menu
YASİN SURESİ
YASİN SURESİ
Yasin süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Yasin Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 83 âyettir. Sûre, adını ilk âyeti oluşturan “Yâ-Sîn” harflerinden almıştır. Sûrede başlıca insanın ahlâkî sorumlulukları, vahiy, Hz. Peygamber’i yalanlayan Kureyş kabilesi, Antakya halkına gönderilen peygamberler, Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren deliller, öldükten sonra dirilme,hesap ve ceza konu edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Yasin Suresinin Nüzülü

 Mushaftaki sıralamada otuz altıncı, iniş sırasına göre kırk birinci sûredir. Cin sûresinden sonra, Furkan sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Yerinde açıklanacak bir sebeple 12. âyetin Medine’de indiğini ileri sürenler de olmuştur.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Yasinsuresinin Konusu

 Hz. Muhammed aleyhisselâmın hak peygamber olduğu ona indirilen Kur’an deliliyle desteklenerek açıklanır; başka peygamberlerin tevhid mücadelelerinden bir kesit verilerek bu uğurda büyük sıkıntılara katlanan Resûl-i Ekrem ve ona tâbi olanlar teselli edilir. Allah Teâlâ’nın birlik ve kudret delillerine ve evrendeki yaratılış sırlarına dikkat çekilerek öldükten sonra dirilme gerçeği ve bunun sonuçları üzerinde durulur. Râzî’nin belirttiği üzere bu sûrenin, İslâm inançlarının üç temel umdesinin (Allah’ın birliği, peygamberlik ve âhiret) en güçlü delillerle işlenmesine hasredildiği söylenebilir. Şöyle ki: 3. âyette –devamındaki delillerle teyit edilerek– peygamberlik müessesesi üzerinde durulmuş; müteakip âyetlerde Allah’ın birliği ve eşsiz gücü, öldükten sonra dirilmenin ve ilâhî huzurda yargılanmanın kaçınılmazlığı ortaya konmuş, son âyette de yine bu iki nokta (vahdâniyet ve haşir) özetlenmiştir. Kur’an’dan bu ölçüde de olsa nasibini alan kimse artık kalbinin payı olan imanı elde etmiş demektir ki bunun tezahürleri de diline ve davranışlarına yansıyacaktır (XXVI, 113).

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Yasin Suresinin Fazileti

 Hadis kaynaklarında Hz. Peygamber’den Yâsîn sûresinin faziletine dair nakledilmiş sözler yer alır. Bunlardan biri şöyledir: “Her şeyin bir kalbi vardır; Kur’an’ın kalbi de Yâsîn’dir” (Tirmizî, “Fezâilü’lKur’ân”, 7; Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 21; krş. Müsned, V, 26. Diğer bazı rivayetler için bk. Şevkânî, IV, 410-411). İbn Abbas’ın da –bu sûrenin son âyeti hakkında– “Yâsîn’in ve onu okumanın niçin bu kadar faziletli olduğunu bilmiyordum; meğer bu âyetten dolayı imiş” dediği nakledilir (Zemahşerî, III, 294-295). Hadislerin sıhhat durumu tartışmalı olmakla beraber, öteden beri İslâm âlimleri Resûlullah’ın bu sûreye özel bir ilgi gösterdiği kanaatini taşımışlar ve müslümanlar da Kur’an tilâvetinde ona ayrı bir yer vermişlerdir. Bu sebeple Yâsîn sûresi için özel tefsirler kaleme alınmıştır (Ölülere Yâsîn okunmasıyla ilgili hadiste “ölmek üzere olanlar”ın kastedildiği kanaati hâkim olmakla beraber, bunu öldükten sonra veya ölünün kabri başında okunacağı şeklinde anlayanlar da vardır, bk. Elmalılı, VI, 4004).

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Yasin Suresinin Özeti

15. Mekke'de nazil olmuş ve ana konusu tevhiddir. Ahiret ahvalinden çokça bahsedilir.Kuran'ın kalbidir.16. 1-13 ayetler arasında Kuran'ın Allah tarafından indirilmiş olduğu, bazı kafirlerin uyarılsada uyarılmasa da iman etmeyecekleri, ölüleri diriltecek olanın Allah olduğu vurgulanır.17. 14-27 ayetler arasında ise kendilerine üç tane elçi gelen ve üçünü de yalanlayan birşehirden bahsedilir. Bu şehirde sadece bir kişinin iman ettiği ve onun gelip halkına uyarılaryaptığı anlatılır. Ayetlerden anlaşıldığı üzere bu kişiyi de öldürüyorlar. Allah teâlâ da onucennete koyuyor. 

1. 28-50 ayetler arasında Kıyamet günü insanların yaptıkları amelleri görünce pişmanlıkduyacakları ve Allah teâlânın varlığının delilleri zikredilir. Üç tane ana delil zikredilir. Ölütoprağın hayat bulması ve onunla türlü türlü meyvelerin çıkması, gecenin gündüze girmesi,güneş ve ayın hareketleri ve Nuh'un gemisinden yeni bir hayatın doğması. Tüm bunlarAllah'ın varlığına işaret eder.2. 51-67 ayetler arasında kıyametin kopması, sura üfürülmesi, kabirlerden dirilme, kıyametkoptuktan sonra kimsenin haksızlığa uğramaması, cennet ehlinin nimetler içinde bir hayatsürmesi, günâhkârların cezalandırılacağı, hesap zamanı gelince ağızların susup bunun yerineellerin konuşması ve ayakların da şahitlik yapması gibi kıyamet ahvali anlatılır.3. 68-83 ayetler arasında yeniden dirilişin hak olduğu, bundan hiçbir şüphenin olmaması,putların fayda vermeyeceği, Allah'ın her şeye güç yetireceği ve dilediği herşeyin mutlakagerçekleşeği gibi konular anlatılır. Sûre Her şeyin yönetimi elinde olan Allah noksansıfatlardan münezzehtir, ayetiyle biter.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Yasin Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Ya Sin.

يس

Ya sin.

2.

(2-4) (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.

وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ

Vel kur'anil hakim.

3.

(2-4) (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ

İnneke leminel murselin.

4.

(2-4) (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.

عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

Ala sıratın mustekim.

5.

(5-6) Kur'an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

تَنزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ

Tenzilel azizir rahim.

6.

(5-6) Kur'an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

Li tunzire kavmen ma unzire abauhum fe hum gafilun.

7.

Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.

لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَى أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Lekad hakkal kavlu ala ekserihim fe hum la yu'minun.

8.

Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.

إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ

İnna cealna fi a'nakıhim aglalen fe hiye ilel ezkani fe hum mukmehun.

9.

Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.

وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ

Ve cealna min beyni eydihim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynahum fe hum la yubsırun.

10.

Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

وَسَوَاء عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

Ve sevaun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum la yu'minun.

11.

Sen ancak Zikr'e (Kur'an'a) uyanı ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükafatla müjdele.

إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ

İnnema tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmane bil gayb, fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerim.

12.

Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ

İnna nahnu nuhyil mevta ve nektubu ma kaddemu ve asarehum ve kulle şey'in ahsaynahu fi imamin mubin.

13.

(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.

وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءهَا الْمُرْسَلُونَ

Vadrıb lehum meselen ashabel karyeh, iz cae hel murselun.

14.

Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, "Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.

إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ

İz erselna ileyhimusneyni fe kezzebuhuma fe azzezna bi salisin fe kalu inna ileykum murselun.

15.

Onlar şöyle dediler: "Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahman, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."

قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمن مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ تَكْذِبُونَ

Kalu ma entum illa beşerun misluna ve ma enzeler rahmanu min şey'in in entum illa tekzibun.

16.

(Elçiler ise) şöyle dediler: "Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor."

قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ

Kalu rabbuna ya'lemu inna ileykum le murselun.

17.

"Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir."

وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ

Ve ma aleyna illel belagul mubin.

18.

Dediler ki: "Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur."

قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ

Kalu inna tetayyerna bi kum, le in lem tentehu le nercumennekum ve le yemessennekum minna azabun elim.

19.

Elçiler de, "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz" dediler.

قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِن ذُكِّرْتُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ

Kalu tairikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifun.

20.

Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun."

وَجَاء مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ

Ve cae min aksal medineti raculun yes'a kale ya kavmittebiul murselin.

21.

"Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir."

اتَّبِعُوا مَن لاَّ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ

İttebiu men la yes'elukum ecren ve hum muhtedun.

22.

"Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O'na döndürüleceksiniz."

وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ve ma liye la a'budullezi fatarani ve ileyhi turceun.

23.

"O'nu bırakıp da başka ilahlar mı edineyim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar."

أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ

E ettehızu min dunihi aliheten in yuridnir rahmanu bi durrin la tugni anni şefaatuhum şey'en ve la yunkızun.

24.

"O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum."

إِنِّي إِذًا لَّفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ

İnni izen le fi dalalin mubin.

25.

"Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!"

إِنِّي آمَنتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ

İnni amentu bi rabbikum fesmeun.

26.

(26-27) (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): "Cennete gir!" denildi. O da, "Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!" dedi.

قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ

Kiled hulil cenneh, kale ya leyte kavmi ya'lemun.

27.

(26-27) (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): "Cennete gir!" denildi. O da, "Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!" dedi.

بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ

Bima gafere li rabbi ve cealeni minel mukremin.

28.

Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِنْ جُندٍ مِّنَ السَّمَاء وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ

Ve ma enzelna ala kavmihi min ba'dihi min cundin mines semai ve ma kunna munzilin.

29.

Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.

إِن كَانَتْ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ

İn kanet illa sayhaten vahıdetenfe iza hum hamidun.

30.

Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.

يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون

Ya hasreten alel ıbad, ma ye'tihim min resulin illa kanu bihi yestehziun.

31.

Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?

أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنْ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لاَ يَرْجِعُونَ

E lem yerev kem ehlekna kablehum minel kuruni ennehum ileyhim la yerciun.

32.

Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.

وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ

Ve in kullun lemma cemiun ledeyna muhdarun.

33.

Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.

وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ

Ve ayetun lehumul ardul meyteh, ahyeynaha ve ahrecna minha habben fe minhu ye'kulun.

34.

(34-35) Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hala şükretmeyecekler mi?

وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنْ الْعُيُونِ

Ve cealna fiha cennatin min nahilin ve a'nabin ve feccerna fiha minel uyun.

35.

(34-35) Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hala şükretmeyecekler mi?

لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ أَفَلَا يَشْكُرُونَ

Li ye'kulu min semerihi ve ma amilethu eydihim, e fe la yeşkurun.

36.

Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.

سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ

Subhanellezi halakal ezvace kulleha mimma tunbitulardu ve min enfusihim ve mimma la ya'lemun.

37.

Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.

وَآيَةٌ لَّهُمْ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ

Ve ayetun lehumul leyl, neslehu minhun nehare fe iza hum muzlimun.

38.

Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah'ın takdiri (düzenlemesi)dir.

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ

Veş şemsu tecri li mustekarrin leha, zalike takdirul azizil alim.

39.

Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ

Vel kamere kaddernahu menazile hatta adekel urcunil kadim.

40.

Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

Leş şemsu yenbegi leha en tudrikel kamere ve lel leylu sabikun nehar, ve kullun fi felekin yesbehun.

41.

Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.

وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

Ve ayetun lehum enna hamelna zurriyyetehum fil fulkil meşhun.

42.

Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.

وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ

Ve halakna lehum min mislihi ma yerkebun.

43.

Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.

وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ

Ve in neşe' nugrıkhum fe la sariha lehum ve la hum yunkazun.

44.

Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.

إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ

İlla rahmeten minna ve metaan ila hin.

45.

Onlara, "Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin" denildiğinde yüz çevirirler.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Ve iza kile lehumutteku ma beyne eydikum ve ma halfekum leallekum turhamun.

46.

Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.

وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ

Ve ma te'tihim min ayetin min ayati rabbihim illa kanu anha mu'ridin.

47.

Onlara, "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın" denildiği zaman, inkar edenler iman edenlere, "Allah'ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz" derler.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمْ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاء اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Ve iza kile lehum enfiku mimma rezakakumullahu kalellezine keferu lillezine amenu e nut'imu men lev yeşaullahu at'ameh, in entum illa fi dalalin mubin.

48.

"Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?" diyorlar.

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Ve yekulune meta hazel va'du in kuntum sadikin.

49.

Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.

مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ

Ma yenzurune illa sayhaten vahıdeten te'huzuhum ve hum yahıssımun.

50.

Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ

Fe la yestetiune tavsiyeten ve la ila ehlihim yerciun.

51.

Sura üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ

Ve nufiha fis suri fe iza hum minel ecdasi ila rabbihim yensilun.

52.

Şöyle derler: "Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman'ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler."

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Kalu ya veylena men beasena min merkadina, haza ma vaader rahmanuve sadakal murselun.

53.

Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.

إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ

İn kanet illa sayhaten vahıdeten fe iza hum cemiun ledeyna muhdarun.

54.

O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.

فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

Fel yevme la tuzlemu nefsun şey'en ve la tuczevne illa ma kuntum ta'melun.

55.

Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.

إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ

İnne ashabel cennetil yevme fi şugulin fakihun.

56.

Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.

هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ

Hum ve ezvacuhum fi zılalin alel eraiki muttekiun.

57.

Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.

لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ

Lehum fiha fakihetun ve lehum ma yeddeun.

58.

Çok merhametli olan Rab'den bir söz olarak (kendilerine) "Selam" (vardır).

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ

Selamun kavlen min rabbin rahim.

59.

(Allah, şöyle der:) "Ey suçlular! Ayrılın bu gün!"

وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ

Vemtazul yevme eyyuhel mucrimun.

60.

(60-61) "Ey Ademoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?"

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ

E lem a'had ileykum ya beni ademe en la ta'buduş şeytan, innehu lekum aduvvun mubin.

61.

(60-61) "Ey Ademoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?"

وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

Ve eni'buduni, haza sıratun mustekim.

62.

"Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?"

وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

Ve lekad edalle minkum cibillen kesira, e fe lem tekunu ta'kılun.

63.

"İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir."

هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ

Hazihi cehennemulleti kuntum tuadun.

64.

"İnkar ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!"

اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ

Islevhel yevme bima kuntum tekfurun.

65.

O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

El yevme nahtimu ala efvahihim ve tukellimuna eydihim ve teşhedu erculuhum bima kanu yeksibun.

66.

Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu halde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!

وَلَوْ نَشَاء لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّى يُبْصِرُونَ

Ve lev neşau le tamesna ala a'yunihim festebekus sırata fe enna yubsırun.

67.

Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.

وَلَوْ نَشَاء لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ

Ve lev neşau le mesahnahum ala mekanetihim fe mastetau mudiyyen ve la yerciun.

68.

Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hala düşünmeyecekler mi?

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ

Ve men nuammirhu nunekkishu fil halk, e fe la ya'kılun.

69.

Biz, o Peygamber'e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ

Ve ma allemnahuş şi're ve ma yenbagi leh, in huve illa zikrun ve kur'anun mubin.

70.

(Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kafirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur'an'ı indirdik.

لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ

Li yunzire men kane hayyen ve yehıkkal kavlu alel kafirin.

71.

Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ

E ve lem yerev enna halakna lehum mimma amilet eydina en'amen fe hum leha malikun.

72.

Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.

وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ

Ve zellelnaha lehum fe minha rakubuhum ve minha ye'kulun.

73.

Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hala şükretmeyecekler mi?

وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ أَفَلَا يَشْكُرُونَ

Ve lehum fiha menafiu ve meşarib, e fe la yeşkurun.

74.

Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'ı bırakıp da ilahlar edindiler.

وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ

Vettehazu min dunillahi aliheten leallehum yunsarun.

75.

Onlar, ilahlar için (hizmete) hazır asker oldukları halde, ilahlar onlara yardım edemezler.

لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ

La yestetiune nasrahum ve hum lehum cundun muhdarun.

76.

(Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.

فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ

Fe la yahzunke kavluhum, inna na'lemu ma yusirrune ve ma yu'linun.

77.

İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.

أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ

E ve lem yerel insanu enna halaknahu min nutfetin fe iza huve hasimun mubin.

78.

Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: "Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?"

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ

Ve darebe lena meselen ve nesiye halkah, kale men yuhyil izame ve hiye remim.

79.

De ki: "Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir."

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ

Kul yuhyihellezi enşeeha evvele merreh, ve huve bi kulli halkın alim.

80.

O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.

الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ

Ellezi ceale lekum mineş şeceril ahdarinaren fe iza entum minhu tukıdun.

81.

Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.

أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ

E ve leysellezi halakas semavati vel arda bi kadirin ala en yahluka mislehum, bela ve huvel hallakul alim.

82.ayete git

Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

İnnema emruhu iza erade şey'en en yekule lehu kun fe yekun.

83.

Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah'ın şanı yücedir! Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.

فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Fe subhanellezi bi yedihi melekutu kulli şey'in ve ileyhi turceun.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları