menu
HARAMIN ÖZENDİRİLMESİ!
HARAMIN ÖZENDİRİLMESİ!
Haftanın Vaazı.. "Haramın Özendirilmesi" konulu 25.03.2022 tarihli Cuma Vaazı sitemize eklenmiştir.

Haramın Özendirilmesi!

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

İnananlar arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ( Nur, 19 )

Değerli kardeşlerim!

Sohbet konumuz olan bu ayeti kerimede Yüce Rabbimiz bazı kimselerin hayasızlığı yaymaya çalıştıklarını, bunu bilerek ve isteyerek yaptıklarını ve de bu işi müslümanların arasında gerçekleştirmek istediklerini bizlere anlatıyor. Herhangi bir Müslüman, bırakın haramın yaygınlaşmasını istemesini, haramın kendisinden bile uzak duran kimsedir. Dolayısıyla bu işi ancak mümin olmayan bir kimse yapabilir. Bunun için de bu anlayışa sahip olan insanların gerekli çabayı sarfetmeleri, lazım olan materyalleri yani, radyo, televizyon, internet, para ve yetişmiş kalifiye elemanları kullanmaları gerekir. Bu işi de ancak şeytanı memnun eden insanlar yapar.

Kıymetli kardeşlerim !

İlk insan ve ilk peygamber olan Adem aleyhisselam'dan ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselam'a kadar Hak-Batıl mücadelesi yaşanmış ve bu çekişme kıyamete kadar da yaşanmaya devam edecektir. Yüce Allah'ın elçileri risalet vazifesi olarak her daim ma'ruf'u emretmiş yani Hak ve Hakikat'ın toplum tarafından benimsenmesini ve akabinde de yaygınlaşmasını arzu etmiş ve bunun için çalışmışlardır. Bu gaye ile ümmetlerine Yüce Allah'ın yeryüzündeki sınırları olan Helal-Haram çizgisini tebliğ etmiş ve daima hatırlatmışlardır.

Peygamberlerin bu gayretlerinin tam zıddı olarak bir kısım İslam düşmanları da münker'in yani aklın ve dinin hoş görmediği haram ve çirkin işlerin yaşanmasını ve toplumda yaygınlaşmasını istemişlerdir. Bilahare bu istekleri doğrultusunda da her türlü haramın ve menhiyyatın revaç bulması için insanları teşvik edip özendirici faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Bu yıkıcı faaliyetlere engel olabilmek için önce Haram kavramının ne olduğunu sonra da Haram'a teşvik eden insanların ne gibi özellikleri olduğunu öğrenmeliyiz. Önce Haram'ın tarifinden başlayalım. Diyanet İşleri Başkanlığının yayınları arasında bulunan Dini Kavramlar Sözlüğü'nde bu kelime şu şekilde açıklanmıştır.

HARAM ; Sözlükte "yasak,memnu" anlamına gelen haram, dini bir terim olarak, kesin bir delille, açık bir şekilde yapılmaması istenen fiildir. Müslüman alimlere göre bir fiilin haram olması için , ayet , mütevatir veya meşhur sünnet gibi kesin bir nassla sabit olması ve açık bir şekilde haramlığa delalet etmesi gerekir.

Haram, dini bir kavram olup, bunu tespit ve tayin yetkisi sadece Allah'a aittir. Bu konuda insanların yetkisi yoktur. Hz. Peygamber'in bu konudaki hadisleri, Allah'ın koymuş olduğu hükmü açıklamaktan ibarettir. Bu nedenle İslam alimleri, hakkında nass bulunmayan konularda ihtiyatlı davranarak haram tabirini kullanmaktan kaçınmışlardır. (Dini Kavramlar Sözlüğü, S: 231)

Değerli kardeşlerim!

Haramın toplumda yaygınlaşması genelde şu üç şekilde olmaktadır;

1-) Yasaklanmış olan bir şeyi yapmayı teşvik ederek

2-) Bir haramdan devamlı bahsedip o'nun reklamını yaparak

3-) Allah cc. nun bir emrinin yapılmasını engelleyerek

Şimdi de bu üç kısmı ayrı ayrı izah edelim.

1-) YASAKLANMIŞ OLAN BİR ŞEYİ YAPMAYI TEŞVİK ETMEK

Aziz kardeşlerim!

Değişik vesilelerle şu gerçeği her zaman haykırıyoruz; Küfür tek millettir...

Bu küfür milleti içerisinde ister kafir, ister münafık, ister zalim, isterse de ehli kitap diye adlandırılsın her biri tevhid ehlinin karşısında saf tutup ehli imanı hakk yoldan uzaklaştırmak için ellerinden gelen her türlü çabayı göstermektedirler. Yüce Kuran'ın değişik yerlerinde bu gurupların yaptığı birtakım batıl çabalardan bahsedilmektedir. Örneğin kafirler hakkında şöyle buyrulur:

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُم بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُم مِّن شَيْءٍ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

İnkar edenler iman edenlere, "Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim" derler. Halbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır. ( Ankebut, 12 )

Bu ayeti kerimede inkar ehlinin iman ehline hakk davayı terk edip kendilerinin batıl davalarına tabi olmalarını tavsiye ve teşvik ettiklerini görmekteyiz. Bunu yaparken de gayet cüretkar davranarak onların bunu yaptıkları takdirde bir vebal ve günah varsa da üstlenmeye hazır olduklarını açık bir şekilde dile getirmektedirler. Halbuki bu gafiller ahirette hiçbir kimsenin başka bir kimsenin günah ve hatasını yüklenemeyeceğini düşünmemektedirler. Yüce Rabbimiz de onların bu iddialarında yalancı durumuna düştüklerini bildirmekte ve şöyle buyurmaktadır;

وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir. ( Ankebut, 13 )

İnkar ehlinin Müslümanları Allah'ın yolundan uzaklaştırmak için mallarını da harcamaktan çekinmediklerini şu ayeti kerimeden öğreniyoruz;

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ

Şüphe yok ki, inkar edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkar edenler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir.( Enfal, 36 )

Bir diğer günaha davet eden gurup ise Münafıklardır. Allah azze ve celle onların bu özelliğini Kuran'ı Kerimde şöyle izah ediyor;

الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُم مِّن بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمُنكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ أَيْدِيَهُمْ نَسُواْ اللّهَ فَنَسِيَهُمْ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

"Erkeğiyle kadınıyla münafıklar birbirine benzer; kötülüğü özendirip iyiliği engellerler, hayır için harcamaya elleri varmaz. Onlar Allah’ı umursamadılar, O da onları kendi hallerine bıraktı. Gerçek şu ki münafıklar günaha batmış kimselerdir." (Tevbe; 67)

( Allah'ın münafıkları unutmasından maksat, onlardan yardımını, hidayetini ve rahmetini kesmesi, münafıklıkları sebebiyle onları unutulmuş ve terk edilmiş bir vaziyette bırakmasıdır. Buna göre, Allah'ın münafıkları unutması mecazi manadadır. Zira Allah cc. unutmaktan münezzehtir.)

Bir diğer ayeti kerimede ise onlar hakkında şöyle buyrulmaktadır;

وَدُّواْ لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُواْ فَتَكُونُونَ سَوَاء فَلاَ تَتَّخِذُواْ مِنْهُمْ أَوْلِيَاء حَتَّىَ يُهَاجِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدتَّمُوهُمْ وَلاَ تَتَّخِذُواْ مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا ۙ

"Kendileri nasıl inkâr etmişlerse sizin de öyle inkâr etmenizi, böylece onlara eşit ve benzer hale gelmenizi isterler. (İman edip) Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün; hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin." (Nisâ; 89)

Bu ayeti kerimelerde, İslam toplumunun en tehlikeli düşmanları olan bu münafıkların, hem erkeklerinin hem de kadınlarının, kötülüklerin yaygınlaşması için daima çaba sarf ettikleri ve iyi şeylerin de azalmasını arzu ettiklerini bizlere göstermektedir. Bu güruh çirkin amelleri sebebiyle Allah'ın lanetine uğrayacak ve ebedi azaba müstahak olacaktır.

Haramı ve hayasızlığı Müslümanlar arasında yaygınlaştırmak isteyen guruplardan biri de Yüce Allah'ın lanetini üzerlerine almış olan zalim kimselerdir. Onların bu özelliklerinden bahseden Kuran'ı Kerim bu kimseleri şöyle tarif etmiştir;

الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالآخِرَةِ كَافِرُونَ

Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkar edenlerdir. ( Araf, 45 )

Bu zikrettiğimiz küfür ehli dışında bir de, aslında ilahi bir kitaba sahip olup onu da tahrif eden ve Müslümanların karşısında saf tutan gayri Müslimler de iman ehlini sapıtmak ve kendi yanlış davalarına inandırmak için çalışmışlardır. Kuran'ı azimüşşan onları da şöyle anlatır;

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلاَلَةَ وَيُرِيدُونَ أَن تَضِلُّواْ السَّبِيلَ

Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. ( Nisa, 44 )

Başka bir ayeti kerimede de,

وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّاراً حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ فَاعْفُواْ وَاصْفَحُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir. ( Bakara, 109 )

Buraya kadar zikrettiğimiz gurupların yani kafir, münafık, zalim ve gayri Müslimlerin tuzaklarına düşen ve günahı, hayasızlığı meşru görenler hep olagelmiştir.

İnsanların tercih ettikleri her bir sapık yol ve işledikleri her bir haram ( Alkol içmek, Zina etmek, Kumar oynamak, Hırsızlık yapmak, Karaborsacılık yapmak gibi ) günahların ve çirkinliklerin artmasına sebebtir. Ayrıca o'nun yerine tabi olunması gereken hidayet yolunun tıkanmasına ve helal dairesinde yaşanacak bir hayat tarzının azalmasına da yol açacaktır. Dolayısıyla işlenen her bir günah başka bir günaha kapı aralamaktadır. Yüce Rabbimiz Bakara süresinin 16. ayetinde أُوْلَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرُوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ

İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kar getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır. ( Bakara,16 ) buyurarak batıl yolu Hakk yola tercih edenlerin sonunun hüsran olacağını bildirmiştir. Bir diğer ayeti kerimede ise;

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ

"İnsanlar arasında öyleleri vardır ki bilgisizlik yüzünden başkalarını Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlence vesilesi kılmak için eğlendirici sözleri alıp kullanırlar; işte bunları alçaltıcı bir azap bekliyor." (Lokmân; 6)

Bu ve benzeri ayetler yanlış inanç ve amel tercihlerinin toplumda helal dairesini daralttığını ve haramları yaygınlaştırdığını bizlere göstermektedir.

Kıymetli Müslümanlar!

Günümüzde bu batıl hayat tarzının taraftarlarının, modern ve çağdaş gibi kelimeleri kullanarak haramları özendirdiklerini görmekteyiz. Mesela bir takım medya organları, modern ve çağdaş kadın diye överek gayri İslami bir giyim tarzı olan kadını evin hanımefendisi rolünde sunarken, tesettürlü veya geleneksel bir giyim tarzı olan bir hanımefendiyi ise ancak hizmetçi rolünde ekranlara çıkarmaktadırlar. Aynı medya, okul birinciliği olan başörtülü bir kız öğrencinin ödül töreninde sahneye çıkıp insanlara örnek olmasını istemezken, açık giyinen bir öğrenciyi ise başarısından dolayı kutlayıp, allayarak,pullayarak diğer öğrencilere örnek bir talebe portresi diye sunmaktadır.

Diğer taraftan hırsızlık veya benzeri bir suç işleyip emniyet güçleri tarafından yakalanan bir suçluya gereken ceza verilmeyip serbest bırakılması da bu tür suçların azalması yerine artmasına sebeb ve teşvik olmaktadır.

2-) BİR HARAMDAN DEVAMLI BAHSEDİP O'NUN REKLAMINI YAPARAK

Hz. Peygamber hicretin 5. yılında (Benî Müstalik diye de anılan) Müreysî‘ seferine çıkarken eşi Hz. Aişe'yi de yanında götürmüştür. Dönüş yolunda kaybettiği kolyesini ararken kafile oradan ayrılmış ve Aişe annemiz kafilenin ardçısı Safvan razıyallahu anh ile kafileye yetişmiştir. Hadise bundan ibaret olduğu halde başta meşhur münafık Abdullah b. Übey b. Selûl olmak üzere küçük bir grup olayı kötü yorumlayarak çirkin bir iftira ürettiler:( Kuran Yolu C,4. S,58) ( İhtisar edilmiştir )

Bu ürettikleri iftirayı topluma yaydılar. Medineye dönüşte hastalanan Hz. Aişe validemiz sonradan bu dedikodulardan haberdar olup çok üzülüyor. Aradan bir ay kadar müddet geçtikten sonra Mevla Teala Hazretleri Aişe validemizin tertemiz olduğunu Nur süresinin 11-18. ayetlerinde bildirdikten sonra şöyle buyuruyor;

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

İnananlar arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ( Nur, 19 )

19. âyette söz konusu edilen “ahlâksızlığın yaygınlaşması” ifadesi, hem fiilen ahlâka aykırı davranışları hem de bunların dedikodusunun, sohbetinin yapılmasını, tabii bir olaymış gibi kınamadan konuşulmasını kapsamaktadır. Topluluk içinde birçok kötülük, buna karşı zamanında ve yeterli tepki gösterilmemesi sebebiyle yayılmakta ve yerleşmektedir. Erdemli bir toplulukta ancak erdeme uygun davranışlar açıkça ve takdir edilerek konuşulur, sohbet konusu olur; çirkin ve kötü olaylar ise yalnızca gerektiği kadar dile getirilir ve erdem ölçülerine göre değerlendirilir, mahkûm edilir, ıslah çareleri üzerinde durulur. Topluluk içinde erdemsizliğin yaygın hale gelmesi öncelikle yasaklar ve cezalarla değil, toplumun erdem ve erdemsizlik karşısında takındığı tavırla engellenebilir.(Kuran Yolu C,4. S,60)

Değerli kardeşlerim!

İçinde yaşadığımız şu çağda medya yoluyla toplumların ahlakı ve değer yargıları dejenere edilmeye çalışılmaktadır. Alimlerin, özellikle de devletin vazifesi, toplumun değer yargılarını, inanç ve geleneklerini muhafaza etmektir. Devlet, bu saldırılar nereden gelirse gelsin onları önleyecek tedbirler alması gerekir.

Bir kötülüğü işlemek elbette ki suçtur ve cezası verilmesi gerekir. Bir de suça teşvik ve ona özendirme varsa bu daha büyük bir suçtur. Bundan dolayıdır ki devletler, bir suçun medya yoluyla işlenmesine katmerli cezalar vermektedirler.

3-) ALLAH CC. NUN BİR EMRİNİN YAPILMASINI ENGELLEYEREK

Hayatları boyunca Yüce Kuran'ın nurunu söndürmeye çalışan kafirler hakkında bakalım Rabbimiz ne buyuruyor:

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ

İnkar edenler dediler ki: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın." (Fussilet, 26 )

Tarih boyunca olduğu gibi bugün de Müslümanların namazına, orucuna, ezanına, kuran'ına, saçına , sakalına, tesettürüne ve umumi olarak hayat tarzına karışma salahiyetini kendisinde bir hakk olarak gören hastalıklı bir zihniyetin mensuplarını maalesef hala görmekteyiz. Ve şunu da kesin olarak biliyoruz ki, bu anlayış sahipleri kıyamete kadar da var olmaya devam edeceklerdir.

Buraya kadar izah etmiş olduğumuz üç gurup insandaki bu olumsuz özelliklerin hepsi de Adem babamızın ve Havva anamızın akıllarını çelip cennetten çıkmalarına sebeb olan İbliste fazlasıyla bulunmaktadır. Bu konuda Yüce Rabbimiz; وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا

Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. ( Nisa, 60 ) buyurmaktadır. Bir diğer ayette de şöyle buyruluyor;

وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَۙ

" Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiş, böylece onları yoldan alıkoymuş; bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar." (Neml; 24)

Kuran'ın değişik sürelerinde şeytanın cennetten kovulduğu anlatılır. Yeryüzünde insanları sapıtmak için elinden gelen her yolu deneyeceğinden bahsedilir. Kuran'ın en son süresinde de insan ve cinlerden, insanların kalplerine vesvese veren şeytanların bulunduğundan söz edilir.

HARAMA HİZMET EDENLERİN CEZASI

Bu konuyla alakalı şu ayeti kerime bizlere genel bir kuralı hatırlatmaktadır;

مَّن يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُن لَّهُ نَصِيبٌ مِّنْهَا وَمَن يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُن لَّهُ كِفْلٌ مِّنْهَا وَكَانَ اللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقِيتًا

Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah'ın her şeye gücü yeter. ( Nisa, 85 )

Bu konu ile alakalı olarak Kuran'ı Kerimden sonra dinimizi bize öğreten en sahih hadis kaynaklarından biri olan sahihi Müslim'de şöyle bir rivayet bulunmaktadır;

عَنِ الْمُنْذِرِ بْنِ جَرِيرٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ:...فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) “مَنْ سَنَّ فِى الْإِسْلاَمِ سُنَّةً حَسَنَةً فَلَهُ أَجْرُهَا وَأَجْرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا بَعْدَهُ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أُجُورِهِمْ شَيْءٌ وَمَنْ سَنَّ فِى الْإِسْلاَمِ سُنَّةً سَيِّئَةً كَانَ عَلَيْهِ وِزْرُهَا وَوِزْرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا مِنْ بَعْدِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أَوْزَارِهِمْ شَيْءٌ

Münzir b. Cerîr’in, babası (Cerîr b. Abdullah) yoluyla naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim İslâm’da güzel bir davranışa öncülük ederse hem (kendi yaptığının) sevabını, hem de kendisinden sonra o işi yapanların sevaplarını alır. Üstelik onların sevaplarından da bir şey eksilmez. Kim de İslâm’da kötü bir davranışa ön ayak olursa, hem kendi günahını, hem de kendisinden sonra onu yapanların günahını alır. Yine onların günahından da bir şey eksilmez.”(M2351 Müslim, Zekât, 69)

Bir kötülüğe öncülük edenin günah bakımından durumu da aslında bundan farksızdır. Allah Resûlü, bu durumda olan kişilerin akıbetini Kâbil örneğiyle inananlara anlatmıştır:“Bir can haksız yere öldürüldüğünde onun kanından/günahından Âdem"in ilk oğluna (Kabil"e) mutlaka bir pay düşer! Çünkü öldürme âdetini ilk kez başlatan odur.” 33 ( Buhari, Diyat,2 )

 Kötülük etmek, kötülükte işbirliği yapmak, kötüye ve kötülüğe göz yummak dinî olduğu kadar insanî açıdan da kabul edilir davranışlar değildir. Sahâbîlerin Hz. Peygamber"e en büyük günahın ne olduğunu sormaları, iyilik kadar kötülük konusunda da hassas olduklarını göstermektedir. ( Hadislerle İslam, C,3. S,48 )

Muhterem Müslümanlar!

Ahirette bir kısım cehennem ehlinin, dünyada kendilerini saptıran önderler hakkında nasıl aleyhte şahitlik edip onları şikayet ettikleri şöyle anlatılır;

وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا

رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا

"Ve ekleyecekler: "Rabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar." (Ahzâb; 67)

"Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları ağır bir şekilde lânetle!" (Ahzâb; 68) Öncü konumunda olanlarla onlara tabi olanlar arasındaki konuşmayı da şu ayetler bizlere aktarmaktadır;

قَالَ ادْخُلُواْ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِكُم مِّن الْجِنِّ وَالإِنسِ فِي النَّارِ كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا حَتَّى إِذَا ادَّارَكُواْ فِيهَا جَمِيعًا قَالَتْ أُخْرَاهُمْ لأُولاَهُمْ رَبَّنَا هَؤُلاء أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِّنَ النَّارِ قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلَكِن لاَّ تَعْلَمُونَ

"Allah buyuracak ki: "Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!" Her ümmet girdikçe yoldaşlarına lânet edecektir. Hepsi birbiri ardından orada (cehennem) toplanınca, sonrakiler öncekiler için, "Ey rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara ateşten bir kat daha azap ver!" diyecekler. Allah da, "Zaten hepiniz için bir kat daha azap vardır, fakat siz bilmezsiniz" diyecektir." (A'râf; 38)

وَقَالَتْ أُولاَهُمْ لأُخْرَاهُمْ فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ

"Öncekiler de sonrakilere derler ki: "Sizin bizden arta kalır bir tarafınız yok. O halde siz de yaptıklarınıza karşılık azabı tadın!"" (A'râf; 39)

( Toplumu yanlış yolda yürüten liderlere hem kendi kafirliklerinden hem de başkalarını doğru yoldan saptırdıklarından ötürü; bunların peşinden gidenlere de hem kafir olduklarından hem de sapık liderleri taklit etmelerinden dolayı iki kat azab edilecektir.)( TDV Meal)

Kafirlerin, kendilerini saptıranlara ne kadar çok kızdıkları ve onlara kendi elleriyle bizzat ceza vermek için Yüce Allah'a nasıl dua ettikleri de şu ayette anlatılmaktadır;

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا الَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ

"İnkâra sapmış olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz! Bizi saptıran şu cinleri ve insanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım ki herkesten daha çok aşağılanmış olsunlar!"" (Fussilet; 29)

Alimler Sultanı İzzeddin b. Abdüsselam dönemi başbakanlarından Fahreddin Osman, Mısır'da bir mescidin üzerinde bir eğlence yeri inşa ettirir. İzzeddin b. Abdüsselam ( sözlü ikazdan sonra ) arkadaşlarıyla beraber ahlaka ve edebe uygun olmayan bu eğlence yerini yıkmaya gider. Başbakan durumdan rahatsız olduysa da İzzeddin ona aldırış etmez. İzzeddin, Başbakan'ın bu hareketini, ibadet yerlerine müdahale ve hayasızlığı yayma kapsamında değerlendirip, Müslümanların başına geçmeye ehil olmadığı ve azli yönünde fetva verir. Fetva üzerine başbakan Kral Salih tarafından azledilir. ( Ulemanın gücü, S, 42 )

HARAMIN YAYGINLAŞMASI NASIL ÖNLENİR

Evvela her Müslüman iki cihan serveri sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şu buyruğunu kulağına küpe yapmalıdır;

عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ:…سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) يَقُولُ: “مَنْ رَأَى مُنْكَرًا فَاسْتَطَاعَ أَنْ يُغَيِّرَهُ بِيَدِهِ فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الْإِيمَانِ.”

Ebû Saîd el-Hudrî"nin işittiğine göre,

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

Bir kötülük gören kişi, eli ile değiştirmeye gücü yetiyorsa onu eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmez ise dili ile değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile (o kötülüğe) tavır koysun, (onu hoş görmesin). Ve bu da imanın asgarî gereğidir.”

(D1140 Ebû Dâvûd, Salât, 239-242)

Bu hadisi şeriften anlıyoruz ki, her Müslüman elinden geldiği kadar kötülükleri engellemeye çalışmalıdır. Zaten Yüce Kuran bu ümmetin hayırlı bir ümmet olduğunu , çünkü Allah'a sağlam bir inançla emri bilmaruf ve nehyi anilmünker yaptığını bizlere bildirmiştir.( Al-i İmran, 110 )

Bununla birlikte Peygamber aleyhisselam zamanından itibaren bu görevi kurumsal olarak yapan bir teşkilatta var idi. Sonradan Hisbe adını alan bu teşkilatın görevi, İslam devletlerinde genel ahlakı, kamu düzenini korumak ve denetlemektir. Fıkhen farzı kifaye olarak kabul edilen bu görevi yapanlara muhtesip denirdi. Hz. Peygamberin ve de Hz. Ömerin kadınlardan da bu vazife ile görevlendirdikleri kimseler olduğu için erkek ve kadın muhtesipler tarih boyunca bu vazifeyi üstlenmişlerdir.

İslam toplumunda emri bi'l-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker yapmak için bir kimsenin akıl ve ilim sahibi olması yeterlidir. Ancak kötülüklerden alıkoyma esnasında fiziki müdahalede bulunulması çatışmaya meydan verebileceğinden bu husus yetkililerin izni yahut görevlendirmesiyle yapılmalıdır. Doğru ile yanlışı ayırt edemeyecek kadar cahil kimselerin bu işi yapmaları haramdır. Bir yanlışı engellemeye çalışırken daha kötüsüne yol açacak kadar nezaketten yoksun kimseler de bu görevden uzak durmalıdırlar.

Değerli kardeşlerim!

İslam dini normalde yapılmasında sakınca olmayan mubah bir iş, bazı sebeblerden dolayı şer'an sakıncalı bir sonuç doğuracaksa veya böyle bir sonuç kuvvetle muhtemelse o mubah işin yapılmasını yasaklar. Buna İslam hukukunda Sedd-i zerai' denir. Bizler bu tabirden anlıyoruz ki İslam bırakın bir haramın veya çirkin bir fiilin yasaklanması, bunlara sebeb olması muhtemel olan mubahlardan bile kaçınılmasını istemiş ve de harama giden yolları tıkamıştır. Nitekim zina etmek haram olduğu gibi o'na götürecek vesilelerinde haram olması gibi. Veya alkol içmek haram olduğu gibi o'nu üretmek, taşımak ve satmak da haramdır.

Bugün kitle iletişim vasıtalarının gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla bilgiye ulaşma ve doğru- yanlış, bilgiyi yayma da kolaylaşmıştır. Bu sebeble internette her türlü olumsuz bilgi ve görüntüyü yaymak gayet normal bir hale gelmiştir.Bundan dolayı hem bizler hem de ailelerimiz ve de İslam duyarlığı olan herkes herhangi bir bilgi veya görüntüyü doğruluğunu ve faydalı olduğunu araştırmadan kesinlikle beğenme , yorum yapma ve paylaşma yapmamalıdır. Çünkü bu şekilde istemeden bile olsa bir kötülüğün yayılmasına alet olabiliriz.

Velhasıl, bir Müslüman olarak hayatımızı daima helal dairesi içerisinde geçirmeliyiz. Haramlardan ve şüpheli şeylerden uzak durmalı ve de gücümüzün yettiği kadar da toplumdaki kötülüklerle mücadele etmeliyiz. Doğruluğun yayılması için de gayret göstermeliyiz. Cenab-ı Hakk cümlemizi iman edip salih amel işleyen, ve birbirlerine Hakkı ve Sabrı tavsiye eden müstesna kullarından eylesin...AMİN...

VAAZI İNDİR

EROL BEKCİ  /  KARASU VAİZİ / SAKARYA

Facebook Yorumları