
okunma
Vatan Muhafazası Mukaddestir!
Günlerden Perşembe. Tarih 15 Mayıs 1919’u gösterirken Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi Anadolu halkına şöyle sesleniyor:
“Korkmayınız! Bu Livay-ı Hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvası’nı ilan ediyorum. Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı işlenecek suçların Allah ve tarih önünde, affı imkânsız bir günahtır. Cihad, tam manasıyla teşekkül etmiş dini bir farz olarak karşımızdadır. İstiklal aşkı, vatan sevgisi ile, kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazilerdir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir.”
Evet, bu millet vatanına ve hürriyetine aşık bir millettir. O sebeple Mehmed Akif “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.” diyerek, bu necip millet adına büyük bir hakikati dile getirmiştir.
Vatan sevgisini imandan bir parça gören müminler, “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda / Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.” diyen şairlerini başlarına tâc etmişlerdir.
“Vatanı korumak için bir gün ve bir gece nöbet tutmak, bir ay nafile oruç tutup geceleri nafile namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Mümin nöbet tutarken ruhunu Allah’a teslim etse bile amel defteri kapanmaz. Allah, onu rızıklandırmaya devam eder.” (Müslim, İmâre, 163.) buyuran Peygamber Efendimiz Muhammed (as.) Vatansız, topraksız İslam’ın yaşanamayacağını ve vatan savunmasının nafile ibadetlerden çok daha büyük fazileti olduğunu bu veciz ifadesi ile dile getirmiştir.
Müminlerin yurdu, İslam’ın emir ve yasaklarının icra edilmesinin mahallidir. Bu mahalle, bu alana saldıranlar tarihin her döneminde varolagelmiştir. Bu sebeple adalet ve merhamet yurdu olan İslam toprakları, her daim müminler tarafından korunmalıdır. Düşmanlarımız, bazen karşımıza dikilip silahları ile varlığımızı hedef alırken, bazen de sinsi planlar yaparak ortada görünmeden ruhlarımızı teslim almak isterler. Bunun için de;
اِنَّهُمْ يَك۪يدُونَ كَيْدًاۙ
“Kâfirler, vargüçleriyle tuzak kuruyor, plan yapıp duruyorlar.” Târık, 15
Evet. Müminlerin yaşadığı coğrafyalar yüzyıllardan beri batının hedefi olmuştur. Kötü emellerine ulaşmak için her yolu mubah gören bu insanların ellerindeki silah, bazen bir gezgin; bazen bir misyoner; bazen bir yazar, bazen bir gazeteci, bazen bir televizyon, bazen bir vakıf, bazen bir dernek, bazen de bir hocaefendi, bazen bir cemaat, bazen internette bir oyun, bazen bir dizi ya da sinema, bazen de bir gıda olabilmektedir.
“Su uyur, düşman uyumaz” diyen ecdadımız, Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli, Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli. Diyerek düşmanını tanımış ve cennet vatanımızı muhafaza etmiştir. Fakat yakın tarihimizde düşmanlarımızın girmediği alan kalmamış, dünyanın en büyük kıtası olan Afrika başta olmak üzere İslam yurtları tek tek düşürülmüş, Doğu Türkistan, Filistin gibi mazlum coğrafyamız zulmün merkezi olmuş, Kafkaslardan Balkanlara, Suriye’den, Irak’a, Kırım’dan Mısır’a, Bosna’dan Moro’ya, Lübnan’dan Fas’a, Tunus’a, Cezayir’e diyar-ı İslam olan her yer zulümle, kargaşa ile, sömürgeleştirilmekle karşı karşıya kalmıştır.
Müminler vatanlarını savunurken, dostlarının ve düşmanlarının kim olduğunu iyice tanımalıdır. Dost ve düşmanını tanımayan kimse vatanını, milletini, bayrağını, devletini savunamaz. Bu feraset ise iman ve İslam nuru ile kazanılabilir.
وَلٰكِنَّ اللّٰهَ حَبَّبَ اِلَيْكُمُ الْا۪يمَانَ وَزَيَّنَهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ اِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَۙ
“Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” Hucurat, 7
Bu ayeti kerimeye göre yaşayan Müminlerin zihin dünyası da, gönül dünyası da birbirlerine benzer. Zira, dünya görüşleri, yaşam tarzları, ailelerine bağlılıkları, işlerindeki dürüstlükleri, anne babalarına saygıları, küçüklerine olan sevgileri, dinlerine, imanlarına, vatan ve milletlerine olan muhabbet ve sadakatleri, adalet ve merhamet duyguları hep bu ayetin mucibince şekillenmiştir. İşte böyle olan toplumlar, inkarcı ve zalimlerin karşısında asla diz çökmezler. Çünkü bu Müminler; Rasulullah (sav)’in “Mümin, mümin kardeşi için birbirine sımsıkı kenetlenmiş tuğlalardan oluşan bir bina gibidir.” [Buhârî, Edeb, 36.] buyruğunu işitmiş ve mümin kardeşlerine gönülden bağlanmışlar ve başta yaşadıkları toplum olmak üzere tüm cihanı adalet ve merhamet yurduna çevirmek için bireysel olarak ellerinden ne geliyorsa yapmaktadırlar.
Nice zor zamanlarda,
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ 139﴾
“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün gelecek olan sizlersiniz. Âl-i İmrân, 139. ayeti kerimesi mucibince amel eden Mümin toplumlar, sayıları az da olsa küfrün, zulmün, inkarın, işgalin karşısında dimdik durmuş ve Allah’ın yardım ve inayeti ile galip gelmişlerdir. Müminler bilirler ki;
كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ249
“Az sayıdaki nice topluluk, çok sayıdaki nice kalabalığı Allah’ın izniyle yenmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir” Bakara, 249 Keyfiyyet, kemmiyyetten daha mühimdir. Allah müminleri bu konuda cesaretlendirmiş ve şöyle buyurmuştur:
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلَى الْقِتَالِۜ اِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفًا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ 65
“Ey Peygamber! Müminleri savaşa hazırlayıp teşvik et. Eğer sizden gerçekten sabırlı yirmi kişi olursa, onlardan iki yüz kişiye gâlip gelir. Eğer sizden aynı şekilde yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye gâlip gelir. Çünkü onlar, hakikatleri anlamayan bir gürûhtur.” Enfal, 65
Bu ayetin, nice yaşanmış örnekleri vardır.
Bedir Savaşı’nda 300 Müslüman 1000 kafiri mağlup etmiş, Uhud Savaşında 1000 Müslüman 3000 kafirle başetmiş, Hendek Savaşı’nda 3000 Müslüman 10000 kafir ile mücadele ederek galip gelmiştir. Mute’de 3000 Müslüman 200.000 Bizans ordusuna vur kaç taktiği yaparak, yıpratmışlardır. Zira Allah;
اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Eğer Allah size yardım ederse, hiçbir kuvvet sizi yenemez. Fakat sizi yardımsız ve yüzüstü bırakırsa, O’ndan başka sizi kim kurtarabilir? O halde müminler, ancak Allah’a dayanıp güvensinler.” Al-i İmran, 160
1071’de Malazgirt’te Alparslan komutasındaki 30 bin Müslüman 70 bin Bizanslıyı mağlup etmiştir.
1364 yılında Meriç Nehrinin kıyılarında Çirmen’de Lala Şahin Paşa Komutasında 800 Osmanlı Öncü Birliği ile Sırplara gece baskını yaparak 70 bin Sırp askerini darmadağın etmiş, Çirmen Savaşı’da Makedonya ve Sırp Kralları öldürülmüş, 2000 şovalye telef edildiği, 20 bin sırp askerini öldürüldüğü, 25 bin sırpın da Meriç’te boğulduğu ve kalan 23 bin sırp askerinin de kaçtığı gece baskınının adıdır Çirmen.
Hürriyet aşığı Anadolu insanı 1916'da o gün sınırlarımız içinde olan ve bugün Irak’ın Kut’ul Amare bölgesinde gerçekleşen savaşta, 30 bin Osmanlı askeri 50.000 İngiliz askerini mağlup etmiş, 1. Dünya Savaşı’nın en büyük zaferi kazanılmıştır. Halil Kut Paşanın cümleleriyle “13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir.” Diye ifade ettiği zaferden zafere koşan ecdadımız, tarihinin şanlı sayfalarına inananların galip geleceği gerçeğini bir kez daha kazımıştır.
كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ 249
Nice az sayıda birlikler Allah'ın izniyle çok sayıdaki orduları yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir. Bakara, 249
İşte bu ayet, Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te, Mute’de yaşandığı gibi Malazgirt’te, Çirmen’de, Kut’ul Amare’de, Çanakkale’de ve İstiklal Harbi’nde de yaşanmıştır. Bu necip millet için vatan müdafaası, mukaddes bir ibadettir.
Kafirler, ne kadar güçlü olursa olsunlar, kendilerine ne kadar güvenirlerse güvensinler,
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Ey Müminler! Hepiniz birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin.” Âl-i İmrân, 103 Müminler bir arada hareket ederler, Rablerinin gösterdiği istikamette yürürlerse Allah’ın yardımı, nusreti yetişecek ve müminler mağlubiyet yüzü görmeyeceklerdir.
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ ﴿﴾ سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
“Yoksa onlar “Biz tam bir dayanışma içinde, yenilmez bir topluluğuz” mu diyorlar? Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.” Kamer, 45
Dün Anadoluyu işgal eden batılı devletler, Bosna Hersek’i, Çeçenya’yı, Irak’ı, Suriye’yi, Mısır’ı, Libya’yı, Sudan’ı, Doğu Türkistan’ı, Filistin’i de işgal ederek yaptıkları zulümlerle Müminlerin saflarını darmadağın yapmak istemişler ve bunun için de maddeten yüklü harcamalar yapmışlardır.
وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًاۚ
“Bu kafirler büyük planlar yaptılar, büyük oyunlar kurdular!” Nuh, 22. İnkarcıların bu planları Rasulullah zamanında olduğu gibi günümüzde de hala yapılagelmektedir. Zira onların kavgası, sadece Müslümanlarla değil, aynı zamanda adalet ve merhametledir. Çünkü kafirler gücü ellerine aldıklarında hep zulmetmişlerdir. Rabbim bu hakikati şu ayeti ile aşikar etmiştir.
وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“Kâfirler zulmedenlerin ta kendileridir.” Bakara, 254 Bu gerçek dün Anadolu’da bugün de Gazze’de apaçık görünmektedir.
يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
“(Kâfirler) istiyorlar ki, Allah'ın nûrunu (İslâm dinini) ağızları ile (kötü söz ve iftiraları ile) söndürsünler. O kafirlerin hoşuna gitmese de Allah nûrunu tamamlayacaktır.” Saff, 8 Nur, Rasulullah’ın döneminde tamamlanmış, sonrasında 3 kıta İslam hakimiyetine alınmış ve cihan İslam’ın adalet ve merhameti ile tanışmıştır. Bugün de elzem olan şey, Müminlerin bir araya gelerek her türlü tefrikalardan uzak kalıp İslami bir hayatı tercih etmeleridir.
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
“Allah’a ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüzü kaybedersiniz. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” Enfâl, 46.
قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿51﴾ قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِه۪ٓ اَوْ بِاَيْد۪ينَاۘ فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ
De ki: “Allah bizim için ne yazdıysa, başımıza gelecek ancak odur. O bizim Mevlâmız’dır. Müminler, yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar.” “De ki: Siz bizim hakkımızda ancak şu iki güzellikten; zafer veya şehâdetten birinin gelmesini gözetip duruyorsunuz. Biz ise sizin hakkınızda, ya Allah’ın kendi tarafından veya bizim elimizle sizi cezalandırmasını bekliyoruz. Öyleyse bekleyin, biz de sizinle beraber beklemekteyiz.” Tevbe, 51, 52
Vatan savunmamız, sadece Savunma Bakanlığımızın çalışmaları ile sınırlı kalmamalıdır. Bize düşen her daim vatan savunmasına inanç, ahlak ve gayretimizle hazır olmaktır. Bizleri yetiştiren analarımızın, Nene Hatunların, Şerife Bacıların, Fatma Seherlerin izinden giden kızlarımızın yetişmesi için elimizden gelenlerin en iyisini yapmalıyız. Zira yiğit delikanlıları, o ruha sahip analar yetiştirecektir.
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
“Ey Müminler! Düşmanlarınıza karşı bütün imkânlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın ve beslenmiş, eğitilmiş savaş atları yetiştirin. Böylece, Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutun. Allah yolunda ne harcarsanız karşılığı size tastamam ödenir ve hiçbir haksızlığa uğramazsınız.” Enfâl, 60
Bu necip millet, düşmanla karşı karşıya geldiğinde söyleyeceği tek cümle vardır. O da şu ayeti kerimde zikredilen;
وَلَمَّا رَاَ الْمُؤْمِنُونَ الْاَحْزَابَۙ قَالُوا هٰذَا مَا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُۘ وَمَا زَادَهُمْ لَّٓا ا۪يمَانًا وَتَسْل۪يمًاۜ
“Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: “İşte Allah ve Rasûlü'nün bize vâdettiği! Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir” dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı.” Ahzâb, 22 “de buyrulduğu gibi, “İşte Allah ve Rasûlü'nün bize vâdettiği! Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir” diyerek Hakkın Sancağının bu topraklarda düşmesine engel olacak ruha sahip olmaktır. Zira bu ruh ile hareket edildiği taktirde, ölenlerimiz şehit, kalan gazilerimiz ise muzaffer olacaktır.
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ
Allah yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız. Bakara, 154
Bu itibarla; Rasulullah (sav) ‘in “Biri Allah korkusundan ağlayan, diğeri de Allah rızası için (vatanı savunmak üzere) nöbet bekleyen iki gözü cehennem ateşi yakmaz” Tirmizî, Fedâilü’l Cihâd, 12 müjdesi, havada, denizde, karada görev yapan askerimizi, polisimizi, tüm emniyet güçlerimizi müjdelemektedir. Sivil halk olarak bizim de elimizden tutacak, bize rehberlik edecek olan Rasul-i Ekrem’in şu sözleri gerçekten çok manidardır:
“Bir kimse Allah yolunda şehit olmayı can-ü gönülden isterse, yatağında ölse dahi Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” Buhârî, 2/154 “Savaşmadan ve kendi kendine savaşma isteği ile konuşmadan yani, savaşa niyet etmeden ölen kimse münafıklıktan bir şube üzere ölür!” (Müslim 1910/158 Ebu Davud 2502, Nesai 3083, Beyhaki 9/169, Hâkim Müstedrek 2/77)
Bu necip millet ruhundaki güzelliği 15 Temmuz 2016’da göstermiş ve dahili ve harici düşmanlara karşı daima uyanık, ayakta ve hazır olduğunu göstermiştir. Bu okuyacağım şiirler her ne kadar İstiklal Savaşımızın yaşandığı dönemi, anlatsa da bugün de geçerliliğini devam ettirmektedir.
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzgar bekliyor!
Arif Nihat Asya
Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,
Ta ki, yükselen ezanlarla müeyyed namın
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslamın. (Yahya Kemal Beyatlı)
Hazırlayan: Mehmet Çatallar /Sakarya İl Vaizi
Facebook Yorumları