okunma
Kıymeti Farkedilemeyen Büyük Nimet: Sağlık
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
‘’Allah’ın nimetini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Allah gerçekten
bağışlayıcıdır, merhametlidir’’. (Nahl,16/18)
نِعْمتانِ مغبونٌ فيهما كثير من الناس: الصحة والفراغ
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Bunlar sıhhat ve boş vakittir.” (Riyazü’s-Salihin, Had. No:98)
Kıymetli Kardeşlerim!
Bizleri en güzel şekilde yaratan, sayısız nimetlerle donatan ve Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i bir şifa kaynağı olarak bizlere gönderen Rabbimize sonsuz hamd-u senalar olsun.
Hz. Adem’den beri hakkın-hakikatin öncüsü bütün peygamberlere ve bilhassa getirdiği değerlerle insanlığın ufkunu aydınlatan, sünnetiyle bizlere en güzel hayatı gösteren Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ ya (s.a.v.) sonsuz salat ve selam olsun.
Allah’ın eşsiz sanatının seçkin bir eseri olan insan, kendisine bahşedilen akıl, bilgi, duygu ve düşünce gibi özellikler sayesinde diğer varlıklara üstün kılınmış mükerrem ve mükellef bir varlıktır.
İnsanı en güzel şekilde yaratan Yüce Allah, insanın hayatı ve onuru gibi , maddi ve manevi sağlığını da dokunulmaz kılmıştır.
Buna mukabil, “halife” sıfatıyla yeryüzüne gönderdiği insandan, başta Rabbine kulluk vazifesi olmak üzere kendisi, çevresi ve bütün varlıklarla ilişkisinde sorumluluk bilinciyle hareket etmesini istemiştir.
Vahyin ve nübüvvetin rehberliğinde; Allah Teala Hazretleri bizlere insanı fıtratından uzaklaştıracak, tabiatını zedeleyecek ve itibarına gölge düşürecek her türlü tutum ve davranışlardan sakınmanın yollarını da göstermiştir.
Bu hedefe matuf olarak da Yüce Dinimiz İslam, bir takım evrensel ilkeler ve hükümler vazetmiştir.
Bizler biliyoruz ki, Yüce Dinimiz İslâm’ın ahlakını ve ahkâmını oluşturan bütün hüküm ve prensiplerin temel hedefi, “zarurât-ı hamse” veya “makasıd-ı diniyye” diye ifade ettiğimiz insanın canını, aklını, malını, neslini ve dinini korumaktır.
Dolayısıyla Yüce Rabbimizin bizden istediği en temel vazife, fıtri özelliklerimizi muhafaza ederek yaratılışımıza uygun bir şekilde onurlu ve erdemli bir hayat yaşamaktır.
Bunun içindir ki ibadetten ticarete, ziraattan çevreye ve evlilikten sosyal hayata varıncaya kadar her alandaki emirler ve yasaklar, helaller ve haramlar esasında insan olarak bizlerin, fıtratımıza uygun, onurlu ve erdemli bir hayat yaşamamızı temin etmeye yöneliktir. Yani Yüce Dinimiz İslâm’ın ortaya koyduğu bütün kural ve prensiplerin odağında, insanın hem bedenen hem de ruhen sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlama gayesi vardır.
Değerli Müminler!
Allah Teala Hazretleri Kur’an-ı Kerim’de ;
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
‘’And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele’’. . (Bakara, 2/155) buyurur.
Dolayısıyla bizler bu dünyaya imtihan için gönderildik. Bazen nimetlerin bize çokça verilmesiyle imtihana tabi tutuluyoruz, bazen de nimetlerin eksiltilmesiyle imtihana tabi tutuluyoruz.
Şu bir gerçektir ki, hangi zaviyeden bakarsak bakalım, lütfu sonsuz olan Rabbimiz yaşadığımız şu dünyada biz insanoğlunu ikramsız bırakmamış, ihtiyacımız olan her şeyi bizlere vermiştir. İbrahim Suresinin 34. Ayet-i Celilesinde; وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاؕ ‘’Allahın nimetlerini saymaya kalksanız saymakla bitiremezsiniz’’. buyurmak suretiyle Rabbimiz bu gerçeği dile getirmiştir.
Şüphesiz, bize verilen ama çoğu zaman kıymetini fark edemediğimiz büyük nimetlerden biri de sağlığımızdır. Allah Resulü (sav.) Efendimiz de ; نِعْمتانِ مغبونٌ فيهما كثير من الناس: الصحة والفراغ
’’İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Bunlar sıhhat ve boş vakittir.’’ (Buhari,Rikak,1) buyurarak Allah’ın bizlere sunduğu nimetlerin en başında sağlık nimetinin geldiğine dikkatlerimizi çekmiştir.
Değerli Dostlar!
İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kul olmaktır. Kulluk görevini gereği gibi yerine getirmenin şartı ise sağlığı korumaktan geçer. Sağlık bize Allah’ın verdiği en değerli nimetlerden biridir. Sağlık, hayatımızın tadı, huzurumuzun kaynağı, geleceğe dair umudumuzun anahtarıdır. Rahat, huzurlu ve mutlu bir hayat geçirmenin, Rabbimize karşı kulluk görevlerimizi en güzel şekilde yerine getirebilmemizin en temel yolu hiç şüphe yok ki sağlıklı olmaktan geçmektedir. Yüce Rabbimizin bizlerden istemiş olduğu emir ve yasakların yerine getirilmesi, sosyal hayatta bizlerden beklenilen görevleri layıkıyla yapabilmenin yolu da yine, maalesef çokça ihmal ettiğimiz sağlık ve sıhhatten geçmektedir. Onun içindir ki Sevgili Peygamberimiz (sav.); “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin: Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş zamanın, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin” buyurarak hayattaki en önemli değerlerimizden olan ve aynı zamanda Allah’ın bize emanetlerinden olan sağlığımızı korumanın hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmemizin önemini ortaya koymuştur.
Sağlık, Yüce Dinimiz İslam’ın ehemmiyetle üzerinde durduğu ve çok önem verdiği ve mutlaka korunmasını istediği konulardan biridir . Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak ;
وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
‘’Allah yolunda harcama yapın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin, kuşkusuz Allah iyilik edenleri sever.’’ (Bakara,2/195) buyurarak hastalıklara karşı tedbir almanın ve sağlıklı yaşamaya gayret etmenin dini bir görev olduğunu idraklerimize sunmuştur.
Peygamberimiz (s.a.s.) de: “Sizden kim huzuru yerinde, bedeni sağlıklı ve günlük yiyeceği de yanında olarak güne başlarsa , sanki dünya nimetleri ona verilmiş gibidir.” (Tirmizi,zühd, 34) buyurarak sağlığın ne büyük bir nimet olduğunu bizlere hatırlatmıştır.’’ ’’Kuvvetli müminin zayıf müminden hayırlı olduğu’’ (Müslim, 2664) gerçeği hatırlatılırken de Müslümanın bedenen ve ruhen sağlığını korumasının gerekliliğini vurgulamıştır.
Değerli Müminler,
Sağlık kaybedildiği zaman tekrar kazanabilmenin, önceki şekliyle tekrar elde edebilmenin en zor olduğu değerlerden birisidir. Ayrıca sağlığın korunması, Yüce Dinimiz İslam‘ın, korunmasına ehemmiyet verdiği beş gayeden biridir. Bir bakıma hastalıklara karşı tedbir almanın ve sağlıklı yaşamaya gayret etmenin de, konu ile ilgili ayet ve hadislerdeki uyarılara baktığımızda, dinî bir görev olduğu gerçeği karşımıza çıkar. Allah Resulü (s.a.s)’in “Ey Allah‘ın kulları, tedavi olunuz, zira Allah-u Teala, ihtiyarlıktan başka dermansız bir dert vermemiştir..” (Ebu Davut, Tıp,11) sözleri hastalıklara karşı tedbirli olmanın gerekli oluşuna işaret etmektedir.
Yine başka bir hadîs-i şerîflerinde ise; Allah Resülü’nun “İman dışında hiç kimseye sağlıktan daha hayırlı bir nimetin verilmemiş..’’ olmasına dikkatlerimizi çekmesi de sağlığın imandan sonra gelen en büyük nimet olduğunu ve mutlaka korunması gerektiğini, sağlığımızı tehdit eden her şeyden uzak durarak tedbir almamız gerektiğini bizlere hatırlatır.
SAĞIK BİR NİMETTİR HER NİMET BİR EMANETTİR
Bizler sorumluluk sahibi ve şuurlu varlıklar olarak yaratıldığımıza göre Cenâb-ı Hakk‘ın verdiği nimetlerden mutlaka hesaba çekileceğimizin ( ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ )’’ Nihayet o gün nimetlerden elbette sorguya çekileceksiniz.’’ Tekasür,102/8) bilinci içerisinde hareket ederek hesabını verebileceğimiz bir hayatı yaşama gayreti içerisinde olmalıyız. Allah‘ın nehy ettiği şeyleri yiyip içerek, sağlığımıza zarar vererek, nehy ettiği şeylerle zamanımızı boşa geçirerek, dünyada ve âhirette telâfisi mümkün olmayacak şekilde büyük sıkıntıların içerisine düşebileceğimizi asla unutmamamız gerekir.
Kıymetli Kardeşlerim!
’’ Halife Hz. Ömer (ra.), hicretin on yedinci senesi Rebîülâhir ayında tebaasının durumunu teftiş etmek üzere Şam bölgesine yani günümüzde Filistin, Ürdün ve Suriye’yi kapsayan geniş bölgeye doğru yola çıkmıştı. Beraberinde sahâbeden bir grup da vardı. Hâlen Ürdün sınırları içinde yer alan Yermük yakınlarındaki Serğ köyüne vardığı zaman ordu komutanları Ebû Ubeyde b. Cerrâh ve arkadaşları kendisini karşıladılar ve o bölgede veba salgını olduğunu haber verdiler. Hz. Ömer konuyu ashâb ile istişare etmeye karar verdi. İlk olarak muhacir sahâbîlerle görüştü. Bu grup oraya girmek veya geri dönmek hususunda anlaşmazlığa düştüler. Bazıları, “Bir iş için çıkmışsın, artık o işten geri dönmeni doğru bulmayız.” derken, bir kısmı da “Beraberinde Resûlullah’ın arkadaşları ve diğer birçok insan var, bunca insanı böylesi bir vebanın üzerine götürmeni doğru bulmayız.” dediler. Ardından ensarla görüştü. Onlar da muhacirler gibi Şam bölgesine girip girmeme konusunda ikiye ayrıldılar. Bunlardan sonra Hz. Ömer, Mekke’nin fethinden sonra Medine’ye hicret eden Kureyş yaşlılarından mevcut olanları çağırdı. Çağrılan son istişare grubundan hiç kimse muhalefet etmeden Hz. Ömer’e ittifakla, “İnsanları geriye döndürmeni ve halkı bu veba tehlikesine atmamanın doğru olduğunu düşünüyoruz.” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer, insanlara şöyle bir duyuru yaptırdı:
“Ben sabahleyin bineğime binip geri döneceğim, siz de buna göre sabaha hazırlığınızı yapın!” Bunun üzerine Ebû Ubeyde b. Cerrâh Hz. Ömer’e, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” dedi. Hz. Ömer, “Keşke bunu senden başkası söyleseydi! Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Söyle bakalım; şayet senin develerin olsa, iki yamacı olan bir vadiye otlatmak için indirsen, o yamaçlardan biri yeşillik, diğeri ise çorak olsa, sen develeri yeşillik yerde gütsen de Allah’ın kaderiyle, otsuz yerde de gütsen yine Allah’ın kaderi ile gütmüş olmaz mısın?” dedi. Büyük komutan bu söz üzerine ikna oldu.
Geniş kapsamlı istişare esnasında bilgin sahâbîlerden Abdurrahman b. Avf çıkageldi ve “Bu hususta Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğunu duymuştum:
إِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَقْدَمُوا عَلَيْهِ
‘Bu hastalığın bir yerde çıktığını işittiğiniz zaman oraya girmeyiniz.’’
إِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا فَلاَ تَخْرُجُوا فِرَارًا مِنْهُ
‘’Hastalık sizin bulunduğunuz yerde çıkmış ise ondan kaçmak için sakın oradan dışarı çıkmayınız!’ ” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Allah’a hamd etti, sonra Şam bölgesine girmeden geri döndü. (Buhari,tıb,30)
Peygamber Efendimiz ve sahâbenin olağanüstü durumlarda sağlık için aldıkları en önemli tedbirlerden biri bu olaydan da anlaşıldığı üzere günümüzde karantina olarak bilinen yöntemdir.
Kutlu Nebî (sav) bulaşıcı hastalıkların varlığını kabul ediyor ve ona karşı tedbirler alıyordu. Sahâbenin en seçkin bilginlerinin böylesi bir konuda sağlığı korumanın diğer kamu yararlarından daha önce geldiğinde ve kader inancına aykırı olmadığında görüş birliğine varmaları da dikkate değerdir doğrusu.’’(Hadislerle İslam c.7,s.441)
Değerli Müminler!
Dinimiz İslâm, bizlerden, hastalıklar ve musibetler gelmeden sağlığın kıymetini bilmemizi ve sağlıklı bir hayat için gereken tedbirleri almamızı istemektedir. İslâm’ın gerek biyolojik ve psikolojik gerekse bireysel ve toplumsal sağlığı koruma konusunda öngördüğü tedbirlerin başında önleme ve caydırma yani “koruyucu hekimlik” prensibi yer almaktadır. Kuşkusuz, bu konudaki en önemli prensip, İslâm’ın ilk emirlerinden biri olan temizliktir.
Temizlik, kişinin maddi ve manevi kirlerden arınması, iç ve dış dünyasının temiz olması anlamlarına gelir.
Temiz olma isteği fıtratımıza ait bir özelliktir. Aynı zamanda kendimize, diğer insanlara ve Rabbimize karşı saygımızı gösterdiğimiz bir olgudur.
Yüce Dinimiz İslam, temizliğe son derece önem vermiş, temizliği imanla irtibatlandırmış ve ‘’İmanın yarısı’’ saymıştır. Yüce Kitabımız Ku’ran’dan inen daha ilk ayetlerde temizlikten bahisle ‘’Elbiseni temiz tut’’ (Müddessir,4) buyrularak, temiz olmaya teşvik edilmiş, temizliğe özen gösterenlerden övgüyle bahsedilmiştir. Temizlik konusunda titizlik gösterenler Allah’ın sevdiği kullar arasında gösterilmiştir.
Ulu Önderimiz, Sevgili Rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) hayatı boyunca daima tertemiz yaşamış ve ashabına da onların şahsında biz ümmetine de temizliğin önemini her vesileyle tekrar tekrar vurgulamıştır. Hayatının son anlarında dahi biz ümmetine temizliği öğütlemiştir. Özellikle de ağız ve diş temizliği üzerinde çokça durmuştur. Diş temizliğinin fıtrattan olduğunu , ‘’Utanma duygusunun , güzel koku sürünmenin , misvak kullanmanın ve evlenmenin peygamberlerin sünnetlerinden..’’(Tirmizi,Nikah,1) olduğunu haber vermiştir. Hz. Aişe Validemize (ra.) , ‘’..Peygamberimiz eve geldiğinde ilk önce ne yapardı?’’ diye sorulduğunda; ‘’Misvak kullanırdı ‘’(Müslim,Taharet,45) demiştir. Bu rivayetten de biz, Efendimizin ehemmiyetle en çok üzerinde durup değer verdiği şeylerden birinin temizlik bağlamında, ağız ve diş temizliği olduğunu anlıyoruz.
Muhterem Müminler!
Yüce Dinimiz İslâm, ruh, akıl, niyet, beden, elbise ve çevre temizliğine büyük önem vermiş, hatta hem maddî hem de manevî temizliği başta namaz olmak üzere birçok ibadetin ön şartı saymıştır.
Bu bağlamda namaz için abdest ve boy abdesti almak ibadet olmakla beraber, insanın temiz kalmasının da en önemli vesilelerindendir.
Bunlara ilâveten Sevgili Peygamberimiz (sav) müminler olarak bizden düzenli olarak beden temizliği yapmamızı istemiştir ve bütün yönleriyle sağlıklı bir toplum oluşturmayı hedeflemiştir.
Çevre temizliği açısından Sevgili Peygamberimizin ,
نَظِّفُوا أَفْنِيَتَكُمْ
“Evlerinizin önünü ve civarını temiz tutunuz.” ve
يُمِيطُ الأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ صَدَقَةٌ
’’Rahatsızlık veren şeyi yoldan kaldırmak, sadakadır.” buyurması ve yine,
اتَّقُوا الْمَلاَعِنَ الثَّلاَثَ الْبَرَازَ فِى الْمَوَارِدِ وَقَارِعَةِ الطَّرِيقِ وَالظِّلِّ
“Lânete sebep olan şu üç şeyi yapmaktan; su kaynaklarına, yol ortasına ve gölgelik yerlere abdest bozmaktan sakınınız.” buyurması, bu konuya verdiği önemi göstermektedir.
Yiyecek ve içeceklerin temiz olması da sağlık açısından önemlidir. Allah Resûlü’nün; yiyecek ve içecek kaplarının taşınması esnasında üzerlerinin örtülmesini emretmesi, su saklama kaplarının kapalı tutulmasını istemesi, özellikle temiz sulardan içmeye özen göstermesi, temizliğin en temel unsuru olan suyu insanlara ulaştırmaya teşvik etmesi bu yönde aldığı bazı tedbirlerdir.
Düzenli beslenme, dengeli beslenme, ölçülü bir şekilde yeme içme alışkanlığı da sağlığımızı korumanın en önemli şartlardan biridir. Bu konuya da dikkatlerimizi çekerek Allah Resulü :
مَا مَلأَ آدَمِىٌّ وِعَاءً شَرًّا مِنْ بَطْنٍ بِحَسْبِ ابْنِ آدَمَ أُكُلاَتٌ يُقِمْنَ صُلْبَهُ فَإِنْ كَانَ لاَ مَحَالَةَ فَثُلُثٌ لِطَعَامِهِ وَثُلُثٌ لِشَرَابِهِ وَثُلُثٌ لِنَفَسِهِ
“Âdemoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Halbuki birkaç lokma âdemoğlunun belini doğrultmaya yeter. Eğer mutlaka bu miktarı geçecekse, midesinin üçte biri yemeğe, üçte biri içeceğe ve diğer üçte biri de (boş kalarak) nefes alıp vermeye ayrılmış olsun.” (Tirmizi,Zühd,47) buyurmuştur.
Dinlenme ve uyku alışkanlıklarımız da sağlığımız açısından önemlidir. Sevgili Peygamberimiz (sav.), temel insani ihtiyaçlarımızdan olan dinlenme ve uyumaya kendi hayat tarzını örnek göstererek teşvik etmiştir. Geceleri hiç uyumadan ibadetle geçirmek isteyenlere bu anlamda müsaade etmemiş, uygun görmemiştir. (Buhari,Edep,84)
Günlük hayatımızı düzenli bir şekilde yaşamak da sağlığımızı muhafaza edebilmek için önemli hususlardandır. Bunun içindir ki Efendimiz (as.) yatsı namazından önce uyumayı, namazdan sonra da sohbet ederek oturmayı hoş görmemiştir. Kendisi ise ilim meclisleri ve ihtiyaç duyulan çeşitli konularda müzakere için uyanık kaldığı zamanlar hariç, gece uykusuna erkenden başlamış fakat bütün geceyi uykuda geçirmemiştir. Teheccüde kalkmayı da ihmal etmemeyi tavsiye etmiştir. (Tirmizi,Deavat,101)
اسْتَعِينُوا بِطَعَامِ السَّحَرِ عَلَى صِيَامِ النَّهَارِ وَبِالْقَيْلُولَةِ عَلَى قِيَامِ اللَّيْلِ
“Gece ibadetine kalkmak için kaylûleden yararlanın.” (İbni Mace,Sıyam,22) buyuran Peygamber Efendimiz (sav.) “kaylûle” diye adlandırdığı kısa gündüz uykusuyla günün yorgunluğunu üzerinden atmayı alışkanlık edinmiş, sonra günlük işlerine devam ederek bu hususta da bizlere örnek olmuştur.
Yüce Dinimiz İslam, insanların başta akıl sağlığını, daha sonra da bütün olarak hayatını tehdit eden alkol ve uyuşturucu gibi sağlığa zararlı bütün maddelerin kullanımını yasaklamış, bunlarla mücadele etmek Allah Resulünün hayatı boyunca verdiği tevhid mücadelesinin önemli unsurlarından biri olmuştur.
Kıymetli Müminler!
Sonuç olarak insan, maruz kaldığı hastalıkları ve musibetleri ister ilahî imtihanın bir parçası olarak görsün, isterse beşerî ihmal ve istismarın bir yansıması olarak değerlendirsin; her hâlükârda sebeplere sarılarak elimizden gelenin en iyisini yapmakla, tedbir almakla, tedavi olmakla yükümlüyüz. Aynen sağlığımızı korumak, gibi, hastalanınca tedavi olmak da dini sorumluluklarımız arasındadır. Sevgili Peygamberimiz “Şüphesiz Allah, derdi de dermanını da indirmiş, her derdin dermanını yaratmıştır. O halde tedavi olunuz. Fakat haram şeylerle tedavi olmayınız.” (Ahmet b. Hanbel,Müsned,1,13) buyurmuştur.
İnsan gerekli tedbirleri aldıktan sonra hastalığın devam etmesi halinde, artık sabredip Allah’a dua etmelidir. Hastalıkla imtihan edildiğini, hastalığının günahlara kefâret olacağı gerçeğini aklından çıkarmamalıdır. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Hangi Müslüman’a hastalık isabet ederse, ağacın sonbaharda yaprakları döküldüğü gibi, Allah onun hata ve günahlarını döker.” (Suyuti,ed-Dürrü’l Mensur,2/699)
O halde dünya hayatımızda Yüce Rabbimize daha iyi ibadet edebilmek ve kıyamet günündeki hesabımızı kolay verebilmek için sağlığımızı koruyalım. Hastalanmadan önce sağlığımızın kıymetini bilelim. Sigara, içki ve uyuşturucu gibi bütün zararlı alışkanlıklardan uzak duralım. Gençlerimizin ve çocuklarımızın sağlıklı nesiller olarak yetişmelerine gayret gösterelim.
Yüce Rabbimiz, bütün hastalarımıza acil şifalar ihsan eylesin. Bize de sağlık sıhhat afiyet içerisinde huzurlu bir hayat yaşamayı nasip eylesin. Cümlemize dünyada da ahirette de iyilikler ve güzellikler ihsan eylesin.
Haz.: Abdülmecit SOFUOĞLU – Kocaali İlçe Vaizi
Facebook Yorumları