menu
SANAL ALEMDE HELAL HARAM SINIRLARI
SANAL ALEMDE HELAL HARAM SINIRLARI
Haftanın Vaazı.. "Sanal Alemde Helal Haram Sınırları" konulu 14.10.2022 tarihli Cuma Vaazı sitemize eklenmiştir.

Sanal Alemde Helal Haram Sınırları

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم 

هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

O, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş'a kurulandır. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hadid,57/4)

Yaratılış gayesi Rabbine kulluk olan insanın Allah (c.c) katındaki yeri, diğer canlı ve cansız tüm varlıklardan daha değerlidir. Çünkü O, yeryüzünün en şereflisi, mükerrem bir varlık olarak Cenab-ı Hakk tarafından taltif edilmiştir. Boş yere yaratılmadığının farkında olan insan,(Müminun,23/115) sorumluluk bilinciyle, mükerrem varlık olmanın gereği olan Rabbin koyduğu ilke ve yasalara riayet etmenin de elzem olduğunun farkındadır.

Helâl, mükellefin yapıp yapmama konusunda serbest bırakıldığı ve işlenmesine herhangi bir ceza ve günah gerektirmeyen fiilleri; haram ise yapılması kesin ve bağlayıcı bir tarzda yasaklanan ve yapılması durumunda da uhrevî cezayı gerektiren fiilleri ifade etmektedir. (Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân, 229-230; ) Aralarında küçük farklar olsa da helâl yerine mubah ve caiz kelimelerini; haram yerine de günah, mahzurlu, memnû’ ve masiyet kelimelerini kullanmak mümkündür. Haram bir fiilden bahsedebilmek için mutlaka konuyla ilgili kat’î bir nass bulunması gerekirken, helâl için yasaklayıcı bir delilin bulunmaması yeterlidir.

Helaller ve haramlarla ilgili hükümlerin asıl amacı, Allah’a karşı gösterilmesi gereken teslimiyetin eylemler ve davranışlarla ortaya konmasıdır. Sınırları Allah (c.c) tarafından belirlenmiş bu hükümlere riayet etmek dini bir görevdir. Aksi durum ise, Allah’ın çizdiği sınırları aşmak, hududullah’ı ihlal anlamına geldiğinden uhrevi cezayı gerektirir.

Modern dünyada dijital teknoloji hayatımızın her alanında varlığını hissettirmektedir. Bilgisayar ve internetin hayatımıza henüz girmediği 1990’ lı yılların öncesiyle günümüz kıyas edilecek olsa, gelişen teknolojinin ve beraberinde gelen dijitalleşmenin baş döndürücü seviyelere ulaştığını söyleyebiliriz. Büyüklerimizin, sosyalleşme aracı olarak mektup, telgraf, radyo ve televizyon vb. araçlarla ilgili anlatılarından sonra bilgisayar, internet, cep telefonu sosyal medya vb. kavramlar hayatımızda yerini alırken, ilerleyen zamanda evde, işte, okulda, ticarette ve hatta ibadette dahi insanın ayrı kalmak istemediği mecralar olarak gündelik hayatımızın vaz geçilmezleri arasına girmiştir.

Müslüman beyinler tarafından üretilmediği bilinen, islam dışı zihinlerce sevk ve idare edilen dijital/sanal dünya, İslam’a ait pek çok değeri ya yok ederek, ya da değersizleştirerek Müslüman’ın şahsiyetini ve zihniyetini tahrip etmektedir. Sanal dünyanın cazibeli etkisine kendisini kaptıran Müslüman, bizi biz yapan temel ahlaki ilke ve prensiplerden uzaklaşırken, İslam’da kesin ve net çizgilerle belirlenmesi gereken helal ve haram sınırları da iyice belirsiz hale gelmektedir.

Dijital/sanal dünyada değerlerimizi yitirdiğimizin farkında mıyız?

