menu
KUR'AN EN BÜYÜK MUCİZE!
KUR'AN EN BÜYÜK MUCİZE!
22 Ocak 2021 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "KUR'AN EN BÜYÜK MUCİZE!" konulu 22.01.2021 Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Kur'an En Büyük Mucize!

Yüce Allah tarafından (Hâkka,69/43),vahiy yoluyla (Yunus, 10/15), Arapça olarak (Yusuf,12/2),peyderpey Peygamberimiz (s.a.s.)’e indirilen (Furkan, 25/32),Allah sözü olduğunda şüphe olmayan (Bakara, 2/2; Secde,32/2),nesilden nesile bize kadar tevatüren gelen, mushaflarda yazılı, Fatiha suresi ile başlayıp Nâs suresi ile sona eren, okunması ile ibadet edilen ve sevap kazanılan, insanlığın benzerini getirmekten âciz kaldığı ilâhî kelâmın adıdır Kur’an..

Ku’an, “Kelâmullâh”tır. (Allah’ın sözü)dür.  Kur’an,“Kitâbullâh” tır. (Allah’ın Kitabı)dır.  Allah’a ait olduğu için de, “sözlerin en güzeli” dir.

اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

“Allah, kendi içindeuyumlu, gerçekleri tekrar tekrar dile getiren bir kitap olarak sözlerin en güzelini indirdi.Rablerinden korkanların onun etkisiyle tüyleri ürperir, sonra yine Allah’ıanmaya yönelerek bedenleri ve kalpleri huzura kavuşur. İşte bu kitap, Allah’ınbir rehberi olup dilediği kimseyi onunla doğruya yönlendirir; ama Allah kimişaşırtırsa artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.”(Zümer, 39/23.

Yine Hz. Peygamber(s.a.s.)’in buyurduğu gibi:

إِنَّأَصْدَقَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ وَأَحْسَنَ الْهَدْيِ هَدْيُ مُحَمَّدٍ…

 “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın kelâmı; hâl vetavrın en güzeli ise Muhammed’in hâl ve tavrıdır.” (Nesâî, Îdeyn, 22.) 

Bu hadis-i şerife göreAllah’a itaat yolları içinde en makbul, en müstakim, en kısa ve en selâmetli venurlu yol, Allah’ın Resulünün gösterdiği ve takip ettiği îman ve Kur’ânyoludur.

Kur’an, inananların hepbirlikte sımsıkı sarılması istenen “Allah’ın ipi” (Hablullah)[1] ve kopmak bilmeyen “sapasağlam bir kulp’tur (el-urvetu’l-vüskâ)[2]. Peygamberimiz (s.a.s.), Allah’ın kendisiyle gönderdiği hidayeti ve ilmi, gökteninen bereketli yağmura benzetmiştir. (Buhârî,İlim, 20)

Nasıl ki bir bahar mevsiminde yağan yağmurların ve parlayan güneş ışınlarının kurumuş olan bitkileri canlandırması gibi, Kur’an-ı Kerîm’in ifadeleri de anlayışlı kalpler üzerinde çok daha büyük tesirler yapar. Kalplerdeki şüphe, şirk, küfür, nifak,ihtilaf ve manevî hastalıkları gidererek gönüllere yeni bir hayat ve ferahlık verir. İnsana hem dünyasından, hem de ahiretinden haberdar eder, sonsuz bir varlığa ve mutluluğa kavuşturur.

Böylece kişi Allah’ın lütfuyla

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا

“Biz Kur’an’dan müminlere şifa ve rahmet indiriyoruz.”(İsra,17/82)ayetinin manasına mazhar olur.

 

İlâhî kitaplar, Allah’ınkelâm sıfatın eseridir. Kitaplara iman, Allah tarafından bazı peygamberlere kitaplar indirildiğine ve bu kitapların içeriğinin tümüyle doğru ve gerçek olduğuna inanmak demektir.

Yüce Allah Hz.Peygamber (s.a.s.)’e, “İşte onun içinsen (tevhide) davet et ve emr olunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum...” (eş-Şûrâ 42/15)diye hitap etmiş;

Müminlere de “Ey iman edenler, Allah’a, peygamberine,peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam mânasıyla sapıtmıştır” (en-Nisâ 4/136)buyurarak, kitaplara inanmanın bir iman esası olduğunu belirtmiştir.

Bizler bugün kitapların şu andaki şekillerine değil, Allah’tan gelen bozulmamış şekillerine inanmakla yükümlüyüz. Çünkü ilâhî kitaplara inanmadıkça kişinin imanı gerçekleşemez. İlâhî kitaplardan bir kısmı tamamen kaybolmuş, bugün için elimizde ondan hiçbir şey kalmamıştır. Hz. İbrâhim ve Hz. Musa (a.s.)’ın sahifeleri böyledir. Tevrat,Zebur ve İncil ise zamanla insanların iyi veya kötü niyetli müdahaleleri sonucu değişikliğe ve bozulmaya uğramıştır.

Allah’ın vahyettiği şekilde varlığını korumuş, hiçbir bozulma ve değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da bu özelliğini sürdürecek olan yegâne kitap Kur’ân-ı Kerîm’dir:

اِنَّانَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُون

 “Kur’an’ıkesinlikle biz indirdik. Elbette onu yine biz koruyacağız” (el-Hicr15/9) âyetiyle Allah, insanlara Kur’an’ın ilâhî koruma altında bulunduğunu ve kıyamete kadar değişikliğe uğramadan kalacağını bildirmektedir.

Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetleri, daha başlangıcında bizzat Efendimiz (s.a.s.) tarafından ezberlenmiş olduğu gibi, ashabın birçokları tarafından da ezberlenmiş ve yazılmıştı.Hazret-i Peygamberin (s.a.s.) ahirete göçmesinden sonra Hazreti Ebu Bekir(r.a.), bütün ashab-ı kiram huzurunda Kur'an’ın birer nüshasını yazdırarak onu değişiklikten korumuştu. Hazret-i Osman (r.a.)’ın halifeliği zamanında da bu asıl kitaptan yeterince yazdırılarak büyük İslâm merkezlerine birer nüsha gönderilmişti. Bunların her birine “Mushaf-ı Şerif” adı verilmiştir. Daha sonra bütün Mushaflar, bu asıllara göre aynen yazıla gelmiştir. Her asırda yüz binlerce Mushaf-ı Şerif yazılmasının yanında Kur’an-ı Kerim’i baştan sona ezberleyen binlerce hafız yetişmiştir. Bu özellik diğer semavi kitaplar arasında yalnız Kur'an-ı Kerim’e nasip olmuştur. Bu da bir hikmet gereğidir. Çünkü diğer Semavi Kitaplar belli bir kavme ve belirli bir zamana ait olarak Peygamberlere indirilmişlerdi. Kur’an-ı Kerim ise, bütün insanlık âlemine ve bütün asırlara mahsus olarak Peygamberimize indirilmiştir. Onun için bu kitabın Allah tarafından korunması bir hikmet gereği olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm,kendinden önceki kitapları tasdik etmiş, fakat onların koymuş olduğu bazıhükümleri ortadan kaldırarak yeni hükümler getirmiştir. Mümin olabilmek için,Hz. Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a uymayı ısrarla vurgulamıştır (bk.Âl-i İmrân 3/31; en-Nisâ 4/47; el-Mâide 5/15; el-En‘âm 6/153; el-A‘râf 7/3). Bunagöre Ehl-i kitabın mümin diye nitelenebilmesi ve kurtuluşa erişebilmesi içinHz. Peygamber (s.a.s.)’i ve Kur’an’ın hükümlerini gönülden benimsemesigerekmektedir.

 Bir Müslümana önceki kutsal kitaplarda bulunanbir hususun haber verilmesi durumunda; eğer bu husus, Kur’an-ı Kerim ve sahihhadislerdeki bilgilere uygunsa kabul edilir. Âyet ve hadislere aykırı isereddedilir. Âyet ve hadislerde hiç bahsedilmiyor ve İslâm’ın temelprensiplerine de zıt düşmüyorsa Hz. Peygamber’in şu tavsiyesi doğrultusundahareket edilir: “Ehl-i kitabı tasdik deetmeyin, tekzip de (yalanlamayın). Biz Allah'a, bize indirilene, İbrâhim'e...indirilene inandık deyin” (Buhârî, “Tefsîr”, sûre: 2/11;“İ‘tisâm”, 25)

Semavi/İlahi/MünzelKitaplara Olan İhtiyaç

İnsan yaratılırkenbirtakım yeteneklerle donatılmıştır. Bu yetenekler sayesinde insan kendigayretiyle kendisi, çevresi ve diğer yaratıklar hakkında bazı bilgileredinebilir, birtakım gerçekleri kavrayabilir. Fakat bütün bunlar sınırlı vekendi gücü oranındadır. İnsanın gücünü aşan hususlarda, yeterli olmadığıkonularda ilâhî yardıma, vahye ve kutsal kitaba olan ihtiyacı ortadadır.İnsanın bu ihtiyacını en iyi bilen Allah, kuluna bir lütuf ve ikram olarakpeygamberleri aracılığıyla kitaplar indirmiş ve yol göstermiştir. İlâhî kitaplarindirildiği ümmet için Allah’ın hükümlerinin açıklandığı ilk kaynaktır. Dinininanç esasları, amelî ve ahlâkî hükümleri, farz ve haramlar kitap ilebelirlenir. İlâhî kitaplar doğrudan Allah katından gelir. Bu bakımdan hem sözhem de mâna açısından Allah kelâmıdır.

İlâhî kitapların hedefiise, insanlığı sapıklıktan kurtarmak, hidayete, iyiliğe, aydınlığa çıkarmak vesonunda iki dünyada mutlu kılmaktır.

Kur’an’ıKerim’in Peyderpey İndirilmesinin Hikmeti

 Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ'dan Hz. Peygamber’eCebrâil aracılığıyla ve vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenebilmesi,kısa zamanda etrafa yayılması, mânasının kolaylıkla anlaşılması, zihinlerde veakıllarda derece derece bir gelişme ve alıştırma sağlaması, inançların ve değeryargılarının yavaş yavaş güçlenip kökleşmesi vb. sebeplerle, o bir defadatoptan indirilmemiş, yaklaşık 23 senede, bölümler halinde indirilmiştir.

Yüce

 Allah Kur’an’ın bir defada toptanindirilmeyişinin sebebini şöyle açıklamaktadır:

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا

 “İnkâredenler: Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Bizonu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tane tane okuduk”(el-Furkan25/32).

 Âyetler doğrudan doğruya indiği gibi,çoğunlukla meydana gelen bir olayın hemen sonrasında olayı çözümlemek vesorulan soruları cevaplamak için inerdi ki, âyetin inmesine sebep olan olayveya soruya “sebeb-i nüzûl” (iniş sebebi) denilir.

 Kur'ân-ı Kerîm, bir âyette ramazan ayında, birbaşka âyette mübarek bir gecede, bir diğerinde de Kadir gecesinde inmeyebaşladığını haber vermektedir (bk. el-Bakara 2/185; ed-Duhân44/1-3; el-Kadr 97/1).

Kur’an’ınKerim’in Muhtevası

 İnsanları hem bu dünyada hem de âhirettemutluluğa kavuşturmak için gönderilmiş bulunan Kur'ân-ı Kerîm başlıca şukonuları kapsamaktadır:

1.İtikad: Başta Allah'a iman olmak üzere peygamberlere,meleklere, kitaplara, kazâ ve kadere, âhirete ait önemli konular ve inançla ilgiliçeşitli meseleler, Kur'an’ın kapsadığı konuların başında gelir.

2.İbadetler: Kur’an’da Müslümanların yapmakla yükümlübulundukları namaz, oruç, hac, zekât vb. ibadetlere dair âyetler vardır.

3.Muâmelât: Kur'an bir toplumun devamını sağlayan ve toplumfertlerinin aralarındaki ilişkileri düzenleyen birtakım hükümleri kapsar.Kur'an’da alışveriş, emanet, bağış, vasiyet, miras, aile hayatı, nikâh veboşanma gibi kişiyi ve toplumu ilgilendiren konulara dair açıklamalar vehükümler vardır.

4.Ukubat: İslâm toplumunun mutluluğaerişebilmesi, bu toplum fertlerinin, İslâm’ın koyduğu kurallara aynen uymasıylamümkün olur. Toplumun düzenini bozan, insan haklarını ve yasakları çiğneyenkimseler cezayı hak edecekleri için Kur'an bunlarla ilgili hükümleri dekapsamaktadır.

5.Ahlâk: Kur’an’ı Kerim, kişilerindünya ve âhiret mutluluğunun sağlamasına yardımcı olmak üzere, ana babayahürmet, insanlarla iyi geçinme, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma, adalet,doğruluk, alçak gönüllülük, merhamet, sevgi... gibi ahlâkî hükümleri dekapsamına almaktadır.

6.Nasihat ve Tavsiyeler: İnsanlara emir ve yasaklarkonusunda duyarlı olmalarını, nefislerine esir düşmemelerini, dünyayı âhiretetercih etmemelerini, dünyada imtihana çekildiklerini hatırlatan, çeşitlitehlikelerden koruyan nasihat ve tavsiyeler de Kur’an’ın içerdiği konulararasındadır.

7.Va‘d ve Vaîd: Allah’ın emirlerine boyun eğipyasaklarından kaçınanların cennetle mükâfatlandırılacaklarına, buyruklarını terkedip yasaklarını çiğneyenlerin cehennemle cezalandırılacaklarına dair Kur'an'dapek çok âyet bulunmaktadır.

8.İlmî Gerçekler: Kur’an, insanlığa gerekli olan ilmîgerçeklerin ve tabiat kanunlarının ilham kaynağını teşkil eden âyetleri dekapsamaktadır. Kur'an, bu ilmî gerçeklerden bir pozitif bilim kitabı gibibahsetmek yerine insanları, âlemin yaratıcısının kudret ve büyüklüğünüdüşünmeye, Allah’ın nimetlerini anarak O’nu yüceltmeye teşvik eder.

 9. Kıssalar: Kur’ân-ı Kerîmönceki ümmetlerle, peygamberlerin hayatından da söz eder. Ancak bunları birtarih kitabı gibi değil, insanların ibret alacakları bir üslûp ile anlatır.

 10.Dualar: İnsan yapacağı işlerde sürekli Allah’ın yardımına muhtaç olduğuiçin Kur'an'da çeşitli dualar da yer almıştır.

 Kur’an’ın Mûcize Oluşu

Kur’an-ı Kerim’in mucizeoluşunun üç yönü vardır. O’nun beşer üstü bir kitap olması, muarızlarına meydanokuması( tehaddi) ve kendisine nazire (taklit) yapılamamasıdır.

Kur’an-ı Kerim, PeygamberEfendimizin (s.a.s.) en büyük mucizesiydi. Hz. Süleyman’a kuşlarla konuşabilme[3]ve rüzgârı yönlendirebilme[4]yeteneğini veren, Hz. İsa’ya ölüleri diriltme ve âmâları görür hâlegetirebilme[5] gücünü bahşeden Allah, son peygamberini de eşsiz kelâmı iledesteklemişti. Kur’an, bütün insanlara sesleniyor, onlara bilemedikleri vearalarında tartıştıkları hâlde uzlaşamadıkları konuları öğretiyordu. Doğumdanöncesi veya ölümden sonrası gibi merak ettikleri meseleleri açıklıyor vemuhatapları üzerinde tarifi mümkün olmayan bir tesir bırakıyordu. Kur’an’ınsağladığı bu inandırıcılığı ve mucizevî etkiyi Allah’ın Elçisi (s.a.s.) birhadis-i şerifinde şöyle ifade buyurmuştu: 

“Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların inanmalarıiçin kendisine mucizeler verilmiş olmasın. Bana verilen ise Allah’ın vahyettiğivahiy (Kur’ân-ı Kerîm)dir. Bu sayede ben kıyamet günü ümmeti en çok olanpeygamber olacağımı ümit ediyorum.”[6] 

 Kur’an, üslûbu ve içeriği bakımından akıllaradurgunluk veren, hayrette bırakan büyük ve ebedî bir mûcizedir. Diğerpeygamberlerin mûcizeleri, dönemleri geçince bittiği, onları yalnız o dönemdeyaşayanlar gördüğü halde, Kur’an mûcizesi kıyamete kadar sürecektir.

Kur’ân-ı Kerîm hem sözhem de mâna yönünden mûcizedir ve eşsizdir.

Kur’an-ıKerim’in Söz Yönünden Mûcize Oluşu

 Arap edebiyatının en üst noktada olduğu birdönemlerde nazil olan Kur’an, güçleri yetecek olursa bir benzerini getirmelerihususunda bütün insanlığa meydan okumuş, ebedi çağrıda bulunmuş ama cevapalamamıştır. Sadece bu yönüyle bile Kur’an’ın mucizeliği tartışmasızdır.

Lugatte, meydan okumaanlamına gelen tehaddî, Kur’an’ındil ve üslup yönünden taşıdığı icazı ortaya koyan ve bizzat Kur’an tarafındanifade edilen bir özelliği dile getirir. Allah’a inanmamakta direnen müşrikleremeydan okuyarak, bir benzerini getirmelerini getirmeleri yönünde üç merhalelibir davette bulunmuştur.

Bunlardan ilki Mekke’degerçekleşmiş ve şu ayette onlardan önce Kur’an’ın bir benzerini getirmeleritalep edilmiştir.

قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا

“Deki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinlerbir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortayagetiremezler” (el-İsrâ 17/88).

İkinci merhalede Mekkedevrinin sonlarına doğru gerçekleşmiş ve bu defa onlardan Kur’an’ın onsuresinin benzerini getirmeleri talep edilmiştir.

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُواْ بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُواْ مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

“Yoksa“Kur’an’ı kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: "Eğer doğru söylüyorsanızAllah’tan başka çağırabildiğiniz herkesi yardıma çağırın da, siz de onun gibiuydurulmuş on sûre getirin!” (Hud 11/13)

Üçüncü merhalede ise,onlardan Kur’an’ın tek bir suresinin benzerini getirmeleri istenmiştir.

وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُواْ شُهَدَاءكُم مِّن دُونِ اللّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

“Eğerkulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onunbenzeri bir sûre getirin. Eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan başkaşahitlerinizi (yardımcılarınızı) çağırın. Bunu yapamazsanız –ki elbetteyapamayacaksınız– yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının...”(el-Bakara2/23-24; et-Tûr 52/33-34). Diyerek Kur’an söylemiş ve tarihivakia da buna uygun gerçekleşmiştir.

 

  

Kur'ân-ı Kerîm’in Mâna Yönüyle  Mucize Oluşu

Hz. Muhammed (s.a.s.)’inokuma yazma bilmeyen bir kimse iken, Allah’tan aldığı vahiy ile insanlarabildirdiği Kur’an, en yüksek gerçekleri de kapsamaktadır.

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Onlar, ellerindekiTevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyarlar. Peygamber onlara iyiliği emreder ve onlarıkötülükten meneder; yine onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.Ağırlıklarını kaldırır, üzerlerindeki zincirleri çözer. O peygambere inanan,onu koruyup destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nurauyanlar, işte bunlardır kurtuluşa erenler.(A’raf7/157)

Kur’an-ı Kerim-in Hitabi İcazı

Kur’an-ı Kerim’in aynıanda değişik insan gruplarına hitap etmesi yönüyle arz ettiği icazdır. Busayede sıradan insanlar, kendi bilgi ve tecrüberine göre sathî/yüzeysel birmanayı anlarken, ihtisas ehli, lafızların köklerine inerek daha değişikmanaları kavramaktadır. Yani, Kur’an-ı Kerim, kendi dilini anlayanlarlabirlikte, anlamayanlara da hitap etmekte ve muhatapların içerisinde yer alanher tabaka yine kendi kapasitesine göre ondan istifade etmektedir. Busebeptendir ki asırlardır Kur’an’ın tefsir ve yorumları yapıla gelmiş ve herbirisi de Kur’an-ı farklı özelliği ile takdim etmiştir.

Kur’an’ınSure ve Ayetlerinin Birbiriyle irtibatındaki Mucize Yönü

Kur’an’ın ayet vesureleri, uzun bir zaman diliminde (23 sene) parça parça nazil olmuşsa dabirbirinden bağımsız ve kopuk değil, bilakis hem lafız hem de mana itibariylearalarında sıkı bir ilişkiye ve bütünlüğe sahiptir. Çünkü bu ayet ve sureleriarasında farklı yönlerde irtibat kurulmuştur.

Örneğin; Kur’an’ın ilksuresi olan Fatiha ile son suresi olan Nas arasında bir münasebet görülmüştür.Şöyle ki, Fatiha’da Allah’ın sıfatları sayıldıktan sonra hidayetten sözedilmiş, Nas suresinde de hidayete ermenin ancak şeytanın şerrinden Allah’asığınmakla mümkün olabileceği ifade edilmiştir.

أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ اللّهِ لَوَجَدُواْ فِيهِ اخْتِلاَفًا كَثِيرًا

“Kur’an’ıinceleyip düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan başka birinden gelmiş olsaydı ondabirçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı!” (Nisa, 4/82)

Kur’anKelimelerinin sesi ve tınısı ile ilgili İcazı (Fonetik/Ahenk-Musiki)

Kur’an’ın bünyesindekikelimelerin, harflerin, sükûn ve harekelerin, med yahut kasrların düzenindeortaya çıkan, kulağa hoş gelen musiki itibarıyla arz ettiği icazdır.

Kur’an’daki lafızlar vebu lafızları meydana getiren harfler, öylesine güzel ve ahenkli bir şekilde dizaynedilmiştir ki, Arapça bilmeyenler bile sadece okunuştaki bu ahenge dikkatettiklerinde bilinen musiki ve şiir nağmelerinin ötesinde etkili ve değişik birahenk hissetmektedir.

Bir örnek verelim: De ki:

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ  مَلِكِ النَّاسِ   إِلَهِ النَّاسِ   مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ   الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ  مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ

 “Cinlerden olsun insanlardan olsun, insanlarınkalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine,insanların mâlik ve hâkimine, insanların mâbuduna sığınırım!”

Ayetlerde yer alan ‘s’ harfinin bir ahenk içerisindetekrarı (aliterasyon), lafızların taşıdığı anlamla uyum içerisinde kulağa adetafısıltı halinde musiki şöleni sunmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de Geçen Tabiata Ait Seslerin Harflere dönüşmesi ve Kelimeleşmesi Dair Mucizesi (Onamatope)

Kur’an’ı Kerim’dekullanılan lafızlar ve bu lafızların içinde yer alan harflerin uyum içindedizilişi o kelimenin manası ile uyum arz eder. Arapça lafızların ne anlamageldiğini bilmeyen herhangi bir insan bile seçilmiş olan Kur’an kelimesininçağrıştırdığı mananın ipuçlarını hissedebilir.

Nas Suresini bu açıdandeğerlendirecek olursak, bu ayetler insana, açıkça görünmeyen sinsi vesvesecilerdensakınması ile ilgili tavsiyeleri bağlamında seçmiş olduğu kelimelerin,gizliliği ve gizlilik içinde sinsiliği kulağımıza adeta bir fısıltı halindetakdim ettiği hissedilmektedir.

Şu ayette de benzeribir ihsas vardır:

 حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ...

“Annesi,güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır.” (Lokman,31/14) derken“vehn” kelimesinin tınısı, manayla uyum içinde hamile bir kadının iniltisiniçağrıştırmaktadır.

Başka bir örnek olarak;

فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ

“Allah kimi doğru yolailetmek isterse onun kalbini İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse, göğe çıkıyormuş gibikalbine darlık ve sıkıntı verir. Allah inanmayanları işte böyle cezalandırır.” (En’am,6/125)

Kur’an’ın inkâr eden kimselerinyaşadığı psikolojik durumun göğe doğru yükselenlerin hissettiği fizyolojiksıkıntıya benzetilmesi ilgi çekicidir. Zira bilindiği gibi, yükseğe çıkıldıkça hava basıncı düşer (içindekioksijen moleküllerinin seyrekleşmesinden)  ve irtifaın artması oranındanefes almak da güçleşir. Böyle bir tabiat kanununun henüz bilinmediği birdönemde Kur’an’ın bu kanunu açıkça ifade etmesi onun kesin bir mûcizesidir.

 Bunun kadar önemli olan diğer bir husus damenfi duyguların etkisinde kalan insanların yaşadığı psikolojik sıkıntıların veaçmazların bu âyette mükemmel bir şekilde teşhis ve veciz bir benzetmeyletasvir edilmiş olmasıdır. Buna göre kötü niyet, kıskançlık, inatçılık, gurur vekibir, zevk ve menfaat tutkusu gibi psikolojik âmillerin etkisine kapılankâfirler akıllarını duygularına kurban ederler; bu tutumda ısrar ettikçe, tıpkıyükseldikçe nefes alma güçlüğü çekenler gibi, Müslümanlık ve Müslümanlarkarşısında giderek artan bir sıkıntı ve huzursuzluk hissederler; hak ve hidayetüzerine rahat ve sağlıklı düşünme imkânından gittikçe uzaklaşırlar; İslâm’ınanlatılması canlarını sıkar, inat ve inkârlarını arttırır, haksız davranışlarasevk eder; böylece ebedî hayat ve kurtuluş demek olan hidayete ulaşma imkânınıda giderek kaybederler. Bütün bunlar, Allah’ın küllî kanunlarının zorunlu birsonucu olarak, olumsuz duygu ve tutkularının, kötü niyetlerinin esiri olanlariçin kaçınılmaz bir durumdur.

Kur’an’ınOkunuşundaki İcaz

Kur’an’ın okunuşu ileilgili bir hikmet ve sır vardır. Ne okuyucuya ne de dinleyene ağır gelmez,bıkkınlık vermez. Malum olduğu üzere insan okumuş olduğu bir yazıyı tekrarokumaktan genellikle usanç duyar. Oysa Kur’an’ı Kerim’in ilahi vahiy kaynaklıolması sebebiyle sadece akla hitap etmeyen farklı bir mahiyeti vardır. O, insanınzihnini beslerken ruhu da ziyadesiyle hissesini alır. Bu itibarla insana usançvermesi bir yana okundukça okuma şevk ve lezzeti verir.

 

Kur’an’ıKerim’in Kainatla ilgili Olan İlmi İcazı

Pozitif Bilimleringözlem ve deney yöntemlerine dayanarak tabiatın oluşum ve işleyişi hakkındaortaya koyduğu bazı bilgilerle, Kur’an’ın Allah’ın varlığı, birliği, ve ahirethayatının mevcudiyetine dikkat çekmek için tabiatın oluşumu ve işleyişine dairverdiği kısa bilgilerin uygunluk arz etmesi, bu icazın esasını teşkil eder.

Dünyanın bir yörüngedehareket etmesi, bütün canlı varlıkları erkekli dişili yaratılması, dünyanınçevresinde bir atmosfer tabakasının bulunması, bitkilerin tozlaşması, güneşinısı ve ışık kaynağı olması, yerkürenin üzerinde canlıların yaşamaya elverişliyaratılması, uzayın genişlemesi, dağların ağırlık merkezi olup yerküreyisarsılmaktan koruması, denizde tatlı su ile tuzlu su arasına bir engelinkonulması, göğe doğru yükseldikçe oksijenin azalması gibi modern biliminkeşfettiği konulara Kur’an’da kısaca veya işaret yoluyla temas edilmesi ilginçicaz örnekleri olarak zikredilebilir.

İster pozitif istersosyal bilimler alanında, insanlığın asırlar sonra ulaştığı gerçekler, asırlarönce Kur'an tarafından haber verilmiş, hiçbir buluş, onun getirdiklerininaksini ortaya koyamamıştır. Aksine bilimsel gelişmeler, Kur’an’ın anlaşılmasınıkolaylaştırmıştır.

Kur’a’nınGaybi İcazı

Kur’an’ı Keriminsanların bilme imkânına sahip olmadıkları gayb haberlerini içermesiitibariyle arz ettiği icazdır. Mazi, istikbal, kevni hakikatler ve uhrevidurumlarla ilgili olmak üzere dört kısma ayrılır.

Kur’an, bu yönünü şuşekilde ifade etmektedir:

“(Eypeygamber!) İşte bu anlatılanlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin! Sabret, çünkü iyi songünahtan sakınanlarındır.” (Hud, 11/49)

a)      Maziye Ait Gaybi İcaz

Buicaz, Kur’an’ın mazinin derinliklerinde meydana gelen hadiseler hakkında vermişolduğu bilgiler demektir. Bu bilgiler bazen o kadar detaylı arz edilmektedirki, dinleyici adeta kendini yaşanılan o sahnede bulur. Yusuf suresi baştan sonakadar bu konuya canlı örneklerle doludur.

b)     İstikbale Ait Gaybi İcaz

Kur’an’ın Korunacağına Dair İcaz

Kur’an’ınKerim’in vahyedildiği andan itibaren “ Kesinolarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan dayine biziz.” (Hicr, 15/9) ayetiile açık olarak ilahi teminat altında korunacağını haber vermektedir. Bu korumao günün şartları içinde yazma ve ezberleme şeklinde ile sağlanmış ve titizliklegünümüze kadar gelmiştir.

Birbaşka örnek ise; malum olduğu üzere Asr-ı saadette Anadolu, Suriye, Filistin,Mısır, ve günümüz Irak topraklarının hakimiyeti ehl-i kitap olan Doğu Romaimparatorluğundaydı. Bu görünümü ile zamanın en güçlü iki devletindenbirisiydi. Diğeri de günümüz İran topraklarında hâkim olan putperest Farslarsayılıyordu. M. 613 tarihlerinde aralarında büyük bir savaş patlak verdi. İran,Doğu Roma İmparatorluğunu yenerek galip geldi ve Irak, Suriye, Filistin veMısır’ı ele geçirdi. İlerlemesi sürüyordu. Farsları inanç noktasındakendilerine yakın gören Mekkeli müşrikler bu haberi işitince çok sevindiler.İşte o günlerde şu ayetler nazil oldu:

“Elif-lâm-mîm. Rumlar yakın biryerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıliçinde galip gelecekler. Önce olduğu gibi sonra da Allah’ın dediği olur. O günmüminler Allah’ın yardımı sebebiyle sevinecekler. O dilediğini muzaffer kılar.O çok güçlüdür, engin merhamet sahibidir.”  Bu Allah’ın vaadidir. Allahvaadinden caymaz; ama insanların çoğu bunun bilincinde değildirler. (Rum,30/1-6)

Hz.Ebu Bekir (r.a.) bu ayet indikten sonra Doğu Roma İmparatorluğunun Farslarakarşı Yakın bir zaman içinde tekrardan galip geleceği hususunda Ubuy b.Halef’le (İslam’ın en büyük düşmanlarından) yüz deve karşılığı bahse girdi.Hatta Kur’an’ın zikrettiği “bid” kelimesinin işareti ile 3 ila 9 sene gibizamanla da sınırladı. Nihayet Doğu Roma İmparatorluğu 5 sene kadar sonraFarisileri yendi. Hatta Herakliyus Azerbeycan’a kadar ilerledi.

MekkeDönemindeki Küfür Ehlinin İstikbaldeki Durumları İle İlgili İcaz Yönü

 “İnkâredenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, asla iman etmezler. Allah onların kalplerini vekulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlariçin büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/6,7)

 Bu ayetlerde bahsi geçen mühürlemenin, batıldaısrar etmeleri neticesinde Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi Kureyş müşriklerinin imanagelmeyeceği hakkında istikbale ait bir haberdir. Ayette geçen “ki onlar”lafzındaki “el’in” ifade ettiği manalarından birisi de malum şeyler kastedilir.Dolayısıyla bu ayette Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ümeyye b. Halef gibi Kureyş kâfirlerininolduğu açıktır. İstikbale ait gaybi bir mucizedir.

UhreviDurumlarla İlgili İcaz

Kur’an’ı Kerim, bu fanihayatın sona ermesi neticesinde meydana gelecek kıyamet sahnelerini, bu hayatındevamı olan ahirete ait hususları, cennet, cehennem manzaralarını en incedetaylarına kadar nakletmektedir. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği,insan aklının tasavvur edemeyeceği bu detayların bilinmesi, Kur’an olmasaydıbilinemeyecekti.

Kur’an’ıDiğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Özellikler

 Hz. Peygamber (s.a.s.)’e Cebrâil aracılığıylaArapça olarak indirilen ve bize kadar tevâtür yoluyla gelen Kur'an'ı diğerkutsal kitaplardan ayıran ve eşsiz kılan özelliklerin başlıcaları şunlardır:

 1. O, Peygamberimiz (s.a.s.)’e diğer kutsalkitaplarda olduğu gibi toptan değil, zamanın ve olayların akışına göre âyetlerve sûreler halinde indirilmiştir.

 2. Kur’an, en son kutsal kitaptır ve ondansonra başka bir ilâhî kitap gelmeyecektir. Getirdiği hükümler ve bunlarıngeçerliliği kıyamete kadar sürecektir.

 3. Kur’an, bize kadar hiç bozulmaya vedeğiştirilmeye uğramadan gelmiş, kıyamete kadar da öyle kalacaktır.

4. Kur’an, Hz. Muhammed(s.a.s.)’in peygamber olduğunu gösteren mûcizelerin en büyüğü ve sürekliolanıdır.

5. Kur’an’ın kapsadığıyüce gerçekler kıyamete kadar bütün insanların ve çağların ihtiyacınıkarşılayacak değerdedir. Bilimin ve aklın, ondaki gerçeklerde çelişki bulacağıbir zamanın gelmesi düşünülemez.

6. Kur'an'ın bir başkaüstünlüğü kolayca ezberlenebilmesidir. Bu özellik tarihte hiçbir kitaba nasipolmamıştır.

7. Kur'an, aynı zamandabaşka din mensupları arasındaki ihtilâfları çözüme kavuşturacak bir özelliğesahiptir.

 

Kur’an-ıKerim’i Okumanın Fazileti ve Okurken Dikkat edilmesi Gereken Hususlar

Fazîlet, bir şeyin taşıdığı seçkinve kıymetli özellikler sebebiyle başka bir şeye üstün olmasıdır. Fazîlet, hayırolan ve övülen bir özelliktir; noksanlığın karşıtı olup kemâli ifade eder.

Fazîlet, bir şeyin mükâfatınınbüyüklüğü, nefsi etkilemesi itibariyle sevabının kat kat çok olması, insandaAllah korkusu, saygısı ve tefekkürü uyandırmasıyla ölçülür. Daha anlaşılırtarzda ifade edecek olursak, meselâ Âyetü’l-kürsî, Haşr sûresinin son tarafı veİhlâs sûresinde bulunan Allah’ın varlığına, birliğine, vahdâniyet esaslarına veCenâb-ı Hakk’ın sıfatlarına delâlet eden özellikler, Tebbet sûresinde yoktur.Şu halde Kur’an’dan bir sûre veya âyetin yine Kur’an’dan bir başka sûre veâyete üstünlüğü, ifâde ettikleri derinlikli mânalar ve muhtevâları ilealâkalıdır.

 Fazîlet, Arap dilindeilimlerle, davranışlarla veya ahlâkî niteliklerle ilgili olarak kullanılır. Birilim diğerinden veya bir âlim başkasından daha fazîletli olabilir. Bir amel,bir ibadet, bir davranışın da aynı şekilde benzerlerinden daha üstün, dahafaziletli kabul edildiği vâkidir. Ahlâkî hasletler de kendi aralarında birderecelendirmeye tâbi tutulabilirler. Bunların her birinin Kur’an ve Sünnet’teörneklerini görmek mümkündür.

 

Kur’an’ıKerim’in Niçin İndirildiği İyi Bilinmelidir

 Yüce Allah, “Andolsun biz, Kur’an’ıdüşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer, 54/17, 22, 32, 40.) , “Bu,âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsın diye sana indirdiğimizmübarek bir kitaptır.”[7]  buyurmaktadır.Kur’an’ın iniş ve okunuş amacı yanlış anlaşıldığında, ilâhîmesajdan yararlanmak neredeyse imkânsız hâle gelecektir. O, ne sadece güzelokunmak, ne düşünsel polemiklere konu yapılmak, ne kendisiyle toplumsal statüve çıkar sağlanması için gelmiştir. Mehmet Âkif’in ifade ettiği üzere;

“İnmemiştir hele Kur’an,bunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak,ne de fal bakmak için!”

Kur’an okumayı öğrenmişveya Kur’an’ı ezberlemiş olmak, dinini öğrenmek ve yaşamak isteyen bir Müslümaniçin tek başına yeterli değildir. Kişi okuduğunu anlamalı, ezberlediğinikavramalı, Kur’an âyetlerindeki mesajları düşünmeli ve araştırmalıdır. ZiraKur’an, “Müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.”  Öğrenenama düşünmeyen bir insan, “Kur’an üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksakalpleri üstünde kilitler mi var?”[8]sorusuna nasıl cevap verecektir?

Soru:Kur’an'ı aslından okumak ile mealinden okumak arasında fark var mıdır?

Esas olan Kur’an okumayı aslından öğrenmek vemanasını anlamak içinde mealden okumaktır. Ancak hiçbir Kur’an meali aslınınyerini tutmayacağından, namazda Kur’an yerine okunmaz. Namazımızda mutlakaKur’an-ı Kerimi aslından okumalıyız. Allah kelamı olan, Arapça olandır. Bununyeri ve sevabı ayrıdır. Her harfine kat kat sevap verilir.

Örneğin, bir çekirdeğin aslını bozarak parçalara ayırsak, sonra da toprağaeksek ağaç olamayacaktır. Çünkü özellikleri kaybolmuştur. Bunun gibi Kur’anayetleri, kelimeleri ve harfleri birer çekirdek gibidir; başka dillereçevrilince özelliğini kaybedeceği için Kur’an olmayacaktır.

“Manasını anlamıyoruz” düşüncesine gelince, ister aslıyla istersemealleriyle Kur’an’ın manasını anlamak ve onun hükümleriyle yaşamak, her Müslümanıngörevidir. Zaten Kur’an anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir. İngilizcebir kitabı bile anlamak için İngilizce öğrenen bir Müslümanın, Kur’an’ı anlamakiçin neden Arapça öğrenmediğini de bir düşünmek gerekir. Ayrıca biz anlamasakda onun bize faydası vardır. Örneğin, dili tad alma özelliğini kaybetmiş birinsan yediği yemek ve gıdalardan faydalanamayacak mıdır? Dili tad almasa dayediği gıdalar gerekli organlarına gidecektir. Kur’an okumak da bunun gibidir.Aklı, Kur’an’ın manasını anlamayan bir insan, onu ruhunun midesine atınca, aklıanlamasa da ruhunun diğer özellikleri onun manalarını alacaktır.

Diğer taraftan Allah Teâla, Kur’an’ın her harfine en az on sevap vereceğinisöylüyor. Meallerin mutlaka faydası vardır, ama Kur’an yerine geçmeyeceği için,Kur’an’ın her harfinden alınan sevabını da alamayacaktır.

Kur’an-ıYavaş Yavaş okumak

Her konuda olduğu gibimüminin Kur’an’la ilişkisi konusunda da en büyük örnek Allah’ın Elçisi’dir. O,Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğini Yüce Yaratıcı’dan öğrenmişti. Birdefasında vahiy alırken inen âyetleri hızlı hızlı tekrar etmeye çalışmış, “Onuaceleyle almak için dilini kımıldatma.”[9] şeklinde uyarılınca bu acelecilikten vazgeçmişti.[10]Yine Peygamberimiz (s.a.s.), “Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.”[11]şeklindeki ilâhî emri titizlikle uygulardı.

Düzenli Kur’an okumak,Peygamber Efendimizin (sav) aksatmadığı ve çok önem verdiği bir sünnetiydi. (İbn Hanbel, IV, 9)Kur’an’ı ezberden okuma konusunda, cünüplük hâli dışında hiçbir şey Allah Resûlü’ne(s.a.s.) engel olamazdı. Evde, mescitte, namazda, yolculukta, gündüz veya gecehep Kur’an okurdu.

 Ebû Ümâme (r.a), ben Resûlullah (s.a.s.)’i:

  اقْرَؤُا القُرْآنَ فإِنَّهُ يَأْتي يَوْمالقيامةِ شَفِيعاً لأصْحابِهِ

 “Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyametgününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir” buyururkenişittim, demiştir. (Müslim, Müsâfirîn 252.)

Kur’an’ı okumaktaaslolan onu anlamak, ilmine, bilgisine ve mantığına sahip olmaksa da, sadecemetnini okumak dahi bir ibâdet olup, pek çok sevabının olduğu Resûl-i Ekrem’inhadislerinde beyan buyurulur. Çünkü Kur’an Allah kelâmıdır; onu okuyan Allah’lakonuşuyor hükmündedir ki, bunu önemsememek söz konusu olamaz. Ayrıca herinsanın onu gerektiği şekilde anlaması, ilim ve bilgisine vâkıf olması, ondanbirtakım hüküm çıkarması (istinbat) mümkün olamaz. O halde böyle olanlar Kur’anokumasınlar demek ilâhî hakîkate aykırı bir davranış olur. Zira herkesi âlimyapmamız, herkese dilin inceliklerini kavrayacak derecede Arapça öğretmemiz sözkonusu olamaz. O halde insanlardan pek çoğu sadece Kur’an’ı okuyarak sevabanâil olurken, tarih boyunca sayıları insanoğlunun nüfusuna kıyasla çok fazlaolmayan alimler sınıfı da onun ilmini yapar ve bu sayede insanların büyükçoğunluğu hayatta nasıl bir yol izleyeceklerini onlardan öğrenmiş olurlar.

Kur’an’ın  kıyametgününde şefaatçi olarak gelmesi, onun emirlerini ve nehiylerini yerine getirenkimselere Allah’ın rahmeti ve merhametiyle muamelede bulunmasıdır. Kur’an’ıibadet kastıyla, hayrını ve bereketini umarak okumak da sevabı ve mükâfatı olangüzel amellerden biridir. Kur’an, kendisini okuyana ve hükmüyle amel edenelehte şahitlik edecek ve o kişinin günahlarının  affı için Allah’la o kularasında aracılık yapacaktır. İşte bu aracılık şefaattir. Bazı âlimler,Kur’an’ın kıyamet gününde bir şekle bürünmüş olarak geleceğini ve Allah’ınkulların amellerini de hayrı ve şerriyle bir şekle ve ölçüye büründüreceğini vebunun mîzan denilen amellerin ölçüleceği teraziye konulacağını, insanların dabunu göreceğini söylemişlerdir.

يُؤْتىيوْمَ القِيامةِ بالْقُرْآنِ وَأَهْلِهِ الذِين كانُوا يعْمَلُونَ بِهِ فيالدُّنيَا تَقدُمهُ سورة البقَرَةِ وَآل عِمرَانَ ، تحَاجَّانِ عَنْ صاحِبِهِمَا

Nevvâs İbni Sem’ân (r.a.)  şöyle dedi: BenResûlullah (s.a.s.)’i: “Kıyametgününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehlikimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-iİmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa içinbirbiriyle yarışırlar” buyururken işittim. (Müslim, Müsâfirîn 253.) “kendilerini okuyanların önünde Bakara veÂl-i İmrân sûreleri vardır” şeklinde terceme etmek de mümkündür.

Kıyamet gününde Kur’an’ıngetirilmesini onun sevap ve mükâfatının getirilmesi şeklinde  anlamakmümkün olduğu gibi, bir şekle bürünmüş olarak getirilmesi tarzında daanlaşılabilir. Çünkü bu mümkündür ve Cenâb-ı Hakk’ın gücü her mümkünü icadamuktedirdir. Mü’minler buna böylece inanırlar. Kur’an’la amel etmek, kişinindünyadaki hayatını onun emir ve yasakları doğrultusunda nizâma koyması anlamınagelir.

 “Kur’an ehli” denilen kimselerin, sadece Kur’an hâfızları, onu güzel sesle tilâvet edenler veya yüzündenokuyanlar demek olmadığını, esas Kur’an ehlinin  onu ezberleyip okumanınyanında Kur’an’ın muhtevasıyla amel edenler, hayatlarının her safhasını onun emirve yasakları doğrultusunda tanzim edenler olduğunu bu hadisin açık ifadeleriylebir kere daha anlamış oluyoruz. Çünkü Kur’an sadece okunmak için değil,kişilerin ve toplumların hayatında uygulanmak için gönderilmiştir.

Allah’ın sadece okunması için birkitap göndermeyeceğini her aklı- selim kabul eder. Şayet öyle olsaydı, Kur’anbirtakım itikadî, amelî ve ahlâkî hükümler vazedip aynı zamanda bunlaraeksiksiz uyulmasını istemez, Hz. Peygamber de bunları sadece insanlara tebliğetmekle yetinir, uygulanması ve hayat tarzı haline getirilmesi için ömrüboyunca her türlü eziyete katlanmaz, hicret etmez, cihad yapmaz, zahmetsiz vekülfetsiz bir hayatı tercih ederdi. O halde Müslümanlar için aslolan, Kur’an’ıhayata hâkim kılma niyeti, düşüncesi ve gayreti içinde olmaktır.

Osmân İbni Affân (r.a.)’denrivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.)şöyle buyurdu:

خَيركُم مَنْ تَعَلَّمَ القُرْآنَ وَعلَّمهُ

 “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ıöğrenen ve öğretenlerinizdir.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21.)

 

Bir Müslümanın öğreneceği ilkşeyin Kur’an olması gerekir. İlmini hangi alanda yaparsa yapsın, hangi sahanınmütehassısı olursa olsun  Müslümanlar için bu gerçek değişmez. İslâm’ınilme ve öğrenmeye verdiği değer, dinin iki temel kaynağı olan Kur’an veSünnet’in naslarında yeterince temellendirilmiş bulunmaktadır. Kur’an’ıöğrenmek, her şeyden önce onu kurallarına göre okumayı öğrenmek demektir. Fakatonu okumayı öğrenmenin, bilgisine ve ilmine sahip olmak anlamına gelmediğinikabul etmemiz gerekir. Ancak bu durum, Kur’an’ı okumayı öğrenmenin bir faziletve hayır oluşuna engel teşkil etmez. Çünkü Kur’an’ı sadece okumanın da sevap vemükâfatı vardır. Kur’an’ı öğrenen kişinin gayesi Allah’ın rızâsına ulaşmak,Kur’an’ın ahkâmı, âdâbı ve ahlâkı ile amel etmek olunca, bu faziletlerin vehayırların en büyüğü sayılır.

Dinimizin bize öğrettiğinegöre, bir Müslümanın hak ve vazifesi sadece kendisinin bilip öğrenmesi değil,aynı zamanda bilip öğrendiklerini başkalarına da öğretmektir. Bir kimseninöğrendiği ilim onun yaşayışına yansımaz, hayatını etkilemezse, o din nazarındailim sayılmaz. Bir kimse ne kadar bilgi sahibi olursa olsun, şayet Allah’aisyan içindeyse o cahil sayılır. İlmini ve bilgisini yaşayışına uygulayankimse, kendi şahsı açısından kâmil/ olgun,  kendinden başkaları için deolgunluğa ulaştırıcı nitelikte bir kimsedir. Böyle bir insan mü’minlerin enüstünü olma şerefine ulaşır.

Sözlerin en hayırlısıAllah’ın sözü olduğuna göre, peygamberlerden sonra insanların en hayırlısınınKur’an’ı öğrenen ve öğretenler  olması tabiîdir. Ancak hem öğrenmenin hemöğretmenin sadece Allah rızasına yönelik olması gerekir. Çünkü insanların birşeyi öğrenmek ve öğretmekten maksatları çok çeşitli olabilir. Kimileri bunusadece araştırma incelemeye yönelik kuru bir bilgi gayesiyle, kimileri maddîçıkar sağlama veya insanlar nazarında bir mevki ve makam elde etme amacıyla vebenzer sebeplerle yapabilirler. Bunların hiçbirinde hadiste kastedilen faziletve hayır söz konusu edilemez.

Kur’an’ı tecvidle vetilâvetin gerektirdiği kurallar içinde güzelce okumakla onun ilmine ve fıkhınavâkıf olmayı birbiriyle mukayese etmemek gerekir. Bunlar biri diğerinden farklışeylerdir. Şu kadar var ki, Kur’an’ın ihtiva ettiği mânaların bilgisine sahipolmak, lafzının bilgisine sahip olmaktan elbette daha üstün ve dahafaziletlidir. Fakat bunların her birini ayrı ayrı hayırlar olarak düşünmek dahadoğru olur. Çünkü her insanın ihtiyacı farklı şeylere yöneliktir. Kur’an’ıntilâvetini bilmeyen bir kimsenin namaz kılması, yani Allah’a ibadet etmesimümkün olmaz. O halde tilâveti küçük görmek söz konusu olamayacağı gibi, ilköğrenilmesi gerekenin tilâvet olduğunda da ihtilâf yoktur. Kur’an’ın ilminevâkıf olmak ayrıca üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.

 Âişe radıyallahuanhâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

الَّذِييَقرَأُ القُرْآنَ وَهُو ماهِرٌ بِهِ معَ السَّفَرةِ الكرَامِ البررَةِ ، والذييقرَأُ القُرْآنَ ويتَتَعْتَعُ فِيهِ وَهُو عليهِ شَاقٌّ له أجْران

 “Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse,vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerekzorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.”

 Buhârî, Tevhîd52; Müslim, Müsâfirîn 243

Bazı âlimler (  (السَّفَرةِ sefere’denmaksadın peygamberler olduğunu, çünkü peygamberlerin Allah’ın haberleriniinsanlara ulaştırdığını, ayrıca Allah’ın emirlerini tebliğ göreviyle yolculukyaptıklarını  ifade etmişlerdir. Bu melekler, Allah’a son derece itaatkârve her çeşit günah kirinden arınmış varlıklardır. Peygamberler de aynı şekildeitaat ehli ve günahlardan korunmuş kimselerdir.

Kur’ân-ı Kerîm hâfızı olmak en büyüknimetlerden ve faziletlerdendir. Kur’an’ı okumak ve anlamakda ehil olanlar enfaziletli kimselerdir.  Kur’an ehliolanlar, kıyamet gününde elçi meleklerle veya peygamberlerle beraberolacaklardır.  Kekeleyerek de olsa,meşakkat de çekilse Kur’an okuma gayreti içinde olmak gerekir.  Kur’an’ı kekeleyerek okuyan ve zorluklarakatlananlara iki ecir vardır. Bu ecirlerden biri Kur’an okuma ecri, diğeri deçektiği meşakkatin ecridir. Kur’an okumakta ehil olanların ecri hadsizhesapsızdır. Meleklerle veya peygamberlerle beraber olmak ise en yüksekmertebede bulunmak anlamına gelir.

Ebû Mûsa el-Eş’arî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre,Resûlullah (s.a.s.) şöylebuyurdu:

“Kur’an okuyan mü’min portakalgibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma gibidir:Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münâfık fesleğen gibidir:Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münâfık Ebû Cehil karpuzugibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 17,;Müslim, Müsâfirîn 243)

Bu hadîs-i şerife göre, Kur’an’danbol nasip alan kimseler mü’minler, nasibi olmayanlar ise münâfıklardır.Bazılarının sadece dış görünümlerine bakarak Kur’an’ın tesiri altında kalmışolabileceklerine hükmedilir; oysa iç dünyalarına Kur’an’ın hiçbir tesiriyoktur. Kur’an okudukları görülür, fakat okudukları Kur’an’a yaşadıklarıhayatta hiç yer vermezler. Bu sınıfı teşkil edenler riyâ ve gösteriş ehli olan,kendilerinde nifak belirtisi bulunan kimselerdir.  Bir kısım insanlar dabunun aksinedir: Kur’an okuduklarını görmeyiz, gerçekten de okumayı bilmezler,fakat iç dünyalarında ve yaşayışlarında Kur’an’ın etkisi hemen göze çarpar.Kur’an’a ve emirlerine karşı son derece saygılı ve hassastırlar. Bunlar daKur’an okumayan, okuyamayan fakat öğretildikleri ve eğitildikleri nisbetteİslâm’ı kendilerine hayat tarzı edinmiş mü’minlerdir. Onlara düşen en önemligörev, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, önlerine çıkan ilk fırsatta Kur’anokumayı öğrenmek olmalıdır.

Peygamberimiz’in buradakibenzetmelerinde iki özellik öne çıkarılmıştır: Bunlardan biri koku diğeritattır. Misâl verdiği şeyler ise ya ağaçta veya yerde biten şeylerdir. Bunlarlainsanların ibadet ve davranışları arasında benzerlik vardır. Çünkü ibadetler vedavranışlar nefislerin meyveleridir. Resûl-i Ekrem ağaçta biten portakallahurmayı mü’minlere tahsis ederken, yerde biten fesleğen ile Ebû Cehil karpuzunuda münâfıklara ayırmıştır. Böylece mü’minin şanının yüceliğini, ilmininüstünlüğünü ve devamlılığını, münâfığın ise alçaklığını, amelininkıymetsizliğini ve hiçliğini, üstelik sürekli olmayışını anlatmıştır.

 İbni Mes’ûd radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöylebuyurdu:

منْ قرأَ حرْفاً مِنْكتاب اللَّهِ فلَهُ حسنَةٌ ، والحسنَةُ بِعشرِ أَمثَالِهَا لا أَقول : الم حَرفٌ ،وَلكِن : أَلِفٌ حرْفٌ، ولامٌ حرْفٌ ، ومِيَمٌ حرْفٌ

 “Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onuniçin bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben,elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir,mîm de bir harftir.” Tirmizî,Fezâilü’l-Kur’ân 16

“Kim biriyilik getirirse, ona o getirdiğinin on katı vardır” [En’âm sûresi (6), 160]. İşte bu âyetin hükmügereği Kur’an’danokunan her harf bir iyilik, bir hasenedir ve her haseneye on katı sevap vardır.Bir mü’min, ecrini sadece Allah’tan bekleyerek ne kadar çok Kur’an okursa okadar çok sevap kazanacak demektir. Bir harfin sevabı bu kadar olunca, okunan kelimeler,âyetler ve sûrelerin, özellikle yapılan hatimlerin ne kadar büyük bir sevapkazandıracağını hesap etmek zor değildir. Dolayısıyla bu hadisler, mü’minlerisürekli ve disiplinli bir şekilde Kur’an okumaya teşvik etmekte, her birimizin her gün Kur’an’dan mutlakabir miktar okumamızın lüzûmunu bir kere daha teyid etmiş olmaktadır.

 İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

Abdullah İbni Mes’ûd (r.a.)  der ki: Nebî (s.a.s.):

إنَّالَّذي لَيس في جَوْفِهِ شَيْءٌ مِنَ القُرآنِ كالبيتِ الخَرِبِ

 “Kalbinde Kur’an’danbir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”(Tirmizî,Fazâilü’l-Kur’ân 18)

Hz. Peygamber (s.a.s.)Kur’an’ı güzel okuyanlardan dinlemeyi çok severdi. Bir gün Abdullah İbni Abbas[12] (r.a.)’yaşöyle dedi:

اقْرَأْعَلَيَّ الْقُرْآنَ » ، فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللهِ ، أَقْرَأُ عَلَيْكَوَعَلْكَ أُنْزِلَ ؟! قَالَ : « إِنِّي أُحِبُّ أَنْ أَسْمَعَهُ مِنْ غَيْرِي »"فَقَرَأْتُ عَلَيْهِ سُورَةَ النِّسَاءِ حَتَّى جِئْتُ إلى هذهِ الآيَة : ﴿فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَىهؤُلاءِ شَهِيدَاً ﴾ قالَ : « حَسْبُكَ الآنَ » فالْتَفَتُّ إِلَيْهِ ، فَإِذَاعَيْنَاهُ تَذْرِفَان

– ”Bana Kur’an oku” buyurdu.

–Yâ Resûlallah! Kur’ansana indirilmişken ben sana nasıl Kur’an okurum? dedim.

– ”Ben Kur’an’ıbaşkasından dinlemeyi gerçekten çok severim” buyurdular.Bunun üzerine ben kendilerine Nisâ sûresini okudum. “Her ümmetten gerçek birşahit, seni de bunlara hakkıyla şahit getirdiğimiz zaman halleri nice olur” [âyet41]  anlamındaki âyete gelince:

– ”Şimdilik yeter” buyurdular.Kendisine dönüp baktım, iki gözünden yaşlar boşanıyordu.(Buhârî, Tefsîru sûre, 4)

Peygamberimiz’in İbniMes’ûd’dan okumasını istediği Nisâ sûresinde, Allah’a saygı ve hürmetin en üstmertebesi olan takvâyı, Efendimiz’e övgüyü ve çok çeşitli ahkâmı kapsayıcıniteliktedir. Bir taraftan ümmetine karşı olan merhameti, öte yandan Allah’ınmahşer gününde azamet ve celâliyle tecellisi, kıyametin şiddet ve dehşeti,kendisinin ise bu vaziyette ümmetine şahitlik yaparak onlara şefaat edecekolması, bugünün dehşetinden onları kurtarmaya çalışması, tabiî ki insana kanlıgöz yaşları döktürür. Peygamberimiz sadece ümmetine değil, diğer ümmet vepeygamberlere de şahit tutulacaktır. Çünkü Cenâb-ı Hak, son ilâhî kitabın veson dinin peygamberine bu yöndeki bilgileri ve yetkiyi lütfetmiştir.

[1] Âl-İmrân, 3/103.

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

[2] Bakara, 2/256.

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

[3] Neml,27/16-22.

وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ   وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ    حَتَّى إِذَا أَتَوْا عَلَى وَادِي النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ      فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ      وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ    لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ     فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ

[4] Sâd,38/36.

فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاء حَيْثُ أَصَابَ

[5] Mâide,5/110.

إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ

[6] Buhârî,İ’tisâm, 1.

مَا مِنَ الأَنْبِيَاءِ نَبِىٌّ إِلاَّ أُعْطِىَمِنَ الآيَاتِ مَا مِثْلُهُ أُومِنَ - أَوْ آمَنَ - عَلَيْهِ الْبَشَرُ ،وَإِنَّمَا كَانَ الَّذِى أُوتِيتُ وَحْيًا أَوْحَاهُ اللَّهُ إِلَىَّ ، فَأَرْجُوأَنِّى أَكْثَرُهُمْ تَابِعًا يَوْمَ

 

[7] Sâd,38/29.

كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ

[8] Muhammed,47/24.

اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلٰىقُلُوبٍ اَقْفَالُهَا

[9] Kıyâme,75/16.

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ

[10] Müslim, Salât, 147.

[11] Müzzemmil,73/4.

أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا

[12] Hz.Peygamber'in, onun Kur'an okuyuşunu zevkle dinlediği nakledilir: “Kur'an'ı şu dörtkişiden öğreniniz: İbn Ümmü Abd (Abdullah İbn Mes'ud), Muâz b. Cebel,Übey b. Kâ'b ve Sâlim” (Buhârî, “Fezâilü'l-Kurân”, 8).

Mehmet ABAY / Hendek Vaizi

Kur'an en büyük mucizedir | Mehmet ABAY [Haftanın Sohbeti]

Facebook Yorumları