menu
MÜSLÜMANIN ZAMAN BİLİNCİ..
MÜSLÜMANIN ZAMAN BİLİNCİ..
Haftanın Vaazı.. "Müslümanın Zaman Bilinci" konulu 31.12.2021 tarihli Cuma Vaazı sitemize eklenmiştir.

Müslümanın Zaman Bilinci..

وَالْعَصْرِۙ ﴿﴾ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ ﴿﴾ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

 1- Asr´a yemin olsun ki, 2- insan mutlaka bir ziyandadır. 3- Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.

Önemine binaen Kur’an-ı Kerim’de bazı sureler; Asr, Duha, Leyl, Fecr, gibi zaman ifadelerine yeminle başlar, isimlerini de bu ifadelerden alır. Üzerine yemin edilen şey mi daha değerlidir, yoksa ondan sonra gelen cümleler mi daha önemlidir? Üzerine yemin edilen husus elbette daha önemlidir. Allah’ın yemin ettiği şeyler üzerine mümininlerin değer vermesi, Müslümanın şiarı olmalıdır.

Üzerine yemin edilen zamanlardan birisi de ‘asr’ dır. Hatta bununla ilgili bir süre Kur’an’da mevcuttur. Bu sürede Alla (c.c) kimin hüsranda olacağını kimin kurtulacağını beyan etmiştir.

Asr (asır) kelimesi isim olarak “mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, karn (80 veya 100 yıllık zaman dilimi), gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı gibi manalarda kullanılır. Bunlar içinde sürenin içeriğine ve mesajına en uygun düşeni “mutlak zaman” anlamıdır.

Yüce Allah böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun, ikinci ayetteki deyimiyle “hüsran” (ziyan) olacağını hatırlatmıştır. Burada “ziyan”la âhiret azabı kastedilmiştir. Çünkü zamanı ve ömrü boşa geçirmiş insan için en büyük ziyan odur. (bk. İbn Âşûr, XXX, 531). Sürede bu ziyandan ancak şu dört özelliğe sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir:

a) Samimi bir şekilde iman 

b) Dünya ve ahiret için yararlı işler yapmak, 

c) Karşılıklı hakkı tavsiye etmek;

d) Karşılıklı sabrı tavsiye etmek. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:682-684)

Bu dünyadaki ömrümüz sınırlı ve sayılıdır. Zaman, sabit hızla akıp giden bir sermayedir. İnsan içinde yaşadığı zamanlardan sorumludur. Onun için insana ibnu’l vakt (vaktin çocuğu) deniliyor. Yani bulunduğu anı en güzel şekilde yaşamasıdır.

Ayeti kerimede vaktini gaflet içinde geçirip yüz çevirenlerin durumu şu şekilde anlatılmaktadır:

اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فٖي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ ﴿١﴾

İnsanların hesaba çekilecekleri gün iyice yaklaştı; hâlbuki onlar gaflet içinde haktan yüz çevirmektedirler. (Enbiya, 1)

Zaman; Baki olan Allah’ın fani olan mahlûkatı var edip yaşattığı dönem/evre/sürenin genel adıdır. 

Zamanın içinde var olmaya hayat, hayatta bize ayrılan süreye ise ömür denir. Zaman, sürekli akış halinde olan anlardan oluşur.

 Zaman, Allah’ın biz kullarına bir lütfü ve emanetidir. 

Yaşanan her anın, alınan her nefesin verilecek bir hesabı vardır. Bundan dolayı sık sık kendimizi sorguya çekmeliyiz. Yaşadığımız hayat dolu mu geçiyor, boş mu? Geçirdiğimiz günlerin hesabını kolayca verebilecek miyiz?

İslam dini dışında hiçbir dinde, hiçbir kültürde ve medeniyette, zamana son hak din İslâm kadar önem atfetmemiştir. Günümüzde Müslümanların geri kalmalarının sebebi tembel olmaları ve zamanlarını boşa geçirmeleri yüzündendir. Yoksa İslam’da hiçbir noksanlık ve kusur yoktur. Hatta İslam Müslümanların zamanlarının her anını değerlendirmesini ister.

Boş zaman yoktur, boşa geçirilen zaman vardır. Yeryüzündeki birçok nimetin alternatifi mümkün iken, boşa geçen zamanların alternatifi yoktur.

Yüce Allah dünyayı, hayatı ve ölümü imtihan yaratmıştır. Dünyada insana sayılamayacak kadar birçok nimet vermiştir. Bu nimetlerin karşılığında ondan kendisine şükretmesini, emirlerine itaat edip yasaklarından sakınmasını istemektedir. 

Âyet-i kerîmede, insanların bu nimetlerden bir gün hesaba çekileceği ve o günün yaklaştığı haber verilerek uyarılmaktadır. O gün için hazırlıklı olmaları istenmektedir. Ancak imtihan için yaratılan insanoğlu, bu uyarılara rağmen hürriyetini yanlış yönde kullanarak nefsinin isteklerine uyup gerçeklere sırt çevirebilmektedir. Kendine verilmiş olan bu sınırlı ömrü gaflet içinde geçirebilmektedir. 

Müminin gaflette bulunması hoş karşılanmamıştır. Ahiret gününe iman ettiği halde orası için gereken hazırlığı yapmadığı, günahlardan sakınmadığı, tövbe edip Allah’a kulluk görevlerinde gereken hassasiyeti göstermediği, iyi işler yapmadığı ve bundan dolayı zamanını boşa geçirdiği anlamına gelir. 

İnkârcının gaflette bulunması ise kendini yaratan kudretin olmadığını, başıboş bir varlık olarak yaratılmış olduğunu düşünmesi, peygamber ve ilâhî vahiy tarafından uyarıldığında da bunlara sırt çevirmesi inkârcı adına gaflettir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 665-666)

 

Kur’an-ı Kerim’de ve peygamberimizin hayatında zamanı nasıl değerlendirdiğine dair bazı örnekler görüyoruz.

 Tirmizi’nin Ebu hureye’den rivayetinde;

  عَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي اللَّهُ عنهُ قال : قالَ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : مِنْ حُسْنِ إِسْلامِ الْمَرْءِ تَرْكُهُ مَالاَ يَعْنِيهِ » حديثٌ حسنٌ رواهُ التِّرْمذيُّ وغيرُهُ .

 “Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır.” (Tirmizî, Zühd 11. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 12) buyurmaktadır.

 Allah (c.c), peygambere zamanın içinde geçeyi nasıl değerlendirmesi gerektiğini ayeti kerimede şu şekilde bildirmektedir.

اِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ اَنَّكَ تَقُومُ اَدْنٰى مِنْ ثُلُثَيِ الَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَٓائِفَةٌ مِنَ الَّذٖينَ مَعَكَؕ وَاللّٰهُ يُقَدِّرُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَؕ 

Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını, üçte birini ibadetle geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir grubun da (böyle yaptığını) rabbin elbette bilir. Gece ve gündüzü belirleyen ancak Allah’tır. (Müzzemmil 20)

Namazı bitirince de Allah’ı nasıl anmamız hususunda Kur’an bize rehberlik etmektedir. Ayrıca namazın vakitlere bağlandığını ve buna dikkat etmemiz gerektiğini ayetten anlıyoruz.

فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً

Namazı bitirince de ayakta iken, otururken ve yatarken Allah’ı anın. Güvenlik içinde olduğunuzda namazı gerektiği gibi kılın. Şüphe yok ki namaz, müminler üzerine vakitleri belli olarak yazılmış bir ödevdir. (Nisa 103) “Namazı bitirince...” şeklinde tercüme edilen kısım çoğunluğa görebir tercüme olup buna göre mâna şöyledir: Allah’ı anmak, Allah ile beraberlik şuurunu yaşamak namaz haline mahsus değildir. Mümin her durumda O’nu anmalı, gönlünde ve şuurunda O’nunla beraber olmalıdır. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 132-133)

Müminin hayatında boşluk olamayacağını, bir işi bitirdiğinde başka bir işle meşgul olmayı Kur’an bize öğretiyor.

فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ ﴿٧﴾

وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ ﴿٨﴾

O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul.  Ve yalnız rabbine yönel. (İnşirah 7-8) 

Ayette Resûlullah’a ve onun şahsında Müslümanlara bütün vakitlerini hayırlı ve yararlı faaliyetlerle değerlendirmeleri istenmiştir. İbadet, dua, tebliğ ve irşat gibi dinî faaliyetlerde zamanı dolu dolu kullanmak gerekir. Çalışma, üretme, öğrenme-öğretme, yardımlaşma ve dayanışma gibi dünyevî faaliyetlerde de zamanın boşa geçirilmemesi gerekir. Son ayette ise kişinin, gerek çalışmasında gerekse ibadetinde yalnız Allah’a yönelmesi, her işini öncelikle O’nun rızasını gözeterek yapması, ne diliyorsa O’ndan dilemesi, ne istiyorsa O’ndan istenmesi emredilmiştir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:643-644)

Müslüman, zamanını değerlendirirken boş ve lüzumsuz işlerden yüz çevirdiğini ayetten anlıyoruz. 

وَالَّذٖينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ 

Anlamsız, yararsız söz ve davranışlardan uzak dururlar.  (Müminün 3) Çünkü müminin boş ve gereksiz şeylerden çok daha önemli işleri vardır. Onun kendini eğlenceye, oyuna vermesini gerektirecek kadar boş vakti yoktur. Onun inancı, davası, kişisel yükümlükleri ve hayattaki sorumlulukları yeterince kendini uğraştırmaktadır.

 Seyyid Kutup: “el-lağv kelimesi bir amaca yönelik olmayan, herhangi bir anlam ifade etmeyen boş söz demektir. İnsan aklına ve kalbine bir şey kazandırmayan, yararlı bir bilgi edinmesini sağlamayan saçma söz demektir. İster muhataba yönelik olsun, ister bir başkası ile ilgili olarak anlatılsın, insanın duygusunu ve dilini bozan çirkin söz demektir. Mü’min kalpler bu tür boş şeylerle ilgilenmezler. Böyle saçma sözleri dinlemezler. Böyle çirkin şeylere ilgi duymazlar. Çünkü mü’min kalpler imanın yükümlülükleriyle uğraşırlar, imanın coşkunluğu ile yücelirler, onun aydınlığı ile arınırlar. (Kutup, Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur’ân, çev. Salih Uçan, Vahdetin İnce, Mehmet Yolcu, İstanbul, 1992, Dünya Yay. VII, 576)  

Lağv sözlük anlamıyla saçma, boşuna ve hiçbir şekilde kişinin hayattaki amacına ulaşmasında yararı olmayan şey demektir. Mü’minler böylesi şeylere önem vermezler ve hiçbir eğilim ve ilgi duymazlar. Bu tür şeylere dalındığını gördüklerinde hemen uzaklaşırlar ve titizlikle bunlardan kaçınırlar, ya da bütünüyle ilgisiz kalırlar. Bu tutum Furkan suresinde “… Boş şeylerin yanından geçtiklerinde vakarla geçip giderler” şeklinde ifade edilmektedir.

Sâbûnî: “Onlar eğlence yerleri, sinema, kumar ve haram kılınmış şarkıların söylendiği mahaller gibi çirkin işlerin yapıldığı, kötü yerlere uğradıklarında, bu tür yerlerden yüz çevirirler ve kendilerini koruyarak geçerler.” (Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetu’t-Tefâsîr, çev. Sadreddin Gümüş, Nedim Yılmaz, İstanbul, 1995, IV, 295, 296) demektedir.

Kur’an Yolu isimli tefsirde ise: “O iyi kullar, asılsız şeylerin konuşulduğu bir yerde, yalancıların ve günahkârların meclislerinde durmazlar, bu tür kötülüklerin, tertiplerin içinde yer almazlar şeklinde açıklanmıştır.” (Heyet, Kur’an Yolu, IV, 136; 140). şeklinde açıklanmaktadır.

Şüphesiz mü’minlerin önde gelen nitelediklerindendir bu. Mü’min her an omuzlarında sorumluluğunun yükünü hisseden kişidir; dünya onun için bir imtihan yeri ve hayat da bu imtihan için ayrılmış sınırlı bir süredir. Tüm zihni, bedeni ve ruhuyla imtihan kâğıdına eğilen bir öğrenci örneği, bu duyguda mü’minin tüm dünya hayatı boyunca ciddi ve sorumluluk içinde davranmaya yöneltir. Nasıl imtihan salonundaki öğrenci her anının geleceği için ne kadar önemli ve etkili olduğunun bilincindeyse ve bu bilinçle en ufak bir anını bile boşa harcama eğilimi göstermezse, aynı şekilde mü’min de hayatının her anını yararlı ve nihai sonuca götürücü işlerle geçirir. O kadar ki, eğlenme ve dinlenme konularında bile, kendini hayatta daha yüce hedeflere hazırlayıcı ve zamanı boşa geçirtmeyecek seçimlerde bulunur. (Mevdudî, Tefhîmu’l-Kur’an, III, 400, 401)

Mü’minin kalbini arındırmak, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, toplumsal hayatı bozulmaktan ve sapıklıktan korumak, cihad etmek, düşmanların komplolarına karşı gece gündüz uyanık bulunmak gibi hiçbir zaman bitmeyen, sonu gelmeyen sorumlulukları vardır. Bütün bu görev ve yükümlülükler insanın tüm emeğini, tüm ömrünü kaplayacak niteliktedir. (Kutub, Fî Zilâli’l-Kur’an, VII, 392.)

Zamanını, Allah yolunda ibadet ve itaatle değerlendirmeyip lüzumsuz ve boş işlerle uğraşanların pişman olacaklarını ve feryat edeceklerini Allah (c.c) bize bildirmektedir.

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فٖيهَاۚ رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحاً غَيْرَ الَّذٖي كُنَّا نَعْمَلُؕ اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فٖيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَٓاءَكُمُ النَّذٖيرُؕ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ نَصٖيرٍࣖ 

Ve onlar orada, “Rabbimiz! Bizi çıkar da yapmış olduklarımızdan tamamen başka, iyi işler yapalım” diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Üstelik size uyarıcı da gelmişti. Şimdi tadın bakalım! Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur! (Fatır 37)

Bir Müslüman için en değerli şey imandır. İmanı çalmak için de şeytan devamlı pusudadır. Şeytan değerli vakitlerimizi zayi ederek Allah’tan gafil olarak hayat sürmemizi ister. Rabbimiz ise günü beşe bölmemizi istiyor. Biz ise günü paket şeklinde harcıyoruz. Hâlbuki şükrü yapılması gereken nimetlerin başında zaman gelmektedir. Para, mal kazancı getirecek şeylere zamanı cömertçe harcarken, sevap getirecek işler olduğu zaman cimri davranabiliyoruz. Eğer farkına varabilirsek en iyi zamanlarımız Rabbimizle geçirdiğimiz vakitlerimizdir. En çok pişmanlık duyacağımız anlarımız ise günahlarla meşgul olduğumuz zamanlarımızdır.

Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur diyen Bediüzzaman Müslümanın boş vaktinin olamayacağını belirtmek istemiştir. Hiçbir şey yapamazsa bile tefekkür yapar. Faydalı olacak işlerle vaktini değerlendirir. Geçirdiğimiz boş zamanlarımız için ahlar vahlar edeceğiz. Çünkü ufak bir iyilikle geçirdiğimiz zamanlarımız bile orada bizler için çok kıymetli olacaktır.

Peygamberimiz (s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Böbürlenip kibirlenen, fitnecilik yapan kimse olmayın; iyi, güzel şeylerin ticareti dışında ticaret eden de olmayın. Muhakkak ki, onlar amellerini geriye erteleyen / yarıncı kimselerdir.” (Müsned, 1/129; Mecmau’z-Zevaid, 5/172). 

