menu
MANEVİ EĞİTİMDE YAZ KURSLARI
MANEVİ EĞİTİMDE YAZ KURSLARI
Haftanın Vaazı.. "Manevi Eğitimde Yaz Kursları" konulu 02.07.2021 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Manevi Eğitimde Yaz Kursları

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا

Ve onlar ki:”Ey Rabbimiz, diye niyaz ederler. Bize göz nuru olacak eşler ve çocuklar bahşet. Bizi de Allah’a karşı gelmekten sakınanlara (örnek) öncü kıl” (Furkan suresi-74)

İnsanoğlu Allah’ın yarattığı mahlûkat içerisinde en üstünü ve en şereflisidir. Bu yüzdendir ki, insan, Allah’ın, yeryüzündeki halifesi olarak kabul edilmiştir.(Bakara, 2/30). İnsan bu özelliğini dünyaya geldiği andan itibaren hak kazanır. Ancak yaratılış gayesine uygun olarak davranmazsa, en üstün olma hususiyetini kaybedip hayvanlardan aşağı bir mahlûk haline de dönüşebilir. İnsanın, yaratılış gayesine göre yaşaması ve davranış sergileyebilmesi için de daha çocukluğu çağından itibaren eğitilmesi, hayata eğitim yoluyla hazır hale getirilmesi gerekir

Çocuk eğitiminin en önemli şubesi olan DİNİ EĞİTİM, yani yaz Kur’an Kursları önümüzdeki günlerde başlıyor. Bu mesele takdir edersiniz ki ne ihmale gelen, ne de ertelenebilen bir konudur. Çünkü bugünün çocukları, geleceğin büyükleri olacaklar.

Yaz ayı, çocuklarımızın Kur’an-ı Kerim’le buluşma vakti. Yaz ayı, Kur’an-ı Kerim’i çocuklarımızın gönlüne yazma vakti. Ya ayı, çocuklarımızın Camiyle kaynaşma vakti. Bu yaz, buluşma vakti. Bu yaz, sevgi vakti. Bu yaz arkadaşlık vakti.

Efendimiz (s.a.s) bizi Kur’an-ı Kerime yönlendirmektedir

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) Efendimizden siz kıymetli cemaatimize konumuzla ilgili bazı hadisleri aktarmak isterim. 

اقْرَؤُا القُرْآنَ فإِنَّهُ يَأْتي يَوْم القيامةِ شَفِيعاً لأصْحابِهِ

“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecekti.”(4)

منْ قرأَ حرْفاً مِنْ كتاب اللَّهِ فلَهُ حسنَةٌ ، والحسنَةُ بِعشرِ أَمثَالِهَا لا أَقول : الم حَرفٌ ، وَلكِن : أَلِفٌ حرْفٌ، ولامٌ حرْفٌ ، ومِيَمٌ حرْفٌ

“Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.”(5) 

إنَّ الَّذي لَيس في جَوْفِهِ شَيْءٌ مِنَ القُرآنِ كالبيتِ الخَرِبِ

“Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”(6) 

لا حَسَدَ إلاُّ في اثنَتَيْن : رجُلٌ آتَاهُ اللَّه القُرآنَ ، فهوَ يقومُ بِهِ آناءَ اللَّيلِ وآنَاءَ النَّهَارِ ، وَرجُلٌ آتَاهُ اللَّه مالا ، فهُو يُنْفِقهُ آنَاءَ اللَّيْلِ وَآنَاءَ النهارِ

“Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse.”(7)

ومَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ في بَيْتٍ من بُيوتِ اللَّهِ يَتْلُونَ كتاب اللَّهِ ، ويتَدَارسُونَه بيْنَهُم ، إِلاَّ نَزَلتْ علَيهم السَّكِينَة ، وغَشِيَتْهُمْ الرَّحْمَة ، وَحَفَّتْهُم الملائِكَةُ ، وذَكَرهُمْ اللَّه فيِمنْ عِنده

“Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”(8) 

خَيركُم مَنْ تَعَلَّمَ القُرْآنَ وَعلَّمهُ

“Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”(9)

Kıymetli Ebeveynler!

Bizler, Camilerin atmosferiyle büyüdük. Şimdi sıra çocuklarımızda.

Bizler, Kur’an-ı Kerim’i okumakla gönlümüz şad oldu. Şimdi sıra çocuklarımızda.

Geliniz! Evlatlarımıza Caminin o güzel havasını teneffüs ettirelim.

Geliniz! Evlatlarımıza Kur’an-ı Kerim’in güzelliklerini tattıralım.

Yaz Kur’an Kursları başladı. Haydi Veliler! Çocuklarınızla beraber camide sizleri bekliyoruz.

Değerli Kardeşlerim!

Çocuk hem bir nimet, hem bir emanet, hem de bir imtihandır.

Dünyamızı da ahiretimizi de cennete veya cehenneme çevirecek bir lütuf veya musibettir.

“Bir çocuk yetiştirmek, beklenen hasletlere sahip yeni bir nesil hazırlamak” Söylemesi kolay; ancak, bugün bataklıklarla dolu hayatın içinde boğuşurken hiç de kolay olmayan bir şeydir. Bütün kötü şartlara rağmen asla ihmal edilmemesi, gaflette bulunulmaması gereken bir görevdir. Bir canavarın ağzından avını almak kadar zor ama son derece önemlidir.

İnsan yeryüzünde eğitime ihtiyaç duyan tek varlıktır. O kadar ki, insan ancak eğitimle insan olabilir.

Eğitim, insanoğluyla yaşıt bir olaydır, insanı meleklerin üzerine yükselten, onu ideal bir varlık ve kâinatın lideri yapan bir özelliktir.

Her ebeveyn çocuklarının en güzel şekilde yetişmesini, gelişmesini; ailesine ve topluma faydalı birer birey olarak hayata atılmasını ister. Ancak bu, sadece istemekle olmaz. Hem annenin hem de babanın üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi, dikkat, özen, sabır ve emek göstermesi gerekir.

İster ailede, ister okul öncesi eğitim kurumlarında olsun, çocuğun gelişim evreleri dikkate alınmadan yapılan dini eğitim amacına ulaşmadığı gibi, çocukta hatalı dini inanç ve tutumların gelişmesine yol alabilmektedir. Çocuklarına dini eğitim vermeye çalışan anne babalar elbette iyi niyetlidirler. Ancak doğru sonuç almak için iyi niyet yetmemektedir. Hatalı tutum ve yanlış vasıtalarla doğru sonuca ulaşılmaz.

Çocuklarına dini bilgi verirken anne babaların yaptıkları temel yanlışlardan biri yetişkin mantığı ile hareket etmeleridir.

Peygamberimiz bir hadisinde: "Çocuğu olan, onunla çocuklasın," buyuruyor. Bunun anlamı empatidir. Kendini çocuğun yerine koyup onu anlamaya çalışmaktır.

Eğitim, terbiye; çiğin pişirilmesi, ham olanın olgunlaştırılması işlemidir. İnsanın beşer iken adam ( DEM) edilmesidir. Bu kendiliğinden olmaz. Zaman ister, sabır ister, emek ister. Bu işin yolunu yordamını bilen ehil insanlar ister. En mühimi, terbiye sürecinde yaşanılan zorluklar, nefse ağır gelen sıkıntılar karşısında sarsılmaz bir irâde ister, azim ve çaba ister.

Eğitim denildiğinde, ilk akla gelen konu, nasıl bir insan yetiştirileceği sorusudur. Bunun cevabı inançlara, ideolojilere, kültürlere ve medeniyetlere göre değişir.

Bir hastalığın şifasında en önemli aşama hastalığın teşhisidir. Teşhisi yapılamayan veya yanlış teşhis yapılan hastalığın tedavisinde başarılı olunamaz. İçinde bulunduğumuz şu ortamda çocuklardan şikâyetçi isek önce teşhis koymalı ona göre tedavi sunmalıyız.

Bir binanın temeli ne kadar sağlam ise o binanın afetlere dayanıklılığı da o denli çoktur. Çocuklarımızın da temelde aldıkları eğitim ne kadar iyi olursa, bu eğitimin hayatlarına yansıması o kadar olumlu olur.

Dünya’da Allah’ın bize verdiği her şey bir emanettir. Sağlığımız, malımız, mülkümüz, makamımız vs. Bu emanetler içerisinde en önemlisi ise şüphesiz neslimiz, gözümüzün nuru çocuklarımızdır. Bu nedenle çocuklarının iyi şartlarda yaşaması ve onların hem bedeni hem de ruhi anlamda iyi yetişmesi için ana-babanın yapamayacağı fedakârlık yoktur. Çocuklarımızı bize emanet eden Allah her emanette olduğu gibi, onların bütün sorumluluğunu da bizlere yüklemiştir. Çocuklarımızı iyi insanlar olarak yetiştirmek sadece milli görevimiz değil, aynı zamanda ilahî bir vazifemizdir. 

Öyle ki Rabbimiz bizi, ailemiz ve çocuklarımız konusunda dehşetli bir uyarıyla ikaz ediyor:

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailelerinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan o ateşten (Cehennem azabından) koruyun” (Tahrim Suresi,6)

Bu âyette nesillerin sorumluluğu ve onların Allah’ın emirleri doğrultusunda yetiştirilmesi anne-babanın üzerine yüklenmekte ve insanlardan çocuklarının dinin emirleri gereğince yetiştirmeleri beklenmektedir

Peygamberimiz (SAV) de sorumluluklarımızı hatırlatıyor:

قالَ رسولُ اللّه: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ 

Hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. (Sünen-i Tirmizî, Cihad 27)  

عن أبى هريرة قال: قال رسولُ اللّهِ: مَامِنْ مولودٍ إلاّيولدُ علَى الفطرةِ . فأبَواهُ يُهَوِّدَانِهِ أوْ يُنَصِّرَانِهِ أوْ يُمجّسَانِهِ 

Yine Ebu Hureyre (r.a.)'dan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: 

"Her çocuk, İslam fıtratı üzere dünyaya gelir. Ebeveyni (Yahudi ise) onu Yahudi; Hıristiyan ise onu Hıristiyan; Mecusi ise onu Mecusi yapar." (Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22)

İmam Gazali, fıtrat hadisini esas alarak, çocuğun kalbini “tertemiz, bomboş, saf, her şeyi almaya kabiliyetli ve yöneltildiği her şeyi yapmaya meyilli” olarak tanımlar.

Demek ki dünyaya gelen her çocuk, Müslümanlığa yatkın bir fıtratta gelir. Annesi ve babası Müslümansa, çocuk Müslüman olarak yetişir; eğer Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi ise onların vermiş olduğu ahkâm ve ahlakla yetişeceğinden aynen onlar gibi olur.

Allah (c.c.) her insanın hamurunu tevhit inancını kabullenecek şekilde yaratmış; o hamura şekil verme görevini de bizzat anne-babaya vermiştir.

  Çocuklarımız, ekmek yapılmaya hazır hamur gibidirler. Hamur usta bir fırıncının elinde ise, ona vereceği güzel bir şekille pişirdikten sonra insanın karnı tok olsa bile yemek için canı çekerken, iş bilmeyen bir ekmekçinin baştan savma ve yenmeyecek kıvamda pişirdiği ekmeği aç da olsa, yemekte zorluk çeker.

Çocuğu iyi yetiştirmenin temel prensibi; her şeyden önce, çocuk yetiştirme meselesini ciddiye almaktır. Çünkü ciddiye alınmadan hiçbir şey başarılamayacağı gibi, bir aile için en önemli mesele olan çocuk yetiştirme işi de başarılamaz. 

Çocuk büyütmek başka, çocuk yetiştirmek ise çok daha başka bir şeydir. Çocuğu okula göndermek, yedirip içirmek, giydirip gezdirmek, onu yetiştirmek demek değildir. Eğer öyle düşünülürse -ki günümüzde maalesef bu düşünce hâkim- , bedeli ağır olur. 

Çocuk, ilgilenmeseniz de büyür ama ilgilenmeseniz yetişmez. Yetişmenin ise iki boyutu var. 

Birincisi: İnsanî vasıflarıyla üstün bir insan olmak; yani, gerçek anlamda eğitim. 

İkincisi ise, ufku açık, üstün bilgi ve becerilerle donanmış bir insan olmak; yâni, gerçek anlamda öğretim. 

Bu ikisi, bir kuşun kanatları gibidir. Çocuk çift kanatlı yetiştirilirse, şahsiyeti dengelenir; daha değerli ve başarılı bir insan ortaya çıkar. Fakat sadece iyi olmak yeterli olmadığı gibi, tek başına üstün bilgi ve beceri düzeyi ise hiç yeterli değildir. Hatta insanî vasıflardan mahrum bir üstünlük, tehlikeli olur. 

Her Müslüman anne-baba, çocuklarının imanı kuvvetli, ameli salih olsun, kendilerine itaat etsin ister. Peki, bunun için çocuğumuza ne zaman hangi bilgileri öğreteceğimizi ve nasıl eğiteceğimizi düşündük mü? Bunun için ne kadar zaman ayırdık?

Aile bir hayat okuludur. Bu okulun ilk öğrencileri, ilk öğretmenleri, ilk önderleri, öncüleri anneler ve babalardır.

ÇOCUK YETİŞTİRMEYE NE ZAMAN BAŞLAMALI? 

Bu soruya farklı farklı cevaplar verebiliriz. Ama en doğru cevap “daha çocuğunuza eş adayı ararken” olmalı. Damat veya gelin adayı için evi, arabası, yatı, katı sorgulanırken benim torunuma iyi bir anne veya baba olabilecek mi? sorusu gelecek nesilleri kurtaracak en önemli şifredir. 

Çocuğun manevi eğitimini eş seçimiyle başlatan din âlimleri, uygun bir eş seçilmediği takdirde çocuğun ilk ve temel okulu olan evde taşların hiçbir zaman yerli yerine oturmayacağını haklı olarak öne sürerler. Aileyi oluşturan kadın ve erkeğin aynı inanç ve kültür yapısında olmaları, gelecekte ikram edilecek çocuğa verilecek eğitimde tutarlı olmayı da sağlayacaktır.

عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ)صلعم(: تُنْكَحُ الْمَرأةُ لارْبَعِ خِصَالِ: لِمَالِهَا، وَلِحَسَبِهَا، وَلِجَمَالِهَا، وَلِدِينِهَا. فَأظْفَرْ بِذَاتِ الْدِّينِ، تَرِبَتْ يَدَاكَ.

Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Kadın dört hasleti için nikâhlanır: Malı için, nesebi (asaleti) için, güzelliği için, dini için. Sen dindar olanı seç de huzur bul." (Buharî, Nikah 15; Ebu Davud, Nikah 2)


Her ne kadar yukarıdaki hadis kadın üzerinden bir değerlendirmede bulunuyorsa da aynı durum erkek için de geçerlidir. Hem de kıyamete kadar.

Çocuğu iyi bir okula kaydettirmek diye bir cümle var. Bundan çok daha önemlisi iyi bir anneye kaydettirmektir.

Müslüman bir anne baba için, doğum öncesi dönemi “tedbir,” 0-6 yaş dönemi “telkin,” 7-10 yaş dönemi “teşvik,” 10-14 yaş dönemi “ikaz,” 14 yaş üzeri ise “müsamaha dönemi” olarak isimlendirilebilir.

Çocuğunuza iyi bir eş buldunuz sorumluluk bitti mi? Hayır daha yeni başladı. Çocuk daha anne rahminde iken anne-baba kötü alışkanlıktan uzak durmalı ve helal gıda ile beslemelidir.

Yediğimiz, içtiğimiz gıdaların sağlığımıza ve karakterimize tesiri artık şüphe götürmez bir gerçektir.

Davranışları ve huyu hoşumuza giden birisinden bahsederken “Helal süt emmiş” deriz. Çünkü helal olmayan rızkın insanın ahlakını, huyunu, suyunu bozacağına inanırız.

Çocuğun İslam fıtratı üzere yetiştirilmesi için ilk yapılması gereken şey, helal lokmadır. (İmam-ı Gazali) 

Günümüzde artık tespit edilmiştir ki; Ana rahmindeki bebekler 16.haftada duymaya başlamaktadır. 24. haftadan itibaren ise, dış dünyadaki sesleri duymaya, kaydetmeye ve yorumlamaya başlamaktadır. 32. haftada duyduğu sesleri hatırlama ve ona göre tepki gösterebilme kabiliyetine sahiptirler. Yapılan çeşitli araştırmalarda huzursuz davranışlar sergileyen ve sürekli ağlayan bebeklere, anne karnında kendisine dinletilen müziklerin yeniden dinletilmesi sonucunda rahatlayıp uykuya daldıkları görülmüştür.

Gelişen Zihin kitabının yazarı Ellen Galinsky kitabın girişinde 

“Çocukların doğduktan 6 saat sonra duygusal belleklerinin geliştiğini biliyor musunuz? Diye yazısına başlar.

Din eğitimine başlama yaşı kaçtır? Bu konuda farklı görüşler ileri sürüldüğü bilinmektedir. 

Bir grup eğitimci din eğitimini zekâ gelişimi ile ilişkilendirerek ergenlik çağına doğru çekilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. 

Diğerleri ise din eğitimini duygu ile ilişkilendirerek erken yaşlarda başlanmasını doğru bulmaktadırlar. 

Biz din eğitiminin duygu yönü ağır basan bir olgu olduğunu düşünüyor ve erken yaşlarda başlanması gerektiğine inanıyoruz.

Bu durum özellikle çocukluk döneminde din eğitiminin gerekliliği ile birlikte din eğitiminin nasıl olması gerektiğinin önemini ortaya koymaktadır. Nasıl ki, iyi ürün elde etmek için çiftçinin işlediği toprağın ve ekinin özelliklerini iyi bilmesi, sanat eseri koyabilmek için bir heykeltıraşın işlediği mermerin cinsini ve özelliklerini tanıması gerekiyorsa, çocuğun eğitiminden sorumlu olanlar da çocuğu bedenî ve ruhî tüm özellikleri ile tanıması gerekmektedir. (Muhammed Ali YAZIBAŞI Çocukluk Döneminde Din ve Din Eğitiminin Çocuklara Kazandırdıkları, s;11-12)

Çocuk 1 haftalık olunca sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okunmalı, aileye yakışacak dinine, milletine, tarihine uygun isim verilmelidir. Sırf modernlik olsun diye anlamsız isim verilmemelidir. Farkında mısınız? Bugün çocuklara verilen isimlerin bir kısmının ne kadar anlamsız olduğu sözlüklere kısa bir göz atma ile görülebilir. Çocuklara verilen isimlerin onların karakterine tesir ettiği artık tesbit edilmiş bir gerçektir. (Prof.Dr. Nevzat Tarhan, isminiz kişiliğinizi oluşturuyor. nevzattarhan.com) 

Peygamberimiz “çocuğu güzel terbiye etmek ve ona güzel bir isim vermek, evladın anne baba üzerindeki hakkıdır” ve “Siz kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. Öyleyse çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.” Buyurmuştur.( Ebû Dâvûd, Edeb, 61)  

Çocuk konuşmaya başlayınca güzel sözler öğretilmelidir. Allah, peygamber gibi dini terimleri duymayı ve demeyi öğrenmelidir. 

Anne ve baba çocuğuna örnek olmalı, hatta dede ve nine de örnek olmalıdır. Çocuğa, anlamaz denilerek yalan söylenmemelidir. Çünkü çocuklar attığımız adımların fotoğrafını çeker. 

Belki doğrudan değil, ama dolaylı yoldan çocuğa yalanı biz öğretiyoruz. Telefona cevap vermeye giden çocuğuna, “Beni filanca sorarsa evde yok dersin,” diyen bir baba veya anne dolaylı yoldan çocuğa yalan söylemeyi öğretmektedir. Yine okul yıllarında nasıl kopya çektiğini, bulduğu yeni kopya çekme usulleriyle öğretmenini nasıl atlattığını övünerek anlatan bir baba çocuğunu kopya çekmeye ve kolay yoldan not almaya özendirmektedir. (Ali Çankırılı, Çocuğun Manevi eğitimi)

Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.

 Eğri ağacın gölgesi doğru olmaz. 

Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz. 

Arabanın ön tekeri nereye giderse arka teker de aynı yere gider. 

Oğlan babadan görür at oynatmasını, kız anadan görür sofra donatmasını!

Armut dibine düşer.

 Üzüm üzüme baka baka kararır.

 Anasına bak kızını al.

Gibi atasözleri çocuk eğitiminde örnek olmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. 

Biri, İbn-i Haldun’a sordu: 

"Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim?" 

İbn-i Haldun dedi ki: 

"Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin yeter."

Kendini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. O yüzden “çocuklar istediğiniz gibi değil yetiştirdiğiniz gibidir” denmiştir.

İşlenmeyen tarlayı yabani otlar sarar, kaplar. 

Çocuklar donmamış beton gibidir. Üzerine ne düşse iz yapar. 

Küçük yaşta verilen eğitim taşa kazıyarak yazı yazmak gibidir. İleri yaşta eğitim suya yazı yazmak gibidir. 

Bu ve benzeri güzel ifadeler “çocuk daha küçük ne anlar!” şeklindeki düşüncenin ne kadar yanlış olduğunun göstergesidir. 

Eğitimde “Oyun Çağı” olarak da adlandırılan bu dönemde çocuğun el becerilerine, oyuncaklarına ve oyun faaliyetlerine dinî unsurlar katılmalıdır.

Yavrumuz evde namaz kıldığımızı, dua ettiğimizi, ezana saygımızı, bir işe başlarken besmele ile başladığımızı, Kur’an okuduğumuzu görmeli, toplu ibadetlerimize ve kitap okuduğumuza şahit olmalıdır.

Bu dönemde en önemli eğitim vicdan eğitimidir. Bilgiler unutulsa da çocuğun ruh dünyasını şekillendirecek merhamet, sevgi, saygı, sorumluluk bilinci gibi insani değerler bu dönemde oluşur.

Anne ve baba çocuğunu hayırlı olması için sürekli dua etmelidir. Çünkü peygamberimiz “babanın evladına duası peygamberin ümmetine duası gibidir” der. (Camiüssağir-4199)

Kur’an-ı Kerimde bu konuda dua örneklerini görüyoruz.

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ

“Rabbim, beni ve zürriyetimden gelecekleri namazı dosdoğru kılanlardan eyle! Rabbimiz, duamı kabul buyur!” (İbrahim Suresi, 40)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَ

 “Rabbimiz ikimizi de sana teslim olmuş kimselerden kıl ve soyumuzdan yalnız sana teslim olmuş bir ümmet çıkar.” (Bakara Suresi,128)

قالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ

Dedi ki: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih amel işlememi ilham et ve soyumdan gelenleri de salih kimseler kıl. Gerçekten ben tevbe edip sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım.” (Ahkaf Suresi.15)

Sohbetimizin başında okuduğumuz ayette de “Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak, mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl” (Furkan Suresi,74) diye dua etmemiz önerilmektedir.

Gördüğünüz gibi peygamberler duasında çok mal, zenginlik gibi dünyevi şeyler istemiyor. İyi bir kul olmak için ne gerekiyorsa onlar talep ediliyor.

Hz Aişe (r.anha) rivayet ediyor; Peygamberimiz (sav) kucağına bir çocuk aldığı zaman “ Allah’ım onu iyi muttaki ve reşit eyle! İslam üzere büyüt! Diye dua ederdi. Bizden de bu minval üzere dua etmemiz isteniyor.

Hayatta çocuklarımızın ayaklarına batan dikenler, ya bizim ektiğimiz, ya da biçmediklerimizdir. “Biçtiğini beğenmiyorsan ektiğine bakacaksın” sözü örnek olma görevimizi layıkıyla yapıp yapmadığımızın bir aynası olduğunu göstermektedir. 

Bir Çin atasözü olarak ifade edilen;

Bir yıl sonrasını düşünürsen tohum ek, 

On yıl sonrasını düşünürsen ağaç ek, 

Yüzyıl sonrasını düşünürsen insan yetiştir. 

Cümlesi, geleceğimizin kaderini ve karakterini bugünkü yetiştirdiğimiz çocukların belirleyeceğini veciz bir şekilde ifade ediyor.

Çocuğa yapılan yatırım en pahalı yatırımdır. Çünkü geleceğe yapılmış bir yatırım olması sebebiyledir. Meyvesini yıllar sonra verecek bir yatırım..

ÇOCUK EĞİTİMİNDE OKUL DÖNEMİ

Kişilik oluşumu ve gelişiminin yüzde yetmiş veya seksen gibi büyük bir kısmı altı-yedi yaşlarında tamamlandığı bilinen bir gerçektir. İlkokul çağına geldiğinde yavrumuz açısından pek çok şey için artık geç olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak her şey bitmiş değildir.

Bu dönem, akılcı öğrenme çağı” olarak da adlandırılır. Artık katı bir somut düşünce safhasından, daha esnek, hatta soyut konuları da bir dereceye kadar anlayabileceği bir döneme girdiği söylenebilir. Çocuklar artık bilgiyi itirazsız kabul etmezler; onları akıllarıyla kavramaya çalışırlar.

Haklı-haksız, suç-ceza, sevap-günah, cennet-cehennem gibi soyut kavramların anlaşılmasına yardımcı olan zihni gelişim ancak bu yaşlarda teşekkül etmeye başlar.

7-10 yaş arasında çocuğun din eğitimi namaz eksenli olarak yürütülmelidir. Nitekim peygamberimiz bu yaştaki çocukları namaza alıştırmamızı ısrarla tavsiye etmekte ve 

مُرُوا أَوْلاَدَكُمْ بِالصَّلاَةِ وَهُمْ أَبْنَاءُ سَبْعِ سِنِينَ

7 yaşına geldiği zaman çocuğunuza namaz kılmayı emredin…( Ebû Dâvud, Salat 25) buyurmaktadır.

Gusül -Abdest -Temizlik, Kur’an-ı Kerim, Dua, Tesettür, Dini Sosyalleşme, Sorumluluk duygusu ve bilinci, Zaman bilinci vb. hepsi bu dönemde öğrenilmekte ve şekillenmektedir.

Buluğ çağına kadar dinî açıdan sorumlu sayılmayan çocuklara karşı hoşgörülü ve müsamahakâr olunmalıdır.

Kişi çevrenin çocuğudur. Çevrenin olumsuz tesirlerine karşı anne-baba çok dikkatli olmalı, olumsuz ortam ve arkadaş çevresine karşı tedbirli davranmalıdır. Nitekim sevgili peygamberimiz;

“Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45. Ebû Dâvûd, Edeb, 16) buyurmuştur.

Şimdi kendimize şunları soralım:

Çobanlık vazifemizi yaptık mı? 

Örnek olduk mu? 

Ne verdik ne istiyoruz? 

İnançsız, idealsiz, gayesiz, ruhsuz, başıboş gençler kimin eseri? 

Elbisemin ütüsüne, ayakkabımın boyasına, arabamın modeline gösterdiğim dikkat ve titizliği çocuklarımın eğitimi için de gösteriyor muyum? 

Takip ettiğim dizinin veya programın bir sonraki bölümünü merak ettiğim kadar çocuğumun nelere yöneldiğini merak edip takip ediyor muyum?  

Yoksa çocuklarımız giyip eskittiğimiz elbise ve ayakkabıdan daha mı değersiz?

Geriye dönüp baktığımda ne görüyorum? Nasıl bir çocuk bıraktım?

Yüzü ağartan çocuk mu, yüzü kızartan çocuk mu?

Övünülecek çocuk mu, dövünülecek çocuk mu?

وعن أبي هُرَيْرَةَ رَضيَ اللَّه عَنْهُ أنَّ رسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « إذا مَاتَ الإنسَانُ انقطَعَ عمَلُهُ إلاَّ مِنْ ثَلاثٍ : صَدقَةٍ جاريَةٍ ، أوْ عِلم يُنْتَفَعُ بِهِ ، أَوْ وَلَدٍ صَالحٍ يَدعُو له » رواه مسلم

Peygamberimiz “insan öldüğünde amel defteri kapanır. Ancak üç sınıf insanın hariç! Buyurur. Bunlardan biri de anne babanın arkasından hayır dua ile anacak evlattır. (Müslim, Vasiyyet 14) 

Öldüğünüz zaman sizin arkanızdan hayır dua edecek evlat sayesinde yeniden hayat buluyorsunuz. 

Küçükken elimize yapışan çocuğumuzun, ahirette yakamıza yapışmasını istemiyorsak ona dinini, İslam ahlakını öğretmeli, sadece dünyasını değil, ahiretini de kurtarmaya çalışmalıyız.

Sohbetimizi Peygamberimizin şu hadis-i şerifiyle bitirelim “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz.” (Tirmizi, Birr, 33) 


Cihan ÖZEL/Adapazarı ilçe Vaizi

İNDİR

Facebook Yorumları