
okunma
Haccın Manevi Yolculuğu
Kıymetli Müminler!
Yüce Rabbimiz her kulunu huzuruna çağırır. Bu çağrı, namazda kulun kalbiyle başlar, oruçta nefsiyle şekillenir, zekâtta malıyla kemale erer ve hacda bütün varlığıyla zirveye ulaşır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
"Gücü yeten (sağlıklı olan, maddi imkânı ve yol güvenliği bulunan) her mümin kişinin Kâbe’yi ziyaret (hac) etmesi, Allah’a karşı ifa edilmesi gereken bir vecibedir. Her kim gücü yettiği halde nankörlük edip hac vecibesini ifa etmezse bilsin ki Allah kimsenin ibadetine muhtaç değildir." (Âl-i İmrân, 3/97)
Bu ayet, haccın sadece bir ibadet değil, Allah’ın biz kullarından talep ettiği bir hak olduğunu ilan eder. Bu aynı zamanda O’nun misafirliğine kabul edilmek demektir.
Hz. Peygamber (s) hac ibadetinin İslam’ın temellerinden birisi olduğunu şöyle ifade buyurur:
بُنِيَ الإِسْلامُ عَلَى خَمْسٍ: شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَإِقَامِ الصَّلاَةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ، وَحَجِّ الْبَيْتِ
“İslam beş temel üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun Resûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Beyt’i (Kâbe’yi) haccetmek.” (Buhârî, Îmân, 1)
Bu hadisten net olarak anlaşılan şudur: Hac ibadeti Müslümanlığın en temel göstergelerinden birisidir. Bir Müslümanın vazgeçemeyeceği ve mazeretsiz erteleyemeyeceği muhteşem bir ibadettir. Hac sıradan bir seyahat, bir gezinti asla değildir.
O halde ey kardeşim, bilmelisin ki;
Mazeretsiz ertelediğin her hac, aslında Allah’ın rahmetini ertelemen demektir. İmkânın ve sağlığın varken yapmaktan kaçtığın hac, aslında Allah’ın rahmetinden kaçışın demektir.
Hayat garantimiz yok. Yani haccı ertelemek hayatımızı uzatmayacak. Hatta tam tersine; bu ibadetten mahrum kalmak hayatımızı manevi anlamda uzatacak önemli bir nimetten mahrum kalmaktır.
Hayat ve ölüm gerçeğini kavramayacağımız en değerli hatırlatmalardan birisi olan haccın öncelikle anlamını ve önemini iyice bilmemiz, öğrenmemiz gerekiyor. Haccın imanlı yüreklerde nasıl büyük bir manevi devrim imkânı sunduğunun farkına varmamız gerekiyor.
Değerli Kardeşlerim!
Hac öyle bir ibadettir ki, ona niyet eden bir kalp, Allah katında misafirliğe aday olur. Önce niyet etmek gerekir, niyetli olmak gerekir. Bugün niyet et, yarın adım at! Çünkü bu yolculuk bir ömre bedeldir.
Sakın ömrünün fırsatını kaçırma! Çünkü bugün eline geçen fırsat bir daha gelmeyebilir. Bugün bedeninde var olan sağlık yarın olmayabilir. Bugün var olan maddi imkânın yarın yok olabilir.
Hac, Hz. İbrahim'in duasının kabulü ve tevhidin canlı şahididir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لَا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا..
“İbrahim’e Beyt’in (Kâbe’nin) yerini göstermiş, şöyle demiştik: Bana hiçbir şeyi ortak koşma...” (Hac, 22/26)
Kâbe'nin her taşı, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in elleriyle yükselirken, aslında yükselen şey tevhid inancının yeryüzündeki en büyük sembolüydü. Kâbe; Allah’a sadakatin, boyun eğişin, tevhidin ve teslimiyetin nişanesi…
Dolayısıyla hacca giden her bir Müslüman aslında şunları söylüyor/söylemelidir:
- Allah’ım, gel diye emir buyurdun ve ben emrine uyarak sana geldim.
- Ben sana sadakatimi göstermeye geldim,
- Yalnız sana boyun eğdiğimi ilan etmeye geldim,
- Senden başka ilah olmadığını bütün âleme haykırmaya geldim,
- Bütün varlığımla, benliğimle sana teslim olduğumu ifade etmeye geldim!
Değerli Müslümanlar! Haccı anlamak için Hâcer annemize bakalım; onun Safâ ile Merve arasındaki çırpınışları sırf annelik duygusuyla bir çare arayışından daha çok Allah’a tevekkülün adım adım yürüyüşüdür.
Ve Allah, o tevekküle karşı Zemzem’i ikram etti. İşte bu yüzden hac, sadece bir ibadet değil aynı zamanda sabırla yeşeren bir mucizedir. Bu ikramı hissetmek ve kendi hayatımızda yaşamak istiyorsak bunun biricik yolu hac ibadetini anlamak ve bilinçli bir şekilde yapmaktır.
Hac, ümmetin bir vücut gibi birleştiği, sınırların ve farklılıkların anlamını yitirdiği bir ibadettir. İhram, kabirde herkesin giyeceği kefen gibidir; hepimizin eşit olduğunu hatırlatır. Mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu hatırlatır. Dünyadaki en değerli şeyin takva olduğunu hatırlatır.
Resûlullah (s) bunu ne güzel ifade etmiş, diyor ki:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ، وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ، كُلُّكُمْ لِآدَمَ، وَآدَمُ مِنْ تُرَابٍ، أَكْرَمُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ، لَا فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى أَعْجَمِيٍّ، وَلَا لِأَعْجَمِيٍّ عَلَى عَرَبِيٍّ إِلَّا بِالتَّقْوَى
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem ise topraktandır. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı en takvalı olanınızdır. Arabın Acem’e, Acem’in Arap’a hiçbir üstünlüğü yoktur; üstünlük yalnızca takvâ iledir.” (Müsned, 5/411)
Peygamberimizin الحج عرفة “Hac Arafat’tır” dediği o önemli yerde; Arafat’ta bir sahne düşünün…
Bir Endonezyalı hacı, Afrikalı bir kardeşinin omzunda ağlıyor. Avrupalı bir Müslüman ile Suriyeli bir genç el açıp aynı duayı ediyor. Eller semaya Filistin için kalkıyor, gözyaşları Türkistan için akıyor, yürekler bütün mazlumlar için kanıyor… Kalpler aynı duygularla dolu, diller ortak duaları, ortak yakarışları terennüm ediyor.
İşte bu, haccın ruhudur: Kalplerin ırksız, sınırsız, saf bir Allah aşkıyla birleşmesi! Dünyada başka bir yerde bulunmayan, emsali olmayan müthiş bir ruh!
Aziz Kardeşlerim!
Hac, aynı zamanda ruhun yıkanışıdır, arınışıdır.
Hac, dağ gibi birikmiş günahların bir Arafat duasıyla silinme müjdesinin yaşandığı yerdir.
Rahmet peygamberi (s) bu müjdeyi şöyle ifade etmiş:
مَنْ حَجَّ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ، رَجَعَ كَيَوْمٍ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ
“Kim hacceder, kötü söz söylemez ve günah işlemezse, anasının doğurduğu günkü gibi tertemiz olarak döner.” (Buhârî, Hac, 4)
Cemerât’ta şeytan taşlama sıradan bir ritüel değil; içimizdeki kötü huylarla yüzleşmektir.
Şeytana atılan o taşlar; aslında haset, kibir, öfke, bencillik gibi bilumum nefsin kirlerini kazımak, putlarını yıkmak için atılmaktadır.
Her taş bir “ben’den vazgeçiyorum”un beyanıdır. Yani nefsin bütün kirlerinden arınma beyanıdır. Bir pişmanlık ifadesi ve tövbedir.
Hac, aynı zamanda bir imtihan yolculuğudur.
Sıcak, kalabalık, susuzluk, yorgunluk… Bunların her biri nefsin terbiyesi içindir.
Hz. İbrahim’in, rabbinden aldığı “oğlunu kurban et” emrine karşı gösterdiği boyun eğme ve buna karşılık imanlı bir yüreğin teslimiyeti, sabrın ve tevhidin en yüce örneğidir.
İşte hac bize bunu öğretir: “Benliğini bırak, Allah’a tam teslim ol.”
Değerli Müminler!
Hacdan dönen bir Müslüman, günah ve hatalarla dolu eski haline dönemez, dönmemelidir! Çünkü o artık Allah’ın evine misafir olmuş, orada secde etmiş, duaları göğe yükselmiş biridir.
Bir ibadeti şekil olarak yerine getirmek ile o ibadeti manevi olarak idrak edip hayatımıza yansıtmamız farklı şeylerdir. Dolayısıyla yapılan bir haccın kabul olması için, hac ritüellerini şekil olarak eksiksiz yerine getirmek önemli olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Haccı fıkhen eda etmiş olmak ile haccın makbul olması birbirinden farklı şeylerdir.
Peygamberimizin (s) veciz ifadesiyle:
الْحَجُّ الْمَبْرُورُ لَيْسَ لَهُ جَزَاءٌ إِلَّا الْجَنَّةُ
“Makbul haccın karşılığı yalnızca cennettir” (Buhârî, Hac, 4) müjdesine nail olmak, yani haccımızın veya umremizin makbul bir hac/umre olabilmesi, evimize/yurdumuza döndükten sonra nasıl yaşadığımıza bağlıdır.
Artık dilimizde gıybet değil, dua olmalı.
Yalan, dolan, sövgü, yergi değil; şefkat, merhamet, anlayış, tatlı dil olmalı.
Evimizde, çevremizde, mahallemizde, ülkemizde kavga değil, barış olmalı.
Çünkü biz artık hakkın, adaletin, doğrunun, iyiliğin, dürüstlüğün her zamankinden daha büyük bir temsilcisi ve savunucusu olmalıyız.
Yani önemli olan hacca/umreye üç-beş sefer gitmek değildir. Önemli olan yapılan ibadetin hakkını vermektir. Gösterişten, riyadan uzak makbul bir ibadet yapmaktır.
İbadetler sayıyla değil; niyetin samimiyetiyle değer kazanır. İçi boş, anlamsız, riyakârca ve turistik seyahat gibi bilmem ne kadar hac/umre yapmanın Allah katında hiçbir değeri olmayacaktır. Aksine hacca gitmeye imkân bulamadığı halde gerçek bir ibadet bilinci ve samimi bir niyete sahip olmak bundan çok daha değerli ve Allah katında daha makbuldür.
Ve ey gönlü Kâbe’de olan fakat gitmeye imkân bulamayan kardeşim!
Maddi gücün yetmeyebilir. Hastalığın engel olabilir. Fakat haccetmek niyetinde samimiysen, gerçekten hacca gitmeyi yürekten istiyorsan, bilmelisin ki; Allah seni de haccetmiş gibi sayar.
Ümmete müjdeler üstüne müjdeler veren rahmet peygamberi (s) bakınız ne diyor:
إِذَا مَرِضَ الْعَبْدُ أَوْ سَافَرَ، كُتِبَ لَهُ مَا كَانَ يَعْمَلُ مُقِيمًا صَحِيحًا
“Kul hastalandığında veya yolculukta bulunduğunda, sağlıklı ve mukim iken yaptığı ibadetlerin sevabı ona yine yazılır.” (Buhârî, Cihâd, 134)
Dolayısıyla, şimdi imkân bulamamış olsan da sen hacca gitme niyetinde samimi ol. İşte o zaman bedenen burada olsan da Allah’ın lütfuyla duaların oraya ulaşır, gözyaşların tavafa karışır.
Allah adaletlidir, merhametlidir, kulunu niyetine göre yargılar. Sen yeter ki niyetinde samimi ve dürüst ol! Haccı önce yüreğinde yaşa ve yaşat!
Kardeşlerim!
Hac bir aşktır.
Yolu Kâbe’ye çıkan her kul, gönlünü Rahman’a bağlar.
Unutmayalım:
Her Müslüman, Kâbe’ye uzanan bir yolun yolcusudur. Kimisi ayakla, kimisi duayla, kimisi gözyaşıyla yürür…
Bugün karar verin, bugün niyet edin. Yürekten, samimi bir niyet.. Çünkü Allah’ın daveti kula geç gelmez; biz geç kalırız!
Allah’ın davetine geç kalmayalım. Allah’ın rahmetine ve merhametine koşalım. لبيك اللهم لبيك “Buyur Allah'ım! Senin emrine uydum ve davetine icabet edip geldim!” diyebilelim. Rabbim bütün Müslümanlara bu duyguyu yaşamayı nasip etsin inşallah!
Son sözümüz şu duamız olsun:
اللَّهُمَّ اجْعَلْنَا مِنْ حُجَّاجِ بَيْتِكَ الْحَرَامِ، وَتَقَبَّلْ مِنَّا حَجَّنَا وَعِبَادَتَنَا، وَارْزُقْنَا زِيَارَةَ مَقَامِ خَلِيلِكَ إِبْرَاهِيمَ، وَاجْعَلْنَا مِنَ السَّائِرِينَ إِلَى بَيْتِكَ بِقُلُوبٍ خَاشِعَةٍ، وَقُلُوبٍ صَادِقَةٍ، آمِينَ.
“Allah’ım! Bizi hacca kabul et. O mukaddes topraklarda sana secde edenlerden eyle. Haccımızı makbul, ömrümüzü bereketli kıl. Kalbimizi Beytullah gibi tertemiz eyle. Âmin!”
Hazırlayan: Ahmet Koç / Sakarya İl Vaizi
Facebook Yorumları