okunma
Çocuk Eğitimi Ve Yaz Kursları
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا قُوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْليكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ
Çocuk anne ve babanın vesile olduğu dünyaya gelmiş en değerli varlıktır. Çocuk, ebeveyni için bir lütuftur. Hem bir nimet, hem bir emanet, hem de bir imtihandır.
Her çocuk bir çiçektir. Çocuk masumdur, günahsızdır. Çocuk bir süs, bir ziynettir. Çocuk bir hazine bir güzelliktir. Geleceğini teminat altına almak isteyen her millet, sağa sola harcayacağı zaman ve enerji kadar bir kısım imkânları da, yarının büyük insanları olacak çocukların yetiştirilmesine sarf etmelidir.
Bir hastalığın şifasında en önemli aşama hastalığın teşhisidir. Teşhisi yapılamayan veya yanlış teşhis yapılan hastalığın tedavisinde başarılı olunamaz. İçinde bulunduğumuz şu ortamda çocuklarımızdan şikâyetçi isek önce teşhis koymalı ona göre tedavi sunmalıyız.
Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman görürüz ki; Birçok Peygamber, Allah'tan çocuk nimetine sahip olabilmeyi istemiştir.
قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
"Orada Zekeriya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi." (Al-i İmran, 3/38)
"Hz. İbrahim (a.s.) da Allah'a şöyle yalvarmıştı:
رَبِّ هَبْ لِي ِمِنَ الصَّالِحِينَ* فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
"Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi." "İşte o zaman biz O'nu (İbrahim'i) halîm (uslu) bir oğul (İsmail) ile müjdeledik." (Saffat, 37/100-101)
Rabbimiz bizi, ailemiz ve çocuklarımız konusunda dehşetli bir uyarıyla ikaz ediyor:
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا قُوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْليكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailelerinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan o ateşten koruyun” (Tahrim Suresi,6)
Bu koruma nasıl yerine getirilecek? Bu ilâhî emir gereğince her Müslüman, kendisini ve ailesini Cehennem ateşinden korumak için; Allah'ın emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınacak ve çocuklarını da bu şekilde yetiştirecektir.
Özellikle günümüz şartlarında, mü’min anne-babaların sıklıkla dile getirdiği bir endişe vardır. Zamanın kötü olduğundan, giderek daha da kötüleştiğinden hareketle başlayan tahliller, gelir, anne-babanın çocuğuna muhakkak sahip çıkması gerektiği, aksi halde yoldan, dinden çıkmasının çok kolay olduğu noktasına kadar dayanır.
Her anne-baba çocuklarının en güzel şekilde yetişmesini, gelişmesini; ailesine ve topluma faydalı birer birey olarak hayata atılmasını ister. Ancak bu, sadece istemekle olmaz.
Yıkadığı tabakta, sildiği halıdaki zerre kadar kire, toza tahammül edemeyen anneler ve babalar, aynı titizliği çocuk eğitiminde göstermiyorlar.
Evini lüks eşya ile dolduranlar evlatlarının kafalarını neyle dolduracaklarını o kadar önemsemiyorlar.
Hz. Ömer (r.a.):
"Yâ Rasûlallah! Nefislerimizi koruruz fakat ailemizi nasıl koruyabiliriz?" demişti. Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Allah'ın sizi nehyettiği şeylerden onları nehyeder ve Allah'ın size emrettiği şeyleri onlara emrederseniz. Bu şekilde onları korumuş olursunuz." (Hakk Dini Kur'an Dili, c; 6 sh: 5112)
Bakınız! Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de hepinizin çok iyi bildiği şu hadisi; mesuliyet duygusunun kapsamını ne güzel açıklıyor!
قالَ رسولُ اللّه: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ
Hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. (Sünen-i Tirmizî, Cihad 27)
Buradaki benzetme eş ve çocuğu küçümseme olmayıp sorumluluklarımızın hatırlatılmasıdır.
عن أبى هريرة قال: قال رسولُ اللّهِ: مَامِنْ مولودٍ إلاّيولدُ علَى الفطرةِ
. فأبَواهُ يُهَوِّدَانِهِ أوْ يُنَصِّرَانِهِ أوْ يُمجّسَانِهِ
Ebu Hureyre (r.a.)'dan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her çocuk, İslam fıtratı üzere dünyaya gelir. Ebeveyni (Yahudi ise) onu Yahudi; Hıristiyan ise onu Hıristiyan; Mecusi ise onu Mecusi yapar." (Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22)
İmam Gazali, fıtrat hadisini esas alarak, çocuğun kalbini “tertemiz, bomboş, saf, her şeyi almaya kabiliyetli ve yöneltildiği her şeyi yapmaya meyilli” olarak tanımlar.
Demek ki dünyaya gelen her çocuk, Müslümanlığa yatkın bir fıtratta gelir. Annesi ve babası Müslümansa, çocuk Müslüman olarak yetişir; eğer Yahudi, Hristiyan veya Mecusi ise onların vermiş olduğu ahkam ve ahlakla yetişeceğinden aynen onlar gibi olur.
Bu hadisten anlıyoruz ki, Çocuklarımız, ekmek yapılmaya hazır hamur gibidirler. Hamur usta bir fırıncının elinde ise, ona vereceği güzel bir şekille pişirdikten sonra insanın karnı tok olsa bile yemek için canı çekerken, iş bilmeyen bir ekmekçinin baştan savma ve yenmeyecek kıvamda pişirdiği ekmeği aç da olsa, yemekte zorluk çeker.
Bir binanın temeli ne kadar sağlam ise o binanın afetlere dayanıklılığı da o denli çoktur. Çocuklarımızın da temelde aldıkları eğitim ne kadar iyi olursa, bu eğitimin hayatlarına yansıması o kadar olumlu olur.
Aile bir hayat okuludur. Bu okulun ilk öğrencileri, ilk öğretmenleri, ilk önderleri, öncüleri anneler ve babalardır.
Cennet çiçeği çocuklarımız bize tertemiz olarak emanet edilir. Onları fıtrat üzere yetiştirmek bizim asıl görevimizdir. Bunu ne kadar yapıyoruz? Çocuğumuzun midesini düşündüğümüz kadar, gönlünü, ruhunu doyuruyor muyuz?
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur derler. Bugünkü ihmallerimiz yüzünden, yarın sokaklarımızı ne tür nesillerin dolduracağını hiç düşündük mü?
İslam’da terbiyenin nihai amacı iyi insan yetiştirmektir. Çocuk terbiyesinden maksat, çocuğun Allah Teâlâ’nın razı olduğu, kulların beğendiği, devletine, vatanına, milletine, ailesine, cemiyete ve insanlığa faydalı bir insan olarak yetişmesidir.
Terbiyeden gaye, insanlarda fıtrî olan behîmî duyguları dizginleyip disiplin altına almak ve çeşitli ihtirasların insanları ahlaksızlığa sevk etmesini önlemektir. İnsanın kemal sıfatlarını geliştirip nâkıs özelliklerini azaltmaktır.
Kur’an’da Allah kelimesi 2689 defa yer alırken, Rab kelimesi çeşitli türevleriyle birlikte toplam 971 kez zikredilmektedir. Kur'ânî bir terim olarak Rab; varlıklar âlemini yaratan, terbiye ederek geliştiren, onları maddî ve manevi olgunluğa götüren, terbiyenin bütün gereklerine malik ve her şeye sahip olan Allah anlam gelmektedir. Allah'ın umumi isimlerindendir.
Terbiye ve eğitim işi ile meşgul olan kişilerin, Rab isminden öğrenecekleri çok şeyler vardır. Zira Rab ismi, mahlukatı terbiye ettiği gibi, terbiyenin nasıl yapılacağı hususunda da ders vermektedir. Çünkü en büyük terbiyeci Cenab-ı Haktır. Allah (c.c) her şeyi her yönüyle terbiye eder. Ona lazım olan tüm ihtiyaçlarını karşılar.
Peygamberlerin insanları eğitmedeki modeli, Rab ismidir. Çünkü Rab ismi herkese ve her şeye layığını verip, hikmetle karar verir. Peygamberler de Rab isminin cilvesiyle, farklı farklı şeriatlar getirmişlerdir. Şayet kendi zamanlarının ve insanlarının durumuna uygun şeriatla gelmemiş olsalardı, muvaffak olamazlardı.
Mürşitlerin takip etmesi gereken tarz, hikmetle ve şefkatle terbiyedir. Rab ismine mazhariyet ölçüsünde, muvaffakiyet sağlanır. Tarih boyunca gelen başarılı mürşitlerin sırrı, Rab ismine bağlılıklarıdır. Rab ismine uzaklık ölçüsünde de başarısızlık söz konusu olur.
Öğretmenlerin öğrenci eğitiminde başarılı olmaları için takip etmeleri gereken temel model, yine Rab isminin terbiye sistemidir. Çünkü Cenab-ı Hak (c.c) semavi kitap ve hitaplarda, insanların terbiyesinde şefkat ve hikmetin yanında lütuf ve kahır müesseselerini beraber işletmektedir. Yani insanların terbiyesinde daima fayda gözetilir. Bu faydayı elde etmek için gereken tüm şartlar hazırlanır. Sonra, mükafat ve mücazat ortaya konur. İnsanlara taşıyabilecekleri kadar yük yüklenir. Taşınamayacak yükler teklif edilmez ve yapılacak fiilin neticesi hatırlatılır. Böylece her insanın, bu imtihanı başarabilmesi sağlanır. Maalesef insanlar bu şefkatli imtihanı kendi iradeleriyle aleyhlerine çevirebiliyorlar.
İnsan yeryüzünde eğitime ihtiyaç duyan tek varlıktır ve Eğitim, insanoğluyla yaşıt bir olaydır.124 bin peygamber gönderilmesinin hikmeti; insan eğitiminin sürekliliğinin delilidir. Yüce Allah tek bir peygamber ile yetinebilirdi. Ama Adem (a.s)dan Peygamber (s.a.v)Efendimize kadar 124 bin peygamber göndermesi ve Peygamberimizden sonra alimlerin bunu devam ettirmesi insan için eğitimin sürekli olmasının delilidir.
Albert Einstein'e nisbet edilen "İlimsiz din topal, dinsiz ilim kördür." Sözü çağımızda en çok muhtaç olduğumuz bakış tarzıdır. Biz bu yolla ancak bid'at, hurafe, çağdışılığı ve cehaleti yenebiliriz. Yoksa dine sırtımızı dayayıp bilime savaş açar veya bilime sırtımızı dayayıp dine saldırırsak bu iki müthiş olguyu da anlamamış ve karanlığı derinleştirmiş oluruz. yavrularımıza İlim ile imanı birlikte vermeliyiz. Maneviyatsız ilim haraminin eline kılıcı vermeye benzer.
Çocuğu cehennem ateşinden korumak dünya ateşinden korumaktan önemlidir. Keşke çocuğumun üniversite sınavını düşündüğüm kadar ahiret sınavını da düşünebilsem!
Peygamberimizin dönemine kadar pek çok medeniyetler geldi geçti. O medeniyetleri incelediğimizde hep ihtişamlı şehirler var. Âd kavmine bakıyoruz. İrem şehrini görüyoruz. Rabbimiz benzeri görülmemiş bir şehir olarak fecr suresinde tavsif ediyor. Yine Semud kavmi kayalardan evler oyarak şehirler kurmuşlar. Firavunlar da piramitler inşa etmişler, hep taşa toprağa yatırım yapmışlar. Peygamberimizin kurduğu Medine şehrinde ise iki katlı bina bile yok neredeyse. Çünkü sevgili peygamberimiz tüm yatırımını insanın eğitimine yapmıştır.
Halifeliği döneminde Hazreti Ömer bir ortamda gündeme şöyle bir soru getiriyor:
-Hayatta en çok istediğiniz nedir?
Cevaplar geliyor:
Kimi bir oda dolusu altını olmasını istiyor, infak etmek için, kimi başka maddi şeyler... Hepsi de sonuçta hayırlı bir şeyi yapmayı amaçlıyor. Meclistekiler kendisine şu soruyu soruyorlar:
-Peki Halife Ömer ne isterdi en çok hayatta?
Ömer (r.a.) cevaplıyor:
-Bir oda dolusu yetişmiş insanım olmasını isterdim, Ebu Ubeyde bin Cerrah gibi...
Ebu Ubeyde bin Cerrah, Hazreti Peygamber (s.a) tarafından Ümmetin emini olarak tanımlanan bir insan. Bir ordu emanet edilebilen, verilen her vazifenin altından alnının akıyla çıkan dört dörtlük bir hizmet insanı, firesiz bir mümin.
Bir devlet adamının 1400 sene önce dünyada en çok arzuladığı şey bu: Yetişmiş insan.
Çocuk yetiştirmeye ne zaman başlamalı? Bu soruya farklı farklı cevaplar verebiliriz. Ama en doğru cevap “daha çocuğunuza eş adayı ararken” olmalı. Damat veya gelin adayı için evi, arabası, yatı, katı sorgulanırken benim torunuma iyi bir anne veya baba olabilecek mi? sorusu gelecek nesilleri kurtaracak en önemli şifredir. Çocuğun manevi eğitimini eş seçimiyle başlatan din âlimleri, uygun bir eş seçilmediği takdirde çocuğun ilk ve temel okulu olan evde taşların hiçbir zaman yerli yerine oturmayacağını haklı olarak öne sürerler. Aileyi oluşturan kadın ve erkeğin aynı inanç ve kültür yapısında olmaları, gelecekte ikram edilecek çocuğa verilecek eğitimde tutarlı olmayı da sağlayacaktır.
Çocuğun İslam fıtratı üzere yetiştirilmesi için ilk yapılması gereken şey, helal lokmadır. (İmam-ı Gazali)
Çocuk daha anne rahminde iken anne-baba kötü alışkanlıktan uzak durmalı ve helal gıda ile beslemelidir.
Yediğimiz, içtiğimiz gıdaların sağlığımıza ve karakterimize tesiri artık şüphe götürmez bir gerçektir.
Davranışları ve huyu hoşumuza giden birisinden bahsederken “Helal süt emmiş” deriz. Çünkü helal olmayan rızkın insanın ahlakını, huyunu, suyunu bozacağına inanırız.
Din eğitimine başlama yaşı kaçtır?
Biz din eğitiminin duygu yönü ağır basan bir olgu olduğunu düşünüyor ve erken yaşlarda başlanması gerektiğine inanıyoruz.
Çocuk 1 haftalık olunca sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okunmalı, aileye yakışacak dinine, milletine, tarihine uygun isim verilmelidir. Sırf modernlik olsun diye anlamsız isim verilmemelidir. Farkında mısınız? Bugün çocuklara verilen isimlerin bir kısmının ne kadar anlamsız olduğu sözlüklere kısa bir göz atma ile görülebilir. Çocuklara verilen isimlerin onların karakterine tesir ettiği artık tesbit edilmiş bir gerçektir. (Prof. Dr. Nevzat Tarhan, isminiz kişiliğinizi oluşturuyor. nevzattarhan.com)
Peygamberimiz “çocuğu güzel terbiye etmek ve ona güzel bir isim vermek, evladın anne baba üzerindeki hakkıdır” ve “Siz kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. Öyleyse çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.” Buyurmuştur. ( Ebû Dâvûd, Edeb, 61)
Çocuk konuşmaya başlayınca güzel sözler öğretilmelidir. Allah, peygamber gibi dini terimleri duymayı ve demeyi öğrenmelidir.
Anne ve baba çocuğuna örnek olmalı, hatta dede ve nine de örnek olmalıdır. Çocuğa, anlamaz denilerek yalan söylenmemelidir. Çünkü çocuklar attığımız adımların fotoğrafını çeker. Çocuklar kulaktan değil gözden eğitilmektedir. Duyduğunu değil gördüğünü uygulamaktadır.
Abdullah b. Amr anlatıyor:
دَعَتْنِي أُمِّي يَوْمًا وَرَسُولُ اللَّهِ قَاعِدٌ فِي بَيْتِنَا فَقَالَتْ: هَا تَعَالَ أُعْطِيكَ
“Ben küçüktüm, Peygamberimizin evimizde bulunduğu bir günde, annem beni: “Gel sana bir şey vereceğim” diye çağırdı.
فَقَالَ لَهَا رَسُولُ اللَّهِ وَمَا أَرَدْتِ تُعْطِيهِ
Peygamberimiz anneme: “Çocuğa ne vermek istedin?” diye sordu.
قَالَتْ أُعْطِيهِ تَمْرًا
Annem: “Hurma vereceğim.” dedi.
فَقَالَ لَهَا رَسُولُ اللَّهِ أَمَا إِنَّكِ لَوْ لَمْ تُعْطِهِ شَيْئًا كُتِبَتْ عَلَيْكِ كِذْبَةٌ
Bunun üzerine Peygamberimiz: “Eğer (çocuğu aldatıp ona) bir şey vermeyeydin, sana bir yalan günahı yazılırdı.” (Ebû Davut, Edep, 88) buyurdu.
Peygamberimiz burada önemli bir uyarıda bulunuyor. Anne-babaların yapmayacakları şeyleri çocuklarına va'd etmemelerini öğütlüyor. Bu, hem anne babaların yalan söyleme gibi bir günahı işlemelerine hem de çocukların ahlâkı üzerinde olumsuz etki yapmasına sebep olur.
Biri, İbn-i Haldun’a sordu:
"Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim?" İbn-i Haldun dedi ki:
"Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin yeter."
Hasan-ı Basri de “çocuğunda sevmediğin bir davranış görüyorsan o senin yaptığın davranıştır. Kendini düzelt” demektedir.
Kendini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. O yüzden “çocuklar istediğiniz gibi değil yetiştirdiğiniz gibidir” denmiştir.
Eğri ağacın gölgesi doğru olmaz.
Arabanın ön tekeri nereye giderse arka teker de aynı yere gider.
Armut dibine düşer.
Gibi atasözleri çocuk eğitiminde örnek olmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Çocuklar donmamış beton gibidir. Üzerine ne düşse iz yapar.
Küçük yaşta verilen eğitim taşa kazıyarak yazı yazmak gibidir. İleri yaşta eğitim suya yazı yazmak gibidir.
Bu ve benzeri güzel ifadeler “çocuk daha küçük ne anlar!” şeklindeki düşüncenin ne kadar yanlış olduğunun göstergesidir.
Yavrumuz evde namaz kıldığımızı, dua ettiğimizi, ezana saygımızı, bir işe başlarken besmele ile başladığımızı, Kur’an okuduğumuzu görmeli, toplu ibadetlerimize ve kitap okuduğumuza şahit olmalıdır.
Anne ve baba çocuğunu hayırlı olması için sürekli dua etmelidir. Çünkü peygamberimiz “babanın evladına duası peygamberin ümmetine duası gibidir” der. (Camiüssağir-4199)
Hz Aişe (r.anha) rivayet ediyor; peygamberimiz kucağına bir çocuk aldığı zaman “ Allah’ım onu iyi muttaki ve reşit eyle! İslam üzere büyüt! Diye dua ederdi. Bizden de bu minval üzere dua etmemiz isteniyor.
7-10 yaş arasında çocuğun din eğitimi namaz eksenli olarak yürütülmelidir. Nitekim peygamberimiz bu yaştaki çocukları namaza alıştırmamızı ısrarla tavsiye etmekte ve 7 yaşına geldiği zaman çocuğunuza namaz kılmayı emredin…( Ebû Dâvud, Salat 25) buyurmaktadır.
Gusül -abdest -temizlik, Kur’an-ı Kerim, tesettür, dini sosyalleşme, zaman bilinci vb. hepsi bu dönemde öğrenilmekte ve şekillenmektedir. Doğruluk, cömertlik, kanaat ve şükür etme, özür dileme, israftan kaçınma, sorumluluk duygusu, okuma alışkanlığı, temizlik alışkanlığı, girişimcilik, para idaresi, iyimserlik, dua ve ibadet etme alışkanlığı kazandırılmalıdır. Bunlar dünya ve ahiret saadeti için gereklidir.
Buluğ çağına kadar dinî açıdan sorumlu sayılmayan çocuklara karşı hoşgörülü ve müsamahakâr olunmalıdır.
Kişi çevrenin çocuğudur. Çevrenin olumsuz tesirlerine karşı anne-baba çok dikkatli olmalı, olumsuz ortam ve arkadaş çevresine karşı tedbirli davranmalıdır. Nitekim sevgili peygamberimiz;
“Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45. Ebû Dâvûd, Edeb, 16) buyurmuştur.
Çocukları Allah'tan korkutmak yerine Allah sevgisiyle eğitmek gerekir. Allah'a inanmak, insanlarda hayatlarının bir amacı olduğu hissini uyandırır. Ayrıca bir dine mensup olmak, insana dünyada yalnız olmadığını hissettirir.
Allah'ın çok büyük olduğunu, bizim O'nu göremeyecek kadar küçük olduğumuzu söyleyebiliriz Allah bizi görüyor fakat biz O'nu göremiyoruz TV’ de görünenleri biz görürken, onların bizi göremedikleri gibi. Vazifemiz Allah'ı görmek değil, bilmek, tanımak ve sevmektir Sevdiğimiz her şeyi O verdi bize Öyle ise O'nu çok sevmeliyiz O'nu sevdiğimizi göstermek için, O'nun istediklerini yapmalıyız, O’nun istediği gibi olmalıyız.
Çocuklarını iyi yetiştiren kimselerin öldükten sonra da sevap defteri kapanmaz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
" إِذَا مَاتَ الإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلاَّ مِنْ ثَلاَثَةٍ إِلاَّ مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ "
"İnsanoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak üç kimsenin (sevap defteri) kapanmaz. Sadaka-i cariye (cami, medrese, çeşme gibi kalıcı hayır eseri) bırakanlar. Hayırlı, faydalı ilim bırakanlar (dinî bir eser yazan veya ilmî icat ve keşif yapanlar). Anne ve babasına hayır dua eden (salih ve hayırlı) bir çocuk bırakan." (Müslüm, Vasiyet, 4310)
Evimizdeki yiyecek maddesinin bozulup çöpe atılmasının israf olduğunu hepimiz biliyoruz. Nimet israf edilmez diyoruz. Evlat ta bir nimet değil mi? İnternette, zararlı ortamlarda heba olan yavrularımız evimize aldığımız yiyecek ve içecekten daha mı az değerli?
Yabancılar, hırsızlar evimize girmesin diye evimizin kapısını kat kat kilitlerle kapatıyoruz. Yavrularımızın aklını ruhunu çalan internet, sosyal medya v.b hırsızlara karşı bir önlemimiz yok mu?
Küçükken elimize yapışan çocuğumuzun, ahirette yakamıza yapışmasını istemiyorsak ona dinini, İslam ahlakını öğretmeli, sadece dünyasını değil, ahiretini de kurtarmaya çalışmalıyız.
Çocuklarımızın dini ve manevi eğitimleri için yaz Kur'an Kurslarımız büyük bir fırsat. Bu fırsatı bu imkanı kaçırmayalım. Gözümüzün nuru evlatlarımızı Camilerimizle, Kur'an Kurslarımızla, hayat kitabımız Kur'an-ı Kerimimizle mutlaka buluşturalım inşallah.
Sohbetimizi Kur’an- kerimden yavrularımız hakkında dua örnekleriyle bitirelim.
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ
“Rabbim, beni ve zürriyetimden gelecekleri namazı dosdoğru kılanlardan eyle! Rabbimiz, duamı kabul buyur!” (İbrahim Suresi, 40)
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.(Furkan Suresi, 74)
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَ
“Rabbimiz ikimizi de sana teslim olmuş kimselerden kıl ve soyumuzdan yalnız sana teslim olmuş bir nesil çıkar. (Bakara Suresi, 128)
Yavrularımızın kalbine Allah sevgisini aşılayabilmeyi, çocuklarımızı sadece dünyaya değil, sonsuz hayat olan ahirete de hazırlayabilmeyi, vatana, millete ve insanlığa hayırlı evlatlar yetiştirebilmeyi rabbim hepimize nasib eylesin.
İsmail ŞENKUL / Sakarya-Serdivan Vaizi
Facebook Yorumları