menu
NECM SURESİ
NECM SURESİ
Necm süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Necm Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 62 âyettir. Sûre, adını ilk âyetin başındaki “en-Necm” kelimesinden almıştır. Necm, yıldız demektir. Sûrede başlıca, Kur’an’ın vahiy eseri olduğu vurgulanmakta, herkesin yaptığının karşılığını göreceği, Allah’ın kudretinin delilleri konu edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Necm Suresinin Nüzülü

   Mushaftaki sıralamada elli üçüncü, iniş sırasına göre yirmi üçüncü sûredir. İhlâs sûresinden sonra, Abese sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sadece 32. âyetinin Medine’de indiği rivayet edilmiştir, fakat bu âyetin öncesi ve sonrasıyla olan sıkı anlam bağı ve üslûp birliği bu rivayeti tereddüde açık bırakmaktadır (Derveze, I, 212, 228).

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Necm suresinin Konusu

 Kur’ân-ı Kerîm’in Allah tarafından Cebrâil vasıtasıyla Hz. Muhammed’e indirilmiş olduğu ve Hz. Peygamber’in Allah’tan aldıklarını sadakatle tebliğ ettiği ortaya konmakta, müşriklerin melekleri Allah’ın kızları, putları da melekleri sembolize eden varlıklar olarak kabul etme şeklindeki inançları mahkûm edilmekte, önceki peygamberlere gönderilen vahiylerle Resûlullah’ın getirdikleri arasındaki bazı ortak noktalara değinilmekte, inkârcılıkları sebebiyle helâk edilmiş geçmiş toplumlardan örnekler verilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Necm Suresinin Özeti

7. Necm, yıldız demektir. Mekke'de nazil olmuş ve ana konusu tevhiddir.8. 1-23 ayetler Hazreti peygamberin ilahî vahye muhatap olduğu, ilahî sözlerin Allahtarafından korunduğu, Hazreti peygamberin kendi hevasına göre konuşmadığı, Mekke'ninbüyük ve milli putlarının (Lat, Menat ve Uzza) hiçbirinin insanlar tarafından uydurulan sahteilahlar olduğu vurgulanır.9. 24-32 ayetler arasında insana her arzuladığı şeyin verilmediği, Allah'ın izni olmadanmeleklerin dahi şefaat edemeyeceği, müşriklerin faydasız ilim sahibi oldukları, zan ilehareket ettikleri, müminlerin ise günahlardan korunmaya çalıştıkları anlatılır.10. 33-62 ayetler arasında Allah teâlânın daha önceki ilahi kitaplarda da buyurduğu şumesajlar yer alır; kimse kimsenin günahını yüklenemeyecek, insana kendi amelleri faydaverecek, dönüş Allah'a olacak, güldüren ve ağlatan Allah teâlâdır, zengin de yapan fakir deyapan odur, yaratan da odur... Son olarak da kıyametin yaklaştığı, onu kimseninengelleyemeyeceği vurgusu yapılır ve sadece Allah'a secde ve ibadet edin emriyle Sûrebiter.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Necm Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

(1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى

Ven necmi iza heva.

2.

(1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى

Ma dalle sahıbukum ve ma gava.

3.

O, nefis arzusu ile konuşmaz.

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى

Ve ma yentıku anil heva.

4.

(Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

İn huve illa vahyun yuha.

5.

(5-7) (Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (asli suretine girip) doğruldu.

عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى

Allemehu şedidul kuva.

6.

(5-7) (Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (asli suretine girip) doğruldu.

ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى

Zu mirreh, festeva.

7.

(5-7) (Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (asli suretine girip) doğruldu.

وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى

Ve huve bil ufukil a'la.

8.

Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى

Summe dena fe tedella.

9.

(Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى

Fe kane kabe kavseyni ev edna.

10.

Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.

فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى

Fe evha ila abdihi ma evha.

11.

Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.

مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى

Ma kezebel fuadu ma rea.

12.

(Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?

أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى

E fe tumar runehu ala ma yera.

13.

Andolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (asli suretiyle) görmüştü.

وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى

Ve lekad reahu nezleten uhra.

14.

Sidretü'l-Münteha'nın yanında.

عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى

İnde sidretil munteha.

15.

Me'va cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır.

عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى

İndeha cennetul me'va.

16.

O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.

إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى

İz yagşes sidrete ma yagşa.

17.

Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى

Ma zagal basaru ve ma tega.

18.

Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.

لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى

Lekad rea min ayati rabbihil kubra.

19.

(19-20) Lat ve Uzza'ya ve diğer üçüncüsü Menat'a ne dersiniz?

أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّى

E fe reeytumul late vel uzza.

20.

(19-20) Lat ve Uzza'ya ve diğer üçüncüsü Menat'a ne dersiniz?

وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى

Ve menates salisetel uhra.

21.

Erkek size de, dişi O'na mı?

أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنثَى

E lekumuz zekeru ve lehul unsa.

22.

Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.

تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَى

Tilke izen kısmetun diza.

23.

Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilah edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tabi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.

إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى

İn hiye illa esmaun semmeytumuha entum ve abaukum ma enzelallahu biha min sultan, in yettebiune illez zanne ve ma tehvel enfus, ve lekad caehum min rabbihimul huda.

24.

Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?

أَمْ لِلْإِنسَانِ مَا تَمَنَّى

Em lil insani ma temenna.

25.

Oysa, Ahiret de dünya da Allah'ındır.

فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَى

Fe lillahil ahiretu vel ula.

26.

Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.

وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاء وَيَرْضَى

Ve kem min melekin fis semavati la tugni şefaatuhum şey'en illa min ba'di en ye'zenallahu limen yeşau ve yerda.

27.

Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.

إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنثَى

İnnellezine la yu'minune bil ahireti le yusemmunel melaikete tesmiyetel unsa.

28.

Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.

وَمَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا

Ve ma lehum bihi min ilm, in yettebiune illez zann, ve innez zanne la yugni minel hakkı şey'a.

29.

Öyle ise bizim zikrimizden (Kur'an'dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.

فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّى عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا

Fe a'rıd an men tevella an zikrina ve lem yurid illel hayated dunya.

30.

İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.

ذَلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ الْعِلْمِ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَى

Zalike mebleguhum minel ilm, inne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebilihi ve huve a'lemu bi menihteda.

31.

Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için (böyle)dir.

وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى

Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ardı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna.

32.

Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah'a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.

الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى

Ellezine yectenibune kebairel ismi vel fevahışe lemem, inne rabbeke vasiul magfireh, huve a'lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fi butuni ummehatikum, fe la tuzekku enfusekum, huve a'lemu bi menitteka.

33.

(33-34) Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?

أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّى

E fe re'eytellezi tevella.

34.

(33-34) Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?

وَأَعْطَى قَلِيلًا وَأَكْدَى

Ve a'ta kalilen ve ekda.

35.

Gayb'ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?

أَعِندَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَى

E indehu ilmul gaybi fe huve yera.

36.

(36-37) Yoksa, Musa'nın ve Allah'ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim'in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?

أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَى

Em lem yunebbe' bima fi suhufi musa.

37.

(36-37) Yoksa, Musa'nın ve Allah'ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim'in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?

وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى

Ve ibrahimellezi veffa.

38.

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenmez.

أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى

Ella teziru vaziretun vizre uhra.

39.

İnsan için ancak çalıştığı vardır.

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى

Ve en leyse lil insani illa ma sea.

40.

Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.

وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى

Ve enne sa'yehu sevfe yura.

41.

Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.

ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاء الْأَوْفَى

Summe yuczahul cezael evfa.

42.

Şüphesiz en son varış Rabbinedir.

وَأَنَّ إِلَى رَبِّكَ الْمُنتَهَى

Ve enne ila rabbikel munteha.

43.

Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.

وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى

Ve ennehu huve adhake ve ebka.

44.

Şüphesiz O, öldürür ve diriltir.

وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا

Ve ennehu huve emate ve ahya.

45.

(45-46) Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.

وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى

Ve ennehu halakaz zevceyniz zekere vel unsa.

46.

(45-46) Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.

مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى

Min nutfetin iza tumna.

47.

Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir.

وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَى

Ve enne aleyhin neş'etel uhra.

48.

Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.

وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَى وَأَقْنَى

Ve ennehu huve agna ve akna.

49.

Şüphesiz O, Şi'ra'nın Rabbidir.

وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى

Ve ennehu huve rabbuş şı'ra.

50.

(50-51) Şüphesiz O, önce gelen Ad kavmini ve Semud kavmini helak etti ve hiç kimseyi bırakmadı.

وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَى

Ve ennehu ehleke adenil ula.

51.

(50-51) Şüphesiz O, önce gelen Ad kavmini ve Semud kavmini helak etti ve hiç kimseyi bırakmadı.

وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَى

Ve semude fema ebka.

52.

Daha önce de Nuh'un kavmini helak etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.

وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى

Ve kavme nuhın min kabl, innehum kanu hum azleme ve atga.

53.

(53-54) O, "Mu'tefike"yi de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.

وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَى

Vel mu'tefikete ehva.

54.

(53-54) O, "Mu'tefike"yi de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.

فَغَشَّاهَا مَا غَشَّى

Fe gaşşaha ma gaşşa.

55.

O halde Rabbi'nin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun (ey insan!).

فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكَ تَتَمَارَى

Fe bi eyyi alai rabbike tetemara.

56.

Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

هَذَا نَذِيرٌ مِّنَ النُّذُرِ الْأُولَى

Haza nezirun minen nuzuril ula.

57.

Yaklaşmakta olan (Kıyamet iyice) yaklaştı.

أَزِفَتْ الْآزِفَةُ

Ezifetil azifeh.

58.

Onu Allah'tan başka açacak kimse yoktur.

لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ

Leyse leha min dunillahi kaşifeh.

59.

(59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur'an'a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

أَفَمِنْ هَذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ

E fe min hazel hadisi ta'cebun.

60.

(59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur'an'a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ

Ve tedhakune ve la tebkun.

61.

(59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur'an'a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

وَأَنتُمْ سَامِدُونَ

Ve entum samidun.

62.

Haydi Allah'a secde edin ve O'na kulluk edin.

فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا*

Fescudu lillahi va'budu.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları