menu
HAKKA SURESİ
HAKKA SURESİ
Hakka süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Hakka Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 52 âyettir. Sûre, adını birinci âyeti oluşturan“el-Hâkka” kelimesinden almıştır. Hâkka, mutlaka gerçekleşecek olan kıyametdemektir. Sûrede başlıca, Kıyameti inkâr edenlerin görecekleri cezalarve mü’minler ile kâfirlerin dehşetli Kıyamet günündeki hâlleri konu edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Hakka Suresinin Nüzülü

Mushaftaki sıralamada altmış dokuzuncu, iniş sırasına göre yetmiş sekizinci sûredir. Mülk sûresinden sonra, Meâric sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Hakka suresinin Konusu

   Sûrenin ana konusu vahiy yani Kur’an’ın ilâhî kelâm oluşu ve peygamberliktir. Ayrıca kıyamet halleri; yeryüzünde fesat çıkaran ve peygamberleri yalancılıkla itham eden Âd, Semûd, Lût, Firavun, Nûh kavimleri gibi eski kavimlerden, bunların başına gelen musibetlerden söz etmekte, âhirette mutlu ve bedbaht olacak kimselerin durumlarını açıklamaktadır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Hakka Suresinin Özeti

Hakka, burada helak edilen kavimlere geleceği vaat edilen azabın hak olduğu anlamındadır.1-12 ayetler arasında Semud kavmi ve Firavun halkının iman etmediği, peygamberleriniyalanladıkları için azabı hak ettikleri anlatılır.13-52 ayetler arasında kıyametin kopacağı, sura üfürüleceği, bazılarının kitaplarını sağdanalacakları, bazılarının ise soldan alacakları anlatılır. Kitabını sağdan alanların sevinç içindeolacakları, soldan alanların ise helak olmak istedikleri anlatılır. Kıyamet gününde samimidostların kalmayacağı, herkesin kendi hesabını kendisinin vereceği, Kuran'ın Allah kelamıolduğu, eğer peygamber kendi katından Allah adına bir şeyler uydursa idi Allah teâlâtarafından şah damarının kesileceği anlatılır. Yani hazreti peygamber Allah'tan izin almadandini bir emir ve yasakta bulunmamıştır.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Hakka Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Gerçekleşecek olan kıyamet!

الْحَاقَّةُ

El hakkah.

2.

Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet?

مَا الْحَاقَّةُ

Mel hakkah.

3.

Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin?

وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ

Ve ma edrake mel hakkah.

4.

Semud ve Ad kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.

كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ

Kezzebet semudu ve adun bil kariah.

5.

Semud kavmi korkunç bir sarsıntı ile helak edildi.

فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ

Fe emma semudu fe uhliku bit tagıyeh.

6.

Ad kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgarla helak edildi.

وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ

Ve emma adun fe uhliku bi rihın sarsarin atiyeh.

7.

Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ

Sehhareha aleyhim seb'a leyalin ve semaniyete eyyamin husumen fe terel kavme fiha sar'a ke ennehum a'cazu nahlin haviyeh.

8.

Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?

فَهَلْ تَرَى لَهُم مِّن بَاقِيَةٍ

Fe hel tera lehum min bakıyeh.

9.

Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lut kavmi) hep o suçu işlediler.

وَجَاء فِرْعَوْنُ وَمَن قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ

Ve cae fir'avnu ve men kablehu vel mu'tefikatu bil hatıeh.

10.

Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.

فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَّابِيَةً

Fe asav resule rabbihim fe ehazehum ahzeten rabiyeh.

11.

(11-12) Şüphesiz, (Nuh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.

إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاء حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ

İnna lemma tagal mau hamelnakum fil cariyeh.

12.

(11-12) Şüphesiz, (Nuh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.

لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ

Li nec'aleha lekum tezkireten ve teıyeha uzunun vaıyeh.

13.

(13-15) Sur'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.

فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ

Fe iza nufiha fis suri nefhatun vahıdeh.

14.

(13-15) Sur'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.

وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً

Ve humiletil ardu vel cibalu fe dukketa dekketen vahıdeh.

15.

(13-15) Sur'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.

فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ

Fe yevme izin vekaatil vakıah.

16.

Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.

وَانشَقَّتِ السَّمَاء فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ

Ven şakkatis semau fe hiye yevme izin vahiyeh.

17.

Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.

وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ

Vel meleku ala ercaiha, ve yahmilu arşe rabbike fevkahum yevme izin semaniyeh.

18.

O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.

يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ

Yevme izin tu'radune la tahfa minkum hafiyeh.

19.

İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: "Gelin, kitabımı okuyun!"

فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَؤُوا كِتَابِيهْ

Fe emma men utiye kitabehu bi yeminihi fe yekulu haumukreu kitabiyeh.

20.

"Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."

إِنِّي ظَنَنتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيهْ

İnni zanentu enniy mülakın hısabiyeh.

21.

Artık o, hoşnut bir hayat içindedir.

فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ

Fe huve fi işetin radıyeh.

22.

Yüksek bir cennettedir.

فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ

Fi cennetin aliyeh.

23.

Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir).

قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ

Kutufuha daniyeh.

24.

(Onlara şöyle denir:) "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ

Kulu veşrebu henien bima esleftum fil eyyamil haliyeh.

25.

Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: "Keşke kitabım bana verilmeseydi."

وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيهْ

Ve emma men utiye kitabehu bi şimalihi fe yekulu ya leyteni lem ute kitabiyeh.

26.

"Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim."

وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيهْ

Ve lem edri ma hısabiyeh.

27.

"Keşke ölüm her şeyi bitirseydi."

يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ

Ya leyteha kanetil kadiyeh.

28.

"Malım bana hiçbir yarar sağlamadı."

مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيهْ

Ma agna anni maliyeh.

29.

"Saltanatım da yok olup gitti."

هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيهْ

Heleke anni sultaniyeh.

30.

(Allah, şöyle der:) "Onu yakalayıp bağlayın."

خُذُوهُ فَغُلُّوهُ

Huzuhu fe gulluh.

31.

"Sonra onu cehenneme atın."

ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ

Summel cahime salluh.

32.

"Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu."

ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ

Summe fi silsiletin zer'uha seb'une ziraan feslukuh.

33.

"Çünkü o, azamet sahibi Allah'a iman etmiyordu."

إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ

İnnehu kane la yu'minu billahil azim.

34.

"Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu."

وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ

Ve la yahuddu ala taamil miskin.

35.

"Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur."

فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ

Fe leyse lehul yevme hahuna hamim.

36.

"Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur."

وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ

Ve la taamun illa min gıslin.

37.

Onu günahkarlardan başkası yemez."

لَا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِؤُونَ

La ye'kuluhu illel hatiun.

38.

(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.

فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ

Fe la uksımu bima tubsırun.

39.

(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.

وَمَا لَا تُبْصِرُونَ

Ve ma la tubsırun.

40.

(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.

إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ

İnnehu le kavlu resulun kerimin.

41.

O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ

Ve ma huve bi kavli şairin, kalilin ma tu'minun.

42.

Bir kahinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ

Ve la bi kavli kahin, kalilen ma tezekkerun.

43.

O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.

تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ

Tenzilun min rabbil alemin.

44.

(44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.

وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ

Ve lev tekavvele aleyna ba'dal ekavil.

45.

(44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.

لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ

Le ehazna minhu bil yemin.

46.

Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.

ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ

Summe le kata'na minhul vetin.

47.

Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.

فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ

Fe ma minkum min ehadin anhu hacizin.

48.

Şüphesiz Kur'an, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.

وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ

Ve innehu le tezkiretun lil muttekin.

49.

Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz.

وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنكُم مُّكَذِّبِينَ

Ve inna le na'lemu enne minkum mukezzibin.

50.

Şüphesiz Kur'an, kafirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir.

وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ

Ve innehu le hasretun alel kafirin.

51.

Şüphesiz Kur'an, gerçek kesin bilgidir.

وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ

Ve innehu le hakk'ul yakin.

52.

O halde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et.

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ

Fe sebbıh bismi rabbikel azim.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları