menu
ŞUARA SURESİ
ŞUARA SURESİ
Şuara süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Şuara Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 227 âyettir. Sûre, adını 224. âyette geçen “eş-Şu’arâ” kelimesinden almıştır. “Şu’arâ” şairler demektir. Sûre de başlıca Mûsâ, İbrahim, Nûh, Hûd,Salih ve Şu’ayb peygamberlerin kıssaları dile getirilmekte; müşriklerin, Kur’an’ın vahiy dışı bir kaynağa dayalı olduğu iddialarına karşılık, onun bir vahiy eseri olduğu vurgulanmakta, söz konusu kaynakların Kur’an üzerinde hiçbir etkisinin bulunamayacağı ifade edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Şuara Suresinin Nüzülü

Mushaftaki sıralamada yirmi altıncı, iniş sırasına göre kırk yedinci sûredir. Vâkıa sûresinden sonra, Neml sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 197. âyeti ile son dört âyetinin (224-227) Medine döneminde indiğine dair rivayetler de vardır (Süyûtî, el-İtkån, I, 12; İbn Âşûr, XIX, 89-90).

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Şuara suresinin Konusu

Ağırlıklı olarak Allah’ın birliği, peygamberlik, vahiy ve âhiret inancı gibi konular ele alınmaktadır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’den, onun kaynağından, şanının yüceliğinden ve müşriklerin Kur’an karşısındaki tutumundan bahsedilmekte, örnek ve ibret alınması için bazı peygamberlerin kıssaları ve tebliğlerinden kesitler verilmektedir. Bu kıssalarda tarih sürecinde insan karakterinin değişmediğine, bu sebeple insanda gerçeği inkâr etme eğiliminin her dönemde görülebileceğine, insanoğlunun zenginlik, iktidar, nüfuz ve şöhret düşkünlüğüne, kitlesel kültür ve ideolojilere körü körüne bağlılığına dikkat çekilmektedir. Kur’an’ın bir şair tarafından meydana getirildiği iddiaları çürütülmekte; gerçeği kabul etmeyen dönemin şairleri yerilmekte, ancak mümin ve makbul şairlerin de bulunduğu ifade edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Şuara Suresinin Özeti

6. Mekke'de nazil olmuş ve ana konusu tevhiddir. Peygamberlerin mücadelesi yoğun olarakanlatılır. Helak olan kavimlerin helak edilme gerekçeleri anlatılır.7. İlk ayetlerde iman etmeyenlerin peşinden üzülmeye değmeyeceği vurgulanır.8. 10-68 âyetleri arasında Hazreti Musa'dan ve iman etmeyen firavundan ve ona türlü türlüsıkıntılar çıkaran halkından bahsedilir.9. 69-104 ayetlerin ilk bölümünde hazreti İbrahim'in duasına yer verilir. Beni yaratan, rızıkveren, şifa veren odur. İkinci bölümünde ise imansız bir şekilde ölen birisine kimsenin şefaatedemeyeceği, hiçbir samimi dostunun kalmayacağı vurgulanır.10. 105-122 ayetler arasında Hazreti Nuh'un mücadelesi anlatılır. Yıllar süren davet vetebliğine rağmen çok az kişi iman etti. Bunlar bir gemi yaptılar. Allah teâlâ günlerce yağanyağmurlar gönderdi ve bu halkı helak etti. Nuh'un karısı ve oğlu iman etmediği için onlar daboğulanlardan oldular. Kafirler Hazreti Nuh'a dediler ki: Yanındaki fakirleri uzaklaştır, bizgelelim. Hazreti Nuh: Ben müminleri kovmam diyerek onlara cevap vermiştir.11. 123-140 ayetler arasında Hazreti Hud ve onun iman etmeyen kavmine değinilir. Kavmidiyor ki: Yeter artık, bize vaaz etsen de etmesen de bizim için fark etmez. Biz aslainanmayacağız. Bunun üzerine Allah teâlâ onları helak etti.12. 141-159 ayetler arasında ise Hazreti Salih'in mücadelesi anlatılır. Aşırılığa giden, ölçütartıda hile yapan, helal haram ayırmadan her şeyi elde etmeye çalışan ve mucize olarakkayadan çıkarılan deveyi kesmeleri nedeniyle helak edildiler.13. 160-175 ayetler arasında Lut aleyhisselâmdan söz edilmiştir. Cinsel anlamda sapık olanbir şehre peygamber olarak gönderilen Hazreti Lut uzun yıllar uğraşmasına rağmen onlarıikna edemez. Sonuçta Lut'un karısının da aralarında bulunduğu kavmi toplu olarak helakedildi.14. 176-191 ayetler arasında ise Hazreti Şuayb aleyhisselâmdan bahsedilmiştir. Ölçü tartıdahaksızlık yapan, insanların mallarına zorla el koyan bu halk peygamberi de tekzip ettiler.Sonuçta bunlar da helak edildi.Buraya kadar peygamberlerin mücadelesi anlatıldı. Her peygamber şu sözleri mutlaka söyle:Allah'tan korkun. Bana itaat edin. Ben sizden herhangi bir ücret, geçimlik, para pul, mevkimakam istemiyorum. Benim ücretimi Rabbim verir.15. 192-227 ayetler arasında ise Sûrenin kapanış bölümü yer alır. Peygamber efendimize birnevi uyarıların ve tavsiyelerin verdiği yerdir. Ayrıca peygamberlerin nasıl mücadele ettikleriörnekleri ile gösterilmiş, peygamber efendimizin örnek alması sağlanmıştır. Uyarı almadan,peygamber gönderilmeden hiç bir yerin helak edilmediği vurgulanmış, iman etmeyen vesözlerine yalan dolan katan şairler de kınanmış, onların peşinden de azgınlık yapanlarıngittiği söylenmiştir. 

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Şuara Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Ta Sin Mim.

طسم

Ta, sin, mim.

2.

Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.

تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ

Tilke ayatul kitabil mubin.

3.

Ey Muhammed! Mü'min olmuyorlar diye adeta kendini helak edeceksin!

لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ

Lealleke bahıun nefseke ella yekunu mu'minin.

4.

Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.

إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاء آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ

İn neşe' nunezzil aleyhim mines semai ayeten fe zallet a'nakuhum leha hadıin.

5.

Rahman'dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.

وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ

Ve ma ye'tihim min zikrin miner rahmani muhdesin illa kanu anhu mu'ridin.

6.

Onlar (Allah'ın ayetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek.

فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاء مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون

Fe kad kezzebu fe seye'tihim enbau ma kanu bihi yestehziun.

7.

Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.

أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ

E ve lem yerev ilel ardı kem enbetna fiha min kulli zevcin kerim.

8.

Şüphesiz bunlarda (Allah'ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

İnne fi zalike le ayeh, ve ma kane ekseruhum mu'minin.

9.

Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Ve inne rabbeke le huvel azizur rahim.

10.

(10-11) Hani Rabbin, Musa'ya; "Zalimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Başlarına geleceklerden hala korkmuyorlar mı?" diye seslenmişti.

وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ve iz nada rabbuke musa eni'til kavmez zalimin.

11.

(10-11) Hani Rabbin, Musa'ya; "Zalimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Başlarına geleceklerden hala korkmuyorlar mı?" diye seslenmişti.

قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ

Kavme fir'avn, e la yettekun.

12.

Musa, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."

قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ

Kale rabbi inni ehafu en yukezzibun.

13.

"Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Harun'a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap)."

وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ

Ve yadiku sadri ve la yentaliku lisani fe ersil ila harun.

14.

"Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım."

وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ

Ve lehum aleyye zenbun fe ehafu en yaktulun.

15.

Allah dedi ki, "Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz."

قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ

Kale kella, fezheba bi ayatina inna meakum mustemiun.

16.

"Firavun'a gidin ve deyin: "Şüphesiz biz alemlerin Rabbinin elçisiyiz",

فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Fe'tiya fir'avne fe kula inna resulu rabbil alemin.

17.

"İsrailoğullarını bizimle beraber gönder."

أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ

En ersil meana beni israil.

18.

Firavun, şöyle dedi: "Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."

قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ

Kale e lem nurabbike fina veliden ve lebiste fina min umurike sinin.

19.

"(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin."

وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ

Ve fealte fa'letekelleti fealte ve ente minel kafirin.

20.

Musa, şöyle dedi: "Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir halde iken (istemeyerek) yaptım."

قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ

Kale fealtuha izen ve ene mined dallin.

21.

"Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı."

فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ

Fe ferartu minkum lemma hıftukum fe vehebe li rabbi hukmen ve cealeni minel murselin.

22.

"Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir."

وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ

Ve tilke ni'metun temunnuha aleyye en abbedte beni israil.

23.

Firavun, "Alemlerin Rabbi de nedir?" dedi.

قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ

Kale fir'avnu ve ma rabbul alemin.

24.

Musa, "O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir."

قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إن كُنتُم مُّوقِنِينَ

Kale rabbus semavati vel ardı ve ma beynehuma, in kuntum mukınin.

25.

Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) "dinlemez misiniz?" dedi.

قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ

Kale li men havlehu e la testemiun.

26.

Musa, "O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi.

قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ

Kale rabbukum ve rabbu abaikumul evvelin.

27.

Firavun, "Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir" dedi.

قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ

Kale inne resulekumullezi ursile ileykum le mecnun.

28.

Musa, "O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir" dedi.

قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ

Kale rabbul meşrıkı vel magribi ve ma beynehuma, in kuntum ta'kılun.

29.

Firavun, "Eğer benden başka bir ilah edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim."

قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ

Kale leinittehazte ilahen gayri le ec'alenneke minel mescunin.

30.

Musa, "Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?" dedi.

قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُّبِينٍ

Kale e ve lev ci'tuke bi şey'in mubin.

31.

Firavun, "Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu," dedi.

قَالَ فَأْتِ بِهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

Kale fe'ti bihi in kunte mines sadikin.

32.

Bunun üzerine Musa, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.

فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ

Fe elka asahu fe iza hiye su'banun mubin.

33.

Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.

وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ

Ve nezea yedehu fe iza hiye beydau lin nazırin.

34.

Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, "Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır" dedi.

قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ

Kale lil melei havlehu inne haza le sahırun alim.

35.

"Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?"

يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ

Yuridu en yuhricekum min ardıkum bi sıhrihi fe maza te'murun.

36.

Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder."

قَالُوا أَرْجِهِ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ

Kalu ercih ve ehahu veb'as fil medaini haşirin.

37.

"Sana bütün usta sihirbazları getirsinler."

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ

Ye'tuke bi kulli sehharin alim.

38.

Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler.

فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ

Fe cumias seharatu li mikati yevmin ma'lum.

39.

İnsanlara da "Siz de toplanır mısınız?" denildi.

وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ

Ve kile lin nasi hel entum muctemiun.

40.

"Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız" (dediler.)

لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِن كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ

Leallena nettebius seharate in kanu humul galibin.

41.

Sihirbazlar gelince, Firavun'a, "Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükafat var mı?" dediler.

فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ

Fe lemma caes seharatu kalu li fir'avne e inne lena le ecran in kunna nahnul galibin.

42.

Firavun, "Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız" dedi.

قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ الْمُقَرَّبِينَ

Kale neam ve innekum izen le minel mukarrabin.

43.

Musa onlara, "Hadi ortaya atacağınız şeyi atın" dedi.

قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ

Kale lehum musa elku ma entum mulkun.

44.

Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz" dediler.

فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ

Fe elkav hıbalehum ve ısıyyehum ve kalu bi izzeti fir'avne inna le nahnul galibun.

45.

Musa da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor.

فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ

Fe elka musa asahu fe iza hiye telkafu ma ye'fikun.

46.

Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ

Fe ulkıyes seharatu sacidin.

47.

"Alemlerin Rabbine inandık" dediler.

قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ

Kalu amenna bi rabbil alemin.

48.

"Musa'nın ve Harun'un Rabbi'ne."

رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ

Rabbi musa ve harun.

49.

Firavun, "Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım" dedi.

قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ

Kale amentum lehu kable en azene lekum, innehu le kebirukumullezi allemekumus sıhr, fe le sevfe ta'lemun, le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hılafin ve le usallibennekum ecmain.

50.

Sihirbazlar şöyle dediler: "Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz."

قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ

Kalu la dayra inna ila rabbina munkalibun.

51.

"(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."

إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ

İnna natmeu en yagfira lena rabbuna hatayana en kunna evvelel mu'minin.

52.

Biz Musa'ya, "Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz" diye vahyettik.

وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ

Ve evhayna ila musa en esri bi ıbadi innekum muttebeun.

53.

Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.

فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ

Fe ersele fir'avnu fil medaini haşirin.

54.

Dedi ki, "Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur."

إِنَّ هَؤُلَاء لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ

İnne haulai le şirzimetun kalilun.

55.

"Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar."

وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ

Ve innehum lena le gaizun.

56.

"Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz."

وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ

Ve inna le cemiun hazirun.

57.

(57-58) Biz de Firavun'un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık.

فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Fe ahracnahum min cennatin ve uyun.

58.

(57-58) Biz de Firavun'un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık.

وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ

Ve kunuzin ve makamin kerim.

59.

İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık.

كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ

Kezalik, ve evresnaha beni israil.

60.

Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular.

فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ

Fe etbeuhum muşrikin.

61.

İki topluluk birbirini görünce Musa'nın arkadaşları, "Eyvah yakalandık" dediler.

فَلَمَّا تَرَاءى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ

Fe lemma terael cem'ani kale ashabu musa inna le mudrakun.

62.

Musa, "Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir" dedi.

قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ

Kale kella, inne maiye rabbi seyehdin.

63.

Bunun üzerine Musa'ya, "Asan ile denize vur" diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi.

فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ

Fe evhayna ila musa enıdrib bi asakel bahr, fenfeleka fe kane kullu firkın ket tavdil azim.

64.

Ötekileri de oraya yaklaştırdık.

وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ

Ve ezlefna semmel aharin.

65.

Musa'yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.

وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ

Ve enceyna musa ve men meahu ecmain.

66.

Sonra ötekileri suda boğduk.

ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ

Summe agraknel aharin.

67.

Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

İnne fi zalike le ayeh, ve ma kane ekseruhum mu'minin.

68.

Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Ve inne rabbeke le huvel azizur rahim.

69.

Ey Muhammed! Onlara İbrahim'in haberini de oku.

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ

Vetlu aleyhim nebee ibrahim.

70.

Hani o, babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" demişti.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ

İz kale li ebihi ve kavmihi ma ta'budun.

71.

"Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz" demişlerdi.

قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ

Kalu na'budu asnamen fe nezallu leha akifin.

72.

İbrahim, dedi ki: "Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?"

قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ

Kale hel yesmeunekum iz ted'un.

73.

"Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?"

أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ

Ev yenfeunekum ev yedurrun.

74.

"Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk" dediler.

قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ

Kalu bel vecedna abaena kezalike yef'alun.

75.

(75-76) İbrahim, şöyle dedi: "Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?"

قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ

Kale e fe raeytum ma kuntum ta'budun.

76.

(75-76) İbrahim, şöyle dedi: "Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?"

أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ

Entum ve abaukumul akdemun.

77.

"Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak alemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur."

فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ

Fe innehum aduvvun li illa rabbel alemin.

78.

"O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir."

الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ

Ellezi halakani fe huve yehdin.

79.

"O, bana yediren ve içirendir."

وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ

Vellezi huve yut'ımuni ve yeskin.

80.

"Hastalandığımda da O bana şifa verir."

وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ

Ve iza maridtu fe huve yeşfin.

81.

"O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır."

وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ

Vellezi yumituni summe yuhyin.

82.

"O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur."

وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ

Vellezi atmeu en yagfira li hatieti yevmed din.

83.

"Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat."

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ

Rabbi heb li hukmen ve elhıkni bis salihin.

84.

"Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl."

وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ

Vec'al li lisane sıdkın fil ahırin.

85.

"Beni Naim cennetinin varislerinden eyle."

وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ

Vec'alni min veraseti cennetin naim.

86.

"Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır."

وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ

Vagfir li ebi innehu kane mined dallin.

87.

"(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!"

وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ

Ve la tuhzini yevme yub'asun.

88.

"O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!"

يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ

Yevme la yenfau malun ve la benun.

89.

"Allah'a arınmış bir kalp ile gelen başka."

إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

İlla men etallahe bi kalbin selim.

90.

Cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.

وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ

Ve uzlifetil cennetu lil muttekin.

91.

(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilecek.

وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ

Ve burrizetil cahimu lil gavin.

92.

(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilecek.

وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ

Ve kile lehum eyne ma kuntum ta'budun.

93.

(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilecek.

مِن دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ

Min dunillah, hel yensurunekum ev yentesırun.

94.

(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis'in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.

فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ

Fe kubkıbu fiha hum vel gavun.

95.

(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis'in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.

وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ

Ve cunudu iblise ecmeun.

96.

Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler:

قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ

Kalu ve hum fiha yahtesımun.

97.

"Allah'a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz."

تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Tallahi in kunna le fi dalalin mubin.

98.

"Çünkü sizi, alemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk."

إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ

İz nusevvikum bi rabbil alemin.

99.

"Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı."

وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ

Ve ma edallena illel mucrimun.

100.

"İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok."

فَمَا لَنَا مِن شَافِعِينَ

Fe ma lena min şafiin.

101.

"Candan bir dostumuz da yok."

وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ

Ve la sadikın hamim.

102.

"Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak."

فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Fe lev enne lena kerraten fe nekune minel mu'minin.

103.

Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

İnne fi zalike le ayeh, ve ma kane ekseruhum mu'minin.

104.

Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Ve inne rabbeke le huvel azizur rahim.

105.

Nuh'un kavmi de Peygamberleri yalanladı.

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet kavmu nuhınil murselin.

106.

Hani kardeşleri Nuh, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ

İz kale lehum ehuhum nuhun e la tettekun.

107.

"Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

İnni lekum resulun emin.

108.

"Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Fettekullahe ve etiun.

109.

"Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve ma es'elukum aleyhi min ecr, in ecriye illa ala rabbil alemin.

110.

"O halde, Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!"

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Fettekullahe ve etiun.

111.

Dediler ki: "Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?"

قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ

Kalu e nu'minu leke vettebeakel erzelun.

112.

Nuh, şöyle dedi: "Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?"

قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Kale ve ma ilmi bima kanu ya'melun.

113.

"Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!"

إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ

İn hısabuhum illa ala rabbi lev teş'urun.

114.

"Ben inananları kovacak değilim."

وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ

Ve ma ene bi taridil mu'minin.

115.

"Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

İn ene illa nezirun mubin.

116.

Dediler ki: "Ey Nuh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!"

قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ

Kalu le in lem tentehi ya nuhule tekunenne minel mercumin.

117.

Nuh, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı."

قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ

Kale rabbi inne kavmi kezzebun.

118.

"Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar."

فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِي مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Feftah beyni ve beynehum fethan ve neccini ve men maiye minel mu'minin.

119.

Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık.

فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

Fe enceynahu ve men meahu fil fulkil meşhun.

120.

Sonra da geride kalanları suda boğduk.

ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ

Summe agrakna ba'dul bakin.

121.

Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

İnne fi zalike le ayeh, ve ma kane ekseruhum mu'minin.

122.

Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Ve inne rabbeke le huvel azizur rahim.

123.

Ad kavmi de peygamberleri yalanladı.

كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet adunil murselin.

124.

Hani kardeşleri Hud, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ

İz kale lehum ehuhum hudun e la tettekun.

125.

"Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

İnni lekum resulun emin.

126.

"Öyle ise Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Fettekullahe ve etiun.

127.

"Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve ma es'elukum aleyhi min ecr, in ecriye illa ala rabbil alemin.

128.

"Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?"

أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ

E tebnune bi kulli riın ayeten ta'besun.

129.

"İçlerinde ebedi yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?"

وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ

Ve tettehızune mesania leallekum tahludun.

130.

"Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız."

وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ

Ve iza betaştum betaştum cebbarin.

131.

"Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Fettekullahe ve etiun.

132.

(132-134) "Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah'a karşı gelmekten sakının."

وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ

Vettekullezi emeddekum bima ta'lemun.

133.

(132-134) "Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah'a karşı gelmekten sakının."

أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ

Emeddekum bi en'amin ve benin.

134.

(132-134) "Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah'a karşı gelmekten sakının."

وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Ve cennatin ve uyun.

135.

"Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum."

إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

İnni ehafu aleykum azabe yevmin azim.

136.

Dediler ki: "Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir."

قَالُوا سَوَاء عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ

Kalu sevaun aleyna e vaazte em lem tekun minel vaızin.

137.

"Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir."

إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ

İn haza illa hulukul evvelin.

138.

"Biz azaba uğratılacak da değiliz."

وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ

Ve ma nahnu bi muazzebin.

139.

Böylece onlar Hud'u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helak ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.

فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

Fe kezzebuhu fe ehleknahum, inne fi zalike le ayeh, ve ma kane ekseruhum mu'minin.

140.

Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Ve inne rabbeke le huvel azizur rahim.

141.

Semud kavmi de Peygamberleri yalanladı.

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet semudul murselin.

142.

Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ

İz kale lehum ehuhum salihun e la tettekun.

143.

"Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

İnni lekum resulun emin.

144.

"Öyle ise Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!"

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Fettekullahe ve etiun.

145.

"Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve ma es'elukum aleyhi min ecr, in ecriye illa ala rabbil alemin.

146.

(146-148) "Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?"

أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ

E tutrakune fi ma hahuna aminin.

147.

(146-148) "Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?"

فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

Fi cennatin ve uyun.

148.

(146-148) "Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?"

وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ

Ve zuruın ve nahlin tal'uha hedim.

149.

"Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz."

وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ

Ve tenhıtune minel cibali buyuten farihin.

150.

"Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Fettekullahe ve etiun.

151.

(151-152) "Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin."

وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ

Ve la tutiu emral musrifin.

152.

(151-152) "Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin."

الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

Ellezine yufsidune fil ardı ve la yuslihun.

153.

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin."

قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ

Kalu innema ente minel musahharin.

154.

"Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir."

مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

Ma ente illa beşerun misluna, fe'ti bi ayetin in kunte mines sadikin.

155.

Salih, şöyle dedi: "İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır."

قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ

Kale hazihi nakatun leha şirbun ve lekum şirbu yevmin ma'lum.

156.

"Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar."

وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Ve la temessuha bi suin fe ye'huzekum azabu yevmin azim.

157.

Derken onu kestiler, fakat pişman oldular.

فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ

Fe akaruha fe asbahu nadimin.

158.

Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.

فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

Fe ehazehumul azab, inne fi zalike le ayeh, ve ma kane ekseruhum mu'minin.

159.

Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Ve inne rabbeke le huvel azizur rahim.

160.

Lut'un kavmi de peygamberleri yalanladı.

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebet kavmu lutınil murselin.

161.

Hani kardeşleri Lut, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ

İz kale lehum ehuhum lutun e la tettekun.

162.

"Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

İnni lekum resulun emin.

163.

"Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Fettekullahe ve etiun.

164.

"Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve ma es'elukum aleyhi min ecr, in ecriye illa ala rabbil alemin.

165.

(165-166) "Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz."

أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ

E te'tunez zukrane minel alemin.

166.

(165-166) "Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz."

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ

Ve tezerune ma halaka lekum rabbukum min ezvacikum, bel entum kavmun adun.

167.

Dediler ki: "Ey Lut! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!"

قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ

Kalu le in lem tentehi ya lutu le tekunenne minel muhracin.

168.

Lut, şöyle dedi: "Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım."

قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُم مِّنَ الْقَالِينَ

Kale inni li amelikum minel kalin.

169.

"Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar."

رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ

Rabbi neccini ve ehli mimma ya'melun.

170.

(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.

فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ

Fe necceynahu ve ehlehu ecmain.

171.

(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.

إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ

İlla acuzen fil gabirin.

172.

Sonra diğerlerini helak ettik.

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ

Summe demmernel aharin.

173.

Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi!

وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَاء مَطَرُ الْمُنذَرِينَ

Ve emtarna aleyhim matara, fe sae matarul munzerin.

174.

Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

İnne fi zalike le ayeh, ve ma kane ekseruhum mu'minin.

175.

Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Ve inne rabbeke le huvel azizur rahim.

176.

Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.

كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ

Kezzebe ashabul eyketil murselin.

177.

Hani Şu'ayb, onlara şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"

إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ

İz kale lehum şuaybun e la tettekun.

178.

"Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

İnni lekum resulun emin.

179.

Artık, Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Fettekullahe ve etiun.

180.

"Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve ma es'elukum aleyhi min ecr, in ecriye illa ala rabbil alemin.

181.

"Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın."

أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ

Evful keyle ve la tekunu minel muhsirin.

182.

"Doğru terazi ile tartın."

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ

Vezinu bil kıstasil mustekim.

183.

"İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

Ve la tebhasun nase eşyaehum ve la ta'sev fil ardı mufsidin.

184.

"Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının."

وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ

Vettekullezi halakakum vel cibilletel evvelin.

185.

Onlar şöyle dediler: "Sen ancak büyülenmişlerdensin."

قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ

Kalu innema ente minel musahharin.

186.

"Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz."

وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ

Ve ma ente illa beşerun misluna ve in nazunnuke le minel kazibin.

187.

"Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür."

فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

Fe eskıt aleyna kisefen mines semai in kunte mines sadıkin.

188.

Şu'ayb, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir" dedi.

قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ

Kale rabbi a'lemu bi ma ta'melun.

189.

Onlar Şu'ayb'ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi.

فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Fe kezzebuhu fe ehazehum azabu yevmiz zulleh, innehu kane azabe yevmin azim.

190.

Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

İnne fi zalike le ayeh, ve ma kane ekseruhum mu'minin.

191.

Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Ve inne rabbeke le huvel azizur rahim.

192.

Şüphesiz bu Kur'an, alemlerin Rabbi'nin indirmesidir.

وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve innehu le tenzilu rabbil alemin.

193.

(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.

نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ

Nezele bihir ruhul emin.

194.

(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.

عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ

Ala kalbike li tekune minel munzirin.

195.

(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.

بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ

Bi lisanin arabiyyin mubin.

196.

Şüphesiz bu (Kur'an'ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı.

وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ

Ve innehu lefi zuburil evvelin.

197.

İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?

أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاء بَنِي إِسْرَائِيلَ

E ve lem yekun lehum ayeten en ya'lemehu ulemau beni israil.

198.

(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ

Ve lev nezzelnahu ala ba'dıl a'cemin.

199.

(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.

فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ

Fe karaehu aleyhim ma kanu bihi mu'minin.

200.

İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) suçluların kalbine soktuk.

كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ

Kezalike seleknahu fi kulubil mucrimin.

201.

(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar.

لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ

La yu'minune bihi hatta yeravul azabel elim.

202.

(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar.

فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Fe ye'tiyehum bagteten ve hum la yeş'urun.

203.

(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar.

فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ

Fe yekulu hel nahnu munzarun.

204.

Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar?

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ

E fe bi azabina yesta'cilun.

205.

Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak,

أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ

E fe raeyte in metta'nahum sinin.

206.

Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (halleri nice olurdu?)

ثُمَّ جَاءهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ

Summe caehum ma kanu yuadun.

207.

(Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı.

مَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ

Ma agna anhum ma kanu yumetteun.

208.

Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helak etmedik.

وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ

Ve ma ehlekna min karyetin illa leha munzirun.

209.

Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.

ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ

Zikra, ve ma kunna zalimin.

210.

O Kur'an'ı şeytanlar indirmemiştir.

وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ

Ve ma tenezzelet bihiş şeyatin.

211.

Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez.

وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ

Ve ma yenbagi lehum ve ma yestetiun.

212.

Çünkü onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.

إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ

İnnehum anis sem'i le ma'zulun.

213.

Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ

Fe la ted'u meallahi ilahen ahara fe tekune minel muazzebin.

214.

(Önce) en yakın akrabanı uyar.

وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ

Ve enzir aşiretekel akrebin.

215.

Mü'minlerden sana uyanlara kanatlarını indir.

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Vahfıd cenahake li menittebeake minel mu'minin.

216.

Eğer sana karşı gelirlerse, "Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım" de.

فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ

Fe in asavke fe kul inni beriun mimma ta'melun.

217.

(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül et.

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ

Ve tevekkel alel azizir rahim.

218.

(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül et.

الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ

Ellezi yerake hine tekum.

219.

(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül et.

وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ

Ve tekallubeke fis sacidin.

220.

Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

İnnehu huves semiul alim.

221.

Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?

هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ

Hel unebbiukum ala men tenezzeluş şeyatin.

222.

Onlar, her günahkar yalancıya inerler.

تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ

Tenezzelu ala kulli effakin esim.

223.

Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır.

يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ

Yulkunes sem'a ve ekseruhum kazibun.

224.

Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar.

وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ

Veş şuarau yettebiuhumul gavun.

225.

(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.

أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ

E lem tera ennehum fi kulli vadin yehimun.

226.

(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.

وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ

Ve ennehum yekulune ma la yef'alun.

227.ayete git

Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah'ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ

İllellezine amenu ve amilus salihati ve zekerullahe kesiran ventesaru min ba'di ma zulimu, ve se ya'lemullezine zalemu eyye munkalebin yenkalibun.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı /&n

Facebook Yorumları