menu
KALEM SURESİ
KALEM SURESİ
Kalem süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Kalem Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 52 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elKalem”kelimesinden almıştır. “Nûn” sûresi diye de anılır. Sûrede başlıca, Hz.Muhammed’in peygamberliğinin ispatı ve mü’minler ile kâfirlerin akıbetlerikonu edilmiştir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Kalem Suresinin Nüzülü

Mushaftaki sıralamada altmış sekizinci, iniş sırasına göre ikinci sûredir. Alak sûresinden sonra, Müzzemmil sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 17. âyetten 50. âyete kadar olan kısmının Medine’de indiği yönünde bir rivayet bulunmakla beraber (bk. Şevkânî, V, 307) âyetlerin üslûp ve içeriğinden bunların da Mekke’de indiği anlaşılmaktadır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Kalem suresinin Konusu

Muhammed aleyhisselâmın Allah tarafından gönderilmiş gerçek bir elçi olduğu, yüksek şahsiyeti ve Mekkeli müşriklerin onun getirdiği mesaj konusunda yaymaya çalıştıkları tereddütler, müşriklerdeki şahsiyet bozuklukları, nimete karşı nankörlüğün sonucunu açıklamak amacıyla anlatılan “bahçe sahipleri kıssası”, âhiretin sıkıntılı ve dehşetli halleri, Allah’ın müminler için hazırlamış olduğu ödüller ve kâfirlere vereceği cezalar, sûrenin başlıca konularıdır. Ayrıca Hz. Peygamber’e metânetli olması, Yûnus peygamberin yaptığı gibi sabırsızlık göstermemesi tavsiye edilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Kalem Suresinin Özeti

1-16 ayetler arasında hazreti peygamberin önemli ve örnek bir şahsiyet olduğundanbahsedilir. Ayrıca hazreti peygambere karşı komplo kuran bir takım kişiliksiz ve soysuzlarınburunlarından tutularak yakalanacağı haber verilir.17-33 ayetler arasında bahçe sahibi üç arkadaşın durumları anlatılır. Bahçeden toplanan mahsulü kimseye vermemek için sabah erkenden hasat etmeye gitmeye karar verirler. Allahteâlâ da onların bahçelerine bir felaket gönderir. Onlar pişman olurlar ama iş işten geçmişolur.34-52 ayetler arasında müminlerin kafirler gibi olmadıkları, kafirlerin yaptıkları suçlarıncezasını çekecekleri, Allah teâlânın onların hesabını bizzat kendisinin soracağı anlatılır.Ayrıca peygamber efendimize Yunus peygamber gibi acele etmemesi gerektiği de anlatılır.Hazreti Yunus Allah'tan bir izin gelmeden kavmini terk etmiş, Allah teâlâ da onu fırtına,deniz, balina ile imtihan etmiştir. Son ayetlerde ise kafirlerin gözleri ile peygamberefendimize neredeyse nazar edecekleri anlatılmıştır.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Kalem Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

(1-2) Nun. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.

ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ

Nun vel kalemi ve ma yesturun.

2.

(1-2) Nun. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.

مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ

Ma ente bi ni'meti rabbike bi mecnun.

3.

Şüphesiz sana tükenmez bir mükafat vardır.

وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ

Ve inne leke le ecren gayre memnun.

4.

Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ

Ve inneke le ala hulukın azim.

5.

(5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.

فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ

Fe se tubsıru ve yubsırun.

6.

(5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.

بِأَييِّكُمُ الْمَفْتُونُ

Bi eyyikumul meftun.

7.

Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

İnne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebilihi ve huve a'lemu bil muhtedin.

8.

O halde yalanlayanlara boyun eğme.

فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ

Fe la tutııl mukezzibin.

9.

İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.

وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ

Veddu lev tudhinu fe yudhinun.

10.

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ

Ve la tutı' kulle hallafin mehin.

11.

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

هَمَّازٍ مَّشَّاء بِنَمِيمٍ

Hemmazin meşşain bi nemim.

12.

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

مَنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ

Mennaın lil hayri mu'tedin esim.

13.

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

عُتُلٍّ بَعْدَ ذَلِكَ زَنِيمٍ

Utullin ba'de zalike zenim.

14.

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ

En kane za malin ve benin.

15.

Ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman, "Öncekilerin masalları!" der.

إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

İza tutla aleyhi ayatuna kale esatirul evvelin.

16.

Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.

سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ

Se nesimuhu alel hurtum.

17.

Şüphesiz biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"ne bela verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkarcılara) da bela verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.

إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ

İnna belevnahum ke ma belevna ashabel cenneh, iz aksemule yasri munneha musbihin.

18.

