menu
MEARİC SURESİ
MEARİC SURESİ
Mearic süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Mearic Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 44 âyettir. Sûre, adını üçüncü âyetteki “elMe’âric”kelimesinden almıştır. Me’âric, yükselme yolları demektir. Sûredebaşlıca, Mekke müşriklerinin inkâr, inat ve azgınlıkları, insan tabiatının bazıyönleri, ölüm ötesi hayatın gerçekliği konu edilmektedir

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Mearic Suresinin Nüzülü

  Mushaftaki sıralamada yetmişinci, iniş sırasına göre yetmiş dokuzuncu sûredir. Hâkka sûresinden sonra, Nebe’ sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 24. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet genel kabul görmemiştir (İbn Âşûr, XXIX, 152).

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Mearic suresinin Konusu

Meâric sûresinde kıyamet halleri, öldükten sonra dirilme, hesap gününün sıkıntıları, cehennem azabı, âhiret hayatı ve peygamberlik gibi İslâm’ın inanç esasları ele alınmaktadır. Sûrede cömertlik ve cimrilik konularından bahsedilir; müminlerin güzel vasıfları, iyi işleri ve üstün ahlâkı anlatılır; inkârcıların Hz. Peygamber’e karşı tutumları değerlendirilir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Mearic Suresinin Özeti

Merdivenler demektir. Mirac kelimesinin çoğuludur. Ana konusu ahiret hayatıdır.1-18 ayetler arasında kıyametin kopmasından, kafirleri koruyacak kimseninolmayacağından, Meleklerin ve Cebrail'in elli bin seneye tekabül eden bir gün içinde Allah'ınyanına çıktıklarından, kişinin kıyametten sonra kendisini kurtarmak için sahip olduğu herşeyifeda edeceğinden bahsedilir.19-44 ayetler arasında insanın, başına bir iyilik geldiği zaman sevinen, bir kötülük geldiğizaman velvele koparan bir şekilde olduğu, namaz kılanların, namazlarına devam edenlerin,fakir fukara hakkı gözetenlerin ise iyilerden oldukları, Allah'a ve ahiret gününe imanetmekten imtina edenlerin kendi hallerine bırakılmaları, onların hesabını Allah'ın göreceğianlatılır.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Mearic Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

(1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kafirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ

Se ele sailun bi azabin vakı'n.

2.

(1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kafirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

لِّلْكَافِرينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ

Lil kafirine leyse lehu dafi'.

3.

(1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kafirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

مِّنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ

Minallahi zil mearic.

4.

Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ

Ta'rucul melaiketu ver ruhu ileyhi fi yevmin kane mikdaruhu hamsine elfe seneh.

5.

(Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.

فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا

Fasbir sabren cemila.

6.

Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.

إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا

İnnehum yerevnehu baida.

7.

Biz ise onu yakın görüyoruz.

وَنَرَاهُ قَرِيبًا

Ve nerahu kariba.

8.

(8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاء كَالْمُهْلِ

Yevme tekunus semau kel muhl.

9.

(8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ

Ve tekunul cibalu kel ıhn.

10.

(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.

وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا

Ve la yes'elu hamimun hamima.

11.

(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkar kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ

Yubassarunehum yeveddul mucrimu lev yeftedi min azabi yevmi izin bi benih.

12.

(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkar kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ

Ve sahıbetihi ve ahih.

13.

(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkar kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْويهِ

Ve fasiletihilleti tu'vih.

14.

(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkar kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

وَمَن فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ

Ve men fil ardı cemi'an summe yuncih.

15.

(15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

كَلَّا إِنَّهَا لَظَى

Kella, inneha leza.

16.

(15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

نَزَّاعَةً لِّلشَّوَى

Nezzaaten liş şeva.

17.

(17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى

Ted'u men edbera ve tevella.

18.

(17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

وَجَمَعَ فَأَوْعَى

Ve cemea fe ev'a.

19.

Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.

إِنَّ الْإِنسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا

İnnel insane hulika helua.

20.

Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.

إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا

İza messehuş şerru cezua.

21.

Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.

وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا

Ve iza messehul hayru menua.

22.

Ancak, namaz kılanlar başka.

إِلَّا الْمُصَلِّينَ

İllel musallin.

23.

Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.

الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ

Ellezine hum ala salatihim daimun.

24.

(24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ

Vellezine fi emvalihim hakkun ma'lum.

25.

(24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

Lis saili vel mahrum.

26.

Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.

وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ

Vellezine yusaddikune bi yevmid din.

27.

Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.

وَالَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ

Vellezine hum min azabi rabbihim muşfikun.

28.

Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.

إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ

İnne azabe rabbihim gayru me'mun.

29.

Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

Vellezine hum li furucihim hafizun.

30.

Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.

إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ

İlla ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum fe innehum gayru melumin.

31.

Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ

Fe menibtega verae zalike fe ulaike humul adun.

32.

Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

Vellezine hum li emanatihim ve ahdihim raun.

33.

Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

وَالَّذِينَ هُم بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ

Vellezine hum bi şehadatihim kaimun.

34.

Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.

وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

Vellezine hum ala salatihim yuhafizun.

35.

İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

أُوْلَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُّكْرَمُونَ

Ulaike fi cennatin mukremun.

36.

(36-37) Şimdi, inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar halinde sana doğru koşuyorlar?

فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ

Fe ma lillezine keferu kıbeleke muhtıin.

37.

(36-37) Şimdi, inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar halinde sana doğru koşuyorlar?

عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ

Anil yemini ve aniş şimali ızin.

38.

Onlardan her biri Naim cennetine sokulacağını mı umuyor?

أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ

E yatmeu kullumriin minhum en yudhale cennete naim.

39.

Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.

كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ

Kella, inna halaknahum mimma ya'lemun.

40.

(40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.

فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ

Fe la uksimu bi rabbil meşarikı vel megaribi inna le kadirun.

41.

(40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.

عَلَى أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ

Ala en nubeddile hayren minhum ve ma nahnu bi mesbukin.

42.

Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar.

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ

Fe zerhum yehudu ve yel'abu hatta yulaku yevme humullezi yuadun.

43.

(43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir halde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.

يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَى نُصُبٍ يُوفِضُونَ

Yevme yahrucune minel ecdasi siraan ke ennehum ila nusubin yufidun.

44.

(43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir halde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.

خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ

Haşi'aten ebsaruhum terhekuhum zilleh, zalikel yevmullezi kanu yuadun.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları