menu
SAD SURESİ
SAD SURESİ
Sad süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Sad Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır. Sûrede başlıca, Allah’ın birliği, müşriklerin inkârları ve sapıklıkları sebebiyle azabı hak etmiş oldukları, Davûd, Süleyman, Eyyüp, İbrahim, İshak, İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl Peygamberlerin kıssaları, Davûd Peygamberin hakemliği ve Hz. Peygamberin temel görevi konu edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Sad Suresinin Nüzülü

Mushaftaki sıralamada otuz sekizinci, iniş sırasına göre de otuz sekizinci sûredir. Kamer sûresinden sonra, A‘râf sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Sad suresinin Konusu

Sûrenin temel konusu, Resûl-i Ekrem’in hak peygamber olduğu gerçeğinin ispatıdır. Kur’an üzerine yeminle başlayan sûrede Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr eden müşriklerin iddiaları reddedilmekte; çok tanrıcı inançlarının kısa eleştirisi yapıldıktan sonra onlara, önceki peygamberlere karşı benzer tavırlar sergileyenlerin âkıbetleri hatırlatılmakta, Hz. Peygamber’e de sabır tavsiye edilmektedir. Hz. Dâvûd, oğlu Süleyman ve Eyyûb’un hayatlarından kesitler verilmekte; Hz. İbrâhim, İshak, Ya‘kub, İsmâil, Elyesa‘, Zülkifl’in isimleri sıralanarak bunların yolundan gidenlerin âhiretteki mutlu hayatları, buna karşılık yoldan çıkanların kötü âkıbetleri hakkında kısa ve uyarıcı açıklamalar yapılmaktadır. Sûrenin son bölümünde insanlığın atası olan Hz. Âdem’in yaratılışı anlatıldıktan sonra İblis’in, kendisine rahmet kapılarının kapanmasına sebep olduğunu düşündüğü için Âdem’in soyuna hınç beslediği ve onları doğru yoldan saptırmaya ahdettiği anlatılmakta, Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğu gerçeği bir defa daha vurgulanmaktadır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Sad Suresinin Özeti

12. Mekke'de nazil olmuş ve ana konusu peygamberlerin faziletli kimseler oldukları iletevhiddir.13. 1-16 ayetler arasında Kuran'ın Allah tarafından indirilmiş olduğu bir kitap olduğu,peygamberin Allah tarafından seçilmiş olduğu, müşriklerin bu durumu beğenmemeleri,peygamber beğenmeme olayının hazreti Nuh'tan beri var olan bir şirk geleneği olduğuvurgulanır.14. 17-40 ayetler arasında Dâvud ve Süleyman peygamberden bahsedilir. Onların derin biranlayış sahibi oldukları ve bir çok canlının onların emrine verildiği anlatılır. Süleymanpeygamberin şu sözü de önem arz eder: Ben malı Rabbimi hatırlattığı için seviyorum.15. 41-49 ayetler arasında Eyyup peygamberin bir hastalığa yakalanıp dua ederek rabbindenşifa istemesi ve iyileşmesi anlatılır. Ayrıca İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Elyesa, Zülkiflpeygamberlerin de Salih kimseler oldukları anlatır.16. 50-70 ayetler arasında cennet ve cehennemden bahsedilir. Dünyada hor hakir görülenkimselerin cennete gireceği, bunun üzerine günâhkârların şaşıracağı anlatılır.17. 71-88 ayetler arasında Hazreti Adem'in yaratılış kıssası anlatılır. İblis'in Adem'e saygısecdesi yapmadığı, Allah'ın onu rahmetinden uzaklaştırdığı, onu ve ona uyacak kimselerincehenneme atılacağı anlatılır.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Sad Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Sad. O şanlı, şerefli Kur'an'a andolsun (ki o, Allah sözüdür).

ص وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ

Sad, vel kur'ani ziz zikr.

2.

Fakat inkar edenler bir büyüklenme ve ayrılık içindedirler.

بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ

Belillezine keferu fi ızzetin ve şikak.

3.

Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi.

كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ

Kem ehlekna min kablihim min karnin fe nadev ve late hine menas.

4.

Kafirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: "Bu, yalancı bir sihirbazdır."

وَعَجِبُوا أَن جَاءهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

Ve acibu en caehum munzirun minhum ve kalel kafirune haza sahırun kezzab.

5.

"İlahları bir tek ilah mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!"

أَجَعَلَ الْآلِهَةَ إِلَهًا وَاحِدًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ

E cealel alihete ilahen vahıda, inne haza le şey'un ucab.

6.

(6-8) İçlerinden ileri gelenler, "Gidin, ilahlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dini inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur'an) içimizden ona mı indirildi?" diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur'an'dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.

وَانطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَى آلِهَتِكُمْ إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ

Ventalekal meleu minhum enimşu vasbiru ala alihetikum inne haza le şey'un yurad.

7.

(6-8) İçlerinden ileri gelenler, "Gidin, ilahlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dini inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur'an) içimizden ona mı indirildi?" diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur'an'dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.

مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي الْمِلَّةِ الْآخِرَةِ إِنْ هَذَا إِلَّا اخْتِلَاقٌ

Ma semi'na bi haza fil milletil ahıreh, in haza illahtilak.

8.

(6-8) İçlerinden ileri gelenler, "Gidin, ilahlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dini inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur'an) içimizden ona mı indirildi?" diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur'an'dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.

أَأُنزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّن ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ

E unzile aleyhiz zikru min beynina, bel hum fi şekkin min zikri, bel lemma yezuku azab.

9.

Yoksa mutlak güç sahibi ve çok bağışlayan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?

أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ

Em indehum hazainu rahmeti rabbikel azizil vehhab.

10.

Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!)

أَمْ لَهُم مُّلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ

Em lehum mulkus semavati vel ardı ve ma beynehuma, felyerteku fil esbab.

11.

Onlar, çeşitli gruplardan oluşmuş ve şuracıkta bozguna uğrayacak derme çatma bir ordudur.

جُندٌ مَّا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِّنَ الْأَحْزَابِ

Cundun ma hunalike mehzumun minel ahzab.

12.

(12-13) Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semud kavmi, Lut kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı.

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ

Kezzebet kablehum kavmu nuhın ve adun ve fir'avnu zul evtadi.

13.

(12-13) Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semud kavmi, Lut kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı.

وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ الأَيْكَةِ أُوْلَئِكَ الْأَحْزَابُ

Ve semudu ve kavmu lutın ve ashabul eykeh, ulaikel ahzab.

14.

(O grupların) her biri peygamberleri yalanladı da onları cezalandırmam hak oldu.

إِن كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ

İn kullun illa kezzeber rusule fe hakka ıkab.

15.

Bunlar da (müşrikler de) ancak (vakti gelince) asla geri kalmayacak korkunç bir ses bekliyorlar.

وَمَا يَنظُرُ هَؤُلَاء إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَّا لَهَا مِن فَوَاقٍ

Ve ma yanzuru haulai illa sayhaten vahıdeten ma leha min fevak.

16.

Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!"

وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ

Ve kalu rabbena accil lena kıttana kable yevmil hisab.

17.

Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Davud'u hatırla. O, Allah'a çok yönelen bir kimse idi.

اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ

Isbır ala ma yekulune vezkur abdena davude zel eyd, innehu evvab.

18.

(18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Davud'un emrine verdik. Onların her biri Allah'a yönelmişlerdi.

إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ

İnna sahharnel cibale meahu yusebbıhne bil aşiyyi vel işrak.

19.

(18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Davud'un emrine verdik. Onların her biri Allah'a yönelmişlerdi.

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ

Vet tayre mahşureh, kullun lehu evvab.

20.

Biz Davud'un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik.

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ

Ve şededna mulkehu ve ateynahul hikmete ve faslel hıtab.

21.

Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi.

وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ

Ve hel etake nebeul hasm, iz tesevverul mihrab.

22.

Hani Davud'un yanına girmişlerdi de Davud onlardan korkmuştu. Onlar, "Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet" dediler.

إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ

İz dehalu ala davude fe fezia minhum kalu la tehaf, hasmani bega ba'duna ala ba'dın fahkum beynena bil hakkı ve la tuştıt vehdina ila sevais sırat.

23.

İçlerinden biri şöyle dedi: "Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken 'Onu da bana ver' dedi ve tartışmada beni bastırdı."

إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ

İnne haza ahi lehu tis'un ve tis'une na'ceten ve liye na'cetun vahidetun fe kale ekfilniha ve azzeni fil hıtab.

24.

Davud dedi ki: "Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır." Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah'a yöneldi.

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/

Kale lekad zalemeke bi suali na'cetike ila niacih, ve inne kesiren minel huletai le yebgi ba'duhum ala ba'dın illellezine amenu ve amilus salihati ve kalilun ma hum, ve zanne davudu ennema fetennahu festagfere rabbehu ve harre rakian ve enab.

25.

Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.

فَغَفَرْنَا لَهُ ذَلِكَ وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ

Fe gaferna lehu zalik, ve inne lehu indena le zulfa ve husne meab.

26.

Ona dedik ki: "Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır."

يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ

Ya davudu inna cealnake halifeten fil ardı fahkum beynen nasi bil hakkı ve la tettebiil heva fe yudılleke an sebilillah, innellezine yadıllune an sebilillahi lehum azabun şedidun bi ma nesu yevmel hisab.

27.

Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkar edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkar edenlerin haline!

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ

Ve ma halaknes semae vel arda ve ma beynehuma batıla, zalike zannullezine keferu, fe veylun lillezine keferu minen nar.

28.

Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkan arsızlar gibi mi tutacağız?

أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ

Em nec'alullezine amenu ve amilus salihati kel mufsidine fil ardı em nec'alul muttekine kel fuccar.

29.

Bu Kur'an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.

كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ

Kitabun enzelnahu ileyke mubarekun li yeddebberu ayatihi ve li yetezekkere ulul elbab.

30.

Davud'a Süleyman'ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah'a çok yönelen bir kimse idi.

وَوَهَبْنَا لِدَاوُودَ سُلَيْمَانَ نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ

Ve vehebna li davude suleyman, ni'mel abd, innehu evvab.

31.

Hani ona akşamüstü bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde duran çalımlı ve soylu atlar sunulmuştu.

إِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُ

İz urıda aleyhi bil aşiyyis safinatul ciyad.

32.

(32-33) Süleyman, "Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim" dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman, "Onları bana geri getirin" dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَن ذِكْرِ رَبِّي حَتَّى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ

Fe kale inni ahbebtu hubbel hayri an zikri rabbi, hatta tevaret bil hıcab.

33.

(32-33) Süleyman, "Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim" dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman, "Onları bana geri getirin" dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

رُدُّوهَا عَلَيَّ فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَالْأَعْنَاقِ

Rudduha aleyy, fe tafika meshan bis sukı vel a'nak.

34.

Andolsun, biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi.

وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ

Ve lekad fetenna suleymane ve elkayna ala kursiyyihi ceseden summe enab.

35.

Süleyman, "Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!" dedi.

قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ

Kale rabbigfir li veheb li mulken la yenbagi li ehadin min ba'di, inneke entel vehhab.

36.

Biz de rüzgarı onun buyruğuna verdik. Rüzgar, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.

فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاء حَيْثُ أَصَابَ

Fe sehharna lehur riha tecri bi emrihi ruhaen haysu esab.

37.

(37-38) Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.

وَالشَّيَاطِينَ كُلَّ بَنَّاء وَغَوَّاصٍ

Veş şeyatine kulle bennain ve gavvasın.

38.

(37-38) Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.

وَآخَرِينَ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ

Ve aharine mukarrenine fil asfad.

39.

"İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme" dedik.

هَذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

Haza atauna femnun ev emsik bi gayri hisab.

40.

Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.

وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ

Ve inne lehu ındena le zulfa ve husne meab.

41.

(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyub'u da an. Hani o, Rabbine, "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu" diye seslenmişti.

وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ

Vezkur abdena eyyub, iz nada rabbehu enni messeniyeş şeytanu bi nusbin ve azab.

42.

Biz de ona, "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su" dedik.

ارْكُضْ بِرِجْلِكَ هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ

Urkud biriclik, haza mugteselun baridun ve şerab.

43.

Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik.

وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنَّا وَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ

Ve vehebna lehu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minna ve zikra li ulil elbab.

44.

Şöyle dedik: "Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma." Gerçekten biz Eyyub'u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah'a çok yönelen bir kimse idi.

وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ

Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihi ve la tahnes, inna vecednahu sabira, ni'mel abd, innehu evvab.

45.

(Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an.

وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ أُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ

Vezkur ıbadena ibrahime ve ishaka ve ya'kube ulil eydi vel ebsar.

46.

Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile (temizleyip) ihlaslı kimseler kıldık.

إِنَّا أَخْلَصْنَاهُم بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ

İnna ahlasnahum bi halisatin zikred dar.

47.

Şüphesiz onlar, bizim katımızda hayırlı, seçkin kimselerdendir.

وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ

Ve innehum ındena le minel mustafeynel ahyar.

48.

(Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa' ve Zülkifl'i de an. Onların her biri iyi kimselerdi.

وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِّنْ الْأَخْيَارِ

Vezkur ismaile velyesea ve zel kifl, ve kullun minel ahyar.

49.

(49-50) Bu bir öğüttür. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.

هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ

Haza zikr, ve inne lil muttekine le husne meab.

50.

(49-50) Bu bir öğüttür. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.

جَنَّاتِ عَدْنٍ مُّفَتَّحَةً لَّهُمُ الْأَبْوَابُ

Cennati adnin mufettehaten le humul ebvab.

51.

Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler.

مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ

Muttekine fiha yed'une fiha bi fakihetin kesiretin ve şerab.

52.

Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır.

وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ أَتْرَابٌ

Ve ındehum kasıratut tarfi etrab.

53.

İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir.

هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ

Haza ma tuadune li yevmil hisab.

54.

İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur.

إِنَّ هَذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ

İnne haza le rızkuna ma lehu min nefad.

55.

(55-56) İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!

هَذَا وَإِنَّ لِلطَّاغِينَ لَشَرَّ مَآبٍ

Haza, ve inne lit tagıyne le şerre meab.

56.

(55-56) İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!

جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمِهَادُ

Cehennem, yaslevneha, fe bi'sel mihad.

57.

İşte (azap), onu tatsınlar: Bir kaynar su ve bir irin.

هَذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌ وَغَسَّاقٌ

Haza fel yezukuhu hamiymun ve gassak.

58.

O azaba benzer çeşit çeşit başka azaplar da vardır.

وَآخَرُ مِن شَكْلِهِ أَزْوَاجٌ

Ve aharu min şeklihi ezvac.

59.

(Kendi aralarında şöyle derler:) "İşte sizinle beraber cehenneme tıkılacak bir grup. Onlara rahat ve huzur olmasın! Şüphesiz onlar cehenneme gireceklerdir."

هَذَا فَوْجٌ مُّقْتَحِمٌ مَّعَكُمْ لَا مَرْحَبًا بِهِمْ إِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ

Haza fevcun muktehımun meakum, la merhaben bihim, innehum salun nar.

60.

O grup da, "Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz. Orası ne kötü durak yeridir!" der.

قَالُوا بَلْ أَنتُمْ لَا مَرْحَبًا بِكُمْ أَنتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا فَبِئْسَ الْقَرَارُ

Kalu bel entum, la merhaben bikum, entum kaddemtumuhu lena, febi'sel karar.

61.

Şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse, cehennemde onun azabını bir kat daha artır."

قَالُوا رَبَّنَا مَن قَدَّمَ لَنَا هَذَا فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ

Kalu rabbena men kaddeme lena haza fe zidhu azaben dı'fen fin nar.

62.

Yine şöyle derler: "Dünyada kendilerini kötü saydığımız adamları acaba neden göremiyoruz?"

وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرَى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُم مِّنَ الْأَشْرَارِ

Ve kalu ma lena la nera ricalen kunna neudduhum minel eşrar.

63.

"(Cehennemlik değillerdi de) biz onları alaya mı almış olduk, yoksa (buradalar da) gözlerimizden mi kaçtılar?"

أَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْأَبْصَارُ

Ettehaznahum sıhriyyen em zagat anhumul ebsar.

64.

Şüphesiz bu, cehennemliklerin birbirleriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.

إِنَّ ذَلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ

İnne zalike le hakkun tehasumu ehlin nar.

65.

(Ey Muhammed!) De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur."

قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنذِرٌ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

Kul innema ene munzirun ve ma min ilahin ilallahul vahıdul kahhar.

66.

"O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır."

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ

Rabbus semavati vel ardı ve ma beynehumel azizul gaffar.

67.

De ki: "Bu Kur'an, büyük bir haberdir."

قُلْ هُوَ نَبَأٌ عَظِيمٌ

Kul huve nebeun azimun.

68.

"Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz."

أَنتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ

Entum anhu mu'ridun.

69.

"Aralarında tartıştıkları sırada, yüce topluluğa (ileri gelen melekler topluluğuna) dair benim hiçbir bilgim yoktu."

مَا كَانَ لِي مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَى إِذْ يَخْتَصِمُونَ

Ma kane liye min ilmin bil meleil a'la iz yahtesımun.

70.

"Bana ancak, benim sadece bir uyarıcı olduğum vahyediliyor."

إِن يُوحَى إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

İn yuha ileyye illa ennema ene nezirun mubin.

71.

Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: "Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım."

إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ

İz kale rabbuke lil melaiketi inni halikun beşeren min tin.

72.

"Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin."

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ

Fe iza sevveytuhu ve nefahtu fihi min ruhi fe kau lehu sacidin.

73.

Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler.

فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ

Fe secedel melaiketu kulluhum ecmaun.

74.

Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.

إِلَّا إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنْ الْكَافِرِينَ

İlla iblis, istekbere ve kane minel kafirin.

75.

Allah, "Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?" dedi.

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَن تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْعَالِينَ

Kale ya iblisu ma meneake en tescude lima halaktu bi yedeyy, estekberte em kunte minel alin.

76.

İblis, "Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın" dedi.

قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ

Kale ene hayrun minh, halakteni min narin ve halaktehu min tin.

77.

Allah, şöyle dedi: "Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun."

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ

Kale fahruc minha fe inneke recim.

78.

"Şüphesiz benim lanetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir."

وَإِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتِي إِلَى يَوْمِ الدِّينِ

Ve inne aleyke la'neti ila yevmid din.

79.

İblis, "Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver" dedi.

قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

Kale rabbi fe enzırni ila yevmi yub'asun.

80.

(80-81) Allah, şöyle dedi: "Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin."

قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ

Kale fe inneke minel munzarin.

81.

(80-81) Allah, şöyle dedi: "Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin."

إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ

İla yevmil vaktil ma'lum.

82.

(82-83) İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlaslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım" dedi.

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ

Kale fe bi izzetike le ugviyennehum ecmain.

83.

(82-83) İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlaslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım" dedi.

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ

İlla ibadeke minhumul muhlasin.

84.

Allah, şöyle dedi: "İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum:"

قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ

Kale fel hakku vel hakka ekul.

85.

"Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım."

لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكَ وَمِمَّن تَبِعَكَ مِنْهُمْ أَجْمَعِينَ

Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum ecmain.

86.

(Ey Muhammed!) De ki: "Bundan (tebliğ görevinden) dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim."

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ

Kul ma es'elukum aleyhi min ecrin ve ma ene minel mutekellifin.

87.ayete git

"Bu Kur'an, alemler için ancak bir öğüttür."

إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ

İn huve illa zikrun lil alemin.

88.

"Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz."

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ

Ve le talemunne nebeehu ba'de hin.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları