menu
AD ve SEMUD KAVMİNDEN GÜNÜMÜZE MESAJLAR
AD ve SEMUD KAVMİNDEN GÜNÜMÜZE MESAJLAR
Haftanın Vaazı.. "Ad ve Semud Kavminden Günümüze Mesajlar" konulu 16.09.2022 tarihli haftanın vaazı sitemize eklenmiştir.

Ad ve Semud Kavminden Günümüze Mesajlar

    بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم 

فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ 

Eğer onlar yine de yüz çevirirlerse de ki: "Sizi, Âd ve Semûd’un başına düşen yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyarıyorum." (Fussilet; 13)

Yüce Allah, İnsanı yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmıştır. En şerefli olarak yaratılan insana akıl ve irade vermiş ve bunun sonucunda da ona bir takım sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukları yerine getirebilmesi için de peygamberler ve kitaplar göndermek suretiyle ona rehberlik etmiştir.

İlk Peygamber Hz. Adem (a.s.) dır. Son Peygamber de bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) dir. Peygamber Efendimize gönderilen kitabın adı da Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim bir çok konuyu kendi uslubuyla anlatmaktadır. Bunlardan biri de geçmiş Peygamberler zamanında yaşanmış çok önemli ibret, hikmet ve öğütlerle dolu olan kıssalardır. Şüphesiz bu kıssalar insanların okuyup geçmeleri için değil, ibret almaları içindir.

Kıssaların amacı; Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v.)in nübüvvetini ispat etmek, Hz.Peygamber’i ve mü’minleri teselli etmek, İslam’ın evrenselliğini ortaya koymak, Muhataplarını düşündürmek ve ibret almalarını sağlamaktır. Kıssalarda daha çok peygamberlerin getirdiği risaleti kabul etmeyen toplulukların nasıl helak edildikleri anlatılmaktadır.

Kavimlerin helak edilmeleri, yapmış oldukları zulüm ve hatalar yüzündendir:

Kur'ân-ı Kerim’e göre kavimlerin helak oluşuna bizzat o topluluklarda yaşayanların kendileri neden olmaktadır. (Yunus10/13,44)   Toplumların helakinin nedeni de işte burada yatmaktadır. Yüce Allah helak olan bu kavimlerin yerlerine yeni topluluklar (nesiller) yaratmıştır.

Geçmişten günümüze kadar pek çok kavim bu şekilde gelip geçmiştir.

Kur'ân-ı Kerim’in bizlere bildirdiğine göre Allah(c.c.) her kavme doğru yolu göstermeleri için peygamber göndermiştir. Peygamberler o kavimleri iman, itaat ve doğruluğa çağırmışlar, taşkınlık, zulüm ve isyanı terk etmelerini istemişlerdir. Ancak o kavimlerin pek çoğu bu peygamberlerin davetine uymadığı gibi onları yalanlamışlar, hatta eziyet edip öldürmüşlerdir. Allah çeşitli kereler o kavimleri uyarmış, ancak düzelmeyince helak etmiştir. Konu ile ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim’de bu husus şöyle  ifade edilmektedir:

اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَاَرْسَلْنَا السَّمَٓاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَاراًۖ وَجَعَلْنَا الْاَنْهَارَ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمْ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَ ﴿٦﴾

Onlardan (Mekke halkından) önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkan ve iktidarı onlara vermiştik. Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık. Sonra da günahları sebebiyle onları helak ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik” (Enam,6/6)

İsyanları sebebiyle helak edilmiş olan birçok kavim vardır. Şimdi İlahi imtihanı başaramamalarından dolayı helâk edilen geçmiş kavimlerden Ad ve Semud Kavimlerinin helak ediliş sebeplerini anlatalım.

ÂD KAVMİ

Âd Kabilesi, "Baide Arap" kabilelerinden birisidir. (Baide Arablar, ilk Araplar olup , Birinci Âd, Semûd ve birinci Cürhümlüler; Baide Araplarındandırlar.) Âd kavminin yaşadığı bölge , Arabistan yarımadasının güneyinde Yemen tarafında Hadramevt'in kuzeyine düşen "Ahkaf' deni­len (ormanlık bir) yerdedir. ( Ahkâf : 21)

Âd kavmi, birçok nimetlere ve kuvvetlere kavuşmuş, muhteşem binalar yapmış; fakat Yüce Allah'ın birliğini inkâr ederek putlara tapınmakta bulunmuşlardı. Allah Teâlâ, Âd kavmini kurtuluşa çağırması için, içlerinden birini yani Hz. Hûd’u peygamber olarak görevlen­dirdi. Peygamberlik görevine getirilen Hz. Hûd, Allah Teâlâ'nın mesajını kavmine ulaştırmaya çalıştı. Diğer peygam­berler gibi o da, kavmini, Allah'a şirk koşmayı ve putlara tapma­yı terk ederek, sâdece Allah'a tapmaya ve hiç bir şeyi O'na ortak koşmamaya çağırdı. (Hûd; 50) Hud(a.s.) kavmini Allah’a inanmayıp putlara tapmaya devam ettikleri takdirde, dün­ya ve âhirette şiddetli bir azaba çarptırılacaklarını haber vererek onları uyardı.

Ne var ki, Hz. Hûd’un bu öğütleri de Âd kavminin doğru yolu bulmalarına yetmedi. Diğer müşrik toplumlar gibi, Âd kavmi müşrikleri de, peygamberlerini yalanladı. Kavmin ileri gelenleri, onu hakir gö­rüp küçümsediler, davasını alaya aldılar, onu akılsızlık, sapıklık ve yalancılıkla suçlama yoluna gittiler.

Hz. Hûd(a.s.)’ın karşısına dikilenlerin başında toplu­mun zengin ve müreffeh kesimi geliyordu:

Hz. Hûd (a.s.), kavminin ileri gelenlerinin kendisini yalan­lamaları ve peygamber olarak görevlendirilmesini yadırgamaları üzerine, Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlatarak dave­tini devam ettirdi. Allah Teâlâ'nın kendilerini Nuh kavminin ar­dından yeryüzünün varisleri kıldığını, vücut yapıları ve hâkimi­yetleri bakımından onlardan üstün hâle getirdiğini söyledi. Nuh kavminin başına gelen felâketten ibret almaları ve kurtuluşa ulaşmak için Allah'a iman edip O'nun verdiği nimetlere şükret­meleri gerektiğini belirtti. Dünya ve âhiret saadetinin buna bağlı olduğunu açıkladı.

Âd kavmi mensupları, sanki yeryüzünde ebedî kalacaklarmış gibi yüksek ve oldukça ihtişamlı binalar, köşkler yaptırıyor ve bunlarla gururlanıyorlardı. Hak ve adaletten uzaklaşmış yö­neticiler, halka zulmediyor ve bu zorbalığı hüner sayıyordu. Hz. Hûd ise, onları bu kötülüklerden sakındırıyor, kendisine inanmaya ve Allah'tan korkmaya çağırıyordu. Kur'ân-ı Kerim, onun bu uyarılarını şöyle haber veriyor:

كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ {123} إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ {124} إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ {125} فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ {126} وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ {127}

123. Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı. 124. Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?  125. Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.  126. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. 127. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir(Şuarâ, 26/123-127)

Hud(a.s.)’ın uyarılarına inkarcılar şöyle karşılık verdiler:

قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ{136} إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ{137} وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ {138}

136. (Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir. 137. Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir. 138. Biz azaba uğratılacak da değiliz. (Şuarâ, 26/136-1138)

Onlar böyle söyleyerek inkârlarına devam ettiler. Peygamberlerine isyan ederek başlarındaki zâ­lim zorbalara bağlı kaldılar. Bu tutumları yüzünden hak etmiş oldukları ilâhî cezaya çarptırılıncaya kadar tavırlarını değiştir­mediler. Kur’an-ı Kerim bu durumu şöyle anlatıyor:

فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ ﴿١٥﴾

Anılan Âd kavmi, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve "Bizden daha güçlü kim var?" dediler. Onları yaratan Allah’ın kendilerinden daha güçlü olduğunu düşünmezler miydi? Onlar, âyetlerimizi de inatla inkâr ediyorlardı. (Fussilet; 15)

Ad Kavminin Helaki

Hz. Hûd’u yalanlayıp da­vetini reddetmelerinden sonraki yıllarda Âd toplumunun yur­dunda şiddetli bir kuraklık başlamış, yağmur yağ­mamıştı. Yağmur beklentisiyle bulutları gözetlemeye başladılar.

Bir bulutun geldiğini gördüklerinde, o gelen bulutun, yağmur dolu bir bulut olduğunu zannedip önce sevindiler. Sonra o bulutun simsiyah olduğunu görünce, korktular. Daha sonra onların üzerine kuru bir rüzgar esti. Ad kavmine gön­derilen bu rüzgâr, insanları ve hayvanları saman gibi savurarak onları yerden yere vuruyordu. Sanki vücutları, kökünden sökülmüş kuru hurma kütükleri gibi olmuştu. Kâfirler bundan kurtulmak için evlerine kaçıp kapılarını kapattılar. Ancak, rüzgâr kapıları kırıp evlere gizlenenleri de helak etti. Yedi gece sekiz gündüz üzerle­rine kum seli akıtan rüzgâr, geride ıssız evlerinden ve boş yurtla­rından başka bir şey bırakmadı. Bugün ise, onlardan ibret olarak kalan bu yurt harabeleri de kaybolmuş, yaşadıkları Ahkâf bölgesi büyük ölçüde çöle dönüşmüştür. (Ahkâf Sûresi ,24 – 25 ; Hakka: 69/7; Kamer: 54/19 ; Zariyât: 51/41-42; Fussilat, 13-17; Mü’minun, 41)(  Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 543-545.)

Âd kavminden helak olanlar, başka yerde helak olmuşlar gibi kendilerinden ve beldelerinden geriye bir kalıntı ve karaltı gölge bile kalmamıştı. Çünkü rüzgar, her şeyi yerle bir etmişti. Bundan dolayı da rüzgar, onlardan geriye hiçbir şey bırakmayıp her şeyi alıp götürmüştür.

Ad kavminin helak edildiği gibi Semud kavmi de helak edilmiştir. Bu durum aşağıdaki ayeti celilerde şöyle haber verilmektedir:

كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ ﴿٤﴾ فَاَمَّا ثَمُودُ فَاُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ ﴿٥﴾ وَاَمَّا عَادٌ فَاُهْلِكُوا بِر۪يحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍۙ ﴿٦﴾ سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ اَيَّامٍۙ حُسُوماً فَتَرَى الْقَوْمَ ف۪يهَا صَرْعٰىۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ ﴿٧﴾ فَهَلْ تَرٰى لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ ﴿٨﴾

"Semüd ve Âd, Kıyamet'i yalanlamışlardı. Semüd'a gelince; onlar pek zorlu bir gürültü ile helak edildiler. Âd ise, uğultulu az­gın bir fırtına ile mahvedildi. Allah, onu, ardarda yedi gece sekiz gündüz onların üzerine musallat etti. Öyle ki (orada bulunsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. Şimdi onlardan geri kalan birini görüyor musun?."( Hakka sûresi, 69/4-8.)

SEMUD KAVMİ

Ad Kavminden sonra gelen Semûd Kavmi ise, kökenleri Hz. İsmâil’den önceki döneme dayanan ve Arabü’l-âribe (saf Arap) diye isimlendirilen nesli kesilmiş Hz. Sâlih (a.s.)’in tebliğ faaliyetinde bulunduğu eski Arap kabilelerinden biridir (İbn Sa‘d, I, 43).

Yaşadığı bölge konusunda da genel kanaat Semûd’un Arap yarımadasının kuzeybatısında bugünkü Medine ile Şam arasındaki Vâdilkurâ denilen, sarp kayalıklarla çevrili bölgede yaşadığı ve en önemli merkezinin Hicr olduğu yönündedir. Hicaz’ın kuzeyindeki Hicr bölgesi günümüzde Medâinüsâlih olarak da isimlendirilir (bk. HİCR).

Kur’an’da yirmi bir sûrede Semûd kavminden ve kendilerine gönderilen Sâlih peygamberin tevhid mücadelesinden bahsedilmekte, ayrıca açık bir münasebet kurulmamakla birlikte benzer özellikler taşıyan ashâbü’l-Hicr’e atıf yapılmaktadır (el-Hicr 15/80).

Kur’an’da yer alan açıklamalardan bu kavmin Âd kavminden sonra ve Mûsâ peygamberden önceki bir dönemde yaşadığı (el-A‘râf 7/74; el-Mü’min 40/30-31), bağ ve bahçelerin, pınarların, ekinlik ve hurmalıkların bulunduğu bir yerleşime sahip olduğu (eş-Şuarâ 26/147-148), Semûdlular’ın dağlarda kayaları yontarak yaptıkları evler ve düzlüklere kurdukları saraylarla öne çıktıkları anlaşılmaktadır (el-A‘râf 7/74; el-Hicr 15/82; eş-Şuarâ 26/149; el-Fecr 89/9).

Semûd kavmi mensupları, taş oymacılığı ve nakkaşlık sanatındaki maharetlerini aynı zamanda meskenlerinin dış cephelerinin nakış ve tasvirlerle süslenmesinde göstermişlerdir. Semûd kavmine ait olduğu sanılan, Hicr bölgesindeki kalıntılarda görülen nakış ve tasvirlerden bahseden yazılarda kavmin bu yönüne dikkat çekilmiştir (İbn Battûta, I, 130).

Kur’an’da bildirildiğine göre bu kavim, başlangıçta tevhid inancına bağlı iken daha sonra kendilerine verilen nimetlere karşı nankörlük ederek Allah’tan başka ilâhlara tapmaya ve yaşadıkları yerde bozgunculuk çıkarmaya başlamış, bunun üzerine içlerinden Sâlih onlara peygamber olarak gönderilmiştir (Hûd 11/61-62).

Semûd kavmi mensupları, tek bir Allah’a kulluk etmelerini ve aşırılıkta bulunmamalarını isteyen peygamberlerini yalanlamaları, büyüklük taslamaları (el-A‘râf 7/75-76; eş-Şuarâ 26/150-152; el-Kamer 54/24), bir mûcize ve imtihan olmak üzere kayadan çıkarılan ve kendilerinin sorumluluğuna verilen dişi deveyi bütün uyarılara rağmen öldürmeleri (el-A‘râf 7/73, 77; Hûd 11/64; eş-Şuarâ 26/155-157), peygamberlerini de öldürmeye kastetmeleri yüzünden helâk edilmiştir (Hûd 11/66; en-Neml 27/49-53; eş-Şems 91/11-14; ayrıca bk. SÂLİH).

Semûd kavminin helâk ediliş biçimiyle ilgili olarak Kur’an’da, Sâlih peygamber ve ona tâbi olan küçük bir grup hariç onların şiddetli sarsıntı (recfe) (el-A‘râf 7/78), korkunç bir ses, gök gürlemesi (sayha) (Hûd 11/67; el-Hicr 15/83; el-Kamer 54/31) ve yıldırımla (sâika) (Fussılet 41/17; ez-Zâriyât 51/44) cezalandırıldıkları ve üç günün sonunda helâk oldukları belirtilmektedir.

Hz. Peygamber’in Tebük Seferi sırasında Hicr’den geçerken eskiden burada yaşayan insanların cezalandırılmış olmaları sebebiyle burada bulunan harabelere girilmemesini ve kuyularından su alınmamasını istediği rivayet edilmektedir (Buhârî, “Meġāzî”, 81; Müslim, “Zühd”, 39, 40). (TDV İslâm Ansiklopedisi; 36. cildinde, 500-501)

Semud kavmi kendi hidayetlerine vesile olacak bir mucizeyi (Deveyi) helaklerine sebep kıldılar(İsra 17/59 ; Şems 91/13 ; Şuara 26/155 ; Araf 7/73 ;Hud 11/64 ; Şems 91/12- 13; Kamer 54/29). Her türlü ikaza rağmen Devenin, kamu alanında otlamasına ve su içmesine tahammül edemediler ve deveyi öldürdüler. Deveyi öldürmekle yetinmediler. Dokuz kişilik bir çete kurarak Salih (a.s.)ı ve ailesini öldürmeye karar verdiler. (Neml 27/49)

Ad ve Semud kavimleri, Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük etmeleri ve peygamberleri yalanlamamaları, isyanları ve inkarları sebebiyle helâk edilmişlerdir. (Ankebût Sûresi , 38)

Ad ve Semud Kavimlerinden Çıkarılacak Dersler ve Alınacak Mesajlar:

Ad ve Semud kavimleri ardarda gelmiş olan kavimlerdir. İhtişamlı yaşantıları ve Peygamberlerine itaat etmemeleri sebebiyle sonlarını hazırlamışlardır. Hem dünyada helak olmuşlar, hemde ahiretlerini berbat etmişlerdir. Esasen helak olan diğer kavimler de aynı serüveni yaşayarak, aynı sonucu haketmişlerdir.

  1. Hz. Hud(a.s.) ve Hz. Salih (a.s.), kavimlerini Allaha itaate davet ettiler:

Hz. Hud(a.s.)’da Hz. Salih (a.s.)’da diğer peygamberler gibi muhatap olarak gönderildikleri toplumları Allaha kulluğa çağırdılar ve şöyle dediler:

......اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٤٢﴾ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٤٣﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٤٤﴾ وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿١٤٥﴾

.. "Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? . 143. Bakınız, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. 144. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. 145. Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.( Şuara Süresi ,142-145)

  1. Peygamberlerin davetine inkarcılar karşı çıktılar:

Buna karşılık, İnkarcı Kavimler (Nûh(a.s.)’ın kavmi, Âd , Semûd ve diğerleri) ise şöyle diyorlardı:

.... اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ وَاِنَّا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ

. “Biz sizinle gönderilen dîni kesinlikle inkâr ediyoruz. Çünkü biz, bize yaptığınız dâvetin doğruluğu konusunda derin bir şüphe içindeyiz” (İbrahim,9)

  1. Pepgamberler, Zâlimlere İtaat Etmediler ve Üstün Cesaret Örneği Oldular:

Allahu Teâlâ, bütün peygamberlerine, insanları köleleştiren, üzerlerinde baskı kurarak onlara acılar çektiren zâlimlerle mücâdele etmelerini emretmiştir. Çünkü bu zâlimler, insanlar üzerindeki tahakkümlerini ellerinden kaçırmamak için, hem peygamberle­rin azılı düşmanları olmuşlar, hem de diğer insanları baskı al­tında tutup peygamberlerle görüşmelerini ve onlara iman etme­lerini engellemeye çalışmışlar; bu yolda her türlü şiddeti kul­lanmaktan çekinmemişlerdir.

Ancak peygamberler ve onlara îman edenler, hiçbir zaman bu zâlimlere boyun eğmemişlerdir. Peygamberler, din ve îman uğrunda büyük sabır ve cesaret göstererek, bu hususta da ümmetlerine örnek olmuşlardır. Hz. Hûd (a.s)’ın müşriklere meydan okuyarak, kendisine karşı iste­dikleri tuzağı kurmaya çağırması, bu çarpıcı manzaralardan bi­ridir. Müşrikler «Tanrılarımızdan biri seni fena çarpmış!» dediklerinde Hz. Hud (a.s.), şöyle diyordu:

..... قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ ﴿٥٤﴾ مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعاً ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ ﴿٥٥﴾ اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٥٦﴾

54 …..(Hûd) dedi ki: «Ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.» 55. «O'ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin!» 56.«Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.» (Hûd Sûresi ,54 - 56)

Hz.Salih (a.s.) da zalimlere ve inkarcılara karşı mücadelesini korkusuzca yapmıştır. İyi bakılması emredilen ve mucize olarak gönderilen Deve’nin Semud kavmi tarafından kesilmesinden sonra kavmini şöyle tehdit etmiştir:

فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا ف۪ي دَارِكُمْ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ

"Fakat Semûd kavmi, o deveyi hunharca öldürdü. Sâlih de, "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın!" dedi. Bu, asla yalan olamayacak bir tehdit idi." (Hûd; 65)

  1. İnkarcılar İnanmamak İçin Geçersiz Gerekçeler İleri Sürdüler:

İnkarcılar inanmamak için: “Rabbimiz dileseydi bize peygamber olarak melekleri indirirdi. (Fussilat;14) Yada :“Ne yani, vahiy içimizden zengin ve asil başka biri bulunamayıp ona mı indirilmiş?... (Kamer, 25) diyorlardı. Aynı sözleri Mekke Müşrikleri de söylüyordu.( En‘âm 6/8).

Mevcut durumun de­ğişmesini dünyevî imkânlarının büyük kısmını kaybetmek ola­rak gören ileri gelenler, inanmamakla kalmıyor, diğer insanları da Allah’ın dininden uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Aşağıdaki ayeti celilede bu kişilerin durumu şöyle anlatılıyor:

وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ﴿٣٣﴾ وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ ﴿٣٤﴾

"Onun kavminden, kâfir olup âhirete ulaşmayı inkâr eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler, 'Bu şahıs, sâdece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer; gerçekten kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyana uğrarsınız.' dediler. (Mü'minûn Sûresi ,33 - 34)

Her defasında pey­gamberlere karşı çıkan ve sonuna kadar direnen bu sınıfların, üç ortak özelliği vardır:

a. Kavimlerinin liderleri olmak,

b. Zengin olmak,

c. Ahireti inkâr etmek,

Peygamberlerin karşısına dikilen bu insanlar, kendilerine zenginlik ve liderlik kazandıran hayat tarzlarının yanlış olabile­ceğini değil kabul etmek, böyle bir şeyi düşünmek dahi isteme­mişlerdir. Hele ölümden sonra bir hayatın varlığından ve dünyada yapılanlar dolayısıyla hesaba çekilmekten bahseden peygam­berlere asla tahammül edememişlerdir.

Âd ve Semud kavimlerinin hâkim ve müreffeh sınıfları da, halkın, Allah'ın peygamberinin çe­kici kişiliğine ve etkileyici konuşmalarına kendilerini kaptırmala­rından ve ona inanmalarından korkmuştu. Çünkü bu takdirde, iktidarlarını ve halk üzerinde sahip bulundukları her türlü mad­dî ve manevî menfaatlerini kaybedecekler, artık onları sömüremez hale geleceklerdi. Bu sebepe halkın Peygamberlerine inanmalarını engellemeye çalışıyorlardı. (Mü'minûn sûresi, 23/35-40.) Bundan dolayı Allah(c.c.)’nün azabı ve gazabıyla karşı karşıya kaldılar.

  1. İnkarcılar kendilerini hep temiz insanlar olarak görme Yanılgısına Düştüler:

Bu inkarcı toplumlar kendi hatalarını görmemişler. Bazı olumsuz şeylerle karşılaşınca bunu peygamberlerden ve inananlardan bilmişler:

قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَۜ .....

Onlar: “Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık” dediler….( Neml / 47. Ayet)

  1. İnkarcılar Birçok Nimete Sahip Oldular:

Ad ve Semud Kavmi, bağlar, bahçeler gibi birçok nimetlere sahip olmuşlar ; sağlam binalar inşa etmişler. Ancak bu nimetlerin Allah tarafından verildiğini hatırlamamışlar. Hud(a.s), Ad kavmine verilen nimetleri hatırlarak şöyle demiştir:

وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ {132} أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ {133} وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ {134} إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ{135}

132. Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, Allah‘tan korkun.  133. ''O size verdi: davarlar, oğullar".  134. "Bahçeler çeşmeler." (Allah'a karşı gelmek) den sakının.  135. Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum (Şuarâ Sûresi ; 132-135)

Salih (a.s.) da Semud kavmine verilen nimetleri hatırlatarak şöyle demiştir:

اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ ﴿١٤٦﴾ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿١٤٧﴾ وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ ﴿١٤٨﴾ وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ ﴿١٤٩﴾

Siz burada, bahçelerin, pınarların içinde; ekinlerin, meyveleri uç vermiş hurma ağaçlarının arasında güven içinde bırakılacağınızı ve dağlardan ustaca evler oyup yapmaya devam edebileceğinizi mi sanıyorsunuz? (Şuarâ Sûresi ; 146-149)

  1. Helak olan kavimler, inkarcılıkları , yalancılıkları, kibirleri ve Şımarıklıkları sebebiyle helak oldular:

İnkarcılar, gönderilmiş olan peygamberleri yalanlamışlar. şımarıklıkları, isyanları ve inkarları sebebiyle helak olmuşlardır.

وَعَادًا وَثَمُودَا۬ وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذٰلِكَ كَث۪يرًا

Âd’ı, Semûd’u, Ress halkını ve bunlar arasında daha nice nesilleri de inkârları sebebiyle helâk ettik. (Furkan / 38. Ayet)

Hak yoldan uzaklaşan insanlar, sahip oldukları dünyevî imkânlara aldanarak, Allahı ve Allahın Peygamberlerini inkar etmişlerdir. Allahın verdiği nimetleri kendi imkanlarıyla elde ettiklerini iddia ederek kibirlenmişler. Bunlardan Âd kavmi, "Bizden kuvvetli kim var?" diyecek kadar ileri gitmiştir. Ad kavminin bu tutumunu Allah(c.c.) şöyle bildiriyor:

فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ ﴿١٥﴾ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ ﴿١٦﴾

15.Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: Bizden daha kuvvetli kim var? dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi (mucizelerimizi) inkâr ediyorlardı. 16. Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez. (Fussilet Sûresi , 15 - 16)

Fahruddîn Râzî, Allah'ın Hz. Hûd (a.s.)’ın kavmini üç özelliğiyle tanıttığını belirtir:

a) Gösteriş ve debdebe için yüksek binalar yapmak;

b) Sağ­lam köşk ve kaleler inşâ etmek;

c) Zorbalık yapmak,

Birincisi: İsraf ve üstünlük tutkusunu; İkinci­sinin ebedî yaşama arzusunu ve Üçüncüsünün de sâdece kendilerinin üstünlüğünü istemek maksadını ifade ettiğini söyler. (Hûd süresi, 11/53-60 .)., (Mehmet Ergün , Hz. Hud konulu vaaz)

Tarihte toplumların Allah'ın azabına çarptırılmaları, daha ziyâde zengin ve varlıklı üst sınıfın azgınlığı sebebiyle olmuştur. Nitekim bu değişmez hüküm Kur’an’da şöyle dile getirilmektedir:

وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يراً ﴿١٦﴾ وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً ﴿١٧﴾

Bir toplumu helak etmeyi istediğimiz zaman, o toplumun lüks ve refaha dalmış seçkinlerine son uyanlarımızı yaparız ve eğer onlar buna rağmen günah­kârca yaşamaya devam ederlerse, azap hükmü artık o toplum için kaçınılmaz olur ve biz de onu darmadağın ederiz. Nuh'tan bu yana, biz, böyle nice toplumları yok ettik! Çünkü kullarının günahlarını bütünüyle görüp haberdar olmakta Rabbin gibi­si yoktur. (İsra, 17/16.) (Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 153-158.).

  1. İnananlar bu felaketlerden kurtulmuşlardır.

Allahü Teala Ad kavminden helakten kurtulmuş olan inananları aşağıdaki ayeti celilede şöyle bildiriyor:

وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُوداً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ

"Emrimiz gelince, Hûd’u ve onunla beraber iman edenleri katımızdan bir rahmetle kurtardık, böylece onları ağır bir azaptan da kurtardık." (Hûd; 58) (A'râf; 72)

Allahü Teala Semud kavminden olupta helak olmaktan kurtulmuş olan inananları aşağıdaki ayeti celilede şöyle bildiriyor:

فَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ

Nihâyet azâbımız gelince Sâlih’i ve beraberindeki mü’minleri tarafımızdan bir rahmet ile hem o azaptan kurtardık; hem de o günün rüsvalığından. Şüphesiz ki senin Rabbin, işte O, pek kuvvetlidir, kudreti her şeye gâlip gelendir. (Hûd / 66. Ayet) (Neml / 53. Ayet)

  1. Kıssaların anlatılmasının sebebi; ibret almaktır:

Dünya üzerinde yaşamış olan kavimlerin helak edilmeleri, işledikleri şirk, küfür, isyan ve zulüm gibi günahları sebebiyledir. Allah kullarına asla zulmetmez. Geçmiş kavimlerin kıssalarında insanlar için ibretler ve öğütler vardır.

فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُواۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

İşte zulümleri sebebiyle yıkılıp gitmiş, ıssız harâbeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda gerçeği öğrenmek isteyen insanlar için büyük bir ibret vardır. (Neml / 52. Ayet)

Kur'ân-ı Kerim'de Hûd peygamberin kıssası, Kureyş liderlerinin servetleri ve dünyevî iktidarları dola­yısıyla gururlanmaları üzerine nazil olan âyetlerde anlatılmış, bu kavim müşriklerinin başlarına gelen felâket hatırlatılarak Mekkelilerin onlardan ibret almaları istenmiştir. Çünkü bu kavim Arabistan'da yaşamış en güçlü kavim olarak biliniyordu, buna rağmen ilâhî cezadan kurtulamamıştı.  Allah Teala Kur’anı Kerimde bu durumu şöyle anlatmaktadır:

وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِنْ مَكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

(Ey Mekke halkı) andolsun ki, size vermediğimiz kudret ve serveti onlara (Âd kavmine) vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri, kendilerine bir fayda sağlamadı. Zîrâ onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyor­lardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi. (Ahkâf sûresi, 46/26.)

كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ ﴿٤﴾ فَاَمَّا ثَمُودُ فَاُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ ﴿٥﴾ وَاَمَّا عَادٌ فَاُهْلِكُوا بِر۪يحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍۙ ﴿٦﴾ سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ اَيَّامٍۙ حُسُوماً فَتَرَى الْقَوْمَ ف۪يهَا صَرْعٰىۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ ﴿٧﴾ فَهَلْ تَرٰى لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ ﴿٨﴾

"Semüd ve Âd, Kıyamet'i yalanlamışlardı. Semüd'a gelince; onlar pek zorlu bir gürültü ile helak edildiler. Âd ise, uğultulu az­gın bir fırtına ile mahvedildi. Allah, onu, ardarda yedi gece sekiz gündüz onların üzerine musallat etti. Öyle ki (orada bulunsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. Şimdi onlardan geri kalan birini görüyor musun?."( Hakka sûresi, 69/4-8.)

Âd ve Semud kavmi gibi helak olan kavimlerin durumu, bütün insanlara ibret olacak niteliktedir. Kısacık dünya hayatı için inkara ve şirke yönelenler , bu kavimlerin sonunu asla unutmamalıdırlar.

  1. Dünyevileşme Tehlikesi Her Zaman Mevcuttur:

Görüldüğü gibi insanoğlu, çarçabuk geçecek olan dünya hayatını seviyor. Dünya hayatına önem veriyor. Ancak ahireti ihmal ediyor, inkar ediyor veya erteliyor. (Kıyame, 75/20-21) Dünya hayatının cazibesine aldanan insanlar , hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılıyorlar. Böylece dünyevileşiyorlar..

Dünyevîleşme, Allah'ı ve âhireti tamamen inkâr etme şeklinde olabileceği gibi Allah'ın varlığını kabul ettiği hâlde bu inancın kişi üzerindeki etkisini görmezden gelme şeklinde de olabilmektedir.

İşte bundan dolayı bugün de Allah'a iman etmiş ancak dünya hayatının geçici fırsatlarına aldanmış olan birçok Müslüman'ın dünyevîleşmesi söz konusu olabilmektedir. Aşağıdaki ayette özelde Müslümanlar, genelde bütün insanlar şöyle uyarılmaktadır…:

اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ .... ﴿٢٠﴾

Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. …(Hadîd 20)

Kur'an'da anlatılan dünyevîleşmiş insan tiplerinin ortak özelliği dünyadan mal, şöhret ve hükümranlık gibi bir menfaat elde etmiş olmalarıdır. Onlar bu dünyada her ne varsa Allah'ın olduğunu unutmuşlar, her şeyin kendilerine ait olduğunu düşünerek kendilerini tanrı yerine koymuş ve dünyanın menfaatlerine esir olmuşlardır. Onlar bu dünyayı âhirete tercih etmişlerdir. 

Aşağıdaki hadisi şerifte dünya sevgisine karşı Rasûlullah (s.a.s.) bizleri uyarmaktadır:

Sevban (radiyallahu anh) ‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

«يُوشِكُ الْأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الْأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا»، فَقَالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: «بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ، وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمُ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ، وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمُ الْوَهْنَ»، فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَمَا الْوَهْنُ؟ قَالَ: «حُبُّ الدُّنْيَا، وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ»

Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için) biribirlerini davet edecekler.”

Birisi: “Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ; “Hayır, aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak sizin gönlünüze de vehn atacak” buyurdu. Yine bir adam:

Vehn nedir, ya Rasûlullah?” diye sorunca,

Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir” buyurdu. (Sünen-i Ebu Davud 4297 , Ebu Davud, Melahim, 5).)

Önemli olan geçici olana aşırı düşkünlük göstererek kalıcı ve daha değerli olanın gözardı edilmemesidir. Zira Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de, 

اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ

Bu dünya hayatı geçici bir eğlencedir; ama âhiret gerçekten kalınacak yurttur.” ( Mü’min, 40/39) buyurmak suretiyle dünya hayatının ve kazanımlarının geçiciliğini vurgulamıştır.

Dünyaya rağbet, insanoğlunun sahip olduklarına her şeyden daha fazla değer vermesidir. Kişinin tamah ettiği şey mal olunca o, bu malı kaybetme korkusuyla ondan en küçük bir miktarı bile başkasıyla paylaşmaya yanaşmayacaktır. Eğer bu tamah bir mevki ya da makama ise bu kişi elde ettiği makamı kaybetmeme adına her şeyi yapabilecek bir ruh hâline bürünebilecektir. Bu ise sadece o kişiyi değil sonuçları itibariyle tüm toplumu olumsuz yönde etkileyecektir. Dünya hayatının değersizliğini, Yunus Emre ne güzel anlatıyor:

"Mal sahibi, mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi?,

Mal da yalan, mülk de yalan,

Var biraz da sen oyalan...

Sonuç Olarak; Ad ve Semud kavimleri ardarda gelmiş olan kavimlerdir. Hz. Hud(a.s.) ve Hz. Salih (a.s.) kavimlerini üstün cesaret örneği göstererek, Allaha itaate davet ettiler. Diğer Peygamberlerde olduğu gibi bu iki Peygamberin davetine kavimlerinin büyük bir kısmı karşı çıkarak inkar ettiler. İnkar edenler, birçok nimete sahip olmuşlar, refah içerisinde yaşamışlar; ancak Allaha itaat etmemeleri ve Peygamberlerini yalanlamaları sebebiyle sonlarını hazırlamışlardır. Şımarıklıkları, isyanları ve inkarları sebebiyle helak olmuşlardır.

Kibirlenen ve Hak yoldan sapmış olanların sonu hep böyle olmuştur. Hem kendileri hem de beraber hareket ettikleri kesimler helak olmuşlardır. Bu kavimler dünyada helak olmuşlar, ahiretlerini de perişan etmişlerdir. Dünya üzerinde yaşamış olan kavimlerin helak edilmeleri, işledikleri şirk, küfür, isyan ve zulüm gibi günahları sebebiyledir.

İşte Kur’an-ı Kerim’de helak olan geçmiş kavimlerin kıssalarının anlatılmasının bir sebebi de, diğer insanların ibret almasıdır.

Daha güçlü olan ve refah içerisinde yaşayan geçmiş kavimlerin başına gelen felaketlerin bugünkü toplumların başına da gelebileceği bildirilmiştir. (Ahkâf sûresi, 46/26.)

İnsanlık tarihi göstermektedir ki insanlar, geçmiş milletlerden ibret almadıklarında Allahı ve Ahireti unutuyor, hemen dünyevileşiyor. Dünyanın kalıcı olacağını zannedebiliyor. Dünya hayatına önem veriyor. Ancak ahireti ihmal ediyor veya inkar ediyor. Günümüz toplumlarında da bu durum aynen mevcuttur. Günümüz Müslümanlarının en önemli imtihanı dünyevileşmektir.

İnananlar bu felaketlerden kurtulmuşlardır.

Allahı unutup paygamberlerin getirdiği risaleti kabul etmeyen topluluklar helak olurken; Allaha inanan ve peygamberlerin getirdiği Risaleti kabul eden Mü’minler ise hem dünyada helak olmaktan, hem de Ahirette Cehenneme girmekten kurtulmuş olurlar. Aynı zamanda Mü’minler Cennete girme hakkını elde etmiş olurlar. Cennete girme hakkını kazanmış olan Mü’minlerin dualarının sonu şöyledir:

ۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ ﴿١٠﴾

Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. (Yûnus Sûresi , 9-10)

Rabbim herbirimize, ömrümüzün son anına kadar Mü’min olarak kalabilmeyi , Cennete girebilmeyi ve Cennette bu bu duayı yapanlardan olabilmeyi nasip eylesin…

VAAZI İNDİR

Hazırlayan : Veysel ARAN  /  Geyve İlçe Vaizi

Facebook Yorumları