menu
BİD’AT VE HURAFELERİN YIKICI ETKİLERİ
BİD’AT VE HURAFELERİN YIKICI ETKİLERİ
Haftanın Vaazı.. "Bid'at ve Hurafelerin Yıkıcı Etkileri" konulu 02.12.2022 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Bid'at ve Hurafelerin Yıkıcı Etkileri.. Totem, Burçlar ve Muska Vb.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم  

وَأَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

“Şüphesiz ki (emrettiğim) bu (yol) benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. (Başka aykırı) yollara tabi olmayın. Sonra sizi O’nun yolundan ayırır. İşte (Allah) size bunları emretti ki (kötülüklerden) sakınasınız.” (En’am, 153)

Kur’an ve Sünnetin önerdiği mümin olmak için gerekli olan vasıflar, her zaman asr-ı saadet tazeliğinde olamamış, zaman içinde İslâm coğrafyasının genişlemesi sonucu, Müslümanların sahip oldukları saf, tertemiz inanç ve amel dünyaları, çeşitli inanç ve uygulama ögeleriyle farklı şekillerde tezahür etmeye başlamıştır. İslâm kültürünün kapsamı genişlemiş, Kur’an ve Sünnet esaslarının yanında, değişik kültür unsurları da İslâm kültürü içinde dinin bir emriymiş gibi algılanmaya başlanmıştır. Pek çok bid’at ve hurafe, dinin yüce ilkelerini perdelemiştir. Öyle inanç ögeleri ortaya çıkmıştır ki, İslâm’ın temeli olan tevhid inancı zedelenmiş, şirke ve küfre düşme riski son derece artmıştır. En acı olanı ise, bütün bunların çoğu kez samimi duygularla ibadet aşkı ve heyecanı içinde yapılıyor olmasıdır.

İnsanların iki cihan saadeti, Kur’an ayetlerine ve Peygamberimiz (SAV)’in sünnetlerine uymaya bağlıdır. Bu yol, dosdoğru bir yoldur. Allah’ın kitabında ve Rasulüllah’ın (SAV) sünnetinde bulunmayan, sonradan uydurulup dine sokulan şeylere BİD’AT adı verilmiştir. Bid’at; inanç, iş ve söz itibarıyla sünnete aykırı olan şeydir. Bid’at, Rasulüllah (SAV) Efendimizin asrında bulunmayıp, sonradan uydurulan dinde olmayan ama din gibi gösterilen şeylerdir. Bid’at, sünnete ve meşru bir hikmete muhalif olduğu için yasaktır.

Sünnet nurdur, bid’at karanlıktır. İtikadı zulmetler, fikri sapıklıklar, Peygamberimiz (SAV)’in sünnetine ittiba etmekle ortadan kalkar. Bid’atin yaşama ve yayılma istidadı gösterdiği muhitlerde sünnet sarayı harap olur. Zira Bid’atin payidar olması, sünnetin payimal olmasına, yıkılmasına sebeptir. Bu sebeple, sünnetin ehemmiyetini takdir edemeyenler, bilerek veya bilmeyerek, bid’ati kuvvetlendirmiş olurlar.

Rasul-ü Ekrem (sav):

İslam’da güzel bir çığır(sünnet-i hasene)açana o çığıra uyanlar bulunduğu sürece sevap verileceğini, kötü bir çığır(sünneti seyyie)açana da aynı şekilde günah yazılacağını ifade etmiştir.” (Müsned, 4/357. 359, 360, 361; Nesai, Zekat, 64; İbn Mace, Mukaddime, 14)

Bid’ati sonradan ortaya çıkan her şeyi içine alacak şekilde geniş kapsamlı olarak kabul eden âlimler, onu, yapılmasında mahzur bulunmayan “iyi bid’at” (bid’at-ı hasene) ile yapılması yasaklanan “kötü bid’at”(bid-at-ı seyyie,)diye ikiye ayırmayı uygun bulmuşlardır.

Kur’an’ı bir Mushaf’a toplamak, teravih namazını cemaatle kılmak, minare ve medrese inşa etmek iyi bid’ate örnektir. Hz. Ömer, Übey b. Ka'b'in, (ra.) sekiz rekât olan teravih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasulüllah (s.a.v) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bidat" demiştir.

Kabirlerin üzerine türbe yapmak ve buralara mum dikmek de kötü bid’ate örnek olarak gösterilebilir. Bu anlayışa göre hadislerde reddedilen kötü bidattir. (Buhari, Teravih 1)

Mesela; Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm'ın hangi hükmüne dayanır. Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir.

Sünneti ihmal edenlerin kalp kandilleri kararır. Böyle bir kalbin sahibi, farzları ihmal ve vacipleri terk etmeye başlar ve neticede İslam’ın binası harap olur. Bir mümin bidatleri terk etmeyecek olursa, yaptığı işler, hayır olsa bile, kabule şayan olmaz. Çünkü bid’at, İslam’ın ruhuna ve Peygamberimiz (SAV)’in sünnetine muhalif bir iştir. Peygamberimiz (SAV) bizleri bu noktada uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır:

أبىالله أن يقبل عمل صاحب بدعة حتى يدع بدعته.

Bid’at sahibinin amelini, bidatini terk edinceye kadar Allah (amelini) kabul etmeye razı olmadı.” (İbn Mace, Sünen, 5993)

Bidatin kapsamı dini konularla sınırlıdır. İbadet ve inanç hayatının dışında kalan yenilikler bu kapsama girmez.

Peygamberimiz yaptı mı, yapmadı mı? Sahabe efendilerimiz yaptı mı, yapmadı mı? Bunları değerlendirirken şeri ve örfi olanları göz önüne alarak bidati değerlendirmemiz lazım. Yapılan yenilikler İslam’ın hayrına mı zararına mı şeklinde düşünmemiz lazım. Her yenilik bidat ile karıştırılmamalıdır.

Peygamberimiz (SAV) ümmetini tehlikeli hususlardan sakındırmak için azami bir gayret göstermiştir. Yaşayışı ile en güzel hayat ve dindarlık ölçüleri vermiş, dalalet ve sapkınlığı yermiş bulunmaktadır. Bu hususla ilgili bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

لايقبل الله لصاحب بدعة صوماولاصلاة ولاصدقة ولاحجا ولاعمرة ولاجهادا ولاصرفا ولاعدلايخرج من اللإسلام كماتخرج الشعرة من العجين.

“Yüce Allah, bid’at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, hac ve umresini, cihadını, (kötülükten) sarf (ı nazar) etmesini ve adaletini kabul etmez. Hamurdan kıl çeker gibi İslam (ın kemal sahasın) dan çıkar.”  (İbn Mace, Mukaddime, 7/49).

Peygamberimiz (SAV) başka bir hadislerinde şöyle buyuruyor:

امابعدفإن خير الأموركتاب الله وخيرالهدي هدي محمدوشرالأمور محدثاتهاوكل بدعة ضلالة.

Mevzuumuza gelince, şüphesiz ki işlerin hayırda en ileri olanları Kitabullah (ahkamı)’dır. Muhakkak hidayetin (ve doğru yolun) hayırlısı, Muhammed (SAV)’in hidayet ve irşadıdır. Bütün işlerin en kötüsü, sonradan peyda edilenlerdir. (sonradan uydurulan davranışlar) Her bid’at sapıklıktır.” (Müslim, Cum’a 43. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 7)

من أحدث فىأمرناهذاماليس منه فهو رد.

“Kim bizim şu emrimizin (dinimizin) içinde, ondan olmayan bir şeyi ihdas ederse, o merduttur. (makbul ve meşru değildir.)” (Buhari, Sulh 5)

Mağfireti bol ve geniş olan Allah’ımız müşrikler hariç pek çok günahkârın tövbesini kabul eder. Ancak İslam’ın nurunu karartmaya matuf ve Peygamberimiz (SAV)’in sünnetlerini unutturmaya yönelik çalışmaların sahibi bulunan; bid’at ve dalalet erbabını bu geniş mağfiretten uzak kılar. Bu hususu şu hadis-i şerif açık seçik beyan eder:

إن الله تعالى حجب التوبة عن كل صاحب بدعة حتى يدع بدعته.

“Allah, her bid’at sahibinin tövbesini, bidatini terk edinceye kadar (makam-ı icabete ulaşmasını) perdeler.”

İnsanın aklı ne kadar iyi düşünse de, yanılma ihtimali mevcuttur. Allah’ın Kitabında yanlışlık yoktur ve yanıltıcı bir hüküm de mevcut değildir. Aklına dayanarak vahyi ve Allah Resulü (SAV)’in sünnetlerini hor gören ve yeni bir fikir bulmuşçasına halkı yanıltanlar, bid’at ehli ve sapkınlık örneğidirler.

Dine karşı husumeti olan kimseler, cahil ve gafil kimseleri emellerine alet ederek fikirlerini ve sapık düşüncelerini yükseltmek isterler. Bir mümin, bid’at sahipleriyle mücadele edecek ilmi ehliyete sahip değil ise hiç olmazsa onlardan uzak durmalıdır. Şerri vaaz eden gibi neşreden de cürmün ortağı olmaktadır. Bu ince noktayı teşhis ve tespit eden İmam-ı Rabbani (ks) şöyle açıklamaktadır: “Bid’ati terviç edip yaymak, dinin tahribine sebep olmaktır. Bid’at ehlini büyük olarak tutmak (ve tanıtmak) İslam’ın yıkılmasına sebeptir.”

Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

من وقر صاحب بدعة فقدأعان على هدم الإسلام.

Kim bid’at sahibine vakarlı (bir şahısmış gibi) davranırsa İslam’ın yıkılmasına yardım etmiş olur.” (Beyhaki, Şa’bul İman)

İtikatta sapık olan ve İslam’da bulunmayan şeyleri yaymaya çalışan dalalet erbabı, kuzu derisine bürünmüş kurt gibi, yaldızlı laflar, yapmacık nezaketler ve İslami ölçülerle bağdaştırılması asla mümkün olmayan iddialarla, Müslümanları doğru yoldan saptırmak ve dinimizi tanınmayacak hale sokmak isterler. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:

مآأحدث قوم بدعة إلارفع مثلها من السنة.

“Bir topluluk (İslam’da mevcut olmayan) bir şey uydurmaya görsün, (bu yaptığı işle) onun misli kadar sünnetten bir şey kaldırmış olur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, İman, 187, Darimi, Sünen)

Allah Rasulü’nün (SAV) sünnetleri Nuh’un gemisi gibidir. Fitne, fesat ve dalaletlerle dalgalanan kâinat okyanusunda sapmamak, kimseyi saptırmamak ve imanını din düşmanlarına kaptırmamak için sünnet gemisine iltica etme zarureti vardır. Peygamberimiz (SAV)’in izini takip eden ve sözünü günlük hayatına tatbik eden kimseler dalaletten kurtulur, dünyada hidayeti ve ahirette selameti bulur.

Bu ehemmiyetli noktaya işaret eden Cenab-ı Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌحَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً:

“And olsun ki, Rasülüllah (SAV)’de sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı zikredenler için güzel bir (imtisal) numune(si) vardır.” (Ahzap, 21)

Allah, Peygamberimiz (SAV)’in hareketlerine tabi olmanın önemini tescil eden bir ayetinde de şöyle buyurmaktadır:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَانَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ:

“Peygamber (SAV) size ne verdi ise onu alın, size ne yasak etti ise ondan sakının. Allah’tan sakının, doğrusu Allah’ın cezalandırması çetindir.” (Haşr, 7)

Peygamberimiz de (SAV) şu hadislerinde bu hususu açıklamaktadır: “Kim bizim şu emrimizin (dinimizin) içinde, ondan olmayan bir şeyi ihdas ederse o merduttur.”

Bid’at itikatta, ibadette ve adette olur. İtikattaki bidatlerin bir kısmı, sahibini dinden çıkarır ve bir kısmı da dalalet ehlinden kılar. İtikat yönünden bid’atten kurtulmak için, ehl-i sünnet ve’l cemaat itikatlarına sarılacak; ibadetler bakımından bid’atten kurtulmak için de Peygamberimiz (SAV)’in sünnetlerine sarılacağız. .(Kürsüden Vaazlar, Mehmet Emre)

Şimdi bidatle yakından ilgisi bulunan bir takım kavramları açıklamaya çalışalım.

Totem, Fransızca dilinden Türkçe'mize geçmiştir.

TDK'ye göre, totem kelimesi anlamı şu şekildedir: Totem, ilkel toplumlarda topluluğun kendisinden türediği sanılan ve kendisine kutsallık atfedilen hayvan, ağaç, rüzgâr gibi herhangi bir doğal nesne anlamına gelmektedir.

Çoğu zaman bilgisizlikten kaynaklanan nedenlerle insanlar şirke düşebilmektedirler. Şirk çeşitlerinden birisi de Allah’tan başka varlıkları sevmede ve onlara tazimde aşırı gitmek suretiyle gerçekleşmektedir. Bu hususa Kur’an şöyle değinir: “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp O’na koştukları eşleri (endâd) tanrı olarak benimseyenler ve onları Allah’ı severcesine sevenler vardır.” (Bakara, 2/165) Bu ayetten öğreniyoruz ki, Allah’tan başka herhangi bir varlığı Allah statüsünde bir sevgi ile sevmek insanı yanlış inançlara götürme sebebidir. (Prof. Dr. Ramazan Altıntaş)

Totem, daha çok kendisine “uğur ya da şans” getirdiğine inanılan bazı nesneleri putlaştırmak suretiyle onlardan yardım ummaktır. Bir düşüncenin veya bir nesnenin kişiye uğur getirdiğine inanmasıdır. Eğer toteme kişi bu şekilde inanıyor ise diyebiliriz ki evet totem bir nevi putçuluktur. İslam’da uğur ve şans diye kavramlar bulunmamaktadır. Müslümanın bu şekilde düşünceleri var ise bu kişinin bu düşünceden vazgeçmeli ve ardından samimi bir şekilde tövbe etmelidir. Çünkü bu bir Müslümanı şirke kadar götürebilecek kadar tehlikelidir.

Toteme inanmak, ya inanç boşluğundan ya da bilgisizlikten kaynaklanan bir hurafeciliktir. İster bu iki eli birleşik hale getirip başparmakları kaldırmak, hep aynı formayı giymek, kollara renkli ipler bağlamak, om denilen Hindu dininin sembolünü kolye olarak takmak şeklinde olsun, isterse, bazı nesnelere kutsiyet atfetmek şeklinde tezahür etsin, bunların hiçbirisinin İslam diniyle hiçbir ilgisi yoktur, hurafedir.

Burçlar: Sözlükte kale, kule, hisar manalarına gelen “burç” kelimesi, astronomi dilinde, güneş sisteminde yer alan on iki takım yıldızının her birisine verilen addan ibarettir. Çoğulu buruçtur.

Buruç, aynı zamanda Kur’an’ın 85. süresinin de adıdır. Bu süre, gökyüzünün burçlarına yeminle başladığı için Buruç Süresi adını almıştır.

Dinimizde burçların yeri, astronomi ilminin konusunu teşkil edecek derecede vardır. Astronomi ilmi bu konuda derinleşebilir. Araştırmalarını ilerletebilir ve bu yıldızlarla ilgili birçok bilinmeyeni ortaya çıkarabilir.

