menu
MÜ'MİNUN SURESİ
MÜ'MİNUN SURESİ
Mü'minun süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Mü'minun Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 118 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMü’minûn” kelimesinden almıştır. “el-Mü’minûn”, mü’minler demektir. Müşriklere son uyarı niteliğindeki bu sûrede, mü’minlerin zafere ulaşacakları, kötülerin cezaya çarptırılacağı konu edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Mü'minun Suresinin Nüzülü

 Mushaftaki sıralamada yirmi üçüncü, iniş sırasına göre yetmiş dördüncü sûredir. Enbiyâ sûresinden sonra, Secde sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Mü'minun suresinin Konusu

Mü’minûn sûresinin öncelikli konusu inananların üstün nitelikleridir. Daha sonra her bir insanın anne karnındaki oluşum süreci, Hz. Nûh ve adı verilmeyen bir peygamber ile Mûsâ ve Hârûn hakkında ibretli bilgiler, tebliğlerinin ortak noktaları, peygamberlerin yolundan giden ümmetlerin ve onların yolundan sapan inkârcıların başlıca özellikleri, Mekke putperestlerinin, sorulduğunda Allah’ın yaratıcı gücünü kabul etmelerine rağmen O’na ortak koşmaları ve âhirete inanmamaları, bunların âhiretteki acıklı durumları, pişmanlıkları ve karşılık bulmayacak dilekleri hakkında açıklamalar yapılmaktadır. Sûre, “Rabbim! Beni bağışla, bana merhamet et; sen merhametli olanların en üstünüsün!” meâlindeki dua cümlesiyle son bulur.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Mü'minun Suresinin Fazileti

 Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadise göre Resûlullah, bir ara olağan üstü vahiy hallerinden birini yaşarken kıbleye dönüp ellerini kaldırarak, “Allahım! Bize nimetini arttır, eksiltme; bizi onurlandır, alçaltma; bize ihsan et, mahrum etme; bizi seçkin kıl (düşmanlarımıza karşı) zayıf duruma düşürme; bizden hoşnut ol ve bizi senden hoşnut kıl!” diye dua ettikten sonra, “Şu anda bana on âyet indi; kim bu âyetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir” buyurmuş, ardından da bu sûrenin ilk on âyetini okumuştur (Müsned I, 34).1 – 11

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Mü'minun Suresinin Özeti

2. Müminun, inananlar demektir. Sûrenin 1-11 ayetleri arasında müminlerin özelliklerindenbahseder ve bunları yerine getirenlerin kurtulduğu, Firdevs cennetine nail olacaklarıanlatılır. Sûre Mekke'de nazil olmuş ve ana konusu tevhiddir.3. 12-16 ayetler arasında ise insanın yaratılış aşamaları anlatılır. Bir damla sudan, kandan,etten ve kemikten yaratılan insanın öldükten sonra yeniden yaratılacağı anlatılır.4. 17-22 ayetler arasında Allah teâlânın verdiği bazı nimetlerden söz edilir. Gökler, su,değişik renk ve tatlılıkta yiyeceklerin insan için yaratıldığı vurgulanır.5. 23-34 ayetler arasında ise Hazreti Nuh'un Allah'ın emriyle ve gözetiminde gemi yapmasıve inanan bir miktar insan ile bazı hayvan türlerinin gemiye bindirilmesimden söz edilir.6. 35-44 ayetler arasında ise ölümden sonraki hayata inanmayanların kurumuş kemiklerigöstererek bunların yeniden hayat bulmaları imkansızdır demeleri, bunun üzerineRabbimizin onlara cevap vermesi anlatılır. Yoktan var edilen, yaratılan bir insan yaratıldıktansonra ölse yeniden dirilemez mi?7. 45-56 ayetler arasında ise Hazreti Musa'dan ve kavminden kısaca söz edilir. Sonuç olarakda bunların hepsi bölük pörçük oldular, peygamberlerini yalanladılar, onlara verdiğimiznimet ve rızıklar onlara verdiğimiz değeri göstermez diyerek konu biter.8. 57-61 ayetler arasında hayır yolunda koşturan müminlerden bahsedilir.9. 62-118 âyetler arasında ise konu bütünlüğü gözükmektedir. Müşriklerin ahiretin varlığıhakkındaki şüpheleri, peygamberin gerçekten peygamber olup olmadığı konusundakişüpheleri ve itirazları, ölüm sonrası hayat olan cennet ve cehennem hakkındaki itirazları ile Allah teâlânın verdiği cevaplar vardır. Müşriklerin yeri göğü yaratanın Allah olduğuna imanetmelerine rağmen ona şirk koşmaları, öldükten sonra yeniden dünyaya gelmek isteyip deAllah'ın buna izin vermeyeceği, ceza çekenin kendi yaptıkları yüzünden ceza çekeceği gibitevhid içerikli ayetler geçer.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Mü'minun Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Mü'minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ

Kad eflehal mu'minun.

2.

Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.

الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ

Ellezine hum fi salatihim haşiun.

3.

Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.

وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ

Vellezine hum anil lagvi mu'ridun.

4.

Onlar ki, zekatı öderler.

وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ

Vellezine hum liz zekati failun.

5.

Onlar ki, ırzlarını korurlar.

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

Vellezine hum li furucihim hafizun.

6.

Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ

İlla ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum fe innehum gayru melumin.

7.

Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ

Fe menibtega verae zalike fe ulaike humul adun.

8.

Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

Vellezine hum li emanatihim ve ahdihim raun.

9.

Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.

وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

Vellezine hum ala salavatihim yuhafızun.

10.

İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.

أُوْلَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ

Ulaike humul varisun.

11.

Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedi kalacaklardır.

الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Ellezine yerisunel firdevs, hum fiha halidun.

12.

Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ

Ve lekad halaknal insane min sulaletin min tin.

13.

Sonra onu az bir su (meni) halinde sağlam bir karargaha (ana rahmine) yerleştirdik.

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ

Summe cealnahu nutfeten fi kararin mekin.

14.

Sonra bu az suyu "alaka" haline getirdik. Alakayı da "mudga" yaptık. Bu "mudga"yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir!

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ

Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızamen fe kesevnel izame lahmen summe enşe'nahu halkan ahar, fe tebarekallahu ahsenul halikin.

15.

Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.

ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ

Summe innekum ba'de zalike le meyyitun.

16.

Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ

Summe innekum yevmel kıyameti tub'asun.

17.

Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ

Ve lekad halakna fevkakum seb'a taraika ve ma kunna anil halkı gafilin.

18.

Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.

وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ

Ve enzelna mines semai maen bi kaderin fe eskennahu fil ardı ve inna ala zehabin bihi le kadirun.

19.

Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.

فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِ جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ

Fe enşe'na lekum bihi cennatin min nahilin ve a'nab, lekum fiha fevakihu kesiretun ve minha te'kulun.

20.

Yine o su ile Sina dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.

وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَاء تَنبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْآكِلِينَ

Ve şecereten tahrucu min turi seynae tenbutu bid duhni ve sıbgın lil akilin.

21.

Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de.

وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ

Ve inne lekum fil en'ami le ibreh, nuskikum mimma fi butuniha ve lekum fiha menafiu kesiretun ve minha te'kulun.

22.

Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.

وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ

Ve aleyha ve alel fulki tuhmelun.

23.

Andolsun biz, Nuh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. Allah'a karşı gelmekten hala sakınmaz mısınız?" dedi.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Ve lekad erselna nuhan ila kavmihi fe kale ya kavmi' budullahe ma lekum min ilahin gayruh, e fe la tettekun.

24.

Bunun üzerine kendi kavminden inkar eden ileri gelenler şöyle dediler: "Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ

Fe kalel meleullezine keferu min kavmihi ma haza illa beşerun mıslukum yuridu en yetefaddale aleykum, ve lev şaallahu le enzele melaikeh, ma semi'na bi haza fi abainel evvelin.

25.

"Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz."

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ

İn huve illa raculun bihi cinnetun fe terabbasu bihi hatta hin.

26.

(Nuh), "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.

قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

Kale rabbinsurni bima kezzebun.

27.

Bunun üzerine Nuh'a, "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap" diye vahyettik. "Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nuh'a) dedik ki: "Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır."

فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ

Fe evhayna ileyhi enısnaıl fulke bi a'yunina ve vahyina fe iza cae emruna ve faret tennuru fesluk fiha min kullin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve la tuhatıbni fillezine zalemu, innehum mugrakun.

28.

Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: "Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah'a hamd olsun" de.

فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillahillezi neccana minel kavmiz zalimin.

29.

Yine de ki: "Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın."

وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِي مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ

Ve kul rabbi enzilni munzelen mubareken ve ente hayrul munzilin.

30.

Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ

İnne fi zalike le ayatin ve in kunna le mubtelin.

31.

Sonra onların (Nuh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık.

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ

Summe enşe'na min ba'dihim karnen aharin.

32.

Onlara, kendilerinden, "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur, hala O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" diye öğüt veren bir peygamber gönderdik.

فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Fe erselna fihim resulen minhum eni'budullahe ma lekum min ilahin gayruh, e fe la tettekun.

33.

O peygamberin kavminden, Allah'ı inkar eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: "O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor."

وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاء الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

Ve kalel meleu min kavmihillezine keferu ve kezzebu bi likail ahıreti ve etrafnahum fil hayatid dunya ma haza illa beşerun mislukum ye'kulu mimma te'kulune minhu yeşrebu mimma teşrabun.

34.

"Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız."

وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ

Ve lein eta'tum beşeren mislekum innekum izen le hasirun.

35.

"O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka (diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"

أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ

E yaıdukum ennekum iza mittum ve kuntum turaben ve izamen ennekum muhracun.

36.

"Halbuki bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!"

هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ

Heyhate heyhate lima tuadun.

37.

"Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz."

إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ

İn hiye illa hayatuned dunya nemutu ve nahya ve ma nahnu bi meb'usin.

38.

"Bu, Allah'a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız."

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ

İn huve illa raculuniftera alallahi keziben ve ma nahnu lehu bi mu'minin.

39.

O peygamber, "Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.

قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

Kale rabbinsurni bima kezzebun.

40.

Allah, "Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!" dedi.

قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ

Kale amma kalilin le yusbihunne nadimin.

41.

Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını haline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah'ın rahmetinden uzak olsun!

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاء فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnahum gusaen, fe bu'den lil kavmiz zalimin.

42.

Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık.

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ

Summe enşe'na min ba'dihim kurunen aharin.

43.

Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de.

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ

Ma tesbiku min ummetin eceleha ve ma yeste'hırun.

44.

Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helak ettik ve onları birer ibretli hikaye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah'ın rahmetinden uzak olsun!

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا كُلَّ مَا جَاء أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ

Summe erselna rusulena tetra, kullema cae ummeten resuluha kezzebuhu fe etba'na ba'dahum ba'dan ve cealnahum ehadis, fe bu'den li kavmin la yu'minun.

45.

(45-46) Sonra Musa ve kardeşi Harun'u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ

Summe erselna musa ve ehahu harune bi ayatina ve sultanin mubin.

46.

(45-46) Sonra Musa ve kardeşi Harun'u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.

إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ

İla fir'avne ve meleihi festekberu ve kanu kavmen alin.

47.

Bu yüzden, "Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız" dediler.

فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ

Fe kalu e nu'minu li beşereyni mislina ve kavmuhuma lena abidun.

48.

Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helak edilenlerden oldular.

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ

Fe kezzebuhuma fe kanu minel muhlekin.

49.

Andolsun, hidayete ersinler diye Musa'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Ve lekad ateyna musel kitabe leallehum yehtedun.

50.

Meryem oğlu İsa'yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ

Ve cealnebne meryeme ve ummehu ayeten ve aveynahuma ila rabvetin zati kararin ve main.

51.

Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.

يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ

Ya eyyuher rusulu kulu minet tayyibati va'melu saliha, inni bima ta'melune alim.

52.

Şüphesiz bu (İslam), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ

Ve inne hazihi ummetukum ummeten vahıdeten ve ene rabbukum fettekun.

53.

(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.

فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

Fe tekattau emrehum beynehum zubura, kullu hızbin bima ledeyhim ferihun.

54.

Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak!

فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ

Fe zerhum fi gamratihim hatta hin.

55.

(55-56) Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar!

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ

E yahsebune ennema numidduhum bihi min malin ve benin.

56.

(55-56) Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar!

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَل لَّا يَشْعُرُونَ

Nusariu lehum fil hayrat bel la yeş'urun.

57.

Rablerinin azametinden korkup titreyenler,

إِنَّ الَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ

İnnellezine hum min haşyeti rabbihim muşfikun.

58.

Rablerinin ayetlerine inananlar,

وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ

Vellezine hum bi ayati rabbihim yu'minun.

59.

Rablerine ortak koşmayanlar,

وَالَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ

Vellezine hum bi rabbihim la yuşrikun.

60.

Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوا وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ

Vellezine yu'tune ma atev ve kulubuhum veciletun ennehum ila rabbihim raciun.

61.

İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.

أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ

Ulaike yusariune fil hayrati ve hum leha sabikun.

62.

Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Ve la nukellifu nefsen illa vus'aha ve ledeyna kitabun yantıku bil hakkı ve hum la yuzlemun.

63.

Ancak kafirlerin kalbleri bu Kur'an'a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.

بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِّنْ هَذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِن دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

Bel kulubuhum fi gamratin min haza ve lehum a'malun min duni zalike hum leha amilun.

64.

Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar.

حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ

Hatta iza ehazna mutrafihim bil azabi iza hum yec'erun.

65.

Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz.

لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ

La tec'erul yevme innekum minna la tunsarun.

66.

(66-67) Çünkü ayetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.

قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنكِصُونَ

Kad kanet ayati tutla aleykum fe kuntum ala a'kabikum tenkisun.

67.

(66-67) Çünkü ayetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.

مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ

Mustekbirine bihi samiran tehcurun.

68.

Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءهُم مَّا لَمْ يَأْتِ آبَاءهُمُ الْأَوَّلِينَ

E fe lem yeddebberul kavle em caehum ma lem ye'ti abaehumul evvelin.

69.

Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkar ediyorlar?

أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ

Em lem ya'rifu resulehum fe hum lehu munkirun.

70.

Yoksa "O cinnet getirmiş" mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Halbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.

أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ بَلْ جَاءهُم بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

Em yekulune bihi cinneh, bel caehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı karihun.

71.

Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur'an'ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar.

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ

Ve levittebeal hakku ehvaehum le fesedetis semavatu vel ardu ve men fi hinn, bel eteynahum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu'ridun.

72.

Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

Em tes'eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur razikin.

73.

Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

Ve inneke le ted'uhum ila sıratın mustakim.

74.

Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar.

وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ

Ve innellezine la yu'minune bil ahıreti anis sıratı le nakibun.

75.

Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı.

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Ve lev rahımnahum ve keşefna ma bihim min durrin le leccu fi tugyanihim ya'mehun.

76.

Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve O'na yalvarıp yakarmadılar.

وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ

Ve lekad ehaznahum bil azabi fe mestekanu li rabbihim ve ma yetedarreun.

77.

Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir.

حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ

Hatta iza fetahna aleyhim baben za azabin şedidin iza hum fihi mublisun.

78.

Halbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ

Ve huvellezi enşee lekumus sem'a vel ebsara vel ef'ideh, kalilen ma teşkurun.

79.

O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O'nun huzurunda toplanacaksınız.

وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Ve huvellezi zereekum fil ardı ve ileyhi tuhşerun.

80.

O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O'na aittir. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?

وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Ve huvellezi yuhyi ve yumitu ve lehuhtilaful leyli ven nehar, e fe la ta'kılun.

81.

Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler.

بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ

Bel kalu misle ma kalel evvelun.

82.

Dediler ki: "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?"

قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ

Kalu e iza mitna ve kunna turaben ve izamen e inna le meb'usun.

83.

Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir.

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

Lekad vuıdna nahnu ve abauna haza min kablu in haza illa esatirul evvelin.

84.

De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?"

قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

Kul li menil ardu ve men fiha in kuntum ta'lemun.

85.

"Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?" de.

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

Seyekulune lillah, kul e fe la tezekkerun.

86.

De ki: "Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

Kul men rabbus semavatis seb'ı ve rabbul arşil azim.

87.

"Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de.

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Seyekulune lillah, kul e fe la tettekun.

88.

De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?"

قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

Kul men bi yedihi melekutu kulli şey'in ve huve yuciru ve la yucaru aleyhi in kuntum ta'lemun.

89.

"Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?" de.

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُونَ

Seyekulune lillah, kul fe enna tusharun.

90.

Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.

بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Bel eteynahum bil hakkı ve innehum le kazibun.

91.

(91-92) Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O'nunla birlikte başka hiçbir ilah yoktur. Öyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen alemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ

Mettehazallahu min veledin ve ma kane meahu min ilahin izen le zehebe kullu ilahin bima halaka ve le ala ba'duhum ala ba'd, subhanallahi amma yasıfun.

92.

(91-92) Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O'nunla birlikte başka hiçbir ilah yoktur. Öyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen alemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

Alimil gaybi veş şehadeti fe teala amma yuşrikun.

93.

(93-94) De ki: "Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma."

قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ

Kul rabbi imma turiyenni ma yuadun.

94.

(93-94) De ki: "Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma."

رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Rabbi fe la tec'alni fil kavmiz zalimin.

95.

Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter.

وَإِنَّا عَلَى أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ

Ve inna ala en nuriyeke ma neıduhum le kadirun.

96.

Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.

ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ

İdfa' billeti hiye ahsenus seyyieh, nahnu a'lemu bi ma yasıfun.

97.

De ki: "Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım."

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ

Ve kul rabbi euzu bike min hemezatiş şeyatin.

98.

"Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım."

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ

Ve euzu bike rabbi en yahdurun.

99.

(99-100) Nihayet onlardan birine ölüm gelince, "Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.

حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ

Hatta iza cae ehadehumul mevtu kale rabbirciun.

100.

(99-100) Nihayet onlardan birine ölüm gelince, "Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.

لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

Lealli a'melu salihan fima terektu kella, inneha kelimetun huve kailuha, ve min veraihim berzahun ila yevmi yub'asun.

101.

Sur'a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır.

فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ

Fe iza nufiha fis suri fe la ensabe beynehum yevme izin ve la yetesaelun.

102.

Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Fe men sekulet mevazinuhu fe ulaike humul muflihun.

103.

Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır.

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ

Ve men haffet mevazinuhu fe ulaikellezine hasiru enfusehum fi cehenneme halidun.

104.

Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar.

تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ

Telfehu vucuhehumun naru ve hum fiha kalihun.

105.

Allah, "Ayetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?" der.

أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ

E lem tekun ayati tutla aleykum fe kuntum biha tukezzibun.

106.

Onlar da şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk."

قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ

Kalu rabbena galebet aleyna şıkvetuna ve kunna kavmen dallin.

107.

"Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz."

رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ

Rabbena ahricna minha fe in udna fe inna zalimun.

108.

Allah, "Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!" der.

قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ

Kalahseu fiha ve la tukellimun.

109.

Kullarımdan, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" diyen bir grup var idi.

إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ

İnnehu kane ferikun min ibadi yekulune rabbena amenna fagfir lena verhamna ve ente hayrur rahımin.

110.

Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz.

فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّى أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ

Fettehaztumuhum sıhriyyen hatta ensevkum zikri ve kuntum minhum tadhakun.

111.

Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükafatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir.

إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ

İnni cezeytuhumul yevme bima saberu ennehum humul faizun.

112.

Allah, (inkarcılara) "Yeryüzünde kaç sene kaldınız?" diye sorar.

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ

Kale kem lebistum fil ardı adede sinin.

113.

Onlar, "Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor" derler.

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ

Kalu lebisna yevmen ev ba'da yevmin fes'elil addin.

114.

Allah, şöyle der: "Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız."

قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

Kale in lebistum illa kalilen lev ennekum kuntum ta'lemun.

115.

"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ

E fe hasibtum ennema halaknakum abesen ve ennekum ileyna la turceun.

116.

Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O'ndan başka hiç ilah yoktur. O, şerefli ve yüce Arş'ın Rabbidir.

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ

Fe tealallahul melikul hakk, la ilahe illa hu, rabbul arşil kerim.

117.ayete git

Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı halde Allah ile birlikte başka bir ilaha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kafirler asla kurtuluşa eremezler.

وَمَن يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِندَ رَبِّهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

Ve men yed'u maallahi ilahen ahare la burhane lehu bihi fe innema hısabuhu inde rabbih, innehu la yuflihul kafirun.

118.

De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!"

وَقُل رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ

Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur rahımin.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları