menu
MÜSLÜMANLARIN GÖZYAŞI: AKSA!
MÜSLÜMANLARIN GÖZYAŞI: AKSA!
Bayram Vaazı!

Müslümanların Gözyaşı: Aksa!

Değerli Müslümanlar!

Bugün bayram. Bizleri yaratan, yaşatan ve bu bayram sabahına erdiren Allah’a binlerce şükürler olsun. Bütün varlığın tek sahibi, tek rızık vereni, kullarına karşı en merhametli, tek ilah, tek rab olan Allah’a sonsuz hamdolsun. Alemlere rahmet, son nebiye salatu selam olsun.

Evet, bugün bayram. Bayramlar sevinç günleri, neşe günleri. Hele de Ramazan gibi muazzam bir ibadet ayının sonunda, oruç gibi muhteşem bir eğitim süreci sonunda Allah’ın lütfettiği bayramın neşesi, sevinci, mutluluğu bambaşkadır. 

Lakin değerli kardeşlerim, İslam ümmeti olarak bizler uzun zamandır tam anlamıyla bayram yapamıyoruz! Bayramları bayram gibi neşe ve mutlulukla geçiremiyoruz. Bayramlarımızda hep buruk bir sevinç var. Sevincimiz hep yarım kalıyor. Çünkü bir ocağa düşen ateş oraya sevinç değil acı veriyor. Haberlerde duyuyorsunuz, İlk kıblegahımız Mescidi Aksa kuşatma altında, Kudüs işgal altında, Filistin kanamakta, Filistin acıya, kana ve gözyaşına bulanmakta.. 

Şöyle zihnimizi bir yoklayalım. Müslümanların üzüntüsüz, neşeyle, mutlulukla girdiği bir bayram hatırlıyor muyuz!? Hemen her bayrama az bir zaman kala mutlaka ama mutlaka dünyadaki bütün Müslümanları üzen nokta atış olaylar oluyor.   

Bu bir tesadüf olabilir mi? Hayır! Bu gayet planlı, stratejisi yapılmış, kurgulanmış, hesaplanmış, bile isteye, amaçlı, bir kasıtla icraata konulan olaylardır. 

Değerli Kardeşlerim! 

Filistin yine kana ve gözyaşına boğuldu. İnsanlıktan çıkan ve yaratıklaşan ırkçı Yahudilerin saldırıları yine ne tesadüf (!) Müslümanların bayramının hemen öncesinde patlak verdi ve şiddetlendi. İslam ümmetinin evlatları,  onlarca kardeşimiz çocuk denmeden, kadın denmeden, yaşlı denmeden katledildi, şehit edildi. Yüzlerce de yaralı kardeşimiz var. Saldırılar durmadı devam ediyor. Yahudilerin elebaşı Netenyahu denen lanet alçak, saldırıların daha da şiddetlenerek artacağını açıkladı.

Birkaç gün içinde kaç çocuk anasız-babasız, sahipsiz kaldı. Evet, onlarca kardeşimiz şehit edildi yüzlercesi de yaralı. Kardeşimiz diyorum, evet onlar bizim kardeşimiz. Hayır, aslında ben demiyorum, Kur’an söylüyor:

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ “Müminler ancak ve ancak kardeştirler” (Hucûrât 49/10)

Kan bağı ile yakınlığı olan akrabadır. Aynı çevreyi paylaşan komşudur. Aynı inancı paylaşan ise din kardeşidir.

Kardeş sözcüğü yeryüzünde tüm dillerde sıcaklığı sevimliliği ifade eder. Anne babadan gelen kardeşlik yanında Kur’an ve Sünnet, kardeşliğe daha farklı, vurucu anlamlar katmıştır.

İslam kardeşliği insanlar arasında her türlü farklılık, sosyal ve ekonomik üstünlüğü bir tarafa bırakmayı sağlayan, yürek birliği içinde Allah’a yönelmeyi hedefleyen bir duygudur.

İnsanlar çok değişik amaçlarla bir araya gelebilirler. Ama din kardeşliği buna benzemez. İnanca dayalı kardeşlik bilinci mesafe ve sınır tanımaz. Birbirini hiç görmeyen insanlar arasında muhabbet ve bağlılık peyda eder.

Yeni söylemler, akımlar, modalar “din kardeşi” sözünü gözden düşürmüşe benziyor. Allah’ın kardeş kıldığı insanlar birbirinin nesi olduğunu unutuyor. Başka aidiyetlerin sahte cilasına gönül veriyor. Müslüman, tarihin hiçbir devrinde, hiçbir yerde Müslümanlığını göz ardı ederek huzur bulmadı. Müslüman, kardeşini hor hakir görerek izzete kavuşmadı.

İslam dünyası olarak yıllardan beri bölünmüşlüğümüzü, ayrılığımızı tartışıyoruz. İhtilafları giderme noktasında harcanan onca gayrete, yazıp çizmelere rağmen, bütünleşmek yerine kavmi, mezhebi aidiyetlerle daha çok parçalanıyoruz sanki. Bunu fırsat bilenler dört koldan saldırıyor. İslam toplumuna birliği, kardeşliği emreden ayet ve hadisler sanki bize değil de başka milletlere söylenmiş.

 وَلَا تَكُونُوا كَالَّذينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاُولئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظيمٌ  

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. “ (Al-i İmran, 3/105)

وَاَطيعُوا اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلَاتَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ريحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرينَ

“Allah’a ve Resul’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” ( Enfal Suresi, 46)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 "Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının umulur ki merhamet olunursunuz" (Hucurat Suresi,10)

  وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّهِ جَميعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ اِذْكُنْتُمْ اَعْدَاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ ايَاتِه لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ  

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur'ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz” (Al-i İmran Suresi, 103)

Peygamber Efendimiz Medine'ye hicret ettiği zaman orada iki büyük Arap kabilesi yaşıyordu. Bunlar Evs ve Hazreç kabileleri idi. Bu iki kabile câhiliyye döneminde birbirlerine son derece düşman idiler. Aralarında savaşlar çıkmış, her iki kabile de büyük kayıplar vermişti. Yahudiler bunları tahrik ediyorlar, aralarındaki düşmanlığı kızıştırıyorlardı. Çünkü bunların birleşmesi, güçlenmesi kendi aleyhlerine olurdu. Bu durum Hz. Peygamberin Medine'ye hicret edip bu iki kabilenin İslâm ile müşerref olmalarına kadar devam etmiştir. Allah, İslâm ile bu iki kabilenin arasındaki düşmanlığı giderdi. Kalplerini birleştirdi. Hep beraber Allah'ın ipine sarıldılar. Allah'ın ipinden başka hangi bağ onları birleştirebilirdi? Hangi kuvvet onları kaynaştırabilirdi?

Aynı kandan ve aynı memleketten olan fakat yıllarca birbirlerine kin ve düşmanlık besleyen, aralarındaki kan davalarıyla birbirlerini ortadan kaldırmaya çalışan Medine’li Evs ve Hazrec kabilelerini dost ve kardeş yapan, onları bir ateş çukurunun kenarında helak olup gidecekken,  İslam’ın en şerefli toplumu olan “Ensar topluluğuna” dönüştüren bu inançtır.

Yerelde elde edilen bu kardeşlik genelde ise Ensar ve Muhacir kardeşliğiyle oluşturuldu Normal şartlarda bir araya gelmesi imkânsız olan insanlardan el ele tutuşmuş bir İslam ümmeti oluşturmuştur. Hz Ebubekir Araptı. Selman-ı Farisi İranlı idi. Süheyb-i Rumi Rum’du. Bilal-i Habeşî Sudanlı idi. Normalde bunların aynı ortamda bulunması bile düşünülemezdi.

 Bilal-i Habeşî’yi Kureyş’in liderlerinden Ebu Süfyan’ın önüne geçiren İslam kardeşliğidir. Bu büyük bir devrimdir.

Köle azatlısı Zeyd ile Abdulmuttalip oğlu Hz. Hamza’nın kardeşliği bir devrimdir.