Bizler Müslümanlar olarak gelişen, değişen bu dünyada dışarıdan gelebilecek tüm tehlikeler karşı nesillerimizi iman, ahlak ve bilgi ekseninde yetiştirmeliyiz. Cenab-ı Hakk’ın

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ

Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” ayetinin verdiği bilinçle, nasıl ki dünyevi tehlikelere karşı çocuklarımızı koruyup kollama mecburiyeti hissediyorsak, şeytanın binbir hile ve tuzaklarıyla örülü olan dijital dünya/sanal alem’e karşı da yavrularımızı korumak mecburiyetindeyiz.

Çünkü Resulüllah (s.a.v) ailemiz ve nesillerimiz hakkında bizlere şu önemli sorumluluğu yüklemiştir.

 كُلُّكُم راعٍ ، وكُلُّكُمْ مسؤولٌ عنْ رعِيتِهِ : الإمامُ راعٍ ومَسْؤُولٌ عَنْ رعِيَّتِهِ ، والرَّجُلُ رَاعٍ في أهلِهِ وَمسؤولٌ عنْ رَعِيَّتِهِ ، وَالمَرأَةُ راعيةٌ في بيتِ زَوجها وَمسؤولةًّ عَنْ رعِيَّتِها ، والخَادِمُ رَاعٍ في مال سَيِّدِهِ وَمَسؤُولٌ عَنْ رَعِيتِهِ ، وكُلُّكُم راع ومسؤُولٌ عَنْ رعِيَّتِهِ » متفقٌ عليه

Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, aile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz." (Buhari, Nikah, 91)  buyurmaktadır.

Bir çatı altında yaşarken birbirine yabancı kimselere dönüşmemeliyiz. Evin içinde Anne, baba ve çocukların aynı mekanda olup da, fakat dijital aletler yordamıyla farklı mecralarda gezinmeleri, aile fertleri olarak bir araya gelebildiğimiz yemek öğünlerinde bile, herkesin telefonunu yanından ayırmadan gelen videoları seyretme, mesaj ve bildirimleri okuma telaşıyla üçbeş kelam edemeyişimiz bizleri ciddi ciddi düşündürmelidir.

Ulusal basına malzeme olacak türden kimi gençlerimizin Ramazan ayında, her oruçlu müslümanın iftar saatini beklediği anlarda, video çekimi için önceden hazırlanmış plan dahilinde ezan saati henüz gelmeden, hoparlörden ezan sesini verdiğine şahit olduk. Düşündürücü olan şu ki, belki oyun belki eğlenme maksatlı bir çekim yaparken, insanların kutsallarıyla alay edilemeyeceği, dini duyguların sanal dünyaya (tiktok) alet edilmemesi gerekliliği ya hatırlarına gelmemiş, ya da kendilerine hiç öğretilmemişti.

Ebeveynler,Her konuda olduğu gibi, dijital aletleri kullanma, sanal alanlarda faaliyette bulunma konusunda da çocuklara örnek olmalıdırlar. Elinden telefonu düşürmeyen, sanal alemde boş ve malayani işlerle meşgul olan, faydasından çok zararı olan uygulamaları aleni olarak kullanan kimsenin çocuğunu frenlemesi, kontrol etmesi ve ona müspet manada yön vermesi elbetteki zordur.

Öyleyse çocuklarımızın sanal ortamlarda neler yaptıkları, kimlerle görüştükleri, ne tür içeriklere ilgi duydukları gibi konularda ebeveynler bilgi sahibi olmak zorundadırlar. Önemsemeyen, umursamayan bütün çocukların aynı durumda oldukları mazeretine sığınan kimseler, farkında olmadan dipsiz bir kuyuda, ıssız bir ormanda, karanlık bir sokakta çocukların büyüklere en çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda onları yapayalnız bırakmaktadırlar. Şefkat ve merhamet yüklü duygularla ellerinden sımsıkı tutmamız gereken çocuklarımız, bilinçsiz tavırlarımızla adeta elimizden kayıp gitmekte, anlamlandırmakta zorlandığımız kişiliklere bürünmektedirler.

Ebeveynler çocuklarına karşı görevlerini yerine getirirken, Kur’an ve Sünnetten referans alarak, çocuk yetiştirmenin sadece acıktığında çocuğun karnını doyurmaktan,  maddi ihtiyaçlarını karşılamaktan, sınırsız özgürlük alanı tanımaktan ibaret olmadığının farkına varmalıdırlar. Dijital ekranların karşısında saatlerce zaman geçiren günahsız yavruların, masum dimağların kirletilmesi (pornografi, şiddet içerikli oyunlar, sanal kumar vb.) tehlikesine karşı hayatı birlikte yaşamak, onların duygu ve oyun dünyalarına ortak olmak, dünyevi uğraş ve telaşlardan sıyrılarak asıl uğraşımız olması gereken, sadaka-i cariyemiz olacak yavrularımıza vakit ayırmak müslüman anne ve babalar için en büyük kazanç olacaktır.

Dosdoğru olmak:

İnsanın söz ve davranışlarında doğruluğu esas alıp yalandan kaçınması hem dinî/ahlâkî hem de dünyevî açıdan gereklidir. Dijital platformlar/ sanal âlem yalanın en yaygın olduğu, akıl almaz sahtekârlıkların işlendiği bir alandır. Bu alana adım atan bilinçsiz kullanıcı, bazen söyleyerek, bazen inanarak, bazen de yayarak yalanın kurbanı olmaktadır. Araştırma bulguları, gençlerin sanal ortamda başkası gibi davranmayı seçtiklerini, kendilerine daha zeki, daha yakışıklı, daha az utangaç kimlikler oluşturduklarını ve kimlik denemelerinin altında yalanın yattığını göstermektedir. (Bkz. Ç. Balkaya, A.-Aykut Ceyhan, “Ergenlerin İnternette Kimlik Denemeleri ve Problemli İnternet Kullanım Davranışları”, Addicta 1 (2) (Güz 2014): 5-46.) Bu durum,

وإيّاكُمْ والْكَذِبَ، فإنَّ الكَذِبَ يَهْدِي إلى الفُجُورِ، وإنَّ الفُجُورَ يَهْدِي إلى النّارِ، وما يَزالُ الرَّجُلُ يَكْذِبُ ويَتَحَرّى الكَذِبَ حتّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللهِ كَذّابًا

Yalandan sakının! Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleyip yalanı araştıra araştıra Allah katında yalancı olarak yazılır.”( Müslim, Birr ve Sıla, 105.) hadisiyle birlikte düşünüldüğünde, olayın vahameti daha da net anlaşılmaktadır.

Tabii bu yalanların bir de dedikodu, gıybet ve iftira boyutu vardır. Sanal dünya, dedikodu, laf ebeliği, hakaret, iftira, süizan gibi ahlâkî olmayan hallerle sıkça karşılaşılan mayın döşeli bir tarla gibidir. Dolayısıyla ekran kullanıcısı, hem bunların dinen asla tasvip edilmediğini öğrenmeye, hem de dünya ve âhirette ne gibi kayıplara neden olduklarını hissetmeye muhtaçtır.

Allah Resûlü (s.a.v.) insanları bu duruma düşmekten şu sözleri ile uyarmaktadır:

كَفَى بِالْمَرْءِ كَذِبًا أَنْ يُحَدِّثَ بِكُلِّ مَا سَمِعَ

 “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter!” (Müslim, Mukaddime 5)

Sanal mecralarda, dijital ortamlarda araştırıp soruşturmadan gelen bir mesajı, ileti veya haberi önce paylaşıp yalan olduğu anlaşıldığında ise, “başkasından bana gelmişti. Geldiği gibi doğrudur düşüncesiyle paylaştım. Haberim yoktu.” gibi mazeretlere sığınmak kişiyi sorumluluktan kurtarmayacaktır.

Kulluğumuz Allah rızasına dayanır:

Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği pek çok nimet vardır. Teknoloji de ilahi nimetlerden biridir. Sahip olduğumuz bütün imkan ve olanakları Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanma uğrunda sarf edebilmeliyiz. Nimetler ibadetlerimizin asli şeklini değiştirmemeli bilakis kulluğumuzu daha da muhkem hale getirmelidir.

Teknolojinin bu derece gelişmediği, insanların vahye ilk muhatap olduğu Asr-ı Saadet döneminden günümüze kadar namaz, oruç, zekat, hac, infak vb. ibadetler Allah’ın gönderdiği, Resulüllah’ın uyguladığı şekliyle varlığını devam ettirecektir. Bilginin, teknolojinin günümüzden fersah fersah ileride olduğu bir zaman dilimi de olsa, insanlık uzay çağını da yaşasa Cenab-ı Hakk’ın وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُSana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” (Hicr, 15/99) buyruğu, Müminler arasında bütün orijinal haliyle, Rabbin rızasını kazanmak maksadıyla yaşanmaya devam edecektir.

Öyleyse ibadetle meşgul olunan mukaddes zaman ve mekanların dijital ortamlarda, sanal dünyada paylaşılması üzerinde bir kere daha düşünmeliyiz. Hacca giden Müslüman’ın mahşerin provasının yapıldığı Arafat’ta canlı yayın yaparak, selfi çekilerek sosyal medya ortamlarında paylaşımda bulunarak, gelen mesajlara cevap yetiştirerek aldığı haz ve lezzetin, ibadet kaynaklı mı, yoksa dijital/sanal kaynaklı mı olduğu sorgulanmalıdır.

Hacerü’l Esved’i selamlayarak, kalbini Beytullah’a vermiş, Adem (a.s.)’dan Resulüllah’a kadar peygamberlerin ayak bastığı bir mekanda bulunduğunu tefekkür edip, Kabe’yi tavaf etmesi gerekirken, tavafın başından sonuna kadar sosyal medyada canlı yayın spikeri gibi şekle takılıp, nice derin mana yüklü okyanuslarda yol alması beklenirken, manaya vakıf olamayan halimize ne demelidir.

Sanal ortamın her gün bize boca ettiği kötülüklere karşı duyarsızlaşıyor muyuz?

Dünyanın henüz küçük bir köye dönüşmediği zamanlarda gazete veya televizyon ekranlarından Filistin gibi dünyanın herhangi bir yerinde mazlum ve mâdur insanlar hakkında pek çok haberler alıyorduk. Aldığımız bu haberler neticesinde öncelikle insan ve Müslüman olmanın gereği yaşadığımız merhamet ve şefkat eksenli duygu yoğunluğunu bugün yaşayabiliyor muyuz?

Yoksa yoğun görüntü bombardımanı karşısında insan duyarsızlaşma sürecini mi yaşıyor? Hani Yüce kitabımız Kur’an Müslümanların kardeşler olduğunu bizlere ilan etmişti. (Hucurat, 49/10) Allah Resûlü,“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”  (Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66) buyurmuştu. Öyleyse dijital/sanal dünyanın seline kapılıp da haksızlığa, zulme ve adaletsizliğe seyirci kalamayız. Görüntü bombardımanı altında yaşanan bunca acılara yabancılaşamayız. Hz. Peygamberin (s.a.s.) “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17) buyurduğu kötülük karşısında almamız gereken en küçük tavrın, kalpten buğzetme duyarlılığını göstermek, imani, insani ve vicdâni duygularımızın yok olmadığının göstergesi olacaktır.

Müttaki kul olabilmenin önündeki engeller

Kimsenin görmediği, gerçek kimlikleri gizlemenin kolay olduğu dijital/sanal alanlarda günahlara karşı direnen ve amellerini zayi etmeyen bir Müslüman olmak için en büyük prensibimiz “takva” olmak zorundadır. Çünkü içinde yaşadığınız şu zamanda asıl takvamız, her türlü gizli günahın pervasızca işlenebildiği internet/sanal dünya karşısında belli olacaktır.

Takva, sanal dünyanın nefsinize yolladığı azdırıcı ve yoldan saptırıcı “fücur” dalgalarına karşı korunmak ve her türlü sapkınlığın adeta altın tepside sunulduğu sosyal medya platformlarında harama ve günaha düşmemek için sürekli ve bilinçli bir teyakkuz halidir.

Hz. Ömer (r.a), bir gün Übey bin Kâ’b (r.a)’a takvânın ne olduğunu sormuştu. Übey (r.a) da ona:

“–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” diye mukâbelede bulundu. Hazret-i Ömer:

“–Evet, yürüdüm.” karşılığını verince de bu sefer:

“–Peki, ne yaptın?” diye sordu.

Hz. Ömer:

“–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.” cevâbını verdi.

Bunun üzerine Übey bin Kâ’b (r.a):

“–İşte takvâ budur.” dedi. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 42)

Öyleyse internet ve sanal alanlardan ihtiyaç seviyesinde yararlanmak günah dikenleriyle bezenmiş internet yolunda şehvet bataklığına ve haram çukurlarına düşmemek için dikenli bir yolda yürüyor gibi takva prensibine sıkıca sarılmak zorundayız.

Şeytanın bitmez tükenmez hile ve tuzaklarının farkında mıyız?

Modern dünyada gelişen teknoloji ve sanal alem, amacı dışında kullanıldığında insanı Allah katında değersiz bir kul haline getirmek isteyen şeytan için bulunmaz bir fırsattır. Tarih boyunca insanoğlunu küfür, şirk, zulüm, içki, kumar, zina, faiz, ırkçılık ve her türlü sapkınlıkla yoldan çıkaran şeytan, sanal alemi de kendi hedefleri doğrultusunda kullanacaktır.

قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ

Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım." "Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın." (Araf, 7/17)

Dijital ortamlarda, sanal âlemde bazen bir arkadaşlık isteği, bazen bir video, bazen masum bir gülücük, bazen ilgi çekici bir paylaşım olarak karşımıza çıkacak olan şeytana karşı normal hayatta olduğumuzdan daha fazla teyakkuz halinde olmak zorundayız. Hele hele İslam’ı yaşama derdinde bir müslümanın karşısına şeytan, dijital/sanal alemden, sosyal medya
üzerinden en uzman ve profesyonel kimseleri yollayacaktır. Çünkü Şeytan, Dijital/sanal alemin gizli günah işlemeye, ve pek çok günah sebebiyle insanları yoldan çıkarmaya müsait bir alan olduğunun farkındadır.

Sevbân (R.A.) anlatıyor: Rasûlullah (S.A.S.) buyurdular ki: “Ümmetimden bir kısım insanları bilirim ki, kıyamet günü Tihâme dağları emsalinde bembeyaz (tertemiz) hayırlarla, amellerle gelirler.

Aziz ve celil olan Allah, o sevapları saçılmış toz haline getirir (değersiz kılar, kabul etmez).” Sevban dedi ki : “Ey Allah’ın Rasûlü! Onları bize tavsif et, durumlarını açıkla da, bilmeyerek biz de onlardan olmayalım!” Efendimiz açıkladılar: “Onlar sizin din kardeşlerinizdir.

Sizin cinsinizden insanlardır. Sizin aldığınız gibi onlar da gece (ibadetinden) nasiplerini alırlar. Ancak
onlar, Allah’ın yasaklarıyla tenhada baş başa kalınca o yasakları ihlâl ederler, çiğnerler.” (İbn Mace, Zühd 29)

Efendimizin (S.A.S.) haber verdiği gece ibadetinden bile nasiplenen fakat kıyamet günü amelleri toz gibi değersiz olan bu kimselerin en büyük özelliği gizli günahlara müptela olmalarıdır.

Dijital aletler bizi gözetlerken, Allah’ın da gözetlediğinin farkında mıyız?

Kur’an dünya hayatına dalıp da müreffeh bir hayat yaşayan ve Allah’ın karşısına çıkıp da hesap vereceğini hiç aklına getirmeyen gafil kimselerin hazin sonunun ateş olduğunu hatırlatır. Bu gibi ayetlerde Müslüman’ın da kendi payına çıkarması gereken dersler vardır. İnkarcı bir aklın dünyaya dair ne kadar keyif, haz ve lezzet varsa hepsini tatmak istemesi, hayatın sadece dünyadan ibaret olduğu inancıyla izah edilebilir. Kur’an’ı Kerim’de;

إَنَّ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا وَرَضُواْ بِالْحَياةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّواْ بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ أُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمُ النُّارُ بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ

 “Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile ayetlerimizden gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.” (Yunus:10/7-8) buyrulmuştur

Çünkü ayetin muhatap aldığı kitleye göre, insan öldüğünde her şeyin bitecek olması, dünyadan daha fazla kâm alma isteğini zorunlu kılmaktadır. (Yunus, 10/7)

İnandığını iddia eden müslüman ise, salt inançla yetinmemelidir. Bilakis imanını amelle, eylemle ve davranışla pekiştirmelidir ki, ahiret inancını reddeden, hesapsız bir hayat iddiasında bulunan imansız kimseden farkı olsun.

Unutmayın! Günümüz modern dünyasında sorumluluk bilincine sahip müslüman olmanın kalitesi, namaz, oruç, hac gibi ibadetlerinizin yanında internetle baş başa kalındığında takınılacak tavırla da yakından ilişkilidir. Kimsenin olmadığı bir yer ve zamanda bir tıkla nefsin bütün isteklerine cevap verebilecek durumdayken, kişiyi saptırmaya çalışan sanal alemin dalgalarına karşı ben Allah’tan korkarım diyerek sakınabilmek ne büyük bir iştir.

Dijital ortamda da, gerçek hayatta da en büyük takipçimizin Cenab-ı Hakk olduğunun şuuru içinde hareket ederek takipçi sayımızı artırmaya çalışmak yerine Rabbimizin rızası ve hoşnutluğunu kazanmak doğru ve gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.

وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ

Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.” (Hadid, 57/4)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهٖ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرٖيدِ 

“İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.

اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمٖينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعٖيدٌ

Sağında solunda oturmuş iki alıcı Melek (yaptıklarını) alıp kaydeder.

مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَقٖيبٌ عَتٖيدٌ

“ O hiçbir söz söylemez ki yanında çok dikkatli bir gözetleyici olmasın!” (Kaf, 50/16,17,18)

Dilimiz yerine parmaklarımızı konuşturarak gıybet ediyorsak, yalan yanlış bir bilgiyi doğruluğunu araştırıp soruşturmadan paylaşıyorsak, kulak göz ve kalbin sorumlu olduğu bizce malumken, başkasına iftira atıyorsak, ömür sermayesi zamanın, ne kadar kıymetli bir değer olduğu Resulüllah tarafından hatırlatılmışken, beyhude yere vaktimizi sanal dünyada malayani şeylerle heba ediyorsak, sahip olduğumuz geniş imkanları (ev, araba, tatil, yemek, düğün vb.) paylaşırken, imkanı olmayanların haset edip kıskanabileceklerini düşünmüyorsak, ekranla baş başa kaldığımız da uygunsuz (müstehcen) bakılması günah olan görüntüleri izliyorsak, Allah katında sorumluluk bakımından gerçek hayatla sanal hayat arasında farkın olmadığını, görevli meleklerin sanal/dijital alemde de görev başında olduklarını anlayamamışız demektir.

Bilgi ve teknolojinin hâkim olduğu bir dünyada teknolojiden uzak bir toplum tasavvur etmek mümkün değildir. Fakat insan, teknolojinin kendisine sunduğu imkânlar hususunda da bir imtihana tabi tutulmaktadır. Yeryüzünü mamur etmekle sorumlu insanoğlunun bu işlevi yerine getirirken sorumluluklarını da dikkate alması, dini ölçülerini muhafaza etmesi elzemdir.

Müslüman’ın hayatında helal dairede hareket etmek, iffetini korumak, çirkin söz ve eylemlerden/ haramlardan uzaklaşmak, kul haklarına, tesettüre, edebe riayet etmek, kısacası islam ahlakı üzere yani sünnete göre yaşamak önem arz etmektedir. Bu ölçüler dijital/sanal ortamda da uymamız gereken ve taviz verilmemesi gereken ölçülerdir. Müslüman için gerçek hayatta kadın erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiği belirtilmiş ise bu durum sanal ortam için de değişmezdir. Temel ölçü helal, haram duyarlığı ile hareket etmek, edep, iffet ve hayâdan taviz vermemektir.

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Abdullah YILMAZ / Erenler Vaizi

Facebook Yorumları