menu
MERYEM SURESİ
MERYEM SURESİ
Meryem süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Meryem Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 98 âyettir. Bazı tefsir bilginlerine göre 58 ve 71. âyetler Medine döneminde inmiştir. Sûre, Meryem’in, oğlu İsa’yı nasıl dünyaya getirdiğini anlattığı için bu adla anılmıştır. Sûre de başlıca, tevhit inancını yerleştirmek amacıyla bazı peygamberlerin kıssaları ve kıyamet sahneleri konu edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Meryem Suresinin Nüzülü

Mushaftaki sıralamada on dokuzuncu, iniş sırasına göre kırk dördüncü sûredir. Fâtır sûresinden sonra, Tâhâ sûresinden önce, Mekke döneminin 4. yılında inmiştir. 58 ve 71. âyetlerinin Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (İbn Âşûr, XVI, 57-58).

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Meryem suresinin Konusu

Sûre genel olarak tevhid inancının doğruluğunu ve peygamberlik müessesesinin gerçekliğini ispatlamayı hedeflemektedir. Bu cümleden olarak sûrede yahudilerin Hz. Meryem ve oğlu Hz. Îsâ hakkındaki iftiralarının reddedilmesi, Zekeriyyâ aleyhisselâma –ihtiyar olmasına rağmen– oğlu Yahyâ’nın verilmesi, Hz. Meryem’in –Allah’ın bir mûcizesi olarak– Hz. Îsâ’yı babasız dünyaya getirmesi, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ, Hz. Hârûn ve diğer bazı peygamberlerin hak dine davet yolunda harcadıkları çaba dile getirilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Meryem Suresinin Özeti

3. Sûre 98 ayettir. Mekke'de nazil olmuş ve ana konusu tevhiddir.4. 1-15 ayetler arasında Zekeriya peygamberin duasının kabul edilmesi anlatılır. UzunSûredir çocuk sahibi olmayı bekleyen Zekeriya peygamberin Yahya isminde bir çocuğu olur.Duadan ve Allah'tan ümit kesmemek lazım.5. 16-40 ayetler arasında Sûrenin de ismi olan Meryem'den bahseder. Mucizevi bir şekildeHazreti İsa'ya hamile kalan ve onu doğurup halkının yanına gelmesi, halkın bu duruma karşıçıkması bunun üzerine Hazreti İsa’nın bebek iken konuşması anlatılır.6. 41-50 ayetler arasında Hazreti İbrahim'in, babasına nasihat etmesi anlatılır. Babasınaşeytana tapmaması gerektiği, Rahman'ın merhametine sığınması gerektiğini söyler. Babasıise İbrahim'in kendisini terk etmesi aksi halde onu öldüreceğini söyler.7. 51-53 ayetleri arasında kısaca Musa'dan, 54-55 ayetler arasında İsmail'den, 56-56 ayetlerarasında ise İdris peygamberden bahseder. Devamında ise bu peygamberlerden sonra gelenkuşağın önce namazı terk ettikleri, şehvetlerinin peşinden koştukları vurgulanır.8. 61-98 ayetler arasında ise tevhid içerikli ayetler geçer. Allah'ın çocuk sahibi olmadığı,noksanlıktan münezzeh olduğu, Allah'a eş koşanların ve ona çocuk ve acziyet isnat edenlerinbüyük bir azap görecekleri anlatılır.9. Meryem Sûresinde Rahman kelimesinin çok defa zikredilmesi de dikkat çekicidir

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Meryem Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Kaf Ha Ya Ayn Sad.

كهيعص

Kaf, ha, ya, ayn, sad.

2.

Bu, Rabbinin, Zekeriya kuluna olan merhametinin anılmasıdır.

ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا

Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyya.

3.

Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı.

إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاء خَفِيًّا

İz nada rabbehu nidaen hafiyya.

4.

O, şöyle demişti: "Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım."

قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا

Kale rabbi inni ve henel azmu minni veştealer re'su şeyben ve lem ekun bi duaike rabbi şakıyya.

5.

(5-6) "Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankar olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!"

وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِن وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا

Ve inni hıftul mevaliye min verai ve kanetimreeti akıran feheb li min ledunke veliyya.

6.

(5-6) "Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankar olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!"

يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا

Yerisuni ve yerisu min ali ya'kube vec'alhu rabbi radıyya.

7.

(Allah, şöyle dedi:) "Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik."

يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَل لَّهُ مِن قَبْلُ سَمِيًّا

Ya zekeriyya inna nubeşşiruke bi gulaminismuhu yahya lem nec'al lehu min kablu semiyya.

8.

Zekeriyya, "Rabbim!" "Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?" dedi.

قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا

Kale rabbi enna yekunu li gulamun ve kanetimreeti akıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyya.

9.

(Vahiy meleği) dedi ki: Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: "Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım."

قَالَ كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا

Kale kezalik, kale rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey'a.

10.

Zekeriyya, "Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver", dedi. Allah da, "Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır" dedi.

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا

Kale rabbic'al li ayeh, kale ayetuke ella tukellimen nase selase leyalin seviyya.

11.

Derken Zekeriya ibadet yerinden halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, konuşamadı) ve onlara "Sabah akşam Allah'ı tespih edin" diye işaret etti.

فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا

Fe harece ala kavmihi minel mihrabi fe evha ileyhim en sebbihu bukreten ve aşiyya.

12.

(12-14) (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) "Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl" dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah'tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.

يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا

Ya yahya huzil kitabe bi kuvveh, ve ateynahul hukme sabiyya.

13.

(12-14) (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) "Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl" dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah'tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.

وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا

Ve hananen min ledunna ve zekah, ve kane tekıyya.

14.

(12-14) (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) "Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl" dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah'tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.

وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا

Ve berren bi valideyhi ve lem yekun cebbaren asıyya.

15.

Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selam olsun!

وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا

Ve selamun aleyhi yevme vulide ve yevme yemutu ve yevme yub'asu hayya.

16.

(16-17) (Ey Muhammed!) Kitap'ta (Kur'an'da) Meryem'i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا

Vezkur fil kitabı meryem, izintebezet min ehliha mekanen şarkıyya.

17.

(16-17) (Ey Muhammed!) Kitap'ta (Kur'an'da) Meryem'i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.

فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا

Fettehazet min dunihim hicaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşeren seviyya.

18.

Meryem, "Senden, Rahman'a sığınırım. Eğer Allah'tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)" dedi.

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا

Kalet inni euzu bir rahmani minke in kunte tekıyya.

19.

Cebrail, "Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim" dedi.

قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا

Kale innema ene resulu rabbiki li ehebe leki gulamen zekiyya.

20.

Meryem, "Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde, benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi.

قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا

Kalet enna yekunu li gulamun ve lem yemsesni beşerun ve lem eku bagıyya.

21.

Cebrail, "Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir" dedi.

قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا

Kale kezalik, kale rabbuki huve aleyye heyyin, ve li nec'alehu ayeten lin nasi ve rahmeten minna, ve kane emren makdıyya.

22.

Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.

فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا

Fe hamelethu fentebezet bihi mekanen kasıyya.

23.

Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!" dedi.

فَأَجَاءهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا

Fe ecae hel mehadu ila ciz'ın nahleh, kalet ya leyteni mittu kable haza ve kuntu nesyen mensiyya.

24.

Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: "Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı."

فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا

Fe nadaha min tahtiha ella tahzeni kad ceale rabbuki tahteki seriyya.

25.

"Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün."

وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا

Ve huzzi ileyki bi ciz'ın nahleti tusakıt aleyki rutaben ceniyya.

26.

"Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, "Şüphesiz ben Rahman'a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım" de.

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا

Fe kuli veşrabi ve karri ayna, fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kuli inni nezertu lir rahmani savmen fe len ukellimel yevme insiyya.

27.

Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: "Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!"

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا

Fe etet bihi kavmeha tahmiluh, kalu ya meryemu lekad ci'ti şey'en feriyya.

28.

"Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi."

يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا

Ya uhte harune ma kane ebukimrae sev'in ve ma kanet ummuki begıyya.

29.

Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. "Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?" dediler.

فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا

Fe eşaret ileyh, kalu keyfe nukellimu men kane fil mehdi sabiyya.

30.

Bebek şöyle konuştu: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana kitabı (İncil'i) verdi ve beni bir peygamber yaptı."

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا

Kale inni abdullah, ataniyel kitabe ve cealeni nebiyya.

31.

"Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekatı emretti."

وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا

Ve cealeni mubareken eyne ma kuntu ve evsani bis salati vez zekati ma dumtu hayya.

32.

"Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı."

وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا

Ve berren bi valideti ve lem yec'alni cebbaren şakıyya.

33.

"Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selam (esenlik verilmiştir)."

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا

Ves selamu aleyye yevme vulidtu ve yevme emutu ve yevme ub'asu hayya.

34.

Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur.

ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ

Zalike isebnu meryem, kavlel hakkıllezi fihi yemterun.

35.

Allah'ın çocuk edinmesi düşünülemez. O, bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece "ol!" der ve o da oluverir.

مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ

Ma kane lillahi en yettehıze min veledin subhaneh, iza kada emren fe innema yekulu lehu kun fe yekun.

36.

Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O'na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.

وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

Ve innallahe rabbi ve rabbukum fa'buduh, haza sıratun mustekim.

37.

(Fakat hıristiyan) gruplar, aralarında ayrılığa düştüler. Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kafirlerin haline!

فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Fahtelefel ahzabu min beynihim, fe veylun lillezine keferu min meşhedi yevmin azim.

38.

Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.

أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Esmi' bihim ve ebsır yevme ye'tunena lakiniz zalimunel yevme fi dalalin mubin.

39.

Onları, gaflet içinde bulunup iman etmezlerken işin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar.

وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr, ve hum fi gafletin ve hum la yu'minun.

40.

Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız, biz! Ancak bize döndürülecekler.

إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ

İnna nahnu nerisul arda ve men aleyha ve ileyna yurceun.

41.

Kitap'ta İbrahim'i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا

Vezkur fil kitabi ibrahim, innehu kane sıddikan nebiyya.

42.

Hani babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنكَ شَيْئًا

İz kale li ebihi, ya ebeti lime ta'budu ma la yesmau ve la yubsıru ve la yugni anke şey'a.

43.

"Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim."

يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا

Ya ebeti inni kad caeni minel ilmi ma lem ye'tike fettebi'ni ehdike sıratan seviyya.

44.

"Babacığım! Şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahman'a isyankar olmuştur."

يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَنِ عَصِيًّا

Ya ebeti la ta'budiş şeytan, inneş şeytane kane lir rahmani asıyya.

45.

"Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahman tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum."

يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِّنَ الرَّحْمَن فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا

Ya ebeti inni ehafu en yemesseke azabun miner rahmani fe tekune liş şeytani veliyya.

46.

Babası, "Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!" dedi.

قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْراهِيمُ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا

Kale e ragıbun ente an aliheti ya ibrahim, lein lem tentehi le ercumenneke vehcurni meliyya.

47.

İbrahim, şöyle dedi: "Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır."

قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا

Kale selamun aleyk, se estagfiru leke rabbi, innehu kane bi hafiyya.

48.

"Sizi ve Allah'tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabb'ime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum."

وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاء رَبِّي شَقِيًّا

Ve a'tezilukum ve ma ted'une min dunillahi ve ed'u rabbi, asa ella ekune bi duai rabbi şakıyya.

49.

İbrahim, onları da onların taptıklarını da terk edince, ona İshak ile Yakub'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا

Fe lemma'tezelehum ve ma ya'budune min dunillahi vehebna lehu ishaka ve ya'kub ve kullen cealna nebiyya.

50.

Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik).

وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا

Ve vehebna lehum min rahmetina ve cealna lehum lisane sıdkın aliyya.

51.

Kitap'ta, Musa'yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resul, bir nebi idi.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا

Vezkur fil kitabi musa, innehu kane muhlesan ve kane resulen nebiyya.

52.

Ona, Tur dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık.

وَنَادَيْنَاهُ مِن جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا

Ve nadeynahu min canibit turil eymeni ve karrebnahu neciyya.

53.

Rahmetimiz sonucu kardeşi Harun'u bir nebi olarak kendisine bahşettik.

وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا

Ve vehebna lehu min rahmetina ehahu harune nebiyya.

54.

Kitap'ta İsmail'i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resul, bir nebi idi.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا

Vezkur fil kitabi ismaile innehu kane sadıkal va'di ve kane resulen nebiyya.

55.

Ailesine namaz ve zekatı emrederdi. Rabb'inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı.

وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا

Ve kane ye'muru ehlehu bis salati vez zekati ve kane inde rabbihi mardıyya.

56.

Kitap'ta İdris'i de an. Şüphesiz o, doğru sözlü bir kimse, bir nebi idi.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا

Vezkur fil kitabi idrise innehu kane sıddikan nebiyya.

57.

Onu yüce bir makama yükselttik.

وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا

Ve refa'nahu mekanen aliyya.

58.

İşte bunlar, Adem'in ve Nuh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim'in, Yakub'un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebilerdir. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا*

Ulaikellezine en'amallahu aleyhim minen nebiyyine min zurriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhin ve min zurriyyeti ibrahime ve israile ve mimmen hedeyna vectebeyna, iza tutla aleyhim ayatur rahmani harru succeden ve bukiyya.

59.

Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.

فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا

Fe halefe min ba'dihim halfun edaus salate vettebeuş şehevati fe sevfe yelkavne gayya.

60.

(60-61) Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahman'ın, kullarına gıyaben vaad ettiği "Adn" cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O'nun va'di kesinlikle gerçekleşir.

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا

İlla men tabe ve amene ve amile salihan fe ulaike yedhulunel cennete ve la yuzlemune şey'a.

61.

(60-61) Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahman'ın, kullarına gıyaben vaad ettiği "Adn" cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O'nun va'di kesinlikle gerçekleşir.

جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا

Cennati adninilleti vaader rahmanu ibadehu bil gayb, innehu kane va'duhu me'tiyya.

62.

Orada boş söz işitmezler. Yalnızca (meleklerin) "selam!" (deyişini) işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır.

لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا

La yesmeune fiha lagven illa selama, ve lehum rızkuhum fiha bukreten ve aşiyya.

63.

İşte bu, kullarımızdan Allah'a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.

تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا

Tilkel cennetulleti nurisu min ibadina men kane takıyya.

64.

(Cebrail, şöyle dedi:) "Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler hep O'nundur. Rabbin unutkan değildir."

وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا

Ve ma netenezzelu illa bi emri rabbik, lehu ma beyne eydina ve ma halfena ve ma beyne zalik, ve ma kane rabbuke nesiyya.

65.

(Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O'nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun?

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا

Rabbus semavati vel ardı ve ma beynehuma fa'budhu vastabir li ibadetih, hel ta'lemu lehu semiyya.

66.

İnsan, "Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?" der.

وَيَقُولُ الْإِنسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا

Ve yekulul insanu e iza ma mittu le sevfe uhracu hayya.

67.

İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?

أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا

E ve la yezkurul insanu enna halaknahu min kablu ve lem yeku şey'a.

68.

Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz.

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا

Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyatine summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyya.

69.

Sonra her bir topluluktan, Rahman'a karşı en isyankar olanları mutlaka çekip çıkaracağız.

ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا

Summe le nenzianne min kulli şiatin eyyuhum eşeddu aler rahmani ıtiyya.

70.

Sonra, oraya girmeye en layık olanları muhakkak ki en iyi biz biliriz.

ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا

Summe le nahnu a'lemu billezine hum evla biha sıliyya.

71.

(Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir.

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا

Ve in minkum illa variduha, kane ala rabbike hatmen makdıyya.

72.

Sonra Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş halde bırakırız.

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا

Summe nuneccillezinettekav ve nezeruz zalimine fiha cisiyya.

73.

Ayetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, inkar edenler, inananlara, "İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis ve mahfili daha güzeldir?" dediler.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَّقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا

Ve iza tutla aleyhim ayatuna beyyinatin kalellezine keferu lillezine amenu eyyul ferikayni hayrun makamen ve ahsenu nediyya.

74.

Biz onlardan önce, mal mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helak ettik.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا

Ve kem ehlekna kablehum min karnin hum ahsenu esasen ve ri'ya.

75.

(Ey Muhammed!) De ki: "Kim sapıklık içinde ise Rahman onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler.

قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا

Kul men kane fid dalaleti fel yemdud lehur rahmanu medda, hatta iza raev ma yuadune immel azabe ve immes saah, fe se ya'lemune men huve şerrun mekanen ve ad'afu cunda.

76.

Allah, doğruya erenlerin hidayetini artırır. Kalıcı salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de.

وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا

Ve yezidullahullezinehtedev huda, vel bakıyatus salihatu hayrun inde rabbike sevaben ve hayrun meredda.

77.

Ayetlerimizi inkar edip "Bana elbette mal ve evlat verilecek!" diyen kimseyi gördün mü?

أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا

E fe raeytellezi kefere bi ayatina ve kale le uteyenne malen ve veleda.

78.

Gaybı mı görüp bilmiş, yoksa Rahman'dan bir söz mü almış?

أَاطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا

Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmani ahda.

79.

Hayır! (İş onun dediği gibi değil). Biz, onun söylediklerini yazacağız ve azabını arttırdıkça arttıracağız!

كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا

Kella, se nektubu ma yekulu ve nemuddu lehu minel azabi medda.

80.

Onun (ahirette sahip olacağını) söylediği şeylere biz varis olacağız ve o bize tek başına gelecek.

وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا

Ve nerisuhu ma yekulu ve ye'tina ferda.Ve onun söylediği şeylere, Biz varis olacağız. Ve o, Bize fert olarak gelecek.

81.

Onlar, kendileri için kuvvet ve şeref (kaynağı) olsunlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.

وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا

Vettehazu min dunillahi aliheten li yekunu lehum ızza.

82.

Hayır! İlahları, onların ibadetlerini inkar edecekler ve kendilerine düşman olacaklar.

كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا

Kella, se yekfurune bi ibadetihim ve yekunune aleyhim dıdda.

83.

Kafirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?

أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا

E lem tere enna erselneş şeyatine alel kafirine teuzzuhum ezza.

84.

Ey Muhammed! Şu halde, onların azaba uğramalarını istemekte acele etme. Biz onlar için ancak (takdir ettiğimiz günleri) sayıp durmaktayız.

فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا

Fe la ta'cel aleyhim, innema neuddu lehum adda.

85.

(85-86) Allah'a karşı gelmekten sakınanları Rahman'ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا

Yevme nahşurul muttekine iler rahmani vefda.

86.

(85-86) Allah'a karşı gelmekten sakınanları Rahman'ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!

وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا

Ve nesukul mucrimine ila cehenneme virda.

87.

Rahman'ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا

La yemlikuneş şefaate illa menittehaze inder rahmani ahda.

88.

Onlar, "Rahman, bir çocuk edindi" dediler.

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا

Ve kaluttehazer rahmanu veleda.

89.

Andolsun, siz çok çirkin bir şey ortaya attınız.

لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا

Lekad ci'tum şey'en idda.

90.

(90-91) Rahman'a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا

Tekadus semavatu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibalu hedda.

91.

(90-91) Rahman'a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!

أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا

En deav lir rahmani veleda.

92.

Halbuki Rahman'a bir çocuk edinmek yakışmaz.

وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا

Ve ma yenbagi lir rahmani en yettehıze veleda.

93.

Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman'a kul olarak gelecektir.

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا

İn kullu men fis semavati vel ardı illa atir rahmani abda.

94.

Andolsun, Allah onları ilmiyle kuşatmış ve tek tek saymıştır.

لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا

Lekad ahsahum ve addehum adda.

95.

Onlar(ın her biri) kıyamet günü O'na tek başına gelecektir.

وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا

Ve kulluhum atihi yevmel kıyameti ferda.

96.

İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا

İnnellezine amenu ve amilus salihati se yec'alu lehumur rahmanu vudda.

97.

Ey Muhammed! Biz, Allah'a karşı gelmekten sakınanları Kur'an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık.

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا

Fe innema yessernahu bi lisanike li tubeşşire bihil muttekine ve tunzire bihi kavmen ludda.

98.

Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor yahut onların bir fısıltısını olsun işitiyor musun?

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا

Ve kem ehlekna kablehum min karn, hel tuhıssu minhum min ehadin ev tesmeu lehum rikza.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları