menu
HZ. PEYGAMBERİN ÇOCUKLARLA OLAN İLETİŞİMİ
HZ. PEYGAMBERİN ÇOCUKLARLA OLAN İLETİŞİMİ
11 Aralık 2020 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "Hz. Peygamberin Çocuklarla Olan İletişimi" konulu 11.12.2020 Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Hz. Peygamberin Çocuklarla Olan İletişimi

PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN ÇOCUKLARA KARŞI İLETİŞİMİ

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا

 Onlar, "Ey rabbimiz!" derler, "Bize mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bahşet; bizi günahtan sakınanlara öncü yap!" (Furkan 74)

أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا

 İşte bunlar, zorluklara katlanmalarının karşılığı olarak cennet konağıyla ödüllendirilecek, orada sağlık ve esenlik dilekleriyle karşılanacaklar.(Furkan 75)

خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا

Orada sonsuzca yaşayacaklar. Ne güzel bir yerleşme ve kalma yeri! (Furkan 76)

Genel olarak insanlar çocuk sahibi olmak için büyük arzu beslerler. Çünkü bütün canlılarda olduğu gibi her insanda, bu dünyada kendi soyunu devam ettirme konusunda fıtrî bir duygu vardır. Dolayısıyla çocuklara karşı alâka ve sevgi insanın zihin kodlarında kökleşmiş durumdadır.

Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman görürüz ki; birçok Peygamber de, Allah'tan çocuk nimetine sahip olabilmeyi istemiştir.

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء

"Orada Zekeriyya, Rabbine duâ etti: "Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duâyı hakkıyla işitensin, dedi." (Al-i İmran, 3/38) 

"Hz. İbrahim Halilullah (a.s.)'da Allah'a şöyle yalvarmıştı:

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ* فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ  

  "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi."  "İşte o zaman biz O'nu (İbrahim'i) halîm (uslu) bir oğul (İsmail) ile müjdeledik." (Saffat, 37/100-101) 

Çocuklarımız Bizlere Allahın İhsanıdır

Çocuk, ebeveyni için bir lütuftur. Çünkü onlar, Allah'ın bu nârin, nazlı ve cennet adayı sevimli yaratığına yaptıkları hizmet için, aynı zamanda sevap kazanıyorlar. Küçük bir bebek, hele insanın kendi çocuğu olunca, eve ve âileye büyük bir huzur, mutluluk ve neşe katıyor, âilenin temellerini sağlamlaştırıyor.

Bununla birlikte, çocuklarına baktıkları, yedirip içirdikleri için ebeveyne bunlar sadaka oluyor, anne-baba bu yüzden sevaba giriyor. Hayatında bir tek ihtiyaç sahibinin dahi yüzünü güldürmemiş en cimri bir insan bile, çocuklarına yaptığı masraflar dolayısıyla sadaka sevâbına nâil oluyor. Konu ile ilgili Hadis-i şeriflerinde sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyorlar: ‘’Bir Müslüman Allahın rızasını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, yaptığı harcamalar onun için birer sadaka olur’’(Müslim zekat 48)

Ancak ne yazıktır ki günümüzde şu veya bu sebeple çocukların bir nimet olduğu Allahın bir ikramı olduğu unutularak anne karnındaki bir bebeğin hayatına dahi son verilebiliyor. Halbuki annenin ölüm tehlikesi hariç hiçbir sebeple anne karnındaki bir bebek kürtajla alınamaz. Zira bu kendi evladının katili olmaktan başka bir şey değildir.

Çocuklar masumdurlar, günahsızdırlar. Çocuklarımız hayatımızın zineti süsüdür. Çocuklarımız en kıymetli hazinemizdir. Bütün güzelikier içerisinde bambaşka bir güzelliktir. Geleceğimizi teminat altına almak istiyorsak sağa sola harcadığımız zamanımızı ve enerjimizi , yarının büyük insanları olacak çocuklarımızın yetiştirilmesi için de sarf etmemiz gerekiyor.

Çocuklarımız Rabbimize şükür vesilesidir

İbrahim (a.s.)'de kendisine çocuk ihsân eden Allah'a şöyle duâ etmiştir:

الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاء

"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamd olsun! Şüphesiz Rabbim duâyı işitendir." (İbrahim, 14/39) 

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء

"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri, namazı devamlı kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz! Duâmı kabûl et!" (İbrahim, 14/40) 

Rabbimize hakkıyla hamdedip şükredebilmenin gereği; çocuklarımızı Rabbini tanıyan, dinine ve insanlara faydalı Salih nesiller olarak yetiştirebilmekten geçer. Çocuk sahibi olmamız yetmiyor, onların iyi birer terbiye ile yetiştirilmesi bizim için son derece önem arzediyor.

Çocuk Eğitiminde Aile Son Derece Önemlidir

İnançlar, değerler, gelenekler ve iyi alışkanlıklar, daha çok âile içinde kazanılır. Çünkü çocuğun şahsiyetini kazandığı devre, âile içinde geçer. Onun en çok sevdiği, inandığı, güvendiği ve özendiği ideal tip, anne ve babasıdır.

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا مِنْ مَوْلُودٍ إِلَّا يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ وَيُنَصِّرَانِهِ وَيُمَجِّسَانِهِ

Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor; Hz. Peygamber (s.a.v): "Her çocuk fıtrat üzerine doğar, onu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.” buyurmuştur. (Müslim, Kader 22, (2658)

Müslüman yapar" demiyor. Çünkü çocuk zâten Müslüman. Onun içindir ki İslâm dini, dünyadaki bütün çocukları Müslüman kabul eder.

Ebeveyn olarak bize düşen de çocuklarımzın bu tertemiz fıtratlarını muhafaza etmelerini sağlamaktır. Onları her türlü sapkın ideolojilerden, batıl inançlardan,kötü alışkanlıklardan korunabilecekleri sağlam bir eğitim ve terbiyeyi aile içinde vermektir. Unutmamalıyız ki çocuğun alabileceği en güçlü eğitim aileden alacağı eğitimdir. Yaşlılık döneminde öğrenilenler suya yazılan yazıya benzeyebilir ancak çocukken öğrenilenler mermer üzerine yazılan yazı gibidir.

Çocuklarımızdan Sorumluyuz!.. 

Anne babalar olarak çocuklarımızın terbiyesinden ,iyi bir şekilde yetiştirilmesinden ve onların geleceğe hazırlanmasından sorumluyuz.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur: 

قالَ رسولُ اللّه: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالامَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ في أهْلِهِ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالمَرْأةُ في بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ، وَهِىَ مَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا، وَالخَادِمُ في مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ.

İbnu Ömer (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasûlullah (a.s) buyurdular ki: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes'ulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mes'ûldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes'uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes'ûldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'ûldür." [Buhârî, Ahkâm 1, )

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَأَنْ يُؤَدِّبَ الرَّجُلُ وَلَدَهُ خَيْرٌ مِنْ أَنْ يَتَصَدَّقَ بِصَاعٍ

Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz.” (Tirmizi, Birr, 33/1874)

"Çocuğun ismini ve terbiyesini güzel yapmak, ana ve babanın çocuğuna karşı olan görevlerindendir." (Fethu'l-Kebîr, c. 2, sh: 74) 

Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ

"Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..." (Tahrîm, 66/ 6)  

Bu ilâhî emir gereğince her Müslüman, kendisini ve ailesini Cehennem ateşinden korumak için; Allah'ın emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınacak ve bunları çocuklarına öğretecektir.

Hz. Ömer (r.a.):  "Yâ Rasûlallah! Nefislerimizi koruruz fakat ailemizi nasıl koruyabiliriz?" demişti.  Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu:  "Allah'ın sizi nehyettiği şeylerden onları nehyeder ve Allah'ın size emrettiği şeyleri onlara emrederseniz. Bu şekilde onları korumuş olursunuz." (Hakk Dini Kur'an Dili, c; 6 sh:   5112) 

Çocuklarını iyi yetiştiren kimselerin öldükten sonra da sevap defteri kapanmaz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: 

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏"‏ إِذَا مَاتَ الإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلاَّ مِنْ ثَلاَثَةٍ إِلاَّ مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ ‏"‏ ‏

"İnsanoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak üç kimsenin (sevap defteri) kapanmaz. Sadaka-i cariye (cami, medrese, çeşme gibi kalıcı hayır eseri) bırakanlar. Hayırlı, faydalı ilim bırakanlar (dinî bir eser yazan veya ilmî icat ve keşif yapanlar). Anne ve babasına hayır duâ eden (salih ve hayırlı) bir çocuk bırakan." (Müslüm, Vasiye, 4310) 

Çocuklar Bizim İçin İmtihan Sebebidir:

Unutmayalım ki, Kur'an-ı Kerim bizleri şöyle uyarmaktadır: 

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

"Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız imtihan sebebidir ve büyük mükafât Allah'ın katındadır." (Enfal, 8/28) 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

"Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan (zikretmekten) alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardandır." (Münafigun, 63/9) 

Çocuk eğitiminde iletişim dili son derece önemlidir

Son ve mükemmel din olan yüce dinimiz İslâm, bütün insanlık için evrensel mesajların yanı sıra aynı zamanda bir eğitim sistemi, toplumlar ve insanlar arası ilişkilerin temeli olan bir değerler ve davranışlar düzeni vaz’etmiştir. Gerek eğitim sistemi, gerekse davranış düzeni konusunda insanlık için en güzel örnek ise şüphesiz yüce dinimizin mübelliği sevgili Peygamberimizdir (sav). Bundan dolayı Rasûl-i Ekrem’in (sav) bir eğitimci olarak yeni yetişen nesillere yaklaşımını, onlarla olan ilişkilerini doğru bir şekilde tespit etmek, onun tavır ve davranışlarının gerisinde yatan temel prensipleri kavramak ve çocuklarını bu doğrultuda yetiştirmek Müslümanlar olarak bizim en öncelikli görevimiz olmalıdır. Başta milletimiz olmak üzere bütün Müslüman toplumlar, gelecekte dünya milletleri arasında saygın bir yer ve etkinlik kazanmak istiyorlarsa çocuklarını ve gençlerini geleceğe en iyi şekilde hazırlamakla yükümlüdürler. Bu hususta bizim kuşkusuz en büyük avantajımız, hayatın her alanına dair insanî ve irfanî çözümler sunan mukaddes bir dinimizin olması ve daha da önemlisi bu yüce dinimizi bütün davranışlarıyla yaşayan ve örnek olan Sevgili Peygamberimiz gibi bir Rehberimizin olmasıdır.

Hayatı incelendiğinde dinî alanda olduğu gibi sosyal konularda da Allah Rasûlü’nün (sav) bütün uygulamalarıyla özelde Müslümanlar, genelde de bütün insanlık için çağları aşan evrensel davranış örnekleri sunduğu görülecektir.

Çocuklara karşı derin bir sevgi ve şefkat besleyen Resul-i Ekrem Efendimiz (sav), kendilerini ciddiye alıp seviyelerine inmek suretiyle onların problemleriyle ilgilenmiştir. Onun çocukları kucağına alıp sevdiği ile ilgili pek çok rivayet bulunmaktadır. Nitekim bir defasında Hz. Peygamber (sav) torunu Hasan'ı öperken yanında bulunan bedevî kabile reislerinden Akra' b. Hâbis “Siz çocukları öper misiniz? Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim” der.

Gerçekten de katı, acımasız ve sert mizaçlı olan çöl Arapları, Hz. Peygamber’in (sav) çocuklara gösterdiği sevgi ve acımayı hiçbir zaman anlayamamışlar, onun çocuklara karşı tavırlarını tuhaf bir şey olarak karşılamışlardır. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav) muhatabına “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” cevabını verir. Yine “Siz çocukları öper misiniz? Biz öpmeyiz” diyen başka bir şahsa, “Allah senin kalbinden merhameti alıp çıkardıysa ben ne yapabilirim” buyurmuştur.

Allah Rasûlü (sav) çağdaşlarının şaşkın bakışları arasında çocukları hoş tutmuş ve onların her türlü makul isteklerini yerine getirmeye gayret göstermiştir. Namaz kılarken, hatta hutbe okurken dahi bu tutumunu değiştirmemiştir. Kaynaklar, onun torunu kucağında iken namaza geldiğini, çocuğu bırakıp namaza durduğunu, secdede iken çocuğun sırtına binmesi üzerine secdeyi uzattığını; kızlarından Zeyneb'in (rah) kızı Ümâme'yi namazda omzuna aldığını naklederler. (Tirmizi,menakıb 9).

Sahâbeden Enes b. Mâlik (ra), ailesi tarafından Hz. Peygamber’e (sav) hizmet etmesi için verilmişti. Enes (ra) on yıl süreyle Allah Rasûlü (sav) ile birlikte kaldığını, bu süre içinde kendisinin bir defa dahi “Bunu niçin böyle yaptın veya yapmadın” şeklinde bir soruya muhatap olmadığını zikreder. Aynı sahâbînin bu konudaki bir başka anısı şöyledir: “Rasûlüllah bir gün beni bir iş için gönderdi. Ancak ben sokakta oynayan çocuklara katıldım. Belli bir süre, geçtikten sonra Rasûlüllah (S.a.v.) bulunduğumuz yere geldi ve bana ‘Enescik gönderdiğim yere gittin mi?’ diye sordu. Ben de ‘hemen gidiyorum Ey Allah’ın Rasûlü’ cevabını verdim”.(Müslim fedail 51)

Çocukların, büyüklerin telkin ve tâlim ettikleri değerleri ve davranış modellerini içten benimseyip hayat boyunca bunlara sahip çıkması ve içselleştirmesi, her şeyden önce kendi ailesi içerisinde “dost ve güvenilir” bir çevrede yaşadığının tecrübesini edinmesine bağlıdır. Dolayısıyla çocuğun bu temel ihtiyacının yeterince karşılanması ve ona sevgi, şefkatle ilgi gösterilmesi gereklidir.

Rasûlüllah’ın (sav) çocuklarla ilişkilerinde göze çarpan en başta gelen hususiyet, onların dostluğunu ve güvenini kazanmak için gösterdiği gayrettir. Nitekim kendisi çocuklarla özel olarak ilgilenmiş, onları muhatap almış, onlarla her karşılaştığında selam

vermiş, hatırlarını sormuştur. Onlarla şakalaşmış (Buhari.ilim 18) .Yolculuk esnasında torunlarını bineğine almıştır.

Hasta olan çocuklara da özel olarak geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunmuştur.Rasûl-i Ekrem (sav) mevsimin ilk çıkan meyvelerini onlara ikram etmiştir. Onların dünyalarına girerek hoşlanacakları adlar takmak suretiyle kendileriyle şakalaşmış, hatta onları eğlendirmiştir. Bütün bu sıcak yakınlıktan dolayı çocuklar da onu çok sevmişlerdir. Öyle ki, yolculuktan döneceği zaman hep birlikte toplanıp kendisini karşılamaya çıkmışlardır. Nitekim Hicret esnasında Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (ra) evine misafir olacağı sırada Neccâroğulları’nın küçük kızları memnuniyetlerini ifade sadedinde def çalıp şarkı söylemişlerdir. Hz. Peygamber (sav) onlara “Beni seviyor musunuz”? diye sorduğunda onlar da “Evet yâ Rasûlallah” cevabını vermişler, bunun üzerine de “Ben de sizleri seviyorum” sözüyle mukabelede bulunmuş ve bu ifadeyi üç defa tekrarlamıştır.

Yine o, Medine dışında da çocuklara gösterdiği ilgi ile bilinecek ki, Umretü'lKazâ için Mekke'ye gittiğinde şehirde meskûn bulunan Hâşimoğulları’nın çocukları kendisini karşılamışlar, önünden ve ardından koşuşmuşlardır. (Buhari umre 14) .

Hz. Peygamber (sav) döneminde çocuklar sosyal hayatın bir parçasıydı. Rasûlüllah’ın (sav) çağrısıyla Bayram namazının kılınacağı yere kadınlarla birlikte onlar da çıkarlardı. (Buhari iydeyn 15)

Rasûl-i Ekrem (sav), çocukların sağlık ve güvenlikleriyle de yakından ilgilenmiş, bu doğrultuda savaşlarda özellikle kadınların ve çocukların öldürülmemesini emretmiştir. (Tirmizi cenaiz 6)

Çocukların ekonomik yönden güçlü olmalarını önemsemiş, babalarının malı varken başkalarına muhtaç düşmelerini önlemek için gerekli tedbirler almış; malının tamamını Allah yolunda harcanmak üzere vasiyet etmek isteyen sahâbeden Sa’d b. Mâlik'in (ra) bu tavrını hoş karşılamamış, ona “Çocuklarına ne bıraktın”? diye sormuş, bir şey bırakmadığını öğrenince de malının onda dokuzunu çocuklarına bırakmasının gereğine işaret etmiştir. Onun ısrarı üzerine üçte birini vasiyet etmesini istemiş, bu miktarı bile çok bulduğunu belirtmiştir.’’

Hz. Peygamber (sav) namaz kıldırırken çocuk ağlaması duyunca, ağlayan çocuğun üzülmemesi ve annesinin huzursuz olmaması için kısa sûreler okuyarak namazı çabuk bitirirdi. Hatta bazen namaza dururken Kur’ân’dan uzun bölümler okumayı düşünse bile, ağlama sesi duyunca bundan vazgeçer, namazı kısa sürede tamamlardı. Bu uygulama Hz. Peygamber'in (sav) çocuklara merhametini açıkça ortaya koymaktadır. (Buhari edep 18). Bu konuda kendisinden de şu şekilde de bir rivayette bulunulmuştur: “Ben namaza okuyuşumu uzatmak niyetiyle dururum. Fakat geriden bir çocuğun ağlamasını duyunca, annesine güçlük çıkarmamak için namazımı kısa keserim”.(Buhari ezan 65)

Hz. Peygamber (sav) çocukları istismar etme, onları sözgelimi savaş meydanı gibi yaşlarına uygun olmayan alanlara sürme yoluna asla tevessül etmemiştir. Rivayete göre Bedir Seferi'ne çıkarken Medine dışında ordusunu durdurmuş; burada yaptığı kontroller neticesinde yaşlarını küçük gördüğü bazı sahâbîleri geri çevirmiştir. Onun orduya almadıkları arasında on dört yaşlarında bulunan Abdullah b. Ömer (ra), Berâ' b. Âzib (ra) ve Zeyd b. Sâbit (ra) bulunuyordu. Allah Rasûlü (sav) o esnada on altı yaşında ki Umeyr b. Ebû Vakkâs'ı (ra) da geri çevirmek istemiş; ancak ağlaması ve aşırı ısrarı üzerine onun çarpışmalara katılmasına müsaade etmiştir.

Uhud Savaşı'na çıkarken de ordusunu tekrar gözden geçirerek yaşları küçük olduğu için yirmiye yakın çocuğu şehre geri göndermiştir.

Hendek Savaşı esnasında ise buluğ çağına girmemiş çocukların çalışmasına, toprağı kazma faaliyetine iştirakine müsade etmiş; ancak kuşatma başlayınca çarpışmalardan korumak için onları ailelerinin yanına göndermiştir. Bu savaşta cephede kalmaya izin verdiği çocuklar arasında yer alan Zeyd b. Sâbit'in (ra) ve Abdullah b. Ömer'in (ra) o sırada on beş yaşında bulunduğuna bakılırsa, bu yaşın altındakilerin evlerine gönderildiği anlaşılır. Hâlbuki bu savaşta kuşatmacıların sayısı Müslüman askerlerin sayısından üç kat fazla idi ve askere çok ihtiyaç duyuluyordu. (vakidi kitabul meğazi 453)

Medine’ye dokuzuncu hicrî yılda gelen yetmiş-seksen kişilik Benî Temîm heyetiyle birlikte o sırada çocuk yaşta bulunan Amr b. Ehtem (ra) de bulunuyordu. Heyet üyeleri onu eşyalarının başına nöbetçi olarak bırakmışlardı. Rasûl-i Ekrem (sav) gelenlere birtakım hediyeler verdikten sonra içlerinde hediye almayan kimse olup olma dığını sordu. Bunun üzerine sadece eşyalarının yanında bir çocuğun kaldığını söylerler. Hz. Peygamber (sav) onun da gönderilmesini isteyince Kays b. Âsım (ra) adlı heyet üyesi, onun kabileleri arasında saygınlığı bulunmayan bir çocuk olduğunu söyler. Peygamberimiz (sav) de “Olsun, o heyetle birlikte gelmiştir. Bahşiş almaya hakkı vardır” buyurmuş, ardından da çocuğu getirtip hediyesini sunmuştur .(Vakidi meğazi 3/970)

Hz. Peygamber'in (sav) çocuklarla ilgili en önemli düzenlemelerinden biri de kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit statüye getirmesidir. Hâlbuki İslâm öncesi dönemde Araplar toplumunda kız çocuğuna karşı davranışları, sosyal bir problem haline gelmiş ve hatta cinayet şeklini almıştı. Câhiliyye döneminde kız çocuğu ailede maddî bakımdan bir yük, sosyal açıdan da bir utanç kaynağı kabul edilirdi. Ayrıca Araplardan bir kısmı çocuklarını ekonomik ve sosyal endişelerle öldürülürlerdi. Bu adeti ortadan kaldırmak amacıyla Kur’ân-ı Kerîm'de câhiliyye insanının kız çocuğuna karşı tutumu kötülenmiş, çocukların öldürülmeleri şiddetle kınanmış ve yasaklanmıştır. Üstelik Hz. Peygamber (sav) kız çocuğuna özel önem vermiş, kız çocuğu yetiştirenleri bilhassa övmüştür:

Her kim buluğ çağına ulaşmalarına kadar iki kız çocuğunun bakımını, nafakasını, terbiye ve yetiştirilmesini üzerine alır ve bunu yerine getirirse o kimse kıyamet günü benimle şöyle olacaktır” dedikten sonra parmaklarını birbirine kavuşturmuştur. (Müslim birr 149) Buna karşılık kız çocuğunu hakir görmeyi ve ona karşı kötü duygu ve düşünceler beslemeyi de kınamıştır.

Resul-i Ekrem (sav) iyi ve müşfik bir baba idi, çocuklarına samimi ve içten bir sevgi besliyor, yeri geldikçe bu sevgisini açıkça gösteriyordu. Çocukları ile olan ilişkileri sadece maddî ve geçici duygulara değil, derin sevgiye dayanıyordu.

Peygamberimiz çocuklarını çok severdi. Sahâbeden Enes b. Mâlik (ra) bu konuda şöyle der: “Aile efradına karşı Peygamber’den daha müşfik olan hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in Medine'nin kenar mahallerinde oturan bir sütannesi vardı. Sütannenin kocası bir demirci idi. Beraberinde biz de olduğumuz halde Hz. Peygamber (sav) oraya giderdi. Varınca demircinin dumanla kaplı evine girer, çocuğu kucaklar, öper koklar ve bir müddet sonra dönerdi:

Fâtıma (rah) en küçük ve kendisinden sonra yaşayan tek çocuğu idi. Hz. Peygamber (sav) onu çok severdi. Fâtıma'yı (rah) görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Fâtıma (rah) da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı.

Allah Rasûlü (sav) Fâtıma’nın (rah) oğulları olan Hasan (ra) ve Hüseyin'i (ra) çok severdi ve onlarla sık sık oynardı. Ebû Hureyre (ra) bir gün Allah'ın Rasûlü (sav) ile dışarı çıktıklarını ve Fâtıma'nın (rah) evine geldiklerinde Peygamber’in (sav) Hasan'ı (ra) kastederek “Küçük adam orada mı? Küçük adam orada mı?” buyurduğunu ve Hasan'ın (ra) geldiğini, kucaklaştıkları sırada Allah'ın Rasûlü’nün (sav): “Ey Allah'ım ben onu seviyorum, senin de onu ve onu sevenleri sevmeni niyaz ediyorum” buyurduğunu rivayet etmiştir. (Buhari menakıb 27)

Üsâme b. Zeyd'in (ra) rivayetine göre, Hz. Peygamber (sav) Hasan'ı (ra) ve Üsame’yi alır: “Ey Allah'ım!, onları sevdiğim için, onları sevmeni niyaz ediyorum” diye dua ederdi. Bir başka rivayette Üsâme b. Zeyd (ra) Rasûlüllah’ın (sav) kendisini ve Hasan'ı (ra) dizlerine aldığını bir dizine kendisi ve bir dizine Hasan'ı (ra) oturttuğunu ve “Ey Allah'ım! Onlara merhamet etmeni niyaz ediyorum, çünkü ben onlara merhamet ediyorum” diye dua ettiğini söylemiştir.

Yine Üsâme b. Zeyd (ra) şöyle der: “Bir gece bir işim için gittiğimde, Peygamber dışarıya elbisesinin içinde bir şeyle çıktı. Ben, ona işimden bahsetmeyi bitirdiğimde, elbisesinin içinde ne olduğunu sorunca elbisesini açtığında Hasan (ra) ile Hüseyin'i (ra) gördüm. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Bunlar benim oğullarım, benim kızımın oğulları! Ey Allah'ım ben onları seviyorum, senin de onları ve onları sevenleri sevmeni niyaz ediyorum”.

Yine bir gün Rasûlüllah (sav) mescidde insanlara hitap ederken torunları Hasan (ra) ve Hüseyin (ra) düşe-kalka yürüyerek yanlarına geldiler. Rasûl-i Ekrem (sav) minberden indi, onları kaldırdı, ardından da şöyle buyurdu: “Allahu Teâlâ malınız ve evlâtlarınız birer fitnedir" diyerek hakikati buyurmuştur: Şu iki çocuğun düşe-kalka yürüyüşlerine baktım ve vaazımı kesip onları yukarı almaktan kendimi alıkoyamadım”.

İbn Abbâs rivayet etmiştir: Rasûlüllah (sav) Hasan'ı omuzlarında taşırken sahâbeden biri Hasan'a (ra) “bindiğin binek ne güzel binektir” dediğinde Hz. Peygamber (sav) bunun üzerine “Ve sürücüsü ne güzel sürücüdür” cevabını vermiştir. (Tirmizi menakıb 31)

Resul-i Ekrem Efendimizin hayatında onun gerek kendi çocukları ve torunları gerekse diğer çocuklara karşı olan iletişim dilindeki son derece nazik,müşfik ve merhametli uslubunun daha nice örnekleri vardır. O her konuda olduğu gibi çocukların ve gençlerin eğitilmesi öğretilmesi ve onların hayata ve geleceğe hazırlanması konularında da ve özellikle de tüm bu süreçlerde kullanacağımız üslubumuzun, iletişim dilimizin nasıl olması gerektiğinde de kendimize örnek alacağımız yegane ve zirve insandır.

Rabbimiz bizleri O’nun (sav) yolundan, izinden ayırmasın. Evlatlarımızı nesillerimizi Salihlerden eylesin.. Amin.

Abdülmecit SOFUOĞLU / Kocaali ilçe Vaizi

Facebook Yorumları