menu
ZOR ZAMANLARDA MÜCADELENİN ÖNEMİ; HZ. YUNUS (A.S)
ZOR ZAMANLARDA MÜCADELENİN ÖNEMİ;  HZ. YUNUS (A.S)
Haftanın Vaazı.. 03.11.2023 tarihli "Zor Zamanlarda Mücadelenin Önemi: Hz. Yunus (a.s.)" konulu haftanın vaazı sitemize yüklenmiştir.

Zor Zamanlarda Mücadelenin Önemi: Hz. Yunus (a.s.)

بسم الله الرحمن الرحيم

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ

(Bakara,155)

Kıymetli Kardeşlerim!

İnsan hayatında acı tatlı hatıralar bulunmaktadır. Bir kısım insanlar, karşılaştıgı bu durumların büyük bir bölümünün günlük hayatın akışı içinde, tesadüfler neticesinde geliştiğini zannederler. Fakat bu çok büyük bir yanılgıdır. Tüm bu olayları, kişinin denenmesi için en ince ayrıntısına kadar Allahü Teala yaratmaktadır.

İşte, inananlarla inkarcılar arasındaki en temel fark bu noktada açığa çıkar. Mü’minler, hem kendi başlarına gelen hem de çevrelerinde gerçekleşen olayları çok farklı bir bakış açısı ile değerlendirirler. Bu değerlendirme şekli Kuran'da onlara öğretilen şekilde, yani her olayı bir imtihan gözüyle değerlendirme doğrultusundadır. Dolayısıyla mü’minler karşılaştıkları her olayda sınandıklarının bilincinde olarak Allah'ı razı edecek davranışlar göstermeye gayret ederler.

Tatlı hatıraların insanı mesut bahtiyar ettiği gibi acı hatıraların da insanı eğitici, kıvama getirici ve kemale doğru götürücü bir özelliği vardır.

Eğer sıkıntı musibet imtihan doğru anlaşılır ve gerekli manevi tedbirler alınırsa Mevlana'nın dediği gibi ; “ Halıya sopa ile vurmanın gayesi halıyı dövmek değil, halının tozunu almaktır. Allah (C.C.)sana sıkıntı vermekle senin tozunu kirini alır.”

Kıymetli Kardeşlerim!

Kur'an'ı Kerimde Yüce Allah insanı çeşitli sıkıntılarla imtihan edeceği bildirilir. Ayeti kerimelerde

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ

“O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk, 2)

أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ

“Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran, 142)

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ

Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele! (Bakara,155) buyurarak insanın herdaim imtihan içerisinde olduğunu bildirir.

Kur'an'ın bu buyruğu, insan ve hayat gerçeğini yansıtır. Çünkü yaşanan hayat, sıkıntılarla doludur ve her insanın hayatında mutlaka sıkıntılı anlar olur. Demek ki sıkıntı, insan hayatında vazgeçilmez bir gerçektir; bu yüzden onu tabii karşılamak gerekir. Burada önemli olan, beklenmedik bir anda kapımızı çalacak olan sıkıntıları, tam bir mü'min tavrı sergileyip sabırla karşılayabilmektir.

Zor zamanlarda mümine yakışmayan tavır ümitsizliktir.

Yüce Allah Kuranı Kerimde:

وَإِذَآ أَنْعَمْنَا عَلَى الإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُوسًا “ İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirip yan çizer; başına bir kötülük gelince de hemen karamsarlığa düşer.”(İsra, 83) buyurarak insanoğlunu, iki yanlışını karşılaştırarak zikreder. Yüce Allah bolluk ve kolaylık zamanlarında şımarmak, zorluk ve sıkıntı zamanlarında ümidi kesmeyi aynı yanlışlık olarak görmüştür. Kur’an-ı Kerim insanın bu özelliğini pek çok yerde eleştirir.

Yüce Rabbimiz Rûm suresinde aynı husus su şekilde ifade eder.

وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ

“İnsanlara bir nimet tattırdığımızda buna sevinirler; fakat kendi elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir belâ gelse hemen ümitsizliğe düşerler.” (Rum,36)

Fussilet ْ49. Ayette ise لَا يَسْأَمُ الْإِنسَانُ مِن دُعَاء الْخَيْرِ وَإِن مَّسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُوسٌ قَنُوطٌ

“İnsan, iyi şeyleri istemekten usanmaz; başına bir kötülük geldiğinde ise büsbütün ümitsiz ve karamsardır.”

İşte mümin bu zor zamanlarda asla ümidini yitirmeyecek ve Rabbe olan yönelişiyle, büyük bir dirençle bütün bunları değiştirmeye çalışacaktır.

Kıymetli Kardeşlerim!

Yüce Allah Kuran-ı Kerimde zor zamanlarda yapmamız gereken Ahlakı davranışlardan bahsederken, zor zamanlarda ihsanın, isarın, infakın,, affetmek ve sabrın önemine dıkkat çekmiştir.

Vaazımın bu bölümünde gerek kendimiz, gereksede kardeşlerimizin karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmemize, hayra çevirmemizi vesile olacak olan bu ahlaki erdemler üzerinde kısaca durmak istiyorum

İhsan: Her türlü kötülüğe karşı iyilikle mukabele etmektir. Yüce Allah bu kavramla, insanın kendisi, Yaratıcı'sı, anne-babası ve çevresiyle münasebetlerinin hayır, iyilik ve güzellik üzerinde kurulup temel almasını emretmektedir, ihsan gibi muhtevalı bir emri hakkıyla yerine getiren kimseler. Yüce Yaratıcı'ya karşı kulluk görevlerini de ifa etmiş olurlar.

Kur'an-ı Kerim'de konuyla ilgili şöyle buyurulmaktadır:

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

“Allah’ın sana verdiğinden Ahiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas, 77) buyurarak insanın varacağı ebedî yurdu olan âhiret hayatı için davranışlarını Allahın rızasına uygun bir şekilde gerçekleştirmesini istemektedir.

İsar: İsar ahlaki bir terim olarak, bir kimsenin kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkanları başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanması,

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: 

وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

  “Onlardan (Muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”  (Haşr, 9)

Burada övülen davranışlardan birincisi; imanla desteklenmiş bir sevgidir. Ensar-ı Kiramın Muhacirleri kardeş bilip sevmeleri gibi, Müslümanlar da birbirlerini sevmelidir. İkincisi; hasetten, kinden ve nefretten uzak durmaktır. Zira kardeşlik ve sevgi bunu gerektirir. Üçüncüsü ise; cömertlik ve fedakârlıktır. Gerektiğinde aynen Ensar’ın yaptığı gibi mal ve canla îsârda bulunulmalıdır.

İnfak; infak, “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara ayni ve nakdi yardımda bulunması” demektir. Bu bakımdan infak, farz olan zekatı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir.

Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde, varlıklı müminlere Allah yolunda infak emir ve tavsiye edilmiş, Allah yolunda harcayanlar övülmüş, mü’minlerin bariz vasıflarından birisinin de mallarını Allah için infak etmeleri olduğu belirtilmiştir.

Nitekim Kur’anı kerimde Yüce Allah:

الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

“Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, iste onların Rableri katında güzel karşılıkları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara, 274) buyurarak her an infak düşüncesiyle Mü’minlerin hayat sürmesini istemiş, infakın zaman ve mekanla sınırlı olmadığını ifade etmiştir.

İnfak, toplumlarda kardeşliğin pekişmesine, huzurun yayılmasına, birlik ve beraberliğin sağlanmasına katkı sağlar. Mü’minler infakla Cenab-ı Hakk’ın yardımına nail olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْقَالَ:………… وَاللَّهُ فِى عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِى عَوْنِ أَخِيهِ

“Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.” (Ebu Davud, Edeb, 60; Hadislerle İslam, DİB yay., c.3, s. 350)

Affetmek; Yüce Allah Kuranı Kerimde Peygamberimize ve dolayısı ile biz mü’minlere davranışlarımızda takınacagımız tavrın nasıl olması gerektiğini şu şekilde ifade etmiştir.

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ

“(Ey Muhammed) Af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf, 199)

Bu Ayeti kerime nazil olduğu zaman Peygamberimiz kendisine vahiy getiren Cebrâil alleyhisselâm’a:

  • Bu nedir? diye sordu. Cebrail aleyhi's-selam:

  • Allah Teâlâ, “sana haksızlık edeni bağışlaman, sana vermeyene vermen ve seninle ilgisini kesenlerle ilgilenmeni emrediyor” dedi. (Alûsî, Ruhu'I-Maânî, IX, 147)

Sabır; Kur’an’daki sabır, katlanmak demek değildir, Kur’an’daki sabır, dirençli olmaktır; yanlışlara, kötülüklere karşı direnci asla kaybetmemektir.

Çünkü zorlu bir dünya hayatı geçirmekteyiz. Hayatın zorluğuna karşı Çare sabırdan geçmektedir. Bir zorluk varsa o zorluğa dayanıldığı müddetçe, sabır gösterildiği müddetçe kolaylık elbette vardır. Yüce Allah (c.c.) ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ

“Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar. (İnşirah, 5-8)

Her güçlükle beraber bir kolaylık var ise o zaman güçlük başımıza geldiği zaman feryat figan etmeden sabır göstermek gerekir.

Değerli Mü’minler!

Bu gün insanlık tarhinin en zor dönemlerini yaşarken Kur'an-ı Kerim'de Allahu Teala'nın bizlere ifade ettiği zor zamanların ahlakı dediğimiz bu ahlaki davranışları hayatımıza yansıtma noktasında nekadar başarılıyız?

Evet bu ayetlere iman ediyoruz (Amenna ve saddekna: İnandık ve tasdik ettik) diyoruz ancak bunların uygulama safhasında hayatımızdaki yeri nedir? Bugün Gazze’de, Filistin’de, Kudüs'te, dünyanın birçok yerinde Müslüman kanı akarken, masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar hunharca her türlü insani ve ahlaki değerler yok sayılarak şehit edilirken Müslüman olarak bizler acaba üzerimize düşen vazifeyi amasız, fakatsız, yerine getirebiliyor muyuz?

Allahu Teala biz müslümanları kardeş ilan etti bu kardeşliğimizin gereğini yapmak için hangi çabayı ortaya koyuyoruz? Kafir heryerde dün olduğu gibi bugün de beraber her türlü insani degerleri yok sayıp zulmü kullandığı kavramlarla masumlastırırken acaba biz son ilahi dinin mesubu, Hz Muhammed Mustafa’nın ümmeti olarak yüce Kitabımız Kuranı Kerim’in gösterdiği istikamette bir ve beraber olamıyoruz diye kendimize sormamız gerekmezmi?

Elbette bu soruları sormak bizim için muhasebe yapma açısından önemli fakat yetersizdir. Yapmamız gereken bir müslüman olarak üzerimize düşen maddi ve manevi vazifeyi yerine getirebilmek için tüm gayretimizi Rızai İlahi için ortaya koymaktır. Müslümanca tavır bunu gerektirir.

Aziz Kardeşlerim!

Zorluklarla mücadelede en önemli aşama bizleri yoktan var eden, bizleri yaşatan, bizlere sayısız nimetler bahşeden, herşeyin yeğane maliki Allahımıza büyük bir umutla yöneliştir. Onu hamd ile tesbih etmektir

Yüce Allah yeni iman etmiş genç sahabeleri Allah Resulünün etrafında Ebu talip vadisi'nde (Şi’bu Ebî Tâlib) 3 yıl muhasara adı altında imtihana tabi tutar. Bu imtihan sadakat, istikamet, doğruluk, bağlılık, emin ve emanet duygusu gibi insani erdemlerin kalıcı olarak elde edilmesini sağlamıştır.

Allahu Teala bu imtihan ile ilgili Kur'an-ı Kerim'de Peygamberimize hitaben şöyle buyurur:

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ

“Sen rabbinin hükmünü sabırla bekle, kuşkusuz sen bizim gözetim ve korumamız altındasın. Her kalktığında rabbini hamd ile tesbih et.” (Tur, 48) buyurarak peygamberimize her yeni bir güne başlarken Allah hamd ile tesbih etmesini emrediyor. Burada dikkatimizi çeken önemli bir konu hamd ve tesbihin zor ve sıkıntılı dönemlerde hayatımızdaki önemli değişimlerin gerçekleşmesindeki etkisini görebilmektedir.

Tesbih Allah adına hareket etmek demektir. Allah ile düşünmek, Allahın herdaim varlığının hissederek hareket etmek, Allah'ın bütün eksiklerden uzak, yüce ve eşsiz olduğunu söz ve davranışla kanıtlamaktır.

Hamd ise her an Allah ile olan bağımızı canlı ve diri tutmanın adıdır. Yeni bir nimete kavuşma, güzel bir iş yapma veya musibetten kurtulma durumunda, kendisine o nimeti veren, o iyi işi nasip eden veya o musibetten koruyan Allah Teâlâ’yı hatırlama ve yüceliğinin bilincinde olmadır. Resulullah ve inanan genç sahabeler bu imtihandan bu sıkıntı ortamından Allah adına hareket ederek hamd ve tesbih ederek kurtulmuşlardır.

Zor ve sıkıntılı dönemlerde gerçek manada yapılan hamd ve tesbih dün Allah'ın resulünü ve inananları Ebu talip vadisi muhasarasında kurtardığı gibi bugün de bizi kurtaracaktır. Bu öyle bir kurtuluştur ki bu imtihanın akabinde Allahu Teala Peygamberimize hazreti Cebrail refakatinde İsra ve Miracı bahşediyor, sidre-i müntehayı (Peygamberimizin Mi'rac gecesi yanında ilâhî sırlara mazhar olduğu ağaç veya makam)  bahşediyor, Kabe kavseyn'i ( Hz. Peygamber'in Mescid-i Harâm'dan Mescid-i Aksa'ya, oradan da göğe yaptığı yolculuğu ifade eden terim)bahşediyor, Rü’yetini bahşediyor, bütün peygamberleri görmeyi ve onlara imameti bahsediyor, 5 vakit namazı hediye ediyor ve birçok atiye'yi ilahiyeye Mazhar oluyor. Bunca atiye'yi ilahiyeye peygamberimiz zor zamanlarda müthiş bir sadakatle Allah'ı hamd ile tesbih etmesinin neticesidir.

Hamd ile tesbihin bir başka zor ve sıkıntılı zamanda çare olduğu hayat Yunus aleyhisselam'a aittir. Yunus (a.s) kıssasıyla ilgili Kuranı Kerimde şöyle buyrulur:

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ  Kuşkusuz Yûnus da elçilerimizdendi.

إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ  Vaktiyle o, yüklü bir tekneyle ülkesinden kaçmıştı.

فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ  Kur’aya girdi ve kaybedenlerden oldu.

فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ  Kendisini (büyük bir) balık yuttu. Doğrusu o (bundan önce) kınanacak bir iş yapmıştı.

فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ  لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ  Eğer o, Allah’ın şanını yüceltenlerden olmasaydı kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı.

فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ  Sağlığı bozulmuş olarak onun ıssız bir kıyıya bırakılmasını sağladık.

وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ  Üstüne (gölge yapması için) kabak türünden bir bitki bitirdik.

وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ  Bir defa daha onu yüz bin ya da daha fazla kişiye elçi olarak gönderdik.

فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ   Bu defa onlar iman ettiler, biz de kendilerini belirli bir vakte kadar nimetlerimizle yaşattık. (Saffat, 139- 148)

Yunus Aleyhisselam balığın yuttuğu andan sonra Kur'an'ın bize verdiği habere göre hamd ve tesbih ile kaderi değişmiştir. Eğer hamd ile tesbihi olmasaydı ona biçilen hüküm kıyamete kadar balığın karnında kalmak idi ancak:

 وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِين

 “Zünnûn’u da (Yûnus) zikret! Hani öfkeli bir halde geçip gitmiş, kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Sonunda karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir İlah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben kötü işler yapmışım!” diyerek yalvardı.” (Enbiya, 87) bu ayetteki tesbihini büyük bir sadakatle, samimiyetle, bağlılıkla, iman ve güvenle zikreden Yunus Aleyhisselam netice olarak beldesine tekrar peygamber olarak gönderiliyor ve yüz binlerce insanın iman etmesine vesile oluyor bu manada hamd ile tesbihin insanın kaderini olumlu yönde değişebileceğinin kanıtı olarak bu ayet gösterilir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Hz Yunus kıssası baskının, işkencenin, düşmanlığın kısaca zulmün zirve yaptığı bir ortamda Hz. Peygambere ve ona inanan bir avuç müslümana yönelik mesajlar veriyor; ne yapmaları, nasıl davranmaları veya ne yapmamaları gerektiğine dair bilgiler veriyor.. Bu kıssada Hz. Yunus’un adı geçmemekte fakat cezasına nispetle “Balık Sahibi” olarak anılmakta ve Hz. Peygamber’e şu tavsiyede bulunulmaktadır; “Sakın balık sahibi (Yunus) gibi olma ve Rabbinin hükmüne sabret” (Kalem, 48). Buradan hareketle vahiy döneminde Hz. Peygamber’in gördüğü muhalefet sebebiyle endişe duyduğu, bu duruma çok üzülmüş fakat ilahi müdahale ve destek onu bu yolda kararlı olması için Hz. Yunus nezdinde uyarmıştır. Sizin şimdi içinde bulunduğunuz sıkıntılı benzer bir durumla karşılaşan Yunus, tebliğ ettiği dini halkın kabul etmediğini görünce sabır ve azimle görevine devam edeceği yerde, halkına kızarak ülkeyi (Ninova) terketmiş, bir gemiye binip denize açılmış, yolda fırtına çıkmış, yolcuların bir kısmının denize atılmasına karar verilince çekilen kurada Yûnus’un şansına denize atılmak düşmüştü; fakat denizde bir balık (balina) tarafından yutularak boğulmaktan kurtulmuş, sahile bırakılmıştı. Böylece kendisine burada da Allah’ın rahmeti yetişti. Yûnus Allah’ın emriyle ülkesine dönüp peygamberlik görevini sürdürmeye, tevhid inancını yaymaya devam etti. Bir rivayete göre Hz. Yûnus kavmine, inanmadıkları takdirde bir azaba uğrayacaklarını bildirmiş, ancak onlar tövbe edip imana geldikleri için bu azap tahakkuk etmemiştir. Fakat onların imana geldiklerinden habersiz olan Yûnus, belirttiği azabın vaktinde gerçekleşmediğini görünce kendisinin alay konusu olacağını düşünerek kızgın bir halde kavminden ayrılıp gitmiştir. Burada Yûnus peygamberin kıssasına değinilerek  Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) uyarılmakta, Mekke müşriklerinin kendisine gösterdiği muhalefete kızıp da ümitsizliğe kapılmaması ve peygamberlik görevini sürdürmesi telkin edilmektedir. (Diyanet, Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 438-439)

Ne kadar zor olursa olsun, ne gibi bir sıkıntıyla karşı karşıya kalırsanız kalın, karşınıza nasıl bir problem çıkarsa çıksın, bütün dünya size karşı cephe almış olsa da, siz bütün gayretinize rağmen insanları davanızda haklı olduğunuza ikna edememiş olsanız da bu davadan vazgeçmek yok, yeise kapılmak yok.

Hedefi ahiret/rızayı ilâhi olan ve bunu kazandığına inanan bir müslüman için dünyadaki hedefe ulaşamamak ona üzüntü verse de asıl hedefe ulaşmış olmanın bahtiyarlığı içindedir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Gün gelir devran döner. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: 

إِن يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِّثْلُهُ وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاء وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ

Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız bilin ki o topluluk da benzeri bir yara almıştı. O günleri biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz ki Allah gerçek müminleri ortaya çıkarsın ve uğrunda şehitleri olsun diye. Allah, zalimleri sevmez.(Al-i İmran, 140)

Gün gelir dünyada dengeler değişir. Biz o günleri görürüz veya görmeyiz. Hiç önemli değil. Zira aslolan dünya imtihanını hakkıyla vermektir.

Hz Yunus gibi hatalardan ders çıkarmak, mevziyi terk etmemek, hatada ısrar etmemek gerekir. Hz Peygamberimiz gibi azim ve sebatı elden bırakmamak gerekir.

Filistin bizim imtihanımız... Karşılaştığımız zorlukları Hz. Yunus'un ve son Rahmet peygamberi, Peygamber efendimizin karşılaştığı zorluklar gibi değerlendirmek gerekir. Şayet biz dik durursak, müslümanlığımızın gereğini yaparsak, Hz. Yunus'a çıkış yolu gösteren Allah bize de bir çıkış yolu gösterecektir inşallah. Eğer biz imanımızla, inancımızla yamulmadan sağlam durabilirsek, İslam kardesliğinin gereğini yerine getirip Resulullah ve ashabı gibi birbirimize kenetlenebilirsek, Yüce Allahımız inşallah bize de zaferi gösterecektir. 

Yüce Rabbimiz insanlık ailesine bu süreci bir rahmete dönüştürmeyi nasip eylesin. Vaazımı insanlık ailesinin ilk ataları Hz. Adem (a.s) ve Hz. Havva annemizin Kur’an-ı Kerim’de ebedileşen duasıyla bitirmek istiyorum.

رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (A'raf, 23) 

Yüce Rabbimiz en kısa zamanda karşılaştığımız zorlukları, İslam dünyasındaki, özellikle son dönemlerde Gazzede meydana gelen bu zulmü geride bırakarak ve insanlığın bütün ortak kötülüklerine karşı birlikte mücadele ederek, İslamın güzelliklerinin hakim olduğu bir dünya kurmayı hepimize nasib-i müyesser eylesin.

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Süleyman KESKİN

Sakarya İl Vaizi

Facebook Yorumları