menu
HİCRİ YILBAŞI.. ASIL MUHACİR ALLAH’IN YASAKLADIKLARINI TERKEDENDİR..
HİCRİ YILBAŞI.. ASIL MUHACİR ALLAH’IN YASAKLADIKLARINI TERKEDENDİR..
Haftanın Vaazı.. "Hicri Yılbaşı.. Asıl muhacir Allah'ın Yasakladıklarını terkedendir.." konulu 06.08.2021 tarihli Cuma vaazı sitemize eklenmiştir.

Hicri Yılbaşı.. Asıl muhacir Allah'ın Yasakladıklarını terkedendir..

Kıymetli kardeşlerim..

Sözlükte “terketmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” anlamına gelen  hicret “kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisânen veya kalben ayrılıp uzaklaşması” demektir; ancak kelime daha çok “bir yerin terkedilerek başka bir yere göç edilmesi” anlamında kullanılır. 

Terim olarak genelde gayri müslim ülkeden (darülharp) İslâm ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamber’in ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder. Medine’ye göç eden Müslümanlara muhâcir, Resûl-i Ekrem’e ve muhâcirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da ensâr unvanı verilmiştir.


 

GÜNAHTAN HİCRET ETMEK

عَنْمُعَاوِيَةَ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمْ) يَقُولُ:

“لاَ تَنْقَطِعُ الْهِجْرَةُ حَتَّىتَنْقَطِعَ التَّوْبَةُ، وَلاَ تَنْقَطِعُ التَّوْبَةُ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُمِنْ مَغْرِبِهَا.”

Muâviye"nin işittiğine göre, Resûlullah(sav) şöyle buyurmuştur:

“Tevbe sona ermedikçe hicret de sona ermez. Güneş battığı yerden doğmadıkça da tevbe sona ermez.” (EbûDâvûd, Cihâd, 2

وعن عبد اللَّه بن عَمْرو بن الْعاص رضي اللَّه عنهما عن النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : «الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسانِهِ ويَدِهِ ، والْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ ما نَهَى اللَّه عَنْهُ » متفق عليه 

Abdullah İbni Amrİbni'l-Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayetedildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

" (İyi) müslüman, dilinden ve elinden diğer müslümanların emin olduğu kişidir. (Asıl) muhâcir de Allah'ın yasakladıklarını terkedendir."

Buhârî, Îmân 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îmân64-65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Tirmizî, Kıyâmet 52, Îmân 12; Nesâî, Îmân8, 9, 11

عَنْ عُمَرَ:أَنَّ رَسُولَاللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ:

الأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ وَلِكُلِّ امْرِئٍمَا نَوَى، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُإِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُه لِدُنْيَا يُصِيبُهَا أَوِ امْرَأَةٍ يَتَزَوَّجُهَافَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْهِ.”

Hz. Ömer"den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ameller niyete göredir. Herkese ancak niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allah"a ve Resûlü"ne yönelikse onun hicreti Allah"a veResûlü"nedir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı ise onun hicreti, hicret ettiği şeyedir.”(Buhârî, Îmân, 41)

‘Bir adam, Rasûlüllah’a (s.a) sordu:

-“EyAllah’ın Rasûlü! Hangi hicret daha faziletlidir?”

Rasûlüllah (s.a) buyurdu:

-“Allah’ın haram kıldığı şeyleri terk etmendir” (Nesâî,Biat 12; Ebû Dâvud, Vitr 12)

“Hicret, gizlisi ve açığıyla bütün fuhşiyâtı terk etmen, namazı kılman, zekâtı vermen demektir. Bunları yaparsan bulunduğun yerde de ölsen, sen muhâcirsin.” (Ahmedb. Hanbel, II, 224; Heysemî, Mecme‘u’z-Zevâid, V, 252)

Kötülükleri terk edip bütün benliğiyle Allah’a ibadet etmek, Allah ve Rasûlü’ne hicrettir.

“Fitne ve bozgun zamanında ibadet, bana hicret etmek demektir”(Müslim,Fiten 130).

Bütün hadisleri birlikte değerlendirdiğimizde asıl hicret Allah’a olandır. Muhacir ise Adem (as) babamızın asli vatanı olan cennete ve Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak üzere sefere, mücahedeye çıkan mü’mindir.

 KÖTÜLÜKTEN VE GÜNAHTAN FİRAR ETMEK 

Yüce Rabb’imizkitab-ı kerim’in de sadece ve sadece kendisine yönelinmesini istemiş ve şöyle buyurmuştur.

فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ .(

Peygamber şöyle dedi:) “Şu halde Allah’a sığının. Şüphesiz ben sizin için O’nun tarafından apaçık bir uyarıcıyım. (Zariyat, 50)

O halde düşünüp de hep Allah'a kaçın, O'nun cezasından o elîm azabdan korunmak, Cennet ve pınarlar ile müjdelenen müttakiler içine girmek için iman ve tevhid, güzel amel ve kulluk ile O'nun koruması altına girin. Haberiniz olsun ki ben sizin için O'nun tarafından açıklayan bir uyarıcıyım, şirk koşanlara ve isyan edenlere hazırlanmış azabı haber vermeye görevli bir peygamber, hem de peygamberliği açık âyetler ve mucizelerle belli veya anlatılması gerekli olan şeyleri güzel anlatan bir peygamberim. (Elmalı Tefsirinden) Mülk suresi 2. ayette Rabb’imiz hayatın ve ölümün mahiyetini bildirmiş ve şöyle ifade etmiştir.

ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْمَوْتَ وَٱلْحَيَوٰةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَٱلْعَزِيزُ ٱلْغَفُورُ

salih amelle ilgili ayet.

Kimin daha güzel amel işleyeceğini sınamak için ölümü ve hayatı yaratanın (Mülk,67,2) rızasına, rahmetine, mağfiretine koşmak, kaçmak, sığınmak gerekir. Zira  burada bizden istenen her şart ve durumda en güzeli aramak ve yapmaktır. Müslümanın her hal ve tavırda şiarı bu olmalıdır.  Bu dünya hayatında aldatıcıların aldatmasına kanmamak, nefsi ve duyguları ilahi rızaya yöneltmekle kurtulmak, hususan ahir zaman olarak ifade edilen bu zamanda  her türlü çirkin amellerin, günahların, özgürlük kapsamında yapılageldiği, arzu ve isteklerin, şehvani dürtülerin, dünyevi menfaatlerin üstümüze saldırdığı bizi Allah’tan ve ahlaktan uzaklaştırmaya çalıştığı bir zamanda sadece Allah’a firar etmek O’nun rızasını istemek, iki cihan saadetinin ancak ve ancak bu iki cihanı kudret elinde tutan bu zat-ı memnun etmekle olacağını bilerek onun ipine (Kur’an ve Sünnet’e)sarılarak kurtulmanın ne kadar elzem (en lüzumlü, vazgeçilmez) olduğu anlaşılır. Burada irade hakimiyeti ve sabır devreye girmektedir. Emredilenleri yapmak, yasaklananlardan kaçınmak ve irademizi bu noktada eğitmek, güçlendirmek gerekmektedir. Aşağıya sabır ve takva ile ilgili ayet ve hadislere hep birlikte bakmaya  çalışalım inşaallah.

 

GÜNAHTAN KORUNMANIN ANAHTARLARI:

İMANIN YARISI SABIR

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَعِينُوابِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

“Ey iman edenler! Başınıza gelecek her şeye sabretmekle ve namaz kılmakla Allah’tan  yardım isteyin. Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara, 2/153)

Önce sabır ve kararlılığa alışınız, nimetlerin kendilerine göre zahmetleri de vardır. Allah'ın bütün nimetlerine, hele sonsuz nimetlerin tamamına anahtar olan iman ve İslâm nimetine şükretmek ve özellikle bunu "ihsan" mertebesinde eda edebilmek elbette kolay değildir. Siz bu girip yürüyeceğiniz yolda ebedi bir gayeye yürüyeceksiniz. Yürürken imtihanlar geçirecek, biri içte, diğeri dışta iki büyük düşmanla çarpışacaksınız.

Bir taraftan nefislerinizin heves ve arzusu, diğer taraftan kâfirlerin, hak düşmanlarının hücum ve eziyetleri ile uğraşacaksınız. Bunlara karşılık vermek ve kendinizi savunmak için cihada ve savaşa mecbur olacaksınız. Bazı zahmetler ve meşakkatler göreceksiniz.

Ruhen ve bedenen nefsinizi terbiye etmezseniz, sabır ve tahammüle, kararlı ve metin olmaya alışamazsınız, Allah'ın yardımının ilk sebeplerinden birini kaybetmiş olursunuz, tehlikeye uğrarsınız. En ufak bir sıkıntı, bir acı karşısında korkmaya, sızlanmaya başlarsınız. Ümitsizliğe ve gevşekliğe düşersiniz. Şunu biliniz ki sabır, her başarının başıdır.

İmandan sonra takip edilecek yolun başı sabır, ahlâkın başı sabır, ilmin başı sabır, amelin başı sabır, kısaca varlık âlemini tanımanın başı sabırdır.

Sabırsızlık; ivmek ve bir anda her şeyi istemektir. Halbuki yaratıklar, zamana bağlı olup, terbiye kanununa tâbidirler. Zaman ise peşpeşe gitmek, yavaş yavaş olmak demektir. Bunun için yaratıkların tam başarıya ulaşmaları derece derece bir silsile takip eder. Bu da sabra bağlıdır. Her şeyi bir anda istemek, hiçbir şey istememektir. Hatta yaşamak, sabretmektir. Âlimler sabrı iki kısma ayırırlar:

1-Kötü şeylerin acısına sabır ve tahammül ile güzel sonuçlarını beklemek,

2-Çabucak gelecek olan lezzetten ve şehvetten uzak durmada sabırla, onların kötü sonuçlarından sakınmaktır.

Bunların biri olumlu, diğeri olumsuz şekilde bir sabırdır. Birincisi, acı ilaçlarla tedavi gibi vazifeye atılmak; ikincisi, zehirli tatlılardan sakınmak gibi zararlı şeylerden kaçınmaktır.

Bununla beraber bazı durumlar vardır ki, orada sabır kötüdür, meşrû değildir. Öyle durumlarda hızla savunmak için hayatı feda etmek daha çok tercih edilir ve belki de vâcib olur.

Bu âyetteki kelimesinin "elif lâmı" cins içindir. Oruç ve cihad ile beraber diğer bütün sabır çeşitlerini de içine alır. Kısaca ahlâkta, imandan sonra sabır, ilâhî yardımın ilk celbedilme yoludur.

Namazda böyledir. Ruhun düzelmesinin, bedenin intizama girmesinin, sabır ve vakarın, ruhî ve bedenî her vazifenin, dünya ve ahiretle ilgili her olgunluğun düzenleyicisi olan, gerek kişisel ve gerekse sosyal her özelliği içine alan ve ümmet teşkilatının en birinci ve en esaslı belirtisi bulunan namaz, imanın en büyük güçlendiricisi, bütün ibadetlerin ve amellerin başıdır. Müminlerin miracı, âlemlerin Rabbine beden ve candan durumlarını arz etmek suretiyle niyazları, kısaca zikir ve şükrü içine alan bir ibadet olduğu için, ilâhî yardımın en önde gelen ve en yakın celbedilme yoludur.

Bunun içindir ki Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Namaz göz aydınlığım kılındı." buyurmuş, en büyük zevk ve sevincin namazda hasıl olduğunu göstermiştir.

Önceki ayetler kıblenin önemi hakkında gelmiş, onun konusu olan namazın Allah katında taşıdığı kutsal kıymeti anlatmış bulunduğundan burada yalnız sabrın kıymetini bildirmek için buyuruluyor ki: Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.O'nun en güzel isimlerinden biri de "Sabûr" ism-i şerifidir. Her kimde sabır varsa onda Allah'ın kudretinden bir tecelli kokusu vardır. Hele busabırlı kimseler bir araya gelip bir cemaat olurlarsa her halde Allah'ınyardımına ererler. Allah onların daima dostu ve velisidir. Dualarına,isteklerine cevap vermek için Allah'ın yardımı daima onların yanlarındadolaşır. Bu beraberliği göstermeyen, gizleyen şey ise o sabırlı kimselerindağınık bulunmalarıdır.

Yakınlıkve beraberlik ifade eden "ma'a" kelimesi çoğunlukla kendisine tabiolunanın başına gelir. Buna göre; "Allah sabredenlerinberaberindedir." buyurulmasında Allah'ın, kullarına şeref bahşetmesindekiyüceliği gösteren büyük bir incelik vardır. 

Ebussuud,bu inceliğin açıklamasında demiştir ki: "Çünkü, sabırlı olmaya gerçektengirişenler, sabırlı kimselerin cemaatidir. Bu bakımdan bunlar, kendilerineuyulan kimseler olarak gösterilmiş oluyorlar..." Yani bu beraberlik,çalışıp elde edilecek şeylerde Allah'ın iradesinin, kulların iradesininarkasından geldiğini ifade etmektedir. Böyle olunca Allah'ın "Rahîm"(çok merhamet edici) sıfatının hükmü olan bu ilâhî şerefi bahşetmenin, kullarhakkında ne büyük bir lütuf olduğunu inceden inceye düşünmek gerekir. Sabırmeselesinin bütün anahtarı bu noktadadır. Şunda da şüphe edilmemelidir ki,Allah'ın kullarına bu şerefi bahş etmesi, Onun iradesine bağlı bir lütuftur.

İşteey müminler! Bunu bilerek zikir ve şükür yolunda sabırla yardım dileyiniz. Bukonuda Allah'ın düşmanlarıyla, malla canla cihada ihtiyaç duyarsanız onu dayapınız. Bu uğurda kaybınız bulunursa onların acılarına, ayrılıklarına dakatlanınız.

 الصَّبْرُنِصْفُ الْإِيمَانِ: وَالْيَقِينُ الْإِيمَانُ

Resûlullah(sav) şöyle buyurmuştur: Sabır imanın yarısıdır. Yakin ise imanınkendisidir.

Sabır,haksızlığa boyun eğmek ve tepkisiz kalmak demek değildir. Asıl sabır, dünyanınsüsü, nefislerin ayartması ve bâtıl yolda olanların çokluğuna rağmen hayıryapmak, hakkı söylemek ve bu uğurda karşılaşılan zorluk ve sıkıntılaradayanmaktır.54 Başkabir deyişle sabır, zillete razı olup hiçbir şey yapmamak değil, bu durumadüşmemek için baştan tedbir almaktır. Örneğin cehalet zilletine düşmemek içinilim yolundaki güçlükleri göğüslemek; düşman çizmesinin altında ezilmemek içinsavaşın sıkıntılarına katlanmak gerçek anlamda sabırdır. Öte yandan Hz.Peygamber, Müslümanlardan birinin bir kötülük gördüğünde eliyle, yapamıyorsadiliyle düzeltmesini, bu da mümkün değilse en azından kalbiyle reddetmesiniistemiştir.

Lokman"ın(as) oğluna verdiği şu öğüt hepimiz için yapılmıştır: (Hadislerle İslâmCilt 3 Sayfa 213)

يَا بُنَيَّ اَقِمِ الصَّلٰوةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِوَاصْبِرْ عَلٰى مَٓا اَصَابَكَ ؕاِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِۚ 

“Yavrum!Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlerekarşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.”

Allah'ın Kur'ân'daövdüğü "sabır"; Allah yolunda, hak yolunda, millet ve memleketuğrunda, istiklâli ve şerefi korumak uğrunda rahatını, uykusunu, malını, canınıfeda etmek, bu hususta gerekli olan küçük büyük her türlü fedakârlığakatlanmak, aklın ve dinin ya da her ikisinin gerektirdiği tüm meşakkat vemahrumiyetlere göğüs germektir."

Üç Sabır:  

Eysabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini ve namazınmeşakkatini ve musibet zahmetini, bugün düşünüp muzdarib olmak, hem gelecekgünlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini, bugüntasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır? ...

Geçmişgünlerin zahmeti, bugün rahmete kalbolmuş; elemi gitmiş, lezzeti kalmış.Külfeti, keramete iltihak ve meşakkati, sevaba inkılab etmiş. Öyle ise ondanusanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî birgayret almak lâzım gelir. Gelecek günler ise madem gelmemişler. Şimdidendüşünüp usanmak ve fütur getirmek; aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ilebugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir. Madem hakikat böyledir.Âkıl isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün ve onun bir saatini, ücreti pekbüyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarfediyorum, de. Ovakit senin acı bir füturun, tatlı bir gayrete inkılab eder.

İşteey sabırsız nefsim! Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: Taat üstündesabırdır.

Birisi:Masiyetten sabırdır.

Diğeri:Musibete karşı sabırdır.

 Aklın varsa, şu üçüncü ikazdaki temsildegörünen hakikatı rehber tut. Merdane "Yâ Sabûr" de, üç sabrı omuzunaal. Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan,her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir ve o kuvvetle dayan. (21.söz,3.İkaz, Said Nursi)

EN HAYIRLI AZIK: TAKVA

Korkma, sakınma, Allah korkusuylagünahtan kaçınmakta, Allah'ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik gösterme.Allah'ın himâyesine girmek, emrini tutup azabından korunma anlamında Kur'anîbir terim.

Bütünbenliği ile Allah'a dönmek ve insanı Allah'tan alıkoyan her şeyden uzakdurmaktır Takva. Hakiki takva budur ve Kur'an'da, inanan insanlardan bu takvayasahip olmaları istenmektedir: 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَاتَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

"Ey imân edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilden korkun veancak

Müslümanlar olarak can verin" (Âli İmran, 3/102). Bu ayetin açıklaması mahiyetinde olan diğerbir ayet şöyledir:

فَاتَّقُوا اللّٰهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَاَط۪يعُواوَاَنْفِقُوا خَيْرًا لِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَهُمُ الْمُفْلِحُونَ

"O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun.Dinleyin, itâat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinincimriliğinden kurtulursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir" (et-Teğabun, 64/16), (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl veEsrânu't-Te'vîl, Mısır, 1955, 1, 6).

Nefis,şeytan ve dünyanın cezbedici güzellikleri karşısında insanın sabır ve takvasilahıyla bu düşmanlarla mücadele etmesi gerekmektedir. Nefis her türlükötülüğü emrederken, şeytan kötü olan bütün söz ve davranışlara davet ederkenRabb’mizin müttakiler için hazırladığı cennetleri düşünmek ve sabır kuvvetimizibu düşmanlar için kullanmak lazımdır. Nitekim ayet-i kerimede,

insanınnefsani arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın vegümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlaraçekici kılındığını, bunlar dünya hayatının geçici menfaatleri olduğunu, halbukivarılacak güzel yer, Allah'ın katında olacağını zikrettikten sonra şu şekildedevam eder.

قُلْأَؤُنَبِّئُكُم بِخَيْرٍ مِنْ ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْجَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌمُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ

 (Resûlüm!)De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında,içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve(hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür. (Al-i İmran, 3/14-15.)

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ لَهُمْفِيهَا مَا يَشَاؤُنَ كَذَلِكَ يَجْزِى اللَّهُ الْمُتَّقِينَ () اَلَّذِينَتَتَوَفَّيهُمُ الْمَلَائِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

(O yurt,)girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar için oradakendilerine diledikleri her şey vardır. İşte Allah, takvâ sahiplerini böylemükâfatlandırır. (Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz(iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıklarıkimselerdir. (Nahl,16/31-32.)

وَسَارِعُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَاالسَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ

“Rabbinizinbağışlamasına ve genişliği göklerle yer arası kadar olup, Allah’a karşıgelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun” (Al-i İmran, 3/133)


  HİCRİ YILBAŞI:MUHASEBE ZAMANI

9 Ağustos 2021 pazartesi Muharrem ayının ilk günüdür. Hicri olarak 1443 yılına gireceğiz inşaallah. Hicret, İslâm tarihinin en önemli hadisesidir. Müslümanlar, müşrik ve kâfirlerin zulmünden kurtulmuş, İslam dini ise geniş kitlelere yayılma imkânı bulmuştur. Hicretten 17 yıl sonra, Hz. Ali’nin teklifiyle, Hz. Ömer zamanında Hz. Peygamberin hicret ettiği yılın 1 Muharrem’i olan 16 Temmuz 622 tarihi; “Hicrî-Kamerî Takvim” için,“Takvim Başlangıcı” olarak kabul edilmiştir. O gün onlar az sayıda, güçsüz, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya  kalmış, ama yürekten inanmış, inancı uğruna serden geçmiş Mü’min bir topluluktu.  Kur’an-ıKerim onların bu durumunu Kitab-ı Aziz’in de şu şekilde bahseder.

وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ  تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُفَاٰوٰيكُمْ  وَاَيَّدَكُمْ  بِنَصْرِه۪ ,

 وَرَزَقَكُمْمِنَ الطَّيِّبَاتِ  لَعَلَّكُمْتَشْكُرُونَ ﴿٢٦

“O vakti hatırlayınki siz yeryüzünde güçsüz ve zayıf idiniz. İnsanların sizi kapıp götürmesindenkorkuyordunuz. Derken Allah sizi barındırdı, yardımıyla destekledi ve sizitemiz şeylerden rızıklandırdı ki şükredesiniz.” (Enfâl,8/26)

... ve işin önemini daha iyi anlamakiçin o vakitleri hatırlayınız ki, hani siz gayet azınlık idiniz, ve ezilmekisteniyordunuz. Mekke'de iken Kureyş'in elinde hemen ezilebilecek zayıf birazınlık idiniz. Veya daha önce Farslar ve Bizanslılar açısından önemsizgörülen, küçümsenen ve onların idareleri altında ezilen bir topluluk idiniz.İnsanların sizi ezip geçivermesinden korkuyordunuz. Çevredeki insanlar sizeböylesine bir kin ve öfkeyle bakıyorlardı ve siz onlardan kendinizi koruyacakdurumda da değildiniz, sizin için güvenli bir yer de yoktu. Daha sonra Allahsizi yerleştirdi, yuva sahibi yaptı. Medine'ye göç ettirip, iskân eyledi,emniyet ve asayiş verdi, ve sizi yardımıyla güçlendirdi. Ensar'ı size yardımcıyaptı, melekler ile imdat eyledi ve Bedir'de zafer ihsan edip güçlendirdi ve okâfirlere karşı sizi destekledi, helâl ve güzel nimetlerden size rızıklar ihsanetti, ganimetler nasip eyledi. Hasılı o ezilmişlikten, o aşağılanmışlıktan kurtarıp, böyle şanlı ve şerefli bir hayata geçirdi, ki, şükredesiniz. Bu nimetleri hatırlayıp şükrünü eda edesiniz. (Elmalı Tefsirinden)

Bugün Alem-i İslam olarak bizde ezilmek isteniyoruz. Sayıca az değiliz ama yine de her türlü hakaret, ihanet, katl ve tecavüze maruz kalıyoruz. Küçük bir topluluğu çok kısa sürede tüm  imparatorluklarına hakim kılan tüm dünyaya medeniyette üstad yapan Rabbimiz O’nun ipine tam manasıyla sarıldığımız anda Müslüman’ın layık olduğu şehamet, izzet ve vakarını tesis edecek vetekrardan tüm dünyaya maddi- manevi üstad eyleyecektir. Rabbimiz dünya-ahiretbizlere hayat veren bir çağrıda bulunmaktadır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِاِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَالْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤

 Ey iman edenler! Peygamber sizi, size hayatverecek şeylere davet ettiği zaman, Allah'a ve Resul'e icabet edin. Ve bilin kiAllah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurundatoplanacaksınız. (Enfâl,8/24)

Allah ve resulününçağrısına cevap verme ve gereğini yerine getirme vazifesini daha geniş ve genelbir çerçeve içinde anlamak gerekir. Buna göre Hz. Peygamber zamanında onunçağrısına uymak, yanında yer almak, emirlerini yerine getirmek nasıl çağrıyauymaksa, ondan sonra gelenlerin Kur’an ve Sünnet’in buyruklarına uyması, bunauygun bir hayat sürmesi de onların çağrısına uymaktır. Esasen bu çağrıya uymakyalnızca müminlerin değil, bütün insanların faydasınadır ve insanlığınmeselesidir. Çünkü Allah ve resulünün insanlara öğrettikleri ve hayatageçirilmesini istedikleri bilgi, inanç ve uygulamalar insanlara hayat verecekmahiyette ve niteliktedir. Burada “hayat vermeyi, ihya etmeyi” en genişmânasıyla almak gerekir. Dinin emirleri sağlıklı yaşamanın kurallarını ihtivaettiğinden, insan fıtratına uygun olduğundan, biyolojik mânada hayatvermektedir. İnsanın ruh ve beden sağlığını tehdit eden stres, yalnızlaşma,ümitsizlik ve çeşitli korkuların önemli sebeplerinden birisi insanın maddedünyasında tutuklu kalıp, iman ve mâneviyâtın huzur ve rahatlık bahşeden geniş ufkundanmahrum olmasıdır. Allah ile beraber olma ve O’nun eşi bulunmaz koruması altındabulunma şuurunun insana verdiği güç onu, psikolojik olarak canlı tutmakta, ihyaetmektedir. Dünyayı bir imtihan yeri olarak gören, burada insanların bazıödevlerinin bulunduğuna inanan, bu ödevlerin yerine getirilmesi halinde kişininiki cihanda mutlu olacağına iman eden bir kimseye göre dinin emirleri, hayatınamacını gerçekleştirme çabasında ona rehberlik ederek insanı ihya etmekte,hayatın boşa gitmemesini sağlamaktadır. İslâm kelimesinin kök mânası “barış veesenlik”tir, doğru anlaşıldığında din olarak İslâm’ın da bir barış çağrısıolduğu anlaşılacaktır. Dinin talebi, zulmün ve baskının yer almadığı, hukuk veadaletin hâkim olduğu bir dünya düzenidir. Bu mânada Allah ve resulününçağrısı, bütün dünya insanları için “barış içinde yaşama” çağrısıdır.

“İnsan ilekalbinin arası” ifadesi bir deyim olup bundan insanın şuuru, aklı ve duygularıkastedilmektedir. Buralarda bulunan hiçbir bilgiyi, kararı, eğilimi, duyguyuAllah’tan gizlemek mümkün değildir. Allah’ın çağrısına içtenlikle katılanlarlamenfaati için öyle görünenleri Allah bilir ve ayırır. Ayrıca hiçbir beşeringiremeyeceği, bilemeyeceği ve müdahale edemeyeceği bu alanlara Allah müdahaleedebilir; inanç, bilgi ve duyguların değişmesini sağlayabilir. Bu sebeplekullar rablerine sığınmalı; inanç, duygu ve düşüncelerini güzelleştirmesi içinO’na yakarmalı, “Ey durumları değiştiren, gönülleri evirip çeviren rabbim!Halimi ve gönlümü güzelleştir” diye niyazda bulunmalıdır (Hz.Peygamber’in duası için bk. Müsned, IV, 182; VI, 91). (Kur'anYolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa:679-680)

 Selçuk Ürkmez / Sakarya Söğütlü Vaizi

VAAZI İNDİR

Facebook Yorumları