menu
İSLAMİ VE İNSANİ DEĞERLERİN SÜREKLİLİĞİ
İSLAMİ VE İNSANİ DEĞERLERİN SÜREKLİLİĞİ
Haftanın Vaazı.. Bu Haftanın "İslami ve İnsani Değerlerin Sürekliliği" konulu 25.04.2023 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

İslami ve İnsani Değerlerin Sürekliliği

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ 

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَقٖينُ

’’Kesin olan şey (ölüm sana) gelinceye kadar rabbine kulluk et.’’ (Hicr,99)

قال رسول الله )صعلم( :  أَحَبُّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللَّهِ أَدْوَمُهَا وَإِنْ قَلَّ

’’Allah’a en sevimli gelen amel az da olsa devamlı olandır.’’ (Buhari, İman,32)

Muhterem Müminler!

Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden azad olmak olan mübarek ramazan ayını geçtiğimiz hafta itibariyla geride bıraktık.

Rahmeti, bereketi, iftarı, sahuru, teravihi, on bir aya sultanlığı ve sıcaklığıyla bizi kuşatan, manevi atmosferiyle sarıp sarmalayan Ramazan ayı bizi bırakıp gitti. Henüz ona doyamamıştık, tam “Onu Allah için tuttuk; o da nefsi arzulara, şeytani vesveselere karşı bizi tuttu, itikâfıyla tefekkür iklimine misafir etti.” Derken o bize “Elveda!” dedi. Ardından gözü yaşlı, hasretli, boynu bükük yetim gibi bakakaldık. Acaba onun nur kokan bahçesine ve rahmet dağıtan iklimine yeniden erişebilecek miyiz? Bilemeyiz. Allah erişebilenlerden eylesin.

On bir ayın sultanı  rahmet ayının, gelişi de bize bayram olmuştu gidişini de bayramla uğurladık. 

Ramazan Ayı, Allah Teâlâ'nın müminlere büyük bir ihsanıydı. Çünkü ramazan ayı; Kur'an, oruç, iyilik ve güzellik ayı idi. Tövbelerin, duaların, hayır ve hasenatın kabul olunduğu, Kadir Gecesi gibi muhteşem bir geceyi içinde barındıran mübarek bir aydı.

Ramazan ayını bütün rahmetiyle, bereketiyle , bin aydan hayırlı Kadir Gecesiyle ve tüm güzellikleriyle idrak etmeyi bizlere nasip ettiği için Rabbimize şükürler olsun. 

Değerli Kardeşlerim!

Ramazan boyunca oruç ibadeti ile birlikte bedenlerimiz ve nefislerimiz Allah’ın inayetiyle terbiye altına alındı.

Bu rahmet ayına mahsus olan güzellikler dolayısıyla  bir kez daha sabrı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, özveriyi öğrendik. Dünya nimetlerinin bir sınav olduğunu; gelip geçici olanın değil, kalıcı ve ebedî olanın insanı yücelttiğini anladık. Gönüller, manevî huzur ikliminde bir ay boyunca yıkandı. 

Bu vesileyle, Allah Teala Hazretleri Ramazan boyunca tuttuğumuz oruçlarımızı kıldığımız namazlarımızı, teravihlerimizi, verdiğimiz zekat fitre ve sadakalarımızı, tüm taat ve kulluğumuzu, cümle ibadetlerimizi kabullerin en güzeliyle makbul eylesin. 

Bir dahaki Ramazan’a da hep birlikte huzur içerisinde kavuşabilmeyi Rabbimiz cümlemize nasip eylesin.

Kıymetli Müminler!

Ramazan’da kazandığımız bütün güzel haslet ve yüksek değerleri, ramazan sonrasında da hayatımız boyunca koruyup yaşayabilmek bizim için oldukça önemlidir. 

Zira Yüce Allah’a karşı olan sorumluluğumuz, ibadetlere olan ihtiyacımız, sadece Ramazan ayına mahsus değildir. İman esasları, ibadetler, üstün ahlâki vasıflar süreklilik arz eder. Bunlara ilişkin prensipler, emir ve yasaklar geçici değildir. Bunlar mevsimi geçince çıkarılıp bir kenara bırakılan elbiseler gibi değildir. 