Gökteki bir takımyıldızlara ve yıldız kümelerine burç denir. Burçlar on iki adettir. Bunların altısı kuzeyde, altısı da güneydedir. Gök bilimciler yıldız kümelerini, her ayda ve mevsimde göründükleri şekillere göre isimlendirmişlerdir.

İslâm âlimleri, sâbiîler gibi, tesiri yalnız yıldızlardan bilerek onlardan bir takım hükümler çıkarmaya kalkışmanın küfür ve şirk olduğunda ittifak etmişlerdir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VII/ 5207).

Her ne kadar insanoğlu astrolojiye, yani yıldız falıyla ilgilenen bu özel alana bilim süsü vermeye çalışsa da, bunun pozitif bilimlerden uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu yorum dalı yıldızların, galaksilerin, takımyıldızlarının veya gezegenlerin hareketleriyle insan kişiliği, insan karakteri ve insan davranışları arasında ilişki kuruyor, insanın doğumunun veya önemli olayların meydana geliş tarihine göre insanları gruplara ayırıyor. İnsanların karakter yapılarını doğum tarihlerine göre çözmeye çalışıyor.

Böyle ispattan, delilden ve burhandan, yani pozitiflikten uzak yorumlamaları İslâmiyet’in onaylamasını beklemek tevhid inancına zıttır. Öncelikle şunu ifade etmekte fayda vardır. Burçlara bakarak fal açmak hurafedir. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.

Tevhid inancına göre kişiyi karakteriyle birlikte yaratan Allah’tır. Kişinin, sahip olduğu karakteri çerçevesinde terbiye edicisi de Allah’tır. Allah kullarını doğrudan terbiye ettiği gibi, din göndererek kullarının iradesine kapı açmak suretiyle de terbiye eder.

Oysa yıldız falcılığında doğum tarihine göre kişiye sabitlenen karakter, insanı eğitmekten uzaktır. Kişiye doğum tarihine göre bir karakter biçeceksiniz ve onu bu biçilmiş karaktere göre yargılayacaksınız. Meselâ, eğer müneccim (yıldız falcısı) hesabına göre kişiye çok alıngan olduğu söylenmişse, artık kişiye alıngan nazarıyla bakılacak, artık ona bu yaklaşımla davranılacaktır.

Bu konuda ayet ve hadislere baktığımızda şunu net olarak görürüz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur, mealen:
-”Bir kimse gider de verdiği haber konusunda kâhini tasdik ederse, Allah’ın Muhammed’e indirdiğini inkâr etmiş olur
.” (Tirmizî, Tahâret,102; Ahmed İbn Hanbel, II, 408)

İbni Halid el-Cühenî (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hudeybiye’de gece yağan yağmurun ardından sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirince insanlara yöneldi ve şöyle dedi:

-”Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?” Eshab- Kiram:

Allah ve Rasulü daha iyi bilir dediler.”

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular, mealen:

−”Allah-u Teâlâ dedi ki; Kullarımdan bazıları bana inanmış, bazıları da inkâr etmiş oldu. Kim Allah’ın kerem ve rahmetiyle bize yağmur yağdı derse o kimse inanmış ve burçların tesirini inkâr etmiştir. Kim de şu ve şu yıldızın etkisiyle bize yağmur yağdı derse o kimse beni inkâr etmiş ve burçların tesirine inanmıştır.” (Buhari)

Allah’tan başka hiç kimse bilemez. Bununla ilgili ayet, mealen: 
– 
“De ki: göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka bilen yoktur.” (Neml, 27/65).

İslam'ın özünü teşkil eden tevhid inancı, geleceğin mutlak gayb olup Allah'tan başka kimsenin gaybı bilemeyeceğini ortaya koyar. Kur'an-ı Kerim'de burçlarla ilgili bazı ifadeler bulunmaktadır.

Bu cümleden olmak üzere Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: 

"Andolsun biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik." (Hıcr, 15/16),

"Göğe burçlar yerleştiren, orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın şanı çok yücedir." (Furkan, 25/61),

"Burçlarla dolu göğe andolsun." (Buruc, 85/1)

Görüldüğü gibi burçlar insanlara hizmet etmek üzere, Allah'ın gökyüzüne yerleştirdiği gök cisimleridir.

Buna göre burçları yaratıcı kabul etmek mümkün olmadığı gibi, "falan burçtan dolayı şu iş şöyle oldu veya olacak" demek de mümkün değildir. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de geçen burç ifadesiyle falcıların fal bakmak için kullandıkları burç ifadeleri arasında ancak ses benzerliği bulunmakta, anlam birliği bulunmamaktadır.

Dolayısıyla dinimiz İslâm kehanet, medyumluk ve falcılık gibi her türlü gaipten ve gelecekten haber verme anlamında kullanılan astroloji anlayışını reddeder ve böyle iddialarda bulunan kimselerin sözlerine itibar edilmesini kesin olarak yasaklar. (Sorularla İslamiyet)

Muska: Bazı hastalıkları, kötülükleri ve nazarı uzaklaştırmak için boyna asılan veya üstte taşınan yazılı kağıt; üç köşeli şekilde katlanmış şey; üç köşeli bir nüsha manalarında kullanılır. Hadis ve fıkıh kitaplarında, "rukye" olarak geçmektedir.

Muska, genellikle olası bir hastalıktan korunmak veya tedavi amacıyla yazılarak taşınır. Çoğunlukla üçgen biçiminde meşin, teneke, gümüş ve altın kalplar içine konarak boyna asılır ya da kola takılır. Dört köşeli veya kalp biçimlide kaplara da konan hamail, bütün İslâm dünyasında yaygın biçimde kullanılmaktadır.

Muskalara yalnızca süre, ayet, hadis veya bir dua yazıldığı gibi, Allah'ın, meleklerin, efsanevî kişilerin adları, anlaşılmaz tılsımlı sözler, simgeler, yıldız işaretleri, rakamlar, rumuz ve işaretler, insan ve hayvan resimleri ile garip harf şekilleri de yazılıp çizilmiştir. Süre, ayet, hadis ve duanın yazıldığı muskalar İslâm dönemine; diğerleri ise, İslâm'dan önceki batıl inanç ve hurafelere aittir.

Dolayısıyla İslâm'a göre nazar, korku ve benzeri bazı psikolojik hastalıklar için süre, ayet, hadis ve duaları okumak ve yazıp bir yere asmak caiz kabul edilmiştir.

 Ancak bunun için bazı şartlar vardır. Bu şartları şöyle sıralamamız mümkündür:

1- Okunan ve yazılan şey süre, ayet, hadis veya manası anlaşılan dua olacak.

2- Manası bilinmeyen bir takım isim, harf, resim ve işaretler kullanılmayacak.

3- Tıbbi tedavide olduğu gibi, burada da şifa verenin yalnız Allah olduğuna inanılacak; O'ndan başkasından hiç bir şey umulmayacaktır.

4- Sevdirmek veya nefret ettirmek gibi, tedavi ile alakası olmayan şeyler için yapılmayacaktır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, IX, 6397).

Dikkat edilecek diğer bir husus da muska yazarken veya yazdırırken, İslâm'a muhalif olan her şeyden uzak durmak gerekir. Ölçü İslâm ve niyet Allah'ın rızası olmalıdır.

Âlimlerin çoğunluğu, okuma veya yazma yolu ile tedaviden ücret almayı câiz görmüş bunu haram kabul etmemişlerdir (et-Tirmizî, Tıb, 20; el-Aynî, Umdetu'l-Kari, V, 647). Ancak bunu istismar etmemek gerekir. (Sorularla İslamiyet)

 Bediüzzaman Said Nursî, “Sünnetin Dereceleri ve Bidat Hastalığının İlacı” eserinde bidati “Ahkâm-ı ubudiyette yeni icatlar bidattir,” “Şeriat ve sünnet tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icatlarla o düsturları beğenmemek veyahut—hâşâ ve kellâ—nakıs (eksik) görmek hissini veren bid’aları icat etmek dalâlettir, ateştir” diyerek bidat mefhumunun sadece dinle, ibadetlerle ilgili meselelerde söz konusu olduğunu belirtir.

özetleyecek olursak;

Dini ve ilmi dayanağı olmayan şeyler dindenmiş gibi kabul edilmesi, bidat ve hurafe olarak değerlendirilebilir.

Türbelere mum yakmak ve bez bağlamak;

Mezar taşlarının üzerlerine ölen kimselerin resimlerini koymak;

Cenazelere çiçek ve çelenk göndermek

İslam, tekemmül etmiştir.

Bidat ehlinin ibadetleri kabul edilmez.

Bidat itikadı olursa insanı küfre kadar götürür.

İbadette olursa büyük günahlara vesile olur.

Bir yerde bir sünneti kaldırırsanız orada bidatler ve hurafeler zuhur eder.

Dinimizde totem yoktur. Burçlara bakaraktan fal bakmak yoktur. Sadece Allah’a dua ve yakarış vardır.

Muska yaptırmanın herhangi bir sakıncası yoktur.

Uğur getirecek diye devamlı aynı elbiseyi giymek, kolye takmak veya sevdiği takımın kazanması için birtakım yanlış düşünce ve uygulamalar.

Bidat sahibinin tövbesi kabul edilmez. (“Muhakkak ki Allah bütün bidat sahiplerinden tövbeyi men etmiştir.” (Taberani, el-Evsat, hno: 4202).

7, 42 ve 52. Gün diye gün ve geceler dinimizde yoktur. Sadece örf olarak değerlendirmek gerekir.

Uğursuzluk, dinimizde asla yoktur. (13 rakamı vs. gibi). Uğursuzluk inancı Yahudi ve Hristiyanlıktan geçmiştir.

Mezara toprak atanların küreği elden ele değil de yere bırakıp, sıradaki insanın onu alması. (Sebebi de ölüm sırası bana gelmesin inancı).

İsraf derecesinde süslü mezarlar yaptırmak.

Kendine âşık etme duası, karıyı kocadan ayırma duası, zengin olma duası. vs

Ölüden bir şeyler istemek. Ummak. (Ne kadar da Allah dostu olsa da bidattir).

Bidat, İslam’ın tevhit inancına terstir.

Bidatler ve hurafelerin ortaya çıkış sebepler şunlar gösterilebilir:

  1. Bilinçli olarak bidat üretmek.

  2. Cahillik.

  3. Kültürel etkileşim.

  4. İslam öncesinden kalan gelenek ve örfler.

  5. Eski dinden kalan alışkanlıklar.

  6. Çok sevap kazanmak veya dini vecibeleri fazlasıyla ifa etme düşüncesi.

Dine yapılan aslında olmayan her bir ilave, ondan bir parçanın kopmasına sebebiyet verir.

İmam malik (ra) diyor ki: Dine ilave yapmak, bidat uydurmak, dinde Rasulüllah’ın ve ashabı kiramın yapmadığı bir şeyi yapmak Hz. Muhammed (sav)’in ölmeden önce bazı şeyleri eksik bırakıp gittiğini iddia etmektir.

En bahtiyar o dur ki İslam’ın ve Müslümanların garip düştüğü bir zamanda terk edilmiş, ihmal edilmiş, unutulmuş bir sünneti ihya edip, yaygın olan bidatlerden birisinin ortadan kaldırılmasına sebep olandır. Öyle bir mücahide ihtiyaç vardır ki, sünnetleri ihya etsin. Bidatleri ise yok etsin. Bidatlerin revaç bulması dinin tahribine sebep olur. (İmam Rabbani)

VAAZI İNDİR

Şaban PEKER / Akyazı Vaizi

Facebook Yorumları