menu
AHİRETE İMANIN HAYATA ETKİSİ..
AHİRETE İMANIN HAYATA ETKİSİ..
15 Ocak 2021 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "Ahirete İmanın Hayata Etkisi" konulu 15.01.2021 Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Ahirete İmanın Hayata Etkisi

Ahirete İmanın Hayata Etkisi; Hesap Verme Şuuru

İmanın temel esaslarından birisi olan Ahiret; İslami bir terim olarak “öbür dünya”, “ölümden sonraki hayat” anlamında kullanılır. Buna göre dünya, canlıların yaşadığı ilk âlem, ahiret ise son âlemdir.

Ahiret, kuran ve sünnette vefattan sonra gidileceği bildirilen ve inananlarca kabul edilen sonsuz (ebedi) yaşam için kullanılan bir ifadedir. Ölümden sonra yeniden canlanma ile başlayıp ebediyen (sonsuza dek) sürüp gidecek olan yaşama, ahiret hayatı ve bu yaşamın geçtiği âleme ise ahiret alemi denir.

Ahiret kelimesi kuranda 110 yerde geçer. Ahiret mefhumu ile dünya mefhumu arasında sıkı bir münasebet vardır. Ahiret dünya hayatını takip eden, ona benzeyen fakat daha değişik ve ölümsüz bir hayattan, ebediyet âlemine ait çeşitli merhaleler ve hallerden ibarettir.

Bazı insanlar ahireti ret yolunu tercih etmişlerdir. Ahireti ret yolunu tercih edenler hesaptan kaçma psikolojisi içinde hareket etmektedirler. Bu konuda diğer bir yanılgı da ahireti bu dünyanın alternatifi olarak düşünmektir. Böylece dünyevi olan her şeye küçümser bir edayla bakılmaktadır. Oysa ahiret bu dünyanın alternatifi değil, devamıdır. Bu dünyada nasıl bir hayat sürülmüşse, ahiret de ona göre tasavvur edilmelidir.

Ahiret Hayatının Varlığı;

Ahiret inancı, iptidai kavimler dâhil, tanrının varlığını kabul eden hemen hemen bütün din ve düşünce sistemlerinin temel iman esaslarından biri olarak kabul ettikleri bir konu olmanın yanında mevcudiyetine inananlarca ebedî hayatlarını ilgilendiren çok önemli bir husustur. Bütün bu din ve sistemlerde ahiret inancı mevcut olmakla beraber, ölümden sonraki bu hayatın mahiyeti ve tasviri hakkında birbirinden çok farklı görüşler benimsemişlerdir.

En son semavi din olan İslam, ahiret hayatının varlığı üzerinde önemle durur. Tıpkı geçmiş semavi dinlerde olduğu gibi, İslam dininde de, her şeyin son bulmasından sonra ikinci ve sonsuz bir hayatın varlığına inanmak, nihai kurtuluşun temel şartları yani iman esasları arasında yer almaktadır.

Ahiret gününe iman, Allah'a iman esasından ayrı düşünülemez. Çünkü Allah'a iman etmek onun bildirdiği hakikatlere de iman etmeyi gerektirir. Yüce rabbimiz bize birçok ayeti kerimeyle, ahirete imanın İslam inanç temellerinden biri olduğunu bildirmektedir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا

"Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır." (Nisa,136)

Kuran-ı Kerim Allah’ın birliğine imandan sonra en çok Ahirete iman meselesi üzerinde durmaktadır. Kuran’ın üçte biri ahiret ile ilgilidir. Birçok ayette ahirete iman, Allah’a iman ile birlikte anıldığı gibi, ahireti inkâr edenlerin, Allah’ı da tanımadıkları bildirilir.

Çünkü sorguya çekileceği ve dünyada yaptıklarının karşılığını göreceği ikinci bir hayata inanmayan kimsenin Allah’ın varlığını kabul edişi, çoğu zaman felsefi bir kanaatten öteye geçemez. Felsefi kanaatler ise kalbin değil, fikrin ürünleridir. Bu nedenle kişinin davranışlarına yön verme gücünden genellikle yoksundurlar.

Ahiret inancı insanın doğru yolda olmayı arzulamasına vesile olur. Allah’a ve O’nun hesap gününe kuvvetli bir inanış, insanı Kuran’ın belirttiği ve hedef olarak gösterdiği Allah’ın dostu mertebesine ulaştırır. Bu şekilde inananların dünya ve ahiret endişeleri ortadan kalkar. Çünkü dünyanın da ahiretin de sahibi Allah’tır. Dostunuzu dünyadaki ikram, ihtiram ve ihsanlarıyla tanır dostunuza büyük bir sevgi ve muhabbetle bağlanırsanız artık nereye gideceğiniz sizi endişelendirmez. Çünkü gittiğimiz yerin sahibi de dünyada dost edinildiğiniz yüce Allah’tır.

Bir dostumuz bizleri bir müddet hanesinde ağırlasa, bize hürmet ve ihtiramda bulunsa, güven verse, karşılıklı birbirimizi sevip bir birbirimize güvensek sonra da dostumuz haydi başka bir yere gidiyoruz dese ve gideceğimiz yerin hakkında fazla malumat sahibi olmasak dahi herhangi bir endişe duyar mıyız? Duymayız, çünkü her ne kadar gideceğimiz yeri bilmesek bile yerin sahibini biliyor onu seviyor ve ona güveniyoruzdur. İşte dünya hayatından sonra ahiret hayatı da böyledir.

Bu hususu yüce rabbimiz kuranı kerimde şöyle belirtir:

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ

نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآَخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ 

"Rabbimiz Allah’tır, deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: 'Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin!' Biz, dünya hayatında da ahirette de sizin dostunuzuz. Orada, çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Allah’tan bir ikram olarak sizin için canınızın çektiği her şey bulunacak, yine orada umduğunuz her şeyi elde edeceksiniz." (Fussılet 31-32)

Ahiret gününün en önemli varlık sebeplerinden bir tanesi, insanlar arasında adaletin gerçekleşmesini sağlamaktır. İslam dini, dünyada iken tam adaleti gerçekleştirmek için bütün müeyyidelere başvurmasına rağmen, ilahi adaletin gerçekleşmesi mümkün olmamaktadır. İşte bu nedenle ilahi adaletin gerçekleşeceği ayrıca bir gün tahsis edilmiş ve bu günün de ahiret günü olduğu Kuran’da dile getirilmiştir.

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ

"Kim dine ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez." (Fussilet, 46)

يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتاً لِيُرَوْا اَعْمَالَهُ

 "İşte o gün insanlar yaptıkları kendilerine gösterilsin diye (bulundukları yerden) farklı gruplar halinde çıkarlar." (Zilzal, 6)

فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاً وَلَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 

"Bugün hiç kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz. Sadece yapıp ettiklerinizin karşılığını görürsünüz." (Yasin 54)

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا

"Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, "Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!" dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez." (Kehf, 49)

Ahirete imanın insan için önemi büyüktür. Bu sebeple Kuran’da ahiret hayatı çokça zikredilmektedir. Bazen delillerle bazen de örnek verilerek ve tasvirler yapılarak ahiret inancı insan zihnine iyice yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

Yukarda da zikredildiği gibi İslam dini “ahirete imanı” iman esaslarından biri olarak kabul etmiş, yüce kitabımız kuranı kerimde de bu konunun önem ve mahiyeti birçok ayeti kerimede zikredilmiştir.

Kuran; kıyametin mutlaka kopacağını “وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ” Kıyamet mutlaka gelecektir.” ayetiyle bildirirken, kâinattaki akıllara durgunluk veren düzen ve sistemin o gün son bulacağını, bambaşka ve dehşetli bir hal yaşanacağını da şu ayet ve diğer birçok ayetiyle bildirmiştir.

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ

O dehşet günü gökleri yazılı kâğıt tomarlarını dürer gibi düreriz. Yaratmaya başlamadan önceki hale döndürürüz. Sözümüz sözdür; biz bunu mutlaka yaparız.” (Enbiya,104)

Kuranı kerim yine birçok ayeti kerimede de bizlere kıyametin kopuş anından ve ahirette yaşanacaklardan sahneler sunmaktadır:

اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَ  وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَ  عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَ 

Gök yarıldığı zaman, yıldızlar saçıldığı zaman, denizler kaynayıp fışkırdığı zaman, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.” (İnfitâr, 1-5)

الْقَارِعَةُ     مَا الْقَارِعَةُ     وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْقَارِعَةُ      يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ    وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنفُوشِ

Yürekleri hoplatan büyük felaket! Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket? Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin? O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.” (Kâri'a, 1-5)

Kıyametin kopması ile Yüce Allah’tan başka her şey yok olacak, o günde hiç kimsenin hiç kimseye faydası olamayacaktır ve o gün emir ve yetki sadece Allah’a ait olacaktır.

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ     وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَا 

"Yeryüzünde bulunanların hepsi fânidir.Azamet ve kerem sahibi rabbinin zâtı ise bâki kalır." (Rahmân, 26-27)

يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ

"O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah’a kalmıştır." (İnfitâr, 19)

يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ   إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ     

"O gün Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gündür." (Şuara, 88-89)

Kuranda, dünya nispeten daha yakın, çabucak manasına acile; ahiret ise dünyaya oranla geciken, son, sona kalan vs. manalarındaki ahiret kelimesiyle zikredilmiş ve insan oğlunun acele olanı yani dünyayı daha çok önemsediğini belirtmiştir.

كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ    وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ

"Hayır (ey insanlar!) Doğrusu siz çabucak gelip geçeni seviyorsunuz, Âhireti ise bir yana bırakıyorsunuz." (Kıyame, 20-21)

Ahiret, insanın vefat ettikten sonra ebediyen (sonsuz) yaşayacağı, Allah’a hesap vereceği, iyiliklerin ödüllendirileceği, kötülüklerin ise cezalandırılacağı bir âlem; dünya yaşamındaki söz, davranış ve amellerin neticelerinin alınacağı ve inceleneceği zamandır.

يَوْمَ يَأْتِ لاَ تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ     فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُواْ فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ

خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ إِلاَّ مَا شَاء رَبُّكَ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِّمَا يُرِيدُ

وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُواْ فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ إِلاَّ مَا شَاء رَبُّكَ عَطَاء غَيْرَ مَجْذُوذٍ

"O gün geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu!  Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onlar her nefeste acıdan inleyip feryat ederler.  Rabbinin dilediği hariç, onlar gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Rabbin gerçekten istediğini yapar.  Mutlu olanlara gelince onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada kesintisiz bir lütuf olarak ebedî kalacaklardır." (Hud, 105-108)

Kur’an’da Hz. Nûh, İbrâhim, Yûsuf, Mûsâ, Îsâ ve diğer peygamberlerin kendi ümmetlerine âhiret akîdesini telkin ettikleri ifade edilir. (Yûsuf 101; Meryem 33; Tâhâ55; Eş-Şuarâ 81-102; Nûh17-18)

Kuranı Kerim’den önceki semavî kitaplarda âhiret inancına yer verilmekle beraber, bu konu hiçbir zaman Kuran’daki kadar açık ve tesirli bir şekilde anlatılmamıştır.

Konunun önemini vurgulamak, sorumluluk duygusunu pekiştirmek, dünya ile âhiret arasındaki psikolojik mesafeyi kısaltarak müminin ruhunu yüceltmek ve hayatını ebedîleştirmek için Kuranı Kerim’de onlarca terim ve deyim kullanılarak ve ilgili ayetler sık sık tekrarlanarak âhiret inancı işlenmektedir.

Mülk, İnsan, Murselat, Nebe, Naziat, Tarık sureleri gibi Kuranı Kerimin birçok yerinde kâinatın yaratılışından, evrenin idare edilişinden ve hayatın akışından bahseden ayetlerle ahiret hayatını tasvir eden ayetler yan yana yer almıştır.

Kuran’ın tasvirine göre dünya hayatı bir “oyun ve eğlence”, bir “süs ve övünüş”tür; “mal, evlât ve nüfuz yarışı”dır. Netice itibariyle o geçici bir faydalanış ve aldanış vesilesidir. Asıl hayat ise ahiret hayatıdır.

اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماًۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

"Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta birçokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir." (Ankebût, 64)

يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌۘ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ

"Ey kavmim! Bu dünya hayatı bir sürelik yararlanmadan ibarettir; âhirete gelince, ebedîlik yurdu işte orasıdır." (Mü’min, 39)

Dünya; ahiret için bir azık toplama ve hazırlık yeridir, ekinliktir. Amellerimiz de ahirette hasadını yapacağımız tohumlardır. Atalarımız “Ne ekersen onu biçersin.” diyerek aslında konuyu özetlemişler. Kim bu dünyada güzel işler yapar, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederse ömür sermayesini doğru kullanıp Allah’ın izniyle ahiret hayatını kurtarmış olur. Kim de ömür sermayesini çarçur edip, bu dünyada Allah’ın razı olmayacağı işlerle uğraşırsa ahiret hayatı için azap tohumları ekmiş olur.

Çocukluk yaşlarımızdaki gayret, çaba, gösterdiğimiz performans, aldığımız eğitimler nasıl ki ileriki yaşlarımızda rahatlık, konfor veya zorluk olarak karşımıza çıkıyorsa dünyada kurallara uymak veya uymamak gibi davranışlarımız, helal ve haramlara karşı olan tavır ve tutumlarımızın aynı şekilde ahirette karşılığını almış olacağız. Dünyada kazandığımız ameller neticesinde ahiret hayatımız neticelenecek, ödül veya cezayı kendi doğru veya yanlış yaşamımız sonucu elde etmiş olacağız.

Bir Osmanlı saray mektebi olan Enderun Mektebindeki işleyiş aslında bu konuyu anlamamamız açısından çok güzel bir örnektir:

Enderun mektebi II.Murat zamanında Edirne Sarayında kurulan Fatih Sultan Mehmet tarafından geliştirilen, zamanla çeşitli değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devletinin son zamanlarına kadar varlığını sürdüren bir saray okuludur.

Bu okul, Osmanlı devlet kademelerine eleman yetiştirilen bir okuldur. Fethedilen ülkelerden veya Anadolu’nun çeşitli yerlerinden zeki ve yetenekli çocuklar keşfedilir ve bu okulda eğitilirlerdi. Çocuklar burada 24 saat eğitmenlerin gözetiminde olur ve bütün hareketleri, davranışları dikkatle incelenirdi. Ve bu durumdan çocukların haberi olmazdı. Eğitmenler çocukların doğal davranışlarına göre çocukların kabiliyet ve yeteneklerini keşfeder ve onları o yetenek ve kabiliyete göre çeşitli meslek ve görevlere yönlendirilir lerdi.

Örneğin bütün çocuklar oyun oynarken bir kenarda sessizce kitap okuyan çocukların ilim istidadı yüksek olarak kabul edilir ve ülkenin bilim insanı ihtiyacını karşılamak üzere medreselere, ulema sınıfının yetiştirildiği kurum ve kuruluşlara yönlendirilir lerdi.

Bazı çocuklar idare etme, yönetme kapasitesi yüksek, lider ruhlu olurlar. Oyun oynarken oyunu kurarlar ve arkadaşlarını yönetirler. Bu tür çocuklar alınır devletin yöneticileri olmaları için yöneticilik eğitiminden geçirilirler ve Osmanlıya yönetici yapılırlardı.

Bazı çocuklar hareketli olur ele avuca sığmaz zapt edilmesi imkânsız olan çocukları savaşacak askerler olarak ayrılır, onlara savaş eğitimleri verilir ve onların bu yeteneklerinden cephelerde faydalanılırdı.

Bazı çocukların oyun içerisinde parayla ilgilendikleri görülür, bunların da ticari ve mali kabiliyetlerinin yüksek olduğu değerlendirilir, bunlar da ekonomi eğitimine yönlendirilir ve devlete kaliteli maliye elemanları, bankacılar ve hazineyi yönetecek elemanlar kazandırılırdı.

Bütün bu seçmeler olurken çocukların hiçbir şeyden haberleri yoktur aslında. Onlar sadece çocukluklarının tabii gereği olarak sadece oyun oynuyorlardır. Fakat oyunlarındaki bütün hareketleri aslında onların geleceğini şekillendirdiğinden bîhaberdirler. Oyundaki pozisyon ve rollerine göre hayatta yer alacak ve oradaki davranışlarına uygun uzun bir hayat yaşayacaklarının farkında bile değillerdir.

Aslında bu örnek dünya hayatı ile ahiret hayatını anlama, değerlendirme ve mukayese etme adına bizler için çok önemli bir örnektir. Esasen AllahuTeâlâ da dünya hayatını çocukların oynadığı gibi bir oyun olarak nitelemekte.

وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

 (Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi! (Ankebût, 64)

Çocukların mektepte oyun sandıkları ve neşeyle oynadıkları oyun gibi dünya hayatı da bizim için bir oyundur. Çocukların başında bütün hareketlerini kaydeden eğitimciler vardı, bizim hareketlerimizi de en ince detayına kadar kaydeden kiramen katibin melekleri var.

Çocukların kumdan kaleleri gibi biz de dünyada kumdan kaleler yaparken aslında cennette bir köşk yaptığımızın veya bir insanın kalbini kırarak cehennemde kendimize bir yer ayırdığımızın çoğu zaman farkında olamıyoruz.

Maalesef daha acısı da çocuklar bu oyunu oynarken oyunun sonucunda kazanacağı ödüllerden, sahip olacağı makam ve imkânlardan veya alacağı cezalardan, mahrum kalacağı fırsat ve imkânlardan bîhaber oynarken biz yetişkin insanoğlu her şeyden Allah ve resulünün haber vermesiyle haberdarız ve bile bile bu imkânları elimizin tersiyle itmekteyiz.

Ahiretin başlangıcı ölümdür. Ölüm; geride kalanlar, özellikle de ahirete inanmayanlar için acı ve hasret dolu bir olaydır. İnanan insan için ise, ölüm ve ahiret hayatı buluşmak, sevdiğine kavuşmak ve imanlı gönüller için fânilikten ebedîliğe geçiştir.

Ölüm tabii olarak ürkütücü bir şeydir. Ancak asıl hayatın ikinci âlemde başlayacağına inananlar, ölümün ebedî yokluk olmadığını kabul ederler. Daha hayattayken bu yeni hayatın özlemini duyarlar.

Kütüb-i Sitte’de yer alan bir hadise göre Hz. Peygamber, “Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse Allah da ona kavuşmayı ister; kim Allah’a kavuşmayı istemezse Allah da ona kavuşmayı istemez.” buyurmuş, yanında bulunanlar, “Hiçbirimiz ölümü hoş karşılamayız.” deyince sözlerine şöyle devam etmiştir: “Durum sandığınız gibi değil. Gerçek şu ki, mümin olan bir kimsenin son nefesleri yaklaşınca Allah’ın hoşnutluğu ve lütuflarıyla müjdelenir; artık ona göre Allah’a kavuşmaktan daha sevimli bir şey bulunamaz.” (Buhârî, “Riḳāḳ”, 41; Müslim, “Ẕikir”, 14, 16-18).

Ahirete inanmanın önemi sadece ahiret hayatıyla ilgili olmayıp bilakis dünya hayatında çok önemli etki ve tesirleri vardır.

Ahirete inanmak insanın hayatına anlam katan ve onu temelden şekillendiren bir husustur. Ahirete inanmanın, günlük hayatta fert ve toplum açısından büyük bir önemi ve pek çok faydaları vardır. Maddeleyecek olursak:

1- Ahirete inanan insanın hayatında bir hedef ve gayesi olur. Ahiret inancı kişiye yaratılıştaki gaye ve amacını öğretir. İnsanın boş yere yaratılmadığını ve başıboş da bırakılmadığını öğretir.

2- Ahirete yani mükâfat ve ceza gününün varlığına iman eden kişi bu dünyada işlediklerinden dolayı Allah’ın huzurunda sorguya çekileceğini bilir. Bu bilgi ve inanç, onlar için hem hukuki hem ahlaki hem de vicdani bir denetim sağlar. Dolayısıyla dinî ve dünyevî bütün görevlerini eksiksiz yerine getirmeye gayret eder.

3- Şüphesiz milletleri ve toplumları oluşturan fertlerdir. Bu inanç, fertlerin kalbinde ne kadar kuvvetli olursa toplumlar arası ilişkiler o derece sağlıklı olur. Toplumlar arasındaki bağların ve ilişkilerin sağlam bir hale gelmesini kolaylaştıracak olan en büyük araç da ahirete imandır.

4- Ahiret inancı olan insanlar ilahi adaletin eninde sonunda gerçekleşeceğinin bilincindedir. Bu inanç ve bilinç insanların kalbine barış ve adalet duyguları kazandırır. Barış duygusu adaletin meyvesidir. Adaletle hareket eden kişi, ilahi adaletin eninde sonunda gerçekleşeceğinin bilincindedir.

5- Ahiret inancı insanların ümitlerini taze tutar, acılarını hafifletir, zor durumlara katlanmasını sağlar. İnsanları ölüm korkusundan kurtarır ve insanın hayatına anlam katar.

6- Ahirete inanan kişi, başına hoş olmayan bir şey geldiğinde bunun bir imtihan, sabredildiğinde bir ödül olduğunu bilir. Gençliğinde, yaşlandığında veya hastalandığında iyi bir kul olarak yaşamanın huzurunu duyar. Onun için dünya sonsuz bir mutluluğa bir araç ve vesiledir.

7- Ahiret inancı, dünyayı ahiretin tarlası olarak görmeyi dolayısıyla dünyanın çekiciliğine ve aldatıcılığına kanmadan dünya hayatıyla ahiret yurdu arasında denge kurabilmeyi sağlar. İnsanların dünya nimetlerine karşı aşırı bağlılığını önler. Makam mevki ve dünya imkânları için verilen anlamsız kavgaların önüne geçer. İnanan insan için dünya sahiplenilecek, uğruna kavga edilecek yerden ziyade güzelliklerinin paylaşılacağı bir yerdir. Allah’ın verdiği nimetler de dertler gibi birer imtihan vesilesidir. Elindeki nimeti bölüşür, fakiri kimsesizi korur ve karşılığında ahirette büyük ecirler, büyük ödüller olduğunu bilir ve bunun mutluluğunu yaşar.

Haydin, kendimize yeni bir sayfa açalım. Hasadını ahirette yapmak üzere bu dünya tarlasına salih ameller, dualar, tövbeler, iyilikler ve güzellikler ekelim hep birlikte.

  Mustafa Ergünyer

Serdivan İlçe Vaizi

Facebook Yorumları