Bunun için Ramazan ayı boyunca eda ettiğimiz ibadetlerimizi olsun, bu ayda Allah’ın izniyle kazandığımız üstün  ahlâki vasıfları olsun, Ramazandan sonra da muhafaza ederek devamlı kazanımlarımız haline getirmek zorundayız. 

Bu rahmet iklimi vesilesiyle terk ettiğimiz kötü alışkanlıklara, günahlara tekrar geri dönmememiz gerekir. Yoksa bunların bir süreliğine terk edilmiş olması bizim için çok fazla bir anlam ifade etmeyecektir.  

Ramazan-ı Şerif’e gösterdiğimiz saygıdan dolayı birtakım kötü alışkanlıkların terk edilmesi ne kadar sevindirici ise, Ramazan bitince günahlara, fıskı fucura ve kötü alışkanlıklara tekrar dönülmesi de o kadar üzücü olur.

Muhterem Kardeşlerim!

Bilindiği gibi insanın maddî ve manevî ihtiyaçları vardır. Vücudumuz nasıl ki daima maddî gıdalara ihtiyaç duyuyorsa, ruhumuz da manevî gıda olan ibadetlere ihtiyaç duymaktadır. Nasıl haftada bir defa veya yılda sadece bir ay yiyip içmek suretiyle bedenin maddî ihtiyaçları karşılanmıyor ise, haftada bir Cuma namazı kılmak veya yılda sadece Ramazan ayında ibadet etmekle manevî ihtiyaçlar da karşılanmış olmaz. 

Dolayısıyla Ramazan ayında kazandığımız bir takım iyi huylar ve güzel amelleri hayatımız boyunca devam ettirmeliyiz. Zira ömrün en hayırlısı, ibadetlere sabır göstererek Yüce Allah’ın rızası doğrultusunda sürdürülenidir.

Nitekim Hz. Âişe’nin (r.anhâ) anlattığına göre Resulüllah’a (s.a.v.): “Hangi ibadet Allah Teâlâ’ya daha sevimlidir? diye soruldu? Efendimiz (s.a.v.); ’’Az da olsa devamlı olanıdır.” (Buhârî,Kitâbü’l-Müsâfirin’, 218.) diye cevap buyurdular.

Kadın erkek tüm Mü’minler büluğ çağından son nefesine kadar Yüce Allah’a ibadet etmekle yükümlüdürler. Bu konu ile alakalı olarak bakınız Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَقٖينُ

“Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et” (Hicr,99). Haşr Suresinin 18. Ayetinde de;

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.’’ buyurarak şu fani dünya hayatının ebedi alem için yatırım yapma yeri olduğuna, ibadet taat ve kulluğumuzda sürekliliğin önemine dikkatlerimizi çekmiştir.

Değerli Dostlar!

Ramazan ayını geride bırakırken neleri kazandığımızın öncelikle bir muhasebesini yapalım. Hayatımızda gerçekleştirdiğimiz bu kazanımların neler olduğunu daha iyi anlar isek ve aklımıza aktarabilir, gönlümüze idrak ettirebilirsek bu kazanımlarımızı inşallah hayat boyu sürdürme imkanını yakalayabiliriz.

Ramazan ayı oruç ayı idi. Nefislerimiz oruçla terbiye oldu.

Bu ayda Yüce Yaratanımızın emretmiş olduğu ibadetlerden olan orucumuzu tuttuk. Rabbim oruçlarımızı kabul eylesin. Oruç ibadeti İslam’ın beş temel esasından biridir. Oruç, bedenimize sağlık, gönlümüze huzur, ruhumuza esenlik veren bir ibadettir. 

Ramazan ayında farz olarak tutmuş olduğumuz orucu, Ramazan ayından sonra da bazı günlerde nafile olarak tutmaya devam edebiliriz. 

Zira oruç, şehevi gücün melekî güce boyun eğmesini sağlar. Bu nedenle ramazan ayı dışında da imkân nispetinde oruç tutmalıyız. Böylece nefsimizi dizginler, kendimizi melekût âlemine doğru yükseltiriz. Bu konu da her peygamberin takip ettiği yol farklı olmuştur. Davut aleyhisselam bir gün yer bir gün tutardı. Peygamberimiz ise ramazan dışında hiçbir ayı tam olarak oruçlu geçirmemiş, ancak bazen uzun süre oruç tutmuştur. Ayrıca Şevval ayında altı gün, pazartesi ve perşembe günleri ile hicri ayların 13.14.15. günleri oruç tutmuştur. Biz ümmetine de nafile oruç tutmamızı tavsiye etmiştir. 

Peygamberimiz (sav); "Her kim ki ramazan orucunu tutup, altı gün de şevval ayından ilave ederse; yılın tamamını oruçlu gibi geçirmiş olur" (Müslim, Sıyam,204) buyurmuşlardır. 

Yine Hz. Peygamber (sav): "İnsanların amelleri Allah Teâla’ya pazartesi-perşembe günleri arz olunur, ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı tercih ediyorum" buyurmuştur

Zira oruç, nefsani arzularımızı sınırlandırmakta, bize açlığı tattırarak ihtiyaç sahiplerinin durumlarını hatırlatmakta, bedenimizi sıhhate, gönlümüzü huzura kavuşturmaktadır.

Ramazan’dan istifade etmenin yollarından biri de ve bekli de en önemlisi elimize, dilimize ve bütün benliğimize sahip olarak oruç tutmak idi.

Böyle bir oruç bedenimizi ve ruhumuzu olgunlaştırmakta, ahlaken kemale erdirmektedir. Bedenimizin her azasına oruç tutturmak suretiyle yanlışa sürüklenmekten kendimizi alıkoyduk. Bu durum kendi faydamızadır. Bu durumu bir hayat boyu sürdürerek, Allah’ın emrettiği şeyleri yerine getirmeli, yasakladığı şeylerden de öylece kaçınmalıyız. 

Namaza devam etmeliyiz

Ramazan ayı boyunca camileri doldurup namazlarımızı cemaatle kılmaya çalıştık. Özellikle de Ramazan’a mahsus güzelliklerden ve özelliklerden biri olan teravih namazlarımızı büyük bir iştiyakla kalabalık cemaatler halinde yoğun katılımlarla büyük bir keyifle eda etmeye gayret ettik.

Namaz kılma ve özellikle de namazlarımızı cemaatle kılma                    alışkanlığımızı Ramazan’dan sonra da devam ettirmeliyiz. 

Zira namaz; Yüce Dinimiz İslam’ın üzerine kurulu olduğu beş esastan biridir. (Buhari,İman,2). 

Ergenlik çağına gelen, aklı başında olan her kadın ve erkek Müslümana farzdır. 

Kur’an-ı Kerim’de 99 yerde zikredilerek Allah Teala’nın imandan sonra kendisinden daha üstününü emretmediği, bir binayı ayakta tutan direkler misali, din binamızı ayakta tutan ibadetimizdir.

Namaz, aynı zamanda Rabbimizle aramızda kuvvetli bir bağın kurulmasına vesile olur ve bizi günahlardan uzak tutar, otokontrolü sağlar. Nitekim bu konu da Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءوَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

“Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut,45)

İnsanlar öldükten sonra dirilecekler ve Allah’ın huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını verecekler. O gün ibadetlerden ilk sorgulama namazdan olacaktır. Nitekim Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur; ’’Kulun kıyamet gününde hesabı ilk önce sorulacak ameli namazdır. Eğer namazı dürüst çıkarsa kurtulmuş ve kazanmıştır. Eğer namazı düzgün çıkmazsa kaybetmiştir.’’ (Tirmizi,Salat,305) 

Sevgili Peygamberimiz (sav) hadisi şeriflerinde pek çok  kez namazın öneminden bahsetmiş ve özellikle de cemaatle kılmaya teşvik etmiştir:

Abdullah b. Ömer’den (r.anhümâ) rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz:

عن عبدالله بن عمر صَلاةُ الجَماعَةِتَفْضُلُ صَلاةَ الفَذِّ بسَبْعٍ وعِشْرِينَ دَرَجَةً

-“Cemaatle kılınan namazın sevabı, yalnız başına kılınan namazdan yirmi yedi derece efdaldir.”  (Buhârî,Ezân,30) buyurmuştur.

Diğer bir hadisi şeriflerinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

مَن تَوضَّأَ فأسبغَ الوضوءَ، ثمَّ مشىإلى صلاةٍ مَكْتوبةٍ فَصلّاها معَ الإمامِ، غُفِرَ لَهُ ذنبُهُ

-“Kim ki güzelce abdestini alır, farz namazı eda için mescide gider ve imamla birlikte namazı kılarsa; günahları bağışlanır.” (İbn Huzeyme, Sahih, 22/3) buyrulmuştur. (Burada bağışlanan günahlar küçük günahlardır.)

-“Kim ki iftitah tekbirine ulaşarak kırk gün cemaatle namazlarını eda ederse, onun için iki berat yazılır: Cehennemden uzak olma beratı ve münafıklıktan beri olma beratıdır.” buyurmuştur. Dolayısıyla cemaatten mazeretsiz olarak geri kalmamaya gayret etmeliyiz.

Ramazan, infakın, cömertliğin zirveye ulaştığı ay oldu

Rabbimiz, Maide Suresinin 2. Ayeti Celilesinde ;

وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْعَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ

“İyilik ve takvada (Allah’ın yasaklarından sakınmak üzere) yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın’’. buyurdu. 

Abdullah b. Abbas’tan rivayet olunmuştur ki, Rasulullah Efendimiz (sav) de Ramazan Ayı geldiğinde insanların en cömerdi olurdu.

عن عبدالله بن عباس كانَ رسولُ اللَّهِﷺ أجودَ النّاسِ وَكانَ أجوَدُ ما يَكونُ في رمضانَ

“Allah Resûlü insanların en cömerdi idi. Cömertliğinin zirvesinde olduğu zaman ise Ramazan ayı idi”  (Buhârî,Bed‟ü‟l-vahy,1.)

İslâm’ın bildirdiği sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın biri maddî, diğeri manevî iki yönü vardır:

Müslüman, ihtiyaç içerisindeki kardeşine yardım elini uzatır. Müslüman, darda kalana yardımcı olur, zorluk içinde olanı genişliğe çıkarır, korku içinde olana güven verir, aç olanı doyurur. 

Müslüman, sahip olduğu ayni ve nakdi mallardan muhtaçların ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü olduğunun bilinci içerisindedir. Komşusu açken kendisi tok olmayı hiçbir zaman düşünemez.

İyilikte güzellikte yararlı işlerde yardımlaşma dinimizin emri olduğu gibi kamil insan olmanın da gereğidir.

Yardımlaşma, toplumun fertlerini birbirine sevdirir ve toplumsal kaynaşmayı sağlar. Birbirine sevgi ve saygı bağıyla bağlı olan toplumlarda huzursuzluk, terör, anarşi ve zülüm olmaz. 

Dünya tarihinde yardımlaşmanın en güzel örneklerinden biri olan “Fıtır Sadakası’’ Ramazan’a mahsus ibadetlerimizdendi. 

Fıtır Sadakası, emsali olmayan bir dayanışma örneğidir ve her türlü övgüye lâyıktır. Zira hiçbir karşılık beklemeden ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatılmaktadır. Her yıl fakir Müslümanların bile fıtır sadakaları ile kendilerinden daha düşkün olanlara maddi yardımda bulunmaları hakikaten övülmeye lâyık bir meziyettir. Zira Cenabı Hak;

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍفَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ

“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, iyiye ve takvaya eremezsiniz.” (Ali-İmran,92) buyurmuştur.

Sevgili Peygamberimiz (sav) de şöyle buyurur: 

“Müslüman, Müslüman’ın din kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu (başına gelen musibette) yalnız bırakmaz. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse; Allah da onun ihtiyacını giderir. Herhangi bir Müslüman, din kardeşinin dünyada bir sıkıntısını giderirse; Allah da onun kıyamet gününde bir sıkıntısını giderir. Kim de Müslüman kardeşinin ayıbını örterse; Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.” (Müslim,Birr,58)

Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise;

“Kim ki bir kişinin ihtiyacının giderilmesinde yardımcı olursa; ayakların kaydığı günde Allah onu sabit kılar, ayağını kaydırmaz.” buyurmuşlardır.

Yardımlaşarak Müslümanları sevindirmek Allah katında en güzel işlerdendir. Günahlarımızın bağışlanmasına vesile olmaktadır.

Cimrilik edip yardımlaşmamak ise kişinin manen kaybetmesine sebebiyet verir. Onun için Kur’an-ı Kerim’de, nefsini cimrilik illetinden koruyup arındıranların kurtulacağı müjdesi verilmiştir:

وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:

“Kim nefsinin cimriliğinden korunursa; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr,9) buyrulmuştur.

Bu anlamda Ramazan Ayı Müslümanlar için zekatlarıyla, fitreleriyle, sadakalarıyla, iftarlarıyla, her türlü infaklarıyla cömertliğin, Allah için paylaşmanın, ihtiyaç sahiplerine dokunmanın zirve yaptığı bir ay olmuştur. Allah daim eylesin.

Günahlarımızdan kurtulmaya çalıştık

Ramazan boyunca günahların küçüğünden de büyüğünden de uzak kalmaya çalıştık. Sevgili Peygamberimizin ’’Günahtan tevbe eden günahsız gibidir’’ müjdesine nail olabilmek için Gecesiyle gündüzüyle iftarlarında seherlerinde her daim tevbe istiğfara sarıldık. Bağışlanmadık hiçbir günahımızı bırakmaması için Rabbimizin af ve mağfiret kapılarını çalıp durduk.

Ramazan boyunca tevbe istiğfarlar ettik. Günahlarımızdan kurtulmaya çalıştık 

’’Evveli rahmet ortası mağfiret sonu da cehennemden kurtuluştur’’ buyurmuştu Allah Resulü. Bizler de Rabbimizin açtığı o rahmet ve mağfiret kapılarından azami şekilde istifade etmeye çalıştık. Ramazan’ın sonunda, bayram gününe kavuştuğumuz o nurlu sabahta mağfireti sonsuz Rabbimizin cehenneminden azad ettiği o bahtiyar kullar arasına girme umudumuzu hep diri tuttuk.

Değerli Müminler!

Günahlardan uzak durma çabamız, bizi affetmesi için Allaha karşı münacaatlarımız, dua ve yakarışlarımız Ramazanla sınırlı kalmamalı. Kurtuluşa erenlerden olmamız için Rabbimiz bizi tevbeye davet ediyor, tevbe üzere yaşamaya çağırıyor.

وَتُوبُواإِلَى اللَّهِ جَمِيعاً أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz” (Nur,31)

Tevbe, pişmanlıktır, Allaha yönelmektir, her türlü hata, isyan, şirk, küfür, günah, ihmal, gaflet ve kabahatten dolayı Allahtan affımızı isteyip ona yalvarmaktır.

İnsan hata ile günah işleyebilir. Müslüman bir hata işlediği zaman hemen tövbeye sarılmalı, tövbeyi bir dahaki ramazana bırakmamalı. Ölüm ansızın her an gelebileceğine göre tevbeyi geciktirmemek yarınlara ertelememek gerekir. Zira Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَـئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً:وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌأُوْلَـئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً:

“Allah’ın kabul edeceği tövbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tövbe edenlerin tövbesidir; işte Allah bunların tövbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca, “Ben şimdi tövbe ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tövbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.”  (Nisa,17-18)

Ramazan’da kazandığımız tevbe üzere yaşama alışkanlığımızı, bu güzel hasleti günahların küçük büyük demeden, hiçbir günahı küçük görmeden, hepsinden kaçınarak sürdürebilmemiz gerekir.

Küçük günahları işleme konusunda gevşek davranan insan, günah işlemeye alışır, bu alışkanlık insanı büyük günah işlemeye sevk edebilir. Zira, ’’Tevbe edildikten sonra büyük günah yoktur, günahta ısrar edildikten sonra küçük günah yoktur her günahta küfre giden bir yol vardır.’’ denilmiştir.

İnsan hasbel beşer küçük de büyük de günah işleyebilir. Ne var ki Yüce Allah küçük günahları tövbe etmeden de bağışlayabilir. Nitekim Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:

إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْعَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيماً:

“Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız.” (Nisa,31)

Büyük günahlardan kurtulmak için ise mutlaka şartlarına uygun tövbe edilmesi gerekir. Bu durumda tövbenin makbul olabilmesi için üç şart vardır:

1) Günahı işlediğine pişman olmak,

2) O günahı bir daha işlememeğe azmetmek,

3) Günahı terk etmek.

Eğer günah insan hakları ile ilgili ise; hakların hak sahiplerine verilmesi ve helalleşilmesi gerekir. Nitekim Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, altın ve gümüş paranın geçerli olmadığı kıyamet günü gelmezden önce helâlleşsin. Aksi takdirde o gün, Salih bir ameli varsa, zulmü nispetinde kendinden alınır (hak sahibine verilir). Eğer sevabı yoksa hak sahibinin günahından alınır, bu kimsenin üzerine yüklenir.”

Ramazanın rahmetinden şeytanların zincire vurulmuş olmasından da istifade ederek tevbe ettiğimiz günahlarımıza, kurtulduğumuz kötü alışkanlıklara Allah için  tekrar geri dönmeyelim. Tevbelerimizi muhafaza edelim, her zaman tevbe üzere yaşamaya gayret edelim.

Sonuç

Sahabeden Hanzala (r.a.), bir gün Hz.Ebu Bekir’le (r.a.) karşılaştığında ona, “Hanzala münafık oldu” der. Sonra meselenin hakikatini bizzat kendisinden öğrenmek için Hz.Ebubekir, onu da alır birlikte Allah’ın Nebisine giderler ve orada da Hanzala aynı sözü tekrarlar. Kendisine, “Sübhanallah! Bu nasıl söz” denildiğinde:

Hanzala, “Ey Allah’ın Resulü, biz senin huzurunda iken bize cehennemi ve cenneti hatırlatıyorsun. Sanki gözlerimizle görüyoruz. Fakat huzurundan çıkınca eşlerimizle, çocuklarımızla meşgul oluyor, mesleğimizi icra ediyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz…” şeklinde açıklama da bulunur.

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): “Nefsim kudreti elinde olana yemin olsun ki: Huzurumda bulunduğunuz hal üzere devam etseydiniz, melekler evlerinizde, yataklarınızda ve yollarınız üzerinde sizinle musâfaha ederlerdi.

Fakat ey Hanzala, (insan bu!) bazen öyle bazen böyle!” diyerek bu son kısmı üç defa tekrarlar. (İbn Mâce, Zühd)

Yılda bir kez, Allah’ın bir lütfu olarak gelişiyle şereflendiğimiz Ramazan ayı, beraberinde bizlere nice fırsat ve imkânlar taşıyor.

Öyle ki, özellikle bugünün Müslümanları olarak efendimizin yukarıda geçen hadiste buyurduğu gibi Ramazan da yakaladığımız hal üzere kalabilsek, neredeyse bizler de meleklerin tebrik ve tebşirlerine mazhar olabiliriz Allah-u a’lem.. 

Ama ne yazık ki çok az istifade edebildiğimiz bu mübarek ayın nedense geliş-gidişini anlamayacak kadar hızla bizden ayrılıp gidiyor.

Kıymetli Müminler!

Ramazan ayında kazandığımız birtakım iyi huylar ve güzel amelleri ramazandan sonra da devam ettirmeliyiz. Zira ömrün en hayırlısı, ibadetlere sabır göstererek Yüce Allah’ın rızası doğrultusunda sürdürülenidir. Kadın erkek bütün müminler, bulûğ çağından son nefesine kadar Yüce Allah’a ibadet etmekle yükümlüdürler. Nitekim Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ:

Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr,99)

Yine Yüce Allah şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْنَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُون:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”   (Haşr,18)

Bu ayetlerde Allah, emirlerini yerine getirmede ve yasaklarından sakınmada dikkatli olmamızı ve kıyamet günü için hazırlıklar yapmamızı, bunun için de nefislerimizi her an kontrol altında tutmamızı hatırlatmaktadır. Şüphesiz nefislerini kontrol altında tutan, Yüce Allah’a ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getiren müminler, ahiret yurdunda kârlı çıkacaklardır. Hz Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:

“Allah katında amellerin en güzeli, az da olsa devamlı olanıdır.”

Bizleri, daha nice ramazanlara sıhhat, afiyet ve gönül huzuru ile ulaştırmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Ramazan’da kazandığımız İslami ve insani değerlerin daimi kazanımlarımız haline gelmesini Allahtan niyaz ediyorum.

Hayatımız Ramazan olsun ki, ahiretimiz bayram olsun.

Hayırlı Cumalar..

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Abdülmecit SOFUOĞLU - KOCAALİ İLÇE VAİZİ

Facebook Yorumları