“Akıllı bir insan için her gün yeni bir gündür.” Hayat yaşadığımız andır. Fakat bunu idrak etmekte zorluk yaşıyoruz. Hep yarın diyoruz. Çocuk, “büyüdüğüm zaman” der, büyük, “evlenince” der. Ve zaman gelip, geçer. 

Bir gün gelecek, bizim için o günün yarını olmayacak... Gün, bugündür.

Zamanı sana veren Allah’a (c.c) zaman ayıramıyorsan, zamanın boşa geçiyor demektir. Her şeye zaman ayırıyorsun. Başkalarına zaman ayırıyorsun. Sevdiklerinle biraz daha fazla zaman geçirmek istiyorsun ama seni yaratan Allah için zamanın yoksa sen niçin varsın? Parayı harcarsın yine kazanırsın ama zamanı harcarsan tekrar kazanma şansın yoktur. İnsanın gözünde değerli olan şeyler muhafaza edilir. İnsan, parayı, malı-mülkü gelişigüzel harcamaz, boş ve lüzumsuz yerlerde kullanmaz ama zamana gelince vakti muhafaza ve değerlendirme hususunda yeterli gayreti göstermekten aciz kalıyor çoğu zaman insan.

Zamanı üçe ayıracağız. 

  1. Öncelikli işlerimiz

  2. Önemli işlerimiz

  3. Sıradan günlük işlerimiz. (Nurettin Yıldız)

Zaman bize emanettir. Zamanı bizim istediğimiz gibi kullanamayız. Sadece Allah’ın istediği gibi kullanmak zorundayız. Eğer böyle davranmazsak zamanı israf etmiş oluruz. Zira en büyük müsrif zamanı israf edendir. Allah da müsrifleri sevmez. 

Zamanı, Allah yolunda değerlendirdiğimiz ölçüde bizim için kıymet ifade eder, değer kazanır. Geride bıraktığımız zamanlar, yarın kıyamet gününde bizim için ya yüzümüzün ak olacağı ya da kara olacağı vakitlerdir.

     Sevgili Peygamberimizin ashabından birine söylediği şu hikmetli tavsiyesi ne kadar manidardır: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın.” (Hakim, el-Müstedrek, IV, 341)

Başka bir yerde sevgili Peygamberimiz (s.a.v) efendimiz şöyle buyuruyor:

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: َ يَزُولُ قَدَمَا عِبْدٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتّى يُسْألَ عَنْ أرْبَعٍ: عَنْ عُمُرِهِ فِيمَا أفْنَاهُ، وَعَنْ عِلْمِهِ مَا عَمِلَ بِهِ، وَعَنْ مَالِهِ مِنْ أيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفيمَا أنْفَقَهُ، وَعَنْ جِسْمِهِ فيمَا أبْلاه

"Kıyamet günü, dört şeyden sual edilmedikçe, kulun ayakları [Rabbinin huzurundan] ayrılamaz:

* Ömrünü nerede harcadığından,

Ne amelde bulunduğundan,

* Malını nerede kazandığından ve  nereye harcadığından,

* Vücudunu nerede çürüttüğünden." (Nerede yaşlandığından) (Tirmizî, Kıyamet 1, (2419).

Dinimizde ibadetler zamana bağlanmıştır. Namaz gibi, oruç gibi, hac gibi, zekât gibi vs… Hatta namazın farzlarından birisi de vakittir. Farz olması, vakit şuurunun bilinçlere kazınmasıdır. Müslüman, hayatını namaz vakitlerine göre programlayan kimsedir.

Günümüzde Müslümanlar; okumuyorlar, düşünmüyorlar. Zamanı boşa harcıyorlar. Kolay veya parasız olarak elde ettiğimiz şeylerin harcanması da çok kolay oluyor. Zamanı da kolay bulduğumuz için harcaması da kolay oluyor.

Geçen zaman geri gelmediği gibi, öldükten sonra da geri gelme imkânı yoktur. Dünyaya dönmek isteyenlere de bu fırsat verilmez. Ayette "Onların, ateşin karşısında durdurulup, "Âh! Keşke dünyaya geri gönderilsek de, bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!" dediklerini bir görsen! Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. Onlar dünyaya geri gönderilseler bile, yine kendilerine yasaklanan şeyleri mutlaka tekrar yaparlardı. Onlar kesinlikle yalancıdırlar." (En'âm, 6/27-28) buyurulmaktadır.

Her yeni doğan günde insana şöyle nida edilir. “Ey insan! Ben yeni bir günüm. Sana emanet ve nimet olarak gelmişim. Ve güneşin batışıyla beraber senden ayrılacağım. Bir daha da kıyamete kadar da geri gelmeyeceğim. Ey insan! Ben senin şahidinim. Ben de yapacaklarının tanıyığıyım. Ona göre dikkatli ol. Beni en güzel şekilde değerlendir.” 

Geçirdiğimiz gençliği milyarlar da versek geri getirme imkânı yoktur. Öyleyse ahiretimizde genç kalmak ve mutlu yaşamak için zamanı burada iyi değerlendirmek gerektir. Zamanın kıymetini mezarlıklardan soralım. Oralara gidip ibret nazarıyla bakalım. Şimdi oradakiler bizim yerimizde olmak için nelerini vermezler ki… Hasan el-Benna, sorumluluklarımız vakitlerimizden çok fazladır, diyerek Müslümanın sorumluluk taşıması gerektiğini ve zamanını ona göre değerlendirmesi gerektiğini ifade etmek istemiştir.

Peygamberimiz (s.a.v) “Allah’a en sevimli gelen amel vaktinde kılınan namazdır” (Buhârî, Tevhîd, 48) ifadesiyle ibadetlerin vakitlerine dikkatleri çekerek Müslümanın vakitleri gözetmesi gerektiğini ve zamanında yapılırsa anlam ve değer kazanacağını bizlere öğretmektedir.

Sağlığın kıymeti, hastane kapılarına düşüldüğü zaman anlaşılıyor. Boş vaktin kıymeti de ayaklar birbirine dolaştığı zaman anlaşılacaktır. Kıyamet süresinde Rabbimiz وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ Ve bacaklar birbirine dolaştığında (Kıyame, 29) buyurarak dünyada iken ömrünü gafil ve boş olarak geçirenlerin ahiretteki halleri haber verilmektedir.

Zamanını boş geçirenler kaybederken, zamanını çalışarak geçirenler her zaman kazanmışlardır. Aldığımız nefesi geri veremeyecek kadar kısa olan ömrümüz ve karşılaşacağımızda asla şüphe olmayan ölümün bize yakın olduğunu anladığımızda, zaman bizim için kıymetli bir hazine olduğunu daha iyi idrak etmiş olacağız.

Kulluk bilinci yeterince yerleşmediği için Allah’a ayıracak zamanlarını erteleyenler kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ekmek peşinde koşarken Allah’ı unutanlar mı daha akıllı yoksa ekmek peşinde koşarken Allah’ı her zaman hatırlayanlar mı?...

Elimizde Kur’an olacak yerde, elimizden telefonu düşürmüyoruz. Günde ortalama 6 saat ekran başında geçirirken, bunların birçoğu chat, sosyal medya, spor ve haber kanalları olurken ancak yüzde 10 u faydalı olabilecek şekilde değerlendirilebiliyor. Kur’an’dan ve sünnetten uzak yaşayış, canlı cenaze gibidir.

İslam’da boş zaman yoktur. Boş vakitler bir virüs gibidir. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:  قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «نِعْمتانِ مغبونٌ فيهما كثير من الناس: الصحة والفراغ» رواه مسلم.

“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”  (Buhârî, Rikak 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15)

 İnsanlar, gençliklerinde para kazanmak için sıhhatlerini, yaşlılıklarında ise sıhhatlerini kazanmak için paralarını harcarlar Sonuç çoğunlukla elem, ıstırap ve pişmanlıktır An bu andır, dem bu demdir Yaşanmayan yada boşa giden zaman israf edilmiştir, telafisi yoktur.

     Sırf eğlence ve gezmek olsun diye kahve köşelerinde, çarşılarda ve avmlerde saatlerimizi bol keseden harcarken, camide iki dakikanın hesabını yapan Müslümanlar haline geldik.

Altmış yıl ömür verilen insanın artık özrü kalmamıştır. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki; وعن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: قال رَسُولُ اللّهِ: أعْذَرَ اللّهُ تعالى إلى امرئٍ أخّرَ أجلَهُ حتّى بلغَ ستّينَ سنة

"Ecelini altmış yaşına kadar uzattığı kimselerden Cenab-ı Hakk, her çeşit özür ve bahâneyi kaldırmıştır." (Buhârî, Rikak 4)

Abdullah b. Mesud: “Üzerime güneşin battığı, ömrümün eksildiği ama amelimin artmadığı bir güne duyduğum pişmanlık kadar başka bir şeye pişmanlık duymadım.” demektedir.

Hepimizde olan ama sürekli kaybettiğimiz en büyük değer, zamandır. En sevdiğimiz felaketimiz ise oyalanmadır. Allah (c.c) ayette; وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌؕ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۘ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; ahiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi! (Ankebut 64) 

Aklının ve vicdanının buyruklarını nefsani isteklerine hâkim kılanlar iradelerini inançlarıyla bütünleştirir; dinin buyruk ve yasaklarının makul, değerli ve uyulması gerekli ödevler olduğuna hükmederler. Nefsani arzuları akıl ve vicdanlarına galip gelenler ise söz konusu buyruk ve yasakları birer külfet olarak gördükleri için bunların anlamsız ve yararsız olduğuna hükmederek sonuçta din karşıtı bir düşünceyi ve hayat çizgisini benimserler. Hâlbuki insan için önemli olan, “âhiret yurdundaki asıl hayatı kurtarması, oradaki mutluluk ve esenliği için çalışmasıdır. İşte insan, hedefini dünyanın geçici zevkleriyle sınırlamayıp kendini “bâki kalan sâlih işlere (Kehf 18/46) adadığı takdirde sadece ahireti için çalışmakla kalmayıp dünyasını da anlamlı kılmış olur. Artık bu insan, kendisine “Yeri göğü yaratan kimdir?” diye sorulduğunda sadece “Allah’tır” demekle kalmaz; aynı zamanda din ve dünya ile ilgili bütün işlerinde Allah’ı tek ve mutlak otorite olarak görür. Yalnız O’na kul olur, O’na itaat eder; yanlış ve yanıltıcı olması asla düşünülemeyecek olan ilâhî iradeye uygun bir hayat sürer; dünyanın güzelliklerini de ahiretin güzelliklerini de O’ndan bekler. (Bakara 2/201) Nihayet bu iman ve ihlâs ile yaşadığı sürece her iki güzelliği de elde eder. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 285)

Peygamber efendimize en çok sorulan soru, “en faziletli amel hangisi” sorusudur. Çünkü sahabeler vakti sermaye olarak görmüşler, bir an olsun vaktin zayi olmasını istememişlerdir. Hadisi şerifte sevgili peygamber efendimiz (s.a.v); “Cennet ehli, başka hiçbir şeye değil, sadece, dünyada Allâh’ı zikretmeksizin geçirmiş oldukları anlara hasret ve nedâmet duyarlar!” anlamında bir hadis vardır. (Taberani, el-Mucamu’l-Kebir, 20/93/h. no:182)

Allah (c.c) her şeyi kıymetli yaratmıştır; ama bir şeyi en kıymetli yaratmıştır; o da vakittir. Vakit zayi olursa tekrar elde edilmesi mümkün değildir. Bunun için en kıymetli şey vakittir. (Cüneydi Bağdadi)

Ömür sermayesi güneşin altında eriyen buz gibi her dakika, her saniye azalmaktadır.  Parayla satın alınamayacak kadar değerlidir zaman. Onun için vakit, cebimizdeki bozuk paralar gibi gelişigüzel harcanmamalıdır. Zaman, mahşer gününde ya lehte ya da aleyhte şahitlikte bulunacaktır. Bize bir günde 24 saat zaman dilimi verilmiş. Bunu birkaç dakika artırmak ya da azaltmak bizim elimizde değildir. Bu 24 saatin içinde 1440 dakika vardır. 1440 dakikanın, ortalama 450 ile 480 dakikasını uyuyarak geçiriyoruz. Geriye 960 dakika kaldı. 60 dakikasını da yeme içme ile geçiriyoruz. Kaldı 900 dakika. 900 dakikanın da ortalama 240 dakikasını da tv ve internet başında geçiriyoruz. Kaldı 660 dakika. 120 dakika trafikte ve alışverişte geçirdiğimizi düşündüğümüzde geriye 540 dakikamız kalıyor. Yani 9 saat. Rızık elde etmek ve Allah’a kulluk etmek için kıymetli 9 saat. Her gün iki saat ekrana bakan bir kimse yılda toplamda 730 saat ekran başında geçirmiş olur ki, bu da 90 gün yani 3 ay eder. Zamanını boşa harcaman, hayatı çöpe atman demektir. Bir yabancı düşünür; eğer bugün hayatımın son günü olsa idi, gün içinde yapacaklarını tekrar yapmayı yine ister miydin? (stave jops)

Yaptığımız hesapta, düzenli ibadet yapan birinin ömrünün toplam üç yılın ibadetlerle geçtiğini görüyoruz. Fakat gayesi Allah’ın rızasını kazanmak olan ve İslami bir hayat tarzını benimseyen insanın yaptığı her iş, hatta uykusu dahi ibadet sayılır. Aslında boş geçen zamanımız yok. Her anı lüzumlu ya da lüzumsuz bir takım işlerle geçiriyoruz. Ömür bir şekilde su gibi akıyor ve geçen zaman ömür sermayesinden harcanıyor. 

Boş geçen zamanlar bir gün derin bir pişmanlık olarak bizi saracak ve mutsuz edecektir.

Şu kimseler ömürlerini israf etmiş ve boşa geçirmiş sayılırlar.

· Hayırlı bir evlat yetiştirmemiş, en azında bir öğrenci okutmamış olanlar,

· Sadaka-i cariye sayılacak bir kalıcı bir eser bırakmamış olanlar. Dikili bir ağacı bile olmayanlar,

· Sosyal hayatın işleyişi bakımından varlığı ile yokluğu eşit olanlar ve varlığı topluma yük olanlar,

· İbadet saatlerini gafil geçirenler,

· Anlamsız ve yararsız hobilerle uğraşanlar, (Mukadder Arif YÜKSEL)

Hz Ömer’e atfedilen “Bu gün Allah için ne yaptın?” sorusuna isabetli cevap verebiliyorsak, zamanımızı ve ömrümüzü doğru ve verimli değerlendirdiğimizi söyleyebiliriz.

Zaman öyle bir şeydir ki, akışı durdurulamaz, geçmişi telafi edilemez Birkaç dakika içinde birkaç milyar kazanabilirsiniz ama birkaç milyarla geçen zamanı geri getiremezsiniz. İnsanın ömrü, sermayesi ve en kıymetli hazinesidir. İnsan ne kazanacaksa onunla kazanacaktır. Ömür ise külli zamandan bir parçadır. Ömür her nefes, her saat harcanıp tükenmekte ve her nefes geçtikçe hesap vakti yaklaşmaktadır.  

Son söz olarak milli şairimiz Mehmet Akif’i dinleyelim:

Hani ashab-ı kiram ayrılalım derlerken,

Mutlaka "Sure-i ve’l-asrı" okurmuş, bu neden?

Çünkü meknun o büyük surede esrâr-ı felâh

Başta imanı hakiki geliyor sonra selâh;

Sonra hak, sonra sebât. İşte kuzum insanlık,

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık. (Mehmet Akif, Ersoy, Safahat, s.382)

               

VAAZI İNDİR

Şaban PEKER / Akyazı Vaizi 

Facebook Yorumları