menu
KASAS SURESİ
KASAS SURESİ
Kasas süresinin; nüzül sebebi, konusu, fazileti, okunuşu ve meali..

Kasas Suresi Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını 25. âyette geçen “el-Kasas” kelimesinden almıştır. Kasas, kıssalar anlamında olup Kur’an’da geçen kıssa ve olaylar için kullanılır. Sûrede başlıca Hz. Mûsâ’nın çocukluğunu, peygamber oluşunu, Musevîleri Mısır’dan çıkarmasını ve Firavun ile ordusunun boğulmasını kapsayan süreç anlatılmaktadır. Ayrıca küfre saplanıp maddî servet ve kudrete bel bağlamanın kötü akıbetini vurgulamak üzere Kârûn kıssasına yer verilmektedir.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Kasas Suresinin Nüzülü

  Mushaftaki sıralamada yirmi sekizinci, iniş sırasına göre kırk dokuzuncu sûredir. Neml sûresinden sonra, İsrâ sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 85. âyetinin hicret esnasında Cuhfe denen yerde,52-55. âyetlerinin de Medine’de indiğine dair bir rivayet bulunmaktadır (Şevkânî, IV, 152).

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Kasas suresinin Konusu

Başlangıçta Kur’an’ın aydınlatıcı âyetlerine dikkat çekildikten sonra büyük bir kısmında Hz. Mûsâ’nın hayat hikâyesi ve Firavun’la olan mücadelesi anlatılmakta; Şuarâ ve Neml sûrelerinde kısa olarak geçen konulara dair tamamlayıcı bilgiler verilmektedir. Ayrıca Mekkeli müşriklerin Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e karşı olumsuz tutum ve davranışları ile Ehl-i kitabın olumlu davranışlarından söz edilmekte, büyük bir servetin sahibi olan Karun’un kıssasından kesitler verilerek mümin zihniyet ile inkârcı zihniyet arasındaki fark ortaya konmaktadır. Sûrenin son bölümünde Mekke’nin fethine işaret edilerek Hz. Peygamber teselli edilmekte, Allah’ın âyetlerine bağlı kalması ve O’ndan başka hiçbir tanrı tanımaması istenmekte, var edilenlerin hepsinin yok olacağı ve hükümranlığın yalnız Allah’a ait olduğu hatırlatılarak sûre son bulmaktadır.

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri

Kasas Suresinin Özeti

5. Kıssalar demektir. Hazreti Musa ile ilgili değişik kıssaların anlatıldı Sûredir. Sûre sonunakadar hazreti Musa ve onunla ilgili olan kıssalara temas eder. Kıssaların amacı ibret almaktır.Mekke'de nazil olmuştur.6. 1-6 ayetler arasında kibirlenen ve kendisini ilah gören firavun ve ona itaat eden halkınabir uyarı verilmekte, zayıf ve mustazafların ise iktidara sahip olacakları anlatılır.7. 7-13 ayetler arasında Hazreti Musa'nın, annesine gelen ilham ile bir sepete konularaknehre bırakılması, kız kardeşinin sepeti takip etmesi, nihayet sepeti firavunun karısına denkgelmesi, Firavunun karısının bu çocuğa sevgi besleyerek onu büyütmek istemesi, bebekMusa'nın kimseden süt içmemesi ve sonunda süt anne niyetine yine annesine verilmesianlatılır. Bir çok hikmet vardır bunlarda.8. 14-22 ayetler arasında gençlik yaşına gelen Musa'nın istemeyerek firavun ailesindenbirisini öldürmesi ve bunun duyulması, Musa'nın şehri terk etmesi ve Medyen'e kaçmasıanlatılır.9. 23-28 ayetler arasında Hazreti Musa'nın Medyen şehrinde çobanlık yapan ve kuyununyanında hayvanlarını sulamak için bekleyen iki kızı görmesi, onlara yardım etmesi, onlarınbu durumu babalarına anlatması, babaları olan Şuayb peygamberin hazreti Musa'danyanında on yıl çalışmasını istemesi bunun karşılığında ona eş, iş ve aş vermesi konularıanlatılır.10. 24-35 ayetler arasında Hazreti Musa'nın on yıl sonra ailesi ile birlikte geri dönmesi, yoldaTur dağında bir parıltı görmesi, orada Rabbi ile konuşması anlatılır. Rabbi ona firavuna gidipuyarılar vermesini emreder. Musa yıllar önce yaptığı olayı söyler. Allah teâlâ ona destekçıkacağını ve Harun'u da onunla birlikte peygamber olarak göndereceğini söyler.11. 36-50 ayetler arasında Firavunun iman etmemesinden, daha da azgınlık göstermesindenve kendisini ilah olarak ilan etmesinden bahsedilir. Sonra peygamber efendimize buolayların özeti ve bazı hikmetleri anlatılır.12. 51-75 ayetler arasında ise peygamber gönderilmeden bir halkın helak edilmeyeceği,peygamberin istediği kimseleri hidayete erdiremeyeceği ve ahiret ahvali ile ilgili bazıkonulara temas edilmiştir.13. 76-88 ayetler arasında Karun'dan bahsedilir. Çok zengin ve bilgili olan Karun şımarır vekendisini büyük görmeye başlar. Karun gibi zengin olmak isteyenler olur. Ama Karun birmüddet sonra malıyla birlikte yerin dibine geçirilir. İşte dünya hayatı budur. Onu yeryüzünde kibirlenmeyen ve fesat çıkarmayan kimselere bırakacağız (83) ayeti ve Allah ilebirlikte kimseye ibadet etmeyin ayeti ile Sûre biter.

Kaynak: Murat PADAK / Şanlıurfa İbrahim Halilullah Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Kasas Suresinin Meali, Arapça okunuşu, Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillahir rahmanir rahim.

1.

Ta-Sin-Mim.

طسم

Ta sin mim.

2.

Bunlar apaçık Kitab'ın ayetleridir.

تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ

Tilke ayatul kitabil mubin.

3.

İman eden bir kavm için Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız.

نَتْلُوا عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Netlu aleyke min nebei musa ve fir'avne bil hakkı li kavmin yu'minun.

4.

Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı.

إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ

İnne fir'avne ala fil ardı ve ceale ehleha şiyean yestad'ıfu taifeten minhum yuzebbihu ebnaehum ve yestahyi nisaehum, innehu kane minel mufsidin.

5.

Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ

Ve nuridu en nemunne alellezinestud'ıfu fil ardı ve nec'alehum eimmeten ve nec'alehumul varisin.

6.

Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun'a, Haman'a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.

وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِي فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ

Ve numekkine lehum fil ardı ve nuriye fir'avne ve hamane ve cunudehuma minhum ma kanu yahzerun.

7.

Musa'nın annesine, "Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız" diye ilham ettik.

وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ

Ve evhayna ila ummi musa en erdıih, fe iza hıfti aleyhi fe elkihi fil yemmi ve la tehafi ve la tahzeni, inna radduhu ileyki ve caıluhu minel murselin.

8.

Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Haman ve onların askerleri hata yapıyorlardı.

فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ

Feltekatahu alu fir'avne li yekune lehum aduvven ve hazena, inne fir'avne ve hamane ve cunudehuma kanu hatıin.

9.

Firavun'un karısı şöyle dedi: "Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz." Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.

وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Ve kaletimraetu fir'avne kurretu aynin li ve lek, la taktuluhu asa en yenfeana ev nettehızehu veleden ve hum la yeş'urun.

10.

Musa'nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı.

وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَى فَارِغًا إِن كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ لَوْلَا أَن رَّبَطْنَا عَلَى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Ve asbaha fuadu ummi musa fariga, in kadet le tubdi bihi lev la en rabatna ala kalbiha li tekune minel mu'minin.

11.

Annesi, Musa'nın kız kardeşine, "Onu takip et" dedi. O da Musa'yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi.

وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Ve kalet li uhtihi kussihi fe besurat bihi an cunubin ve hum la yeş'urun.

12.

Biz, daha önce onun, süt analarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, "Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.

وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ

Ve harremna aleyhil meradıa min kablu fe kalet hel edullukum ala ehli beytin yekfulunehu lekum ve hum lehu nasıhun.

13.

Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler.

فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Fe redednahu ila ummihi key tekarra aynuha ve la tahzene ve li ta'leme enne va'dallahi hakkun ve lakinne ekserehum la ya'lemun.

14.

Musa, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükafatlandırırız.

وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَى آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

Ve lemma belega eşuddehu vesteva ateynahu hukmen ve ilma, ve kezalike neczil muhsinin.

15.

Musa, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Musa, "Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır" dedi.

وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَى حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَذَا مِن شِيعَتِهِ وَهَذَا مِنْ عَدُوِّهِ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِن شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَى فَقَضَى عَلَيْهِ قَالَ هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ

Ve dehalel medinete ala hini gafletin min ehliha fe vecede fiha raculeyni yaktetilani haza min şiatihi ve haza min aduvvih, festegasehullezi min şiatihi alellezi min aduvvihi, fe vekezehu musa fe kada aleyhi kale haza min ameliş şeytan, innehu aduvvun mudillun mubin.

16.

Musa, "Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet" dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

Kale rabbi inni zalemtu nefsi fagfirli fe gafera leh, innehu huvel gafurur rahim.

17.

"Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım" dedi.

قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ

Kale rabbi bima en'amte aleyye fe len ekune zahiren lil mucrimin.

18.

Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Musa da ona, "Belli ki sen azgın bir kimsesin" dedi.

فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ قَالَ لَهُ مُوسَى إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُّبِينٌ

Fe asbaha fil medineti haifen yeterakkabu fe izellezistensarahu bil emsi yestasrihuh, kale lehu musa inneke le gaviyyun mubin.

19.

Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, "Ey Musa! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun" dedi.

فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ يَا مُوسَى أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ إِن تُرِيدُ إِلَّا أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ

Fe lemma en erade en yabtışe billezi huve aduvvun lehuma kale ya musa e turidu en taktuleni kema katelte nefsen bil emsi in turidu illa en tekune cebbaren fil ardı ve ma turidu en tekune minel muslihin.

20.

Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. "Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim" dedi.

وَجَاء رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَى قَالَ يَا مُوسَى إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ

Ve cae raculun min aksal medineti yes'a kale ya musa innel melee ye'temirune bike li yaktuluke fahruc inni leke minen nasıhin.

21.

Musa, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve "Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar" dedi.

فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe harece minha haifen yeterakkabu, kale rabbi neccini minel kavmiz zalimin.

22.

(Şehirden çıkıp) Medyen'e doğru yöneldiğinde, "Umarım Rabbim beni doğru yola iletir" dedi.

وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاء مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاء السَّبِيلِ

Ve lemma teveccehe tilkae medyene kale asa rabbi en yehdiyeni sevaes sebil.

23.

Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Musa onlara, "(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?" dedi. Onlar, "Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır" dediler.

وَلَمَّا وَرَدَ مَاء مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ

Ve lemma verede mae medyene vecede aleyhi ummeten minen nasi yeskun, ve vecede min dunihimumreeteyni tezudan, kale ma hatbukuma, kaleta la neski hatta yusdirar riau ve ebuna şeyhun kebir.

24.

Bunun üzerine Musa onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, "Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım" dedi.

فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ

Fe seka lehuma summe tevella ilez zılli fe kale rabbi inni lima enzelte ileyye min hayrin fakir.

25.

Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, "Bizim için koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor" dedi. Musa, onun (Şu'ayb'ın) yanına gelip başından geçenleri ona anlatınca Şu'ayb, "Korkma, o zalim kavimden kurtuldun" dedi.

فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

Fe caethu ıhdahuma temşi alestihyain, kalet inne ebi yed'uke li yecziyeke ecra ma sekayte lena, fe lemma caehu ve kassa aleyhil kasasa kale la tehaf, necevte minel kavmiz zalimin.

26.

Kızlardan biri, "Babacığım, onu ücretle tut. Herhalde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır" dedi.

قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ

Kalet ıhdahuma ya ebetiste'cirhu inne hayra meniste'certel kaviyyul emin.

27.

Şu'ayb, "Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikahlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın" dedi.

قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ

Kale inni uridu en unkihake ihdebneteyye hateyni ala en te'cureni semaniye hıcec, fe in etmemte aşran fe min indik, ve ma uridu en eşukka aleyk, seteciduni in şaallahu mines salihin.

28.

Musa, şöyle dedi: "Bu, seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husumet yok. Allah, söylediklerimize vekildir."

قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ

Kale zalike beyni ve beynek, eyyemel eceleyni kadaytu fe la udvane aleyy, vallahu ala ma nekulu vekil.

29.

Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tur tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, "Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm" dedi.

فَلَمَّا قَضَى مُوسَىالْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

Fe lemma kada musel ecele ve sare bi ehlihi anese min canibit turi nara, kale li ehlihimkusu inni anestu naren lealli atikum minha bi haberin ev cezvetin minen nari leallekum testalun.

30.

Musa, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Musa! Şüphesiz ben, evet, ben alemlerin Rabbi olan Allah'ım."

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ

Fe lemma etaha nudiye min şatııl vadil eymeni fil buk'atil mubareketi mineş şecerati en ya musa inni enallahu rabbul alemin.

31.

"Değneğini (yere) at." (Musa, değneğini attı). Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Bu sefer şöyle seslenildi:) "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen güvenlikte olanlardansın."

وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ

Ve en elkı asak, fe lemma reaha tehtezzu keenneha cannun vella mudbiren ve lem yuakkıb, ya musa akbil ve la tehaf, inneke minel aminin.

32.

"Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir halde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler."

اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Usluk yedeke fi ceybike tahruc beydae min gayri su, vadmum ileyke cenahake miner rehbi fe zanike burhanani min rabbike ila fir'avne ve melaih, innehum kanu kavmen fasikin.

33.

Musa, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Şüphesiz ben onlardan birisini öldürdüm. Onların da beni öldürmelerinden korkuyorum."

قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ

Kale rabbi inni kateltu minhum nefsen fe ehafu en yaktulun.

34.

"Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."

وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ

Ve ahi harunu huve efsahu minni lisanen fe ersilhu maiye rid'en yusaddıkuni, inni ehafu en yukezzibun.

35.

Allah, "Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de ayetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar, galip gelecek olanlardır" dedi.

قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا بِآيَاتِنَا أَنتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ

Kale se neşuddu adudeke bi ahike ve nec'alu lekuma sultanen fe la yasılune ileykuma bi ayatina, entuma ve menittebeakumel galibun.

36.

Musa, onlara delillerimizi apaçık olarak getirince onlar, "Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir. Biz geçmiş atalarımızın zamanında böyle bir şeyin varlığını duymadık" dediler.

فَلَمَّا جَاءهُم مُّوسَى بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ

Fe lemma caehum musa bi ayatina beyyinatin kalu ma haza illa sihrun mufteren ve ma semi'na bi haza fi abainel evvelin.

37.

Musa, "Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Doğrusu zalimler kurtuluşa eremezler" dedi.

وَقَالَ مُوسَى رَبِّي أَعْلَمُ بِمَن جَاء بِالْهُدَى مِنْ عِندِهِ وَمَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

Ve kale musa rabbi a'lemu bi men cae bil huda min indihi ve men tekunu lehu akıbetud dar, innehu la yuflihuz zalimun.

38.

Firavun, "Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum. Ey Haman! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Musa'nın ilahına çıkar bakarım(!) Şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum" dedi.

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَل لِّي صَرْحًا لَّعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ

Ve kale fir'avnu ya eyyuhel meleu ma alimtu lekum min ilahin gayri, fe evkıd li ya hamanu alet tini fec'al li sarhan lealli attaliu ila ilahi musa ve inni le ezunnuhu minel kazibin.

39.

O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ

Vestekbere huve ve cunuduhu fil ardı bi gayril hakkı ve zannu ennehum ileyna la yurceun.

40.

Biz de onu ve askerlerini yakaladık ve onları denize attık (Orada boğuldular). Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak!

فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ

Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemm, fanzur keyfe kane akıbetuz zalimin.

41.

Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir.

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنصَرُونَ

Ve cealnahum eimmeten yed'une ilen nar, ve yevmel kıyameti la yunsarun.

42.

Bu dünyada onları lanete uğrattık. Kıyamet gününde de onlar iğrenç kılınmış kimselerden olacaklardır.

وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُم مِّنَ الْمَقْبُوحِينَ

Ve etba'nahum fi hazihid dunya la'neh ve yevmel kıyameti hum minel makbuhin.

43.

Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Musa'ya -düşünüp ibret alsınlar diye- insanların kalp gözünü açan deliller ve bir hidayet rehberi, bir rahmet olarak Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِن بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve lekad ateyna musel kitabe min ba'di ma ehleknel kurunel ula besaire lin nasi ve huden ve rahmeten leallehum yetezekkerun.

44.

(Ey Muhammed!) Musa'ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. (O olayı) görenlerden de değildin.

وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَى مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ

Ve ma kunte bi canibil garbiyyi iz kadayna ila musel emre ve ma kunte mineş şahidin.

45.

Fakat biz (Musa'dan sonra) birçok nesiller meydana getirdik. Üzerlerinden uzun çağlar geçti. Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, ayetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. Fakat biz (bu haberi) göndereniz.

وَلَكِنَّا أَنشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ

Ve lakinna enşe'na kurunen fe tetavele aleyhimul umur, ve ma kunte saviyen fi ehli medyene tetlu aleyhim ayatina, ve lakinna kunna mursilin.

46.

Yine biz (Musa'ya) seslendiğimiz zaman Tur'un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz.

وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَكِن رَّحْمَةً مِّن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أَتَاهُم مِّن نَّذِيرٍ مِّن قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve ma kunte bi canibit turi iz nadeyna, ve lakin rahmeten min rabbike li tunzire kavmen ma etahum min nezirin min kablike leallehum yetezekkerun.

47.

Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, "Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik.

وَلَوْلَا أَن تُصِيبَهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Ve lev la en tusibehum musibetun bima kaddemet eydihim fe yekulu rabbena lev la erselte ileyna resulen fe nettebia ayatike ve nekune minel mu'minin.

48.

Onlara katımızdan gerçek gelince, "Musa'ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi" dediler. Onlar daha önce Musa'ya verilen (mucize)leri inkar etmemişler miydi? Onlar, "İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor" dediler. "Biz hepsini inkar ediyoruz" dediler.

فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَى أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَى مِن قَبْلُ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ

Fe lemma caehumul hakku min indina kalu lev la utiye misle ma utıye musa, e ve lem yekfuru bima utiye musa min kabl, kalu sihrani tezaher, ve kalu inna bi kullin kafirun.

49.

De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur'an'dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım."

قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِّنْ عِندِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَى مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Kul fe'tu bi kitabin min indillahi huve ehda min huma ettebi' hu in kuntum sadikin.

50.

Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah'tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez.

فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءهُمْ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Fe in lem yestecibu leke fa'lem ennema yettebiune ehvaehum, ve men edallu mimmenittebea hevahu bi gayri huden minallah, innallahe la yehdil kavmez zalimin.

51.

Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur'an ayetlerini) onlara peş peşe ulaştırdık.

وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Ve lekad vassalna lehumul kavle leallehum yetezekkerun.

52.

Bu Kur'an'dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar.

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِن قَبْلِهِ هُم بِهِ يُؤْمِنُونَ

Ellezine ateynahumul kitabe min kablihi hum bihi yu'minun.

53.

Kur'an kendilerine okunduğu zaman, "Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık" derler.

وَإِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ

Ve iza yutla aleyhim kalu amenna bihi innehul hakku min rabbina inna kunna min kablihi muslimin.

54.

İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, mükafatları kendilerine iki kez verilecektir.

أُوْلَئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُم مَّرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ

Ulaike yu'tevne ecrehum merreteyni bima saberu ve yedraune bil hasenetis seyyiete ve mimma razaknahum yunfikun.

55.

Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selam olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz" derler.

وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ

Ve iza semiullagve a'radu anhu, ve kalu lena a'maluna ve lekum a'malukum selamun aleykum la nebtegil cahilin.

56.

Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.

إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

İnneke la tehdi men ahbebte ve lakinnallahe yehdi men yeşa', ve huve a'lemu bil muhtedin.

57.

Onlar, "Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız" dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.

وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِن لَّدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Ve kalu in nettebiıl huda meake nutehattaf min ardına, e ve lem numekkin lehum haremen aminen yucba ileyhi semeratu kulli şey'in rızkan min ledunna ve lakinne ekserehum la ya'lemun.

58.

Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helak etmişizdir. İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! (O yurtlara) biz varis olduk, biz.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ

Ve kem ehlekna min karyetin batırat maişeteha, fe tilke mesakinuhum lem tusken min ba'dihim illa kalila, ve kunna nahnul varisin.

59.

Rabbin, ülkelerin merkezi yerlerine, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helak edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helak etmeyiz.

وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ

Ve ma kane rabbuke muhlikel kura hatta yeb'ase fi ummiha resulen yetlu aleyhim ayatina, ve ma kunna muhlikil kura illa ve ehluha zalimun.

60.

(Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah'ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?

وَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Ve ma utitum min şey'in fe metaul hayatid dunya ve zinetuha ve ma indallahi hayrun ve ebka, e fe la ta'kılun.

61.

Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse gibi midir?

أَفَمَن وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَن مَّتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ

E fe men vaadnahu va'den hasenen fe huve lakihi ke men metta'nahu metaal hayatid dunya summe huve yevmel kıyameti minel muhdarin.

62.

Allah'ın onlara seslenerek, "Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?" diyeceği günü hatırla!

وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ

Ve yevme yunadihim fe yekulu eyne şurekaiyellezine kuntum tez'umun.

63.

Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, "Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı" diyeceklerdir.

قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَؤُلَاء الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ

Kalellezine hakka aleyhimul kavlu rabbena haulaillezine agveyna, agveynahum kema gaveyna, teberre'na ileyke ma kanu iyyana ya'budun.

64.

Onlara, "Haydi ortaklarınızı çağırın!" denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi.

وَقِيلَ ادْعُوا شُرَكَاءكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ

Ve kiled'u şurekaekum fe deavhum fe lem yestecibu lehum ve reavul azab, lev ennehum kanu yehtedun.

65.

Allah'ın onlara seslenerek, "Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla."

وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ

Ve yevme yunadihim fe yekulu maza ecebtumul murselin.

66.

O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır. Artık birbirlerine de soramazlar.

فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنبَاء يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءلُونَ

Fe amiyet aleyhimul enbau yevme izin fe hum la yetesaelun.

67.

Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur.

فَأَمَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسَى أَن يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ

Fe emma men tabe ve amene ve amile salihan fe asa en yekune minel muflihin.

68.

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

Ve rabbuke yahluku ma yeşau ve yahtar, ma kane lehumul hıyarat, subhanallahi ve teala amma yuşrikun.

69.

Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir.

وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ

Ve rabbuke ya'lemu ma tukinnu suduruhum ve ma yu'linun.

70.

O, Allah'tır. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O'na mahsustur. Hüküm yalnızca O'nundur. Kesinlikle O'na döndürüleceksiniz.

وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ve huvallahu la ilahe illa huve, lehul hamdu fil ula vel ahırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceun.

71.

De ki: "Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah'tan başka hangi ilah size bir aydınlık getirir? Hala duymayacak mısınız?"

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَاء أَفَلَا تَسْمَعُونَ

Kul e reeytum in cealallahu aleykumul leyle sermeden ila yevmil kıyameti men ilahun gayrullahi ye'tikum bi dıya', e fe la tesme'un.

72.

De ki: "Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah'tan başka hangi ilah size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hala görmeyecek misiniz?"

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

Kul e reeytum in cealallahu aleykumun nehare sermeden ila yevmil kıyameti men ilahun gayrullahi ye'tikum bi leylin teskunune fih, e fe la tubsırun.

73.

Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı.

وَمِن رَّحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

Ve min rahmetihi ceale lekumul leyle ven nehare li teskunu fihi ve li tebtegu min fadlihi ve leallekum teşkurun.

74.

Allah'ın, onlara seslenerek, "Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım"? diyeceği günü hatırla.

وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ

Ve yevme yunadihim fe yekulu eyne şurekaiyellezine kuntum tez'umun.

75.

Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kafirlere), "Kesin delilinizi getirin" deriz. Onlar da gerçeğin Allah'a ait olduğunu bilirler ve (Allah'a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir.

وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ

Ve neza'na min kulli ummetin şehiden fe kulna hatu burhanekum fe alimu ennel hakka lillahi ve dalle anhum ma kanu yefterun.

76.

Şüphesiz Karun, Musa'nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: "Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez."

إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَى عَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ

İnne karune kane min kavmi musa, fe bega aleyhim, ve ateynahu minel kunuzi ma inne mefatihahu le tenuu bil usbeti ulil kuvveh, iz kale lehu kavmuhu la tefrah innallahe la yuhıbbul ferihin.

77.

"Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez."

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

Vebtegı fima atakellahud darel ahırete ve la tense nasibekemined dunya ve ahsin kema ahsenallahu ileyke ve la tebgıl fesade fil ard, innallahe la yuhıbbul mufsidin.

78.

Karun, "Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir" dedi. O, Allah'ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helak etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir).

قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِندِي أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِن قَبْلِهِ مِنَ القُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا وَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ

Kale innema utituhu ala ilmin indi, e ve lem ya'lem ennellahe kad ehleke min kablihi minel kuruni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem'a, ve la yus'elu an zunubihimul mucrimun.

79.

Karun, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, "Keşke Karun'a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir" dediler.

فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ

Fe harece ala kavmihi fi zinetih, kalellezine yuridunel hayated dunya ya leyte lena misle ma utiye karunu innehu le zu hazzın azim.

80.

Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, "Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur" dediler.

وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ

Ve kalellezine utul ilme veylekum sevabullahi hayrun li men amene ve amile saliha ve la yulekkaha illes sabirun.

81.

Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah'a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi!

فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ

Fe hasefna bihi ve bidarihil arda fe ma kane lehu min fietin yensurunehu min dunillahi ve ma kane minel muntasırin.

82.

Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, "Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kafirler iflah olmayacak" demeye başladılar.

وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

Ve asbehallezine temennev mekanehu bil emsi yekulune vey keennellahe yebsutur rızka li men yeşau min ıbadihi ve yakdir, lev la en mennallahu aleyna le hasefe bina, vey keennehu la yuflihul kafirun.

83.

İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır.

تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ

Tilked darul ahıretu nec'aluha lillezine la yuridune uluvven fil ardı ve la fesada, vel akıbetu lil muttekin.

84.

Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar.

مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Men cae bil haseneti fe lehu hayrun minha ve men cae bis seyyieti fe la yuczellezine amilus seyyiati illa ma kanu ya'melun.

85.

Kur'an'ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: "Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir."

إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

İnnellezi farada aleykel kur'ane le radduke ila mead, kul rabbi a'lemu men cae bil huda ve men huve fi dalalin mubin.

86.

Sen, bu kitabın sana verileceğini ummuyordun. Ancak o, Rabbinden bir rahmet olarak sana verildi. Öyle ise kafirlere sakın arka çıkma.

وَمَا كُنتَ تَرْجُو أَن يُلْقَى إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَافِرِينَ

Ve ma kunte tercu en yulka ileykel kitabu illa rahmeten min rabbike fe la tekunenne zahiren lil kafirin.

87.ayete git

Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. Rabbine çağır ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma!

وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Ve la yasuddunneke an ayatillahi ba'de iz unzılet ileyke ved'u ila rabbike ve la tekunenne minel muşrikin.

88.

Sen Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. O'nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O'nundur ve kesinlikle O'na döndürüleceksiniz.

وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ve la ted'u meallahi ilahen ahar, la ilahe illa hu, kullu şey'in halikun illa vecheh, lehul hukmu ve ileyhi turceun.

Kaynak: Diyanet İşleri  Başkanlığı / Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

Facebook Yorumları