
okunma
Hz. Peygamber ve Aile Hayatı
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ
“And olsun, size, Allah’ı ve ahiret gününü umanlara ve Allah’ı çokça zikredenlere, Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 32-21)
İnsanlığa her konuda “en güzel örnek” olarak gönderilen Hz. Peygamber’in aile hayatına ilişkin tutum, tavır ve uygulamalarına, kısacası örnekliğine hemen hemen hepimizin ihtiyacı vardır.
Zira evlilik kurumuna adım atacak bireylerin bu temeli sağlam kurabilmesi için sahip olmaları gereken farkındalığı kazandırmak ve eşler arası iletişimde dinî ve manevî değerlerimizi yeniden tanımlayıp hayata geçirebilmek son derece önem arz etmektedir.
Allah Resulü (s.a.s.) her yönüyle İslâm ümmetine örneklik teşkil ettiği gibi hanesiyle, ailesiyle, bir eş ve baba olmasıyla da bütün Müslümanlara örnek olmuştur. İyi bir hanenin, ailenin, kocanın, babanın örneği ve ölçüsü Allah Rasulü’nün (s.a.s.) kendisidir, hanesidir, ailesidir. Evlerimiz ve davranışlarımız ne kadar Allah Rasulü’nün (s.a.s.) evine ve davranışlarına benziyorsa; eşlerimizle, çocuklarımızla olan ilişkilerimiz ne kadar Allah Rasulü’nün (s.a.s.) tavır ve davranışlarına benziyorsa O’nun örnekliği hayatımızda o kadar anlam buluyor.
İslâm toplumunun temelini aile oluşturur. Aile kurumunun özünü, insanın yaratılış gayesi çerçevesinde anlamlandırırsak, aile “Müslümanca bir yaşam idealine sahip, iki yüreğin istikamet ve istikrar adına bir hayatı paylaşmasıdır.” Anlık arzular ya da zevkler, dünyevî çıkarlar adına yapılan evlilikler -sadece nefse, arzulara hitap edip dünyaya dönük bir özellik taşıdığı için- mutsuz huzursuz aileler, toplumlar oluşturmaktadır.
Allah Rasulü’nün evrensel İslâm ailelerine örnek olacak davranışları, sözleri ve nasihatleri incelendiğinde, ailenin inşacısı olarak iki Müslüman şahsiyetin güzel ahlâk’ları övülmüş, kutsal ahitlerine sadakatleri tavsiye edilmiş, birbirleri üzerlerindeki hak ve sorumlulukları tamamen inançlarıyla bağlantılı olarak tanımlanmış, huzur ve mutluluk yolu olarak gösterilmiştir.
Rasûlullah’ın azadlısı Sevban (r.a.) şöyle anlatıyor:
وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍۙ
“Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onları elem verici bir azab ile müjdele! (tevbe.9/ 34) Ayeti nazil olduğu zaman halk: Öyleyse hangi malı biriktirmeliyiz? diye birbirlerine sordular. Hz. Ömer: Bunu ben sorup size haber vereyim! dedi ve hemen devesine atlayıp gitti. Ben de peşinden gittim. Hz. Ömer: Ey Allah’ın Rasûlü! Dünya hayatından neyi edinelim? diye sordu. Allah Resulü de: Her biriniz, şükreden bir kalp, zikreden bir dil, ahiret işinize yardımcı olacak mümine bir kadın edinsin! buyurdular. Mü’min, Allah’a takvadan sonra en ziyade saliha bir zevceden hayır görür.” (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:) Allah (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’de biz Müslümanlara şu duayı öğretiyor ki, aile anlayışımızın, evliliğimizin, eşimizin ve çocuklarımızın aile kurumu içinde ne anlam ifade ettiklerini bilelim:
رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ اِمَامًا
“Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!” (Furkan Suresi: 25/74.)
Mü’minler, kendilerinden sonra bağlı bulundukları İslâmi hayat nizamına uyan bir neslin gelmesini, kendileri gibi inanan, göz aydınlığı olacak eşlerinin olmasını, kalplerinin onlarla huzura kavuşmasını, bu sayede “Rahman’ın kullarının” sayılarının artmasını isterler.
Hz. Peygamberin hanesinden günümüze akıp gelen sevgi, saygı, sabır ve sükûn örneklerine bakarak aile anlayışımız ve düzenimizi bir daha gözden geçirmeliyiz.
Hz. Peygamber (s.a.s.) ; خَيْرُكُمْ خَيْرُكُمْ لِأَهْلِهِ، وَأَنَا خَيْرُكُمْ لِأَهْلِى…
“"Sizin en hayırlınız, ailesine karşı hayırlı olandır. Ben aileme karşı hepinizden daha hayırlıyım. " diyerek bizleri uyarmaktadır. (Tirmizî, Menâkıb: 85, (3892)
Peygamberimiz (s.a.s.) erkeklerin en iyilerinin güzel ahlâk sahibi olanlar olduğunu, onların da hanımlarına en iyi şekilde davrandıklarını belirterek saygı-sevgi ve sabır bütünlüğü ailenin temelinde olması gerektiğini bildirmiştir.