Şimdi yukarıdaki hadiseler doğrultusunda kendimize soralım:

Allah’ın ipine sarılmanın Türkçesi olur mu?

Allah’ın ipine sarılmanın Kürtçesi olur mu?

Allah’ın ipine sarılmanın Arapçası olur mu?

İngilizcesi, Farsçası, Boşnakçası, Çerkezcesi, Gürcücesi olur mu?

Olmaz! ama tuttuğumuz ip Allah’ın ipi olsa bugünkü perişanlığımız olur mu?

Kardeşlik, hepimizin içinde yeniden “Allah'ın ipine sarılma” tutkusunun oluşması demektir.

Kardeşlik, hepimizin ellerini Allah’ın ipine uzatması demektir.

Kardeşlik, herkesin birbirini dünyada ve ahirette cehennemden kurtarma ve dünyada ve ahirette herkesin birbirine cennet sunma gayretidir.

Kardeşlik,  dudakları milyarlarca Müslümanla birlikte Kur'an pınarına dayayarak kana kana içme eylemidir.

Müslümanlar kardeşten başka ne olabilir ki?

Bir Müslümanın acısı, bir başka Müslüman için nasıl sevinç olabilir ki?

Bir Müslüman acı duyarken, diğerinin içi nasıl kan ağlamaz ki?

Allah Rasulü, asırlar ötesinden “Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz!” diye seslenirken, Müslümanlar o sesi nasıl boşlukta bırakabilir ki?

Kardeşlerim.. Dünyanın neresinde olursa olsun “La ilâhe illallah, Muhammedun Rasûlullah”  diyen herkes bizim kardeşimiz. 

Doğu Türkistan’da Çin zulmü altındaki Müslümanlar da bizim kardeşimiz. 

Myanmar’da Budist alçaklar tarafından zulme uğrayanlar da bizim kardeşimiz.

Çeçenistan’da, Bosna’da, Arakan’da… dünyanın neresinde olursa olsun… “La ilâhe illallah, Muhammedun Rasûlullah” diyen herkes bizim kardeşimiz. 

Onların acısı acımız, sızısı sızımızdır.  Onlara yapılan her saldırıyı, her vahşeti, sıkılan her kurşunu, her zulmü yüreğimizde hissediyoruz. İşte bu sebeple bayramlarımız hüzünlü.  

Kardeşinizin başına bir felaket gelirse siz neşe içinde olabilir misiniz? Kardeşinizin evi, ocağı yanarken rahat edebilir misiniz? Kardeşinizin canına, kanına, ırzına, namusuna saldırı yapılırken seyirci olabilir misiniz? Kardeşinizin evinde cenaze varken düğün eğlence yapabilir misiniz? İşte bu sebeple bayramlarımız hüzünlü.  

Filistin denildiğinde, Kudüs denildiğinde ne anlıyoruz? Neresidir Filistin? 

Filistin, İngilizlerin Ortadoğu adını verdikleri bölgede bir yerin adı mı?

Neresidir Filistin? 

637 yılında Hz. Ömer tarafından fethedilen kadim bir İslam toprağı mı?

Bütün sınırları Müslüman Arap devletleriyle çevrili bir toprak parçası mı? 

Çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu 5 milyon insanın yaşadığı bir devlet mi?

Yahut 400 yıl Türk hâkimiyetinde kalmış ve en son Osmanlılar tarafından yönetilmiş topraklar mı?

Ya Kudüs? Neresidir Kudüs? 

Turistlik bir şehir mi?

Yada Filistin’in başkenti mi? 

Veya Selahaddin Eyyubi’nin 1187’de fethettiği, Haçlı hâkimiyetine son verdiği şehir mi?

Hayır, bunların hiçbirisi değil! Bunların hiçbirisi Filistin’i ve Kudüs’ü anlatmıyor, tanımlamıyor.

Değerli Müslümanlar!

Gerçek Filistin; Ramallah’da, Nablus’da, Gazze’de, Batı Şeria’da Yahudilerin işgaline ve terörüne karşı her türlü imkândan yoksun olmalarına rağmen onurlu bir şekilde intifadayı (uyanışı, mukavemeti) sürdüren bir avuç Müslümanın yaşadığı topraklardır.

Iraktan, Suriyeden, Suuddan ve Türkiyeden koparılacak Parçalarla Büyük İsrail devletinin kurulacak olmasının önünde tek engel olarak mücadele eden bir avuç Müslümanın canlarını feda ettikleri yerdir Filistin..

İnsan müsveddesi Yahudilerin en gelişmiş silahlarına karşı ellerine aldıkları taşla karşı koymaya çalışan Müslümanların yaşadığı topraklardır Filistin. 

Gerçek Filistin; Müslüman kanı dökülmeden bir tek günün geçmediği topraklardır. 

Alçak Yahudilerin Müslüman kanıyla beslendiği, semizlenip büyüdüğü topraklardır Filistin!

Gerçek Filistin, Müslüman kardeşlerimizin tarifsiz acılarla kıvrandığı topraklardır.

İslam’ın ve Müslümanların harim-i ismetinin Yahudilerce çiğnendiği topraklardır. 

Müslümanların iffetine, namusuna hadsiz Yahudilerin musallat olduğu toprakların adıdır Filistin!

Kadın, çocuk, yaşlı demeden dünyanın en büyük ve en vahşi cinayetlerinin işlendiği topraklardır Filistin! 

Amerika’nın Ortadoğu’daki bekçiliğini yani köpekliğini yapan ırkçı, densiz ve dinsiz Yahudilerin salyalarını akıttığı topraklardır Filistin!

Sahabîlerin gözbebeğidir Filistin… Ümmetin yüreğidir Filistin!

Muaz b. Cebel, Ebu Ubeyde b. Cerrah, Usâme b. Zeyd, Abdullah b. Revâha, Zeyd b. Hârise, Cafer b. Ebu Tâlib, Ubâde b. Sâmit ve başka birçok sahabînin gidip vefat ettiği toprakların adıdır Filistin!

Değerli Kardeşlerim! Muhterem Müslümanlar!

Bir taraftan Türkiye’yi soykırımla suçlama alçaklığını sergileyen, diğer taraftan Yahudilerin işlediği soykırıma sessiz kalan Batı’ya bir bakın!

Bütün tarihleri sömürü, işgal ve cinayet olan şu Batı’nın Yahudilere nasıl destek verdiğine bir bakın!

Vahşeti engellemeye çalışıyor görüntüsü vererek nasıl bir tiyatro oynadıklarına bir bakın!

İçten pazarlıklı sırıtkan tavırlarıyla ve içten içe kıs kıs gülerek saldırıyı durdurmayıp nasıl oyalandıklarına bir bakın! 

Değerli Kardeşlerim!

Biz ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız? Bizim bir fert olarak neye gücümüz yeter ki? Evet, en önemli soru bu!

Ekonomisi güçlü olanın düzene hâkim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Paran yoksa haklı olman bir şey ifade etmiyor. Güçlü değilsen haklı olman bir anlam taşımıyor. Söze gelince Müslümanların bir buçuk milyar nüfusa sahip olduğunu, sayımızın hiç de az olmadığını gururla söylüyoruz. 

Lakin dünya ekonomisinde Müslümanların payı sayılarına nispeten oldukça düşük. Var olan az miktardaki servetleri de başlarındaki Batı uşağı idareciler tarafından yine Batı’nın hizmetine verilmektedir.  

Türkiye’miz kısıtlı imkânlarıyla maddi, manevi ve siyasi olarak elinden geleni yapmaktadır. Lakin bu mesele sadece Türkiye’nin veya birkaç İslam ülkesinin altından kalkabileceği bir mesele değildir.  Bu tabloya bakarak karamsar olmak da doğru değil. 

Her bir Müslümanın fert olarak yapacağı çok şey var. 

Her Müslüman kendi ülkesinin ve diğer İslam ülkelerinin maddi olarak daha da güçlenmesi için az çok demeden ne yapabiliyorsa yapmalıdır. 

Hiçbir şey yapamıyorsan en azından Yahudi mallarını, Yahudi markalarını kullanma! Üç gün beş gün değil, nefes aldığımız sürece evimize Yahudi ürünü sokmayalım. Çoluğumuza çocuğumuza bunları yedirmeyelim, giydirmeyelim. Bilelim ki, çocuğumuza alıp yedirdiğimiz bir ürün Filistinli bir çocuğa zehir olarak dönüyor. Evimize aldığımız bir Yahudi ürünü Filistinlilerin başına bomba olup yağıyor. Artık en azından bunu yapalım, bu bilince ulaşalım! Bir dükkâna, mağazaya veya markete gittiğimizde artık ne aldığımıza bir dikkat edelim. 

Değerli Kardeşlerim..

 “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur” diyor Cemil Meriç. Tarafımızı belli etmede daha etkin olmalıyız. Sadece lafla sözle bu kudurmuş Yahudileri telin etmek, kınamak, protesto etmek yeterli bir duruş değildir.

Dervişe sormuşlar; “Hayat nedir?” diye. Demiş ki; "Hayat, vav (و) gibi gelip, elif (ا) gibi gitmektir” 

İşte elif gibi dik durarak, taviz vermeden, eğilmeden, bükülmeden, yamulmadan, kararlı bir şekilde safımızı belli etmeliyiz. Bilelim ki, ahirette Allah’ın huzurunda nasıl duracağımız bu dünyadaki duruşumuza bağlıdır.

Değerli Müslümanlar!

Her birimiz yaşadığımız bu çağın tanıklarıyız. Olaylar gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Her yanımız sivil toplum kuruluşuyla dolu. Dernekler, vakıflar, sendikalar… şu anda aramızda bu kuruluşlarda görev yapan veya buralara üye olan onlarca kardeşimiz vardır. 

Bağlı bulunduğunuz sivil toplum örgütlerini insanlık adına harekete çağırın! 

Kudüs için.. Mescidi Aksa için.. Filistin için ses olmaya çağırın! 

İnsanlık onuru için adım atmaya çağırın! 

Masum çocuklar için yardıma çağırın! 

İnanın yapabileceğimiz çok şey var kardeşlerim! Ahirette sadece yaptıklarımızın hesabını vermeyeceğiz, yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz.

Filistinli kardeşlerimiz yokluk içinde acı çekiyor. Her türlü deteğe muhtaç durumdalar. Güvenilir yardım kuruluşları aracılığıyla az çok demeden onların yardımına koşalım. Filistinli kardeşlerimizi yalnız bırakmadığımızı onlara gösterelim. 

Filistinli çocuklar dünyada onları düşünen, unutmayan, terk etmeyen güvenecekleri başka Müslümanlar olduğunu bilsinler. Onların gözünde Türklerin ayrı bir yeri var, Türkiye’ye karşı ayrı bir sevgileri var, Türkiye’den umutları var. Onların umutlarını boşa çıkarmayalım.  Ve en önemlisi; bilmeliyiz ki, bunu yapmak bizden onlara bir lütuf değil, yapmamız gereken görevimizdir.  

Her biriniz duymuşsunuzdur muahkkak HZ İbrahim ile  Karınca nın hikayesini..

Hz. İbrahim peygamber, kral Nemrut’a tebliğ yapmış. Nemrut, ne güçlü bir kral olduğunu herkes görsün anlasın diye Hz. İbrahim’in ateşte yakılması emrini vermiş.

Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp odunları tutuşturmuşlar. O kadar büyük bir alevmiş ki bulutlara kadar yükselmiş. Bütün hayvanlar ateşten korkmuş kaçmış.

Nemrut’un askerleri, İbrahim peygamberi mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış.

Bu sırada, göklere kadar varan ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:

- Acele ile nereye gidiyorsun?

Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ellerinin arasına alıp cevap vermiş:

- Haberin yok mu? Nemrut, Hz. İbrahim peygamberi ateşe atacakmış.  Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.

Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:

- Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?

Bir damla su taşıyan karınca:

- Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum belli olsun.

Hiçbir şey yapamıyor muyuz?  Bir zulmü engelleyemiyorsanız en azından onu herkese duyurun.' der Hz Ali (r.a.). 

Medya imkânlarıyla bu zulmü dünyaya duyuralım. Ne işe yarar ki demeyelim. Hiçbir şey yapmamaktan iyidir.

Hiç olmazsa kalbimizle zalime, zulmüne karşı çıkalım.

Peygamberimiz “Sizden biriniz bir kötülüğü gördüğünde, gücü yetiyorsa onu eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmez ise dili ile değiştirsin. Bunu da yapamazsa hiç olmazsa kalbi ile o kötülüğe tavır koysun (onu hoş görmesin) ki bu da iman eden kişinin hiç olmazsa asgari yapması gereken şeydir.” (Müslim, İman,78) 

Sezai Karakoç’un da dediği gibi "Kardeşiz demek yetmez. Habil misin yoksa Kâbil mi? Onu netleştirmek lazım." 

Unutulmamalıdır ki; “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dersek o yılan bir gün mutlaka bu sözü söyleyenleri de ısıracak ama feryadını kimse duymayacak.

Bakınız Efendimiz(s.a.v.); sevgi, merhamet, yekdiğerini esirgeyip koruma, birbirlerine yâr ve yardımcı olmaları hususunda mü’minleri nasıl uyarıyor: 

مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ "Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette,  birbirlerine şefkatte mü'minlerin misali, bir beden misalidir.

إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar ( Riyâzü’s-Sâlihîn, II, 180).

Kudüs hasta! Orası da bizim bir azamız..

Mescid-i Aksa mahzun! Orası bizim ilk kıblegahımız..

Kıymetli Kardeşlerim..

Peygamberimiz bugün İslam toplumunun içinde bulunduğu durumu 14 asır öncesinden anlatıyor: Rasûlullah (sas) buyurdular ki:

Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.

Sahabilerden birisi şöyle dedi: Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” Rasûlullah (sas) şöyle dedi: 

“Hayır, aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak sizin gönlünüze de vehn atacak” 

Yine bir sahabî şöyle sordu:

“Vehn nedir, ya Rasûlallah?” diye sordu:

Rasulullah şu cevabı verdi:

 Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir” buyurdu. (Süneni Ebû Davud: 4/111, h. n. 4297) 

Filistinli Müslüman kardeşlerimizin kutup bölgesinde sıkışan 3-5 balina, hatta tavuk kadar haysiyeti yok. Emperyalist dünya medyası ise kan gölü olan Filistinlileri göstermek yerine ağlayan Siyonist Yahudileri mağdur göstermeye çalışıyor. Demek ki medya alanında da dünyaya hitap edecek güce sahip olmak şarttır. Düşmanın silahıyla silahlanmak ayetinden (Enfal Suresi, 60) ne anlamalıyım? Teknoloji, tarım, savunma sanayiinde onunla yarış edip önüne geçemiyorsam bu ayeti anlamadım demektir.

Müslüman toplumları yöneten köksüz, ruhsuz ve yolsuz yönetimler onlara daha da fazla cesaret veriyor maalesef. 

Özellikle her yıl ramazan ayında Müslümanların adeta sinir uçlarını test edercesine Mescid-i Aksa’ya saldırılması bizi düşündürmelidir.

Bugün Filistin’de çocuklar bayramlık giymeleri gerekirken, kefen giydirdiler. Kefen giyiyorlar.. İşte iki gün önce.. Filistinli gencimi Türk bayrağına sarıpta defnettiler!

Bu yüzden içimiz sızlayarak mırıldanıyoruz. “Bayram gelmiş neyimize, kan damlıyor Müslümanın yüreğine!

Bir musibet bin nasihatten iyidir” derler. Ama İslâm âleminin kırktan fazla parçadan oluşan yamalı bohça görüntüsü bin musibetten bile bir ders almadığımızı gösteriyor.

Kudüs bizim kalp coğrafyamız. Mekke ve medine gibi, Bosna ve Azerbaycan gibi. Osmanlı çökertildiğinden beri kalp coğrafyamız talan altında.

“Müminler kardeştir” ifadesini sadece sloganlaştırmakla iş bitmiyor. Bu kardeşliğinin maddi manevi gereklerini yerine getirmek gerekiyor. Ancak o zaman kardeşlik mümkün olur.

Bakınız bir hadîs-i şerifte Efendimiz(s.a.v.):

المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُه Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz.  

وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ Kim, Müslüman kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür.

وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ Kim bir Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir.

وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ Kim bir Müslüman’ın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da kıyamet günü o kimsenin ayıp ve kusurunu örter (Riyâzü’s-Sâlihîn. II, 194).

Tarihe baktığımız zaman görürüz ki, birlik ve beraberliğini devam ettiren milletler, yücelmiş ve yükselmişlerdir. Bölünüp parçalanan ve bölücülüğün pençesine düşen milletler ise tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.

Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY :

Girmeden bir millete tefrika, düşman giremez,

Toplu vurdukça gönüller, onu top sindiremez.

Sen! Ben! Desin efrâd, aradan vahdeti kaldır;

Milletler için işte kıyâmet o zamandır.

dizeleriyle bu gerçeği açık bir şekilde ifade etmiştir.

Tevhit inancına dayalı birlik ve beraberlik ruhuna sahip olamayan, en temel asgari müştereklerde bile bir araya gelemeyen milletler kendi sonlarını hazırlamış olurlar.

Birbirinin derdiyle dertlenen her daim birbirinin yardımına koşan mü'min kardeşler topluluğu olmalıyız, bir vücud ve azaları gibi… Dil, renk, ırk, ülke fark etmeksizin, zaman, mekân dilimini aşarak, gece, gündüz, yaz, kış, gizli ve aşikâr yardımlarına koşarak.

Ebu’l-Hasan Harakânî Hazretleri’nin, İslâm kardeşliği hakkında taşıdığı şu duyguları bizim için de, yüreğimize yerleştireceğimiz kardeşlik hissiyatına bir numune olmalıdır:

“Dünyanın doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine hangi yerinde olursa olsun birinin parmağına diken batsa, o diken benim parmağıma batmıştır. Birinin ayağına taş çarpsa o benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben hissederim. Bir kalpte hüzün varsa o kalp benim kalbimdir.”

Omuz vurursak parçalanırız. Omuz verirsek çevremizde ikinci bir israil devletinin kurulmasını önleriz.

Ya birleşeceksin, ya bir leşe döneceksin! Bir leş olmaktan kurtulmak için birleşmek, olmazsa olmaz şarttır.

Mescid-i Aksa’nın muhafızları olmanın bedelini ödeyenlere selam olsun.

Bunca kan ve gözyaşının arasında.. Bayramsa.. Bayramınız mübarek olsun..

Ya Rab, sen kimsesizlerin sahibi, mazlumların sığınağısın, bizlere rahmet, merhamet ve nusret eyle. Sen bizim Mevlamızsın, zalimlere karşı bize yardım eyle. Şu mübarek gün ve geceler hürmetine, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa'yı ve Peygamberler şehri Kudüs'ü zalimlerin işgalinden kurtar Allah'ım. Ya Rab! Miracın basamağı Mescid-i Aksa'yı korumayı bu uğurda mücadele etmeyi yeryüzündeki bütün Müslümanlara ve bizlere nasip eyle Allah'ım. Evlerinden yurtlarından kovulan, öz vatanlarında garip kalan mazlum bütün Müslümanlara kurtuluşlar nasip eyle Allah'ım. Mazlumların umudu, gariplerin yurdu cennet vatanımızı ve aziz milletimizi her türlü tehlikeden koru Allah'ım.

DOSYAYI İNDİR


Hazırlayanlar: Feyzullah YILMAZ Sakarya İl Vaizi  /  Vahap BOYLU  Pamukova Vaizi / Sakarya

Facebook Yorumları