menu
BELED SURESİ
BELED SURESİ
Beled süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Beled Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 20 âyettir. Sûre, adını ilk âyetteki “el-Beled” kelimesindenalmıştır. Beled, şehir, belde demektir

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Beled Suresinin Nüzülü

Mushaftaki sıralamada doksanıncı, iniş sırasına göre otuz beşinci sûredir. Kaf sûresinden sonra, Târık sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Beled suresinin Konusu

Sûrede bazı önemli varlıklara yemin edilerek insanın yaratılıp hayat mücadelesi içine sokulduğu, gücüne ve servetine güvenerek Allah’a karşı gelenlerin aldandığı, insana maddî ve mânevî birtakım nimetlerin verildiği, hayır ve şer yollarının gösterildiği anlatılmaktadır. Ayrıca yardımlaşma, iman ve sabır konuları ele alınarak bu konularda müminlerle inkârcılar arasında kısa bir karşılaştırma yapılmıştır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Beled Suresinin Özeti

Beled, şehir demektir. Burada Mekke şehri anlamındadır.1-20 âyetler arasında öncelikle kendisini yenilmez zanneden insanın da yenileceği anlatılır.Sonra akabe'nin ne olduğunun cevabı verilir. Son olarak da hesap kitaplarını sağdan veyasoldan alanların durumuna değinilir. 

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Beled Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke'ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.

لَا أُقْسِمُ بِهَذَا الْبَلَدِ

La uksimu bi hazel beled.

2.

(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke'ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.

وَأَنتَ حِلٌّ بِهَذَا الْبَلَدِ

Ve ente hıllun bi hazel beled.

3.

(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke'ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.

وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ

Ve validin ve ma veled.

4.

(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke'ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي كَبَدٍ

Lekad halaknel insane fi kebed.

5.

İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

أَيَحْسَبُ أَن لَّن يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ

E yahsebu en len yakdira aleyhi ehad.

6.

"Yığınla mal harcadım" diyor.

يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُّبَدًا

Yekulu ehlektu malen lubeda.

7.

Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?

أَيَحْسَبُ أَن لَّمْ يَرَهُ أَحَدٌ

E yahsebu en lem yerahu ehad.

8.

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ

E lem nec'al lehu ayneyn.

9.

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ

Ve lisanen ve şefeteyn.

10.

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ

Ve hedeynahun necdeyn.

11.

Fakat o, sarp yokuşa atılmadı.

فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ

Fe laktehamel akabete.

12.

Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin?

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ

Ve ma edrake mel akabeh.

13.

O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir.

فَكُّ رَقَبَةٍ

Fekku rekabetin.

14.

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ

Ev ıt'amun fi yevmin zi mesgabeh.

15.

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ

Yetimen za makrabeh.

16.

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ

Ev miskinen za metrabeh.

17.

(17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.

ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ

Summe kane minellezine amenu ve tevasav bis sabri ve tevasav bil merhame.

18.

(17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.

أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

Ulaike ashabul meymeneh.

19.

Ayetlerimizi inkar edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ

Vellezine keferu bi ayatina hum ashabul meş'emeh.

20.

Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır.

عَلَيْهِمْ نَارٌ مُّؤْصَدَةٌ

Aleyhim narun mu'sadeh.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları