
okunma
Bir takva Göstergesi: Hal ve Kâl Birlikteliği
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ
Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir. ( Saff,2,3)
Kıymetli Müslümanlar!
Allah cc. Hazretleri bütün kainatı yoktan var etmiş ve yaratmış olduğu bu kainat içerisindeki her bir canlıya kendisini ifade edebilme özelliğini vermiştir.Bu mahlukat içerisinde ahseni takvim olarak yaratılan insan oğluna da meramını ifade edebileceği bir dil, bir konuşma üslubu ihsan eylemiştir. İnsanoğlu bu özelliğiyle düşündüğünü, aklından geçenleri ve yüreğinde hissettiklerini muhatabına diliyle kelimeler ve cümleler vasıtasıyla aktarmaktadır. Bu özellik Allah cc. tarafından sadece ahseni takvim üzere yaratılan insanoğluna bahşedilmiştir. Ama yüce Allah cc.insandan bu özelliği kullanırken kalbiyle dilinin birbiriyle uyum içinde olmasını , dilinin kalbini tasdik etmesini , ona aykırı olmamasını ve hatta diliyle söylediklerinin kalbindeki düşüncelerinin dışarıya yansıyan bir ayna mesabesinde olması gerektiğini bizlere bildirmiştir. yani insanın kal'i ( sözü ) , hal'ine (gönlüne ve davranışlarına ) mutabık olmalıdır. Sözü ayrı, davranışı ayrı olmamalıdır. Zira ikiyüzlü bir tutum yaratılmışların en şereflisi olan insana yakışmaz.
Sohbetimizin başında serlevha olarak zikrettiğimiz ayeti kerimede Yüce Rabbimiz iman edenlere yapamayacakları işleri söz vermemeleri gerektiği, bu şekilde söz verildiği zaman Allah cc. katında bunun mesuliyetinin büyük olduğu ve sözde durulmadığında Cenab-ı Hakkın o kişiye gazap edeceği , o kulundan razı olmayacağı açık, seçik bir şekilde ifade edilmiştir.
Ahlaki bir erdem olarak kabul edilen ' Sözünde durma' yı bir kaç başlık altında inceleyebiliriz:
1-) ALLAH'IN AHLAKI
Kıymetli kardeşlerim!
Alimlerimizin bizlere hayat düsturu olarak sundukları tavsiyelerinden biri de 'Allahın ahlakıyla ahlaklanmak'tır. Nasıl ki en güzel isimler Allaha aittir aynı zaman da en güzel sıfat ve özellikler de Yüce Allah'a aittir. Konumuzla alakalı olarak konuşursak Yüce Rabbimiz verdiği sözü yerine getirmede en başta gelen rehberimizdir. Alemlerin Rabbi Kur'anı kerimde kendisinden şöyle bahseder;
وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
"Allah, (onlara zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah, vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler." ( Er-Rum, 6 )
Nisa süresinin 122. ayetinde de iman edenlere vereceği mükafattan bahsederken şöyle buyurmuştur;
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا وَعْدَ اللّهِ حَقًّا وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ قِيلاً
"İman edip salih ameller işleyenleri de ebedi olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah'ınkinden daha doğru olan?" ( Nisa, 122 )
Canlarını ve mallarını Allah cc. uğrunda feda edenlere vereceği mükafattan bahsederken de verdiği sözü tutmada kendisinden daha vefalı kim olabilir ki diye de sormaktadır.
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أ وْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
" Şüphesiz Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kesin olarak va'detmiştir. Kimdir sözünü Allah'tan daha iyi yerine getiren? O halde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır." ( Tevbe, 111 )
Hz. Allah cc. göklerin ve yerlerin yaratılışından, gece ve gündüzün deveranından ibret alan akıl sahiplerini övdüğü Ali İmran süresinin son ayetlerinde o kimselerin ayakta, oturarak, yan üzere yatarken Allahı zikrettiklerini, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ettiklerini vurguladıktan sonra Ey Rabbimiz ( Rabbena ) nidasıyla başlayan dualarını aktarmıştır. Bu duaların sonunda kendilerinden övgüyle bahsedilen o akıl sahiplerinin Cenabı Hakkın verdiği sözden asla dönmeyeceğini ifade ettikleri şu cümlelerini görmekteyiz;
" Şüphesiz sen, va'dinden dönmezsin." إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ
İslam alimleri İmanı tarif ederken : Kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmektir dedikten sonra bir de bunlara organlarla eylem, yani amel etmeyi eklemişler hatta İmam Şafii bu üçünden biri eksik olursa o imanın makbul olmayacağını bildirmiştir.
En sahih hadis kitabının müellifi İmam Buhari hazretleri de " Binden fazla alimden yazdım. Ancak ben sadece iman söz ve ameldir diyen kişilerden yazdım. İman, sözdür diyenlerden yazmadım." buyurarak kalpteki imanın dile yansıması ve dil ile ifade edilen imanın hayatta tezahürlerinin de olması gerektiğini çok bariz bir şekilde ifade etmiştir. Yani Müslüman olduğunu dile getirdiği halde bunu davranışlarında göstermeyen kişi makbul bir Müslüman değildir.
2-) PEYGAMBERLERİN AHLAKI
Aziz müminler!
Bizlere üsvei hasene yani hayatımız boyunca örnek alacağımız en kıymetli ve en doğru insan olan Hz. Peygamber efendimiz yüce ahlakıyla o kadar çok temayüz etmişti ki daha elçi olarak gönderilmeden önce bile insanlar tarafından en güvenilir insan, özü sözü bir kimse olarak tanınıyor ve kendisine bu manada " EL-EMİN " deniliyordu. Sözünün eri olmakla bilinen Hz. Peygamberin hayatı bunun örnekleriyle doludur.
"Bir genç, peygamberliğinden önce Allah Rasûlü (asm) ile bir alışveriş yapmış, biraz beklerse hemen getireceğini vaadederek oradan ayrılmış, ama sözünü unutmuş. Üç gün sonra hatırlayıp konuştuğu yere geldiğinde, onu aynı yerde beklerken bulmuş. Allah Rasûlü (asm), bu yaptığı karşısında kendisine serzenişte bulunmayıp sadece: 'Ey delikanlı! Bana zahmet verdin, üç gündür burada seni bekliyorum.' demiştir." (bk. Ebu Davud, Edeb, 82, h. No: 4996) ( Burada Peygamberimizin aynı yerde üç gün beklemesini sözleşilen vakitlerde oraya gelip hazır bulunması ve sözünü tutması olarak anlamak en makul mana olarak görülmektedir. Yoksa hiç ayrılmadan orada üç gün beklemesi değil )
Ebu Süfyanın tanıklığı : Ebu Süfyan daha İslamiyeti kabul etmeden evvel ticaret maksadıyla Şam diyarına yolculuğa çıkmıştı. O arada Peygamberimizin İslama davet mektubu Roma imparatoru Heraklius'a Kudüste ulaşmıştı. Bu konuda bilgi almak için o anda henüz Gazzede olan Ebu Süfyanı Kudüse getirtip ona Hz. Peygamberle ilgili bir çok soru sormuştu. Bu konuşmayı aktaran Ebu Süfyan soruların birinde Heraklius bana:
“–Bu iddiâda bulunmazdan evvel, O’nu hiç yalancılıkla ithâm etmiş miydiniz?” dedi.
“–Hayır!” dedim.
“–Hiç sözünde durmadığı olur muydu?” dedi.
“–Hayır! Verdiği sözü tutar, ancak biz şimdi O’nunla bir müddet antlaşma hâlindeyiz. Bu müddet içerisinde ne yapacağını bilmiyoruz!” dedim. O’nu kötülemek için araya sokuşturacak bundan başka söz bulamadım!" itirafında bulunmuştur. Şu bir hakikattır ki, Allah rasülünün sözünün eri, ahdine sadık bir insan olduğunu düşmanları bile kabul etmek durumunda kalmışlardır.
Kıymetli kardeşlerim !
Hz. Peygamber Hudeybiyede Mekkeli müşrikler adına Süheyl bin Amr ile on yıllığına bir barış antlaşması imzalamak üzereydi. Bu antlaşmanın maddelerinin birinde Mekkeden Medineye sığınanların kabul edilmeyip tekrar Mekkeye iade edilmeleri gerektiği yazılıydı. Tam antlaşma imzalanacakken Süheyl bin Amr'ın Mekkede Müslüman olan oğlu Ebu Cendel ellerine prangalar vurulmuş olduğu halde çıkageldi ve Müslümanlardan kendisini korumalarını ve tekrar Mekkeye geri göndermemelerini istedi. Henüz antlaşma imzalanmamış olmasına rağmen Süheyl bin Amr Peygamberimizden yazılı olan antlaşmaya uymasını ve oğlu Ebu Cendeli kendisine teslim etmesini istedi. Rasüli Ekrem efendimiz çok zor bir durumda kalmıştı. Ama yine de verdiği sözü tuttu ve Ebu Cendeli babasına teslim etti. Bu durum ilk bakışta Müslümanları çok incitti ama bu durumun devamı Müminlerin lehine olarak sonuçlandı.
Benzer bir olay da yine Mekkede iman etmiş olan ve bundan dolayı da tutuklanan ve bir fırsatını bulup Medineye kaçan Ebu Basir ile ilgili cereyan etmiştir. O da Peygamber efendimize sığınmış, ancak antlaşma gereği onu geri göndermek durumunda olduğunu sevgili Peygamberimiz ona şu şekilde izah etmiştir: " Ey Ebu Basir! Bildiğin gibi biz bu kavme bir söz verdik. Dinimize göre bize , ahde vefasızlık yapmak yaraşmaz. " dedi ve onu teselli edip Yüce Allahın ona mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini belirtip onu da Mekkeli müşriklere teslim etti. Ebu Basir yolda yine bir fırsatını bulup müşriklerin elinden kurtuldu.
Bu örnekler gösteriyor ki insan acı da çekse, verdiği sözden dolayı zarar da etse yine de sözünü yere düşürmemeli ahdine vefa göstermeli, antlaşmalarına sadık olmalıdır.
Bununla birlikte Hz. Peygamberin, münafıkların üç özelliğinden biri olarak verilen sözü tutmamaları olduğunu söylemesi, üzerinde düşünülmesi gereken ehemmiyetli bir konudur.
Ashabı kiramdan Huzeyfe el-Yemani babası Huseyl ile birlikte Medineye Peygamberimizin ordusuna Bedir savaşına katılmak niyetiyle giderken yolda Kureyşli müşriklere yakalanmışlar ve kendilerinden Hz. Peygamberin yanında savaşa katılmayacaklarına dair Allah cc adına yemin ettirilip salıverilmişlerdi. Bu durumu Rasüli Ekrem efendimize anlattıklarında " Siz geri dönün. Biz onlara verdiğimiz sözü tutarız, onlar karşısında yardımı da Allah'tan dileriz" buyurdu. Bir kişiye bile ihtiyaç olduğu bir zamanda bile verilen sözü yerine getirmek için onları savaşa katmamıştır. İşte ahde vefa, işte örnek insan, örnek Peygamber..........
Nasıl ki Rasüli Ekrem efendimiz bize örnektir, aynı şekilde diğer Peygamberler de kendi kavimlerine aynı örnekliği göstermişlerdir. Hem Yüce Allaha hem de ümmetlerine verdikleri sözleri yerine getirmişlerdir. Kelamullah bu konuya şöyle işaret etmiştir ; وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
" Hani biz peygamberlerden sağlam söz almıştık. Senden, Nuh'tan, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa'dan da. Evet biz, onlardan sapa sağlam bir söz almıştık." ( Ahzab, 7 )
لِيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَن صِدْقِهِمْ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا
" (Allah, bunu) doğru kimseleri doğruluklarından hesaba çekmek için (yapmıştır.) Kafirlere de elem dolu bir azap hazırlamıştır." ( Ahzab, 8 )
İbrahim Aleyhisselam, Allahü Teâlâ bir oğul verirse, onu Allah için kurban edeceğini söyledi. Dileği hasıl olunca, sözünü yerine getirmesi rüyada kendisine bildirildi. Hazret-i İbrahim, sözünde durup oğlunu kurban etmek istedi. Cenab-ı Hak, (İbrahim, gerçekten rüyasına sadakat gösterdi. Elbette bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik. İhsan sahiplerini böyle mükafatlandırırız) buyurdu. ( Saffat, 102-107 )
Hazret-i İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile, Hazret-i İsmail’i kurban etmesi emredildiğinde evladı ile, ovaları kaplayan bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan edildi. Üç imtihanı da kazandı. Kur'an-ı kerimde, وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى
(Sözünün eri İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)
(Elbette İbrahim, sadık bir Peygamberdi.) [Meryem 41]
(İsmail, sözünde sadık resul bir Peygamberdi.) [Meryem 54]
Bu ayeti kerimeler ve daha nice ayetler bütün Enbiyanın ümmetlerine her konuda olduğu gibi sadakat ve ahde vefa konusunda da birer numunei imtisal ( örnek alınacak zatlar ) olduklarını anlatmaktadır.
3-) MÜMİNLERİN AHLAKI
Değerli kardeşlerim!
Hak Teala hazretleri İsra süresinin 34. ayetinde şöyle buyurmaktadır;
وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً
" Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur." ( İsra, 34 )
Kurtuluşa eren müminlerin özelliklerinden bahsettiği EL-MÜMİNUN süresinde de
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُون Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler." buyurmaktadır. (Müminun,8)
Allah rasülü efendimiz bir hadisi şerifinde ;
عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ أَنَّ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “اضْمَنُوا لِي سِتًّا مِنْ أَنْفُسِكُمْ، أَضْمَنْ لَكُمْ الْجَنَّةَ، اصْدُقُوا إِذَا
حَدَّثْتُمْ، وَأَوْفُوا إِذَا وَعَدْتُمْ، وَأَدُّوا إِذَا اؤْتُمِنْتُمْ، وَاحْفَظُوا فُرُوجَكُمْ، وَغُضُّوا أَبْصَارَكُمْ، وَكُفُّوا أَيْدِيَكُمْ.”
Ubâde b. Sâmit"ten nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Bana kendi adınıza altı şeyin güvencesini verin, ben de size cennetin güvencesini vereyim: Konuştuğunuzda doğru söyleyin, söz verdiğinizde sözünüzü tutun, size (bir şey) emanet edildiğinde ona riayet edin, iffetinizi koruyun, gözlerinizi (bakılması yasak olandan) sakının ve ellerinizi (haramdan) çekin. ” (HM23137 İbn Hanbel, V, 323) buyurarak cenneti garantilemek isteyen bir müminin sözünün eri bir kimse olması gerektiğini beyan etmiştir.
Verdiği söze sadık olmak bakımından en çok örnek alınması gereken ve Cenabı Hakkın mükafatına nail oldukları belirtilen gurup ise mücahidlerdir. Onlar hakkında Ahzab süresinde Rabbimiz bakın ne buyuruyor;
مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا
" Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir." ( Ahzab, 23 )
Aziz müminler!
Dini bilgilerini ve İslam ahlakını direkt olarak Hz. Peygamber efendimizden alan Ashabı kiram hazaratı da biz müminlerin örnek alması gereken en değerli insanlardır. Biz onlardan bir örnek anlatalım;
" Allah Resûlü"nün ashâbından Enes b. Nadr, Bedir Gazvesi"ne katılamamıştı. Buna çok üzülmüş, “Allah, Resûlullah"la birlikte bir savaşta bulunmamı nasip ederse, ne yapacağımı o görecektir.” diyerek duygularını ifade etmiş, ancak ileri gitmekten de çekinmişti. Aslında bu, Allah"a ve Allah adına verilmiş bir sözdü. Sonraki yıl Resûlullah"la birlikte Uhud Savaşı"na katıldı. Enes için, verdiği sözü tutmanın zamanıydı. Ayneyn Geçidi"nde konuşlandırılan okçuların yerlerini terk etmesi üzerine yaşanan kargaşada Resûlullah"ın öldüğü haberi yayıldı. Müslümanlar sağa sola kaçışmaya başladı. Bu kargaşa esnasında Enes, gözünü bile kırpmadan müşriklerin üzerine yürürken Sa"d b. Muâz ile karşılaştı. Sa"d, “Ey Ebû Amr! Nereye?” diye sorduğunda Enes"in cevabı, “Cennetin kokusu ne kadar hoş, Uhud"un gerisinden bu kokuyu alabiliyorum.” oldu. O, korkusuzca ilerlemeye devam etti, savaştı ve şehit oldu. Öyle ki vücudu seksenden fazla yara aldı. Şehitlerin kimliklerini belirleme çalışmasından sonra, kız kardeşi Rübeyyi", “Kardeşimi sadece parmak uçlarından tanıyabildim.” demişti.
Enes b. Nadr verdiği sözü tutmuştu." ( Hadislerle İslam, Cilt,3, sayfa 27 )
Bir de yaşadığımız asırdan bir örnek verelim; Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy ...
Mehmet Akif bir gün arkadaşlarından Eşref Edip’le öğle yemeğinde buluşmak için sözleşmişlerdi. Eşref Edip Vaniköy’de oturuyordu; kendisi Beylerbeyinde. Öğleden bir saat evvel oraya gidecekti. O gün öyle bir yağmur vardı ki, her taraf sel oldu. Eşref Edip, Mehmet Akif’in böyle bir yağmurda gelmeyeceğini düşünmüştü. Bu sebeple hizmetçiye döneceğini söyleyerek, evden çıkıp yakın bir komşuya gitti. Yağmur devam ediyordu. O evden çıktıktan bir süre sonra Mehmet Akif, o yağmura rağmen Eşref Edip’in evine gelmişti. Eşref Edip, evine döndüğünde onun geldiğini hizmetçiden öğrenmişti. Akif sırılsıklam bir halde olmasına rağmen içeriye girmemiş, ‘’selam söyle’’ diyerek yağmura aldırmadan gerisin geriye gitmişti. Eşref Edip ertesi gün kendisini bulmuş durumu anlatarak özür dilemek istemişti. Ama Mehmet Akif bu olaydan dolayı kırılmıştı. Ve Eşref Edip’e şu unutulmayacak cevabı veriyordu.
"— Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir."
İşte bu anlattıklarımız Peygamber ahlakıyla ahlaklanmış kişilerin hayat hikayelerinden birer örnektir.
4-) ŞEYTAN VE AVANELERİNİN AHLAKI
Kıymetli Müslümanlar!
Hallakı alem olan Yüce Allah cc.nun Yasin süresinin 60. ayetinde 'sizin apaçık bir düşmanınızdır' dediği İblis aleyhilla'ne, her zaman olduğu gibi verdiği sözde durmama konusunda da aynı ikiyüzlü karakteri sergilemektedir. Bedir savaşının anlatıldığı ENFAL süresinde şeytanın Mekkeli müşriklere yardım etme sözü verdiğini ve sözünden nasıl caydığını açıkça görmekteyiz. Ayeti kerimede;
وَإِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لاَ غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ وَإِنِّي جَارٌ لَّكُمْ فَلَمَّا تَرَاءتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلَى عَقِبَيْهِ وَقَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكُمْ إِنِّي أَرَى مَا لاَ تَرَوْنَ إِنِّيَ أَخَافُ اللّهَ وَاللّهُ شَدِيدُ الْعِقَا ب
" Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, "Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım." demişti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisingeriye dönüp, "Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah'tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır" demişti. " ( Enfal, 48 )
Yüce Allah cc. aynı manzaranın ahirette de meydana geleceğini ve İblis aleyhilla'ne'nin yine sözünü tutmayacağını ve onun vaatlerine güvenilmemesi gerektiğini bizlere şu ayette açıklamıştır;
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الأَمْرُ إِنَّ اللّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ إِلاَّ أَن دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي فَلاَ تَلُومُونِي وَلُومُواْ أَنفُسَكُم مَّا أَنَاْ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنتُمْ بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَآ أَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
" İş bitirilince şeytan da diyecek ki: "Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah'a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır." ( İbrahim, 22 )
Uhud savaşından bahsedilen kısımda Ali İmran süresinde şeytanın dostlarından olan münafıklar hakkında ......
. يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ
" Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir." ( Ali İmran, 167 )
buyrularak onların o kötü karakterinden söz edilmektedir.
Değerli kardeşlerim!
Kuranı kerimin 114 süresinden Kur'anın sıralamasına göre 63. süre MÜNAFİKUN süresidir. Bu sürede bu zümrenin karakteristik özelliklerinden bahsedilmektedir. Sürenin ilk ayeti şöyledir;
إِذَا جَاءكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ
" (Ey Muhammed!) Münafıklar sana geldiklerinde, "Senin, elbette Allah'ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz" derler. Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah, o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder." ( Münafikun, 1 )
Yüce Kuranda zaman zaman önceki ümmetlerden ve onların başlarına gelen felaketlerden söz edilir. Yunus aleyhisselamın halkı hariç toplu olarak hidayeti kabul eden bir topluluk çıkmamıştır. Ve sonları helak ile sonuçlanmıştır. Allah cc. o insanlardan bahsederken onların verdikleri sözleri yerine getirmediklerine vurgu yaparak şöyle buyurmuştur;
وَمَا وَجَدْنَا لأَكْثَرِهِم مِّنْ عَهْدٍ وَإِن وَجَدْنَا أَكْثَرَهُمْ لَفَاسِقِينَ
" Biz onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Ama gerçekten onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk." ( A'raf, 102 )
Hz. Musa aleyhisselamın Peygamber olarak gönderildiği ve kendilerine kutsal kitap olarak Tevrat'ın indirildiği Yahudiler de şeytanın izini takip etmiş ve verdikleri sözleri tutmamış, Mukaddes kitap Tevratla amel etmemişlerdir. Cuma süresinde onlardan şu şekilde bahsedilmiştir;
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
"Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini inkar eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." ( Cuma, 5 )
Yine aynı insanların yanlış tavırlarını şu ayeti kerime açık seçik bir şekilde anlatmaktadır;
أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
" Siz Kitab'ı (Tevrat'ı) okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?" ( Bakara, 44 )
"İnsanlar helak oldu ALİMLER hariç, Alimler de helak oldu ilmiyle amel edenler hariç.."
Hadisi şerif olup olmadığı konusunda üzerinde konuşulan bu cümlelerin bizlere mahza hakikati dile getirdiği ve amelsiz ilmin insanı kurtarmaya yetmeyeceği aşikar olarak anlaşılmaktadır.
5-) PEYGAMBERİMİZİN TAVSİYESİ ( SÖZÜNDE DURMA KONUSUNDA )
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ عَنِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “لاَ تُمَارِ أَخَاكَ وَلاَ تُمَازِحْهُ وَلاَ تَعِدْهُ مَوْعِدَةً فَتُخْلِفَه.”
İbn Abbâs"tan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinle (düşmanlığa varan) tartışmaya girme, onunla (kırıcı şekilde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme. ” (T1995 Tirmizî, Birr, 58)
Bu hadisi şerif bizlere herhangi bir konuda söz vereceğimiz zaman iyice düşünüp taşındıktan sonra vaatte bulunmamız gerektiğini hatırlatmaktadır.
Bir de söz verdiği halde elde olmayan sebeplerden ötürü sözünü yerine getiremeyenlerin durumu hakkında da peygamberimiz şöyle buyurmuştur; .........
عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْقَمَ عَنِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ:
“إِذَا وَعَدَ الرَّجُلُ أَخَاهُ وَمِنْ نِيَّتِهِ أَنْ يَفِيَ لَهُ فَلَمْ يَفِ وَلَمْ يَجِئْ لِلْمِيعَادِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ.”
Zeyd b. Erkam"dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kişi yerine getirme niyetiyle kardeşine bir söz verir, ancak onu yerine getiremez ve zamanında sözünü tutamazsa günahkâr olmaz. ” (D4995 Ebû Dâvûd, Edeb, 82)
6-) SÖZÜNDE DURMAYANLARA UYARI ( TEHDİT )
Muhterem kardeşlerim!
Sözünde durmak, ahdine vefa göstermek insani ve vicdani bir sorumluluktur. Yüce Allahın istediği de bir kulun bu şekilde davranmasıdır. Bu erdemli davranışı gösterenlere dünyada izzet ve şeref, ahirette ise büyük mükafatlar verecektir. Ancak davranışları ile sözleri uyumlu olmayan sahtekarlara da hem dünyada zillet, hem de ahirette elem verici bir azab tattıracaktır. Zira bu davranış imanla alakalıdır. Bu konuda şu hadisi şerif çok dikkat çekicidir;
عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ: مَا خَطَبَنَا نَبِيُّ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) إِلَّا قَالَ:
“لَا إِيمَانَ لِمَنْ لَا أَمَانَةَ لَهُ، وَلَا دِينَ لِمَنْ لَا عَهْدَ لَهُ.”
Enes b. Mâlik şöyle demiştir:
“Allah"ın Peygamberi (sav) bize hutbe verdiği zaman
mutlaka şöyle buyururdu:
"Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur;
ahde vefa göstermeyenin ise dini yoktur." ”
(HM12410 İbn Hanbel, III, 134)
Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü her vefasız kişinin arkasında bir bayrak bulunacak ve vefasızlığı ölçüsünde o bayrak yükseltilecektir. Bilin ki, vefasızlık açısından kamu yönecitisinden daha büyük vefasız yoktur." ( Müslim, Cihad 15-16 )
Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem , "Allah Teala şöyle buyurdu" demiştir:
"Ben kıyamet günü şu üç (grup) insanın düşmanıyım.
Benim adıma and içtikten sonra sözünden cayan kişi.
Hür bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kişi.
Ücretle bir işçi tutup işini gördüren ve işçinin ücretini vermeyen kişi."( Bühari, Büyu 106)
Müslümanın diğer bir Müslümana verdiği sözde durması istendiği gibi gayri Müslim bir kimseye de verdiği söze sadık olması beklenir. Çünkü sadakat kişilerin değişmesiyle değişecek bir tavır değildir. Bilakis insanda yerleşmiş bir olgunluk göstergesidir. Buna karşı zıt hareket edenlere Rahmet Peygamberi efendimiz tehdit dolu şu uyarıyı yapmıştır;
عَنْ أَبِى بَكْرَةَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “مَنْ قَتَلَ مُعَاهِدًا فِى غَيْرِ كُنْهِهِ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ.”
Ebû Bekre"nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim bir zimmiyi (antlaşmalı bir gayri müslim vatandaşı) antlaşmalıyken öldürürse Allah ona cenneti haram kılar. ” (D2760 Ebû Dâvûd, Cihâd, 153)
Değerli kardeşlerim!
Hz. Ebu Bekr efendimiz vefakar ve sözüne sadık bir insan olduğu için SIDDİK lakabını almıştır.
Ecdadımız sözünün eri adaletli insanlar oldukları için Kostantiniyyedeki Hristiyanlara "Kardinal serpuşu görmektense, Müslüman sarığı görmeyi tercih ederiz " sözünü söyletebilmişlerdir.
Söz ve onu söyleyebilme başlı başına bir sanat olmakla birlikte fiiliyata dökülememiş ve sosyal hayatta karşılığı olmayan sözlerin toplum nezdinde de pek bir kıymeti olmamaktadır. Söz'ü değerli kılan şey, onun hayata yansımalarıdır. Hal'e yansımayan Kal, amele dönüşmeyen kelam, meyve vermeyen bir ağaca benzer. Halbuki Yüce Allah cc. İbrahim süresinde .......
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاء
تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللّهُ الأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
" Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir." ( İbrahim, 24-25 )
Yüce Allah cc. bizleri sözlerine sadık, ahdlerine vefa gösteren salih kullarından eylesin. Günümüzü mübarek, dua ve niyazlarınızı makbul eylesin........AMİN.....
واخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين
Hazırlayan: Erol BEKCİ / Karasu Vaizi
Facebook Yorumları