menu
HACCI ANLAMAK..
HACCI ANLAMAK..
Haftanın Vaazı.. "Haccı Anlamak" konulu 08.07.2022 tarihli Cuma Vaazı sitemize eklenmiştir.

Haccı Anlamak..

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

“Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanımazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır.)” (Âl-i İmrân Sûresi, 97)

Aziz Kardeşlerim!

Hac, gücü yetenlere ömürlerinde bir defa yapmaları gereken farz-ı ayn olan bir ibadettir. Şartları taşıyan mü’minlerin ileride hastalık, savaş vb. gibi ne gibi hallerle karşılaşacaklarını bilmediklerinden dolayı, geciktirmeden bir an evvel hac yapmaya gayret etmeleri daha uygun olur. Hac, kişinin kendisinden Allah’a doğru diğer Müslümanlarla yaptığı bir yolculuk hareketidir. Hac gibi kişinin hem bedeni hem malı ve dolayısıyla bütün varlığı ile külli bir teslimiyet ortaya koyduğu başka bir ibadet yoktur. Hac, İslam binasının beş temel esasından biridir. Hac, Yüce Allah’ın (c.c.) davetine icabet edebilme bahtiyarlığına erip; O’nun evine misafir olmak ve kutsal beldelerini ziyaret edebilmektir. Hac, belirli fiilleri Allah rızası için yerine getirmek, Rabbimizin rızasını kazanmak için Kâbe’yi tavaf etmek, Arafat’ta vakfeye durmaktır. Mübarek bir yolculukla dünyanın dört bir yanından Mekke’ye gelen mü’minlerin, günde beş vakit yöneldikleri Kâbe’nin gölgesinde buluşmalarıdır. Hac, dış görünüşü itibariyle farklı sembolleri içeren fakat aslında mü’minin ruhi gelişimini tamamlayan ibadet şekilleridir.

Allah’ın evini ziyaret için yola çıkan bu müminlere Kur’an-ı Kerim’de şöyle seslenilir:

الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ

“Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara Suresi, 197)

Değerli Mü’minler!

Hac ibadeti, Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Her Peygamber’in şeriatında yer alan hac ibadeti, belli zaman içerisinde ve belirli mekânlarda ifa edilmektedir. Zaman içerisinde asli şeklinden uzaklaşan hac ibadeti Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından yeniden aslına döndürülmüştür. Bu konuda uygulamanın nasıl olması gerektiği ise Hz. Peygamber tarafından “Hacca dair uygulamalarınızı benden öğreniniz.” şeklinde ifade edilmiştir.

Hanefîlere göre haccın üç farzı vardır. Bunlar, ihrama girmek, Zilhicce’nin 9. günü Arafat vakfesinde bulunmak ve ziyaret tavafı yapmaktır. Zamanında Arafat’ta vakfe yapamayan kimse, o yıl hac yapma imkanını kaybetmiş olur. Haccın geçerli olması için ihrama girmek, Hacc’ı belirlenen zaman içinde yapmak ve Hac Menasiki’ni belirlenen mekanlarda yapmak gerekir.

Hanefî Mezhebine göre haccın farzı, bir şart ve iki rükünden oluşur. İhrama girmek şart; Arafat’ta vakfe ile Kabe’yi tavaf ise rükündür.

Hanefî mezhebine göre haccın başlıca vacipleri şunlardır:

1. Mikat sınırlarına gelmeden önce ihrama girmek.

2. Safâ ile Merve arasında sa’y etmek.

3. Müzdelife’de vakfede bulunmak.

4. Arefe günü akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife’de, yatsı namazının vaktinde cem ederek (birleştirerek) kılmak.

5. Cemrelere taş atmak (şeytan taşlamak).

6. İhramdan çıkmak için saçları tıraş etmek veya kısaltmak.

7. Vedâ tavafı yapmak. (Mekkeli olmayan veya Mekkeli hükmünde sayılmayanlar için)

İslam’da bedeni ibadetler içerisinde hac kadar sembollerle dolu başka bir ibadet yoktur. Namaz da birtakım şekil ve hareketlere sahip olması bakımından sembolik yönü bulunan bir ibadettir. Hac ise belli mekânlarda ancak her bir mekânda yapılan hareketler farklı olmak üzere icra ve ifa edilmektedir. Bu bakımdan hac neredeyse baştan sona her birinin farklı anlamları bulunan sembollerle yüklü bir ibadettir. İbadetlerde şekil ve semboller mükellefler açısından uygulama birliğini sağlaması bakımından son derece önemlidir. Ancak ibadet bilinci ve ruhu açısından esas önemli olan bu şekillerin anlamlarını kavramak ve ibadeti bu bilinçle yapmaktır. Bütün ibadetler gibi hac da ancak söz konusu sembollerin anlamlarının kavranıp ona göre ifa ve icra edilmesiyle hedefine ulaşacaktır. Bundan dolayı Kur’an ve sünnette yer alan hac ve umre ile ilgili bilgilerde ve kullanılan bazı ifade ve lafızlarda yer yer bu sembol ve şekillerin manalarına işaret edildiğini görmekteyiz. Dindarlık zihniyetinin gelişip yerleşmesi, hac ibadetinin içselleştirilmesi ve haccın hedefine ulaşması için söz konusu şekillerin manalarını, sır ve hikmetlerini önemseyen İslam alimleri konuyla ilgili birbirinden güzel açıklamalar yapmışlardır.

Muhterem Kardeşlerim!

Hacca Niçin Gitmeliyiz?

Bu kutsal yolculukta başta Allah’ın davetine uyup rızasını kazanmak ve şu maksatları da gerçekleştirebilmek için hacca gitmemiz gerekir:

1. Allah’ın, Hz. İbrahim’le başlattığı ilahi davetine icabet etmek için hacca gitmeliyiz. Zira Yüce Allah Kâbe’yi inşa ettirdiği ve ziyarete hazır hâle getirttiği Hz. İbrahim’e şöyle bir emir vermiştir:

وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ


“İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. (Hac Suresi, 28,29)

İşte bu davete muhatap olan mü’min, maddi imkânlarını da denkleştirerek kutsal hac yolculuğuna çıkar ve buraya geldiği zaman “Lebbeyk” diyerek yani “Emret Allah’ım Emret. Senin davetine icabet ettim, emrine amadeyim.” diyerek hac amellerini yapmaya başlar.

2. Allah’ın üzerimizde bulunan hakkını yerine getirebilmek için hacca gitmeliyiz. Çünkü hac, gücü yetenlere, Allah’ın bir emridir. Sahip olduğumuz her şeyi bize veren Yüce Allah, rahmet ve hidayet kaynağı olan Kabe’yi gidip hac ibadetini yerine getirmeyi bize emretmekte, bu emri dinlemeyip karşı gelenlere ise asla ihtiyacı olmadığını şu ayet-i kerimede bizlere bildirmektedir:

 إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke'de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ'be'dir. Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır.)” (Âl-i İmran Suresi, 96,97.)

3. Kutsal toprakların içinde yer alan Mescid-i Harâm yani Kâbe, Arafat, Mina, Mescid-i Nebevî gibi mübarek yerleri görmek ve oralarda duaların kabulü için Rabbimize yalvarmak için hacca gitmeliyiz. Çünkü bu mekanlarda pek çok peygamberin ve müminin duasına icabet edilmiştir. Peygamberler buralarda duaların kabul olması için Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunmuşlardır. Kendileri için faydalı olan şeyleri görmek, günahlardan ve manevi kirlerden temizlenmek, duaların kabul edilmesine vesile aramak ve kabul olmuş peygamber dualarıyla dua etmek için o mübarek mekanları ziyaret etmeliyiz. 

Hz. İbrahim Aleyhis Selam’ın bu kutsal mekânda yaptığı bir dua, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle geçmektedir:

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَن نَّعْبُدَ الأَصْنَامَ   رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ فَمَن تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي وَمَنْ عَصَانِي فَإِنَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ  رَّبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِن ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِندَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُواْ الصَّلاَةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِّنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُم مِّنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ  رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ وَمَا يَخْفَى عَلَى اللّهِ مِن شَيْءٍ فَي الأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء  الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاء  رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء  رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin. Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe'nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler. Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail'i ve İshak'ı veren Allah'a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir. Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle. Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim Suresi, 35-41)

4. Vahyin indiği, Rasullerin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhimüs Selam’ın Allah’ı zikrettiği mekânlarda ve zaman dilimlerinde Allah’ı anmak için hacca gitmeliyiz. Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor:

وَاذْكُرُواْ اللّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَى وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

“Sayılı günlerde Allah'ı anın (telbiye ve tekbir getirin). Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah'a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.” (Bakara Suresi, 203.)

5. Nefis muhasebesi yapmak ve sabır eğitimini tamamlamak için hacca gitmeliyiz. Hac esnasında müminler başta vatanından, ailesinden ayrılmak olmak üzere pek çok mahrumiyete katlanıp aynı zamanda kabul olunmuş bir hac için gayret gösterirken nefsin isteklerine karşı koymak gibi nice zorluk karşısında da sabır eğitiminden geçerek nefislerini terbiye etmiş olurlar. Hac esnasında hiçbir şeye zarar vermemek esas olduğundan, insanın çevresiyle ilişkisinde son derece dikkatli davranması gerektiği ortaya çıkar. Özellikle bitki ve hayvan türünden canlılara karşı gösterilmesi gereken özen, kişiye; başka zamanlarda kazanamayacağı ölçüde bir duyarlılık sağlar. Bunun yanında öfkelenmemek, kimseyi incitmemek, sabırlı ve güler yüzlü olmak gibi ahlakî davranışlar da haccı gereği gibi yerine getirenlerin elde edecekleri manevi kazançlar arasında yer alır.  Bu hedef Kur’an’da şu şekilde ifade edilmektedir: 

الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ

“Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara Suresi, 197.)

6. Rasûlullah’ın ahlakıyla ahlaklanmak, Onun yaşadığı topraklardaki mübarek sözlerini adeta Ondan duyar gibi olmak ve hatıralarını yâd edebilmek için hacca gitmeliyiz. Müslümanların tarihî malumat olarak okudukları mekânlar, hac esnasında ziyaret edilerek o çileler hatırlanır ve o duygular yeniden yaşanır, o müstesna hatıralar sebebiyle gözlerden yaşlar boşanır. Böylece Allah’ın Rasûlu’ne ve Onun Ashabı’na olan saygı, minnet ve hasret duyguları zirve yapar. Onların maddi ve manevi izleri takip edilmeye çalışılır.

7. Dünyanın dört bir tarafından Allah’ın evini ziyarete gelen milyonlarca Müslüman kardeşimizle bir arada olabilmek ve hep birlikte Allah’a ibadet edip ümmet olma şuuruna erebilmek için hacca gitmeliyiz. Mekke’ye varan hacı adayı, Kâbe etrafında, cins, ırk, renk, mevki, makam, zengin, fakir ayrımı olmadan omuz omuza saf tutan, tavaf eden, Arafat’ta dualarıyla Allah’a yönelen büyük kalabalık içerisinde kendisini bulur. Ayrıca hac ibadeti vesilesiyle dünyanın her tarafından Müslüman kardeşlerimiz o mübarek mekâna akın akın gelmekte ve müminlerin birbirlerini tanımasına ve kaynaşmasına vesile olmaktadır. Bu büyük buluşma adeta ümmetin birlik beraberlik ve güç gösterisi olmakta, kafirlere korku; mazlumlara ise cesaret ve umut vermektedir. Aynı zamanda bu vesileyle farklı coğrafyalardan gelen müminler, birbirlerinin hallerinden ve durumlarından haberdar olmaktadırlar. Özellikle günümüzdeki gibi medya araçlarının ve ulaşım imkanlarının olmadığı zamanlarda Müslümanlar birbirlerinin durumlarından hac vesilesiyle haberdar olmakta idiler.

8. İslam Tarihi’nin yerinde görülerek yeniden yaşanması için hacca gitmeliyiz. İslam için verilen mücadeleyi ve katlanılan fedakârlıkları yerinde görmek, cihad bilincini yenilemek için hacca gitmeliyiz. Hac esnasında ziyaret edilen bütün mekânlarda Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın izlerini görmek ve hissetmek mümkündür. Bedir, Uhud, Hayber, Hendek gibi mekânlar, Rasulüllah’ın ve Onun Güzide Ashabı’nın müşriklere karşı fiilî savaş yaptığı ve İslam’ın yerleşmesi için nice fedakârlık örneğinin yaşandığı kutsal mekânlardır. Her Müslüman, imandan sonra en faziletli ibadet sayılan namaz ibadeti için döndüğü kıblenin bulunduğu mübarek mekânı görmek, Hz. Muhammed aleyhisselam’ın yaşadığı topraklarda İslam uğruna verdiği mücadeleler başta olmak üzere geçmiş peygamberlerin hak din uğrunda verdikleri mücadeleleri hatırlamak, asırlar boyunca birçok müminin namaz, dua ve niyazlarına sahne olan manevi atmosferlerini yaşamak ve yâd etmek ister. Hac bu açıdan tarihin yeniden yaşanmasının ve mücerredin müşahhas hale gelmesinin vasıtası olmaktadır.

9. Ölüme hazırlık için hacca gitmeliyiz. İnsan, her fânî gibi mutlaka bir gün ölecek ve bu fânî âleme veda ederek sevdiklerinden ve malından ayrılacaktır. Ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz için de belki de bu ayrılık çok ani olacaktır. Hac ibadetinde de tıpkı ölümde olduğu gibi kişi vatanına, ailesine, malına ve alıştığı çevresine bir anda veda etmekte ve onlardan ayrılmaktadır. Bu anlamda hacca giden Mü’min, ihrama girerken büründüğü beyaz elbiseyle, kabre girerken bürüneceği kefenin benzerliğinin şuuru içerisinde sanki ölmüş gibi sahip olduğu her şeyden bir anda ayrılmakta ve yalın bir şekilde Rabb’i ile buluşmaktadır. Bu anlamda hacca giden kişi geçici bir süre içerisinde olsa da ölüm tecrübesini henüz hayatta yaşamış ve ölmeden önce ölüme hazırlık yapmış olmaktadır.

10. Allah’a olan teslimiyetimizi ortaya koyabilmek için hacca gitmeliyiz. Hac ibadeti, o yola gücü yetenler için Allah’ın emridir ve hem mali hem de bedeni yapılan bir ibadet olması, belirli bir mekâna ve zamana ait olması hasebiyle çeşitli zorluk ve meşakkat içermekte ve fedakârlık gerektirmektedir. Hac ibadeti yapacak kişi, vatanından ve sevdiklerinden ayrılmakta, belirli bir maddi külfete girmekte, milyonlarca Müslüman kardeşi ile birlikte ibadet etmenin verdiği manevi zevkin yanında izdiham sebebiyle belirli zorluklar da yaşayabilmektedir. Hacca gidecek kişi, Allah’ın emrini yerine getirebilmek için bütün bunları göze almakta ve “Lebbeyk, Emret Allah’ım huzuruna geldim” diyerek Allah’a olan teslimiyetini ortaya koymaktadır.

11. Mahşer ortamını dünyada yaşayabilmek için Hacca gitmeliyiz. Hacı olabilmek için Arefe günü Arafat’ta bulunmak gerektiğinden dolayı milyonlarca Müslüman ihram elbiseleriyle bir arada bulunmakta ve oradan önce Müzdelife’ye ardından da şeytan taşlamak için Mina’ya akın akın hareket etmektedirler. Daha sonrasında farz olan tavafı yerine getirebilmek için Kabe’ye gitmekte ve bu görüntü muazzam bir mahşer görüntüsü vermekte; sanki kıyamet kopmuş, insanlar yeniden dirilmiş ve mahşer meydanında toplanılmış hissini yaşatmakta adeta mahşerin bir ön provası olmaktadır.

12. Allah’ın misafirlerinden olabilmek için hacca gitmeliyiz. Hacca gidenler Allah’ın Evini ziyaret etmekte ve Allah’ın Misafirleri olmaktadırlar. Allah Teâlâ da Beytullah’ı ziyarete gelen misafirlerine değer vermekte, onlar için evinin temizlenmesini şu ayet-i kerimede emretmektedir.

وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَن لَّا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

Hani biz İbrahim'e, Kâbe'nin yerini, "Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle" diye belirlemiştik. (Hac Suresi, 26)

Rasûlullah Aleyhis Selam ise şöyle buyurmuştur: “Hac ve umre yapanlar, Allah’ın misafirleridir. O’ndan bir şey isterlerse onlara cevap verir. Af isterlerse onları affeder.” (İbn Mace, Menasik, 5.)

13. Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın şefaatine nail olabilmek için hacca gitmeliyiz. 

Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur.” (Dârekutnî, II, 278, H. No: 192; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, III, 490, H. No: 4159.),

Bir başka hadiste ise şöyle buyurulmuştur: “Kim, gönlünde beni ziyaretten başka bir düşünce olmaksızın beni ziyarete gelirse; kıyamet günü ona şefaatçi olmak, benim üzerimde bir hak olur.”  (Taberânî, Evsat, V, 275, H. No: 4542.)

14. Günahlardan temizlenmek için hacca gitmeliyiz. Hac yolculuğuna hazırlanan kişi bir taraftan gerekli hazırlıkları yaparken, diğer taraftan günahlarına tövbe eder, üzerinde kul hakkı varsa bunların sahipleriyle görüşüp helalleşir ve borçlarını öder. Eş, dost ve akrabaları ile vedalaşır, özellikle, sağ ise, anne-babasının rızasını alır. Haccın birçok faziletlerinden birisi de usûlune uygun şekilde hacceden kişinin günahlarının bağışlanmasıdır. Rabbimiz haccın bu gayesini anlatırken şöyle buyurmuştur:

لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَّعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ

Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah'ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin. Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.” (Hac Suresi, 28,29)

Peygamber Efendimiz, haccın bu faziletini şu hadislerinde dile getirmişlerdir:

 مَنْ حَجَّ لِلَّهِ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ رَجَعَ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ

Kim Allah için hacceder, çirkin söz ve günahlardan sakınırsa, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olarak döner.” (Buhârî, Hac, 4. II, 141.)

Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmuştur: “Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızasına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa (kul hakkı hariç) annesinden doğduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner.” (Buhari, Hac, 4; Müslim, Hac, 438; Nesai, Menasikü’l-hac, 4.)

15. Bizi cennete götürecek bir amel yapmak için hacca gitmeliyiz. Şartlarına ve adabına riayet edilerek yapılan bir haccın karşılığında kul, Cennet’i kazanır. Rasûlullah Aleyhisselam Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

الْعُمْرَةُ إِلَى الْعُمْرَةِ كَفَّارَةٌ لِمَا بَيْنَهُمَا وَالْحَجُّ الْمَبْرُورُ لَيْسَ لَهُ جَزَاءٌ إِلاَّ الْجَنَّةُ

Umre, diğer Umre’ye kadar yapılan günahların keffaretidir. Makbul bir Haccın karşılığı da Cennetten başka bir şey değildir.”  (Müslim, Hac, 437)

16. Varlığımıza şükretmek, maddi ve manevi zenginliğimizi artırmak için hacca gitmeliyiz. Hac, günahları giderdiği gibi fakirliği ve yoksulluğu da giderir, rızıkta bolluğa vesile olur, hacca giden zenginleşir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhis Selam şöyle buyurmuştur: “Hac ve umreyi birbirine ekleyin (peş peşe birlikte yapın); çünkü bunlar körüğün demir, altın ve gümüşteki kiri, pası gidermesi gibi, yoksulluğu ve günahları giderir. Makbul bir haccın karşılığı ancak cennettir.” (Tirmizî, “Hac”, 2: Nesâî, “Hac”, 6)

Değerli Kardeşlerim!

Mebrur Bir Hac

Mebrur bir hac yapabilmek için asgari şu beş şarta riayet etmek gerekir:

1.Hacca hâlis bir niyetle, sadece Allah için gidiyor olmak. Adeta Allah'ı ziyarete gidiyor gibi O'nun dışındaki her şeyi gönülden çıkarmak.

2.Temiz, helal bir para ile hacca gitmek.

3.Üzerindeki kul haklarını ödemek. Namaz ve oruç gibi Allah'a karşı olan borçları varsa ödemeye kesin karar verip kazalarını yapmaya başlamak,

4.Hac boyunca boş ve çirkin söz, niyet ve davranışlardan, kavgadan (rafes, fusûk ve cidâlden) uzak durmak,

5.Haccı, zahir ve batın şartlarına uygun olarak tamamlamak. Hac esnasında tevbe, Allah’a yönelme, duâ, istiğfar, sâlih amellerle haccı değerlendirmek, hacdan sonra da bu halin devamı için Allah Teâlâ’ya söz vermek.

Muhterem Müslümanlar!

Hac fiillerinin sembolik anlamları ve hikmetleri

İslami ibadetler içerisinde en yoğun sembole sahip olan ibadet, hacdır. Bu semboller, dini bilincin oluşması ve imanın zevkinin tadılması adına birçok hikmet ve anlam içermektedir. Haccın içerdiği bu sembollere ait anlamlar ve hikmetler şayet bilinmezse sadece hareketlerden ibaret kalır ve anlamını kaybeder. O bakımdan bu hikmetlerin ve manaların bilinmesi ve bu manalara göre ibadetlerin yapılması durumunda kişinin anlam dünyası değişece ve hac şuuruna erecektir. Bu hikmetleri kısaca şu şekilde izah edebiliriz:

Buluşma Zamanı: Hac, artık kişinin bu fani dünyada kendisini meşgul eden işlerden dolayı devamlı ertelediği Rabbi’nin davetine icabet vaktinin geldiğine karar kılıp, dünya hayatının sıkıcılığından, nefsinin kafesinden kendini kurtarması için adım atmasıdır. Buluşma zamanı gelen davetli, mikata gider.

Hac yolculuğu: Bu kutsal yolculuk, dünyaya ait her şeyini terk ederek Allah için yola çıkmak, Allah’a hicret etmek ve bir mahşer provası yapmaktır. Hac yolculuğuna çıkan kimse yolculuk için en güzel azıkları edinmesi gerektiğini bizzat müşahede eder ve bunları artırmanın çarelerini arar. Bundan hareketle de ahiret yolculuğu için ahiret azığını artırmaya ve amelini güzelleştirmeye gayret eder. Bu uğurda daha çok ibadet eder ve yapmış olduğu ibadetleri ihlas ile tezyin eder.

İhram: Bir kimsenin, hac veya umre niyeti ile sair zamanlarda helal olan bazı davranışları kendisine haram kılması demektir. Yüce Allah, ihrama girenlere; cinsel konuları konuşma dahil her türlü şehevi ilişkiyi, günah, kötülük ve masiyeti, başkalarıyla tartışma, dövüşme gibi olumsuz davranışları yasaklamaktadır. (Bakara Suresi, 197) Söz konusu yasaklar, mikat mahallinde hacca niyet etmekle başlar ve ihramdan çıkıncaya kadar devam eder. İhram, haccın geçerli olmasının şartıdır. Niyet etmek ve telbiye getirmek ihramın iki farzıdır. Mîkât sınırlarını ihramlı olarak geçmek ve ihram yasaklarına uymak, ihramın iki vacibidir. İhrama girmeden önce; vücut temizliği için traş olup gusletmek, vücuda güzel koku sürmek, iki rekat namaz kılmak, niyeti sesli yapmak, telbiyeyi namazdan sonra yaptıktan sonra ihramlı bulunulan her fırsatta telbiye söylemek ihramın sünnetlerindendir.

Özel ve sembolik bir elbise olan ihram, hacının hayatında yeni ve tertemiz bir sayfa açtığının göstergesidir. Allah’a yönelen kul, samimiyetini ortaya koyarak elbiselerini değiştirir ve ölüm elbisesini giyer. İhram, tek renk, tek model elbise ile mal, makam, rütbe ve ünvanlardan sıyrılıp benliği öldürmek ve biz olmanın bilincine erişmektir. Tevhid toplumu, ümmet olmaktır. Ve bu ümmet tek bir hedefe doğru, kıbleye doğru hareket eder. İhramlı hacılar, dünyaya, cehalete, zulme, şirke sırtlarını dönüp; adalete, ilme, hakikate, Allah’a yönelmiş bir tevhid toplumu oluşturmuşlardır. Aynı zamanda ihram, giyildikten sonra birtakım davranışlar yasak olduğundan, günah işlemeye, yanlış işler yapmaya karşı giyilen bir zırhtır. İhramlı kişi, günahlara karşı direnme, sabır gösterme, nefsine hâkim olma eğitiminden geçer. İhram, hacının dokunmazlığını ve dokunulmazlığını ifade eder. İhram eşitliği, çokluk içinde birliği, sadeliği, alçak gönüllülüğü, teslimiyeti, muhtaçlığı sembolize eder. Kefeni de temsil eden ihram, bir ölüm provası yapmayı ve ölmeden önce ölmeyi anlatır. 

Telbiye duası: Emre icabet etmek anlamında olan telbiye, Lebbeyk diye başlayan şu cümleleri söylemektir:

لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ، إِنَّ الْحَمْدَ، وَالنِّعْمَةَ، لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ

Telbiye Duasının Anlamı:

“Buyur Allahım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim buyur! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de Senin, mülk de Senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.”

Telbiye, dil ile söylenmelidir, yüksek sesle getirilmesi sünnettir. Niyet ve telbiye getiren kimse ihrama girmiş ve ihram yasakları başlamış olur.

Telbiye, dünyanın dört bir tarafından gelen ülke ve kültürleri farklı olsa da hedef ve gayeleri aynı olan milyonlarca Müslümanın hep birlikte seslendirdikleri ortak bir and, bir parola gibi bu kutsal iklimde sürekli yankılanır. İşte “Lebbeyk” nidalarıyla kutsal mekânların semalarını dolduran “Telbiye” duası Allah tarafından yapılan çağrıya hacı adayı mümin tarafından verilen bir cevaptır. Bu cevapla hacı şunu söylemektedir: “Allah’ım! Senin emrine uydum ve davetine icabet ettim. İmanımla birlikte sana teslim oldum. Sen Rabbimsin. Sen emret, aciz bir kulun olarak emrini yerine getireyim. Allah’ım Sen tek ve birsin. Yaratılanların içinde Senin eşin ve benzerin yoktur. Mülk yalnızca Sana aittir ve ortağın yoktur. Yalnız Sana hamdederim. Bize nimet veren Sensin. Tekliğine ve birliğine iman etmiş bir kulun olarak Sana teslim oldum Allah’ım!” 

Davet edeni Allah olduğu için Lebbeyk diyen kul, sanki kendisini bir mıknatıs çekiyormuş gibi gönlünün derinliklerinde feryad eder.

Mikat: İhrama girilecek yere mikat denir. Ancak mikatın esas anlamı, Allah’ın davetine icabetin ve Allah tarafından kuluna verilen randevunun başlangıç mekânı olmasıdır. Bunun için en özel davete en özenli bir şekilde hazırlanma yeridir. Bunun için hacı adayı bu randevu mekânına en özel, en temiz elbise ile, en güzel sözle, en üstün nezaket kurallarına riayet ederek ve en temiz duygularla gelir. İhram kefeni içinde bütün putları kırar, İblis’in aldatması ile dünyaya sürgün olduğunun bilinciyle kendi isteğiyle O’na döner, O’na gelir. Aşk, çöle yağmış ve her yer ıslanmış gibi kulun aşk deryasına daldığı mekanın başlangıcıdır.

Kabe: Allah Teâlâ “Evim” diye anmak suretiyle Kabe’yi şereflendirmiş ve çevresini “Harem” bölge ilan etmiştir. İhramlı bir şekilde mikat sınırlarından geçen hacı adayı, hac ibadetinin yapıldığı merkez olan Kâbe’ye varır. Tıpkı bir sel gibi herkes Kabe’ye akar, herkes bu sel içinde bir damla olur. Kabe’ye kavuşmak vuslatı, Allah’a kavuşmayı temsil eder. 

Kabe, süsü olmayan, siyah taş parçalarından oluşan, geniş bir alanın ortasında bulunan sade bir karedir. Saray değil, anıt değil, türbe değil, içi boş bir odadır. Hacı, burada ebediyeti ve yönsüzlüğü hisseder. Hacı Kabe’ye vardığında yolculuğunun bitmediğini, Kabe’nin yolun sonu değil sadece bir başlangıç olduğunu, Kabe’nin sadece işaret olduğunu, asıl yolculuğun O’na olduğunu, başlangıçta Kabe’ye varmanın hac olduğunu sansa da haccın Kabe’ye gitmek değil Kabe’den gitmek olduğunu, maksadın Kabe olmadığını anlar ve her şey Kabe’den o yöne doğru başlar. Kabe’nin Sahibi’ne Kabe’den daha yakın olur ve Kabe’nin Rabbi’ne doğru yürür. Orada Ev Sahibi Allah, ev halkı ise Allah’ın kullarıdır. Kabe, ortada sabit bir noktadır ve her şey çevresinde hareket halinde döner. Hacılar, Allah’ın Evi’nin etrafında aşk tavafı yapar ve adeta tavaf eden insan girdabında kaybolurlar. Allah’ın sevgisi ve rızasının etrafında dönerler. Kabe, aşkın merkezidir, etrafında ise hacılar kelebek gibi dönerler. Bu aşkı tadan hacılar, Kabe’den ayrılmak istemezler, oradan ayrılmak zorunda olsalar bile hep gelmek ve ziyaret etmek isterler. Ayrıca imanımızın, aşkımızın, namazımızın kıblesi Kabe nasıl hürmete layık ise Mümin’in kalbi de hürmete layıktır. 

Tavaf: Tavaf, Hacer-i Esved’in hizasından başlayarak Kabe’nin etrafında yedi defa dönmektir. Her bir dönüşe bir şavt denir. Ziyaret yani ifâza tavafı haccın rüknüdür. Veda tavafı haccın vaciplerinden biridir. 

Tavafı abdestli yapmak, teyâmün, yürüyerek yapmak, Hatim’in dışından yapmak ve bitiminde iki rekat tavaf namazı kılmak tavafın vaciplerindendir. 

Kabe, sembolik olarak yeryüzünde Allah’ın birliğini temsil eden abidevi bir yapıdır. Tavaf yapan hacı, bu hareketi ile kâinatın kendi yörüngesi etrafında dönmesi şeklindeki eyleme katılmakta ve kâinatla âdeta bütünleşmektedir. Aynı zamanda yedi defa yapılan tavaf, günahkârın, suçlunun ve ihtiyaç sahibinin ilgili makama istediğini alıncaya kadar ısrarla müracaat etmesini sembolize eder. Tavafa, Haceru’l-Esved sol tarafa alınıp onun hizasından başlandığı ve insan kalbi de sol tarafta olduğundan âdeta yapılan ibadetin ve yakarışın kalple, canı gönülden ve samimiyetle yapıldığı ifade edilir. Yedi defa tavaf yapan hacı sanki şunu söylemiş olur: “Ya Rabbi eğer beni affedersen ki affetmeye layık olan ancak Sensin, işte günahımı itiraf ederek kapındayım. Şayet Sen beni affetmezsen ki ben Senin kulunum, beni kim affeder? Ben affedildiğimi hissedinceye kadar kapından ayrılmam. Çünkü gidecek başka bir kapı ve kapısından af dileyeceğim Senden başka bir otorite yoktur.”

Haccın en önemli rüknü olan ziyaret tavafı, ihrama girip o zamana kadar yaptığımız ibadetlerle ilgili âdeta Rabbimize karşı bir tekmil, bundan sonra yapacağımız güzel ameller için söz vermeyi temsil eder.  

Veda tavafı ile de hacı, hac ibadetini tamamlayıp da vatanına dönmek istediğinde Kâbe’yi tavaf ederek sanki dönüş için Kâbe’nin sahibinden izin ister. Nitekim misafir, konakladığı yerden ev sahibinin müsaadesiyle ayrılır.

Bir nevi namaz olan tavaf esnasında hacılar, Allah’ın huzurunda olduğunun bilinciyle, Hz İbrahim, oğlu Hz İsmail ile Kabe’yi nasıl döne döne inşa ettilerse, hacılar da döne döne gönül evlerini inşa ederler. Hacı, tavaf için her dönüşünde biraz daha Ev’e yaklaşmak için çaba harcar. Yavaş yavaş kendi gitmediğini, toplumun kendisini götürdüğünü hisseder, topluluk hareketinin gücünü, ahenk ve cazibesinin kendisini kucakladığını görür. Tavaf esnasında sağa sola gitmez, geri dönmez, bir çekim alanına girip toplumla yörüngesinde akar gider ve bir düzenin parçası olur. Kabe’nin etrafında yedi defa dönmek ise sadece bir sayı değil aslında sonsuzluğu ifade eden bir simgedir.

Hacer-i Esved’i selamlama: Hacer-i Esved, selamlanıp öpülen, Allah’a kulluk ve bey’at sözünün verildiği mübarek taştır. Tavaf esnasında hacılar, Hacer-i Esved’i selamlarlar. Bunun için mezkûr taşa bizzat el sürmek şart değildir. Uzaktan selamlama yolu ile de yapılabilir. Bu taşı selamlamak, âdeta Allah’a bağlılık yemini edip O’nun değerlerine bağlı kalma sözü vermektir. Aynı zamanda aslında beyaz bir taş iken zamanla insanların el sürmesiyle kararan bu taş, günahın insan kalbini nasıl karartacağını da anlatır. Müslümanlar, ruhlar aleminde verdikleri kulluk sözünü Hacer-i Esved’i selamlayarak tazeler ve yinelerler. Eskiden birine biat etmek için sağ el konulur ve önceki biatlerden kişi kurtulur idi. Burada da tavafın başlangıcında hacı, kendi yolunu ve hedefini seçerek sağ eli ile Hacer-i Esved’i selamlayarak Allah ile biatleşir, özgürleşir ve tavafa girerek yörüngesini bulur.

Makam-ı İbrahim: Allah’a yönelmede sonsuzluk ekseni yörüngesinde dönen kul, tavafın sonunda adeta Tevhid şuuruna tam manasıyla ermiş, gönlünde aşk, yüzünde nur ve elinde balta olan, putları kıran, Nemrutları mağlup eden, zulmü yıkan, tevhid bânîsi ve önderi İbrahim Aleyhisselam gibi olur ve Makam-ı İbrahim’de iki rekat namaz kılar. İbrahim Aleyhisselam’ın ibadet ettiği yerde ibadet eden hacı, İbrahim Peygamber gibi halkı ateşten kurtarmak için gerekirse ateşin içine yürür ve şehadete ulaşır. Allah’a teslim olmak ile İbrahim Peygamber, ateşten; İsmail Peygamber ise kurban olmaktan kurtulmuştur. Orada bulunan hacı da İbrahim Peygamber’in mübarek ayaklarını bastığı yere gelerek, İbrahim Peygamber’in merdiveni ile yükselir, şirk cehaletiyle savaşan, şeytanın vesvesesi ile cihad eden, zulüm putlarını kıran, ıstırap ve ateşe sabır ile tahammül eden biri olup kendi çağının iman Kabesinin mimarı olur. İbrahim gibi yaşar, insanları hacca davet eder, tavafa getirir, Allah’ın taraftarı olur, adımlarıyla İbrahim Aleyhisselam’ı takip eder. Kendi toprağını harem, yeryüzünü Mescid-i Haram yapmaya çalışır.

Mültezemde dua: Kabe kapısı ile rükn-i yemani arasında kalan bölgeye Mültezem denilir. Sağ eli Kabe’nin kapısına, sol eli de Haver-i Esved’e doğru açarak göğsünü ve yüzünü Kabe’nin duvarına dayayıp dua etmek sünnettir fakat izdiham nedeniyle günümüzde yerine getirilmesi pek mümkün olmamaktadır. Burası Hz. Âdem’in duasının kabul olduğu yerdir. Aynı zamanda Mültezem bir ana olarak Hz. Hacer’in eteğini temsil etmektedir. Kâbe’nin fiziki mimarı Hz. İbrahim olmakla birlikte esas mimar Hz. Hacer’dir. Zira onun Allah’a teslimiyeti olmasa belki de Kâbe imar edilmiş olmayacaktı. Onun duası ve teslimiyeti olmasaydı zemzem fışkırmayacaktı. Bu yüzden Mültezem Hz. Hacer’in eteğini temsil eder. O, nasıl Allah’a yalvardı ve duası kabul olduysa hacılar da çocuğun annesinin eteğine sarılıp talepte bulunduğu gibi Mültezem’e yapışır ve istekte bulunur, Allah’a dua eder ve duası kabul olur.

Safa ve Merve Arasında Sa’y: Yürümek ve koşmak anlamlarına gelen sa’y, hac veya umre için yapılan bir tavaftan sonra Safa ve Merve tepeleri arasında, Safa’dan başlayıp dört kere gidip üç kere gelmek demektir. Sa’y, haccın aslî vacibidir. Sa’y hedefi olan, arayış dolu bir harekettir. Sa’y taştan su çıkarıncaya kadar Allah’ın arzında didinmektir. Tavaf, susuzluğu arayış; say ise suyu arayıştır. Sa’y, su gelsin diye çocuğun yanında oturup mucize beklemek değil, çocuğu Allah’a emanet edip koşuşturmaktır. Sa’y, suyu sa’y ile değil ama sa’yden sonra aşk ile bulmaktır. Sa’y, hacıların bu dünya çölünde susuz kalmış ismaillere su bulma telaşı ile dertlenmesidir.

Sa’y, teslimiyet ve rıza kahramanı Hz. Hacer’in ciğerparesi oğlu İsmail’e su ararken bir o tepeye bir bu tepeye koşmasını temsil eder. Allah’ın emriyle Hacer annemiz tek bir kadın olarak, süt emen yavrusu ile kendi hayat ve toplumundan hiçbir azığı ve kimsesi olmadığı halde tam bir tevekkül ile taşlık tepelerin arasına geldi. O, bu hayati ihtiyacını Allah’tan talep etmiş ve zemzemin fışkırmasına vesile olmuştur. Ondan sonra gelen bütün hacılar da bu durumu göz önünde bulundurarak Rablerine en hayati dileklerinin yerine getirilmesi için niyaz ederler ve dualarının kabul olacağına inanırlar. Zira aşk, mucizeye vesiledir. Susayan İsmailler için sa’yden dönen hacılar, dua eder ve dilerler; bir de bakarlar ki ne pınarlar fışkırır. Burada zemzem maddi ve manevi arınmayı temsil eder, aynı zamanda çaresiz fakat mütevekkil olan bir kula Allah’ın büyük ve sonsuz ikramını anlatır. Safa ve Merve tepeleri, su arayan Hacer validemizi hatırlayarak aciz bir varlık olduğumuz hissiyle Mevlâ’ya koşmak ve O’na sığınmaktır. 

Vakfe: Vakfe, bir duruş, bir durulaşma, Allah’ın huzurunda korku ve ümit arasındaki heyecanla bekleyiştir. Bütün Müslümanların kardeş olduklarını, Hz. İbrahim’in milleti üzere tek bir din ve millet olduklarını, yekvücut olduklarını gösteren şanlı bir duruştur. Can u gönülden yakarış, tazarru, günahlardan arınma ve cehennemden kurtuluştur. Vakfe, kısa bir duruştur. Bu duruş, insana kimlerle beraber nerede durduğunun önemini gösterir. Aynı zamanda olduğumuz yerde kalmamayı, devamlı ilerleme ve hareket etmeyi öğretir.

Arafat Vakfesi: Arafat, Mekke’nin 25 km doğusunda ova görünümünde düz bir alanın adıdır. Arafat vakfesi, haccın aslî rüknüdür. Arafat vakfesi yapılmadan hac ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Vakfe, Hac yapma niyeti ile ihrama girmiş olan bir kimsenin Zilhicce ayının 9. günü zevalden sonra Arafat’ta bir müddet kalması demektir. Hacılar, sünnet olduğu için Arafat’ta öğle namazı ile ikindi namazını öğle vaktinde cem’-i takdim ile kılarlar. Kur’ân okumak, telbiye, zikir, tehlîl, tekbir, tesbih, dua ve istiğfar gibi ibadetleri bolca yapmak sünnet olduğu için hacılar gün boyunca bu değerli zaman dilimini bu gibi ibadetlerle geçirirler.

Hac ibadeti âdeta mahşer gününün bir provasıdır. Arafat, hakikati bilmek, tanımak, anlamak, ârif olmak, Marifetullah’a ermektir. Dirilişi, mahşer meydanında bekleyişi, ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden önce hesaba çekilmeyi bilmektir. İnsanlar o gün mahşer meydanında yalın ayak ve çıplak bir şekilde toplandıkları gibi hacda da Arafat meydanında yalın ayak ve çıplak bir şekilde; dünyaya ait her şeylerini terk etmiş bir hâlde bir araya toplanırlar. Arafat, kabirlerden kıyâmet sabahına kalkışı ve fevc fevc mahşer meydanında toplanışı hatırlatır. Bütün kullar Allah’ın huzurunda âciz, muhtaç ve ümitvâr şekilde afv beklerler. Gönüller ve gözler tevbe yaşlarıyla ıslanır, Hakk’a nice samîmi dua ve niyazlar yükselir. Hayat defterlerinde tertemiz sayfalar açılır ve Cenâb-ı Allah’a ömrün bundan sonraki kısmında itaat üzere yaşanacağına dâir söz verilir.

Müzdelife Vakfesi: Müzdelife, Arafat ile Mina arasında Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır. Hacıların akşamdan sonra Arafat’tan peşpeşe gelip orada toplanmaları ve topluca Allah’a yakararak yaklaşma arzuları sebebiyle bu isim verilmiştir. Müzdelife’de vakfe yapmak, haccın vaciplerindendir. Hacılar Müzdelife’de akşam ile yatsı namazlarını yatsı vaktinde cem’-i te’hîr ile kılarlar.  Hac için ihramlı olmak, Arafat vakfesini yapmış olmak, Vakfeyi Müzdelife sınırları içinde ve belirli bir zaman içinde yapmak ta Müzdelife vakfesinin geçerli olmasının şartlarındandır. Rasulullah Aleyhisselam geceyi istirahatle geçirdikten sonra sabah namazının peşinden buradaki vakfesini yapmıştır. Şeytana karşı ertesi gün atılacak küçük taşlar, Müzdelife’de toplanır. Karanlık gecede silah toplamak, silahı kuşanmak ve Mina’daki zafer sabahını beklemektir. Bir tevhid ordusu olan Hacılar, ‘âşık mücahid’ ve ‘adalet savunucusu muvahhid’ ruhuyla Mina cephesinde bekleyen iman ülkesini basan iblislere karşı gece kendini hazırlar, cihad için seferber olup silah aramaya koyulurlar. Müzdelife, kalpleri, Rabbin azamet, kudret, muazzam saltanat ve ilâhî tecellîleri ile yoğurup dünya ve bütün maddî çıkarları arkaya atma yeridir.

Şeytan taşlama: Cemerat diye adlandırılan belli yerlere belli zamanda ve belli sayıda taş atmak yani remy-i cimâr, haccın aslî vaciplerinden biridir. Cemerat, küçük, orta ve büyük olarak üç yerden oluşur. Bayramın birinci günü, sadece büyük şeytan denilen Akabe cemresine yedi taş atılır ve ilk taşın atılmasıyla telbiyeye son verilir. Taşlama, Hz. İbrahim’e engel olmaya çalışan şeytanı kovmak amacıyla ona taş fırlatılmasını sembolize eder. İblisin lânetlenmesi ve gönlün her türlü gaflet ve vesveseden âzâde bir şekilde Allah’a yönelmesidir.

İhram ile şehevi isteklerden, nefsin arzularından, süs ve ziynetten uzaklaşan hacı, cemrelere taş atarken adeta kendisi ile Rabbi arasına girmek ve kulluğunu engellemek isteyen şeytanla temsili bir savaşa girer. Bu işe de ilk önce içteki şeytanı taşlamakla başlar. Attığı her taşı, nefsine, şehvetine ve şeytana karşı fırlatır. Sahip olduğu her şeyi Allah uğrunda feda etme yolunda, şeytan; karşısına hangi cephelerden nerelerden çıkıyorsa, oraları bertaraf eder. “Hüküm Allah’ındır, mal Allah’ındır, din Allah’ındır.“ diyerek üç putu temsil eden üç şeytanı taşlayarak Tevhid’i ilan edip haykırır.

Mina: Mi

Mina: Mina, aşırı istek, arzu demektir.Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail’in, Allah’a olan aşklarının sınandığı yerolmasının yanı sıra Hazreti İbrahim ve Hazreti İsmail’in tevekkül makamıdır.Hacı, Arafat ve Müzdelife’den sonra Mina’ya gelir. İbrahim cephesinin her eriMina’da düşman cephesine yetmiş kurşun atar. Allah’ın tarafında saf tutar.İblis ve taraftarlarını yenen hacı, artık İbrahim Peygamber gibi kurban etmekademesine ilerler.

 

Kurban: Hac ve umre ile ilgili kesilenkurbanlara, hoşnutluğunu kazanmak maksadıyla Allah’a hediye edildiği için hedyadı verilmiştir. Bu kurban bir anlamda Hz. İbrahim gibi bir teslimiyet ve itaatanlamını ifade eder. Sırf Allah için malından vazgeçebilmenin ifadesidir. Birbaşka yönden ise belli bir mâlî güce ve sıhhate sahip olup hacca kadar gelenhacının, verdiği bu nimetler için Allah’a şükretmesini temsil etmiş olur. Allahiçin kesilen bu kurbanların kanları, kurban sahibinden günahların dökülmesini,kirlerin giderilmesini temsil eder. Kurban etlerinin neredeyse tamamının İslamülkelerine gönderildiği günümüzde, Müslümanlar arası destek ve sosyal dayanışmayönünü de oluşturmaktadır. Hz. İsmail’in teslimiyetini yaşayarak; maldan,candan ve nefsani arzulardan sıyrılıp, Allah’a teslim olmayı ifade eden rahmetve hikmet esintisidir. Kul, kendisini iman yolunda zayıflatan, Allah yolundagitmesine engel olup geri kalmasına sebep olan mevki, makam, mal, rütbe, şöhretgibi her ne ise onu da İbrahim Peygamber’in yaptığı gibi kurban etmelidir. Oğluİsmail’ine rağmen Allah’ı seçen İbrahim Peygamber gibi, bu zor savaşta kul daAllah’ı seçmeli, Allah ile arasına girip kulluğuna engel olan ne varsahepsinden vazgeçmelidir.

 

Tıraşolmak: Haccın aslîvaciplerinden biridir. İhramdan çıkmadan önce sembolik olarak yapılan tıraş,Allah’ın evine tertemiz, gösterişsiz ve beyaz bir elbise ile gelindiği gibibaştan kesilen her saç teli ile günahlardan temizlenmek suretiyle oradan datertemiz ayrılmayı sembolize etmektedir. Hacılar tıraş olarak bedenlerinin birparçasını feda ederek gerektiğinde saçını değil canını da Allah yoluncaverebileceği şuuruna ererler.

 

SaygıdeğerMü’minler!

 

Haccınmaddi amellerinin manevi boyutları da vardır. Hacı, Mekke’den sadece hediyelikeşya getirmek için hacca gitmemeli; bu ibadetlerin anlam ve hikmetleriniöğrenerek haccın maksadına ulaşmaya gayret etmelidir. Bununla beraber herhacının kendi yaşamış olduğu manevi feyz ve güzel halleri olabilir. Çünkü Allah’ınhediyesinin sınırı yoktur.

 

 

Hacibadeti, farziyyetinin yanında en faziletli ibadetlerden biridir. Bir hadis-işerifte şöyle buyurulmaktadır:

قَالَ سُئِلَ النَّبِىُّ - صلى الله عليه وسلم - أَىُّ الأَعْمَالِ أَفْضَلُ قَالَ إِيمَانٌ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ. قِيلَ ثُمَّ مَاذَا قَالَ جِهَادٌ فِى سَبِيلِ اللَّهِ. قِيلَ ثُمَّ مَاذَا قَالَ حَجٌّ مَبْرُورٌ

 

Hz.Peygamber(s.a.v.)’e, hangi amelin daha faziletli olduğu soruldu: ‘Allah ve Resûlüneimandır’ buyurdu. Sonra nedir? diye sorulunca, ‘Allah yolunda cihaddır’ dedi.Bundan sonra nedir? denilince, ‘makbul bir hacdır.’ karşılığını verdi.”

Çokbüyük faziletleri bulunan hac ibadetinin makbuliyeti çok önemlidir. Hacca gidenmü’min, haccının mebrur ve makbul olması için gayret etmelidir. Haccın sevabınıazaltacak, haccın makbuliyetine engel olacak durumlardan özellikle de kalpkırmaktan son derece uzak durmalı, taşladığı şeytanın tuzaklarına karşıdikkatli olmalı, haccın farz, sünnet ve adaplarına son derece riayet etmeyeçalışmalıdır. Oradaki kendisi gibi Allah’a kulluk etmeye gelmiş milyonlarcaMüslümanı kucaklamalı, sevmeli, selam vermeli, imkan bulduklarına su ve yemekikram etmeli, onlarla bir olmanın, ümmet olmanın sevincini yaşamalıdır. Buduygu ve düşüncelerle yapılan hac, berrak iman ile Müslüman ümmeti sulayabilencoşkun bir zemzem olacaktır. Her yıl hac görevini bu şuur ile ifa edenmilyonlarca hacı, memleketlerine döndüğünde ümmeti hacdaki bilinçleşuurlandıracaktır.

Haccıbu bilinç ve anlayışla yapabilen bir hacı, bu ziyaretin sıradan bir seyahatolmadığını anlar ve gerçek anlamıyla arınır, yenilenir, yoğun dinî duygularladolar; kötü duygulardan arınmış, iyi duygularla donanmış, iyi ameller yapmayaazmetmiş bir hacı olarak memleketine döner. Adeta bir yıldız gibi etrafınıaydınlatır.

 

 

Hazırlayan: Metin METE

Facebook Yorumları