menu
ÜÇ AYLAR: HAYATI İMAN KILABİLMEK
ÜÇ AYLAR: HAYATI İMAN KILABİLMEK
Haftanın Vaazı.. "Üç Aylar: Hayatı İman Kılabilmek" konulu, 20.01.2023 tarihli Cuma vaazı sitemize yüklenmiştir.

Üç Aylar: Hayatı İman Kılabilmek

              Muhterem Kardeşlerim,

          Allah (C.c) biz kulları dünyada başıboş bırakmamış, nefsimize uyup da hatalara düşmememiz için, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşabilmemiz için kitaplar göndermiş, göndermiş olduğu kitapların hayata aktarılması için Peygamberler vazifelendirmiştir. 

Kurtuluşa erenlerden olmanın yolu ise Allah’ın isteklerine ve O’nun en son Resulü ve Nebisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’in sünnetine tabi olmaktan geçmektedir. İşte bu üç aylar mevsimi, Allah ve Resulünün isteklerinin ne kadarını yerine getirdik ne kadarını yerine getiremediğimizin sorusuna cevap bulma zamanıdır.

Allah (C.c.) nasıl bir hayat geçirmemiz gerektiğini bizlere bildirirken, yapmış olduğumuz hatalardan dönmemizi istemektedir. Üç aylar dediğimiz bu zaman dilimi hatalarımızı gözden geçirmemize vesile olacak önemli fırsat aylarıdır. Bu ayların manevi etkisi o kadar büyük ki, ancak bu zaman diliminde yapmış olduğumuz hataların farkına varabilmekteyiz. Bazen yaptığımız hatalarımız bize çok makul gelmekte, Şeytan hatalarımızı, günahlarımızı ve isyanlarımızı bize meşru gösterebilmektedir. Bu aylardaki Rahmet-i İlahiye ile Ramazanda nefsimizin tezkiye edilmesi ile şeytanların bağlanmasıyla her şeyi daha iyi idrak etmekteyiz.  

Susuzlukta suyun bulunması neticesinde suyun kıymeti daha iyi anlaşılır ve daha verimli kullanmaya özen gösterilirse, manevi yağmurların sıkça yağdığı, gönüllere rahmetin bolca ulaştırıldığı üç aylardan azami şekilde istifade etmeye çalışmalıyız. Çünkü bu davranış şekli elbette kendi menfaatimize olacaktır.

  Hayatımızın her anını bir fırsat olarak görmemiz gerekmektedir. Çünkü bizler gelecekten haberdar değiliz. Ne zaman doğacağımıza karar veremediğimiz gibi  ölümle ne zaman buluşacağımızı da bilememekteyiz. Bu sebeple   girecek  olduğumuz üç ayları da fırsat olarak bilmeliyiz.  

Muhterem Müminler,

Bizlere bazen uzun gelse de, olmayacak hayallerin peşinden -daha zaman var diyerek- koşsak ta ömür çok kısa. Bu kısa hayatın sonucunda bahtiyarlardan olmak, iman ile son nefesi vermek için kısa hayatımıza katmamız gereken birçok değer var. Bu değerlerin başında ise iman gelmektedir.

         İman ile amel, ayrı ayrı şeyler olmakla beraber aralarında çok sıkı bir ilişki vardır. Allah ancak olgun müminlerden razı olur. Olgun mümin olmak için de yalnız inanmak yeterli değildir. İman ile birlikte ibadet etmek ve güzel ahlâka sahip olmak gerekir. Hiç şüphe yok ki ibadet, imanın bir göstergesidir. Sadece inandım demek yeterli değildir. Kalpteki iman ışığının sönmemesi için ibadet de gereklidir. İbadet yapmayan kimsenin kalbindeki iman yavaş yavaş zayıflar ve Allah korusun günün birinde sönebilir. Bu ise insan için en büyük bir kayıptır. İman nurunun söndüğü bir gönül, insan için bir yük olmanın ötesinde bir anlam taşımaz. Büyük Şair merhum M. Akif ne güzel söylemiş:

     “İmandır o cevher ki, İlâhî ne büyüktür.

       İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.”

    

       İman, insanın en değerli kazancıdır. Karanlık ile aydınlık bir olmadığı gibi inanan insan ile inanmayan insan da bir değildir. İnanan insanın Allah katında üstün değeri vardır. Allah mümin olan kullarını sevdiği gibi, insanların güvenini kazanan da bu inanan insanlardır.

     İmanlı insan huzurlu ve mutlu kişidir. Çünkü inanan insan, bir gün Allah'ın huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını vereceğine inandığı için, Allah'a ve insanlara hatta diğer canlılara karşı olan görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışır. İşinde ve sözünde ölçülü olur. Her türlü aşırılıklardan sakınır. Ailesine, çevresine, tüm insanlara ve hatta hayvanlara karşı şefkat ve merhamet gösterir. Kimsenin malına, ırzına göz dikmez. Kimsenin hakkına tecavüz etmez. Herkese hakkını verir. Komşuluğundan herkes memnun olur. İşveren ise işçiye, işçi ise İşverene haksızlık yapmaz. Felâketler karşısında sarsılmaz, ümitsizliğe düşmez. Allah'a sığınır ve güvenir. Bütün bunlar, insanın huzurlu ve mutlu olmasını sağlar.

 Yüce Allah kullarının kısa hayatlarını imanla geçirmeleri ve bu vesile ile ebedi hayatları olan ahiret hayatında kurtuluşa erenlerden olmaları için birçok fırsatlar sunmuştur. Bu fırsatların en önemli zaman dilimine kavuştuk. Recep, Şaban ve Ramazan aylarını kapsayan üç aylara 23 Ocak Pazartesi  itibariyle girmiş olacağız. Bu sebeple Yüce Rabbimize binlerce hamt ediyoruz. Bizleri bu zamanlara eriştiren, imana kavuşturan, Ümmet-i Muhammed olmayı bizlere nasip eden Rabbimize şükürler olsun.

Üç aylar kameri ayların yedincisi olan Receple başlayan, Şaban’la devam eden ve nihayetinde Ramazanla son bulan ayların toplu adıdır.  

Sevgili Peygamberimiz bu aylara girince şöyle dua ederdi. “Allahım Recep ve Şaban'ı bize mübarek eyle ve bizi Ramazan ayını bize mübarek eyle (Ramazan'a kavuştur)”( Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/259)

Değerli Kardeşlerim

Vaazımızda maneviyat iklimi olan üç ayların içerisinde bulunan  aylarda bulunan önemli mübarek gecelerden bahsetmek istiyorum. Mübarek geceler,   tekil şekliyle “leyle-i mübâreke” şeklinde Kur’an-ı Kerim’de geçer.  (Duhân 44/3)

Mübarek geceler denince, ülkemizde “Kandiller” veya “Kandil Geceleri” tabir edilen  Regaib, Mirâc, Berat ve Kadir geceleri kastedilir 

 

       Üç aylar Recep ayı ile başlamaktadır. Recep ayı ise, İslam gelmeden önce Araplar arasında haram aylardan sayılan ve kendisine hürmet gösterilen bir aydı. İslam Diniyle beraber bu aya verilen hürmet devam etmiştir. Allah-u Teala Recep ayını haram aylardan saymış(Bakara, 2/217) Sevgili Peygamberimiz  bu aya çok değer vermiştir.

Recep ayında bulunan iki kandil gecesi ise bu aya ayrı bir değer katmaktadır. Recep ayının ilk Cuma gecesi Regaib kandili ve yirmi yedinci gecesi ise Miraç kandilidir. Regaib kandili ile müminler bu önemli aylara giriş yapmaktadır. Regâib Gecesi: “Regâib” rağbet olunan, bol ihsan ve değerli hediyeler demektir.    Miraç kandili ise Müminlere beş vakit namazı emredildiği, bakara süresinin son iki ayetinin verildiği ve İman ile ölenlerin Cennete gireceğinin müjdelendiği bir gecedir. Mirâc, çıkılan yer ya da çıkma aleti ve merdiven demektir. Hz. Muhammed (S.A.V.)’in hicretten bir süre önce, Allah’ın emri ile Mescid-i Haram’dan alınıp, Mescid-i Aksa’ya götürüldüğü, oradan semaları katederek Rabbine yükseltildiği tarihen sabit, bir kısmı Kur’anda, bir kısmı da sünnette anlatılan gerçek bir olaydır ve buna “mirâç” denir. İslâm bilginlerinin büyük çoğunluğu Mirac’ın Recep ayının 27. Gecesi nde gerçekleşmiş olduğu kanaatindedir. Beşeriyetin kurtarıcısının fevkalâde taltiflere ve manevî hediyeler mazhar olduğu böyle bir zaman dilimine müslümanların çok değer vermeleri tabiidir ve eskiden beri bu gece “Mirac Gecesi” adıyla kutlanagelmiştir.

         

           Hz. Aişe Validemizin bizlere aktardığına göre Efendimiz pek az bir kısmı hariç, Şaban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi.( Müslim, Sıyâm 176) Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, Şaban ayında niçin fazla oruç tuttuğu konusunda, “Şaban, amellerin Allah'a arzedildiği aydır. Ben, oruçlu iken amelimin Allah'a arzedilmesini istiyorum.”  

        Şaban ayının tam ortasında ise çok değerli bir gece Beraat Kandili bulunmaktadır. Berât, berâet (“el-berâ’e”) kelimesinin Türkçe’deki kullanılışı olup; berî olma, aklanma, temiz ve suçsuz çıkmak demektir. Kamerî aylardan olan Şaban’ın onbeşinci gecesini değerlendirenler de tevbe ve istiğfarlarla günahlardan temizlenip, arındıkları için o geceye Berât Gecesi anlamında “Leyle-i Berât” denmiştir  Efendimiz Beraat Kandilinin önemini bizler şöyle bildirmektedir. “Şaban ayının yarısı (Beraat gecesi) gelince; gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Şüphesiz ki Allah, o gece güneşin batmasıyla dünya göğüne iner ve şöyle der: Benden af dileyen yok mu? Onu affedeyim! Rızık isteyen yok mu? Rızık vereyim! Şifa dileyen yok mu? Şifa vereyim” Bir başka hadiste ise şöyle buyurmaktadır. “Allah Teâlâ, Şabanın on besinci gecesi (Beraat gecesi) tecelli eder ve ana-babaya asî olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında bütün kullarını bağışlar.”(Sünen-i İbn. Mace, İkâmetü's-Salât, 191)

 Ramazan ayı ise onbir ayın sultanıdır. On bir aydan daha değerlidir. İçinde bin aydan daha hayırlı olan ve o gecede Kuran’ın indirildiği kadir gecesi mevcuttur. Yüce Rabbimiz Ramazan ayının önemini bizlere şöyle bildirmektedir.

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise, sizden ramazan ayına ulaşanlar idrak edenler onda oruç tutsun.”(Bakara, 2/185)

  Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz ise Ramazan ayında gerçekleşen manevi atmosferi şöyle bildirmektedir.

إِذا جَاءَ رَمَضَانُ ، فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الجنَّةِ ، وغُلِّقَت أَبْوَابُ النَّارِ ، وصُفِّدتِ الشياطِينُ

“Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.”( Buhari, Savm, 5)

      Sevgili Peygamberimiz diğer bir hadislerinde Ramazan ayında tutulan orucun önemine şu şekilde işaret etmektedir.

مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَاناً واحْتِساباً ، غُفِرَ لَهُ ما تَقَدَّمَ مِنْ ذنْبِهِ

“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”( Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1222)  

Kadir Gecesi: Kur’an-ı Kerim’de ismen geçmekte ve hakkında müstakil bir sûre (Kadir sûresi) bulunmaktadır. Duhân sûresinin üçüncü ayetinde sözü edilen “Mübarek bir Gece” den maksat da tefsircilerin çoğunluğuna göre Kadir Gecesi olduğundan bu gece hakkında “Mübarek Gece” nitelemesinin bizzat Yüce Allah tarafından yapılmış olduğu söylenebilir. “Mübarek” kutlu bereketli ve hayrı bol, kutsî değeri olan demektir. Kadir sûresinde bu geceden tazimle söz edilir ve “bin aydan hayırlı, meleklerin ve Ruhu’l-Kudüs’ün indiği, tâ fecre dek esenlik dolu bir gece” olduğu anlatılır; özellikle Kur’an’ın o gecede indirildiği vurgulanır. “Kadir” kelimesi sözlükte, güç yetirmek manasının yanısıra; hüküm, takdir, şeref, ululuk ve tazyik gibi anlamlara da gelir. “Kadir Gecesi” nde bu manaların her biri mevcuttur.

     Ramazan ayında tutacağımız bir aylık oruçtan başka Recep ve Şaban aylarında da oruç tutmaya özen gösterelim. Pazartesi ve Perşembe günleri, ayın on üç, on dört ve on beşinci günleri kandil gecelerinde oruç tutalım. Nefsimizi dizginleyen ve günaha gitmeye en büyük engellerden olan Oruca ayrı bir ehemmiyet verelim.

Değerli Müminler

Bu aylar namaz ibadetimizi hayatımıza aktarmada ve hayatımızın pir parçası haline getirmemizde önemli zaman dilimleridir. Üç aylar, sadece namaz kılmayı değil aynı zamanda namazımızı cemaatle kılmayı ahlak haline getireceğimiz çok önemli mübarek aylardır. Beş vakit namazlarımızı cemaatle kılmaya gayret gösterelim. Yüce Rabbimizin bizlere bildirmiş olduğu şu ayet-i kerimeyi yeniden hatırlamamızda fayda vardır. Kuranda şöyle buyruluyor.

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar.”(Ankebut, 29/45)

 Ayrıca gece teheccüt namazıyla, gündüzleri kuşluk namazı, akşamları ebvabin namazı gibi nafile namazlarla Yüce Rabbimizin Rızasının altında olmaya gayret gösterelim. 

Bizden önce Dünya hayatını yaşayan ve bizlerden önce ahirete giden başta ana-babamız, akrabalarımız olmak üzere bütün Müslüman kardeşlerimizi de unutmamalıyız. Hayır dualarla, Kuran’dan okuyacağımız ayetlerin sevaplarını kendilerine aktarmak suretiyle onlarında ruhlarını şad edelim. Günahların affedilmesi için niyazda bulunalım.

Kıymetli Mümin Kardeşlerim,

     Peki üç ayları nasıl kendimiz için kıymetlendirebiliriz, bunun yolları nelerdir? Bu konuda birkaç kelam edelim.

--Öncelikle  İyi Bir Muhasebe, Tevbe ve İstiğfar:

Cenab-ı Hakk’ın “Hiç düşünmez misiniz?”( En’am 6/50)ayet-i kerimesi ile “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz”(Tirmizi,, Kıyame, )  hadisi şerifi biz müminlere kendimizle, hatalarımızla yüzleşmemiz gerektiğini hatırlatıyor.

 “Muhasebe, akıl nimetinin sahibi insanoğlu tarafından hayatın bütün safhasında yapılması zorunlu bir olgudur. Böylece akıl şeytanca işlerde değil, faydalı ve gerekli yerlerde kullanılmış olacaktır. İyi bir muhasebe (oto kontrol veya nefs muhasebesi) fert ve toplum, hatta ülke ve dünya çapında nice sağlıklı adımların atılmasına yardımcı olacaktır. Eksiklikleri tesbite ve bilinmeyenleri keşfe götüren bu yol, başkasında eksik ve ayıp aramaya fırsat da bırakmaz. Bu nedenle, bir saatlik tefekkür nice yılların nafile ibadetine denk kabul edilmiştir.Muhasebe, insana kendini seyretme imkânını sağlayan şeffaf ayna mesabesindedir. Bu iş, din, akıl ve vicdan gibi üç temel ölçünün kabul ettiği prensipler çerçevesinde yapılmalıdır.”

Üç aylar, kendimizi denetleme, değerlendirme bakımından çok önemlidir. Bir kere daha geçmişimizin muhasebesini yapıp, geleceğe hazırlıklı olmanın tedbirlerini almalı ve sormalıyız:

“Ey Mümin! Borçlu olduğun kulluk vazifeni yapabiliyor musun?Hz.Peygamber(S.a.v.)’e bağlıyım  diyen müslüman! Onun sünnetini, ahlâkını yaşıyor musun? Kitabım Kur’an’dır dediğin halde emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınıyor musun?Allah’ın nimetlerine  şükrünü yerine getiriyor musun?

Şeytanın düşman olduğunu Kur’an söylüyor, sen de biliyorsun. İman gücün ile karşı koyabiliyor musun?Cennet haktır dediğin, inandığın ve onu arzuladığın halde ona lâyık neyin var?

Cehennem de haktır diyorsun –haklı olarak- korkuyorsun. Ama cehenneme sokacak kötülüklerden uzak durabiliyor musun?

Ölümün hak olduğunda da şüphe yok. Şu an ölüme hazır mısın?

Kendi suçlarını düzeltip tevbe etmek varken, onun bunun ayıbıyla neden uğraşıyorsun?

Geçen yılın bu mübarek günlerinde beraber olduğun halde, şu anda göremediğin eşin, dostun, akraba ve arkadaşlarını düşünüp kendine çeki-düzen verebiliyor musun?

Hep kendin için çalıştın, durdun. Bugüne kadar İslâm’ın yaşanmasına katkıda bulunacak bir hizmetin var mı? Kaç kişiyi müslüman yaptın? Kaç yetimin başını okşadın, karnını doyurdun, üstünü giydirdin? Senden sonra insanlığa hizmet edecek, malından, ilminden, neslinden ve örnek ahlâkından bir evlât kazanabildin mi?

Evet, bütün bunları kendimize sorup bir durum değerlendirmesi yapmak, bu mübarek günlerin, gecelerin ve ayların şuuruna varmak demektir.  

 

İkinci olarak   Kur’an Üzerinde Çalışma:

 

Bu çalışma; Kur’an okumayı öğrenme ve öğretme, anlama ve anlatma, yaşama ve yaşatma, düşünme ve düşündürme tarzında çok yönlüdür. Kur’an üzerinde yapacağımız bu ve benzeri çalışmalara bugün her yönden daha çok ihtiyacımız vardır.

Kur’an bu aylarda nazil olmaya başladığına göre, ibadet bilinci içinde Kur’an üzerinde metotlu çalışmalara öncelik vermeliyiz. Kur’an: “Sağlam kulp”( Bakara 2/256)

  ve “Allah’ın ipi” dir.( Al-i İmran 3/103)

 

Bu itibarla onun içine girmeden başka bir deyimle Kur’an dünyasına girmeden İslam dünyasına girmeden, İslam dünyasına girmemiz ve Allah rızası ve sevgisine ermemiz mümkün değildir.

Günümüz müslümanlarının Kur’an noktasında yapmaları gereken husus, onun anlamı ve muhtevasına yönelik çalışmalardır. Bunun da ilk yolu Allah’ın ayetleri üzerinde düşünmektedir. Nitekim bazı ayetlerde:

“Kur’an üzerinde düşünmezler mi?”( Nisa 4/82)  

“Sana indirdiğimiz mübarek kitap ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sa’d 38/29 )   

Kur’an her ne kadar sevap amacıyla okunabilse de, onu anlamaya çalışarak okumanın daha çok sevap ve asıl gayeye daha çok uygun olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Hatta yaşama ve yaşatma maksadının bunlardan da önemli olduğu söylenebilir.  

 

Yüce Kur’an’ı amaç ve  mesajının dışına taşırarak okumaya çalışmanın  yanlış olduğu düşüncesinde Mehmed Akif, onun mezarlıkta okunmak ve fal bakmak için indirilmediğini vurgulayarak asıl gayesini şu ifadelerle haykırmıştır:

“Doğrudan doğruyu Kur’an’dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”

Bu üç aylarda Kur’an’ın tercümesini okumayı da düşünmeliyiz. En azından bir defa Kur’an’ı anlamaya çalışmalıyız. Üç aylar, Kur’an’la tanışacağımız bir dönem olmalıdır.

 

         --Nafile İbadetleri Çoğaltma:

 

  Üç ayları kendimiz için manevi bahara dönüştürmek için namaz, oruç ve benzeri nafile ibadetleri artırmak gerekir.  

 

Evvelâ farz olan namaz ve oruçların vaktinde edalarına önem verilmeli ve kazaya bırakılmamalıdır. Buna rağmen kaza durumu söz konusu olursa ilk fırsatta o yerine getirilmelidir.

İkinci olarak, namaz ve oruç ile ilgili kazalar tesbit edilmeli ve bir yere not edilerek yavaş yavaş ikmal edilmelidir. Kuvvetli ve farzlara tabi olan revâtip sünnetler hariç kazalar ile meşgul olmak daha uygun bir yoldur.

Üçüncü olarak, namaz, oruç ve benzeri nafileleri çoğaltmaya itina göstermeliyiz. Namaz ile ilgili nafilelerde revatip sünnetlerden sonra önceliği gece (teheccüd) namazlarına vermek daha iyidir.  

Oruçta; Pazartesi ve Perşembe, kamerî ayın 13, 14 ve 14. Günleri, mübarek gecelerin öncesi ve sonrası, bir gün oruç bir gün iftar (Savm-ı Davud) veya tamamı şeklinde bir yol izlenebilir.

Bilindiği üzere Hz. Peygamber Receb’in tamamını oruçlu geçirmemiş ama Şaban’ın tamamını genel olarak oruçlu geçirmişler ve Ramazan’la birleştirmişlerdir.

 

 

-  Malî ibadetleri Çoğaltma:

Öteden beri olgun mü’minler zekatı bu aylardan birinde, özellikle Ramazan’da vermişlerdir. Sadaka-i Fıtır, Ramazan’a has bir mâlî mükellefiyettir. Mâlî ibadetler şüphesiz bu ikisinden ibaret değildir. Yedirme, içirme, giydirme, borç verme, hayır müesselerine yardım etmek vs. gibi infak kapsamına giren her davranış mâlî ibadetlerden sayılır.  

Mal konusunda cömert olmayan can konusunda hiç cömert olamaz. Cömert olmayanın da cennette yeri yoktur. İşte bu aylar cimrilikten arınmak için birer fırsattır.

Kur’an’da özellikle sevilen şeylerin verilmesine işaret edilmiş ve bu anlamlı verme olayına “birr” denmiştir. ( Al-i İmran 3/92)

  Bu aylar maddi imkânı olmayan kardeşlerimize yardımcı olmayı artırdığımız aylar olmalıdır. Yüce Rabbimiz sadaka verenleri şöyle müjdelemektedir.

الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنّاً وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

“Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.”( Bakara, 2/262)

            Sadakalarımızı daha sıklaştırmalı, maddi gücü olmayan kardeşlerimizin bu aylarda sıkıntılarına derman olmalıyız. Sadakalarımızdan başka hayır adı altında ne yapabiliyorsak üç aylarda bu faaliyetlerimizi daha da sıklaştırmalıyız.

      -  Sevgili Peygamberimiz(S.A.V.)’İ sünnetini öğrenme ve tatbiki gayreti

 Mübarek geceler onun hayatında vuku bulan önemli olayların ismi olmuş, yüce kitabımız Kur’an bu aylarda nazil olmaya başlamıştır. Allah’ın bize örnek insan ve peygamber olarak gönderdiği yine O’dur. O canlı Kur’an’dır. O bizim için iman, İslam, hayat ve cennettir. Onu tanımadan, bilmeden, öğrenmeden, gönlümüze ve önümüzü koymadan İslam’ı ve Kur’an’ı tanımak ve yaşamak mümkün olmadığı gibi, ona talip olup uymadan da Allah sevgisine ermek imkânsızdır.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Peygamberlikte zirve, insanlıkta modeldir. O’nun yirmi üç yıllık peygamberlik hayatı ana çizgileriyle, hatta kronolojik olarak detaya varan yönleriyle bilinmeden ne huzur ne de felâhtan bahsedilemez. Bu nedenle örnek ve önderimizi en iyi bir şekilde tanımak en güzel ibadettir. O halde ibadet bilinci içinde onu öğrenmeye bir zamanı değil, her ve pir zamanı ayırmak en büyük vazifemizdir.

 

Değerli Müminler,

        Ebedi hayatımızı dünyada yaşadığımız şu kısa hayatımız belirleyecektir. Allah’ın razı olacağı, emirlerin yerine getirildiği, yasaklarından kaçınıldığı ve insanlığa göndermiş olduğu son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’e uyulduğu takdirde ebedi hayat olan ahiret hayatı Cennet olacaktır. Bu sebeple   bu üç ayları olabildiğince iyi değerlendirmeliyiz. Unutmayalım ki, geçen senelerde bizimle olup da şu an aramızda bulunmayan nice insanlar var ve bir sene sonra üç aylara kavuşma imkânımız bizimde olmayabilir.

  Mü’min  öncelikle Allah Teâlâ’nın şu âyetini düşünerek eğilmeli ve hayatı boyunca onu unutmayacak şekilde kendisine rehber edinmelidir. Cenab-ı Allah:

" Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır."  (Haşr 59/18)buyurmaktadır.

Görülüyorki, Cenab-ı Hak, insana yaptığı işlerine ve ibadetine göre değer vermekte ve bu işleri ne maksatla yaptığına bakmaktadır. Sevgili Peygamberimize hitaben:

“(Habibim) de ki: Eğer duanız ve ibadetiniz olmasa, Rabbiniz size ne diye değer versin...” ( Furkan 25/77)

 

     Öncelikle insan olmamız hasebiyle yapmış olduğumuz birçok hatalarımız, birçok günahlarımız vardır. Bu ayların üzerimize yağdırmış olduğu merhamet ve mağfiret yağmurlarından istifade etmeli, isyanlarımıza, hatalarımıza ve günahlarımıza tövbe etmeliyiz. Çünkü Yüce rabbimiz tövbe edenlerin tövbelerini kabul ettiğini bizlere şöyle müjdeliyor.

وَمَن يَعْمَلْ سُوءاً أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّهَ يَجِدِ اللّهَ غَفُوراً رَّحِيماً

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok mağfiret sahibi ve esirgeyici bulacaktır.”( Nisa, 4/110)

           Eğer kul hakkı almış isek üzerimizde bulunan bu hakların helal olması için çaba göstermeliyiz. Yapmış olduğumuz bütün hatalar için pişmanlık duymalı ve bir daha işlememeye azimli olmalıyız. Gelmiş ve geçmiş bütün günahları affedilmiş olduğu kendisine müjdelendiği halde günde yüz defa tövbe ve istiğfarda bulunan bir Peygamberin Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’in ümmeti olarak bizlerde Rabbimize tövbede bulunmalıyız. Yüce Rabbim bu mübarek günlerin ve ayların hürmetine yapmış olduğumuz bütün hatalarımızı ve günahlarımızı affetsin. Bizleri iman selameti ile yaşattığı, hayatını amellerle süslemesine yardım ettiği ve takdir ettiği hayat emanetini bu şekilde aldığı kullarından eylesin.

        Bir de şunu unutmamak lâzım. Sanki daha dün uğurladığımız üç aylar geldi ve yine gelip geçiyor. Uyumayalım.

Ömrümüz de böyle gelip geçiyor. Hani dedelerimiz, ninelerimiz! Hani annemiz, babamız! Hani dostlarımız, kardeşlerimiz! Hani geçen sene aramızda bulunan dost ve ahbablarımız! Nereye gittiler? Niçin aramızda yoklar? Unutmayalım ki, onları sinelerine çeken kara toprak yakında bizi de çekecek.

Kısaca üç aylar; günahlarımızdan arınma, sevaplarla bezenme mevsimi olan çok müstesna bir zaman dilimidir.Onun için, üç aylar münasebetiyle kendimize yeniden çeki düzen verebilir, rahmet ve bereket sağnaklarının mevsimi bu aylarda gerek işimize, gerek ödevlerimize daha çok çalışmak, başta oruç olmak üzere, daha çok iyilik ve hayır aypmak suretiyle, testilerimizi doldurmaya çalışabiliriz.( Fahri Demir, “Üç Aylar”, Diyanet Aylık Dergi, Aralık, 1993, s.37)

       23 Ocak Pazartesi    itibariyle gireceğimiz bu mübarek üç ayların Rabbimizin istediği manada ihya edilmesini, değerlendirilmesini ve bu mübarek ayların mü’minlerin mağfiret-ilâhiyyeye nail olmalarına vesile olmasını ve bütün İslam alemine sulh ve huzur getirmesini Rabbimizden niyaz ederiz.  

Üç aylarımız ve Cumamız mübarek olsun.  

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Ömer Bayraktar / Hendek Vaizi

Facebook Yorumları