okunma
Sahip Olduklarımız Değil, Tâlib Olduklarımızdır, Değerimiz !!
Ay gibi parlayan Yûsuf, Mısır'a köle diye getirilmiş, pazarda satılacaktır. Herkes ona bir paha biçiyor, tâlibleri sıraya girmiş müşteri yazılıyordu. Kimisi sandık sandık mücevher, kimisi çuval çuval misk, kimisi top top kumaş hazırlıyordu. Rayiç yükselmiş, fiyat arttıkça artmıştı. Tam o sırada, yüzündeki çizgilerden bütün ruhunun haritası okunabilen iki büklüm bir ihtiyar korkak adımlarla kalabalığa yaklaştı. Heyecandan sesi titriyordu:
"Bana yol açın. Yûsuf'u almak istiyorum! Sakın beni unutmayın, mezatta pey süreceğim, bana yol açın!"
Muhâfızlardan biri önünü kesti:
"İhtiyar, asillerden ve zenginlerden bunca isteyeni varken, Yûsuf'u neyle alacak, mezat terazisinin kefesine ne koyacaksın?"
İhtiyar elini kuşağına attı:
"İşte bir kelep ipi size, tam 99.999 ilmek, yaşlı gözlerimin emeği ..."
Muhâfız usulca koluna girdi, fısıldayarak:
"Aklın var mı senin ihtiyar? Herkes bunca hazineler yığarken meydana, eğirdiğin şu keleple mi Yûsuf'a tâlibsin?"
"Bilirim evlat, metaım herkesten aşağıdır ama şu ip elimden gelenin hepsidir. Bununla Yûsuf'u satın alamayacağımı ben de biliyorum. Lakin maksadım odur ki beni de onun talipleri listesine yazsınlar. 'O da Yûsuf'a müşteriydi!' desinler."
Dr. Ravza CİHAN
Facebook Yorumları