menu
TOPLUMUN EĞİTİM VE İHYASINDA CAMİLERİN ROLÜ
TOPLUMUN EĞİTİM VE İHYASINDA CAMİLERİN ROLÜ
02 Ekim 2020 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "Toplumun eğitim ve İhyasında Camilerin rolü" konulu 02.10.2020 Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

TOPLUMUN EĞİTİM VE İHYASINDA CAMİLERİN ROLÜ

Muhterem Mü’minler!

Bütün dinlerde mabetler, inanılan varlığa karşı, toplu veya ferdî olarak dinî görevlerin yerine getirildiği, ibadetlerin icra edildiği, kişinin kendisini inandığı varlığa yakın hissettiği mekanlardır.

Bu yerler, ilahi alemle, dünyevî âlemin kesiştiği, Ma’budu ile insanın bir nevî buluştuğu ve kişinin kendisini ilâhî huzurda hissettiği yerlerdir. Bu bakımdan mabetlerin toplumların hayatında önemli bir yeri vardır.

İslam dininde, mabetlerin toplum hayatındaki önemi vurgulanmış, manastırların, havraların, kiliselerin ve mescitlerin; Allah’ın isminin çokça zikredildiği mekânlar olduğu belirtilmiş, buraların Allah’ın koruması altında olduğuna işaret edilmiştir.

Bu konuda Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِن دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَن يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لَّهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

Onlar sırf "Rabbimiz Allah’tır" dediklerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmıyla diğer kısmını engellemesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler -ki oralarda Allah’ın adı çokça anılır- yıkılır giderdi. Allah kendi dinine yardım edenlere muhakkak yardım edecektir. Kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak galiptir.i

Her inanca göre ibadetlerin yapıldığı yerlere verilen hususî isimler bulunmaktadır. İbadet edilen mekanı ifade etmekte kullanılan farklı isimlerin, ortak manaları bulunmaktadır ki, bu da ma'bed kavramının karşılığıdır. Müslümanlar tarafından, ma'bed teriminin karşılığı olarak "mescit" ve "cami" isimleri kullanılmıştır.

Kıymetli Kardeşlerim!

İslâm’ın başlangıcından günümüze Müslümanların hayatında önemli bir yere sahip olan camiler, toplumun her kesiminden, her yaş ve seviyeden insanları bir araya getiren, onları Allah’a kulluk bilinci ile kaynaştıran, ibadetlerin usulüne uygun olarak öğretilmesini kolaylaştıran, bireylere batıl inanç ve hurafelerden arındırılmış doğru dinî bilgilerin kazandırılmasını sağlayan önemli bir kurumdur.

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem'den bu yana, farklı inançlara mensup olsalar da insanlar her devirde, bir araya gelip topluca ibadet edecekleri kutsal mekânlar belirlemişlerdir.

Kur'ân-ı Kerîm'in bildirdiği üzere yeryüzünde insanlar için yapılan ilk mabet 'Mescid-i Harâm' olarak bilinen Kâbe'dir. 

Yüce Allah Kuranı Kerimde şöyle buyurur;

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ

Gerçek şu ki, insanlar için yapılmış olan ilk ev, âlemlere bir hidayet ve bir bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir.”ii

İslâm dinini tebliğle görevlendirilen Peygamber Efendimiz ilk zamanlarda Kâbe'nin yakınlarında namaz kılmaktaydı. Evinin bir bölümünü mescit olarak ayıran ilk Müslüman Ammâr b. Yâsir olup, Hz. Ebû Bekir de evinin avlusuna bir mescit yapmıştı. Ancak kişiye özel ibadet mekânları olan bu yerlerde toplu ibadet yapılmıyordu.

Mekke döneminde ilk Müslümanlar için tam anlamıyla mescit vazifesi gören bina, Harem bölgesindeki Safâ tepesinde yer alan 'Dâru'l-erkam' adıyla meşhur olan Erkam b. Ebu'l-Erkam'ın eviydi. Resûlullah'ın İslâm davetini devam ettirdiği ilk yıllarda inananların toplanma yeri olan, pek çok kişinin Müslüman oluşuna şahitlik eden ve bu özelliklerinden dolayı Dâru'l-İslâm ismiyle de anılan bu evde, Müslümanlar topluca namaz kılmış ve ibadet etmişlerdir.iii

 جُعِلَتْ لِىَ الأَرْضُ مَسْجِدًا وَطَهُورًا أَيْنَمَا أَدْرَكَ رَجُلٌ مِنْ أُمَّتِى الصَّلاَةَ صَلَّ

Yeryüzü (toprak) benim için mescit ve temiz kılınmıştır. Ümmetimden kim nerede namaz vaktine ulaşırsa hemen orada namazını kılabilir.” iv sözleriyle toprağın namaz kılmak için uygun olduğunu bildiren Hz. Peygamber, Medine'de mescit inşası tamamlanıncaya kadar namaz vakti girdiğinde, bulduğu geniş ve temiz olan her yerde namazını eda ederdi. Ancak ilk dönemlerden itibaren Müslümanların kendilerine belirli yerleri mescit edindikleri görülmektedir.

Nitekim Allah Resûlü henüz hicret yolculuğunu tamamlamamışken, Medine yolundaki son durağı olan Kubâ'ya vardığında kendisinden önce gelen ilk muhacirlerin burada namaz kılacak bir yer yaptıklarını ve Ebû Huzeyfe'nin azatlı kölesi Sâlim'in imamlığında namaz kıldıklarını görmüştü.

Kubâ'da kaldığı süre içerisinde kendisi de burada namaz kılan Allah Resûlü bu namazgahı genişleterek 'Kubâ Mescidi' diye bilinen mescidi inşa ettirmiştir. Medine'ye yerleştikten sonra da kimi zaman yaya kimi zaman da binekli olarak sık sık bu mescidi ziyaret etmiş ve burada namaz kılmış, sahâbeyi de burada namaz kılmaya teşvik etmiştir.

Kubâ'da dinlendikten sonra Medine'ye varmak üzere tekrar yola çıkan Hz. Peygamber, Sâlim b. Avfoğulları'nın ikamet ettiği yere vardığında cuma namazını, Rânûnâ vadisinde daha önceden var olan bir mescitte kılmıştır. 

Medine'de mescit yapımı için karar kıldığı alanda ise, Medinelilerden ilk Müslüman olan kimse olduğu kabul edilen Es'ad b. Zürâre tarafından kurulmuş bir mescit vardı. Resûlullah'ın hicretinden önce Es'ad burada Müslümanlara vakit namazları ile cuma namazlarını kıldırıyordu.

Allah Resûlü de Müslümanların mâbedi olan mescitlerin, “Allah katında en makbul mekânlar”  olduğunu haber vermiş ve bulunduğu yerlerde mescit yapılmasına özen göstermiştir. Sahâbeyi de bu konuda teşvik etmiş, 

مَنْ بَنَى مَسْجِدًا لِلَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ فِى الْجَنَّةِ مِثْلَهُ

Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah ona cennette bu mescidin benzeri (bir köşk) bina eder.” v buyurmuştur.

Bu nedenle Mescid-i Nebevî'den sonra Medine'nin içinde ve çevresinde pek çok mescit bina edilmiş, bunların çoğu yapımlarını gerçekleştiren kabilelere nispet edilmiştir. Fakat bunların içinde Hz. Peygamber'in mescidi ayrıcalığını korumuş, vakit namazları bütün mescitlerde kılınmakla beraber, ilk dönemlerde cuma namazlarında bütün müminlerin Allah Resûlü'yle buluştuğu yegâne mescit Mescid-i Nebevî olmuştur.vi

Tevbe sûresinin daha ilk başında Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: 

إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ فَعَسَى أُوْلَئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ

Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” vii İslâm mabetlerini ancak inanmış gönüllerin imar edebileceğini bildiren bu âyet, aynı zamanda mescitleri mânevî anlamda imar etmek şeklinde de anlaşılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber, 

إِذَا رَأَيْتُمُ الرَّجُلَ يَتَعَاهَدُ الْمَسْجِدَ فَاشْهَدُوا لَهُ بِالإِيمَانِ

Bir kimsenin mescitlere gidip gelmeyi alışkanlık edindiğini görürseniz onun imanına şahit olunuz.” viii sözünü bu âyetle açıklamış, mescitlere devam etmenin gereği üzerinde önemle durmuştur.

Allah’ın evlerini imar edenler övülmekle beraber, Mescitlerin ve camilerin harap olması için çalışanlar ise zalim insanlar olarak değerlendirilmektedir.

Kur’an-ı Kerimde bu husus şöyle ifade edilmektedir.

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلاَّ خَآئِفِينَ لهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleler oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.”ix

Muhterem Mü’minler!

İslâm dininde sadece Allah için secde edilen, yalnızca O'na dua ve ibadet edilen, özel mekânlar olan mescitler, bizzat Resûlullah tarafından 'Allah'ın evleri' olarak anılmış ve böylece her mescit 'Allah'ın evi' kabul edilerek Müslüman hayatının merkezine yerleşmiştir.

Ancak Allah Teâlâ'nın Kur'ân-ı Kerîm'de ilk mabet olan Kâbe için 'evim' ifadesini kullanması sebebiyle, Beytullah (Allah'ın evi) ismi Müslümanların kıblesi olan Kâbe'yle özdeşleşmiştir. Müslümanların kutsal mekânlar olan mescitlere girerken bu bilinçle hareket etmeleri ve mescit içerisinde bulundukları müddetçe mescit adabına uygun davranmaları istenmiştir.

Hz. Peygamber, mescitlerin hizmetini gören, ihtiyaçlarını karşılayan kimseleri takdir etmiş, ashâbını bu yönde teşvik etmiştir. Nitekim ilk dönemlerde çok korunaklı olmayan Mescid-i Nebevî'nin gece yağan yağmurla ıslanan zeminini kapatmak üzere, eteğine topladığı çakılları yerlere döşeyen zâta, 

 مَا أَحْسَنَ هَذَا

Bu (yaptığın) ne kadar güzel!”x diyerek memnuniyetini ifade etmiştir.

Mescidin temizliğiyle ilgilenen siyahî bir kadının öldüğünü kendisine duyurmayan ashâbına sitem etmiş, kabrini ziyaret edip onun için cenaze namazı kılmak suretiyle mescide hizmet edenlere ne kadar önem verdiğini göstermiştir.

Değerli Kardeşlerim!

Kurulduğu dönemden itibaren Müslüman toplumlarda dinî, siyasî, idarî, sosyal ve eğitsel nitelikli pek çok hizmetin yürütülmesine zemin teşkil eden camiler, İslâm kültür ve medeniyetinin oluşup gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Hz. Peygamber İslâm’ın kurumsallaşmasına camiden başlamış, hicretten hemen sonra inşa ettiği camiyi, bireysel ve sosyal pek çok ihtiyacın karşılandığı bir merkez haline getirmiştir.

İslam dini, evrensel bir din olarak, insanların bir arada birlik içinde yaşamalarını isteyen bir anlayışa sahiptir. İslam dininin bu anlayışının yeryüzünde somut olarak sembolize edilmesi, camilerle olmuştur. Camiler bu bağlamda, mimarisi ve fonksiyonlarıyla insanlara kendi mesajlarını yansıtması bakımından önemlidir.

Camilerin Dini Fonksiyonları İslam inancına göre, temiz olan her yerde ibadet yapmak mümkün olmakla birlikte, namazların camide cemaatle kılınması gerek sevap bakımından ve gerekse bazı sosyal amaçların gerçekleştirilmesi yönünden büyük önem taşımaktadır.

Camiler insanları sadece bedenen birleştiren yerler değildir. Aynı şekilde ruhları birleştiren, maneviyatı sağlamlaştıran, birlik ve beraberliğe katkı sağlaya mekanlardır.

Irk, mezhep ayrılığı yoktur camilerde. Zengin fakir ayrımı, amir memur, işçi işveren ayrımı yoktur camilerde.

Aynı safta omuz omuza bir araya gelen insanlar kendilerinde bulunan sıfatları bir tarafa bırakarak aynı Rabbe yönelmek, aynı kıbleye doğru bir duruş sergilemek üzere camide bir araya gelirler. Bu birliktelik gönüllere ferahlık verir. Sevgi ve saygının ihdas edilmesine zemin hazırlar. Sıkıntılar çözümlenir. İnsanlar birbirleriyle irtibatı koparmaz. Yardıma muhtaç olanlar tespit edilir. Sıkıntı içerisinde olanların sıkıntısı giderilir camilerde.

Cuma ve bayram namazları ise camide cemaatle kılınmaktadır. Yine, dünyanın değişik bölgelerinden farklı renk ve sınıftan insanların oluşturduğu Müslüman cemaatin tarihte ilk mescit olan Mescid-i Haram’da haccetmek amacıyla her yıl bir araya gelip topluca ibadet etmeleri dini bir emirdir. Dolayısıyla Mescid-i Haram, imkanı olan bütün Müslümanların en azından bir kere gidip orada yapılan toplu ibadete katılma zorunluluğu bulunan evrensel boyutlu bir camidir.

Cami ve mescitlere devam etmek, Hz. Peygamber tarafından devamlı teşvik edilmiş, böylece, toplu halde ibadet eden her yaş ve konumdaki insanlar arasında bir yakınlaşma ve kaynaşmanın oluşması ve inanan insanların birbirlerinden davranış öğrenmeleri hedeflenmiştir.

Kıymetli Kardeşlerim!

En temel fonksiyonu ibadet mekânı olan camilerin, tarih boyunca ifa ettikleri daha pek çok faaliyet alanları mevcuttur. Bu alanlardan biri de İslam eğitim- öğretim faaliyetlerinin cami merkezli olarak başlamasıdır.

Hz. Peygamberin Medine’de inşa ettirdiği Mescidi-i Nebevi bir taraftan, o günkü Müslümanların topluca ibadet etmelerini sağlayan bir çatı kurum olurken, diğer taraftan İslam dininin geleceği ile ilgili strateji ve planların yapıldığı stratejik toplantı merkezi olmuştur. İnsanların bir araya gelerek, tanışma ve kaynaşmalarını sağlayıcı bir buluşma mekânı olarak değerlendirilen bu ilk caminin asıl öne çıkan fonksiyonu ise daha çok eğitim ve öğretimle ilgili yerine getirdiği görevler olmuştur.

Camiler, ilk dönemlerden itibaren, Hz. Peygamber’in fiili örnekliği ve sözlü irşatlarıyla başlayan bir eğitim-öğretim sürecine temel teşkil etmişlerdir. Bu yönüyle bakıldığında camilerin, ibadetin dışında en başta gelen fonksiyonu eğitim ve öğretimin yapıldığı bir okul mahiyetinde hizmet vermiş olmalarıdır.

Hz. Peygamber’in Mescidi Nebeviye girip Mescit içerisinde ilimle meşgul olan kimseleri görünce yanlarına oturup onları överek وَإِنَّمَا بُعِثْتُ مُعَلِّمًا Muhakkak ki ben muallim olarak gönderildim.”xi buyurmuş, böylece eğitim ve öğretime özel bir önem verdiğini göstermiştir.

Hz. Peygamber, Müslümanların eğitim ve öğretim işiyle bizzat meşgul olmuş, bunun için de kendisine merkez olarak Mescidi Nebeviyi seçmiştir. Hz. Peygamber bu amaçla mescidin bir bölümünde Suffa denilen bir okul ihdas etmiş, Suffa ashabının bir kısmı Peygamber hayattayken bir kısmı da O’nun vefatından sonra çeşitli beldelere gidip yerleşmişler, hayatlarının son anına kadar da tebliğe devam etmişlerdir.

Mescidi Nebevi’den devralınan eğitim-öğretim mirası, Müslüman toplumlarda nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. İslam’ın yaşandığı bütün coğrafyaların ortak paydalarından biri de devir alınan bu mirasın hala-birtakım değişikliklere uğrasa da- cami merkezli olarak yaşatılmasıdır.

Müslüman toplumlarda eğitim-öğretim önce camide başlamıştır. Tarih boyunca önemini yitirmeyen cami eğitiminin etkinliği günümüzde de devam etmektedir. Özellikle Cuma ve bayram günlerinde milyonlarca insana hitap eden hutbeler, vaazlar, Kur’an öğretimi, çocuklar ve yetişkinler için dinî bilgiler kursu gibi etkinliklerin gerçekleştirildiği camiler, yaygın din eğitimi kurumlarının başında gelmektedir.

Dinin kardeşlik, sevgi, saygı, özveri, yardımlaşma ve hoşgörü gibi değerlerinin işlendiği camilerde bireylere hayatı daha doğru bir anlayışla yorumlama becerisi kazandırılmaktadır.xii

Değerli Mü’minler!

Bütün dinlerin, müntesiplerine kimlik kazandırma vasfı vardır. Camiler Müslüman kimliğinin oluşumunda önemli fonksiyonlar icra etmektedir.

İslam, doğumundan ölümüne kadar insana bir hayat tarzı önerir ve bunlara uyulmasını ister. Getirdiği tevhidi anlayış ve insan hayatının maddi ve manevî yönlerini bütünü ile kuşatan karakteri sayesinde, yayıldığı ve gittiği her coğrafyada toplumsal kültür alanını yalnız etkilemekle kalmamış, bu alanı çepeçevre kuşatmıştır.

Müslümanlık bir toplumda varsa, canlı ve köklü bir şekilde yaşanılan hayat tarzı ve üslubu olarak vardır; dünya görüşü, hayat felsefesi ve gündelik hayatın ayrılmaz bir rüknü olarak vardır.

Tarih boyunca Müslümanlar yaşadıkları toplumlarda şehircilik planlarını cami merkezli olarak yapmışlar ve şehrin en merkezi yerine sultanlar, diğer devlet büyükleri, kendi adlarına külliye tarzında camiler yaptırmışlardır.

Günlük hayat, şehrin bu orta yerindeki caminin etrafında cereyan etmiş, pazar caminin yakınına kurulmuş, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaları için kurulan ticarethaneler caminin yakınına dizilmiş, hamam, kütüphane, aşevi gibi külliyenin diğer unsurları caminin hemen etrafında halka hizmet sunmuşlardır. Caminin, mekân olarak yaşanan hayatın merkezine alınması düşünce ve hayatın akışında da cami merkezli gelişmeler getirmiştir.

Camiler ibadetin dışında Müslüman halkın genel toplantı yeri olma vasıflarını her zaman koruyarak halkla bütünleşen bir kurum olmuştur. Sosyal hayatın zaruretlerinden olan cenaze ve bayram namazlarından başka Müslümanlar taziye, tebrik ve bayramlaşmalarını camide yapmışlar, hac, nikâh, doğum, ölüm, vb. vesilelerle mevlid merasimlerini hep camide icra etmişleridir. Camilerde oturup sohbet edildiği, ziyafet verildiği de olmuştur. Sıkıntı ve kuraklık günlerinde camilerde dualar yapılıp gözyaşı dökülmüştür.

Toplumun merkezinde yer alan cami vasıtasıyla, camilerden sürdürülen eğitim vasıtasıyla toplumsal hayatın merkezine yerleşen din, İslam kardeşliğini sağlamada, bireyin birlikte yaşadığı diğer bireylerle olan hukukunu oluşturmada, sağlıklı bir toplumsal yapının teşekkülünde son derece önemli bir unsurdur.

Kıymetli Mü’minler!

Kur’an’ın nüzulünden itibaren İslam toplumuna değer aşılayan, cehalet çağını yaşayan insanları saadet asrının mutlu bireyleri haline getiren, tavrıyla, tutumuyla, fiziksel görünümüyle muhataplarını diğerlerinden farklı olmaya davet eden Hz.Peygamber (s.a.v.) bütün bu faaliyetlerini Cami üzerinden yürütmüştür.

Hz. Peygamber’in toplumsal hayatın merkezine yerleştirdiği Camiler bugünde toplumsal hayatı ayakta tutan merkezlerdir.

Bugün Camilerden sürdürülen eğitim faaliyetleri moderne çağın bunalıma sürüklediği insanlığa kimlik aşılamakta, yozlaştırdığı topluma değer kazandırmaktadır. Dolayısıyla Camilerin kimlik ve değer oluşumuna yaptığı katkı küçümsenemeyecek kadar önemlidir.

Yüce Allah’tan niyazımız, bizleri camilere layık cemaatler eylesin, yurdumuzu camisiz, camilerimizi cemaatsiz, minarelerimizi ezansız bırakmasın!

Hazırlayan: Süleyman KESKİN

Adapazarı İlçe Vaizi

i Hac, 22/ 40

ii Ali İmran, 3/ 96

iii DİA, VII, 47

iv Nesaî, Mesacid, 42

v Müslim, Zühd, 44.

vi DİA, VII, 48

vii Tevbe, 9/18.

viii Tirmizi, Îmân, 8

ix Bakara, 2/ 114

x Ebû Davud, Salat, 15.

xi İbn Mace, Sünnet, 17

xii Şuayip KURNAZ, Camilerin toplumsal kimlik ve değerlerin oluşmasındaki rolü, s. 40, Dokuz Eylül Üniversitesi sosyal bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

Facebook Yorumları