menu
İSLAM MİRAS HUKUKUNDA PAYLAŞIM AHLAKI
İSLAM MİRAS HUKUKUNDA PAYLAŞIM AHLAKI
Haftanın Vaazı.. "İslam Miras Hukunda Paylaşım Ahlakı" konulu 04.02.2022 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

İslam Miras Hukukunda Paylaşım Ahlakı

لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۖ وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَۜ نَص۪يباً مَفْرُوضاً

Yüce Rabbimiz Nisâ Sûresi 7. ayeti kerimesi: “Anne babanın ve yakınların miras olarak bıraktıklarından erkeklere pay vardır; yine anne babanın ve akrabanın miras olarak bıraktıklarından kadınlara da pay vardır; azından çoğundan, belli pay.” ile vefat eden kimsenin malından, arkasında bıraktığı yakınlarına belli oranlarda pay haklarının olduğunu beyan etmiştir. 

Azîz Mü’minler!

Kişi hayattayken malı üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir; malının bir kısmını satabilir, çocuklarına veya başkalarına bağışlayabilir, vakfedebilir ya da tasaddukta bulunabilir. Bütün bunları yaparken, kendisinden sonra gelecek çoluk çocuğunu kimseye el açacak derecede muhtaç bırakmamayı da göz önünde bulundurması, dînî bir sorumluluktur. Kişi vefat ettikten sonra ise artık bıraktığı malı, İslam Hukukunun belirlemiş olduğu taksimler ile geride kalan vârisleri arasında paylaşılır.

Vârisler, vefat eden yakınının malını bölüşme derdine düşmemeli, varsa borçlarını ödeyip cenaze işleri ile ilgilenmeli, kendilerinin de bir gün bu fânî âlemden göç edeceklerini hatırlarından çıkarmamalı, miras bırakanın ruhu ile diğer vârislerin kalbini incitecek söz ve davranışlardan uzak durmaya özen göstermeli ve miras paylaşımını Allah’ın emretmiş olduğu hükümlere göre taksim etmeye çalışmalıdırlar.

İslam Hukukunda Miras Hükümleri

Dinimiz, hayatın her alanında olduğu gibi, miras paylaşımında da adaleti öngören ayrıntılı hükümler getirmiştir. İslam’ın titizlikle üzerinde durduğu haklardan biri de mirastır. Kurân-ı Kerîm’den sonra en güvenilir ikinci kaynak olarak kabul edilen Buhârî’nin Sahihi’nde, miras hakkında Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: 

مَنْ تَرَكَ مَالاً فَلِوَرَثَتِه

Her kim (öldükten sonra geride) mal bırakırsa, o mal; mirasçılarınındır.” (Buhârî, Ferâiz, 25)

İslam Hukukunda, miras hukukuna paylar anlamında ilmü’l- ferâiz denmektedir ve bu paylaşıma ait ilmin önemini Hz. Muhammed Aleyhisselâm şu sözü ile dile getirmiştir:

تعَلَّموا الفَرائِضَ وعَلِّموها فإنَّها نِصفُ العِلمِ وهو يَنسَى وهو أولُ عِلمٍ يُنزَعُ مِن أُمَّتي

“Ferâizi öğrenin ve öğretin, çünkü ferâiz ilmin yarısı olup unutulacaktır. Ümmetimden çekilip alınacak ilk ilim de odur” (İbn Mâce, “Ferâʾiz”, I)

İslâm hukukunda mirasçılığın iki temel sebebi vardır. Bunlardan birincisi kan hısımlığı ve diğeri de evlilik bağıdır. Mirasın mirasçılara intikali için miras bırakanın (mûris) ölmesi veya öldüğüne mahkemece hükmedilmesinin yanı sıra, ölüm anında mirasçının hayatta bulunması ve mirasçılığa engel bir durumun da bulunmaması gerekir. 

Günümüzde takipçileri olan dört amelî mezhepten ilki Hanefî Mezhebine göre; vefat eden mü’min, ahiret yolculuğuna uğurlanırken geride bıraktığı mal ve hakları (terike), teçhiz (ölünün dinî usullere uygun olarak kabre konması için gerekli hazırlıkların yapılması) ve tekfin (kefenlenmesi) masrafları çıktıktan, borçları belli bir sıraya göre ödendikten ve vasiyeti de terikenin üçte birini aşmama kaydıyla yerine getirildikten sonra mirasçılarına intikal eder. Mirasçılar; Ashâb-ı ferâiz, asabe ve zevi’l-erhâm olmak üzere temelde üç gruptur.

Aziz Cemaat!

Bu terimleri sizlere kısaca şöyle izah etmek istiyorum.

Ashâb-ı ferâiz: Mirastaki payları tek tek belirlenen mirasçılara, “belirli pay sahibi mirasçılar” anlamında bu isim verilmektedir. Bu gruba giren mirasçılar, on bir kişidir.

Asabe: İslâm hukukunda miras bırakana doğrudan veya erkek vasıtasıyla bağlı bulunan mirasçılar için kullanılan fıkıh terimidir.

Zevi’l Erhâm: Ölenin ashâb-ı ferâiz ve asabe dışındaki kan hısımlarına verilen isimdir.

İslâm miras hukukunda “terike” yani ölenin geride bıraktığı malın tamamı, belli bir sınıf ve zümreye inhisar ettirilmeyip mümkün olduğu ölçüde yakın hısımların hepsine mirastan pay verilmeye çalışılmıştır. Ölenin çocukları bulunduğunda da baba veya dedeye, anneye mirastan pay verilir. Öte yandan kişilerin mirasçılık payları ile aile içindeki sorumluluklar arasındaki denge de gözetilmiştir. 

Yüce Rabbimizin bizlere emretmiş olduğu miras taksimi Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle geçmektedir:

يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا

Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe iki kadın payı kadar (vermenizi) emreder. (Mirasçılar) ikiden fazla kadın iseler bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, anne babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da anne babası ona vâris olmuşlarsa annesinin hakkı üçte birdir. Ölenin kardeşleri varsa annesinin payı, vasiyetten ve borçtan sonra altıda birdir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş paylardır; şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. (Nisâ Sûresi, 11)

Yüce Rabbimiz bu ayet-i kerimenin devamında miras hükümlerini açıklamaya şöyle devam etmiştir:

وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ

Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra, eşlerinizin, çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, annesi, babası ve çocukları bulunmadığı halde malı (diğer) mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, vasiyetten ve borçtan sonra her birinin payı altıda birdir. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. Kimse zarar görmesin; Allah’ın hükmü budur. Allah her şeyi bilendir, hilim sahibidir. (Nisâ Sûresi,12)

Ölenin anası, babası, oğlu, kızı, kardeşi gibi bazı yakınlarının hisseleri bu âyetlerde ve birkaç hadiste belirlendiği ve açıklandığı için bunlara “belli payların sahipleri” mânasında ashâbü’l-ferâiz denilmiştir. Tek başlarına olunca mirasın tamamını, bunlarla beraber olunca geri kalanı alan akrabaya ise asabe denir. Meselâ ölenin oğlu tek başına bulunsa mirasın tamamını alır, ölenin karısıyla (oğulun anası veya analığı) bulunduğu takdirde ise bunun sekizde bir hissesinden geri kalan sekizde yediyi alır. Ashâbü’l-ferâizin birbirine ve asabeye göre değişen ve paylarını etkileyen durumlarına hâl denir ve böyle kırk hâl vardır.

Babası ve çocuğu olmayan bir kimse vefat ederse, onun bıraktığı miras malının paylaşımı hakkında Nisâ Sûresi 176. âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلاَلَةِ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَآ إِن لَّمْ يَكُن لَّهَا وَلَدٌ فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِن كَانُواْ إِخْوَةً رِّجَالاً وَنِسَاء فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّواْ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Eğer (ölen) kız kardeşin çocuğu yoksa erkek kardeş de ona vâris olur. Kız kardeşler iki tane olursa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş varsa, erkeğin hakkı iki kadın payı kadardır. Yanılmayasınız diye Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.

Değerli Mü’minler!

İslam Hukukunda Mirasta Kadının Durumunu Nasıl Anlamalıyız?

İslam, koyduğu mali hükümlerde genel olarak külfet-nimet dengesini gözetmiştir. Miras hukuku da buna dahildir. Evlilik esnasında erkeğe, evleneceği kadına mehir vermesi emredilmiş, evlilikten önce kadının nafakası baba ve kardeşlerine, evlilik süresince de kocasına yüklenmiştir. Bu ve benzeri yönlerden bakılınca kadınların miras konusunda haksızlığa uğratılmadıkları anlaşılır. 

Kadının mirastan alacağı pay, vefat eden kimseye olan akrabalık derecesine göre değişir. Mirasta şu kadınlar pay alır: Vefat edenin hanımı, annesi ve kızı. Erkek olarak ta oğulları ve hayatta ise babası pay alır.

İslâm dini gelmeden önce insanca yaşamaya revâ görülmeyen, değerleri ve hakları elinden alınmış, mirastan pay verilmek bir yana kendisine mal muamelesi yapılarak miras gibi bölüşülen, doğduğu zaman o zamanki cahiliye toplumunun değer yargılarına göre babası utanç içinde kalan kız çocuklarını, İslâm dini; erkeğin anası, eşi, bacısı olduğunu beyan etmiş, erkek kadar onu aziz ve değerli tutmakla beraber kadını mâlî açıdan ailesinin geçimini idame etmesi açısından sorumlu tutmamış, kadınlara da mirastan pay vererek onları bu haklarından mahrum bırakmamış, koyduğu miras hükümleri ile onların haklarını güvence altına almış ve adaleti gözetmiştir. 

Mirasta Kadının Bir; Erkeğin İki Pay Almasının Hikmeti

Aziz Cemaat! Hiç sordunuz mu? Âdil olan Allah, neden erkeğe 2 kadına 1 hak vermektedir? Acaba erkeğe 2 kat verirken erkeğe bir takım mâlî sorumluluklar yüklemiş olmasın mı? Merak etmeden, araştırmadan, kuru bir tartışma ile mirasta kız çocuk, erkek çocuğa düşenin yarısını alıyor diye İslâm’ı kötülemek ahlâkî değildir. Ne yazık ki hikmetlerini düşünmeden bu konuda Allah’ın kanun koyuculuğunu eleştirenler olmaktadır. 

Dinimiz İslâm, evlilikte kadının râzı olacağı miktarda mehir vermesini erkeğe emretmiştir. Evlilikten önce kadının nafakası baba ve kardeşlerine, evlilik süresince de kocasına yüklenmiştir. Kız kardeşlere ve anneye bakım sorumluluğu, o ailedeki koca, baba, oğul gibi erkeklerin omuzlarına yüklenmiştir. Kız, kız kardeş, anne gibi hanım aile bireylerine bakım sorumluluğunun o ailedeki erkek bireylerin üzerinde olması, evlenen kızların mehir ve nafaka hakkının evlendiği erkek tarafından karşılanması, boşanma durumunda geçiminin yine kendi ailesindeki erkek bireylerin sorumluluğunda olması gibi sebepler erkeğe iki pay verilmesinin hikmetlerinden sayılabilir. Bu sebeple onlara, kızlara göre daha fazla (genelde iki kat) pay ayırmak ile İslâm miras hukuku, kendi sistemi içinde tutarlılığını ve bütünlüğünü korumaktadır. 

Günümüzde ekonomik şartların ağırlaşması, şehirleşmenin getirdiği zorluklar, dinî ve ahlâkî eğitim yetersizliğinin de etkisiyle aile içi ilişkilerde bencillik görülmeye başlamış ve akrabalık bağları zayıflamıştır. Bu yüzden eğer erkek, kıza oranla mirastan İslam’ın kendisine taksim ettiği iki kat payı alıp ta yine İslam’ın kendisine yüklediği görev ve sorumlulukları yerine getirmez ve kızların mağdur olmasına sebebiyet verirse; bu durumda kul hakkına gireceği gibi ahirette de sorumlu olacaktır. Bu sebeple İslam dinine uymak için mirastan iki kat pay isteyen erkek, İslam’ın kendisine yüklediği sorumluluklardan kaçmamalı, görevlerini yerine getirmelidir. Dinimiz, erkeğe iki kat pay verirken aynı zamanda ona bu sorumlulukları da yüklemiştir. Mirastan iki kat pay alıp, kız kardeşlerine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen erkek birey, onların hakkını gasp etmiş olmaktadır. Bu konuda Nisâ Sûresi 29. âyet-i kerîmesindeki:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ

Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin.” hükmüne göre, miras hususunda erkekler; aldığı fazla pay karşılığında, mirastan az pay alan ailedeki hanım bireylere olan geçim ve nafaka gibi görev ve sorumluluklarını yerine getirerek aldığı fazlalığın hakkını yerine getirmeli ve hem kızlardan fazla pay alıp hem de onlara karşı sorumluluklarından kaçarak haksız kazanç yemekten korkmalıdır.

Adâleti Gözetmek

Şerefli Mü’minler! Her hukuk sistemini kendi sistemi içinde anlamak gerekir. Aile içinde malların kazanılması sırasında, daha sonra ortaya çıkabilecek tartışmaların önünü almak açısından, kişilerin katkı ve çalışmalarının açık ve somut bir biçimde belirlenmesine özen gösterilmelidir. Anne-baba ve çocukların beraber yaşadığı geniş ailelerde veya evlatların babalarına ait şirkette çalışarak elde edilen kazanç ve sahip olunan mallar aile reisi olan babaya aittir. Bu kazançta çocuklardan bazılarının katkısının bulunup bazılarının bulunmaması sonucu değiştirmez. Özellikle büyük evlatların babalarının sahibi olduğu şirket, dükkân, manav, manifatura gibi işyerlerinde çalışarak işi büyüttüklerini, iş yerinin daha fazla kazanmasına sebep olduklarını iddia ederek mirastan daha çok hak almaya çalışmaları uygun değildir. Nasıl ki bir fabrikada maaş karşılığı çalışan işçinin, fabrika sahibi öldüğünde, “Bu fabrikada benim de hakkım var” diyerek tıpkı mirasçıları gibi fabrikada pay sahibi olamaz ise aynı şekilde babalarına ait olan işyerinde çalışırken hakları olan aylık maaşları kendilerine ödenen büyük evlatlar, küçük kardeşlerine oranla daha çok miras isteyemezler. 

Başka bir örnek verilmesi gerekirse zengin biri, koyunlarını gütmek üzere maaş karşılığı bir çoban tutuyor. Koyunlar çoğalıyor, sürü büyüyor. Koyunların sahibi zengin adam vefat ediyor. Çobanın, koyunların yavrulayıp çoğalmalarını sebep göstererek koyunlarda kendisine ait miras hakkının olduğunu iddia etmesi nasıl uygun değilse, babalarına ait işyerinde maaş karşılığı çalışan büyük evlatların işleri yürüttükleri veya büyüttüklerini öne sürerek mirastan daha çok hak iddia etmeleri de aynı şekilde uygun değildir. Çünkü şirket veya işyeri babalarına aittir ve çalışmalarına karşılık maaşlarını da almışlardır. Bu yüzden mirastaki haklarından daha fazla hak iddia etmeleri doğru değildir. Dolayısıyla babalarının vefatı halinde miras, mirasçının bu kazançta payının olup olmadığına bakılmaksızın, İslam Hukuku’nun belirlediği haklarına göre bölüşerek adalete dikkat edilmesi gerekir.

Adalete dikkat edilmesi ve akrabaya yardım edilmesi hususunda Rabbimiz, Nahl Sûresi 90. âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

“Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.”

Her cuma günü hutbeden dinlediğimiz bu ayet-i kerime, bizlere her zaman adaleti gözetmemizi, mallarından faydalanmayı düşünmek bir yana; maddi ve manevi imkânlarımız ile akrabalarımıza yardım etmemizi emretmektedir.

Yine Yüce Rabbimiz, herkese hakkını teslim etmeyi, âdil olmayı emretmiş ve adaletle hükmedenleri sevdiğini Hucurât Sûresi 9. âyet-i kerimede bizlere şöyle bildirmiştir:

وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ

“Herkese hakkını verin. Allah hakkı yerine getirenleri sever.”

Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanabilmek için bizler de adaletli davranmalı, adaletle hükmetmeli ve herkese hakkını teslim etmeye gayret etmeliyiz. Hatta orada bulunup ta mirastan payı olmayan ihtiyaç sahiplerinin, yetimlerin ve uzak akrabaların gönüllerini hoş edebilmek için onlara da ikram ve ihsanda bulunmalı ve onların da hayır dualarını almaya çalışmalıyız. Bu hususta Rabbimiz Nisâ Sûresi 8. âyetinde şöyle buyurmaktadır:

وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا

“(Vâris olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunurlarsa bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.”

Bizler, Allah’ın sevgisini ve rızasını gâye yapmış mü’min kullar olarak, Allah Teâlâ’nın bize göndermiş olduğu Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in ayetlerini hayatımızda yaşamaya gayret etmeliyiz. Miras hükümleri de belki hayatımızda bir defa uygulayacağımız ve ömrümüzde belki de bir defa yaşayabileceğimiz ayetlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’deki Allah’ın bütün ayetlerini yaşama gayesinde olan biz mü’min kullar; “bu ayet-i kerimeyi de yaşadım, hayatımda bu ayeti de uyguladım” diyebilmek için küçük bir meblağ bile olsa fakir ve yetimlere de ikramda bulunmalıyız. Belki de bu ayet-i kerime, insanın ömründe bir kez yaşayabileceği ve eline bir daha fırsat geçmeyeceği bir ayettir. Bu ayet-i kerimenin de yaşanmışlığının olması adına kendilerine mirastan pay düşmeyen yakın, yetim ve yoksullara da birer pay vermek lazımdır. Böylece bu ayet bize ahirette şefaatçi olsun, bu adam beni yaşadı desin. Çünkü insan ölünce, Kur’ân kabre gelir. Hayatımızda uyguladığımız, yaşadığımız ayet-i kerimeler şöyle derler: 

“Bu şahıs dünyada beni yaşamıştı, beni bilmişti. Ben onun hayatında yer almıştım. Benim ile düşünmüş benim ile konuşmuştu. Benim ile kararlar vermişti. Beni hayatında tatbik ederek Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmıştı. Bir vefa gösterisi olarak benim de onun kabrini aydınlatmam lazım.”

Aziz Cemaat! Ayet-i kerimelerin böyle bir özelliği de vardır. Dolayısıyla az miktarda bile olsa yetim ve yoksullara da infak ederek bu ayeti kerimeyi yaşamaya çalışmalı ve ayeti yaşamanın verdiği manevi mutluluktan hem bu dünyada hem de ahirette nasibdar olmalıyız.

Allah’ın Taksimine Razı Olup, Kardeşinin Mirasına Göz Dikmemek

Allah’a teslim olmuş Müslümanlar, yapacakları her işi, Allah’ın takdir ettiği kurallara razı olmuş bir halde yerine getirmelidirler. Miras hususunda da Müslüman, vefat eden kimsenin malının; geride kalan akrabalarına ait Allah’ın belirlediği taksim oranlarını öğrenmeli ve bu taksime gönülden razı olmalıdır. Allah’ın pay ayırıp hak verdiği hiç kimseyi çeşitli nedenlerle mirastan mahrum bırakmaya çalışmamalıdır. Özellikle bazı yörelerde kız evlada miras düşmesini engellemek gibi adetler dinimize aykırı olmakla birlikte aynı zamanda kul hakkıdır. Vefat eden kimse, arkasında haklarını savunamayacak derecede küçük yetim çocuklar bırakmış ise bu küçük çocukların hakları korunmalı ve malları çeşitli yollarla ellerinden alınmamalıdır. Bu hususta Rabbimiz, Nisâ Sûresi 10. âyet-i kerîmede bizleri şöyle uyarmaktadır:

إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا

“Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”

Miras taksim edilirken her hak sahibine hakkının verilmesi, kadın-erkek, büyük-küçük hiç kimsenin mağdur edilmemesi gerekir. Kadınlara miras verilmemesine yönelik uygulamalar, dinimize göre adaletsizliktir, zulümdür. Allah’a ve O’nun indirdiği Kur’an’a iman eden her Müslüman, mirastan payına düşene rıza göstermeli ve kardeşlerinin malına haksızca el uzatarak Allah’a karşı gelmekten korkmalıdır. Hatta kendi öz kardeşinin mirastan payına düşen kısmına göz dikmek gibi veya canından kanından kendi öz kız kardeşini mirastan mahrum etmek gibi hem insanlığa yakışmayan hem de İslam’a uygun olmayan durumlara düşmekten Allah’a sığınmalıdır. Unutmamak gerekir ki eğer bir kişi kendi canından öz kardeşinin malına göz dikiyor ve onu elinden almaya çalışıyorsa, malına göz dikmeyeceği kimse ve eline fırsatı geçince el koymaya çalışmayacağı mal olmayacaktır. 

Allah Teâlâ, nasıl faiz haramdır buyurmuş ise, nasıl zina haramdır demiş ise, nasıl namazı ve zekâtı emretmiş ise, miras konusunda da taksimi bize bırakmamış ve tatbik edilmesi gereken hükümleri bildirmiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın amcası Hz. Abbas’ın oğlu Hz. Abdullah miras konusunda: “Kuran’da en ayrıntılı hüküm miras hükmüdür.” demiştir. Dolayısı ile miras hükümleri de tıpkı namaz, oruç gibi Allah’ın bir emridir ve bize düşen bu hükümleri gönül rızamız ile tatbik etmektir. Bu hükümleri tatbik etmeyip mirastan fazla hak almaya çalışmak kul hakkıdır. Fakat kardeşlerden birinin maddi durumu çok iyi ise, kendi rızası ile miras hakkını kardeşlerinden birine veya hepsine bağışlama tasarruf yetkisine sahiptir.

Mirasçılar Mirastan Mahrum Edilebilir Mi?

Muhterem Müslümanlar! İslam Hukukuna göre, miras bırakan kişi, mirasçısını mirasından mahrum etme hak ve yetkisine sahip olmadığı gibi, mirasçıların bir kısmı da mirastan payı olan diğer mirasçıları miras haklarından mahrum bırakamazlar. 

Ailede anne-baba kendi sorumluluklarını, çocuklar da kendi sorumluluklarını bilerek, ailevî yaşantılarını bir Müslüman’a yakışır şekilde düzenleyip sürdürmek mecburiyetindedirler. Vefat eden anne veya babaya; çocuklarının onlar hayatta iken güzel davranması, gönüllerini alması, onları hoşnud edip rızalarını kazanması İslam’ın emridir. Eğer çocuklar böyle davranmaz, anne-babanın gönlünü incitecek, sevgi ve gönül bağını koparacak olan isyan, eziyet ve hakaret gibi olumsuz duygu ve davranışlarda bulunmuşlar veya görevlerini yapmamışlarsa, dinen sorumlu olurlar. Fakat bu yanlışlıkları veya görevlerini yapmamaları her ne kadar onları günahkâr yapsa da İslam’da sorumlulukların bireysel olmasından dolayı onların mirastan mahrum bırakılmalarına dinen sebep teşkil etmez. Herkes kendi görevini yapıp-yapmadığının hesabını Allah’a verecektir. Bu sebeple anne-babanın, çocuklarını mirastan mahrum etmek için evlatlıktan reddetme yetkisi bulunmadığı gibi mirastan mahrum bırakmak için vasiyette bulunması da caiz değildir. Dolayısıyla anne-baba veya geride kalan mirasçılar, anne-baba hayatta iken onlara iyi davranmamış evlatlarını mirastan mahrum bırakma hakkına sahip değillerdir. O zamana kadar anne-baba kıymetini bilememiş ve adeta hayırsız olarak görülen o evlat, belki de bir gün hatasını anlayıp tevbe edecek, vefatlarından sonra anne-babasına hayır dua edip onlar için istiğfar ederek diğer evlatlarından daha vefalı bir hâle geleceğini kimse bilemez. Bu konuda Nisâ Suresi 11. Ayeti kerimesinde Rabbimiz:

آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً

“Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz.” buyurarak; “şu hayırlı şu hayırsız, şuna mal verilmeli şuna verilmemeli” gibi düşüncelerle vârisler hakkında peşin hükümlü olmamamızı, vârislere İslam hukukuna göre kendilerine ayrılan payı teslim etmenin bir hikmeti olduğunu bizlere öğretmektedir.

İslam hukukuna göre vâris, iki şekilde mirastan mahrum kalabilir:

1.Kendisine miras bırakacak kişiyi öldürürse (Vârisin mûrisini öldürmesi).

2.İslâm dininden çıkarak din değiştirirse.

Çocuğun miras mallarına bir an önce kavuşabilmek için veya çeşitli nedenlerle anne veya babasını öldürmesi ile çocuğun İslam dininden çıkması durumları, mirasçılığa engel hallerdir ve bu iki durumda mirastan mahrum kalıp hiçbir pay alamazlar. (Mevsılî, el-İhtiyâr, IV, 502-504)

Peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bu konuda şöyle buyurmuştur: 

لَيْسَ لِلْقَاتِلِ مِيرَاثٌ 

Kâtile miras yoktur.” (İbn Mâce, “Diyât”, 14)  

İslam dini, mîrasa bir an önce konabilmek için mûrisin öldürülmesi ihtimalini ortadan kaldırmak maksadıyla kâtili mirastan mahrum ederek, onların hayatlarını korumuştur. Mirasa bir an evvel kavuşabilmek için anne veya babanın ölmesini istemek veya onların ölümünü beklemeden mirasa konabilmek için anne veya babaya öyle olmadıkları halde aklî dengesinin yerinde olmadığına dair rapor aldırmak veya onlardan biri vefat ettiğinde miras bölünmemesi için onların başka biri ile yapacağı meşrû’ bir evliliğe karşı çıkmak gibi insanlık dışı duygu ve isteklerin bir Müslümanda olması söz konusu bile olamaz. Bu dünya imtihan yeridir. Mirası hak eden kişi her ne kadar genç olsa bile belki de o daha önce ölecektir. Böyle, insaniyetten uzak duygu ve düşüncelere sahip kişiler bir an evvel tevbe etmeli, Allah’tan af dileyerek kendilerini doğru yolda eylemesi için Allah’a dua etmeli ve Allah’ın cennet vesilesi kılarak emanet ettiği anne ve babaya canla başla tüm imkânları ile hizmet etmelidirler. Çünkü anne ve baba öyle kıymetli nimetlerdir ki onların kıymeti, yokluklarında anlaşılır. Onları kaybeden evlada dünyanın bütün hazineleri verilse bile, onlarsız bir mana ifade etmez, gönlü ve gözü hep anne-babasını arar, hep bir tarafı eksik kalır.

İslam Ahlakına Uygun Davranmak

Değerli Mü’minler! İnsan, tabiati itibariyle kazanmayı, malının artmasını ister. Vefat eden kimsenin arkasında bıraktığı vârislerinden her biri belki de bütün mirasın kendilerinin olmasını isteyebilir. Durum böyle olunca da yapılacak taksimlere gönlü razı gelmeyebilir. Bu konuda kalbin huzurlu olarak paylaşımın yapılması, Allah’ın takdir ettiği oranlara ve verdiği paylara göre taksim ile olur. Çünkü her şeyin sahibi ve yaratıcısı Allah Teâlâ, miras hükümlerinde kimsenin haksızlık ve zarar görmeyeceği bir şekilde malı taksim etmiş ve Nisâ Sûresi 12. âyeti kerimesinde şöyle buyurmuştur:

غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ

“Kimse zarar görmesin; Allah’ın hükmü budur. Allah her şeyi bilendir, hilim sahibidir.”

Yüce Rabbimiz, kimsenin zarar görmeyip haklarını alması için taksim ettiği bu payların, koymuş olduğu sınırlar olduğunu belirtmiş ve gönül huzuru ile razı olup bu hükümlere yani İslam Hukuku’na göre miras paylaşımı yapanları Nisâ Sûresi 13. âyeti kerimesinde Cennet ile müjdelemiştir:

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberi’ne itaat ederse Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kazanç budur.”

Müslüman, bu fani dünya hayatında ahlakî güzelliğini her hususta göstermeye çalışması gerektiği gibi miras taksiminde de güzel ahlaka uygun davranmalıdır. Ebu’d- Derdâ’dan rivayet olunduğuna göre Rasûlullâh Muhammed Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde mü’min kulun (amel) terazisinde güzel ahlâktan daha ağır gelecek bir şey yoktur.” (Tirmizî, "Birr", 62)

Yunus Emre’nin:

Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan mülk de yalan, var gel biraz da sen oyalan.” sözü, tek hedefleri ve asıl maksatları dünya malını kazanmak olan insanların ne büyük bir gaflet içinde olduğunu bizlere gösteren çok anlamlı bir sözdür.

Dünya hayatının geçici menfaatine kapılıp güzel ahlaka yakışmayan davranışlar sergilemekten kaçınmalıyız. Hakkına girdiğimiz kişi anne, baba, bacı, kardeş bile olsa bu günahtır, kul hakkıdır, zulumdür ve karşılığında uhrevî cezalar vardır. Bu hususta Fâtır Sûresi, 5. âyeti kerimesinde Rabbimiz’in şu uyarısı zihnimizde hep canlı olmalıdır: 

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠

Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.

Dünya malı, eğer Allah yolunda ve meşru yolda harcanırsa bir değer ifade eder. Eğer mal, haram yollarla kazanılır veya helal yolla kazanılsa bile haram yollarda harcanırsa; dünya ve ahirette insanın başına bela olup sonu pişmanlık olur ve hiçbir faydası olmaz. Bu konuda Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın Şuarâ’ Sûresi 87-89. ayeti kerimelerde bildirilen, malın ve evladın fayda vermeyeceğini, asıl fayda verecek şey olanın manevî hastalıklardan temizlenmiş sağlıklı sâlim bir kalp olduğunu ifade eden şu duasını örnek almalıyız:

وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ * يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ * إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ*

İnsanların diriltileceği gün ve Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!

Dünya hayatı ve dünya malı geçicidir. Bizler bu dünyada imtihan olmaya geldik ve kısa süre sonra ebedi olan ahiret yurduna gideceğiz. Bu dünyada bize verilen her şey bir emanet olduğu gibi mirasın da bir emanet olduğunu unutmamalıyız. Geçici dünya menfaatine aldanıp ta miras konusunda haksızlık yaparak kul hakkına girip ahiretimize zarar vermek ve mal yüzünden kardeşlerimizle küsmek, aklı başında insanların yapacağı şey değildir. Hırslarımıza yenilerek, kıskançlık göstererek veya Allah’ın taksimine razı olmayıp hased ederek bu imtihanı kaybetmeyelim. Ellerimizle helalinden dünya malını kazansak ta kalbimizi dünya malı ve sevgisi ile değil, Allah sevgisi ve Allah’ın zikri ile dolduralım. Hayatımızın her alanında olması gerektiği gibi miras konusunda da kendimiz için istediğimizi, diğerleri için de isteyelim. Allah’ın Rasûlu Muhammed Aleyhisselâm’ın in şu sözünü asla unutmayalım:

لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7)

Mirastan aldığımız payı dilediğimiz gibi kullanabiliriz. Bununla birlikte bize miras bırakan yakınımız adına hayır hasenat yapmak, onun adına sadaka vermek ve ona vefalı davranmak, İslam ahlakına yakışır bir davranıştır. 

Huzurlu Miras Paylaşımı: İslam Hukukunun Uygulanması

Aziz Kardeşlerim! Rabbimiz’in her emrinde çeşitli hikmetler ve kulları için faydalar bulunmakta, emre uyanlar mükâfâtını; uymayanlar ise bunun pişmanlığını ve cezasını görmektedirler. Miras paylaşımında da Allah’ın ayırdığı taksime razı olmayıp, Allah’ın hak sahibi tayin ettiği varislerin miraslarına Allah’a isyan ederek haksız yolla el koyan ve onları mirastan mahrum bırakarak zulmedenlerin ise gideceği yerin cehennem ateşi olduğunu Yüce Rabbimiz, Nisâ Sûresi 13. âyeti kerimesinde bizlere şöyle bildirmektedir:

وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ

Kim de Allah’a ve peygamberine itaatsizlik eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar, onun için alçaltıcı bir azap vardır.

Miras hususunda Allah’ın bize emrettiği hükümlere uygun davranıp kul hakkına girmeyelim. Allah’ın emrine uymanın vermiş olduğu huzur ve kalp ferahlığı ile Allah’ın rızasını kazanmaya çalışalım. Bu fani dünya hayatının geçici heves ve malına aldanarak akrabalarımız ile aramıza düşmanlığın girmesinden ve Allah’ın emrine karşı gelmekten sakınalım. Her şeyde olduğu gibi miras paylaşımında da Allah’ın emirlerine dikkat ederek merhameti, insafı, adaleti ve hakkaniyeti elden bırakmayalım.

Hazırlayan: Metin METE

Facebook Yorumları