menu
O, (c.c.) HER ŞEYİ GÖRÜR!
O, (c.c.) HER ŞEYİ GÖRÜR!
Haftanın vaazı.. 12.12.2023 tarihli "O, (c.c.) Her şeyi Görür!" konulu haftanın vaazı sitemize yüklenmiştir.

O, (c.c.) Her şeyi Görür!

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ

Allah, kullarını görmektedir.” (Ali İmran, 3/15)

Kıymetli Müminler!

Esma-i hüsna’dan biri olan el-Basir, görmek, bilmek ve sezmek anlamındaki basar kelimesinden türetilmiş bir sıfattır. Allah’ın her şeyi en ince ayrıntısına kadar görmesi demektir.

Allah, karanlık bir gecede kara bir taşın üzerinde yürüyen kara bir karıncayı gören, yerin yedi kat altındakiyle üstündekini görmesi arasında fark olmayan, görmesinde hiçbir zaman eksilme ve yok olma olmayan, görmesi için göz, ışık gibi şeylere ihtiyaç duymayan, görmesine uzak mesafe duvar ve set gibi şeyler engel olmayan, bazı şeyleri görmesi diğer şeyleri görmesine mani olmayan ve aynı anda her şeyi görendir.

El-Basîr, Kur’an-ı Kerim’de 51 yerde geçer. Bunlardan bazıları şu ayeti kerimelerdir;

وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Allah yaptığınız şeyleri görmektedir.” (Bakara, 265)

أَلَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ اللَّهَ يَرَى

O bilmedi mi ki; gerçekten Allah (yaptıklarını) görmektedir?” (Alak, 96/14)

Değerli Müminler!

El-Basîr isminden alacağımız hisseleri zikredelim.

1. İbret nazarıyla bakma

Allah Azze ve Celle’nin, büyük nimetlerinden biri, görmemiz için verdiği gözdür. Rabbimiz hayatımız boyunca bu büyük nimetinden faydalandırsın. Her uzvun kendine mahsus şükrü vardır. Gözün şükrü, onu harama bakmaktan korumak, kainattaki İlâhî kudret, sanat ve azameti, ibret nazarıyla seyretmekle olur.

İbretli bir bakış, bizi görünenden görünmeyene, yaratılandan yaratana götürür, imanımızı ve mârifetimizi arttırır. Kalbimizi nurlandırır. Bu da dünyanın cazibeli görünüşüne aldanmamamızı, iç yüzüne ve âkıbetine bakmayı, sonunu görmemizi sağlar. Böylece, ahiret hazırlığı yapmanın gerekliliğini anlarız.

Kuran-ı Kerim, bize ibretle bakmayı emrediyor;

فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ

Ey akıl sahipleri! İbret alın!” (Haşr, 59/2)

Peygamberlerin ümmetleri ile yaşadıkları, ümmetlerin akıbetleri, göklerde ve yeryüzünde bulunan nesne ve meydana gelen hadiseler gibi üzerinde düşünüp ders çıkartmamız, ibret almamız gereken çok hususlar vardır. Ancak ibret alanlar azdır.

Fudayl b. İyaz (r.a); “Müminin konuşması hikmet, susması tefekkür, bakışı ibret, ameli iyiliktir. Böyle olduğunda devamlı ibadettesin.” Demiştir. Allah hepimize bu dört şeyi nasip eylesin. Amin.

Abdürrezzâk el-Kâşânî (r.a); “İbret, insanların iyi veya kötü hallerine, dünyadan âhirete intikal etme (ölüm) gibi durumlarına bakıp işin âkıbetini ve görünmeyen kısmını kavramadır,” demiştir. Böyle ibretli bakmaya engel, gaflettir. En derin uyku gaflet uykusudur. İnsana ibadeti ve kulluğu unutturur. Gafleti kalpten kovmanın yolları, Allah korkusu, Allah’ı zikir ve ilim meclisleridir. İşte bu manevi sermayelerle kalbimiz dirilir. Üstad Necip Fazıl’ın (r.a) dediği gibi;

Ne var ki, pazarlığa girişecek ecelle;

Sermayem tek kelime, Allah Azze ve Celle.

2. Günaha girmede cesur olmama

Günah bizi Rabbimizden uzaklaştırır. Günah, gafletten ve Allah’ın her şeyi gördüğünü unutmaktan kaynaklanır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki;

اِتَّقِ اللهَ حَيْثُمَا كُنْتَ

Nerede olursan ol! Allah’tan kork!”

Mümin, nefsine uyarak günaha girebilir. Bununla beraber günaha dalma konusunda gayretli, sonucunu önemsemeyen, işlediği günaha pişmanlık duymayan bir kimsenin imanında zafiyet vardır. Zira Mümin tanımı Hadisi Şerifte şöyle zikredilir;

إِذَا سَرَّتْكَ حَسَنَتُكَ وَسَاءَتْكَ سَيِّئَتُكَ فَأَنْتَ مُؤْمِنٌ

İyiliğin seni sevindiriyorsa kötülüğün seni üzüyorsa sen müminsin.” (Müsned, 22159)

Demek ki Mümin, Allah’ın gördüğünü bilerek günahlara girmede atılgan olmaz. Nefsine uyarak günah işlese, pişman olur. Üzüntü duyar. Tevbe eder. Dünyada yaşarken Rabbine dönüp boynunu büker.

Kıyamet günü arşın gölgesinde gölgeleneceklerden biri de kimsenin olmadığı bir yerde Allah’ı anıp günahından dolayı gözyaşı döken kişidir. Böyle bir göze, cehennem ateşi değmeyecektir.

Dünyada yaptıklarının Allah’ın bilmediğini zanneden ve bu yüzden günaha girmede cesur olan kimseler, ahirette süt dökmüş kedi gibi olacaklar. Ama fayda sağlamayacak.

وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُءُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ 

 O günahkârları rablerinin huzurunda başlarını önlerine eğmiş halde şöyle derlerken bir görsen: “Rabbimiz! Gördük ve işittik; bizi geri gönder de rızâna uygun işler yapalım, artık kesin olarak inandık!” (Secde, 32/12)

3. Allah’tan gelen bir nurla bakma (Firaset)

Firaset, Allah’ın, kalbine attığı bir nur ile kulun hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırması ve muhataplarının karakterlerini teşhis etmesi demektir. Bu konuyla ilgili hadisi şerifte şöyle buyrulur;

 اِتَّقُوا فِراسَةَ الْمُؤْمِنِ ، فَإِنَّهُ يَنْظُرُ بِنُورِ اللَّهِ 

Müminin (firasetli) bakışından sakının! Zira o, Allah’ın nuru ile bakar.” (Tirmizî, Tefsîr, 16)

Firaset, İhlas ve sıdkla (samimiyet ve doğrulukla) kazanılır. İhlas, Rabbimizin biz kullarının amelinden istediği tek şeydir. Allah ancak kendisi için olan amelleri kabul eder. Sıdkın (doğruluğun) alameti, insanın içi ve dışının aynı olmasıdır. İşte böyle bir gönül sahibine Allah’ın nuru tecelli eder.

Muhterem Müninler! Gözlerimizi haram bakışlardan muhafaza edelim. Gözlerine sahip olmayan, kalbine de sahip olamaz. Allah ne bakışla baktığımızı bilir.

يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ

Allah, gözlerin sinsi bakışlarını ve kalblerin saklaya geldiklerini bilir.” (Mü’min, 40/19)

Gözü namahremden çekmek, Allah ve Resulune itaat etmektir. Rabbimiz mümin erkek ve mümine hanımlara; “(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır…” “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler…” (Nur, 24/30-31), buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de şöyle buyuruyor; İlk bakışa ikinci bakışı ekleme. Çünkü birincisi senin lehinedir, ikincisi ise senin lehine değildir.”(Ebu Davud, Nikah, 44).

Gözü; toplumda, sanal alemde, ekranda, gizli ve açıkta haramlardan muhafaza etmek, göz nimetinin şükrü, iffeti koruma, Allah’ın muhabbetine kavuşma ve gönlün nurla dolmasına vesiledir.

Zahirinde İslam’ı yaşayan, Batınında (iç aleminde) Allah’ın gördüğünü, murakabe altında olduğunu bilen, gözünü haram bakışlardan çeken kimsenin firasetli bakışı asla hata etmez.

4. İhsan ve murakabe şuuruna sahip olma

İhsan, başkasına iyilik etme, Allah’a kulluk ve her görevi en iyi şekilde önemseyerek, hakkıyla ve layık vechiyle yapmadır.

İhsan, imanın özü, ruhu ve kemali, dolayısıyla kulluk mertebelerinin en üstünüdür. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ihsanı şöyle tarif ediyor;

قالَ: ما الإحْسَانُ؟ قالَأنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأنَّكَ تَرَاهُ، فإنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فإنَّه يَرَاكَ

İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmüyor olsan da O seni görmektedir…” (Buharî, Tefsir, 2)

İşte kulluğumuzdaki kalite bu noktanın bilincine varmamızla gerçekleşir. Kur’an-ı Kerim’de de bu hususta şöyle buyrulur;

الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ

O Allah ki, (namaza) kalktığın zaman seni görüyor.” (Şuara, 26/218)

Bu ayeti kerime, Peygamber Efendimiz’e (s.a.s) hitabetmekte, Allah seni ayakta, rükuda, ve secdede iken her halinde görmekte, sürekli izlemektedir. Aynı denetim ve gözetim her Müslüman için de aynen geçerlidir. Yine dua ederken de bağırıp çağırmaya gerek yoktur. Allah’a yalvararak ve gizli bir şekilde dua etmelidir.

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin duasına karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.” (Bakara, 2/186)

Bu ayeti kerimenin tefsirinde sebebi nüzul olarak şu hadisi şerif zikrediliyor;

Ebu Musâ el-Eşarî (r.a) rivayet ettiği hadiste sahâbeler, bir sefer esnasında Peygamber Efendimiz (s.a.s) ile beraber idiler. Lâ ilahe illallah diyorlar, tekbir getiriyorlar ve seslerini yükseltiyorlardı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s) Ey insanlar! “Kendinize acıyın, siz ne sağıra ne de gaip olana sesleniyorsunuz. Sizi gören ve işiten zâta sesleniyorsunuz Muhakkak siz, sizi hakkıyla işiten, size yakın olan Allah’a dua ediyorsunuz ki, o sizinle beraberdir.” buyurdu. (Buhari, Cihad, 130)

İlmiyle ve kudretiyle Rabbimiz bizimle beraberdir. Bize yakındır. Bunu gerçek manada idrak eden müminin imanı kemale erer. Bir hadisi şerifte;

إِنَّ أَفْضَلَ إِيمَانِ الْمَرْءِ أَنْ يَعْلَمَ أَنَّ اللهَ مَعَهُ حَيْثُ كَانَ

Kişinin nerede olursa olsun Allah'ın kendisiyle beraber olduğunu bilmesi, imanın en üstün mertebesindendir.” (Beyhaki, el-Âdâb, 825) Buyrulmaktadır.

Ebû’l-Meâlî (r.a) ne güzel ifâde etmiş: “Mi’rac gecesi Muhammed (s.a.s) Allah’a, balığın karnında bulunduğu sırada Hz. Yûnus’tan (a.s) daha yakın olmamıştır.” 

Kıymetli Kardeşlerim!

Murakabe, kelime manası itibariyle denetleme, gözetleme demektir. Allah kullarını daima gözetlemektedir.

اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ

Doğrusu senin Rabbin hep gözetlemektedir.” (Fecr, 89/14)

Ayeti kerime, ilâhi denetim ve gözetimin kesintisiz ve sürekli olduğu belirtilmektedir. Ne zaman, ne de yer bakımından, “denetim” dışı kalma imkânının bulunmadığına dikkat çekilmektedir.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيباً

Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa, 4/1)

Murakabe, kulun zâhir ve bâtınının, dış ve iç âleminin sürekli biçimde Allah’ın gözetimi altında olduğunu ve kendisinin O’nun huzurunda bulunduğunu kesin şekilde bilmesidir.

وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Nerede olursanız olunuz, Allah sizinledir. Allah yaptıklarınızı görür.” (Hadid, 57/4)

Nerede olursanız olun” diye mekan bakımından Allah’ın denetim ve gözetiminden kimsenin kurtulamayacağı hatırlatılmaktadır.

Hz. Ömer’in (r.a) halifeliği zamanında, bir gece Medine sokaklarında dolaşırken, evin birinden bir anne ve kızın yüksek sesli konuşmalarını duyar. Hz. Ömer bu konuşmaları işitir. Anne, kızına; “Şu süte biraz su karıştır” der, kız annesine; “Müminlerin emiri süte su karıştırmayı yasakladı” diye cevap verir. Annesi; “O şimdi nereden duyacak?” deyince, kız;
“Görünüşte ona itaat edip, arkasından ona isyan mı edelim? Ömer’in kendisi görmese, onun Rabbi görüyor” der. Bu kızın şuuru, Hz. Ömer’in hoşuna gider.

Günümüzde bazı kimseler sattıkları malda, kusurları gizleyip, aldatma ve hile yaparak belki müşteri görmediği, bilmediği için kâr ettiğini zannetseler de, ancak kendilerini aldatırlar. Allah görüyor, O’nun görmesi muteberdir.

Değerli Kardeşlerim!

Allah’a hiçbir şey gizli değildir. Ayeti kerime’de “yerde ve gökte” yani kainatta hiç bir şeyin Allah’a asla gizli kalmayacağı kesin bir şekilde bildiriliyor.

إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَخْفَىٰ عَلَيْهِ شَىْءٌ فِى الْأَرْضِ وَلَا فِى ٱلسَّمَآءِ

Yerde ve gökte hiç bir şey, aslâ Allah’a gizli kalmaz.”   (Ali İmran, 3/5)

Allah’a zulüm de gizli kalmaz. Bugün Gazze’de iki ayı aşkın bir süredir devam eden zulüm ve soykırım da gizli değildir. “(Resûlüm!) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 14/42). “Allahzâlime mühlet verir. Nihâyet (mühleti dolup) onu yakaladığında, zalim aslâ kurtulamaz.″ (Buharî, Tefsir, 11) Rabbimiz, zalimlerin cezasını, onlara imtihan gereği zaman tanısa bile asla ihmal etmez.

Muhterem Kardeşlerim!

Gazze’de sadece oradaki siviller değil, insanlık katlediliyor. Siyonist teröristler, kendileri gibi barbar ABD ve batılı devletlerin desteğini arkalarına alarak, yakıyor, yıkıyor, imha ediyorlar.

Bütün zalimlerin birleşerek destek verdiği bu soykırım, onların iç yüzünü dünya toplumlarına göstermiş oldu. Sahte medeniyet maskeleri yüzlerinden düştü. İnsaflı vicdanlı insanlığını kaybetmemiş insanlar tüm dünyada meydanları dolduruyor mazlumların yanında yer alıyorlar.

Mücahitler ve Gazze halkının fedakâr, vakur ve sabırlı duruşları, ahlaki örneklikleri dünyanın çok farklı beldelerinde büyük etkiler meydana getiriyor. Hadis-i Şerifte buyrulduğu üzere;

خِيَارُكُمْ الَّذِينَ إِذَا رُءُوا ذُكِرَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ

Sizin en hayırlınız, görüldüğünde Allah hatırlanandır.” (İbni Mace, Zühd, 4)

Allah’ı hatırlatan bu halleriyle onlar, farklı coğrafyalardaki insanların hidayetine vesile oluyorlar. Zalimlerin topyekün savaş açtığı, her türlü araçla aleyhlerinde karalama kampanyası yürüttüğü kuşatılmış, yok edilmeye çalışılan bu insanlar birilerinin kurtuluşlarına sebep oluyorlar.

Küresel zalimlerin tüm desteğine rağmen, bunca silahına, askerine rağmen Siyonistleri acziyete düşüren mücahitlerle iftihar edelim. Peygamber Efendimiz (s.a.s) hicret esnasında sevr mağarasında, Hz. Ebu Bekir’e (r.a) لَا تَحْزَنْ إِنَّ اللَّهَ مَعَنَاÜzülme! Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe, 9/40) Diye teselli etmişti. Mazlum kardeşlerimiz bu teslimiyet üzerine. Bütün imkansızlıklara rağmen Allah’ın yardımına mazhar oluyorlar.

Allahu Teala Gazze’li kardeşlerimizin ayaklarını sabit kılsın, üzerlerine sabır yağdırsın. Onlar ağır bedeller ödeme pahasına sürdürdükleri direnişleriyle hem Siyonist işgalin bu topraklarda meşrulaştırılması çabasını yıkıp atıyorlar, hem de insanlığı ve Ümmeti diriltiyorlar. Bütün dünyaya izzet ve şerefin nerede olduğunu göstererek insanlık dersi veriyorlar.

Kıymetli Kardeşlerim!

Allah, mazlumların yakarışlarını geri çevirmez. Mazlumlar, galip gelecek. Zalimler dünyada da rezil olacak mahvolacaklar. Biz durumumuzu kontrol edelim. Gazze’deki kardeşlerimizin acıları, yaşadıkları bizi üzüyor mu? Düşündürüyor mu? Dertlendiriyor mu?. Yapabileceğimiz şeyler konusunda gayrete sevk ediyor mu?. Maddi-manevi onlara destek oluyor muyuz? İsrail mallarını boykot etmeye kararlılıkla devam ediyor muyuz? Yoksa umursamaz tavırla basiretsizce hareket etmeye devam mı ediyoruz? Rabbimiz bize ve ümmete uyanış, şuur, basiret nasip eylesin.

Esma-i Hüsna’dan biri olan el-Basîr’den, nasibimiz ihsan şuuru, ibretle bakmak, Allah’tan korkup günahlardan sakınmak olmalıdır. Rabbimize imanımızın gereği de budur.

Rabbimiz basiretimizi arttırsın. Meydana gelen olaylara basiretle bakabilmeyi nasip eylesin.

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Mahmut KAYABAŞI Adapazarı İlçe Vaizi

Facebook Yorumları