Kendisine:
أَيُّ النِّسَاءِ خَيْرٌ ؟ “Hangi kadın daha hayırlıdır?” diye sorulunca da
" الَّتِي تَسُرُّهُ إِذَا نَظَرَ ، وَتُطِيعُهُ إِذَا أَمَرَ ، وَلَا تُخَالِفُهُ فِي نَفْسِهَا ، وَمَالِهَا ، بِمَا يَكْرَهُ "
“Kocası kendisine bakınca ona neşe ve sevinç verir, emrederse itaat eder, kendi malı ve özel yaşantısı konusunda, kocasının sevmediği şeyleri yapmaz.” (Nesâî, Nikâh: 14, 6,68) buyurarak ailenin bütünlüğünü ve devamlılığını, çiftlerin üzerine sorumluluk olarak yüklemiştir.
Bu meallerdeki birçok hadis-i şeriflerde işaret edilen mesajlar, ailenin devamlılığı, nesillerin sağlıklı yetişmesi, nefsi arzu ve isteklerin helal yoldan tatmini iken; aynı zamanda İslâm toplumunun ahlâklı, inançlı, şahsiyetli fertler kazanması, fuhşiyatın ve sapkınlığın önüne geçilmesi ve Allah’a dönük bir yaşamın ailenin merkezine alınması da temel hedef olmuştur.
Eşler ailede birbirlerinin değerini bilip birbirlerine değer katan saygın kişilikler olmalıdırlar. Çünkü aile temel değerler üzerine inşa edilmiştir. Allah ve Rasulü’ne itaat, sevgi, saygı, sabır, sebat ailenin merkezinde yer alan temel değerlerdendir. Efendimiz (s.a.s.) hanımları ile yakından ilgilenir ve onlara kıymet verirdi. Hanımlarının faziletlerini söyleyerek onların değerlerini dillendirirdi. Davet edildiği bir yemeğe; “Hanım da olursa” diye şart koşmuştu. (Müslim, Eşribe, 139.)
Çekirdek ailenin model olarak gösterildiği günümüzde, Müslümanların, Allah Rasulü’nün hane halkının mahiyetini yeniden anlamaya, değerlendirmeye tabi tutması gerekmektedir. Eşler evde birbirine yük değil de, hayatı kolaylaştırma yolunda birbirlerine destekçi olmalıdırlar.
Rasûlullah’ın ocağı bir mektepti. Bu mektebin devamlı öğrencileri ise müminlerin anneleriydi. Onlar bir eş olmanın yanında özellikle kadınların İslâm’ı öğrenme ve öğretme noktasında çok büyük görevler yüklenmişlerdi. Onlar canlı örnekler olarak ümmetin kadınlarına model olmuşlardı.
Allah Rasûlü’nün Hane-i Saadetlerine baktığımızda; bir canlılık, dirilik görmekteyiz. Evleri bazen mescit, bazen medrese, bazen güzel sohbetlerin olduğu tatlı bir mekândır. Huzurun ve mutluluğun mekânı, genişliğiyle Müslümanlara örneklik teşkil eden bir ümmet evidir. İslâm toplumunun varlığı İslâmî ailelerin varlığına bağlıdır. Şirkin, zulmün, hazzın kol gezdiği zamanlarda tevhidi eğitimin medresesi olan evlerimiz, mücadele sahasında nefeslendiğimiz, huzuru ve mutluluğu tattığımız mekânlarımız olmalıdırlar.
Değerli kardeşlerim..
Peygamber efendimizin aile hayatında eşleriyle olan iletişimde önemsediği, uyguladığı ve ümmetine yaşayarak öğrettiği temel ilkeleri şöyle açıklayabiliriz.
1- EŞLERİN BİRBİRLERİNE DEĞER VERİP SEVGİ, SAYGI VE VEFA GÖSTERMELERİ
Huzurlu ve mutlu bir aile, öncelikle sevgi ve saygı temeli üzerine kurulur. İki karşı cinsin bir araya gelerek aile oluşturmaları ve huzur bulmaları, sevgi sayesinde mümkün olabilmektedir.
Rasulullah (s.a.v.) İlk eşi Hz. Hatice hakkında şöyle buyurmuştur: "Hatice, dünyadaki kadınların en hayırlısıdır. Onun cennette altından evi vardır. Ben onun üstünlüğünü kesinlikle biliyorum. Bana onun sevgisi bahşedildi. Ben Hatice'nin sevdiklerini severim.' (Balezûrî, Ensâbu'l-Eşrâf, s, Beyrut, 1996, II, 41; Aişe A. Bint Şâtî, age, II, 4-49)
Peygamber efendimiz eşlerinin yakınlarına da itibar eder, zaman zaman onlara hediyeler takdim ederdi. Eve uğrayan yaşlı bir hanıma Efendimizin gösterdiği ilginin sebebini merak eden Hz. Aişe validemiz, onun Hz. Hatice’nin arkadaşı olduğunu öğrenmişti. Hatta Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s.) her koyun kesişinde Hz. Hatice’nin arkadaşlarına da bir pay gönderirdi.
Hz. Aişe "Peygamber’in hanımlarından hiçbirini Hz. Hatice kadar kıskanmadım." diyerek, Peygamberimiz’in Hz. Hatice'ye olan vefasını dile getirmiştir.
Peygamber efendimiz Hz. Aişe hakkında, "Halkın en sevimlisi kadınlardan Aişe, erkeklerden Ebubekir'dir." Buharî, Megazî 63, Fedailü's-Sahabe 5; Müslim, Fedâilü's-Sahabe 8) diyerek, Hz. Aişe'ye ve kayınpederine iltifat etmiştir.
2- EŞLERİ BİRBİRLERİNE ŞEFKATLİ, MERHAMETLİ VE HOŞGÖRÜLÜ OLMALARI
Eşler arası iletişim tek yönlü değil, karşılıklı olmalı; eşler düşünce, istek ve ihtiyaçlarının karşılanmasında birbirlerini anlamalıdır.
Abdullah b. Ömer, Hz. Âişe’ye “Rasûlüllah’tan gördüğün en şaşırtıcı şeyi bana haber verir misin?” diye sorunca Hz. Âişe uzun müddet ağlamış ve sonra şöyle demiştir: “Onun her işi hayret verici idi. Bir gece yanıma geldi, hatta cildini cildime dokundurdu ve sonra şöyle buyurdu: “Ey Âişe, bu gece bana Rabbime ibadet etmem için izin verir misin?” Bunun üzerine ben “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben senin yakınlığını severim, isteklerini de severim, Rabbine ibadet etmeni de severim, izinlisin?” dedim. (Ben bunu söyleyince) Rasûlüllah kalktı, odadaki su ibriğinin yanına gitti, abdest aldı, suyu da çok dökmedi, sonra namaz kılmaya başladı. Ağlıyordu, hatta ağlamaktan sakalı ıslandı. Sonra secde etti ve ağlamaya devam ediyordu. Ağlamasından yer ıslanmıştı. (İbn Hıbban 1993: II, 391)
3- EŞLERİN BİRBİRLERİYLE SOHBET ETMELERİ VE YAKIN İLGİ GÖSTERMELERİ
Evlilik hayatının güzel bir şekilde devam etmesi için her şeyden önce eşlerin birbirlerine yeterli zaman ayırmaları ve ilgi göstermeleri gerekir. Aksi durum, evliliği olumsuz yönde etkileyip eşler arasındaki sevgi bağının zedelenmesine neden olabilir. Hızla değişen hayat şartları ve ekonomik sorunlar nedeniyle eşlerin çalışıyor olması, birbiriyle konuşmak, birbirlerini dinlemek, kısacası iletişim konusunda yeterli zaman bulamamaları sorununu ortaya çıkarmıştır.
Ailedeki bireyler arası sağlam bağların kurulmasına sohbet ortamlarının katkısı çoktur. Konuşulan ve sohbet edilen bir ailede, birçok problem rahatlıkla aşılabilecektir. En azından aile üyeleri birbirini daha iyi anlayacaktır. Bir araştırmaya göre evliliklerini sağlam gören çiftlerin %90’ından fazlasının zamanlarının çoğunu birlikte geçirdikleri; boşanan çiftlerin ayrılmadan önce birbirlerine çok az zaman ayırdıkları ortaya çıkmıştır (Kaya 2003: 70).
Hz. Peygamber siyasî, içtimaî ve tebliğ faaliyetleriyle geçen günün o yoğun temposu içerisinde bile, eşleriyle olan sohbetini ihmal etmez, her sabah mescitten çıktıktan sonra ve her ikindi vakti namaz kıldıktan sonra eşlerinin her birine ziyaretler yapar ve belirli bir müddet onlarla sohbet ederdi (Heysemî1967: IV, 316).
Rivayetler Hz. Peygamber’in eşlerinin günlük ziyaretlerine selam vererek başladığını, geceleyin evine girerken uyanık olanların işiteceği ve uykuya dalanları uyandırmayacak bir şekilde selam verdiği, hanımlarına yaklaşıp elini omuzlarına ve başlarına koyduğunu, hâl ve hatırlarını sorup sorunlarıyla ilgilendiğini bir başka deyişle onlarla sağlıklı bir iletişim kurduğunu göstermektedir.
4- EŞLERİN BİRBİRLERİNE İYİLİKLE DAVRANMALARI, ŞİDDET UYGULAMAMALARI
Günümüzde aile içi şiddet, eğitim-kültür düzeyleri ne olursa olsun evlilik sorunlarının en başında gelen sosyal bir realitedir. Eşler arası birlikteliğin sağlıklı olabilmesi için fiziksel, sözlü, psikolojik ya da duygusal, ekonomik olarak ifade edilen her türlü aile içi şiddetten uzak durmaktır. Bu bilinçle yaşamak için peygamber efendimizin şu tavsiyesini evlilik hayatımız boyunca unutmamalıyız;
اِسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا فَإِنَّهُنَّ عَوَانٌ عِنْدَكُمْ
"Kadınlara karşı hep hayır tavsiye edin. Zira onlar sizin yanınızda birer emanettir." (Tirmizî, İman 6; Ahmed, VI, 47,99). Bizler eşlerimizi Rabbimiz’den bize verilen bir emanet olarak benimseyip bu emaneti en güzel şekilde koruyup kollamalıyız.
Peygamber efendimiz bu konuda; “Şüphesiz ki Kıyamet günü, Allah’ın en çok ehemmiyet vereceği emanet, kadın-koca arasındaki emanettir. Kadınla koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, hanımının sırlarını erkeğin etrafa yayması o gün en büyük ihanettir” (Müslim1992: Nikâh, 123-124;). ikazı ile aile mahremiyetinin korunması hususunda eşlere görev yüklemiş ve aile sırlarının ifşa edilmemesi yönünde uyarılarda bulunmuştur. Evlilikte yaşananları ve sırları “emanet” olarak gören eşler, bu emanete sadâkat göstererek ihanet etmemelidir.
Peygamberimiz eşlerine ve çocuklarına gayet şefkatli ve merhametli davranmış, hayatının hiç bir safhasında eşlerini ve çocuklarını dövmemiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur;
"Sizden biri hem karısını köle gibi döver, hem de utanmadan sarılıp yatar." (Buhârî, İman 56; Müslim, Vasıyye, 5;)
O, Yüce Allah'ın وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ "Eşlerinizle en güzel bir biçimde geçinin” (Nisa.4/19) emrini en güzel bir biçimde uygulamıştır. O, eşleriyle en güzel bir şekilde geçinmiş, onlara her konuda yardımcı olmuş, ev işlerinde onlara ortak olmuş, onlara asla bir fiske vurmamıştır. Onları hayatlarında ve vefatlarında her zaman hayırla anmıştır.
Allah Rasûlü, Hz. Aişe’nin odasında iken Safiye validemiz Peygamber Efendimize bir kap yemek göndermişti. Hz. Aişe diyor ki, hizmetçinin elindeki tabağı görünce kıskançlık duygusunun tesiriyle çok öfkelendim. Hizmetçinin eline vurarak yemeği yere döktüm, tabağın da kırılmasına sebep oldum. Peygamber’in yüzüne bakıp da öfkelendiğini görünce üzüldüm, “Bugün bana fena bir şey söylemesinden Allah Rasûlü’ne sığınırım” dedim. Hz. Peygamber’in kızgınlığı sadece yüzüne yansımış, fiiliyatta ise herhangi bir tavır içine girmemişti. Allah Rasûlü, adeta öfkesini yutarak, yere saçılan tabak ve yemek parçalarını toplamış “Anneniz kıskandı”diyerek, meseleyi yumuşak bir üslupla geçiştirmişti.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu davranışında;
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ
“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân.3/134) Ayeti kerimesinin tezahürü görülmektedir.
Bizler de evlilik hayatımızda eşlerimizin affedilebilecek kusurlarını affederek, onları görmemezlikten gelmeliyiz.
Peygamber efendimiz müslüman erkekleri, eşlerine şiddet uygulamamaları konusunda şöyle uyarmıştır; “Allah’ın hanım kullarına vurmayın!... (Bu gece) Muhammed’in eşlerine pek çok kadın geldi. Hepsi de kocalarından şikayetçiydi. Bu eşlerini döven bu adamlar sizin hayırlılarınız değillerdir.” (Ebu Davud, Nikah, 41-42 )
5- EŞLERİN BİRBİRLERİYLE EĞLENMELERİ VE ŞAKALAŞMALARI
İnsan tabiatında bulunan eğlenme ve şakalaşmanın en güzel örnekleri, Hz. Peygamber’in hem diğer insanlarla hem de ailesiyle olan beşerî ilişkilerinde tezahür etmiştir. Rasûlüllah’ın gerek eşlerine gerekse diğer insanlara karşı yaptığı şakalar, zarif, hafifliğe kaçmayan, gerçeğe uygun ve mesaj dolu olup lüzumsuz ve yersiz değildi. Daha çok gönül alıcı ve sevindirici şakalar yapardı. Alay etmek, küçümsemek gibi insanın onur ve haysiyetini zedeleyen şakaları asla yapmadığı gibi, bu tür şakalara şiddetle karşı çıkmıştır.
Peygamber efendimizin Sevgiyi Pekiştirici Davranışları
Hz. Peygamber, hanımlarıyla aralarındaki sevgi bağlarını pekiştirecek, yakınlığı artıracak tarzda senli- benli olurdu. Bunun en güzel örneklerinden biri, Hz. Aişe ile evliliklerinin ilk yıllarında yaptıkları koşudur. Validemizin anlattığına göre, Rasül-i ekrem (s.a.v.) bir sefere giderken, yanına Hz. Aişe'yi almıştı. Yolda yürüyorlardı. Hz. Peygamber yanındaki sahabilere, siz yürüye durun, buyurdu. Sahabeler bir hayli gittikten sonra Hz. Aişe'ye «Ya Aişe koşalım mı?» diye sordu. Hz. Aişe de bu teklifi severek kabul etti. Yarıştılar; genç ve enerjik Hz. Aişe yarışmayı kazandı.
Aradan yıllar geçtikten sonra yine bir seferde beraberdiler. Hz. Peygamber yine, ·Yarışalım mı?» diye sordu. Hz. Aişe, bir zamanlar yaptıkları yarışı hatırlayarak teklifi memnuniyetle kabul etti. Yarıştılar; bu defa da Hz. Aişe kaybetti. Çünkü, kendi ifadesiyle söyleyecek olursak, kilo almış ve biraz şişmanlamıştı. Hz. Peygamber gülerek, «Bu, vaktiyle kazandığın müsabakanın rövanşıdır,» buyurdu. (Müsned VI, 39, 264, Ebü Davüd, cihad 61.)
Peygamber efendimiz Hz. Aişe ile birlikte yemek yerken bir şeyi önce O'nun içmesini ister, sonra da özellikle O'nun ağzının değdiği yerden içerdi. Şayet et yiyorlarsa, Hz. Aişe'nin elindeki parçayı alır, O'nun ağzının değdiği yerden ısırırdı. Eşler arasındaki mesafenin kalkmasını, muhabbetin artmasını temin edecek davranışlara Peygamber Efendimiz'in ne kadar önem verdiğini gösteren örnekler çoktur.
Hz. Peygamber'in, hanımlarıyla yaptığı şakalara dair bir misal daha arzedelim.: Hz. Aişe validemizin anlattığına göre, Ezvac-ı tahirat bir gün Peygamher Efendimiz'in yanında toplanmışlardı. Sordular: Ya Rasülallah! Senin vefatından sonra, en önce hangimiz sana kavuşacağız? Hz. Peygamber: Eli uzun olanınız, buyurdu. Hz. Aişe söze devamla diyor ki: Elimize bir kamış çubuk aldık; kollarırnızı ölçmeye başladık. İçimizde en uzun kollu olan Sevde binti Zam'a, oldu. Sonra öğrendik ki, uzun kollu demek, bol sadaka veren eli açık kimse demektir. Bununla beraber Peygamber'in vefatından sonra içimizde O'na en önce kavuşan yine de Sevde oldu. Çünkü Sevde, sadaka vermeyi çok severdi. (Buhari, Zekat 11; Nesai, Zekat 59;)
Yine Efendimizin bir bayram günü Mescid-i Nebevi'de harp oyunları gösterisi yapan Habeşlileri seyretmek üzere Hz. Aişe'yi beraberinde götürdüğünü, O'nu arkasına alarak ve rahatça görmesini sağlamak üzere öne doğru eğilerek gösterileri seyrettirdiğini görmekteyiz. (Buhari, İdeyn 2;)
7- EŞLERİN BİRBİRLERİYLE İSTİŞARE ETMELERİ
Aile içerisinde iletişimin diyalog biçiminde olması, evli çiftin ilişkisinin kaliteli olması bakımından gereklidir. Çünkü eşler arsındaki çok yönlü uyum, ancak karşılıklı iletişim sayesinde gerçekleşebilir. Aynı şekilde eşlere de görüşlerini ve ihtiyaçlarını ifade etme fırsatı verilmesi, varlığının önemsenmesi anlamına gelir.
Eşi tarafından önemsendiğini, değer verildiğini algılayan eş kendini daha mutlu hisseder ve eşine bağlılığı artar. Özellikle aile içi iletişimde, aile üyelerinin birbirlerini etkili olarak dinlemeleri ilişkilerin sağlıklı gelişimi açısından önemlidir.
Peygamber efendimiz وَشَاوِرْهُمْ فِى الْاَمْرِۚ “işini onlara danış” (Âl-i İmran.3-159) Ayeti gereğince vahye dayalı, dinî mevzular dışında kalan ailevî meselelerde eşleri ile istişâre eder, bazı konuların müzakeresini yapar ve ashabına da bazı meselelerde kadınlarla istişâre etmeyi tavsiye ederdi.
Meselâ Hudeybiye Antlaşması’nda Mekkeliler’e büyük tâvizler verildiğini düşünen müslümanlar üzüntü içinde iken Resûlullah, onlara kurbanlarını Hudeybiye’de kesmelerini ve tıraş olmalarını emrettiği ve bunu üç defa tekrarladığı halde hiç tepki vermediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’nin yanına giderek üzüntüsünü dile getirdi.
Ümmü Seleme Validemizle istişare eden Peygamber Efendimiz onun: Ey Allah'ın Resulü! Bunu (yani halkın kurbanını kesip, tıraş olmasını) istiyor musun? Peygamber efendimiz evet deyince, Ümmü seleme validemiz; Öyleyse çık, Ashab'tan hiçbiriyle konuşma, deveni kes, berberini çağır, seni tıraş etsin!" onlar peşinden senin yaptığını mutlaka yapacaklar dedi. Aleyhissalâtu vesselâm kalktı, hiç kimse ile konuşmadan bunların hepsini yaptı: Devesini kesti, berberini çağırdı, tıraş oldu. Ashab bunları görünce kalktılar kurbanlarını kestiler, birbirlerini tıraş ettiler. (Buhârî, “Şürûṭ”, 15).
Peygamber efendimiz bu olayda eşiyle istişare etmiş ve onun görüşüne uygun haraket etmiştir. Ama ne var ki, birileri “Kadınlarla istişare edin, fakat onlara muhalefet edin.” anlamında bir rivayet uydurmuşlar, ancak bunun aslının olmadığı bildirilmiştir. (bk. Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ 2/3; Geniş bilgi için, bk. Münâvî, 4/262-263)
Peygamber efendimizin kadınlarla istişare edilmesi hususunda hadisler
"Kendilerini ilgilendiren hususlarda kadınlarla istişare edin.” (Üsdü'l-Gâbe, 4/15)
"Kızları hususunda kadınlarla istişare edin.” (Ebu Davud, Nikah 24)
"Bakire kızla, (evlendirmezden önce) babası istişare etmelidir.” (Ebu Davud, Nikah 24, 25)
"Dul kadın kendisiyle istişare edilmeden evlendirilmemeli, bakire kız da izni alınmadan nikâhlanmamalı.” (Buhârî, İkrah 3; Müslim, Nikah 64)
Hz. Peygamber hanımlarının dertlerini ve sıkıntılarını dinleyip onlara çözüm üretmenin yanında kendi dertlerini ve sıkıntılarını da hanımlarına anlatmıştır.
7- EŞLERİN BİRBİRLERİNE YARDIMCI OLMALARI
Bir aile içerisinde, bireyler görev ve sorumlulukları ölçüsünde birbirlerine yardımcı olmalıdırlar. Örnek bir insan olarak Hz. Peygamber de dinî, siyasî ve içtimaî alandaki görev ve sorumluklarını yerine getirmekle birlikte, aile hayatında üzerine düşen işleri yerine getirerek, eşlerine yardımcı olmuş ve onların yüklerini hafifletmiştir.
Peygamber efendimiz eşlerine, çocuklarına, torunlarına ve onların yakınlarına karşı sergilediği tutumuyla en güzel örnektir. O, bu konudaki sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmiş ve ümmetine de bu konuda çok önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Aile bireylerine sorumluluklarını hatırlatırken o şöyle diyordu:
"Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz. Kişi, ailesinin yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Kadın, eşinin, evinin yöneticisidir ve ondan sorumludur." (Buhârî, Cuma 11, Ahkam 1; Müslim, İmare 20;)
"Elbette Yüce Allah, her yöneticiye yönettiğinden soracaktır. Onların haklarını koruyup korumadığından soracaktır. Kişiye de ailesinden soracaktır." (Nesâî, 'Işretü'n-Nisâ, Beyrut, 1989, s, 170) Bu anlamlı sözleriyle peygamber efendimiz, aile bireylerinin hepsine sorumluluklar yüklüyor ve mutlu bir aile yuvasının kurulmasında her bireyin rol ve sorumluluğuna dikkat çekiyordu.
Peygamber efendimiz sabah namazı için Mescid'e çıkmadan önce sabah namazının sünnetini evinde kılar, eşlerini namaza kaldırdıktan sonra Mescid'e giderdi. (Müsned VI, 236). Evde kaldığı sürece ne yapardı? Sorusuna, Hz. Aişe: Herkes evinde ne yaparsa onu yapardı. Elbisesini yamar, ayakkabısını tamir eder, koyunları sağar, kendi işini kendi yapardı. (Müsned VI, 49, 241, 258, 280) diye cevap vermişti.
8- EŞLERİN BİRBİRLERİNE KARŞI GÜVENİ VE SADAKATI
Eşler arasındaki ilişkilerin insanî değerler üzerine kurulu olması ve karşılıklı rıza esasına dayanması gerekir. Bu anlamda güven ve sadakât iyi geçinmenin temelini oluşturur. Eşlerin güvenilir olmaları ve birbirlerine güvenmeleri, aile huzurunun vazgeçilmez şartlarındandır. Eşlerin ve diğer aile bireylerinin birbirine güvenmediği veya güvenemediği bir aile ortamında huzurdan söz edilemez.
Toplumun en temel yapı taşı olan aileyi meydana getirecek olan nikâh sözleşmesinin gerçekleşebilmesi için taraflar arasında güven olması gerekir. Böyle bir güvenden sonra oluşan ailenin sağlıklı bir şekilde sürebilmesi için de yine eşler arasında karşılıklı güven, olmazsa olmaz temel koşuldur. Güven bittiği andan itibaren fiili olarak aile kurumunun varlığından söz etmek mümkün değildir
Aile hayatında eşler birbirlerine karşı sadâkatli olmaları gerekir. Eşlerin birbirlerinin namuslarını ve özel hayatlarının sınırlarını korumaları gerekir. (Martı, “Aileyi Ayakta Tutan Ahlâki Değerler”, 70.) Hz. Peygamber’in veda hutbesindeki “Dikkat edin! Sizin, hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin hanımlarınızın üzerindeki hakkınız, iffetlerini muhafaza etmeleri ve hoşlanmadığınız kimselerin evinize girmesine izin vermemeleridir. (Buhârî, “Ḥac”, 132, “Meġāzî”, 78) buyurarak aile de güven ve sadakatin korunması gerektiğini bildirmiştir. Bu sadakat hem erkekte hem de eş’te olmalıdır.
9- EŞLERİN BİRBİRLERİNE DEĞER VERMELERİ
Peygamber efendimiz eşlerine değer verir ve müslümanların kendisi hakkında yanlış bir kanaat sahibi olmalarından sakınır ve buna meydan vermezdi. Safiyye binti Huyey validemizin anlattığına göre, Rasül-i ekrem Mescid-i Nebevi'de itikafta bulunduğu bir Ramazan gecesi O'nu ziyarete gitmiştim. Benim evim Mescid'den uzakta idi. Zeyd b. Harise'ye ait olan evde oturuyordum. Ziyaretimi bitirip evime gitmek üzereyken Allahın rasulü beni mescidin dışına kadar uğurladı. Ensar'dan iki kişi oradan geçerken Hz. Peygamber'i görünce süratle yürüyüp gitmek istediler. Hz. Peygamber onlara seslenerek yavaş olun. Yanımdaki kadın Huyey'in kızı Safiyye'dir, dedi. Bu uyarıdan dolayı orada geçen o iki kişi, - Sübhanallah, hakkınızda hayırdan başka ne düşünebiliriz, ya Rasülallah! dedikleri zaman, Rasül-i ekrem şu karşılığı verdi; Şeytan insanın vücudunda dolaşan kan gibidir. Şeytanın sizin kalbinizde kötü bir şüphe bırakmasından korkarım buyurdu. (Buhari, İtikaf ll, 12; Müslim, Selam 22-25.)
Bu hadise de peygamberimizin hem eşine değer verdiğini, hem de çıkabilecek sui zanna meydan vermemek için açıklama yapma ihtiyacı duyduğunu anlamaktayız. Bizler de sui zanna sebep olacak bir ortamdan uzak durmalıyız. Şayet sui zanna sebep olacak bir hadise yaşadıysak gerekli açıklamayı yapmalıyız.
10- PEYGAMBER EFENDİMİZİN ÇOCUKLARI VE TORUNLARIYLA İLETİŞİMİ
Hz. Peygamber, genel olarak çocukları sever, onlara selam verir, onlarla ilgilenir, onlara değer verir, dua eder, onları öper-koklar, onlarla şakalaşırdı. Şu birkaç örnek onun çocuklara olan ilgi ve sevgisini anlatmaya yeter mahiyettedir:
Oğlu İbrahim'in ölümüne ağlamış ve bunun sebebini şöyle açıklamıştır:"Bu bir merhamet göstergesidir. Gözümüz yaşarır, gönlümüz mahzun olur. Ama asla Rabbimizi razı etmeyecek söz söylemeyiz. Ey İbrahim, senin ayrılığın gerçekten bizleri mahzun etti."
Torunları Hasan ve Hüseyin hakkında şöyle buyurmuştur:"Allahım ben o ikisini seviyorum, Sen de sev, onları seveni de sev." (Buhari menakıb 27) "Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır." “İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/495-500”.
Çocuklarına ve torunlarına atalarının isimlerini (Abdullah, İbrahim, Fatıma) koymuş, onları en güzel şekilde yetiştirmiş, onlarla her zaman özel ilgilenmiş, onlara bol bol dua etmiştir. Hz. Fatıma gelin olduktan sonra altı ay kadar evine uğrayarak onları namaza kaldırmıştır.
Namaz kılarken secdede torunlarından biri sırtına çıkmış, bu yüzden namazın secdesini biraz uzatması ashabın "Ey Allah'ın Resulü! Namaz sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki, bir hadise meydana geldi zan-nettik veya sana vahiy indi zannettik!" sözlerine karşılık şöyle buyurmuştu; "Hayır! dedi, "bunlardan hiçbiri olmadı. Velakin, oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi geçmeden sırtım-dan indirmeyi uygun bulmadım (kendisi ininceye kadar bekledim”). (Nesâî, Kıble, 7)
Bir defasında namazını kısa tutmuş ve sebebinin soranlara:“Bir çocuk ağlaması duydum ve annesi üzülmesin diye namazı kısa tuttum.” (Buhari edep 18). buyurmuştur.
On tane çocuğu olduğu halde hiç birisini alıp öpmediğini söyleyen bir adama:“Merhamet etmeyene merha-met edilmez.” (İbni Mâce, Edeb 3) buyurarak;"Çocuğu olan çocuklaşsın". (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, II,136/b). Yani onunla oyun oynasın buyurmuştur.
Sonuç olarak konuyu özetleyecek olursak;
Dinimiz mukaddes bir kurum olan aileye ulvî bir gaye yükleyerek özel bir önem vermiştir. Hz. Peygamber vahiyden hareketle eşler arası birlikteliği, “emânet” bilinci eksenine yerleştirerek, kadınların erkeklere birer emanet olduğunu vurgulamıştır.
Peygamber efendimizin aile hayatı bize, eşlerin birbirlerini yaratılış özellikleri, fıtrî yapıları, psikolojik ve fizyolojik özellikleri itibarıyla tanımaları ve karşılıklı hak, görev ve sorumluluklarının farkında olmaları gerektiğini bildirir. Allah Rasûlü, kadına bireysel ve toplumsal hayatta hak ettiği değeri vererek, eşleriyle iletişimi sevgi, saygı, şefkat, merhamet, adalet, sabır, sadâkat ve vefa gibi manevî değerler üzerine kurmuştur.
Müslümanlara, kadınlara karşı daima iyi davranmalarını tavsiye etmiş ve bunu “Sizin en hayırlınız, kadınlarınıza karşı iyi olanlarınızdır” ilkesiyle ortaya koymuş ve en güzel örneklerini hayatın da yaşayarak göstermiştir.
Allah Rasûlü, eşlerine karşı âdil ve anlayışlı davranmış, onların tabiatındaki sabırsızlık ve kıskançlıktan kaynaklanan olumsuz davranışlarına müsamaha, sabır ve sükût ile cevap vermiş ama asla kırıcı olmamış, hakaret etmemiş ve şiddet uygulamamıştır.
Allah rasulü eşlerine karşı son derece nazik, kibar, zarif, yumuşak, hoşgörülü ve saygılı davranmıştır. Eşlerini rencide edecek söz ve davranışlardan kaçınmış, onları hiçbir zaman mahcup etmeyip gönüllerini almıştır. Yerine göre şakalaşmış ve eşleriyle istişare etmiştir.
Peygamber efendimiz hiçbir zaman eşlerine kin, nefret ve öfke beslememişti. Efendimiz insanlığa sevgi, iffet, hayâ, vefa, sadakat, güven ve anlayış gibi kelimelerle özetlenebilecek evrensel ilkeler bırakmıştır.
Ülkemizde maalesef boşanma oranları gitgide çoğalmaktadır.
2023 yılında Evlenen çiftlerin sayısı 567 bin 11 iken, 2023 yılında boşanan çiftlerin sayısı 173 bin 342
2024 yılında evlenen çiftlerin sayısı 568 bin 395 iken, 2024 yılında boşanan çiftlerin sayısı187 bin 343.
Bu istatistikler bize boşanmaların gitgide çoğaldığını göstermektedir. Aile kurumunun sarsıldığı ve boşanmaların çoğaldığı günümüzde, aile mutluluğu ve toplum huzuru için Yüce Allah tarafından müminlere en güzel ve ideal model olarak takdim edilen Hz. Peygamber’in aile hayatının örnekliğine şiddetle ihtiyacımız vardır.
Rabbim her birerlerimizin aile hayatının mutlu ve huzurlu bir şekilde devam etmesini nasip eylesin.
Hazırlayan: Veysel BAY / Erenler Uzman VAİZİ
Facebook Yorumları