(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. ("İnşaallah" demiyorlardı.)

وَلَا يَسْتَثْنُونَ

Ve la yestesnun.

19.

Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.

فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ

Fe tafe aleyha taifun min rabbike ve hum naimun.

20.

Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.

فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ

Fe asbahat kes sarim.

21.

(21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.

فَتَنَادَوا مُصْبِحِينَ

Fe tenadev musbihin.

22.

(21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.

أَنِ اغْدُوا عَلَى حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ

Enıgdu ala harsikum in kuntum sarımin.

23.

(23-24) Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.

فَانطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ

Fentaleku ve hum yetehafetun.

24.

(23-24) Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.

أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ

En la yedhulennehel yevme aleykum miskin.

25.

(Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği halde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.

وَغَدَوْا عَلَى حَرْدٍ قَادِرِينَ

Ve gadev ala hardin kadirin.

26.

Fakat bahçeyi o halde gördüklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.

فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ

Fe lemma reevha kalu inna le dallun.

27.

(Gerçeği anlayınca da), "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler.

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

Bel nahnu mahrumun.

28.

Onların en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size 'Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?" dedi.

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ

Kale evsatuhum e lem ekul lekum levla tusebbihun.

29.

Onlar, "Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz" dediler.

قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

Kalu subhane rabbina inna kunna zalimin.

30.

Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ

Fe akbele ba'duhum ala ba'dın yetelavemun.

31.

Şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!"

قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ

Kalu ya veylena inna kunna tagin.

32.

"Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız."

عَسَى رَبُّنَا أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَا إِنَّا إِلَى رَبِّنَا رَاغِبُونَ

Asa rabbuna en yubdilena hayren minha inna ila rabbina ragıbun.

33.

İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!

كَذَلِكَ الْعَذَابُ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

Kezalikel azab, ve le azabul ahıreti ekber, lev kanu ya'lemun.

34.

Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naim cennetleri vardır.

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ

İnne lil muttekine ınde rabbihim cennatin naim.

35.

Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?

أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ

E fe necalul muslimine kel mucrimin.

36.

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

Ma lekum, keyfe tahkumun.

37.

Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?

أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ

Em lekum kitabun fihi tedrusun.

38.

Onda, "Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir" (diye mi yazılı?)

إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا يَتَخَيَّرُونَ

İnne lekum fihi lema tehayyerun.

39.

Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?

أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ

Em lekum eymanun aleyna baligatun ila yevmil kıyameti inne lekum lema tahkumun.

40.

Sor onlara: "Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?"

سَلْهُم أَيُّهُم بِذَلِكَ زَعِيمٌ

Sel hum eyyuhum bi zalike zeim.

41.

Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِن كَانُوا صَادِقِينَ

Em lehum şurekau, fel ye'tu bi şurekaihim in kanu sadikin.

42.

(42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kafirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir halde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Halbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ

Yevme yukşefu an sakın ve yud'avne iles sucudi fe la yestetiun.

43.

(42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kafirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir halde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Halbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ

Haşiaten ebsaruhum terhekuhum zilleh, ve kad kanu yud'avne iles sucudi ve hum salimun.

44.

(Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur'an'ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helaka yaklaştıracağız.

فَذَرْنِي وَمَن يُكَذِّبُ بِهَذَا الْحَدِيثِ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ

Fe zerni ve men yukezzibu bi hazel hadis, se nestedricuhum min haysu la ya'lemun.

45.

Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.

وَأُمْلِي لَهُمْ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ

Ve umli lehum, inne keydi metin.

46.

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?

أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ

Em tes'eluhum ecren fe hum min magremin muskalun.

47.

Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?

أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ

Em inde humul gaybu fehum yektubun.

48.

Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir halde Rabbine yakarmıştı.

فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَى وَهُوَ مَكْظُومٌ

Fasbir li hukmi rabbike ve la tekun ke sahıbil hut, iz nada ve huve mekzum.

49.

Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir halde ıssız bir yere atılacaktı.

لَوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاء وَهُوَ مَذْمُومٌ

Levla en tedarekehu ni'metun min rabbihi le nubize bil arai ve huve mezmum.

50.

(Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı.

فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ

Fectebahu rabbuhu fe cealehu mines salihin.

51.ayete git

Şüphesiz inkar edenler Zikr'i (Kur'an'ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) "Hiç şüphe yok o bir delidir" diyorlar.

وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ

Ve in yekadullezine keferu le yuzlikuneke bi ebsarihim lemma semiuz zikra ve yekulune innehu le mecnun.

52.

Halbuki o (Kur'an), alemler için ancak bir öğüttür.

وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ

Ve ma huve illa zikrun lil alemin.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları