olan yalancılıkla ilişkilendirmektedir. Bu da, suizannın müslüman için ne derece tehlikeli bir tuzak olduğunun açık bir delilidir. 

Hadisin devamında Hz.Peygamber (s.a.v.) zanna ilave olarak Müslümanları şu konularda uyarmaktadır: 

“(Ey Müslümanlar!) Başkalarının gizli hallerini araştırmayın. koklamayın, (haksız yere) rekâbet etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin tutmayın, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez,onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez.Kişiye şer olarak Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir.Müslüman’ın her şeyi; malı ,kanı ve ırzı diğer Müslüman’a haramdır. Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz,fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.Takva şuradadır.Hz.Peygamber (s.a.v.) eliyle göğsünü işaret etti (bazı rivayetlerde üç kere). “Sakın ha! Birbirinizin satışı üzerine satış yapmayın.Ey Allah’ın kulları kardeş olun.Bir Müslüman’ın kardeşine, üç günden fazla küsmesi helal olmaz.” (Buhari,Nikâh, 45 VI, 136-137. Edeb,57,58, VII, 88-89. Feraiz, 2, Müslim,Birr,28-34, III, 1985-1987.Ebu Davud,Edeb, 40-56. V, 196-217. Tirmizî, Birr, 18. IV, 325. )  

Gıybetin tanımını Hz.Peygamber gayet özlü bir şekilde yapmıştır:

 أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ:

“أَتَدْرُونَ مَا الْغِيبَةُ؟ قَالُوا: اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ، قَالَ: “ذِكْرُكَ أَخَاكَ بِمَا يَكْرَهُ” قِيلَ: أَفَرَأَيْتَ إِنْ كَانَ فِى أَخِى مَا أَقُولُ؟ قَالَ: “إِنْ كَانَ فِيهِ مَا تَقُولُ، فَقَدِ اغْتَبْتَهُ، وَإِنْ لَمْ يَكُنْ فِيهِ، فَقَدْ بَهَتَّهُ.”

Resûlullah (sav), "Gıybet nedir biliyor musunuz?" diye sordu? Sahâbe, "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" karşılığını verdiler. Resûlullah, "Kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır." buyurdu. "Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa ne dersin?" diye sorulunca Resûlullah, "Söylediğin şey eğer onda varsa gıybet etmişsindir. Şayet yoksa ona iftira etmiş olursun." buyurdu.” (M6593 Müslim, Birr, 70)

Bu hadiste de geçtiği gibi, halk arasında gıybetin bazen yanlış anlaşıldığı ve gerçek olan olayları dile getirmenin gıybet sayılmayacağı düşüncesinin hakim olduğu görülmektedir. İşte Hz.Peygamber (s.a.v.)’in bu hadis-i şerifi, gıybetin ne olduğunu açıkça ortaya koyduğundan böyle bir yanlış anlaşılmaya mahal bırakmamaktadır. 

Hz.Peygamber bir başka hadisinde gıybet yoluyla fitne çıkaran insanları bir bakıma azarlamakta ve bunun Cenab-ı Hak tarafından dünyada iken dahi karşılıksız bırakılmayacağını ifade etmektedir: 

)يَا مَعْشَرَ مَنْ آمَنَ بِلِسَانِهِ وَلَمْ يَدْخُلِ الإِيمَانُ قَلْبَهُ لاَ تَغْتَابُوا الْمُسْلِمِينَ وَلاَ تَتَّبِعُوا عَوْرَاتِهِمْ فَإِنَّهُ مَنِ اتَّبَعَ عَوْرَاتِهِمْ يَتَّبِعِ اللَّهُ عَوْرَتَهُ وَمَنْ يَتَّبِعِ اللَّهُ عَوْرَتَهُ يَفْضَحْهُ فِى بَيْتِهِ.”

“Ey dilleriyle iman edip fakat kalbine iman girmemiş olan topluluk! Müslümanların gıybetini yapmayınız, onların mahremlerinin (ırz ve namuslarının) peşine düşüp kusurlarını ortaya koymaya çalışmayınız. Muhakkak bilin ki kim  müslümanların kusurlarını araştırıp ortaya çıkarmaya çalışırsa (fitne fesat çıkarırsa), Allah da onun kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışır. Kim ki, Allah onun kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışırsa onu, evinin içerisinde dahi rezil eder.” (D4880 Ebu Davud,Edeb, 35)

Diğer hadisinde 

عَنْ مُعَاوِيَةَ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) يَقُولُ:

“إِنَّكَ إِنِ اتَّبَعْتَ عَوْرَاتِ النَّاسِ أَفْسَدْتَهُمْ” أَوْ “كِدْتَ أَنْ تُفْسِدَهُمْ.”

Muâviye"nin işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: 

“İnsanların gizli hâllerini araştırırsan ya aralarına fesat sokmuş olursun ya da aralarında neredeyse fesat çıkmasına sebe olusun” (D4888 Ebû Dâvûd, Edeb, 37)

Aziz Müslümanlar!

 Fitnenin en yaygın şekillerinden biri de “Nemime” denilen kovuculuktur. 

Bu konuda Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur:                             

وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِين

“Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.”(Kalem, 68,/10-14 ) 

Peygamberimiz (s.a.v)  “Kattat (iftira eden, laf götürüp getirerek fitne çıkaran) Cennet’e giremez”  buyurmuştur. 

 İki yüzlü denilen insanlar da, fitneye kaynaklık eden gruba girer.

Bunlar için de Hz.Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü, insanların şerlileri arasında iki yüzlüleri bulursun; Onlar ki, şuna gelir bir türlü söyler, diğerine gider başka türlü söyler.” 

Aziz Kardeşlerim ! Gıybet ve dedikodu fitnesinden korunmak için Kur’an-ı Kerim bizleri şu şekilde uyarmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ

 “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurât, 49/6). 

Cenab-ı Hak burada da, Müslümanları her an için fitne tehlikesine karşı uyanık olmaya çağırmaktadır. Zira fitneyi çıkarmanın en kolay yollarından biri de, yalan haber yaymak, insanların kusurunu araştırmak ve söz taşımaktır.Bu sebeple  müslüman her zaman, kendisine ulaştırılan bilgilerin aslının olup olmadığını araştırmak süretiyle dedikoducuların ve fitnecilerin tuzağına düşmemelidir. 

Hz Peygamber, bir hadisinde müslünmanları dillerini kötüye kullanmama hususunda şu sekişde uyarmıştır. 

قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ :

“مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ…”

“Kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, hayır söylesin veya sussun” ( faydasız veya zararlı söz söylemesin ) (B2975 Buhari,Rikak)

Gıybet, toplumda birlik ve beraberliğin bozulmasına, çeşitli sıkıntı, düşmanlık, fitne ve fesat gibi birçok olumsuz gelişmelere, günahlara ve fenalıklara kapı açar. Kalbi haset hastalığına tutularak veya çıkar umarak, insanlar arasında laf taşıyanlar  insanları incitirler. Hâlbuki bu gibi davranışlar, dinimizin haram kıldığı, aklın ve vicdanın hoş görmediği, zararlı alışkanlıklardır. 

Müminleri incitenler için Kur'an-ı Kerimde: 

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا

“Mü'min erkekleri ve mü'min kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.” (Ahzap,58)

 Hz.peygamber (s.a.s.)  hadisinde şöyle buyurmuştur:

“Kamil müslüman, diğer müslüman kardeşlerinin elinden ve dilinden zarar görmediği kişidir. Mü’min de insanların canları ve malları konusunda kendisine güvendiği kişidir.” (Tirmizi, İman,)

Müslümanlar olarak emin, güvenilir olmalıyız, bizden hiç kimseye zarar  gelmemeli, aksine  başkasının kusurunu, eksiğini görmezden gelmeliyiz, ayıbını örtmeliyiz, her ne olursa olsun asla fitneye çanak tutmamalıyız. 

Fitneyi tezgahlayanların suç ve günahı elbette büyüktür. Fakat fitneye alet olanların, bilmeden de olsa bu değirmene su taşıyanların vebali de az değildir. Mü’minin görevi fitne yangınına benzin değil su dökmektir. 

Hz.Peygamber dilin, fitne ve kötülükte ne kadar etkili bir araç olduğunu ve dili iyiye kullanmanın ne kadar önemli ve güzel sonuçlara vesile olduğunu bir hadis-i şerifinde şu şekilde ifade etmektedir: 

“Süfyan bin Abdillah es-Sakafi (r.a)’dan; şöyle demiştir: Ben; Ey allah’ın Resulü! Sıkıca sarılacağım bir şeyi bana anlat (tavsiye buyur), dedim. O da;“Rabbim Allah’tır” de ve dosdoğru ol.” buyurdu. Ben de : Yâ Resulallah! Benim hakkımda en çok korktuğun şey nedir? diye sordum. Bunun üzerine Resulûllah (s.a.s.) kendi dilini tuttu. Sonra: “İşte bu” buyurdu. ( İbn-ı Mace, Fiten, 12. II, 1914.) 

Yalan söylemek suretiyle fitne çıkaranları, özellikle  olmayan şeyleri olmuş gibi göstermek suretiyle toplumu daima fitne ve fesada sürükleyenleri Hz.Peygamber (s.a.s.) bu davranıştan vazgeçirinceye kadar ısrar etmiştir. Hz.Peygamber (s.a.s.)’in en nefret ettiği şey yalan söylemektir. Bu yüzden  yalan üzerine bina edilen her şeyi reddetmiş ve bu hususta şöyle buyurmuştur: 

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “عَلَيْكُمْ بِالصِّدْقِ، فَإِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِى إِلَى الْبِرِّ، وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِى إِلَى الْجَنَّةِ، وَمَا يَزَالُ الرَّجُلُ يَصْدُقُ وَيَتَحَرَّى الصِّدْقَ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ صِدِّيقًا، وَإِيَّاكُمْ وَالْكَذِبَ، فَإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِى إِلَى الْفُجُورِ، وَإِنَّ الْفُجُورَ يَهْدِى إِلَى النَّارِ، وَمَا يَزَالُ الرَّجُلُ يَكْذِبُ وَيَتَحَرَّى الْكَذِبَ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّابًا.”

Abdullah (b. Mes"ûd) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: 

“Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında "doğru/sıddîk" olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında "yalancı/kezzâb" olarak tescillenir.” (M6639 Müslim, Birr, 105)

Özellikle yalancı şahitlik konusunda Hz.Peygamber (s.a.s.) çok şiddetli bir şekilde insanları uyarmış ve bu tür şahitliğin sebep olduğu fitnenin karşılığını şu sözlerle dile getirmiştir: 

“Kim ki, yalancı şahitliği ve onunla amel etmeyi terk etmezse, (oruçlu için) Allah’ın onun aç ve susuz kalmasına ihtiyacı yoktur.” (Buhari,Savm,8. II, 228.)

Aziz kardeşlerim

Hz. Peygamber (s.a.v.) vuku bulacak fitneler karşısında takınılacak tavır hususunda şöyle buyurmuştur: 

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “بَادِرُوا بِالأَعْمَالِ فِتَنًا كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ، يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِنًا وَيُمْسِى كَافِرًا، أَوْ يُمْسِى مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا، يَبِيعُ دِينَهُ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا.”

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: 

“Gecenin zifiri karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan (salih) ameller yapmakta acele edin! Zira o zaman kişi mümin olarak sabaha çıkacak, kâfir olarak akşamlayacak yahut mümin olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabaha çıkacak; dünyevî çıkarlar karşılığında dinini satacaktır.” (M313 Müslim, Îmân, 186)

Diğer bir rivayette, 

“İleride birtakım fitneler meydana gelecektir. O zaman oturan kişi, ayakta durandan; ayakta duran, yürüyenden; yürüyen de koşandan daha hayırlıdır. Fitne çıkarmaya yeltenen kişi kendisini o fitnenin içinde buluverir. Kim de (fitneden kurtulup) sığınacak bir yer bulursa hemen oraya sığınsın.” (B7081 Buhârî, Fiten, 9)

Diğer bir rivayette;

 "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabaha erer, akşama kafir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse Hz. Âdem'in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren değil)[Ebu Davud, Fiten 2, (4259, 4262); Tirmizî, Fiten 33, (2205).]

Resûlullah, kıyamete yakın çıkacak fitnelerin dehşetini belirtmek için, zifirî karanlık gecenin parçalarına benzetmiştir. Yani peşpeşe fitneler olacak, her biri, gece parçası gibi karanlık, yani doğru yanlış, haklı haksız, isabetli hatalı vs. şekilde tefrik etme  imkanı olmayacak, son derece dehşetli olacak demektir. Bu  teşbihten maksat fitnenin  büyüklüğünü ifadedir.

Hz. Âdem'in iki oğlundan hayırlısı Hz. Habil'dir. Kardeşi Kabil  onu öldürmek istediği vakit ayet-i kerimenin ifadesiyle kardeşine: "Sen beni öldürmek  için elini bana kaldırsan da , ben seni öldürmek için elimi sana kaldırmayacağım" (Maide 28) demiştir. Bu ayette, Cenab-ı Hakk fitne sırasında Müslümanların takip edeceği siyaseti vaaz etmiş olmaktadır: "Fitneden kaçmak, öldürmektense ölmeyi tercih etmek." İslam'da bunun ilk örneğini Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın verdiği belirtilir: O fitnenin büyümemesi için öldürmeyi değil, öldürülmeyi tercih etmiştir.

Kıymetli Müslümanlar..

İletişim imkanlarının son derece geliştiği günümüzde medya, ne yazık ki fitne tahrikçiliğini korkunç bir silah olarak kullanmakta, çeşitli  sosyal medya uygulamaları tv programlarında aylarca süren diziler yoluyla aile yapısını bozmaya, dini ve insani değerleri tahrip etmeye, gençlerimizi ahlaken çökertmeye ve gayri meşru ilişkileri meşru göstererek  toplumun huzurunu, birlik ve beraberliğini, maneviyatını tahrip etmeye çalışmaktadır. Ayrıca kaos, güvensizlik ve panik ortamı oluşturularak toplumun huzuruna kastedilmektedir.

Oluşturulan bu tehlikelere, tahriklere, tezgahlare karşı çok dikkatli olmalıyız. İnsanımızı    müspet manada bilgilendirmeli ve  bu  tuzaklara karşı uyarmalıyız. Bu konuda yöneticilere, medyaya, eğitimcilere, kanaat önderlerine önemli görevler düşmektedir.

Fitneleri önleme konusunda bilhassa yöneticilerin ve kanaat önderlerinin daha titiz davranmaları gerekmektedir.

Toplumda fitnenin çıkmasına sebep olan durumlardan bir diğeri  olan kişilerin özel hayatlarını deşifreye yönelik yerleştirilen gizli kameralar, kanunsuz dinlemeler, foto montaj yoluyla itibarsızlaştırmalar günümüzde son derece yaygınlaşmıştır.  

Aziz Müslümanlar!

Genel olarak dünyada, özel olarak da İslam âleminde büyük fitneler daima olagelmiştir. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali’nin katledilmesi, Cemel, Sıffin Savaşları, haricilerin fitnesi, Kerbela olayı vs.  büyük fitnelerdendir.

İstenmese de bu fitneler kıyamete kadar devam edecektir. 

Hz. Peygamber (s.a.v.) de bu gerçeği haber vermiş ve şöyle buyurmuştur: “İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilmeyecek.” (Müslim, Fiten 56) 

Neyin niçin yapıldığı bilinmeyen kaos ortamı tam bir fitne ortamıdır. Böyle ortamlarda kimin haklı kimin haksız olduğu belirlenemez, faili meçhul cinayetler, sabotajlar, yalan haberler, ajitasyonlar tezgahlanır. Bu tablo toplumun çöküş tablosudur.

Aziz kardeşlerim!

Müslüman, daima fitneden kaçınmalıdır. Fitneden kaçınabilmek için mutlaka yukarıda saydığımız ve fitnenin kaynağını teşkil eden fiil ve davranışlardan sakınmalıdır. Aksi takdirde fitne, suçlu-suçsuz her   herkese sirayet edebilir.

Salih ameller, yıldırıma karşı korunmak için tesis edilmiş paratoner gibidir. İyi işler fitneyi etkisiz hale getirir. İmanımız sağlam, işlerimiz iyi olursa fitneden korunmuş oluruz. Zira fitneyi tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Böyle olunca kendimizi korumamız için tedbirli olmamız gerekmektedir.

İnsan bir beşer olarak kusurdan hâli değildir. Önemli olan insanın kusurlu olduğunun idrakinde olması ve bir an evvel kusurunu düzelterek tevbe etmesi ve pişman olup kendini düzeltmesidir. 

Barış dini olan İslam; müntesiplerinin de barış üzere yaşamasını emretmektedir. Fitne ve fesadın olduğu yerde barıştan ve huzurdan bahsetmek mümkün değildir. Her bir Müslüman bu konuda kendisini ve ortamını, komşusunu ve çocuklarını fitne ve fesattan korumakla yükümlüdür.

Rabbimiz! Milletimizi ve İslam âlemini her türlü fitne ve musibetten muhafaza eyle! Bizleri tevhit üzere sabit kıl!

VAAZI İNDİR

Erenler İlçe Vaizi: Mustafa DİŞLİ