okunma
Toplumsal Birlikteliği Bozan Virüs: Irkçılık
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
وَمِنْ اٰيَاتِهٖ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِمٖينَ
Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve ten renklerinizin farklı olması da O’nun sınırsız kudretinin göstergelerindendir. Şüphesiz bunlarda da hak ve hakikati idrak eden kimseler için dersler ve ibretler vardır. (Rûm, 30/22)
Bütün varlığı dilediği yerde, dilediği zamanda ve kıvamda yaratan, mutlak gücün tek sahibi, kâinatın yegâne hâkimi, eşi, benzeri ve ortağı olmayan yüce Allah’a sonsuz hamd, son rahmet peygamberine salat ve selam olsun.
Değerli Müslümanlar!
Yaratılmak insanın kendi elinde, kudretinde olan bir durum değildir. Allah, insanların yaratılması ve çoğalarak yeryüzünün farklı yerlerine dağılmaları konusunda şöyle der:
وَمِنْ اٰيَاتِهٖٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ
“Allah’ın sizi topraktan yaratması, O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Daha sonra birer insan haline gelip yeryüzüne dağıldınız.” (Rûm, 30/20)
Evet, insan kendi isteğiyle değil, tamamen Allah’ın iradesiyle yaratılmış olan bir varlıktır. İnsanın, bu duruma karşı koyacak ne bir gücü ne de boyun eğmekten başka bir yolu vardır.
Hal böyleyken, yaratanı karşısındaki acizliğini, güçsüzlüğünü ve eksikliğini unutan insan, “yaratılış gerçekleri”ni bir tarafa bırakarak kimi zaman haddini aşmakta, Allah’ın yasasına karşı hadsiz tavırlar sergilemekten geri durmamakta, yaratanına karşı bir nevi efelenmeye kalkışmaktadır.
İnsanların dillerinin ve ten renklerinin farklı oluşu, Allah’ın muhteşem yaratışındaki kudretinin bir göstergesi iken, bunu başkaları üzerine bir üstünlük enstrümanı olarak kullanmak tam da İblisin ve İblisin yolundan gidenlerin yapacağı bir iş olsa gerektir. Zira İblis, topraktan yaratılan Âdem’e karşı üstün olduğunu kendisinin ateşten yaratılmış olmasına bağlamıştı:
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَنٖي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طٖينٍ
“İblis “Ben” dedi, “ondan daha üstünüm. Çünkü sen beni ateşten, onu topraktan yarattın.” (A’râf 7/12)
İşte İblis, bu tavrı sebebiyle huzurdan kovulmuştu:
قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ فٖيهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرٖينَ
“Allah şöyle buyurdu: “Öyleyse, bulunduğun makamı derhal terk et! Büyüklenip küstahlık etmek senin ne haddine! Defol git, artık sen aşağılığın/alçağın tekisin!” (A’râf 7/13)
Evet, İblis huzurdan kovulmayı hak etmişti. Çünkü yaratılışındaki farklılıkta kendisinin hiçbir iradesi, hiçbir dahli söz konusu değilken o, bunu sanki kendi kazanmış gibi diğer yaratılmışlara karşı bir üstünlük olarak kullanmaya kalkışmıştı.
Değerli Müslümanlar!
Hiç kimse Allah ile pazarlık yapamaz ve Allah (hâşâ) sipariş usulü bir şey yaratmaz. Kimi, ne zaman, nerede yaratacağına sadece Allah karar verir. Hangi coğrafyada, hangi ana babanın evladı olarak ve erkek mi kız mı doğacağımıza yalnız Allah karar verir. Hangi ırktan ve renkten olacağımıza da yalnız Allah karar verir.
Yaratılmadan önce hiç birimize, “al şu formu doldur, al sana şu kadar tercih hakkı; hangi ülkede doğmak istersin, annen baban nasıl olsun, ten rengini nasıl istersin?” diye sorulmadı.
Mademki böyledir, öyleyse bir kişinin ten rengiyle veya ırkıyla övünmesinin ne anlamı olabilir? Ya da bir insan, elinde olmadan sahip olduğu etnik aidiyetinden dolayı neden suçlu olsun ki!
Malkolm X “Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır” diyor. Doğru söylüyor. Zira ırkçılık geçmişte olduğu gibi bugün de insanlığın huzurunu tehdit ediyor. Dünyanın her yerinde varlığını sürüyor ve insanları süründürüyor.
Irkçı Sırpların sadece Srebrenitsa’da 5 gün içinde 8.372 Boşnak’ı öldürdüğünü, yüzlerce kadın ve küçük kız çocuğuna tecavüz ettiklerini unutmuyoruz.
Hitler ve aynı kafadaki avanelerinin ırkçılık temelinde onca insanın kanına girdiklerini unutmuyoruz. Hitler’e göre en üstün ırk Alman ırkıydı. Bu kafayla çıktığı yolun sonucunda ne oldu? 50 milyondan fazla insan öldü.
Son zamanlarda ırkçı Almanların, özellikle Müslüman azınlıklara yönelik saldırıları başta olmak üzere Avrupa’nın çoğu ülkesinde yükselişe geçen ırkçılığı görüyoruz.
Doğuda Myanmar ordusu ve Budist milliyetçilerin Arakan’lı Müslümanlara yönelik kitlesel imha girişimlerine daha yeni şahit olduk. Doğu Türkistan’da ırkçı Çin zulmü sürüyor. Afrika kıtası bütünüyle içten ve dıştan ırkçı saldırılar altında.
Yani kısaca bu ırkçılık illeti dünyanın başına bela olmaya devam ediyor.
Yahudilere göre en üstün ırk Yahudi ırkıdır, diğer milletler onlara hizmet etmek için yaratılmıştır. Hıristiyanlar da Yahudilerden aşağı kalmıyorlar, kafa kafaya verip:
وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارٰى نَحْنُ اَبْنَٓاءُ اللّٰهِ وَاَحِبَّٓاؤُ۬هُؕ
“…. ‘Biz Allah’ın çocukları, O’nun sevgili kullarıyız’ diyorlar.” (Mâide 5/18)
Kendilerini “kurtulmuşlar” olarak görmeleri, kendilerini -hâşâ- Allah’tan torpilli, özel olarak yaratılmış bir varlık kategorisinde vehmetmeleri, hakikati görmelerini engellemiştir. Göremedikleri hakikati Allah, Hz. Peygamber (s) ile onlara şöyle bildiriyor:
قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْؕ بَلْ اَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَؕ
“(Ey Peygamber!) sen de onlara de ki: ‘Madem öyle, Allah günahlarınızdan dolayı sizi niçin cezalandırıyor?’ Bu iddianız asla doğru değil. Siz de O’nun yarattığı diğer insanlar gibisiniz.” (Mâide 5/18)
Şimdi böyle bir zihniyetle, Müslüman olduğunu söyleyip ırkçılık yapmaya çalışan arasında ne fark var? Bu çürük zihniyetle, bir taraftan Müslüman olduğunu söyleyip diğer taraftan mensup olduğu ırkın en üstün ırk olduğunu savunan kişi arasında ne fark var? Bu apaçık bir Yahudileşme temayülü değil midir?
Müslümanlar olarak daha dikkatli olmalıyız. Allah muhafaza bu gerçekten çok tehlikeli bir durum! Bu zihniyetleriyle kendilerini helake sürükleyen Yahudi ve Hıristiyanlar gibi kendimizi helake sürüklemeyelim.
Değerli Müslümanlar!
İslam Bir Irkın Özel Dini Değildir.
İslam Araplara özel bir dinin adı değildir. Son peygamber (s) evet, bir beşer olarak Arap’tır fakat bir “Arap ırkçısı” değildir. Evet, O bir beşer olarak Arap’tır, fakat bir peygamber olarak Arap değildir. O, bütün insanların peygamberidir. O, ömrü boyunca ne ırkçılığı savunmuştur ne de Arapçılığı. O, sadece İslam’ı savunmuş ve İslam’a çağırmıştır. O, ırkçılığı, ırkçılık yapanları, ırkçılığa çağıranları kesinlikle reddetmiş ve bunu çok net bir şekilde ifade etmiştir:
لَيْسَ مِنَّا مَنْ دَعَا إِلَى عَصَبِيَّةٍ، وَلَيْسَ مِنَّا مَنْ قَاتَلَ عَلَى عَصَبِيَّةٍ، وَلَيْسَ مِنَّا مَنْ مَاتَ عَلَى عَصَبِيَّةٍ
“Irkçılığa davet eden bizden değildir. Irkçılık üzerine savaşan bizden değildir! Irkçılık üzerine ölen de bizden değildir.” (Müslim, İmâre 53, 57)
Doğduktan sonra dadısı siyah tenli bir Habeşli olan Ümmü Eymen’in şefkatli kolları arasında büyüyen sevgili peygamberimiz, vefat ettiğinde de yine siyah tenli bir sahabi olan Şukrân el-Habeşî tarafından mezarına konmuştur. Hz. Peygamber (s), doğumundan ölümüne kadar hiç ırkçılık yapmamış, insanlara ırklarıyla değil, yaptıklarıyla değer vermiştir.
Bizler sabah namazlarına siyah tenli sahabi Hz. Bilal’in uygulaması olan (الصلاة خير من النوم) “Namaz uykudan daha hayırlıdır” cümlesiyle kalkıyoruz. Bu sözler Rasulullah’ın hoşuna gitmiş ve ona “Ey Bilal! Bu ne güzel sözdür! Sabah ezanlarını okuduğunda bunu devamlı söyler misin?” buyurmuştur (İbn Mâce, Kitâbu’l-Ezân, 3).
İslam, bütün insanlığın mutluluğu için gelmiş bir dindir. İslam, insanları ırkına göre ayırmaz. Yani İslam’ın bir ırk davası yoktur. O halde, ırk davası peşinde olanın da İslam’la bir işi yoktur.
İslam’da üstünlük takva üzerine, iyilik üzerine tesis edilmiştir.
Eğer iyi bir insan isen, takvalı isen, ahlaklı isen, elinden ve dilinden insanlar zarar görmüyorsa, hangi ırktan olursan ol; bu din seni üstün görür.
Çalmıyor çırpmıyorsan, haram lokma yutmuyorsan, yetim hakkı yemiyorsan, hile hurda yaparak insanların emeklerini sömürmüyorsan, hangi ırktan olursan ol; bu din seni üstün görür.
Adaletsizlik yapmıyorsan, adam kayırmıyorsan, kimseye iltimas geçmiyorsan, rüşvet almıyor ve vermiyorsan bu din seni üstün görür.
Allah Rasulü (s) ne güzel söylemiş:
مَن أبطَأ به عمَلُه لَمْ يُسرِعْ به نسَبُه
“Amelinin geri bıraktığı kişiyi nesebi ilerletmez” (Ebu Davud, 3643)
Yani, Peygamber oğlu da olsan, kızı da olsan fark etmez; soyun sopun, ırkın ne olursa olsun, amel yönünden geri kalmışsan, falan ırka ve soya mensup olman seni yüceltmeyecek.
Bütün rezillikleri, ahlaksızlıkları ve hayasızlıkları yapıp, sonra da “ama efendim…ben falan ırktanım, falan soydanım, falan millettenim, filan cemaattenim, şu mezhepten, bu meşreptenim, ben beyazım, esmerim, siyahım…ben Türküm, ben Arab’ım, ben Kürdüm, ben İngiliz’im, Fransız’ım” diyorsan, bütün bunların Allah indinde hiç bir değeri olmadığını bilmelisin. Zira Rasulullah’ın dediği gibi:
إِنَّ اللهَ لَا ينظرُ إلى صُوَرِكُمْ وَأمْوالِكُمْ ، ولكنْ ينظرُ إلى قلوبِكم وأعمالِكم
“Allah sizin şeklinize şemailinize/dış görünüşünüze ve mallarınıza/zenginliğinize bakmaz. Fakat O, sizin kalplerinize ve amellerinize/işlerinize bakar” (Müslim, Birr 33)
Dolayısıyla dine ırk meselesini karıştırmak doğru değildir. Irklar kaderdir. Allah’ın bu kaderini, O’nun yasaklarını çiğnemek için malzeme yapmanın bir anlamı yoktur!
Değerli Kardeşlerim!
İki şeyi birbirine karıştırmamak gerekir:
Birincisi, insanın kendi ırkını, soyunu, vatanını, memleketini, ülkesini, kültürünü sevmesi, onların güzel ve faydalı işleri sebebiyle ve başarılarıyla gurur duyması, daha da yükselmeleri için çaba harcaması son derece insani ve İslami bir durumdur. Hatta milletine ve memleketine dair bu sevgiyi taşımayan, bu duyguları hissetmeyen bir insan kınanmalıdır.
İkincisi ise, insanın kendi ırkının diğer ırklardan daha üstün yaratıldığı inancıyla başka bir ırka veya ırklara tepeden bakması, düşman olması, onların dillerini ve renklerini hor ve hakir görmesi, aşağılamasıdır ki bu kabul edilebilir bir durum değildir. Böyle bir anlayış, böyle bir inanış ne insanidir ne de İslamidir.
Hz. Peygamber’e (أَمِنَ الْعَصَبِيَّةِ أَنْ يُحِبَّ الرَّجُلُ قَوْمَهُ؟)“Kişinin kavmini sevmesi ırkçılık sayılır mı?” diye sorulduğunda cevaben şöyle demiştir: (قَالَ لاَ. وَلِكنْ مِنَ الْعَصَبِيَّةِ أَنْ بُعِينَ الرَّجُل قَوْمَهُ عَلَى الظُّلْمِ) “Hayır, bu ırkçılık değildir. Fakat o kişinin, kavminin yaptığı zulme arka çıkması, onları desteklemesi ırkçılık olur” diyerek cevaplamıştır. (İbn Mâce, Fiten, 7)
Demek ki milli duygulara sahip olmak ile adaletten ve vicdandan uzaklaşarak kafatasçı bir ırkçı olmak başka şeylerdir.
Allah Resulü (s) bu dünyadan ayrılmadan kısa bir zaman önce son konuşmalarını yaptığı veda hutbelerinin birinde bütün insanlığa şu mesajı vermiştir:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ، أَلَا إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ، وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ، أَلَا لَا فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى عَجَمِيٍّ ، وَلَا لِعَجَمِيٍّ عَلَى عَرَبِيٍّ، وَلَا أَحْمَرَ عَلَى أَسْوَدَ، وَلَا أَسْوَدَ عَلَى أَحْمَرَ، إِلَّا بِالتَّقْوَى
“Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” (İbn Hanbel, V, 411)
Kardeşlerim!
Kefenlerimizi giydiğimizde hepimiz eşitiz. Toprak altına girdiğimizde ırkımız, soyumuz, sopumuz bizimle olmayacak. Öte dünyada, Allah’ın huzurunda bunların bir değeri de olmayacak. Ahirette bize (مَنْ رَبُّكَ؟) “Rabbin kim?” yerine (مَنْ جَدُّكَ؟) “ceddin kim?” diye sorulmayacak!
(مَا دِينُكَ؟) “dinin nedir?” yerine (مَا قَبِيلَتُكَ؟ مَا جِنْسِيَّتُكَ؟) “kabilen, uyruğun nedir?” diye sorulmayacak!
(مَنْ نَبِيُّكَ؟) “peygamberin kimdir?” yerine (مَنْ رَئِيسُكَ؟ مَنْ شَيْخُكَ؟) “liderin, başkanın, reisin, şeyhin kimdir?” diye sorulmayacak!
Mademki nerede doğacağımıza ve hangi ırka mensup olacağımıza kendimiz karar vermedik, o halde biz insanlara Müslümanca bakmalıyız. Bizim insana bakışımızın Amerikalıların siyahi insanlara bakışından bir farkı olmalıdır. Avrupa’nın insan tasavvurundan bir farkı olmalıdır. Emperyalistlerin bakışından bir farkı olmalıdır. Biz onlar gibi yapamayız; “düşene bir de sen vur” diyemeyiz. Bizim insanlığımız, vicdanımız, örfümüz, geleneğimiz, göreneğimiz böyle bir tavra asla izin vermez!
Kısaca batıl zihniyetten farklı bir bakışımız olmalıdır. Batıl zihniyet dediğimiz nedir?
Bu zihniyet, binbir plan, hile ve tuzakla haksız yere ülkeleri yağmalayan, sömüren, yerle bir eden zihniyettir!
İnsanlara kendi yurtlarında yaşam hakkı tanımayan, göçe zorlayan, geride kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmayan zihniyettir!
Ülkelerin yeraltı ve yer üstü varlıklarına çöken, sonra da onlardan gasp ettiklerinin “devede kulak” bir miktarını yine o ülkelere yardım adı altında verip iyilik rolü kesecek, reklam yapacak kadar kurnaz ve namussuz bir zihniyettir!
Merhum Akif’in deyimiyle “tek dişi kalmış canavar”dır bu zihniyet!
Değerli Kardeşlerim!
Osmanlıdan söz edilince akan sular duruyor; ceddimizdir diyerek Osmanlıyı yere göğe sığdıramıyoruz. Fakat Osmanlının sadece Müslümanlara değil, zulme uğramış gayri Müslimlere bile kucak açtığını, onlara yüzyıllarca hamilik yaptığını nedense unutuyoruz.
Dünya siyasetini belirleyen ve toplumları istedikleri gibi yönetmek için her türlü yola başvuran, dünyanın başının belası süper güçlerin yanlışlarını mazlum insanlara fatura etmek doğru değildir. Mazlum insanlara kol kanat gerdiğimiz için, mazlumların hamisi olduğumuz için gurur duymamız gerekir. Varsa bir yanlış onu da elbette dile getirelim. Fakat sesimizi mazlumlara yükseltmeyi bırakalım! Eğer yapabiliyorsak mazlumlara değil, sesimizi zalimlere yükseltelim. Dünyayı aralarında paylaşmak için birbirini yemeye çalışan şer güçlerin dünyanın tepesinde tepinirken altta canı çıkanın mazlumlar olduğunu unutmamak gerekir.
Merhameti, zulme uğramış insanların durumuyla hemhal olmayı, kendimizi onların yerine koyup düşünmeyi elden bırakmamak gerekir.
Değerli Müslümanlar! Değerli Kardeşlerim!
İslam beldelerinde ve özellikle memleketimizde şöyle garip bir manzara var: Aynı Allah’a iman ediyor, aynı peygamberi takip ediyor, aynı kutsal kitabı okuyor, aynı kıbleye yöneliyor ve aynı safta namaz kılıyor, dua ediyoruz. Çünkü bizler Müslümanız ve din kardeşiyiz. Fakat iş doğduğumuz memlekete ve ırkımıza veya bağlı olduğumuz cemaat veya partiye gelince araya bir mesafe, bir soğukluk giriyor. Yüz hatlarımızda değişimler başlıyor. Bu tavır Müslüman tavrı olamaz. İslam kardeşliğini basit dünyalık aidiyetlerimize kurban etmeye hakkımız yok.
Yüce Rabbimiz “ırkınıza, renginize, cemaatinize, mezhebinize, partinize pırtınıza sımsıkı sarılın da parçalanıp bölünün!” demiyor, وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanıp bölünmeyin” diyor. (Âl-i İmrân 3/103)
Yine yüce Rabbimiz bütün bu sayılanların ahirette hiç bir faydası olmayacağını, kıyamet günü bir işe yaramayacağını bildiriyor:
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءَلُونَ
“Sûra üflendiği zaman artık ne soyun sopun ve akrabalığın bir faydası dokunur ne de kimsenin birbirini soracak hali, mecali kalır.” (Mu’minûn, 23/101)
Yani o gün seni ırkın, nesebin, soyun sopun, partin pırtın kurtaramaz. Seni ancak imanın ve salih amellerin kurtaracak.
Ülkemizin iç barışı ve toplumun huzuru için olmazsa olmazımız “İslam kardeşliği”mize ve özellikle de “insan kardeşliği”mize sahip çıkalım.
Yüce Rabbimizin “Mü’minler ancak ve ancak kardeştirler” (Hucûrât, 49/10) diyerek buyurduğu kardeşlikte, Rasulullah’ın (s) bize öğrettiği kardeşlikte,
Bir Müslümanı, hor ve hakir görmek, haset etmek, elle ve dille zarar vermek yok!
Kıskanmak, üstünlük taslamak, zulmetmek yok!
Irkıyla, örfüyle, diliyle, rengiyle alay etmek yok!
Sırt çevirmek, ihanet etmek ve düşmana teslim etmek yok!
Değerli Kardeşlerim!
Sözün özü; toplumsal birliğimizi bozan, bizi kardeş kılan ne kadar değer varsa hepsini yerle bir edecek derecede tehlikeli olan bu ırkçılık virüsüne karşı tedbirli olalım, sağlam duralım. Kardeşliğimizi güçlendirelim.
Unutmayalım ki ırkçılık, kelimenin tam anlamıyla iğrenç bir pisliktir. Müslümanlar temizdir; onların böyle bir pislikle işleri olamaz. Irkçılık söz konusu olduğunda, Allah Rasulü’nün (s) kavmiyetçilik/ırkçılık yapanlarla ilgili şu uyarısını aklımızdan hiç çıkarmayalım:
إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ قَدْ أَذْهَبَ عَنْكُمْ عُبِّيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ وَفَخْرَهَا بِالْآبَاءِ مُؤْمِنٌ تَقِيٌّ وَفَاجِرٌ شَقِيٌّ أَنْتُمْ بَنُو آدَمَ وَآدَمُ مِنْ تُرَابٍ لَيَدَعَنَّ رِجَالٌ فَخْرَهُمْ بِأَقْوَامٍ إِنَّمَا هُمْ فَحْمٌ مِنْ فَحْمِ جَهَنَّمَ أَوْ لَيَكُونُنَّ أَهْوَنَ عَلَى اللَّهِ مِنْ الْجِعْلَانِ الَّتِي تَدْفَعُ بِأَنْفِهَا النَّتِنَ
“Allah cahiliye devrinden kalma kibir ve böbürlenmeyi, babalar ve atalarla övünmeyi sizden gidermiştir (o âdeti yasaklamıştır). İnsanlar iki gruptur; ya takva sahibi bir mümin yahut da fısk-u fücur sahibi bir eşkıyadır. Siz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Şu husus iyice bilinmeli ki, bazı kimseler ya “cehennemin kömürlerinden bir kömür” olan bir toplulukla övünmekten vazgeçerler, ya da Allah nazarında “burnuyla pislik yuvarlayan bokböceğinden” daha değersiz olurlar.” (Ebu Davud, Edeb, 120)
Rabbim cümlemizi ırkçılık yapmaktan ve ırkçılık yapanlardan muhafaza buyursun.
واخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين
Vahap BOYLU- Sapanca Vaizi
Facebook Yorumları