menu
İNSAN SURESİ
İNSAN SURESİ
İnsan süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

İnsan Suresi Hakkında

Medine döneminde inmiştir. 31 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “insan” kelimesindenalmıştır. Aynı âyette geçen “ed-Dehr” kelimesinden dolayı Dehrsûresi diye de anılır. Dehr, zaman demektir. Sûrede başlıca, ahiret hayatıyla ilgilimeseleler ve özellikle takva sahiplerinin cennette kavuşacakları çeşitli nimetlerkonu edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

İnsan Suresinin Özeti

Medine'de nazil olmuştur. Konusu ahiret hayatıdır.1-23 ayetler arasında insanın, yaratılmadan önceki halini hatırlamadığı, insana hak ve batıliki yolun gösterildiği, iyilerin cennete girmelerine vesile olan ameller, bu amellerin başındakarşılık beklemeden yapılan yardımlar, cennet ehline verilen nimetler anlatılır.24-31 ayetler arasında sabır, zikir, namaz emredilir. Kuran'ın zikir olduğu, dileyenin öğütalacağı, dileyenin almayacağı, Allah teâlânın dilediği kimseyi de rahmetine dahil edeceğianlatılır.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

İnsan Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.

هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا

Hel eta alel insani hinun mined dehri lem yekun şey'en mezkura.

2.

Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.

إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا

İnna halaknel insane min nutfetin emşacin nebtelihi fe cealnahu semian basira.

3.

Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.

إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا

İnna hedeynahus sebile imma şakiren ve imma kefura.

4.

Şüphesiz biz, kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلَاسِلَا وَأَغْلَالًا وَسَعِيرًا

İnna a'tedna lil kafirine selasile ve ağlalen ve seira.

5.

İyiler ise, katkısı kafur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.

إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِن كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا

İnnel ebrara yeşrebune min ke'sin kane mizacuha kafura.

6.

Bir pınar ki Allah'ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar.

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا

Aynen yeşrebu biha ibadullahi yufecciruneha tefcira.

7.

O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.

يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا

Yufune bin nezri ve yehafune yevmen kane şerruhu mustetira.

8.

Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا

Ve yut'imunet taame ala hubbihi miskinen ve yetimen ve esira

9.

(Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz."

إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاء وَلَا شُكُورًا

İnnema nut'imukum li vechillahi la nuridu minkum cezaen ve la şukura.

10.

"Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız."

إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا

İnna nehafu min rabbina yevmen abusen kamtarira.

11.

Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.

فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا

Fe vekahumullahu şerra zalikel yevmi ve lakkahum nadreten ve surura.

12.

Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükafatlandırır.

وَجَزَاهُم بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا

Ve cezahum bima saberu cenneten ve harira.

13.

Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.

مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا

Muttekiine fiha alel eraik, la yeravne fiha şemsen ve la zemherira.

14.

Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.

وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا

Ve daniyeten aleyhim zılaluha ve zullilet kutufuha tezlila.

15.

Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.

وَيُطَافُ عَلَيْهِم بِآنِيَةٍ مِّن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا

Ve yutafu aleyhim bi aniyetin min fıddatin ve ekvabin kanet kavarira.

16.

Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir.

قَوَارِيرَ مِن فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا

Kavarira min fıddatin kadderuha takdira.

17.

Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kaseden içirilir.

وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا

Ve yuskavne fiha ke'sen kane mizacuha zencebila.

18.

Orada bir pınar ki ona "selsebil" adı verilir.

عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّى سَلْسَبِيلًا

Aynen fiha tusemma selsebila.

19.

Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَّنثُورًا

Ve yetufu aleyhim vildanun muhalledun, iza reeytehum hasibtehum lu'luen mensura.

20.

Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün.

وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا

Ve iza reeyte semme reeyte naimen ve mulken kebira.

21.

Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.

عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا

Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavira min fıddah, ve sekahum rabbuhum şaraben tahura.

22.

Onlara şöyle denecektir: "Şüphesiz bu sizin için bir mükafattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür."

إِنَّ هَذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاء وَكَانَ سَعْيُكُم مَّشْكُورًا

İnne haza kane lekum cezaen ve kane sa'yukum meşkura.

23.

Şüphe yok ki, Kur'an'ı sana elbette biz indirdik biz.

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنزِيلًا

İnna nahnu nezzelna aleykel kur'ane tenzila.

24.

O halde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkara ve hiçbir nanköre itaat etme.

فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا

Fasbir li hukmi rabbike ve la tutı'minhum asimen ev kefura.

25.

Sabah akşam Rabbinin adını an.

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا

Vezkurisme rabbike bukreten ve asila.

26.

Gecenin bir kısmında O'na secde et; geceleyin de O'nu uzun uzadıya tespih et.

وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا

Ve minel leyli fescud lehu ve sebbihhu leylen tavila.

27.

Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar.

إِنَّ هَؤُلَاء يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا

İnne haulai yuhıbbunel acilete ve yezerune veraehum yevmen sekila.

28.

Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلًا

Nahnu halaknahum ve şededna esrehum, ve iza şi'na beddelna emsalehum tebdila.

29.

İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

إِنَّ هَذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَن شَاء اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا

İnne hazihi tezkireh, fe men şaettehaze ila rabbihi sebila.

30.

Allah'ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا

Ve ma teşaune illa en yeşaallah, innallahe kane alimen hakima.

31.

O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır.

يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا

Yudhilu men yeşau fi rahmetih, vez zalimine eadde lehum azaben elima.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları