menu
MİLLETLERİ YOK EDEN FELAKET; CEHALET
MİLLETLERİ YOK EDEN FELAKET; CEHALET
20 Kasım 2020 Cuma Vaazı Yayınlandı mı? "Milletleri Yok Eden Felaket; CEHALET" konulu 20.11.2020 Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Milletleri Yok Eden Felaket; CEHALET

Allah Teâlâ insanı mahlûkatın en şereflisi olarak yaratmış ve insana diğer mahlûkata vermediği güzellikleri bahşetmiştir. Allah, bu paye ve güzelliklerle beraber çeşitli sorumluluklar da yüklemiştir insana. İnsanın akletmesi, dünya ve ahiretini kurtaracak, kendisini Rabbinin rızasına yaklaştıracak ilimle meşgul olması bu sorumluluklarındandır ve belki de en önemlisidir.

İlk emri “Oku” olan bir din, okuyanlarla okumayanları, bilenlerle bilmeyenleri bir tutmamıştır. Rabbimiz:

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ

“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/8) buyurarak bu hakikate işaret etmiştir. Evet, bilenle bilmeyen, akledenle akletmeyen ve âlimle cahil dinin dengesinde denk değildir.

İlme ve âlime değer veren dinimiz cehaleti ve cahili yermiş insanı okumaya, öğrenmeye ve ilimle meşgul olmaya teşvik etmiştir. Çünkü insan mükerremdir, muazzezdir, saygındır. Bu saygınlığını da ilimle devam ettirebilir cehaletle değil. Cehalet, insanı yaratılış gayesinden uzaklaştıran büyük bir hastalıktır.

Günlük hayatta çokça kullandığımız "Cehâlet" kavramı çeşitli anlamlara gelmektedir. Sözlükte üç anlamı vardır.

a) Bilmemek, tanımamak, bir şeyden haberi olmamak, kişinin ilimden hâli olması. "Cehl" ve "cehalet" bu mânâda ilmin zıddıdır.i

b) Ahmak ve akılsız olmak, kaba, katı ve sert davranışlı olmak.ii

c) Bir şeye şiddetli-arzulu-istekli olmak. Mesela kazanın kaynaması şiddetlendiği zaman "cehilet’il- kıdru" denir.iii

Cehalet, zikrettiğimiz birinci anlamı itibariyle ’’ilim’’ kelimesinin zıddı, ikinci ve üçüncü anlamları itibariyle de “hilm" kelimesinin zıddı olmaktadır. Bazı âlimlerimize göre, cehalet kavramının ’’bilgisiz olma" anlamı ikinci derecededir ve asıl ilmin değil "hilm” kelimesinin (sakin, sabırlı ve halim olmanın) zıddıdır. Buna binaen bu kelimenin "sert, kaba yahut pek hoyrat, nobran ve azgın olmak, serkeşlik etmek, arzularının etkisinde kalmak ve hayvânî içgüdülere boyun eğmek manasına geldiğini" söylemişlerdir.iv Cehalet bu anlamda, “patlamasını dizginleyebilen insan ahlakı” anlamında olan "hilm" kelimesinin zıddıdır. "Halîm" duygularını frenlemesini, kör ihtiraslarını yenmesini, ne olursa olsun, canını sıkmayıp sakin olmasını bilen, insanlar arasındaki ilişkilerde" ihsan" ve "adalet" ile hareket eden, "zulüm"den kaçınan, şehvetlerine gem vurabilen, yersiz kibir ve gurura kapılmayan kimsedir.v

Âlimlerimizden Râğıb el-İsfehânî (ö. 502/1108) "cehâlet"in üç çeşit olduğunu söylemiş ve bunları şöyle sıralamıştır:

a) Kişinin ilimden hâli olması, yani ilmi elde etmeme veya edememe(bilgisizlik)

b) Bir şeye olduğunun hilafına inanmak, yani inançsızlık veya yanlış inanç.

c) Yapılması hak olan şeyin hilafına, tersine bir fiil işlemek. Bunu yaparken insan ister doğru ister yanlış bir inançla yapsın bu cehalettir. Namaz kılmayı terk etmek gibi, (hatalı fiil ve davranış).

Râğıb el-İsfehânî’nin yapmış olduğu bu tasniften de anlaşılacağı üzere cehalet; bilgisizliğin, inançsızlığın ve günaha düşmenin adıdır.

Kur’an’da Cehalet

Muazzez Müminler!

"Cehâlet" kavramı, Kur’an’da insan ve toplumların olumsuz tutum ve davranışlarını ifade etmek için kullanılmıştır. Bu kavram, Kur’an’da çoğunlukla zem (yerme ve kötüleme) ifade eder.

Kur’an’da "cehâlet" olarak ifade edilen inanç, söz, fiil ve davranışları şöyle özetleyebiliriz.

  • Cehalet, şirke ve küfre dalmaktır

Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَآئِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْاْ عَلَى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَى أَصْنَامٍ لَّهُمْ قَالُواْ يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.” (A’raf 7,138).

Musa (a.s)’ın kavmini cahillikle nitelemesi, onların şirke düşme yolunda attıkları adımlar sebebiyledir. Şirke ve küfre götürecek her yolun başı cehaletle açılır.

Ahkaf suresinde de insanları putlara tapmaya davet eden kavmine Hz. Hûd(a.s)’ın verdiği cevap şöyle aktarılır:

قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

“Hûd, “(Bu konudaki) bilgi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum” dedi.” (Ahkaf 46,23)

Hûd (a.s) da aynı sebeplerle kavmini cehaletle nitelemiştir. Çünkü puta tapmak gibi puta tapmaya davet etmekte küfürden öte küfür, şirkte öte şirktir ve dolayısıyla cehaletin en büyüklerindendir.

  • Cehalet, günah olan bir fiilin adıdır

Hz. Yusuf(a.s.) kendisine yapılan zina davetine karşılık Rabbine şöyle sığınır:

قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُن مِّنَ الْجَاهِلِينَ

“Yusuf, “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum” dedi.” (Yusuf, 12/33)

Hz. Yusuf (a.s), günahların büyüklerinden olan zinaya düşmeyi cahillerden olmakla bir tutmuş ve bundan Rabbine sığınmıştır. Demek ki zinaya düşmek cahilliktir. Çünkü günaha giden yolun kapısı cehalettir.

Başka bir ayette Rabbimiz:

مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

“Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En’am, 6/54) buyurarak, bir kabahatin yani tövbe gerektiren bir günahın ancak cehalet neticesinde gerçekleşeceğini vurgulamıştır.

Bakara suresinin 67. ayetinde ise cehalet, başka bir günah olan bir kimse ile alay etmek olarak karşımıza çıkıyor ki bu alay edilen bir peygamber:

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُواْ بَقَرَةً قَالُواْ أَتَتَّخِذُنَا هُزُواً قَالَ أَعُوذُ بِاللّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ

“Hani Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti.” (Bakara 2,67). Onlar Musa (a.s) ile bu şekilde eğlenmişler ve cehaletlerini ortaya koymuşlardı. Dolayısıyla Müslüman, bir kardeşini incitmenin, onula alay etmenin ve küçük görmenin günah olduğunu ve bu günahında cehaletten beslendiğini aklından çıkarmamalıdır.

Bu anlamda Hz. Nuh’un kavminin önde gelenlerine sitemi, onları kavminin fakir ve yoksullarıyla alay etmeleri sebebiyle cahillikle nitelemesi de Kur’an’da şöyle vurgulanır:

وَيَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاً إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَمَآ أَنَاْ بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّهُم مُّلاَقُو رَبِّهِمْ وَلَكِنِّيَ أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

“Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir. Ben o iman edenleri (teklifinize uyarak) kovacak da değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.” (Hud 11,29)

Görüldüğü üzere cehalet Kur’an’da bilgisizlikten ziyade insanın Allah’a ve insanlara karşı olan olumsuz tutum ve davranışlarını ifade etmektedir.

Kur’an’a göre "cehâlet" insanın görünen eşya ve olayların arkasındaki İlâhi iradeyi anlayamaması, Allah’ın ayetleri olan kâinât varlıklarını Allah’ın ayetleri olarak görememesi, bu husustaki yetersizliği, çok açık olan dinî gerçekleri, hatta İlâhi vahyin en kolay tarafını bile anlayamaması, insanın irâdesini ve hâkimiyetini kaybetmesidir. İnsan, bu cehâleti sebebiyle şirke, küfre, nifaka ve isyana dalar. En’am suresi 111. Ayeti, bu bağlamda müşriklerin zihnî körlüğünü ne güzel ifade etmektedir:

وَلَوْ اَنَّنَا نَزَّلْنَٓا اِلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتٰى وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلًا مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُٓوا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ

“Biz onlara melekleri de indirseydik, kendileriyle ölüler de konuşsaydı ve her şeyi karşılarında (hakikatın şahidleri olarak) toplasaydık, Allah dilemedikçe yine de iman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.” (En’am, 6/111)

Cehâlet bir insanın, gerçeği bilmeden ve haksız yere birisine saldırması ve ona zarar vermesi, gerçek dışı inanç ve hareketlerde bulunması demektir aynı zamanda. Bu sebeple hem inanç hem amel bakımından kişinin Allah’a, nefsine ve insanlara karşı kötü olan davranışlarının adıdır cehâlet.

İslam öncesinde cehâlet, sadece insanların birbirlerine karşı olan kötü davranışlarını ifade ederken İslamla beraber Kur’an’da insanın, Allah’a, O’nun âyetlerine, Kitabına, Peygamberine ve insanlara karşı olan kötü davranışlarını ifade etmektedir. Yine Kur’an, Allah’a iman etmeyen kimsenin gerçek cahil olduğunu bizlere beyan etmektedir. Dolayısıyla bilmeyen kimse değil, iman etmeyen kimse gerçek cahildir.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in dilinde de cehâlet ve sefâhat kavramları Kur’an’daki anlamına eşdeğer manâda kullanılmıştır: Mesela şu hadiste cehalet, ilmin, câhil de âlimin zıddı olarak kullanılmıştır: "Allah, ilmi insanlardan çekip almaz fakat âlimleri almak suretiyle ilmi alır. O kadar ki hiç âlim kalmaz, insanlar cahil kimseleri ilim mevkilerine getirirler. Bu kimselere soru yöneltilir, onlar da bilmeden fetva verirler böylece kendileri de (hak yoldan) saparlar ve insanları da saptırırlar."vi

Zikredeceğimiz şu hadislerdeki "cehalet" kavramı ise hilmin zıddı olarak kullanılmıştır: “Oruç kalkandır. Biriniz oruçlu iken kötü söz söylemesin, cahillik etmesin (kötü ve kaba davranışlarda bulunmasın). Eğer birisi dövüşmek ve söz dalaşına girmek isterse (karşılık vermesin ve) Ona ‘ben oruçluyum’ desin.”vii

“Kim yalan sözü, cehâleti ve yalan sözle amel etmeyi bırakmazsa, Allah’ın, o kimsenin yemesini ve içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur.”viii

Hadislerden de anlaşılacağı üzere, insanın ister Yaratan’a isterse yaratıklara karşı olsun yaptığı her türlü kötü, kaba ve çirkin davranışları, küfür ve günâh olan fiilleri "cehâlet" olmaktadır. Bu sebeple cehâlet, günah olduğunu bildiği halde insanın günah fiili işlemesidir.

Milletleri Yok Eden Felaket Olma Bağlamında Cehalet

Milletler ve toplumlar insanların bir araya gelerek oluşturduğu sosyal yapılardır. Bu yapılar her yönüyle insana benzer. Örneğin milletler insan gibi doğar, büyür, yaşar ve ölür. Vasıfları açısından da milletler insan gibidir. İnsana haiz vasıflarla milletler de vasıflanır. Nitekim bunun örneklerini Kur’an-ı Kerim’de görüyoruz. Rabbimiz, peygamberlik vazifesi verdiği Elçiler ile gönderildiği toplumların aralarında geçen münasebeti Kur’an’da bize aktarır. Hz. Hûd (a.s) ve kavmi, Hz. Lût (a.s) ve kavmi, Hz. Nûh (a.s) ve kavmi gibi örnekler Kur’an’da bize aktarılmıştır. Bu kavimler cahillikleri sebebiyle felakete uğrayan kavimlerdir. Şimdi bu örneklere Kur’an’ın anlatımıyla bakalım.

Hz. Hûd (a.s), müşrik kavmine: أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

“...Allah’tan başkasına ibadet etmeyin, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum...(Ahkaf 46/21) demesi üzerine kavmi,

قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

"Sen, bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi geldin? Doğrulardan isen bizi tehdit ettiğin şeyi getir, dedi." (Ahkaf 46/22) Bunun üzerine Hûd (a.s.) kavmine;

قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

"(Bu konuda) bilgi ancak Allah katindadır. Ben, benimle gönderilen şeyi size tebliğ ediyorum, fakat sizi câhillik eden bir kavim görüyorum, dedi." (Ahkaf 46/23)

Hz. Hûd (a.s)’ın kavmi niçin cahildi? Cahildi, çünkü Kur’an’ın anlatımıyla Ad kavmi; Allah’tan başka ilahlar edinen, suçlu (mücrim) ve zorba bir kavimdi. Hûd (a.s)’ı yalanlamışlar, onu câhillik ve yalancılıkla itham etmişlerdi. Allah’ı inkâr edip âyetleri, mucizeleri ve âhireti yalanlamışlar, Peygamberin öğütlerinden yüz çevirmişlerdi. Şeytana ve her zorba inatçıya uymuşlardı. Böylece kâfir, âsi ve zâlim olmuşlardı.

Aynı şekilde Nûh (a.s)’ın kavmi de -Kur’an’ın anlatımıyla- inkâr ve isyan ederek Allah’ın, hakir ve hor görerek mü’minlerin haklarına saygısızlık ediyorlardı. Çünkü Nuh kavmi; putperest, fâsık, kötü, haddi aşan, büyüklenen, zorba ve kâfir bir toplumdu. Aralarında 950 sene kalan Nuh Peygambere büyük çoğunluğu iman etmediği gibi onu delilik, sapıklık ve yalancılıkla itham etmişler, onu alaya almışlar ve ona eziyet etmişler, hatta dövmüşlerdi. Peygamberin öğütlerinden yüz çevirdikleri gibi Hakk’a karşı batılı savunmuşlar ve birçok insanı Hak’tan saptırmışlardı. Mü’minleri hakir görüyorlar, onlara ayak takımı ve bayağı kimseler diyorlardı. İşte bu yüzden Hz. Nûh (a.s.), kavmine cahil demişti. Çünkü bu vasıflara sahip olan toplum ancak cahil bir toplum olabilirdi.

Yine Hz. Lût (a.s), zinayı ve homoseksüelliği şiddetle yasaklayan Allah (c.c.) tarfından, bu yasağı ihlal eden Sodom halkına peygamber olarak gönderilmişti. Sodom halkı, bu yasağı ihlalden dolayı üzerlerine taş yağdırılmak suretiyle helâk edilmişti. Hz. Lût (a.s.), homoseksüellik yaptıkları için bu toplumu cahillikle nitelemiştir:

أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاء بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

“Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz. Siz gerçekten cahil bir toplumsunuz. ” (Neml 27/55)

Bu çirkin fiili işleyen Sodom halkı; bozguncu (müfsid), sınırı aşan, suçlu (mücrim), müsrif, fâsık ve kötü bir kavimdi. Hz. Lût (a.s.)’u yalanlamışlar ve ona isyan etmişlerdi. Böyle tanımlanan bir kavim elbette cahil bir kavim olacaktır.

Millet olarak cahilliğe saplanmanın bir başka örneği de Hz. Musa (a.s)’ın kavmi İsrailoğullarıdır. Nitekim firavunun zulmünden kaçıp Kızıl Denizden geçirilen İsrailoğulları, putlara tapan bir kavme rastlayınca Musa (a.s.)’a:

قَالُواْ يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

“... ‘Ey Musa! Bu kavmin ilahları gibi bize de ilahlar yap!’ dediler. Musâ (a.s.) da onlara; ‘Siz gerçekten câhil bir kavimsiniz’ dedi.” (A’raf 7/138)

Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’i genelde tüm insanlığa özelde ise kendi kavmi olan Kureyş’e peygamber olarak gönderen Allah (c.c), Kureyş’in Hz. Muhammed (s.a.v.)’i babalarının dinine davet etmeleri üzerine şu âyet-i kerime ile onları câhillikle nitelemiştir:

قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ

“(Ey Peygamberim! Onlara) de ki: Ey câhiller! Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?" ( Zümer 39/64)

Kureyş’den olan Ebu Cehil ve arkadaşları gibi Peygamberimiz (s.a.v.) ile alay eden müşrikler ile ilgili olarak yüce Allah; Peygamberimiz (s.a.v.)’e:

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ

“Affı tercih et, ma’rufu emret ve cahillerden yüz çevir" (A’raf 7/199) buyurmuştur. “Cahillerden yüz çevir" hitabında sözü edilenler Allah’a ortaklar koşan müşriklerdir.

İslam öncesi yaşayan bu toplum “cahiliyye toplumu” olarak nitelenmiştir. Bunun en bariz sebebi ise, yukarda zikri geçtiği üzere okuma-yazma bilmemeleri yani bilmenin zıddı olarak bir cehalet ortaya koymaları değil, Allah’a iman ve itaatte; Resul’üne ittiba ve bağlılıkta bir varlık gösterememeleridir. Ayrıca insanlara karşı kaba tavırları, adil olmamaları ve her durumda taşkınlık çıkarma kabiliyetleri bu isimle anılmalarının sebebi olmuştur.

Verilen bu örneklerden de anlaşılacağı üzere Allah’ın büyüklüğünü, emirlerini ve ondan başka ibadete layık bir ma’bud bulunmadığını bilmeyen ve Allah’a itaati terk eden her toplum cahildir. Yine bir toplumun cahil vasfı ile nitelenebilmesi için o toplumu oluşturan fertlerinin çoğunun cahil olması gerekir. Yukarıdaki beyanlardan anlaşılacağı üzere cahil vasfı, fert ve toplumlara âlim/bilgili vasfının zıddı olarak değil İlâhî iradeye uymayan inancın, amelin ve insanlara, kaba davranışların ifadesi olarak kullanılmıştır.

Bugün toplum olarak bizlere düşen inanca sarılıp cehaleti ayaklarımızın altına almaktır. Çünkü anladık ki Allah’a itaati terk eden, iman çerçevesine dâhil olmayan toplumlar yok olmaya mahkûmdur. İlim ve irfanla bezenip, Hakk’a ve hakikate sarılırsak cehaletten sıyrılır ve kurtuluşa ermiş oluruz.

Son olarak Kur’an-ı Kerim’de yalnızca bir yerde insan “çok cahil” olmakla nitelenmiştir. Allah (c.c) şöyle buyurur:

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.” (Ahzab,33/72)

Öncelikle bu ayette geçen “emanet” lafzı “itaat” manasında, َحَمَل (ha-me-le) fiili ise ihanet manasında anlaşılmıştır.ix Dolayısıyla Yüce Allah, emaneti yani itaati göklere, yere ve dağlara arz etmiş ve bunlar emânete ihanet etmemişlerdir (yani Allah’a itaat göstermişlerdir). Ancak “çok zalim ve çok cahil” olan insan Allah’a itaat noktasında ihanet göstermiştir. Bir sonraki âyetin de delaletiyle "çok zalim ve çok cahil insanın ” İlâhî emanetlere riayet etmeyen, hainlik eden, itaati terk eden kâfir ve münafıklar olduğunu anlıyoruz. İtaatkâr mü’minler, “çok zalim, çok cahil” vasfı ile nitelenmezler.x

Fertleri itaatle bezenmiş bir millet, imanının gereği olarak bu emanete ihanet etmeyecek ve cehaletten, çok cahil olmaktan kurtulmuş olacaktır.

HAZIRLAYAN

Bilal POLAT

Adapazarı İlçe Vaizi

i İbn Manzur, Lisanü’l-Arap, XI, 129, Beyrut, 1956, Asım Efendi, Kamus Tercümesi, IV, 1224, İstanbul 1886.

ii Râğıb el-İsfehâni, el-Müfradât fi Gartbi’l- Kur’an, s. 102. Mısır, 1961.

iii Rağıb el-İsfehâni , a.g.e, s.102.

iv MUSTAFA ÇAĞRICI, "CEHÂLET", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cehalet (30.10.2020).

v Toshihiko İzutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 193-194. Çeviri, Süleyman Ateş, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay. Ankara,1975.

vi Müslim, İlim, B. III, 2058. Buhâri, İlim, 34.1, 34.

vii Buharî, Savm, 2. II, 226.

viii Buharî, Edeb, 51; Müslim, Savm, 8.

ix ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, çev-ed. Prof. Dr. Murat Sülün, c. 5, sf. 456,Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbu, 2018.

x ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, a.g.e, c. 5, sf. 458.

Facebook Yorumları