
okunma
Kurban; Allah’a yaklaşma vesilesi
بسم الله الرحمن الرحيم
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
“Şüphesiz benim namazım, ibadetim (Kurbanım) hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi olan Allah içindir" (En’âm, 6/162)
Bizleri bu bayram gününde buluşturan, kalplerimizi ve ruhlarımızı kaynaştıran yüce rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun…
Her yıl Müslümanlık bilincimizi yenileyen, millet olma irademizi diri tutan; birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızı pekiştiren, rahmet ve bereket dolu bugünlere bizleri kavuşturan Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükürler olsun.
Rabbimizin dost edindiği Hz. İbrahim Aleyhisselam’a, Allah için kurban olmaya razı olan Hz. İsmail Aleyhisselam’a ve her iki peygamberin sadakat ve teslimiyetini evrensel bir bayrama dönüştüren Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselam’a sonsuz salât ve selâm olsun.
"Can bula cananını/Bayram o bayram ola
Kul bula sultanını /Bayram o bayram ola
Hüznü keder def ola /Dilde hicab ref ola
Cümle günah af ola /Bayram o bayram ola
Tevhid ede şevk ile /Hakkı seve şevk ile
Tasdik inerse dile /Bayram o bayram ola
Dildeki Rahman olur/ Dertlere derman olur
Azade ferman olur/Bayram o bayram ola
Lütfi'ye lutfu kerim/Erişe Rahmi Rahim
Ber murad ede fehim/Bayram o bayram ola"
Muhterem Kardeşlerim,
Sözlükte yaklaşmak, Allah’a (rahmetine) yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen Kurban; dinî bir terim olarak, Kurban Bayramı günlerinde ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Arapça ‘da "Udhiyye" denir.
Kurban; Yaradan’a yakınlaşmak için (yakınlığını fark etmek için) benlik tuzağından kurtulma çabasıdır. Ölmeden önce ölmektir. Benlikte ölüp Hak’ta dirilmektir.
Kurban; Allah’a yakın olma çabasıdır.
Kurban, Yaratıcıya yakınlaşma … Ona kul olmanın şuuruna erme…. Bir ismi Karîb olan, yakınlaştıran, yakın kılan, yakınlığa çağıran, Allah’a yakınlaşma… kurb anı… yani Ona yakın olma zamanı….
Kurban, Allah’ın emrine boyun eğiş… kulluk bilincini tazeleyiş…
Kurban, kurbiyyet., Gönülden bağlılık… yakınlık sevdası... Yakınlıkta takva... Takvada teslimiyet…
Kurban, bizi yoktan var eden, bin bir çeşit nimete gark eden, rahmeti, bilgisi, gücü her zerreyi kuşatan, Allah’a yakınlaştıran yüce bir ibadet…
Kurban, mukarrebundan olma çabası… yani takvaya erişme arzusu içinde Yüce Yaratıcıya yaklaşanlar arasına girebilme gayreti…
Kurban, Allah’a yakın olmak için yaptığımız bütün işlere denir…Allah’ın rızasını kazanmak için yaptığımız bütün işler, ibadetler bizim kurbanımızdır aslında…Çünkü hepsinin amacı Allah’a yakın olmaktır.
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
” O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.” (Kevser, 108/2)
İşte Müminler bu emri yerine getirerek, her Kurban Bayramı’nda Cenabı Hakk’a bağlılıklarını göstermektedirler.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
مَاعَمِلَ آدَمِىٌّ مِنْ عَمَلٍ يَوْمَ النَّحْرِ أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ مِنْ إِهْرَاقِالدَّمِ إِنَّهَا لَتَأْتِى يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِقُرُونِهَا وَأَشْعَارِهَا وَأَظْلاَفِهَاوَإِنَّ الدَّمَ لَيَقَعُ مِنَ اللَّهِ بِمَكَانٍ قَبْلَ أَنْ يَقَعَ مِنَ الأَرْضِفَطِيبُوا بِهَا نَفْسًا
“Âdemoğlu Kurban Bayramı gününde Allah için kurban kesmekten daha daha sevimli bir iş yapmamıştır. Şüphesiz o kesilen kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnakları ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş edin." (Tirmizî, “Edahî”, 1.)
Kurban Bayramının inanç, ibadet, ahlak ve tarihi boyutu vardır.
İnanç boyutu var, çünkü tevhid dininin nasıl doğduğunu ortaya koyan bir bayramdır.
İbadet boyutu var, dün sabah namazından itibaren getirdiğimiz tekbirlerden biraz sonra eda edeceğimiz Kurban Bayramı namazına kadar her anı ibadet olan vakitlerden oluşuyor.
Ahlak boyutu var, çünkü biz bu bayram sayesinde iyi evlat olmayı, iyi komşu olmayı, iyi baba olmayı, iyi dost, iyi kardeş olmayı öğreniyoruz.
Ve tarih boyutu var…
Muhterem Kardeşlerim,
Hz. Adem’in oğullarıyla başladı “kurban” … Allah, Âdem (a.s)’ın oğullarından kurban kesmelerini istemişti. Habil, malının en güzelini, Kabil de en cılızını Rabbine sunmuştu. Allah (c.c) da sadece samimiyetle yapabileceğinin en güzelini yapan Habil’in kurbanını kabul etmişti.
Kabil’in kabul olmayan kurbanı, Habil’in kabul olan kurbanı. Habil Hakk’a kurban oldu…
Alemlerin Rabbine teslim oldu. “Kardeşim, beni öldürmek için elini uzatsan bile, ben seni öldürmek için el uzatmam.” Ben Allah’tan korkarım.” (Mâide, 5/28) dedi Takva sahibi Habil, elini kana bulamayı reddetti. Kabil ise kurbanı kabul edilmeyince Habil’i öldürdü.
Bu günkü şekliyle dinimizdeki kurban ibadeti, Hz. İbrahim (a.s.) ile başlar. Peygamberimiz;
“Ey Allah'ın Resulü! Bu kurbanlar nedir?”
قُلْتُ أَوْ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا هَذِهِ الْأَضَاحِيُّ قَالَ سُنَّةُ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ
diye soran ashabına “Babanız İbrâhim'in sünnetidir.” diye cevap vermiştir. (İbn Mâce, Edâhî, 3)
Bu tarihî olay Kur’an’ı-Kerimde şöyle haber verilmektedir:
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَليمٍ فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْىَ رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
“(İbrahim), 'Ey Rabbim! Bana iyilerden (bir oğul) ihsan et', dedi. Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince
; قَالَ يَا بُنَىَّ اِنّى اَرى فِى الْمَنَامِ ْ اَنّى اَذْبَحُكَ فَانْظُر مَاذَا تَرى قَالَ يَا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنى اِنْ شَاءَ اللّهُ مِنَ الصَّابِرينَ'
Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?' dedi. (İsmail), 'Babacığım! Sana ne emrolunuyorsa onu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın' dedi.
فَلَمَّا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبينِوَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَا اِبْرهيمُقَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَا اِنَّا كَذلِكَ نَجْزِى الْمُحْسِنينَ اِنَّ هذَا لَهُوَ الْبَلؤُا الْمُبينُ
Nihayet her ikisi de (Allah'ın emrine) teslim olup. İbrahim de onu yüz üstü yere yatırınca, ona şöyle seslendik: “Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız” “Şüphesiz bu apaçık imtihandır.”
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظيمٍ وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِى الْاخِرينَ سَلَامٌ عَلى اِبْرهيم كَذلِكَ نَجْزِى الْمُحْسِنينَ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنينَ
(İsmail'e karşılık) büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisinden sonra gelenler arasında ona güzel bir nam bıraktık. Selam olsun İbrahim’e, 'İşte biz iyi insanları böyle ödüllendiririz. Çünkü o mümin kullarımızdandır” (Saffat, 37/100-111).
İbrahim Halilullah'ın sünnetidir kurban. İlk onda tulû etmiş bir bayram…
Rabbimizden gelmişti ferman…İstenilen candı… Can!...
Can ancak Allah’a, Allah için verilirdi. Onun için candan geçilirdi. İsmail boyun eğdi ilk bıçak darbesine. Ama bıçak kesmedi.
Feda edilmişti can... Dedik ya bu bir imtihan. Baba ve oğuldu bu sınavı birlikte kazanan. Onları kazandıran tereddütsüz iman.
İman bir kez daha vesveseyi, şeytanı ve şerri yendi.
Bir kınalı koç ki, Hz. İsmail’e bedel yeryüzüne indi.
Kurban o gün, bu gündür durumu müsait olan Müminlere bir imtihan olarak vazife kılındı.
İslâm kardeşliğinin ve İslâmî yardımlaşmanın bir nişanesi, nefs terbiyesinin en ağır bir nüvesi olarak sürüp geldi günümüze değin…
Hz. İbrahim’in fedakârlığı… Hz. İsmail’in teslimiyeti … Her ikisinin Allah’ın rızasına ermek için birlikte sergiledikleri takva sırrı…
Kurban... İsmail olana sabır ve teslimiyet, İbrahim olana azim ve niyet... Kurban., Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail’in Yüce Allah’ın buyruğuna itaat konusunda verdikleri başarılı imtihanı yâd etme…
Muhterem Müminler,
Kurban, takvaya; takva da Allah’a ulaştırır. Nitekim Yüce Rabbimiz hac kurbanlarından söz ederken kurbanların, aslında Allah’ı yüceltme ve Ona şükretme vesilesi olduğunu belirttikten sonra şöyle buyurur:
لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ
" Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat O'na sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele." (Hac, 22/37)
Kurban Bayramı, et yiyerek beslenme günü değil, fedakârlık yaparak ve paylaşarak mutlu olma ve kötü duygulardan arınma günüdür.
Demek ki etlerin ve akan kanın ötesinde bir şey var kurbanda... Etler ve kanlar gitmiyor yüceliklere, “Allah'a yönelik derin saygı ve ona olan bağlılık” idraki gidiyor.
Nitekim Allah Resul’ünün namazla, oruçla ilgili uyarılarına baktığımızda, o, ruhi derinliği kaybolmuş bir namazın zahmetten ve yorgunluktan, (Beyhaki, Şu'abu-l-İman, IV, 275), aynı nitelikteki bir orucun ise aç kalmaktan ibaret olduğunu (İbn Mâce, “Sıyam”, 21) bildirmekte…
Kurban Kesmenin Fıkhî Hükmü:
Bir Müslüman, Yüce Allah'ın (cc) kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi olarak fedakârlık göstermeli ve kurban kesmelidir. Bu nedenle Müslüman, akıl-bâliğ, mukim ve belirli bir malî güce sahip olan herkes kurban kesmekle yükümlüdür. Kurbanda, zekâttakinin aksine nisaba ulaşmış bir malın üzerinden bir yıl geçme şartı yoktur. Dolayısıyla kurban kesim günleri içerisinde nisap miktarı mala sahip olan kimse, hiç beklemeden kurbanını kesmelidir.
Hicretin ikinci yılında meşru kılınan kurban, bir gelenek değil, meşrûiyeti kitap ve sünnetle sabit olan bir ibadettir. İmam Azam Ebû Hanife'ye göre kurban vaciptir. Delili de: فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 2) âyet-i kerimesinin delâleti ve Peygamberimizin: مَنْ كَانَ لَهُ سَعَةٌ وَلَمْ يُضَحِّ فَلاَ يَقْرَبَنَّ مُصَلاَّنَا “Kimin hali vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgahımıza yaklaşmasın.” (İbnMâce, Edâhî, 2) hadisindeki vaid (korkutma)’dır. Böyle bir tehdit ancak vacibin terki halinde söz konusu olur. En meşhur görüşe göre, bu ayet-i kerimedeki ‘namazdan kasıt bayram namazı, ‘kesmekten kasıt da Kurban Bayramı günlerinde kesilen kurbandır.
‘Kurban kes’ emri amel bakımından ‘vücub’ bildirir. Ayette çoğul sîgasının bulunmayışı delâlette zan meydana getirdiği için kurbanın hükmü farz değil vacip derecesindedir. Hz. Peygamber’e hitaben “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” buyrulması üzerine kurban kesmeyi Hz. Peygamber hiç terk etmemiştir. Abdullah b. Ömer’e kurbanın hükmü sorulduğunda o, Resulullah’ın (sav) Medine’de on yıl kaldığını ve her yıl kurban kestiğini, (ona uyarak) Müslümanların da kurban kestiğini söylemiştir.
Şâfiî, Mâliki ve Hanbelîler’e göre ise kurban vacip değil, sünnet-i müekkededir. (Neylülevtar, 5/126)
Türkiye Diyanet Vakfı
Vekaletle Kurban
Vekâlet yoluyla kurban, Afrika’da, Asya’da adını dahi duymadığımız birçok yoksul ülkede yaşayan hiç görmediğimiz, tanımadığımız, aç ve muhtaç kardeşlerimize uzattığımız bir eldir. Ümmet olmanın adıdır. Yoklukların, afetlerin yaşandığı coğrafyalara ulaşmak, fizikî mesafeleri gönül coğrafyasında aşmak, onların dertlerini paylaşmak, onlara umut ışığı olmaya çalışmaktır. Hatta sadece din kardeşlerine değil, inancı ne olursa olsun muhtaç olan herkese ulaşmaktır!
Türkiye Diyanet Vakfı tarafından vekaletle kurban kesim organizasyonu 1993 yılından beri yapılmaktadır. Bu büyük organizasyondaki amaç, kurban etlerini daha fazla ihtiyaç sahibine ulaştırmak,
Müslüman kardeşlerimizle bayram sevincini ve mutluluğunu paylaşmak,
Mazlum, mağdur ve muhtaçlarla kardeşlik bağımızı kuvvetlendirmek,
Gönül köprüleri kurmak.
TDV tarafından 2024 yılında gerçekleştirilen kurban yardımlarına ilişkin yapılan açıklamada, “Geçtiğimiz yıl Vakfımıza emanet edilen 747 bin 52 hisse kurban, yurt içinde 81 ilde, yurt dışında 78 ülke ve 348 bölgede kesilerek, aralarında 1 milyon 50 bin Filistinli kardeşimizin de bulunduğu toplam 34 milyon 737 bin 918 kişiye ulaştırılmıştır. 1993’ten bugüne kadar Vakfımıza emanet edilen 5 milyon 409 bin 310 hisse kurban, büyük bir titizlikle kesilerek dünyada milyonlarca ihtiyaç sahibine bayram sevinci yaşatmıştır.”
Muhterem Kardeşlerim,
Bayramda Görevlerimiz Şunlar Olsun:
a. Bayram namazı,
b. Kurban kesme,
c. Akraba ve komşuları ziyaret ve bayramlaşma,
d. Uzaktakilerle hiç değilse telefonla bayramlaşma,
e. Farz namazlardan sonra teşrik tekbirleri,
Teşrik tekbiri, arefe sabahı başladı, dördüncü gün ikindi vaktine kadar devam edecek.
O halde bu bayramda yapacaklarımızı, bayram ilmihalimizi asla unutmayalım. Her şeyden önce bayram sevincini, neşesini ve huzurunu kalbimizin ve gönlümüzün derinliklerinde hissedelim.
Bu bayram, çatlak dudaklarımıza zemzem, çorak gönüllerimize inşirah olsun. Utançlarımızı, ayıplarımızı, pişmanlıklarımızı, ahlarımızı Rabbimizin rahmet kucağına dökelim. Kardeşin kardeşi kuyuya attığı, kardeşin kardeşe silah kaldırdığı bir çağda, Habil gibi engin, Yusuf kadar sabırlı, İbrahim gibi halim, İsmail gibi teslimiyet timsali olalım.
Bayram atmosferini aile efradımıza, komşularımıza, akrabalarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, içinde yaşadığımız topluma ve tüm insanlığa yayalım. Onun muştusunu gönüllerden gönüllere, evlerden evlere, şehirlerden şehirlere, ülkelerden ülkelere taşıyalım!
Bayram günlerini asla kendimizi yalnızlaştırdığımız sıradan tatil günleri olarak görmeyelim.
Kurban Bayramı ve hac mevsiminde Yüreklerimizin en ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, düşmanlıkları, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakarak af ve bağışlama yolunu tercih edelim.
Kıymetli Kardeşlerim!
Dargınlık dinen yasaktır. Elbette bir arada yaşayan aile ve toplum fertleri arasında anlaşmazlıklar, sürtüşme ve tartışmalar olabilir. Bu gayet normaldir. Ama bunları dargınlık safhasına vardırmamak gerekir. Bilhassa yakınlar, sıla-i rahim denilen ziyaret bağı ile aradaki bağlarını kuvvetlendirmelidirler.
وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُواْ الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلإِنْسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا
"Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra 53)
Hz. Peygamber, mü’minlerin üç günden fazla dargın durmalarının uygun olmadığını belirterek şöyle buyurmuşlardır.
لاَ يَحِلُّ لِرَجُلٍ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثِ لَيَالٍ، يَلْتَقِيَانِ: فَيُعْرِضُ هَذَا وَيُعْرِضُ هَذَا، وَخَيْرُهُمَا الَّذِي يَبْدَأُ بِالسَّلاَمِ
"Bir kişinin kardeşine üç günden fazla terk edip küs durması helâl değildir. İki Müslüman karşılaşırlar biri bir tarafa, öteki öbür tarafa döner. Halbuki bu iki mü’ minin hayırlısı önce selâm vermeye başlayandır." (Buhârî, Edeb, 62)
"Müslüman’ın din kardeşine üç günden fazla küs durması helâl olmaz. Kim müslüman kardeşini üç günden fazla terkeder ve o hal üzere ölürse cehenneme girer."(Riyazüss salihin 1599)
“Cennetin kapıları, Pazartesi ve Perşembe günleri açılır. Din kardeşi ile arasında düşmanlık olan kimse hariç Allah'a hiç bir şeyi eş koşmayan her kul bağışlanır. Bu iki kişiyi aralarında anlaşıncaya kadar bekletiniz, barışıncaya kadar bekletiniz! denilir.” (Muvatta, “Husnu’l-Hulk”,4)
Allah (c.c), Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
"Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının umulur ki esirgenirsiniz" (Hucurat 49/10)
Bayramlar Gönüllerin kazanıldığı günlerdir.
Gönüller, merhametle kazanılır. Merhamet, varlığın ilahi mayasıdır. Rahman ve Rahim olan Rabbimizin rahmetinin yüreklerdeki yansımasıdır merhamet. Efendimizin (sav) anlatımıyla,
مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى.
Nu'man İbnu Beşîr (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler." (Buhârî, Edeb 27)
Gönül yapmak insanların sıkıntılarını gidermekle, onların kusurlarını örtmekle,insanların hakkına ve hukukuna tecavüz etmemekle, zulum yapmamakla mümkün olur.
عن ابن عمر )رع( قال: قالَ رَسولُ اللّهِ)صلعم(: المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ.
İbnu Ömer (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter." (Ebû Dâvud, Edeb 46)
Varlık sebebimiz olan anne-babalarımızı ve aile büyüklerimizi ihmal etmeyelim. Ahirete irtihal edenleri rahmetle yâd edelim, onlara hayır duada bulunalım. Anne ve babalarımızın rızalarını kazanmaya çalışalım.
Bayramda yapacağımız en önemli ibadetlerden, güzelliklerden biri bayram yapamayanlara Yaralı gönüllere, bitap düşmüş yüreklere de bayram yaptırmak...
Silahların gölgesinde bayramı bayram gibi yaşayamayan kardeşlerimizi düşünmek, çevremizde, ülkemizde bir köye dönüşen dünyamızda bizle aynı coşkuyu yaşayamayan, aynı sevinci paylaşamayan kimler var…onları düşünmek, dua etmek…
Bayramımız yeni bayramlar doğursun. Sevincimiz yeni sevinçlerin toprağı olsun.
Bayramlar mutluluğun, sevincin, muştunun hakkını verme günleridir. Bayramlar, ferdin değil, toplumun mânevî sevinci, bu heyecanın paylaşılması, gönül iklîmine girme, bütün Müslümanları gönülden kardeş hissedebilmedir. Yüce rabbimiz kalplerimiz arasındaki rabıtayı daima güçlendirsin, bizleri birlikten ve beraberlikten hiçbir zaman ayırmasın. Âmin…
Huzurumuz nice huzursuzlukların çaresi; mutluluğumuz dünyanın dört bir yanındaki acılara teselliler sunsun. Yeryüzünde iyilikler egemen olsun! Bayramınız mübarek olsun!
Murat MUTLU/Serdivan Vaizi.
Facebook Yorumları