menu
ALLAH'TAN BAŞKA TAPINILAN VARLIK: TAĞUT
ALLAH'TAN BAŞKA TAPINILAN VARLIK: TAĞUT
Haftanın Vaazı.. 04.08.2023 tarihli; "Allah'tan Başka Tapınılan Varlık: Tağut" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir.

Allah'tan Başka Tapınılan Varlık: Tağut

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ

الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ

Sahte tanrılara kulluk etmekten kaçınan, yüzünü ve özünü Allah’a çevirenlere müjdeler olsun. Söylenenleri dinleyip de en güzeline uyan kullarımı müjdele! İşte Allah’ın doğru yolu buldurduğu kimseler onlardır, asıl akıl iz‘an sahipleri de onlardır. (Zümer, 17)


Allah, Kur’an’ı Kerim’de tevhidi de şirki de anlatmıştır.

Tağutu da anlatmıştır. Ahireti de anlatmıştır.

Mümini de anlatmıştır. Münafığı da….

Tağut kavramı İslam akidesinin yani لااله الاالله cümlesinin La İlahe kısmının tefsiridir.

Gündelik hayatında defalarca La ilahe illallah cümlesini söylediği halde maalesef neleri reddetmesi ve neleri kabul etmesi gerektiğini bilmeyen Müslüman toplumlar meydana gelmiştir. Bu topluluklar müslüman olduğunu iddia etmekle birlikte La ilahe illallah sözünün anlamını bilmemektedirler. Çünkü onlar maksadın La ilahe illallah’ın anlamını bilmeksizin sadece harflerini telaffuz etmekten ibaret olduğunu sanırlar.

Kimileri de La ilahe illallah’ı ‘Allah’tan başka mabud yoktur’ diye açıklamaktadırlar. Bu tanım zahiri esas alınarak doğru kabul edilemez. Çünkü Allah’tan başka kendilerine ibadet edilen çok sayıda tağut, sahte ve bâtıl ilahlar vardır. Bu kimseler 1400 sene önceki cahiliye insanından daha bilgisizdirler. Çünkü onların bu kelimenin anlamına dair bildiklerini günümüz insanları maalesef bilmemektedirler.

Allah Azze ve Celle’nin yaratıcı olduğunu, rızkı verdiğini dünün Mekke müşrikleri de biliyordu. Ama sadece biliyor olmaları onları İslam dinine sokmamış, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in davet ettiği İslam ile müşerref olamamışlardı. Rabbimiz müşriklerin kendisini yaratıcı ve rızık veren olduğunu kabul ettiklerini şu ayetlerde açıklamıştır. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur;

(Rasûlüm!) De ki: -Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? "Allah" diyecekler. De ki: Öyleyse (O'na âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?” (Yûnus Suresi / 31. Ayet)

Andolsun ki onlara: -Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?- diye sorsan, mutlaka, -Allah- derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar? (Ankebût Suresi / 61. Ayet)

Evet bugün de müslüman (!) olduğunu iddia eden insanları kelime-i tevhidin manasını sadece “Allah’tan başka yaratıcı yoktur, rızık veren, öldüren, dirilten O’dur” şeklinde bilmektedirler. Her ne kadar Allah Azze ve Celle bu vasıflara sahip olsa da La ilahe illallah’ın ifade ettiği manayı ortaya koyma açısından bu tanım eksiktir. Zira bu kelimeden kastedilen hakiki mana önceki saymış olduğumuz anlamlarla birlikte Allah’ın gerçek mabud olduğuna, kayıtsız şartsız itaat edilecek merciinin, fayda ve zarar verenin O olduğuna, kanun koymaya, idare etmeye, emretme ve nehyetme yetkisine sahip olmaya, yönetme yetkisini elinde bulundurmaya tek hak sahibinin O olduğuna inanmaktır.

Nasıl ki namazın şartı olan abdest olmadan namaz olmuyorsa, aynı şekilde dine girebilmenin ilk şartı olan Allah’tan başka bütün ilahları ve tağutu inkar olmadan da dine giriş gerçekleşemez.

İmanın ilk şartı tüm tağutları, ilahları reddedip Allah’a inanmaktır. Önce Allah’ın dışındaki her şeyi ret edeceksin. Şeytanı, putları, put yerine koyduğun her şeyi, seni Allah yolundan alıkoyan ve engelleyen her şeyi ve herkesi. Allah’ı tek hüküm sahibi kabul etmeden iman gerçekleşmiş olmaz.

Temizlik imanın yarısıdır” hadisini, manen kalbimizi ve benliğimizi tüm tağutlardan, şirkten, nifaktan temiz tutmak şeklinde de anlayabiliriz. Kalbi temizlik olmadan imandan söz edemeyiz.

Tağut kelimesi sözlükte “azmak, sınırı aşmak” anlamındaki tuğvân (tuğyân) kökünden türeyen bir isim/sıfattır. Tağut aşırı derecede azgın ve mütecavizdir. Bundan hareketle Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıran her varlık, put, şeytan, kâhin ve sihirbaz tâgūtun kapsamı içinde yer almıştır.

Kur’an-ı Kerîm’de tuğyan kavramı otuz dokuz yerde geçer. Tağut ismi sekiz ayette yer alır.

İmam-ı Kurtubî: “Tağut, put ve şeytan demektir”. Enes bin Malik, “Tağut, Allah’u Teâlâ’dan başka, kendisine ibadet edilen her şeydir”; Hz. Ömer: “Tağut, şeytandır”; el-Cevherî: “Tağut, kâhin, şeytan veya sapıklıkta başı çeken kimsedir” demişlerdir. (Cami-ul-ahkâm)

Tağut, İslami terminolojide "ölçüyü aşmak" anlamına gelir ve Allah'tan başka bir ibadet odağını ifade eder.

Tağut, insanları Allah'a ulaşmalarının önünde duran engel ve mani olarak da tanımlanabilir. Her insanın tağutu farklı olabilir. Örneğin, mal veya başka bir şey insanlar için tağut olabilir.

Tağut, İslam'da dinden çıkarıcı unsurlardan biridir. İnsanları Allah'ın yolundan saptırıp başka bir şeye kulluk etmeye yönlendirir.

Allah’ın yolundan engelleyen her şey tağuttur. Allah’ın diniyle savaşanlar, Allah’ın dinini tahrif edip doğruları yanlışlarla tebdil edenler, Allah’ın yolundan, sıratı müstakimden çıkmış olanlar manasında tağutturlar. Bu manada baş tağut şeytandır.

Tağut, hakka, hakikate ve imana karşı gelen, Allah Teâlâ’nın kulları için çizdiği nizamı ve sınırları aşan her şeyi kapsar. İman eden bir insanın kalbinde Allah sevgisi ile tağut sevgisi asla bir arada bulunmaz. Tağutu inkâr etmeden iman tam olamaz. Tevhidin ilk cümlesi tağutu inkâr etmektir.

Naziat suresinin 37. ayetinde, فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ ﴿٣٧﴾ وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ ﴿٣٨﴾ tuğyan eden yani azgınlaşan, haddini aşan ve dünya hayatını (ahirete) tercih eden kişiye dikkat çekilmektedir: Yani ayette geçici/maddi olanı yüceltip, Allah’a ait olan hakikatleri geri plana itmek anlamında tağut kelimesinin fiil formu kullanılmıştır.

Hud suresi beni ihtiyarlattı” derken Rasulüllah’ın, bu ayeti kastetmiş olduğunu burada hatırlatalım. فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿١١٢﴾ ” (emrolunduğun üzere dosdoğru bir istikamet üzere ol!) buyrulurken emir kipinin tekil olarak sadece Rasulüllah’a seslenmesi, “ve-lâ tetğav” uyarısında ise çoğul olarak, müminleri de kapsamış olması, önemli bir ayrıntıdır. Bu ayetten çıkan bir netice de şudur ki, Allah’ın emrettiği şekilde, sırat-ı müstakimde dosdoğru bir istikamet üzere olmakla tuğyan/tâğutlaşma birbirinin zıddıdır. Biri varsa diğeri olmayacaktır. Öyleyse, sırat-ı müstakim üzere olanların tâğutlaşmayacağını söylemek gerekmektedir.

Tağut, insanları Allah'tan ve Allah'a kulluktan uzaklaştırarak, kendisine kulluğa davet eden her şeydir. Görüntüsü zaman ve mekâna göre değişebilir. İnsanların karşısına bazen bir put, bazen bir firavun, bazen bir din adamı, bazen bir tarikat, bazen bir ideoloji, bazen bir devlet olarak çıkabilir!.

Bütün peygamberler insanları tağuta kulluktan sakındırmak ve Allah'a kulluğa davet etmek için gönderilmiştir.

Tağutun insanları Allah'a kulluktan engellemesi iki türlüdür. Birincisinde zor ve baskı vardır. İnsanlara zor kullanılarak, işkence edilerek "Allah'a kulluk etmeyeceksiniz" denilir. Nitekim geçmiş tarihte bunun çok örnekleri vardır. Mesela ashab-ı uhdud, imanlarından dönmeyen bütün müminleri ateş çukurlarına atmıştır. Bu tağutun birinci yaklaşımıdır.

İkinci yaklaşımı ise birincisinden yumuşak ancak çok daha tehlikelidir. Tağut bu yaklaşımında insanlara zor ve baskı kullanarak "Allah'a kulluk yapmayacaksınız" demez. İnsanları namaz, oruç gibi Allah'a kullukla ilgili bazı ibadetlerden engellemez. İnsanlardan sadece bir isteği, bir beklentisi vardır; hem Allah'a, hem de kendisine kulluk yapmaları!!... Çünkü bunların akıl hocası olan şeytan çok iyi biliyor ki, Allah'la beraber başka bir şeye kulluk yapan bir insan, kesinlikle ve kesinlikle Allah'a kulluk yapmış olmaz.

Tağut kavramı Kur’an-ı Mübin’de Bakara suresinin 256-257. ayetlerinde tanımını bulmaktadır.

لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿٢٥٦﴾

اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟ ﴿٢٥٧﴾

Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddetip Allah’a iman ederse, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.”(Bakara, 256)

Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise sahte tanrılardır. Onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. İşte bunlar ateş ehlidirler. Bunlar orada devamlı kalıcıdırlar. (Bakara, 257)

Tağutu reddetmeden Allah’a inanmanın örneklerine daha fazla rastlanmaktadır. Esasen günümüzde de ‘İslam âlemi’ni ağırlıklı olarak bu insanlar oluşturmaktadır. Allah’a inanan ama dünyayı istila etmiş bulunan kâfir otoritelere karşı hiçbir tepkileri olmayan, bütün dünyaya hükmeden müstekbir sisteme karşı bir koyun kadar uysal ve mutî olan sözde ‘İslam ümmeti’, tağuta kızmak şöyle dursun maalesef onların yaptıklarına razı olmaktadır. 

Tağutu inkâr etmeden Allah’a iman etmek, deizme çok yakın durmaktadır. Halk tabiriyle, etliye-sütlüye karışmayan, hiçbir zorbayı, müstekbiri, ilahlığa kalkışan zalimi rahatsız etmeyen bir iman… Böyle bir imanın bütün tağutlar nazarında çok makbule geçeceği açıktır.

Bakara suresi 257. ayette ifade edildiği üzere Hz. Allah müminlerin velisidir, kâfirlerin velisi ise tağuttur. Allah müminleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmakta; tağut ise kâfirleri aydınlıktan karanlıklara sürüklemektedir. Tağutun insanları sürüklediği karanlıklar şirk, küfür, nifak, münker ve fahşadır. Allah ise bütün kullarını bu çirkinliklerden arındırmak, insana yakışan haysiyetli bir yaşam düzeyine yükseltmek için bütün zamanlarda elçileri vasıtasıyla davetler yapmıştır. Kullarını nura çağırmıştır.

Sahte tanrıları veli edinenlerin durumu, elde edecekleri, kazanacakları şeyler müminlerin aksinedir: Onların kazançları nur yerine zulmet, aydınlık yerine karanlık, huzur yerine huzursuzluk, akıl karışıklığı, sapıklık ve anarşidir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 407)

Nitekim Nisa süresinde şöyle vurgulanmaktadır.

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟ ﴿٧٦﴾

İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise bâtıl dava uğrunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphe yok ki şeytanın planı (tuzağı) daima zayıftır. ”(Nisa 4/76)

Bunu şöyle de anlamak mümkündür. İman edenlerin her türlü gayret, azim, çaba ve cehtleri Allah içindir. Allah yolunadır. Kâfirlerin her türlü gayret, azim, çaba ve cehtleri ise tağut içindir ve tağut yolunadır.

Dinin özü ve peygamberler gönderilmesinin ana gayesi tevhittir; kulluğun özü de Allah’ın birliği ilkesini zedeleyecek her türlü inanç, düşünce ve davranıştan titizlikle kaçınmaktır.

وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولاً اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللّٰهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُۜ فَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٣٦﴾

Andolsun ki biz, Allah’a kulluk edin ve tâğuttan sakının diye (emretmeleri için) her ümmete bir elçi gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, yalanlayanların sonu nasıl olmuştur.”(Nahl 16/36)

Allah’ın, peygamberler gönderdiği milletlerden kimi, peygamberlerinin kendilerine duyurduğu ilâhî hakikatler karşısında iyi niyetli ve ön yargısız tutumları sayesinde Allah’ın hidayetine mazhar olmuştur. Kimi de –bir kısım Mekke putperestlerinin yaptıkları gibi– daha baştan peygamber ve vahiy karşısında sergiledikleri inkârcı, inatçı ve uzlaşmaz tutumları yüzünden yanlış yolda kalmışlardır. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 396)

Ne zamanki Hz. Peygamber (sav) Mekke müşriklerinin putlarına karıştı, tıpkı diğer peygamberler gibi dünyalarına karıştı, ticaretlerine karıştı. Haksız kazanç elde etmelerine karşı çıktı. Şirke karşı tevhide çağırdı.

Ne zamanki sistemlerine, düzenlerine, çıkar çarklarına karşı tevhidi haykırdı, işte o zaman şehrin liderleri; toplumun sırtından nemalanan, şirk dini üzerinden zengin olan müşrikler karşı çıktılar. O zamana kadar peygamber kendi halinde yaşayan ve onların düzenlerine karışmayan birisiydi. Onlara göre kendilerine bir zararı yoktu.

Kur’an, tağutun huzurunda muhakeme olmak isteyenleri uyarır.

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَع۪يداً ﴿٦٠﴾

Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Onu tanımamaları kendilerine emredildiği halde tâgūtun önünde mahkemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları büsbütün saptırmanın yollarını arıyor.” (Nisa 4/60)

Allah’ın indirdiği kitaba sözde değil gerçekten iman edenler, tağutun yargılamasını talep edemezler. Bu talep şeytanın dalalete düşürmesinden başka bir şey değildir.

Nisa 59. ayette “Allah’a ve ahirete gerçekten iman edenlerin, anlaşmazlıkları Allah’a ve Resulüne götürecekleri” ifade buyurulmuştu. Bu ayette ise “inandım” dedikleri halde gerçekten inanmayanların (münafıklar) anlaşmazlık çıktığında nasıl hareket ettikleri anlatılıyor ve onların şahsında âdeta bir iman testi yapılıyor. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 89)

İbn-i Abbas (ra)’den rivayet edildiğine göre bir münafık ile bir yahudi kavga etmişlerdi. Yahudi mahkeme görmek için Rasulüllah’a (as), münafık ise yahudilerin başkanı Ka'b bin Eşref'e gitmeyi tercih etti. Bunun üzerine bu ayeti-i kerime nazil oldu.

Yukarıdaki ayete göre, müminler olarak Allah’ı tek hükmedici, Resulünü nihai otorite kabul etmemiz zaruridir. Tağut, İslam’ın dışındaki ideolojilerin yasalarıyla hükmeden tüm güç sahipleridir. Bu güç sahipleri bununla kalmamakta, müminleri bu küfür düzenlerine teslim olmaya davet etmektedirler. Allah’ı tek hâkim, Rasulü’nü nihai otorite tanımayan bütün ideolojiler tağutun ta kendisidir.

Her milletin tağutu; bilerek ve isteyerek Hz. Allah ve Resul'ünün emrinden başka neye ve kime uyuyorlarsa odur. Allah yolundan başka hangi yolu takip ediyorlarsa, tağut odur. Mümin olan Allah’ın hükmünden başka hiçbir hükmü kabul etmez.

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُب۪يناً ﴿٣٦﴾

"Allah ve Peygamber'i bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkekle mümin bir kadın için artık o işte kendi arzularına göre seçme hakkı yoktur. Allah'a ve Peygamber'ine başkaldırıp isyan eden kimse hiç şüphesiz ki apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüş olur." (Ahzâb,:36)

Küfrü tercih eden, küfür üzere hayatını devam ettiren, küfrün savunuculuğunu yapanların dostları ise şeytan ve şeytanlaşmış insanlardır.

Allah ve resulü bir şeyi emrettiklerinde, başka bir ifade ile Kur’an’dan ve Sünnetten, bir şeyi yapmanın veya yapmamanın gerekli olduğu hükmü anlaşıldıktan sonra artık müminlerin önündeki tek seçenek hükme uymaktır. Bunu bırakıp başka bir emri, isteği, arzuyu yerine getiremezler. (Kur’an Yolu Tefsiri)

Ayetten çıkan mana şudur:

Hiçbir Müslüman fert ve milletin, Allah-u Teâlâ'nın ve peygamberinin hüküm verdiği bir hususta kendi isteğine göre seçme hakkı yoktur. Müslüman kalmak, Müslümanca yaşamak ve Müslüman olarak ölmek isteyen bir kimse mutlaka Allah-u Teâlâ’nın ve Resul'ünün emir ve arzusuna boyun eğmek: "İşittim ve itaat ettim!" demek zorundadır. Boyun eğmeyi kabul etmezse, ne kadar Müslüman olduğunu iddia etse de boştur.

Nice Müslüman var ki, din işi ile dünya işini birbirinden ayırmıştır. Allah dinime karışsın. Namazını kılarım, orucumu tutarım, sadakamı da veririm. Ama Allah (c.c) dünya işime karışmasın. Ticaretime karışmasın. Aile hayatıma karışmasın. Evliliğime karışmasın. Bankadaki parama karışmasın. İşime karışmasın. Mirasıma karışmasın. Ona karışmasın. Buna karışmasın. Peki, neyine karışsın. Sadece ibadetlerine mi? Böylelikle kendisine göre bir Müslümanlık icat ediyor. İslam, insanın bu dünyada ki ilk nefesinden, vereceği son nefesine kadar, hatta ölümünden sonrasına dahi müdahale eder. Nasıl yaşaması, ne yapması gerektiğini ona öğretir.

Kur’an’da ve sünnette hayatın her alanını tanzim eden meseleler vardır. Bir Müslüman bunları gönül rahatlığı ile kabul etmezse iman etmiş olmaz. Kendini Müslüman zanneder ama İslam’la alakası kalmamıştır.

Allah’u Teâlâ, Kur’an’da, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerdir, zalimlerdir, fasıklardır buyurmuyor mu? Bir konuda Allah’ın hükmü varsa, ey Müslüman sen! Var ama şimdi zaman değişti diyebilir misin? Allah’ın hükmünü kabul edememezlik yapabilir misin? Biz Müslümanlar, Kur’an’a ve sünnete uyarız ve uymak zorundayız. Aksi düşünülemez.

Tağutu yani ilâhî hükümlerle çatışan nefsi, fertleri, düzenleri reddetmedikçe, hâkimiyetin yalnız Allah-u Teâlâ'ya ait olduğunu tasdik etmedikçe, Tevhid kulpuna yapışılamaz.

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ ﴿١٧﴾

"Tağuta tapmaktan kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde vardır. O halde kullarımı müjdele!" (Zümer: 17)

Ayetteki tağut, insanlar tarafından tapılan bâtıl tanrıları; Allah Teâlâ’ya isyan edilmesine sebep olan, görünür ve görünmez varlıkları; insanlık tarihi boyunca hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermeye çalışanları, bütün küfür ve ilhad faaliyetlerini ifade eden bir terim olarak kullanılır. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 608)

Mü'min, Allah'ın dinine aykırı olan bir işte ve anlayışta bulunamaz. Bu temel ilkemizdir.

Her daim Rabbinin rızasında gözün olsun

İnsanlara her zaman hikmetli sözün olsun 

Tevhitle arınmış, temiz bir kalp özün olsun

Baktığında arkana şirksiz bir gerin olsun

Ancak salih amel kurtarır haberin olsun

/Ahmet bal

Din, ibadet ve inanç hususunda hüküm yalnız Allah’a aittir. (Yusuf , 12/40) Bu konularda kendisinde helal ve haram koyma yetkisi gören kişi ya da kurum veya ideolojilerin hepsi birer tağuttur.

Kendi heva ve hevesine göre yaşayanlar da isyan manasında tağut kavramına dâhil olmuş olurlar. Dünyayı ahirete tercih edenler de bu kapsama girer.

Şeytanın görevi nedir? Allah yolundan alıkoymak değil mi? Amacına ulaşmak için her türlü yola başvurur mu? Öyleyse seni Allah yolundan çeviren her şey kelime manasına göre tağuttur.

Kişinin enesinden, nefsinden daha büyük tağut yoktur. İnsanın enesi, egosudur. Egosunu tatmin etmek için Allah’ın çizdiği sınırların dışına çıkması yani tuğyan etmesi yani haddi aşması anlamında kişiyi tağut yapar.

Tağut, Allah’ın emirlerini kendisi istemediği ve uygulamadığı gibi başkalarına da engel olan kimsedir. Allah’ın emir ve yasaklarına karşı tavır alan kişidir. Allah’ın yasaklarını hor gören kimseler de tağutturlar.

Tağut, Allah haşa bilmiyor, ben daha iyi bilirim, biz hükmümüzü daha iyi veririz, haşa Allah hüküm veremez demenin adıdır. Allah’ı işine karıştırmayanlar tağutturlar. Allah’ın verdiği hükümlere razı olmayan, hatta tahammül dahi edemeyen kimseler tağutturlar.

Tağutların en büyük özellikleri, haramları normal gibi göstermeleri, Allah’ın hükümlerini beğenmemeleridir. Hatta karşı olmalarıdır.

Şu ayeti kerime ile konuyu bağlamak istiyorum. أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? (Kıyâmet, 36)

İnsanı yaratan Allah elbette onun nasıl bir hayat yaşamasını da söylemiştir. Bunun için hükümler va’z etmiştir. Kanunlar koymuştur. İnsanı kendi başına bırakmamıştır.

Özellikle biz Müslümanların buna uyması gerekir. Hayat tarzımızı Kur’an’a ve sünnete göre belirlememiz ve çizmemiz gerekir.

İslam, insanın ana rahmine düşmesine, doğumuna, ölümüne hatta ölümden sonrasına da karışır.

İslam, Müslümanın yemesinden içmesine, eve giriş çıkışından elbise giymesine, oturması kalkmasından alışverişine kadar, parasına kadar, insanlarla diyaloğundan diğer canlılara karşı merhametli oluşuna kadar, adaletten ailevi meselelere oradan mirasa kadar karışır.

İslam hayatımızın her alanında vardır ve var olmalıdır. Müslüman İslami bir hayata razıdır. Bunun dışındaki hayatlara razı olmaz. Rabbim bizi İslami bir hayat yaşamayı nasip etsin.

VAAZI İNDİR

Şaban PEKER / Akyazı Vaizi

Facebook Yorumları